2- Peygamber(S)'İn Şu Kavli Babı:
4- (Aralarında Adalete Gücü Yeten Kimse İçin) Kadınların
Çok Olması Babı
6- Beraberinde Kur'ân Ve İslâm Bulunan Fakır Kimseyi
Evlendirmek Babı
9- Bakire Kızları Nikah Etmek Babı
11- Küçüklerin Yaşça Büyüklerden Olanlarla
Evlendirilmelerinin Hükmünü Beyân) Babı
14- Cariyenin Hürriyete Kavuşturulmasını Onun Mehri Yapan
Kimse Bârı
16- (Nikâhta Erkekle Kadın Arasında Aranan) Denklikler
Dîn Hususundadır Babı
17- Mal Hususundaki Denkliklerin Hükmü Ve Fakîr Erkeğin
Zengin Kadınla Evlendirilmesi Babı
18- Kadının Uğursuzluğundan Sakınılması Ve Yüce Allah'ın
Şu Kavli Babı:
19- (Kadın Razı Olduğu Takdirde) Hürre Kadının Kölenin
Nikâh Akdi Altında Olması(Nın Cevazı) Babı
21- (Süt Emmenin Hükmü Hakkında) Bâb
22- Yüce Allah'ın: "Anneler çocuklarım iki bütün yıl
emzirirler. (Bu hüküm) emmeyi tamâm yaptırmak
24- Emzirici Kadının (Tek Başına) Emzirmeye Şehâdet
Etmesi(Nin Hükmü) Babı
25- Nikâh Olunmaları Halâl Olan Ve Haram Olan Kadınlar Ve
Yüce .Allah'ın Şu Kavli Babı:
28- Bâb: "Kadın, Halasının Üzerine Nikâh
Edilmez"
30- Bâb: Kadına Kendi Nefsini Bir Kimseye Hibe Etmesi
(Halâl) Olur Mu?
31- İhrâmlının Nikâhlanması Babı
32- Rasûlullah(S)'In Mut'a Suretiyle Olan Muvakkat Nikâhı
En Sonu Nehyetmesi Babı
33- Kadının, Kendi Nefsini Salih Bir Erkeğe Arzetmesi
Babı
35- Azız Ve Celîl Allah'ın Şu Kavli Babı:
36- Evlendirmeden Önce Kadına Bakma Babı
37- "Velînin İzni Olmaksızın Yapılan Nikâh Mu'teber
Değildir" Diyen Kimse Babı
38- Bâb: Velî Bizzat Kendisi Kadını İsteyen Olduğu Zaman (Caiz
Olur Mu, Olmaz Mı?)
40- Babanın Kendi Kızını, En Büyük İmâmla Evlendirmesi
Babı
43- Bâb: Adam Kızını, Kız İstemediği Hâlde Evlendirdiği
Zaman, Bu Adamın Nikâhı Reddedilir
44- Yetîm Kızların Evlendirilmeleri Babı
47- Kadını İstemeyi Terketmenin Tefsiri Babı
48- Nikâh Akdi Sırasında Hutbe(Nin Müstehâblığı) Babı
49- Nikâhta Ve Düğün Aşında Deff Çalmak Babı
51- Kur'ân Öğretmeye Karşılık Ve Mehr Zikretmeksizin
Evlendirme Bârı
52- Eşyalarla Ve Demirden Yüzükle Mehr Yapılması Babı
53- Nikâhta Halâl Olan Şartlar Babı
54- Nikâh Sırasında Şart Kılınması Halâl Olmayan Şartlar
Babı
55- Evlenen Kimsenin Zağferân Boyası Sürünmesi(Nin
Cevazı) Babı
57- Bâb: Evlenen Kimseye Nasıl Duâ Edilir?
58- Gelin Ve Güveye Hidâyet Edip Yol Gösteren Kadınlara
Ve Gelin İle Güveye Duâ Babı
59- Gazveye Çıkmadan Önce Zifafa Girmek İsteyen Kimse
Babı
60- Dokuz Yaşında Bulunan Bir Kadınla Zifafa Giren Kimse
Babı
61- Sefer Esnasında Kadınla Zifafa Girmek Babı
63- Kadınlar İçin Etrafı Saçaklı Döşek Yüzleri, Döşemeler
Ve Benzeri Şeyler (Edinmenin Cevazı) Babı
64- Kadını Nikâhlı Eşine Götürüp Teslim Eden Kadınlar
Babı
65- Gelinle Güvey'e (Gerdek Sabahı) Hediye Verme Babı
66- Gelin-Güvey İçin Elbise Ve Başka Şeyleri Ariyet
Olarak Almak Babı
67- Erkeğin Eşine Geldiği Zaman Söyleyeceği Duâ Babı
68- Bâb: Düğün Aşı Bir Haktır (Şerîatte. Sabittir)
69- Velev Bir Koyunla Olsun Düğün Aşı Babı
70- Kadınlarının Bâzısı Üzerine Diğerinden Daha Çok Düğün
Aşı Ziyafeti Veren Kimse Babı
71- Bir Koyundan Daha Azıyla Düğün Aşı Yapan Kimse Babı
73- Da'vete İcabet Etmeyi Terkeden Allah'a Ve Rasûlü'ne
Âsî Olmuştur Babı
74- Sığır Ve Davar Ayağı Yemeğine İcabet Eden Kimse Babı
75- Düğünde Veya Başka Sebeble Yapılmış Yemeğe Da'vet
Edene İcabet Etmek Babı
76- Kadınların Ve Çocukların Düğün Aşına Gitmeleri Babı
77- Bâb: Da'vetli, Da/Vet Meclisinde Sevilmez Birşey
Gördüğünde Geri Döner Mi?
78- Kadının Düğün Yemeğinde Erkeklerin İşlerini Yapması
Ve Bizzat Hizmetlerinde Bulunması Babı
79- Düğün Yemeğinde Sarhoş Etmeyen İçki Ve Hurma Şırası
(Edinmenin Cevazı) Babı
81- Adınlarla
İlgili Siyet Babı
83- Aile İle Güzel Geçinmek Babı
84- Erkeğin Kendi Kızına Kocasının Hâli İçin Öğüt Vermesi
Babı
85- Kadının, Kocasının İzniyle Nafile Olarak Oruç Tutması
Babı
86- Bâb: Kadın, Kocasının Döşeğini Terkederek (Başka
Yatakta) Gecelediği Zaman
87- Bâb: Kadın, Kocasının Evine, Onun İzni Olmaksızın
Hiçbir Kimsenin Girmesine İzin Vermez.
89- Beraber Geçindiği Kimsenin İyiliklerine Nankörlük
Babı
92- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
95- Bâb: Kadın, Ma'siyette Kocasına İtaat Etmez
98- Bir Sefere Çıkmak İstediği Zaman Kadınlar Arasında
Kur'a Çekmek Babı
100- Kadınlar Arasında Adâlet(İn Vucûbu) Babı
101- Bâb: Erkek, Dul Üzerine Bakire İle Evlendiği Zaman
(Nasıl Yapar)?
102- Bâb: Erkek, Bakire Üzerine Dul Bir Kadınla Evlendiği
Zaman?
103- Bir Tek Gusl İçinde Kadınlarını Dolaşan Kimse Babı
104- Erkeğin Bir Günde Bütün Kadınlarının Yanına Girmesi
Babı
106- Erkeğin, Kadınlarından Bâzısını Diğer Bâzısından Daha
Fazla Sevmesi Babı
108- Gayret (Yânı Kıskançlık) Babı
109- Kadınların Kıskançlığı Ve Sevgilerinin Şiddetinden
Dolayı Hüzünlenip Öfkelenmeleri Babı
110- Kişinin Kendi Kızını Kıskançlık Ve Adalet
Hususlarında Savunması Babı
111- Bâb: (Zamanın Sonunda) Erkekler Azalıp Kadınlar
Çoğalır
113- Erkeğin, İnsanların Yanında Bîr Kadınla Yalnız
Kalmasının Caiz Olacağı Babı
114- Kadınlara Benzemeye Çalışan Erkeklerin, Kadınların
Yanına Girmelerinin Nehyedilmesi Babı
116- Kadınların Kendi İhtiyâçları İçin Dışarıya Çıkmaları
Babı
117- Kadının, Kendi Kocasından Mescide Ve Başka Meşru1
Bir Yere Çıkmak Hususunda İzin İstemesi Babı
120- Erkeğin "Ben Bu Gece Muhakkak Kendi Kadınlarımı
Dolaşacağım" Demesi Babı
122- Erkeğin (Evlenmekle) Çocuk İstemesi Babı
125- Yüce Allah'ın Şu Âyeti Hakkında Bâb:
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
(Nikâh
Kitabı)
Çünkü Azîz ve Cclîl
olan Allah'ın şu kavli vardır: "Sizin için halâl olan kadınlardan ikişer,
üçer, dörder olmak üzere nikâh edin. Şayet adalet yapamıyacağınızdan endîşe
ederseniz bir ile yâhud mâlik olduğunuz câriye ile yetinin. Bu, sizin eğilip
sapmamanıza daha yakındır" (en-Nisâ: 3) [1].
1-.......Bize
Humeyd ibnu Ebî Humeyd et-Tavîl haber verdi ki, kendisi Enes ibn Mâlik(R)'ten
şöyle derken işitmiştir: Üç kişi Pey-gamber'in kadınlarının evlerine geldi de,
Peygamber'in ibâdetinden soruyorlardı. Bunlara Peygamber'in ibâdeti haber verilince
kendileri bu ibâdeti azimsadılar ve:
— Biz nerede, Peygamber nerede? Muhakkak Allah
Peygam-ber'inin geçmiş olan ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan bütün
günâhlarım mağfiret etmiştir, dediler.
İçlerinden biri:
— Bana gelince, ben geceleri dâima namaz
kılacağım! dedi. Diğeri de:
— Ben her zaman oruç
tutacağım ve oruçsuz olmayacağım, dedi. Üçüncüsü de:
— Ben de kadınlardan
ayrı yaşayacağım, hiç evlenmeyeceğim, dedi.
Onlar bu sözleri
söylerken Rasûlullah (S) onların yanlarına çıkageldi de:
— "Sizler şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz.
Dikkat edin! Allah'a yemin ederim ki, ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve
en çok takvâlı olanınız bulunuyorum. Bununla beraber ben oruç tutarım, oruçsuz
bulunurum, nafile namaz kılarım, (gecenin bir kısmında) uyurum, kadınlarla da
evlenirim. (İşte benim sünnetim, hayât yolum budur.) Her kim benim bu
sünnetimden (hayât yolumdan) yüz çevirirse, o benden değildir" buyurdu [2].
2-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Urve haber verdi ki, kendisi Âişe'ye Yüce Allah'ın şu
kavlinden sormuş: "Eğer yetîm kızlar hakkında adaleti yerine
getiremiyeceğinizden korkarsanız, sizin için halâl olan (diğer) kadınlardan
ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin. Şayet (bu suretle de) adalet
yapamayacağınızdan endîşe ederseniz, o zaman bir tane ile yâhud mâlik
olduğunuz câriye ile yetinin. Bu, sizin için (Hakk'tan) eğritip sapmamanıza
daha yakındır"(nNisk 3).
Âişe şöyle demiştir:
— Ey kızkardeşimin
oğlu! Bu yetîm kız, velîsinin velayet ve himayesinde bulunur. Velîsi onun malı
ve güzelliği hakkında rağbet hisseder de o yetîm kızın akranına vereceği
mehrin en az mikdârı mukaabilinde onunla evlenmek ister (yânı mehrinden az
vermek suretiyle haksızlık eder). İşte (bu âyette) o çeşit velîler,
velayetleri altındaki yetîm kızları, haklarında adalet edinceye ve mehrlerini
tekmilleyinceye kadar nikâh etmelerinden nehyolundular da bunlardan başka
(kendilerine halâl olan) kadınlardan nikâh etmeleriyle emrolundular [3].
"Sizden kimin
evlenmeye gücü yeterse evlensin. Çünkü evlenmek gözü (haramdan) en çok men *
eder, ferci de
en iyi korur".
Ve bir de nikâha
ihtiyâcı olmayan kimse evlenir mi (evlenmez mi sorusu babı).
3-.......Alkame
şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Mes'ûd'un beraberinde idim. Onunla Minâ'da Usmân
ibn Affân karşılaştı da:
— Yâ Ebâ Abdirrahmân! Benim sana bir hacetim
var! dedi. Akabinde ikisi tenhalığa çekildiler. Usmân, Abdullah'a:
— Yâ Ebâ Abdirrahmân!
Seni, bilmekte olduğun gençlik kuvvetini sana hatırlatacak, genç bir kızla
evlendirmemiz hususunda arzun var mı? dedi.
Abdullah, nefsi için
Usmân'ın zikrettiği bu evlendirmeye bir ihtiyâcı olmadığını görünce, bana
işaret etti ve:
— Yâ Alkame! diye seslendi.
Ben de yanına vardım.
Bu sırada Abdullah, Usmân'a karşı şunları söylüyordu:
— Haberin olsun! Eğer sen bunu söylediysen,
yeminle bildiririm ki, Peygamber (S) de bize şöyle buyurmuştur: "Ey
gençler zümresi! Sizden her kim evlenmek külfetine gücü yeterse, evlensin.
Nikâh külfetine gücü yetmeyen kimse de oruç tutsun. Çünkü oruç, oruç tutan
kimse için şehveti kıran birşeydir" [4].
“Evlenme külfetine
gücü yetmeyen oruç tutsun”
4-.......Abdurrahmân
ibn Yezîd şöyle demiştir: Ben Alkame ve el-Esved ile beraber Abdullah ibn
Mes'ûd'un yanına girdim. Abdullah ibn Mes'ûd şöyle dedi: Bizler
Peygamber(S)'in maiyyetinde (evlenmek için) hiçbir imkân bulamayan birtakım
gençler idik. Rasûlullah (S) bize:
— "Ey gençler
zümresi! Evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan en çok
men' eder, ferci de en iyi korur. Evlenmeye gücü yetmeyen de oruca devam etsin.
Çünkü oruç tutmak, kişi için bir inemedir (yânî şehveti kıran birşeydir)"
buyurdu [5].
5-.......İbn
Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verip şöyle
dedi: Biz İbn Abbâs'la beraber Şerif mevkiinde [6]
Meymûne'nin cenazesinde hazır bulunduk. İbn Abbâs hazır bulunanlara hitâb edip
şöyle dedi:
— Bu ölü, Peygamber'in
zevcesidir. Bunun tâbutunu kaldırdığınız zaman, onu sallamayınız ve sarsmayınız;
onu orta bir yürüyüşle
mülâyemetle yürüyüp
götürünüz. Şu muhakkak ki, Peygamber'in yanında dokuz kadın vardı, bunlardan
sekizi için nevbet taksimi yapardı da birisi için nevbet taksimi yapmazdı [7].
6- Bize
Müsedded tahdîs etti. Bize Yezîd ibnu Zuray' tahdîs etti. Bize Saîd ibn Ebû
Arûbe, Katâde'den; o da Enes(R)'ten tahdîs etti ki, Peygamber(S)'in dokuz
kadını olduğu hâlde, tek bir gece içinde kadınlarının hepsi üzerine dolaşırdı.
Ve yine bana Halîfe
ibn Hayyât şöyle dedi: Bize Yezîd ibnu Zuray' tahdîs etti: Bize Saîd,
Katâde'den tahdîs etti ki, onlara da Enes, Pey-gamber'den olmak üzere bunu
tahdîs etmiştir [8].
7-.......
Saîd ibn Cubeyr şöyle demiştir: İbn Abbâs bana:
— Evlendin mi? diye sordu. Ben:
— Hayır evlenmedim, dedim. İbn Abbâs:
— Evlen. Çünkü bu
ümmetin hayırlısı, kadınları çok olanlardır, dedi [9].
8- Bize
Yahya ibn Kazaa tahdîs etti. Bize Mâlik, Yahya ibn Sa-îd'den; o da Muhammed ibn
îbrâhîm ibni'l-Hâris'ten; o da Alkame ibn Vakkaas'tan tahdîs etti ki, Umer
ibnu'l-Hattâb (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu:
— "Amel niyete
göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise, eline geçecek olan ancak odur. Her
kimin hicreti Allah'a ve Rasûlü'ne yönelik ise, onun hicreti Allah'a ve
Rasûlü'ne varıcıdır. Kimin hicreti de nail olacağı bir dünyâya yâhud nikâh
edeceği bir kadına yönelik ise, onun hicreti de (Allah'ın ve Rasûlü'nün
rızâsına değil), hicret sebebi olan şeye varıcıdır" [10].
Bu konuda Sehl ibn
Sa'd'ın Peygamber(S)'den rivayet ettiği hadîs vardır [11].
9-.......
Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Bizler Peygam-ber'in beraberinde
gazveye giderdik, yanımızda kadınlarımız yoktu (Cinsî münâsebete şiddetle
ihtiyâç duyardık). Bunun üzerine biz:
— Yâ Rasûlallah!
Erkeklik yumurtalarımızı çıkartıp hadım olalım mı? diye sorduk.
Rasûlullah (S) bizleri
hadım olmaktan nehyetti [12].
Bu hadîsi Abdurrahmân
ibn Avf rivayet etti [13].
10-.......Humeyd
et-Tavî! şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik'ten işittim, şöyle dedi:
Abdurrahmân ibn Avf, (Muhacir olup Mekke'den Medîne'ye) geldiği zaman
Peygamber (S), onunla Sa'd ibnu'r-Rabî' el-Ensârî arasında kardeşlik akdi
yaptı. Ensârî'nin yanında iki kadın vardı. Ensârî, Abdurrahmân'a kadınlarını ve
malını yarı yarıya bölüşmeyi teklif etti. Abdurrahmân ibn Avf, Sa'd
ibnu'r-Rabî'e:
— Allah ehlin ve malın
hususunda sana bereket ihsan eylesin! Sen bana içinde alışveriş yapılan çarşıya
delâlet et, dedi.
Akabinde Abdurrahmân
ibn Avf (Kaynukaa kabilesine âid) çarşıya gitti. Sonunda bir mikdâr yoğurt kurusu,
bir mikdâr da yağ kazandı. Birkaç günler sonra Peygamber, Abdurrahmân'ı,
üzerinde evlenen kişilere mahsûs olan san boyalı bir koku olduğu hâlde gördü ve
ona hitaben:
— "Hâlin, şanın nedir yâ Abdarrahmân
(evlendin mi)?*' dedi. O da:
— Ensârlı bir kadınla evlendim, dedi.
Peygamber:
— "O kadına ne kadar mehr verdin?"
dedi. Abdurrahmân:
— Bir çekirdek ağırlığında (beş dirhem) altın
verdim, dedi. Peygamber:
— "Bir koyunla olsun düğün aşı yap!"
buyurdu [14].
11-.......İbn
Şihâb, Saîd ibmı'l-Müseyyeb'den şöyle derken işittiğini haber vermiştir: Ben
Sa'd ibn Ebî Vakkaas'tan işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S), Usmân ibn
Maz'ûn'un kadınlardan kesilip evlenmekten çekinmesini reddetti. Eğer Rasûlullah
onun kadınlardan kesilip çekinmesine izin verseydi (biz daha ileri giderek)
muhakkak hadımlaşırdık [15].
12-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb haber verdi ki, kendisi Sa'd ibn Ebî
Vakkaas'tan şöyle derken işitmiştir: Yemîn olsun Peygamber (S), Usmân ibnu
Maz'ün'un bu kadınlardan kesilme teşebbüsünü reddetmiştir. Şayet Peygamber ona
kadınlardan kesilip çekinmeye icazet vermiş olsaydı, bizler muhakkak erkeklik
yumurtalarımızı çıkartırdık [16].
13-.......Kays
ibn Ebî-Hazım dedi ki: Abdullah (ibnu Mes'ûd (R) şöyle dedi: Biz Rasûlullah'ın
maiyyetinde gazveye giderdik. Yanımızda maldan hiçbirşey yoktu. (Cinsî
münâsebete şiddetle ihtiyâç duyardık). Bu sebeble biz:
— Erkeklik
yumurtalarımızı çıkartıp hadım olalım mı? diye sorduk.
Rasülullah bizi hadım
olmaktan nehyetti. Sonra bize -muayyen bir müddete kadar- elbise (ve benzeri
bir ücret) mukaabilinde kadın eş almamıza ruhsat verdi.
Bundan sonra Abdullah
ibn Mes'ûd bize karşı şu âyeti okudu: "Ey îmân edenler! Allah Hn size
halâl ettiği o en temiz şeyleri (nefsinize) haram kılmayın, haddi aşmayın.
Çünkü Allah, haddi aşanları
Sevmez"
(el-Mâide: 87)
Esbağ ibnu'l-Ferec de
şöyle dedi: Bana İbnu Vehb, Yûnus ibn Yezîd'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Ebû Seleme'den
haber verdi ki, Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben:
- Yâ Rasûlallah! Ben
genç bir erkeğim. Nefsim aleyhine kötü bir iş yapmaktan korkuyorum. Kadınlarla
evlenecek dünyalık da bulamıyorum, dedim. (Erlik yumurtalarımı çıkartayım mı?
demek
istedim.)
Rasülullah (S) bana
cevâb vermekten sustu. Sonra bu suretle hâlimi bir daha arzettîm. Yine sükût
etti. Sonra bunun gibi bir daha söyledim, yine sustu. (Dördüncü) bir daha
söylediğimde Rasülullah
(azarlayarak) bana:
— "Yâ Ebâ
Hureyre, senin kavuşacağın mukadderatı yazan ka-lemiin mürekkebi) kurumuştur.
Şu hâl üzerine sen ister hadımlaş, ister bırak (müsavidir)" buyurdu [17].
Ve İbnu Ebî Muleyke
dedi ki:
İbn Abbâs, Âişe'ye
hitaben: Peygamber (S) senden başka bir bakire ile evlenmedi, dedi [18].
14-.......Âişe
(R) şöyle demiştir; Ben:
— Yâ Rasûlallah!
Lütfen bana bildirir misin: Sen bir vâdîye in-sen de orada üzerindeki mahsûlü
yenilmiş ve mahsûlü yenilmemiş hâlde iki nevi' ağaç bulsan, deveni bunların
hangisinde yayar otlatırsın? diye sordum.
Rasûlullah (S):
— "Başkası tarafından otlatılmayan ağaçta
otlatırım" buyurdu. Âişe bu sorusu ile Rasûlullah'ın kendisinden başka
bakir kız olarak kimse ile evlenmediğini kasdediyordu [19],
15-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:
— "(Yâ Âişe!) Sen
iki kerre ru'yâda bana gösterildin. Baktım ki, bir zât, senin suretini bir
ipekli kumaş parçasında taşıyor ve: Bu resmin sahibi senin müstakbel zevcendir,
diyordu. Ben de o ipek kumaşı açıyorum, bir de bakıyorum ki, o kumaş
parçasındaki suret sen idin. O zâtın, yânt Cibril'in o sözü üzerine ben; Eğer
bu ru 'yâ Allah tarafından gösterilmiş ise, Allah bunu yerine getirir,
dedim"[20].
Müzminlerin annesi
Ümmü Habîbe (R): Peygamber (S) bizlere hitaben: "Bana kızlarınızı ve
kızkardeşlerinizi arz ve teklif etmeyin" buyurdu, demiştir [22].
16-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Bizler Peygamber'in beraberinde bir gazveden
dönüyorduk. Ben yavaş yürüyen bir devenin üzerinde acele hareket ettim. Derken
arkamdan bana bir sü-vârî yetişti de beraberindeki bir deynekle benim deveme
vurdu. Bu vuruş üzerine benim devem, görmekte olduğun develerin en hızlısı gibi
yürüdü. Bir de baktım ki, o zât, Peygamber (S) imiş. Bana:
— "Seni acele ettiren nedir?" dedi. Ben
de O'na:
— Ben yakında evlenmiş bir kimseyim, dedim.
Peygamber:
— "Kız ile mi yoksa dul ile mi
evlendin?" dedi. Ben:
— Dul ile evlendim, dedim. Peygamber:
— "Senin onunla, onun da seninle
oynaşacağınız bir genç kızla evlenseydin yâ!" buyurdu.
Câbir devamla dedi ki:
Nihayet Medine'ye girmek için hareket edip gittiğimizde Peygamber:
— "Kocasından ayrı kalmış kadının ustura
tutunup temizlenmest ve dağınık saçlarını temizleyip taraması için yavaş
hareket edin de, evlerinize geceleyin, yânı yatsı vaktinde girin" buyurdu [23].
17-.......
Muhârib ibn Disâr es-Sedûsî şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdillah(R)'tan
işittim ,vşöyle diyordu: Ben evlendim. Rasû-lullah (S) bana:
— "Ne ile evlendin?" diye sordu. Ben:
— Dul bir kadınla evlendim, dedim. Rasûlullah:
— "Senin neyin vardı ki bakire kızları ve
onlarla oynaşmayı tercih etmedin?" buyurdu...
Muhârib: Ben bu
"Senin neyin vardı, bakire kızları neye tercîh etmedin?" sözünü Amr
ibn Dînâr'a zikrettim. Amr şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah'tan işittim; o bu
fıkrayı: Rasûlullah bana "O seninle, sen de onunla oynaşacak genç bir
kızla evlenseydin yâ" buyurdu, şeklinde söylüyordu [24].
18-.......Bize
el-Leys, Yezîd ibn Ebî Habîb'den; o da Irak ibn Mâlik'ten; o da Urve'den tahdîs
etti ki, Peygamber (S) Ebû Bekr'-den Âişe'yi nikahlamak için istedi. Ebû Bekr,
Peygamber'e:
— Fakat ben Sen'in kardeşinim, dedi. Peygamber
de ona:
— "Sen benim Allah'ın dîninde ve kitabında
kardeşimsin. Bu cihetle Âişe bana halâldır" buyurdu [25].
19-.......
Bize Ebu'z-Zinâd, el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den olmak üzere tahdîs etti
ki, Peygamber (S): "Kadınların hayırlıları, deve binen Arah kadınlarıdır.
Kureyş kadınlarının en iyileri ise küçüklüğünde çocuğu üzerine en şefkatlisi,
kocasına karşı da onun elindeki malını korumak hususuna en iyi riâyet
edenleridir" buyurmuştur [26].
20-.......Bize
Salih ibnu Salih el-Hemdânî tahdîs etti. Bize eş-Şa'bî tahdîs edip şöyle
dedi:" Bana Ebû Burde tahdîs etti ki, babası Ebû Mûsâ şöyle demiştir:
Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Herhangi bir adamın yanında bir câriye
bulunur da kendisi ona ilim öğretir ve öğretimini güzel yapar, onu terbiye eder
ve edeblendirmesini güzel yapar, sonra onu âzâd eder ve onunla evlenirse, o
kimse için iki ecir vardır. Ehli kitâbdan herhangibir adam hem kendi
peygamberine îmân etmiş, hem de bana îmân etmişse, onun için de iki ecir
vardır. Herhangibir köle hem efendilerinin hakkını ödemiş, hem de Rabb'inin
hakkını ödemiş ise, onun için de iki ecir vardır".
Âmir eş-Şa'bî,
muhatabı olan kimseye:
— Sen bu rivayeti
hiçbir bedel ödemeksizin al. Hâlbuki vaktiyle, Peygamber devrinde, insan bunun
aşağısında bir mes'ele için tâ Medine'ye kadar giderdi, demiştir.
Ebû Bekr Şu'be ibn
Ayyaş da Ebû Husayn'dan; o da Ebû Bur-de'den; o da babası Ebû Musa'dan; o da
Peygamber'den olmak üzere ' 'O cariyeyi âzâd eder, sonra da on un mehrini
verirse..," şeklinde söyledi [27].
21- Bize
Saîd ibn Telîd tahdîs edip şöyle dedi: Bana İbnu Vehb haber verip şöyle dedi:
Bana Cerîr ibnu Hazım, Eyyûb'dan; o da Mu-hammed ibn Şîrîn'den haber verdi ki,
Ebû Hureyre: Peygamber (S) şöyle buyurdu, demiştir [28].
22- Bize
Süleyman ibn Harb, Hammâd ibn Zeyd'den; o da Eyyûb'dan; o da Muhammed ibn Sîrîn'den;
o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti (ki, Rasûlullah şöyle buyurmuştur):
"İbrâhîm yalnız üç defa (te'vîl ile) yalan söylemiştir: İbrâhîm günün
birinde zâlimlerden bir zalim hükümdarın memleketine uğramıştı. Beraberinde
(bir kadın güzeli olan eşi)Sâre de vardı... "Hadîsin gerisini
-Kitâbu'I-Enbiyâ'da geçtiği gibi- zikretti.
"Nihayet o zâlim
hükümdar Sâre'ye, Hâcer ismindeki cariyeyi hediye olarak verdi. Sâre, İbrahim
'in yanına gelince ona:
— Allah o kâfirin
elini benden men' etti, bir de bana Hâcer'i hizmetçi olarak verdi, dedi."
Ebû Hureyre: Ey semâ
suyunun oğulları, sizin ananız işte bu kadındır, dedi [29].
23-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Hayber’den dönüşte onun)la Medine
arasında üç gün ikaamet etti. Bu müddet içinde Safiyye bintu Huyey' ile
evlendi. Ben de müslümânla-rı Peygamber'in düğün aşına da'vet ettim. Bu
ziyafette ekmek de, et de yoktu. Tabaklanmış deri sofraların yayılması
emredildi. Akabinde bunların içlerine hurmadan, akt denilen kuru yoğurttan ve
tereyağından konuldu. İşte bu, Peygamber'in düğün yemeği oldu. Yemek esnasında
müslümânlar aralarında:
— Safiyye, mü'minlerin analarından birisi
midir, yoksa Rasû-lullah'in sağ elinin mâlik olduğu cariyelerden midir?
dediler.
Bir kısım müslümânlar
da:
— Eğer Rasûlullah
Safiyye'yi örterse, o, mü'minlerin analarından birisidir. Eğer onu örtmezse
Safiyye, Rasûlullah'm sağ elinin mâlik olduğu cariyelerinden birisidir,
dediler.
Rasûlullah (S) hareket
etmeğe karar verince, binitinin arkasına Safiyye için üzerine oturacağı bir
taht hazırlattı ve Safiyye ile insanlar arasına da bir perde uzattı [30].
24-.......
Bize Hammâd ibn Zeyd, Sabit el-Bunânî'den ve Şuayb ibnu'l-Habhâb'dan; o da Enes
ibn Mâlik'ten tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) Safiyye'yi âzâd etmiş ve
âzâdlığım kendisine sadak, yânî mehr yapmıştır [31].
25-.......Sehl
ibn Sa'd es-Sâidî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S)'a bir kadın geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Ben
nefsimi Sana hibe etmeye (mehirsiz Sen'-inle evlenmeye) geldim, dedi.
Râvî dedi ki:
Rasûlullah kadına baktı, bakışını kadın üzerinde yukarı kaldırdı, aşağıya indirdi,
sonra da Rasûlullah başını eğdi. Kadın, Rasûlullah'ın kendisi hakkında hiçbir
hüküm vermediğini görünce oturdu. Bu sırada sahâbîlerinden bir adam ayağa
kalktı da:
— Yâ Rasûlallah! Eğer
Sen'in bu kadına bir hacetin yoksa, beni bu kadınla evlendir, dedi.
Rasûlullah:
— "Yanında mehr verecek birşey var
mı?" dedi. O sahâbî:
— Hayır vallahi yâ Rasûlallah! dedi.
Rasûlullah:
— "Ailenin yanına git de, bak birşey
bulacak mısın?"'buyurdu. Bunun üzerine o zât gitti, sonra dönüp geldi de:
— Hayır vallahi, hiçbirşey bulamadım, dedi.
Rasûlullah:
— "Bak, demirden bir yüzük olsun
(getir)/" buyurdu. Sahâbî dönüp geldi de:
— Hayır, yâ
Rasûlallah! Demirden bir halka bile bulamadım. Lâkin şu izârım (belden aşağı
ihramım) var -Râvî Sehl: Bu fakîr sa-hâbînin (izârı üzerine giyecek) ridâsı
yoktu, dedi-, bu izârımın yarısı kadının olsun, dedi.
Rasûlullah:
— "Sen izârınla ne iş yapabilirsin (neye
yarar)? Onu sen giyersen kadının üstünde ondan birşey bulunmaz, açıkta kalır;
onu kadın giyerse senin üzerinde birşey olmaz (sen çıplak kalırsın)/"
buyurdu [32].
Bu söz üzerine
adamcağız bulunduğu yere oturdu. Nihayet bu oturuşu uzayınca da (ümîdsizce)
kalkıp gitti. Rasûlullah bu zâtın ümîd-sizce dönüp gittiğini gördü de, onun
çağırılmasım emretti. Adam gelince:
— "Kur'ân'dan ezberinde ne var?" diye
sordu. Adam:
— Ezberimde şu sûre
var, şu sûre var! diye birtakım sûreleri saydı. Bunun üzerine Rasûlullah:
— "Sen bu sûreleri ezberinden okuyor
musun?" dedi. O zât:
— Evet okuyorum, dedi. Rasûlullah:
— "Git, Kur'ân 'dan ezberindeki bu
sûrelerle seni bu kadına mâlik kıldım (yânî seni onunla evlendirdim)"
buyurdu [33].
Ve Yüce Allah'ın şu
kavli:
'O, sudan bir beşer
yaratıp da onu soy sop yapandır. Rabb'in kemâliyle kadîr bulunuyor" (el-Furkaan:
54) [34].
26-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: BanaUrveibnu'z-Zubeyr, Âişe(R)'den olmak üzere şöyle haber
verdi: Ebû Huzeyfe ibn Utbe ibn Rabîa ibn Abdi Şems -ki bu Ebû Huzeyfe,
Peygamber (S) ile beraber Bedir gazasında bulunmuştu- Salim ibn Ma'kıl'ı oğul
edinmişti. Nitekim Peygamber de Zeyd ibn Hârise'yi oğul edinmişti. Aynı
zamanda Sâlim'e, kardeşi Velîd ibn Utbe ibn Rabîa'nın kızı Hind'i nikâh etmişti.
Hâlbuki Salim, Ensâr'dan (Subeyte adında) bir kadının kölesi idi. Câhiliyet
zamanında bir kimse birisini evlâd edinirse, insanlar o evlâdlığı o kimsenin
adiyle çağırırlardı. (Fulân'ın oğlu Fulân derlerdi). Ve evlâdlık -neseb
yönünden oğul gibi- o kimsenin mirasından mîrâs alırdı. Bu töre, Yüce Allah
"Evlâdlıklannızı (neseb) babaları adiyle çağırınız. Bu, Allah indinde daha
doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, o hâlde dinde kardeşleriniz ve
dostlannızdırlar... "(ei-Ahzâb: 5) kavlini indirinceye kadar devam etti.
Bu âyetin inmesi üzerine artık âzâdlı köleler ve evlâdlıklar nesebi babaları
adına döndürüldüler. Bunlardan babalan bilinmeyenler de (eski efendisine)
dînde dost ve kardeş oldu.
Bu vaziyet üzerine
Kureyşli, sonra Amirli olan Süheyl ibn Amr'ın kızı Sehle -ki Ebû Huzeyfe'nin
öbür karışıdır, Subeyte'nin de ortağıdır-Peygamber'e geldi ve:
— Yâ Rasûlallah! Biz
Sâlim'i oğul edinmiştik. Hâlbuki Allah evlâdlık hakkında bildiğiniz âyeti
indirdi (Şimdi ne buyurursun)? diye sordu.
Buhârî'nin şeyhi
Ebû'l-Yemân bu hadîsi müellif Buhârî'ye bu suretle zikretti [35].
27-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) amcası Zubeyr ibn Abdilmuttalib'in kızı
Dubâa'nın yanma girdi ve ona:
— "Öyle sanıyorum ki, hacca gitmek
istiyorsun" dedi. Dubâa da:
— (Evet öyledir,
fakat) vallahi kendimde hastalık hissediyorum, dedi.
Rasûlullah:
— "Ey Dubâa, sen hacc et ve (hacca niyet
ederken): Yâ Allah, beni hacc
menseklerini yerine getirmekten men' ettiğin yerde ihramdan çıkacağım! diye
şart kıl" buyurdu.
Dubâa o sırada Mıkdâd
ibn Esved'in nikâhı altında bulunuyordu [36].
28-.......
Saîd ibnu Ebî Saîd, babasından; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki,
Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Kadın dört (hâl ve sıfatı) için nikâh
olunur; Malı için, soyu için, güzelliği için, dîni için. (Ey mü'min, sen
bunlardan) dîndâr olanı ele geçirmeye bak. (Eğer dediğimi yapmazsan) iki elin
fakîrleşir"[37].
29-.......Sehl
ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'ın yanından zengin bir adam geçti.
Rasûİullah (S):
— "Bu zengin kişi hakkında ne
dersiniz?" diye onu tezkiye etmişti.
Mecliste hazır
bulunanlar da:
— Bu kimse bir kadının
izdivacına tâlib olsa, nikâh olunmaya; birisi hakkında şefaat ve tavsiye
ederse, şefaati kabul edilmeye; bir söz söylese, sözü dinlenmeye lâyık bir
kimsedir! diye şehâdet ettiler.
Sehl ibn Sa'd dedi ki:
Sonra Rasûİullah sükût etti. Bu sırada müs-lümânların fakirlerinden birisi
geçti. Bu defa da Rasûİullah:
— "'Bu fakır kişi hakkında ne
dersiniz?" diye sordu. Orada bulunanlar:
— Bu kimse de bir
kadının nikâhına tâlib olsa, nikâh olunmaya; birisi hakkında şefaat ederse
şefaati kabul olunmaya ve bir re'y beyân ederse, sözü dinlenmeye lâyık bir
kimse değildir! dediler.
Bunun üzerine
Rasûİullah:
— "Bu fakır, öbür zengin gibi dünyâ dolusu
insandan hayırlıdır" buyurdu [38].
30-.......îbnu
Şihâb şöyle demiştir: Bana Urve haber verdi ki, o, Âişe'ye: "Eğer yetim
kızlar hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, sizin için
halâl olan (diğer) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin. Şayet
(bu suretle de) adalet ya-pamıyacağınızdan endîşe ederseniz, o zaman bir tane
ile, yâhud mâlik olduğunuz câriye ile yetinin... "(en-Nisâ: 3} âyetinin
tefsirini sormuş, Âişe de şöyle cevâb vermiştir:
— Ey kardeşimin oğlu!
Âyetteki bu yetime kız, şu öksüz kızdır ki, velîsinin velayet ve vesayeti
altında bulunur. Velîsi onun güzelliğine ve malına rağbet eder, fakat o kızın
hakkı olan mehrinde eksiltme yapmak ister (onunla böyle evlenmek ister). İşte
(bu âyette) o çeşit velîler, velayetleri altındaki yetîme kızları -mehirlerini
kemâle ulaştırmak hususunda adalet edinceye kadar- nikâh etmelerinden
nehyo-lundular da bunlardan başka kendilerine halâl olan kadınlardan nikâh
etmekle emrolundular.
Âişe devamla şöyle
dedi:
— Bu âyet indikten
sonra insanlar Rasûlullah'tan fetva istediler. Bunun üzerine Allah şunu
indirdi: "Senden kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: Onlara dâir
fetvayı size Allah veriyor. Kendileri için yazılmış olanı onlara vermediğiniz
ve nikahlamalarını da beğe-
nip istemediğiniz
yetim kızlar ve küçük çocuklar hakkında, bir de yetimlere karşı adaleti ayakta
tutmanız hususunda işte Kitâb 'da okunup duran âyetler... " {en-Nisâ: 127)
[39].
âyetinde Allah onlara
şunu indirdi (yânî bu âyetin delâlet ettiği ma'nâ şudur): Onlar, yetîm kız
güzellik ve mal sahibi olduğu zaman, bu kızın nikâhına, nesebine ve mehrini
kemâle ulaştırmaya rağbet etmişlerdir. Kız mal ve güzellik azlığından dolayı
rağbet edilmemiş olduğu zaman ise, o kızı terkedip, ondan başka kadınları
almışlardır.
Âişe dedi ki:
— Kıza rağbet
etmedikleri, istemedikleri zaman onu nasıl terke-diyorlarsa, rağbet ettikleri
zamanda da o kızı nikâh etmelerine hakları yoktur. Ancak kıza adalet etmeleri
ve ona mehirde en yüksek hakkını vermeleri hâlinde nikâh edebilirler [40].
"Eşlerinizin,
evlâdlarınızın içinde hakîkaten size düşman olanlar da vardır. O hâlde onlardan
sakının"
(et-Tegâbun: 14)
31-.......Bana
Mâlik, İbn Şihâb'dan; oda îbnUmer'in iki oğlu Hamza ile Sâlim'den; onlar da
babalarından olmak üzere tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Uğursuzluk
(telâkkîsi Câhiliyet âdeti olarak) kadında, evde ve atta olur"
buyurmuştur [41].
32-.......Abdullah
ibn Umer şöyle demiştir: Peygamberin yanında uğursuzluğu zikrettiler. Bunun üzerine
Peygamber (S): "Eğer herhangi bir şeyde uğursuzluk hâsıl olsaydı evde,
kadında ve atta olurdu" buyurdu [42].
33-.......Bize
Mâlik, Ebû Hâzım'dan; o da Sehl ibn Sa'd'dan haber verdi ki, Rasûlullah (S):
"Eğer bir şeyde (yânî eşyada) uğursuzluk (düşünülür) olsaydı atta, kadında
ve meskende olurdu" buyurmuştur [43].
34-.......Süleyman
et-Teymî şöyle demiştir: Ben Ebû Usmân en-Nehdî'den işittim; o da Usâme ibn
Zeyd(R)'den ki, Peygamber (S): "Benden sonra erkeklere kadınlardan daha
zararlı hiçbir fitne (fe-sâd âmili) bırakmadım" buyurmuştur [44].
"Yerde ve
nefislerinizde herhangibir musibet meydana gelmemiştir ki, bu, bizim onu
yaratmamızdan evvel mutlakaa bir kitâbda(yaz\\m\$)dır. Şübhesiz ki, bu, Allah'a
göre kolaydır" (el-Hadîd: 22).
Şu hâlde mukadderatta
olan hâdiselerden kurtulmak mümkin değildir. Bunlarda meskenin, atın, kadının,
şahsın hiçbir te'sîri yoktur.
35-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Berîre hakkında üç tane sünnet (yânı kaanûn) meydana
gelmiştir: Hürre oldu, akabinde (kocasına karşı) muhayyer kılındı. Rasûlullah
(S) Berîre hakkında:
— "Velâ ancak hürriyete
kavuşturanındır" buyurdu.
Rasûlullah eve girdi.
Taştan edinilmiş bir tencere henüz ateş üzerinde bulunuyordu. Rasûlullah'a
evdeki katıktan bir katık ve ekmek yaklaştırıldı. Rasûlullah:
— "Ben ateş üzerinde bir tencere görmedim
mi?" dedi.
— Berîre'ye sadaka
edilmiş bir parça ettir, Sen ise sadaka yemezsin, denildi.
Rasûlullah:
— "O, Berîre'ye bir sadakadır; bize de
Berîre'den bir hediyedir" buyurdu [45].
Alî ibnu'l-Hüseyin
aleyhima's-selâm: "İkişer yâhud üçer yâhud dörder olmak üzere" demeyi
kasdediyor, dedi. Bunun delili, zikri ulu olan Allah'ın şu kavlidir:
"Gökleri, yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı (olmak
üzere) elçiler yapan Allah'a hamd olsun... " (Fatın i).
Allah "İkişer
yâhud üçer yâhud dörder" demeyi kasdediyor [46].
36- Bize
Muhammed (ibn Selâm el-Beykendî) tahdîs etti. Bize Abdete ibnu Süleyman,
Hişâm'dan; o da babası Urve'den; o da Âi-şe'den olmak üzere ' 'Eğer yetim
kızlar hakkında adaleti yerine geti-remiyeceğinizden korkarsınız... 7 (en-Nisâ:
3) kavlinin tefsirinde Urve, Âişe'den şöyle dedi:
— Bu o yetîm kızdır
ki, bir. adamın himayesinde bulunur, aynı zamanda o adam bu yetîm kızın
velîsidir. Sonunda o adam, o yetîm-le malı sebebiyle evlenir, fakat o kızın
sohbetine kötü davranır ve malı hususunda da adalet etmez. îşte bu huyda olan
kimse, kendisine ha-lâl olan başka kadınlardan ikişer yâhud üçer yâhud dörder
olmak üzere nikâh edip evlensin [47].
"Ve sizi emziren
(süt) analarınız da size haram kılındı..."
(en-Nisâ: 23) âyeti,
bir de "Nesebden dolayı haram olan süt emmekten dolayı da haram olur"
(hadîsi) [48].
37-.......Peygamber'in
zevcesi Âişe (R) haber verdi ki, Rasûlullah, Âişe'nin yanında bulunuyordu. Bu
sırada Âişe, Hafsa'nın evi önünde izin isteyen bir erkek sesi işitmişti.
Âişe dedi ki: Ben:
— Yâ Rasûlallah! Şu
adam Sen'in evine girmek için izin istiyor, dedim.
Bunun üzerine
Peygamber (S):
— "Sanırım ki o, Hafsa'nın süt amcası
Fulân kimsedir!" buyurdu.
Âişe dedi ki:
— Âişe'nin süt amcası
Fulân hayâtta olsaydı, benim yanıma girebilecek miydi? diye sordu.
Peygamber:
— "Evet girebilirdi. Çünkü süt, doğum ve
nesebin haram kılmakta olduğu herşeyi haram kılar" buyurdu [49].
38-.......Bize
Yahya ibn Sâid, Şu'be'den; o da Katâde'den; o da Câbir ibn Zeyd'den tahdîs etti
ki, İbn Abbâs şöyle dedi: Peygam-ber'e hitaben:
— Hamza'nın kızını eş almaz mısın? denildi.
Peygamber (S):
— "Hamza'nın kızı, benim süt kardeşimin
kızıdır" buyurdu. Bişr ibnu Umer dedi ki: Bana Şu'be tahdîs etti. Ben
Katâde'den
işittim. Ben Câbir ibn
Zeyd'den bunun benzerini işittim, demiştir [50].
39-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi; ona da Ebû Seleme'nin
kızı Zeyneb haber verdi; ona da Ebû Sufyân'ın kızı Ümmü Habîbe haber verdi ki,
kendisi:
— Yâ Rasûlallah! Ebû
Sufyân'ın kızı olan kızkardeşimi nikâh et! dedi.
Rasûlullah:
— "Sen (kıskanmayip) bunu arzu eder
misin?" buyurdu. Ben de:
— Evet arzu ederim.
Çünkü ben Sen'in için ortaktan hâlî ve yalnız kalıcı değilim. İsterim ki,
hayırda, yânî Sana karşı sevgimde bana ortak olan bârî kızkardeşim olsun!
dedim.
Bunun üzerine
Peygamber (S):
— "İyi bil ki, kızkardeşin bana haîâl
olmaz" buyurdu. Ben:
— Biz duyuyoruz ki,
Sen Ebû Seleme'nin kızını nikâh etmek istiyormuşsun! dedim.
Rasûlullah (S):
— "(Eşim) Ümmü Seleme'nin kızını mı?"
diye sordu. Ben de:
— Evet, dedim. Rasûlullah:
— "Ümmü Seleme'nin kızı Zeyneb, benim
terbiyem altında üvey kızım olmasa bile yine bana nikâhı halâl olmaz. Çünkü o,
benim süt kardeşimin kızıdır: Beni ve onun babası Ebû Seleme'yi Suveybe kadın
emzirmistir. Bir daha kızlarınızı ve kızkardeşlerinizi bana teklif
etmeyin!" buyurdu.
Urve dedi ki: Suveybe,
Ebû Leheb'in cariyesi idi. Sonra onu âzâd etti. Sonra bu kadın Peygamber'i
emzirdi. Ebû Leheb öldüğü zaman, ailesi halkından bâzılarına ru'yâda Ebû Leheb
fena bir hâlde gösterildi. Ona: Ne hâle ulaştın? diye sordu. Ebû Leheb: Sizden
sonra hiçbir hayıra kavuşmadım. Yalnız Suveybe'yi âzâd ettiğimden dolayı
sununla sulandım! diye başparmağıyle şehâdet parmağı arasında bir delik gösterdi
[51].
40-.......Bize
Şu'be, el-Eş'as'tan; o da babası Ebû's-Sa'sâ Selîm ibnu'I-Esved'den; o da
Mesrûk'tan; o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki, Âişe'nin yanında bir adam varken
Peygamber (S) içeri girdi. Peygamber bunu hoş görmediğini belli eder gibi
yüzünün rengi değişti. Bunun üzerine Âişe:
— Bu benim (süt)
kardeşimdir! dedi. Peygamber de:
— "Süt kardeşlerinizin kim olduğuna iyi
dikkat ediniz. Çünkü süt, ancak açlıktandır (yânî açlığı giderendir)1* buyurdu [53].
Ümmü Habîbe, iki
kızkardeşin nikâhta birleştirilmesinin caiz olmadığım bilmeyerek hadîsteki
teklîfi yapmıştı.
41........
Bize Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Urvetu'bnu'z-Zubeyr'den; o da Âişe'den haber
verdi ki, Ebû'l-Kuays'ın erkek kardeşi Ef-lah, hicâb emrinin inmesinden sonra
gelip Âişe'nin yanına girmeğe izin istiyordu. Bu Eflâh, Âişe'nin süt amcası
idi.
(Âişe dedi ki:) Ben
ona izin vermekten çekindim. Rasûrullah (S) gelince yaptığım işi O'na haber
verdim. Hemen Eflah'm benim yanıma girmesine izin vermemi emretti [54].
42-.......Abdullah
ibn Ebî Muleyke şöyle demiştir: Bize Eyyûb
haber verdi: Bana
Ubeydullah ibnu Ebî Meryem, Ukbetu'bnu'l-Hâris'ten tahdîs etti. Abdullah ibn
Ebî Muleyke: Ben bu hadîsi Ukbetu'bnu'I-Hâris'ten işittim, lâkin ben Ubeydu'bnu
Ebî Meryem'in hadîsini daha iyi ezberlemekteyim, dedi. Ukbetu'bnu'l-Hâris şöyle
dedi: Ben bir kadınla evlendim -O Ümmü Yahya bintu İhâb et-Temîmî'dir-.
Akabinde bize siyah bir kadın geldi de:
— Ben sizin ikinizi de
emzirdim, dedi. Bunun üzerine ben Peygamber'e gittim ve:
— Ben Fulân'ın kızı Fulâne ile evlendim,
akabinde bize siyah bir kadın geldi de bana hitaben: Ben ikinizi de
emzirmişimdir, dedi; bu kadın sözünde yalancıdır, dedim.
Peygamber benden yüz
çevirdi. Ben ise Peygamber'in yüzü cihetinden geldim de bir daha:
— O kadın yalancıdır, dedim. Peygamber (S):
— "O siyah kadın her ikinizi de
emzirdiğini söylediği hâlde, evlendiğin kadınla nasılyaparsın? Bu kadını
kendinden bırak!'"buyurdu.
Hadîsin sonuncu râvîsi
Alî ibn Abdillah el-Medînî bu hadîsi rivayet ederken, şeyhi İsmâîl ibn
Uyeyne'nin sebbâbe ve orta parmağıyla işaret ettiğini göstermiştir. O da şeyhi
Eyyûb es-Sahtıyânî'nin, Peygamber'in böyle parmaklarıyle iki eşe işaret ederek
söylediğini göstermiştir [55].
"Analarınız,
kızlarınız* kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, birader kızları,
hemşire kızları, sizi emziren
süt analarınız, süt
hemşireleriniz, karılarınızın anaları, kendileriyle zifafa girdiğiniz
karılarınızdan olup himayelerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı.
Eğer onlarla (üvey kızlarınızın analarıyle) zifafa girmemişseniz (onlarla
evlenmenizde) size bir be's yok. Kendi sulbünüzden gelmiş oğullarınızın
karıları (ile evlenmeniz) ve iki kız kardeşi birlikte almanız da (keza haram
edildi). Ancak geçen geçmiştir. Çünkü Allah hakîkaten çok mağfiret edici, çok
merhamet eyleyicidir. Sağ ellerinizin mâlik olduğu kadınlar müstesna olmak üzere,
diğer bütün kocalı kadınlar (da size haram edildi. Bu hürmetler) üzerinize
Allah'ın farzı olarak (yazılmıştır). Onlardan mâadası ise -nâmûskâr ve zinaya sapmamış
insanlar hâlinde (yaşamanız şartıyle) mallarınızla aramanız için- size halâl
edildi. O hâlde onlardan hangisiyle fâidelendiyseniz, ücretlerini takdir edildiği
veçhile verin. O mehrin mikdârını ta 'yin ettikten sonra aranızda gönül hoşluğu
ile uyuştuğunuz şey hakkında üstünüze bir vebal yoktur. Şübhesiz ki Allah
hakkıyle bilicidir, mutlak hüküm ve hikmet sahibidir"
(en-Nisâ: 23-24) [56].
Enes ibn Mâlik:
"VeH-muhsenâtu mine'n-nisâV\ yânî kocalı hür-re kadınları nikâhla almak
haramdır, ancak (harb esîri olarak) sağ ellerinizin mâlik olduğu kadınlar
müstesnadır, dedi. O, mâlik olan erkeğin, kölesinin nikâhı altından cariyesini
çekip almasında -bir rivayette: evlenmesinde- bir be's görmez.
Yüce Allah şöyle
buyurdu: "Allah'a eş tanıyan kadınlarla onlar îmâna gelinceye kadar
evlenmeyin. îmân eden bir câriye, müşrik bir kadından -bu sizin hoşunuza gitse
de- elbet daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de, onlar îmân edinceye kadar
(mü'min kadınları) nikâhla-mayın. Mü *min bir kul, müşrikten -o sizin hoşunuza
gitse de- elbette hayırlıdır. Onlar sizi cehenneme çağırırlar. Allah ise, kendi
iradesiyle, cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara âyetlerini apaçık söyler.
Tâ ki iyice düşünüp ibret alsınlar** (ei-Bakara: 22i) [57].
İbn Abbâs: Dört zevce
üzerine ziyâde olan kadın o erkeğe anası, kızı ve kızkardeşinin haram olduğu
gibi haramdır, dedi.
Bize İmâm Ahmed ibn
Hanbel şöyle söyledi: Bize Yahya ibn Saîd el-Kattân, Sufyân es-Sevrî'den tahdîs
etti (ki o şöyle demiştir): Bana Habîb ibnu Sabit, Saîd ibn Cubeyr'den tahdîs
etti ki, İbn Abbâs:
— Size nesebden yedi,
evlilik sebebiyle de yedi kadın haram oldu, dedi, sonra da: "Hurrimet
aleykum ummehatukum...^ (en-Nisâ: 225) âyetini okudu [58].
Abdullah ibn Ca'fer
(ibn Ebî Tâlib), Alî'nin (başka kadından) kızı Zeyneb ile Alî'nin karısı Leylâ
bintu Mes'ûd arasını cem'etti. İbn Şîrîn de: Bu birleştirmede be's yoktur,
demiştir. el-Hasen el-Basrî bir kerresinde bu birleştirmeyi kerîh görmüş,
sonra: Bunda be's yoktur, demiştir.
el-Hasen ibnu'l-Hasen
ibn Alî de bir gece içinde bir amcanın iki kızı (iki torunu) arasını cem'
etmiştir. Câbir ibn Zeyd, bir amcanın iki ayrı koldan gelen bu iki kız
torununu bir adamın nikâhı altında birleştirmeyi -aralarında meydana gelecek
yarışma sebebiyle hısımlık koparılacağı için- kerîh görmüştür. (Buhârî şöyle
dedi:) Hâlbuki Yüce Allah'ın: "Onlardan mâadası ise -nâmûskâr ve zinaya
sapmamış insanlar hâlinde mallarınızla aramanız için- size haiâl
edildi..." (en-Nisâ: 24) kavlinden dolayı bu birleştirmede haram kılma
yoktur.
İkrime de İbn
Abbâs'tan: Karısının kızkardeşi ile zina ettiği zaman, o arkeğe kendi karısı
haram olmaz, dediğini söyleyip naklet-mistir. Yahya ibn Kays el-Kindî'den,
eş-Şa'bî ile Ebû Ca'fer'in, sabî ile oynayan kimse hakkında: Eğer o kişi
zekerini çocuğa girdirdi ise (yânî onunla livâta yaptı ise) artık o çocuğun
anasıyla evlenemez, dedikleri rivayet olunuyor [59].
(Buhârî dedi ki:) Bu
Yahya el-Kindî, adaletle tanınmış değildir ve burada rivayet ettiği şey
üzerinde mutâbaa olunmamıştır.
Yine İkrime, İbn Abbâs'tan:
Karısının anasıyle zina ettiği zaman, karısı bu zinâkâr erkeğe haram olmaz,
dediğini nakletmiştir (Çünkü haram, halâlı haram etmez).
Ebû Nasr el-Esedî'den,
İbn Abbâs'm bunu haram kılmış olduğu da zikrolunuyor. (Buhârî dedi ki:) Bu Ebû
Nasr'ın, İbn Abbâs'tan bizzat işitmesi bilinmemiştir.
İmrân ibn Husayn'dan,
Câbir ibn Zeyd'den, el-Hasan el-Basrî'den ve Irak ehlinin bâzısından, bunların
her biri, kadının anasıyle zina ettiği zaman o kadın kendisine haram olur
dedikleri rivayet olunuyor. Ebû Hureyre ise: Kadını yere yapıştırmadıkça, yânî
onunla cima yapmadıkça kızı, o erkeğe haram olmaz, demiştir. Saîd
ibnu'l-Müseyyeb, Urvetu'bnu'z-Zubeyr ve ez-Zuhrî, anasıyle zina etse de
zevcenin beraberinde ikaamet etmeye cevaz vermişlerdir. ez-Zuhrî: Alî ibn Ebî
Tâlib'in, karısının anasıyle zina etmiş olan bir adam hakkında: Kansıyle
ikaameti haram olmaz, dediğini nakletmiştir (Bey-hakî'nin lafzı: Haram halâlı
haram etmez). (Buhârî şöyle dedi): Bu hadîs mürseldir (yânî munkatı'dır) [60].
"Kendileriyle zifafa
girdiğiniz karılarınızdan olup himayenizde bulunan üvey kızlarınız size haram
edildi.
Eğer onlarla zifafa
girmemişseniz, size bir be's yok. Kendi sulbünüzden gelmiş oğullarınızın
karıları... " (en-Nisâ: 23).
İbn Abbâs şöyle
demiştir: "Duhûl", "Mesîs", "Limâs" hepsi de
cima'dan ibarettir. "Kadının çocuğunun kızları erkeğe haram kılınmakta,
kadının kızları gibidir" diyen kimse, Peygamberin Ümmü Habîbe'ye karşı
söylediği şu "Ve bir daha bana kızlarınızı ve kızkardeşlerinizi teklif
etmeyiniz" hadîsini hüccet edinmiştir.
Yine böyle oğul
çocuklarının zevceleri de haram kılınmakta oğulların halîleleri, yânî zevceleri
gibidirler.
Kız erkeğin
himayesinde olmasa da "Rabîbe = Üvey kız" ismi verilir mi? [61]
Peygamber (S) kendine âid bir
üvey kızı -Zeyneb
bintu Ümmi Seleme'yK onu bakıp besleyecek olan kimseye -Nevfel el-Eşcâî*ye-
verdi. Ve
Peygamber (S) kızının
oğlu el-Hasen ibn Alfyi oğul diye isimledi [62].
43-.......Bize
Hişâm, babası Urve'den; o da Zeyneb bintu Ebî Seleme'den tahdîs etti ki, Ebû
Sufyân'm kızı Ümmü Habîbe şöyle demiştir: Ben:
— Yâ Rasûlallah! Ebû
Sufyân'ın kızı hemşiremle evlenmek hususuna rağbetin var mı? dedim.
Rasûlullah (S):
— "Ne yapayım?" dedi. Ben:
— Onunla nikahlanırsın! dedim.
Rasûlullah:
— "Sen bunu arzu eder misin?" dedi.
Ben de:
— (Evet arzu ederim)
Ben Sen'in yanında ortaktan hâlî değilim. Ben Sen'in sevgin hakkında kız
kardeşimin bana ortak olmasını arzu ederim, dedim.
Rasûlullah:
— "İyi bil ki, fözkardeşin bana haiâl
olmaz" buyurdu. Ben:
— Senin Ebû Seleme'nin
kızını istemekte olduğun haberi bana ulaştı, dedim.
— "Ümmü Seleme'nin kızını mı?" dedi.
Ben:
— Evet, dedim. Rasûlullah:
— "Ümmü Seleme'nin kızı (Zeyneb) benim
(terbiyem altında) üvey kızım olmasa bile yine o bana halâl olmaz. Beni ve onun
babası Ebû Seleme'yi Suveybe kadın emzirmiştir. Bana kızlarınızı ve
kızkar-deşlerinizi teklif etmeyin" buyurdu.
el-Leys ibn Sa'd şöyle
dedi: Bize Hişâm ibnu Urve: O, Durre bintu Ebî Seleme'dir, diye tahdîs etti [63].
“Ve iki kızkardeşi
birlikte almanız da (haram edildi) ancak geçen geçmiştir" (en-Nisâ: 23)
44-.......Bize
el-Leys, Ukayl'dan; o da tbn Şihâb'dan tahdîs etti ki, ona Urvete'bnu'z-Zubeyr
haber vermiş; ona da Ebû Seleme'nin kızı Zeyneb haber vermiş. Ümmü Habîbe şöyle
demiştir: Ben:
— Yâ Rasûlallah! Ebû
Sufyân'ın kızı kızkardeşimi nikâhla al! dedim.
Rasûlullah (S):
— "Sen bunu arzu
eder misin?" buyurdu.
Ben de:
— Evet arzu ederim.
Çünkü ortaktan hâlî değilim ve ben hayırda bana ortak olan kimsenin
kızkardeşim olmasını arzu ederim, dedim.
Bunun üzerine
Peygamber (S):
— "Muhakkak bu bana halat olmaz"
buyurdu.
Ben:
— Yâ Rasûlallah!
Allah'a yemîn ederim ki bizler Sen'in Ebû Se-leme'nin kızı Durre'yi nikâh etmek
istemekte olduğunu konuşup duruyoruz, dedim.
Rasûlullah:
— "Ümmü Seleme'nin kızını mı?" diye
sordu. Ben:
— Evet, dedim. Rasûlullah:
— "Vallahi Ümmü Seleme'nin kızı benim
himayem altında olmasa da yine o bana halâl olmazdı. Çünkü o benim süt
kardeşimin kızıdır. Beni ve (onun babası) Ebû Seleme'yi Suveybe kadın
emzir-miştir. Bir daha bana kızlarınızı ve kızkardeşlerinizi arz
etmeyiniz" buyurdu [64].
45-.......Bize
Âsim el-Ahvel, eş-Şa'bî'den haber verdi ki, o da Câbir(R)'den: Rasûlullah (S)
bir kadının kendi halası üzerine yâhud kendi teyzesi üzerine nikâh olunmasını
nehyetti, dediğini işitmiştir.
Dâvûd ibn Ebî Hind ile
İbnuAvn, eş-Şa'bî'den; o da Ebû Hu-reyre'den olmak üzere (bu hadîsin bir
rivayetini) söylediler.
46-.......Bize
Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den olmak üzere
haber verdi ki, Rasûlullah (S): "Bir kadınla onun halası, yine böyle bir
kadınla onun teyzesi birlikte nikâh olunmaz" buyurmuştur [65].
47-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Kabîsa ibnu Zueyb tahdîs etti ki, o Ebû Hureyre'den şöyle
derken işitmiştir: Peygamber (S) kadının kendi halası üzerine nikâh olunmasını
yine kadının ve teyzesinin bir şahsa nikâh olunmasını nehyetti.
ez-Zuhrî: Biz haram
kılmakta, kadının babasının teyzesini de bu menzilede görüyoruz. Çünkü Urve
bana Âişe'den tahdîs etti ki, o: "Nesebden haram olanı, sütten haram
kılınız" demiştir [66].
48-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da İbn Umer(R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S)
şığar(sûretiyle nikâh)dan nehyetmiştir. Şığâr, bir kimsenin kızım diğerine, o
da kızını kendisine vermek üzere aralarında mehr de olmaksızın evîendirmesidir
[67].
49-.......Bize
Hişâm tahdîs etti ki, babası Urve şöyle demiştir:
Havle bintu Hakîm,
nefislerim Peygamber'e hibe eden kadınlardan idi. Bunun üzerine Âişe:
— Kadın kendim erkeğe
hibe etmekten haya etmiyor mu? dedi.
"Onlardan kimi
dilersen (nevbetinden) geri bırakır, kimi de dilersen yanına alabilirsin. Geri
bıraktıklarından kimi istersen (yanına almakta) de sana güçlük yoktur...
"(ei-Ahzâb: 5i) âyeti inince de Âişe:
— Yâ Rasülallah!
Rabb'in Taâlâ (kadınların değil) ancak Sen'-in arzunun gerçekleşmesine çabuk
davranıyor, dedim (demiştir).
Bu hadîsi Ebû Saîd
el-Müeddib, Muhammed ibn Bişr ve Abde ibn Süleyman; üçü de Hişâm'dan; o da
babası Urve'den; o da Âişe'-den olmak üzere, bâzısı bâzısının rivayeti üzerine
artırarak rivayet etmişlerdir [68].
50-.......Câbir
ibn Zeyd: İbn Abbâs (R) bize, Peygamber (S) ihrâmlı olduğu hâlde evlendi diye
haber verdi, demiştir [69].
51-.......İbmı
Uyeyne, ez-Zuhrî'den şöyle derken işitmiştir: Bana el-Hasen ibnu Muhammed ibn
Alî ile kardeşi
Abdullah ibn
Muham-med, babaları Muhammed ibnu'l-Hanefiyye'den haber verdiler ki, Alî ibn
Ebî Tâlib (R), İbn Abbâs'a:
— Peygamber (S),
Hayber gazvesi zamanında mut'a nikâhını ve evcil eşeklerin etinin yenilmesini
yasak etti, demiştir [71].
52-.......Ebû
Cemre şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs'tan işittim.
Ona kadınla mut'a nikâhı
yapmak soruldu da, o buna ruhsat verdi. Bunun üzerine îbn Abbâs'ın bir kölesi,
İbn Abbâs'a:
— Bu müsâade, ancak
kadın ihtiyâcının şiddeti ve kadınların azlığı yâhud buna benzer bir ibare
(yânı harb ve gazve) zamanlarına âid değil miydi? dedi.
İbn Abbâs da:
— Evet öyledir, diye onu tasdîk etti.
53-.......Câbir
ibn Abdillah ile Selemetu'bnu'1-Ekva' (R); ikisi şöyle demişlerdir: Bizler bir
ordu içinde bulunduk. Rasûlullah'ın elçisi bize geldi de:
— Size mut'a suretiyle
(muvakkat bir zaman için) nikâha ve evlenmeye izin verildi. Muvakkat bir zaman
için evlenebilirsiniz! dedi.
İbnu Ebî Zi'b de şöyle
dedi: Bana Seleme ibnu'l-Ekva'ın oğlu Iyâs, babasından; o da Rasûlullah(S)'tan
olmak üzere şöyle tahdîs etti: "Herhangibir erkekle bir kadın sözleşip,
müddet ta'yîn etmeyerek evlenmekte mutabık kalsalar, bunların birlikte
yaşamaları'müddeti üç gecedir. Üç geceden sonra bu çiftler bu müddeti artırmak
isterlerse artırırlar yâhud ayrılmak isterlerse birbirlerini terkedip ayrılırlar".
Râvî Seleme
ibnu'1-Ekva' dedi ki: Bilmiyorum, bu müsâade bize; Peygamber'in sahâbîlerine
mahsûs birşey mi yoksa bütün müslü-mân ümmeti mi şâmildir?
Ebû Abdillah
el-Buhârî: Mut'anın hükmünü Alî, Peygam-ber(S)'den olmak üzere: "O,
neshedilmiştir" diye beyân eyledi, dedi [72].
54-.......Ben
Sabit el-Bunânî'den işittim, şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik'in yanında idim.
Mecliste Enes ibn Mâlik'in kızı da bulunuyordu. Enes şu hadîsi naklederek
şöyle dedi: Bir gün Rasûlullah'-ın huzuruna bir kadın geldi de nefsini
Rasûlullah'a arzederek:
— Yâ Rasûlallah! Bana
bir ihtiyâcın var mı (yânî beni nikâhla alır mısın)? dedi.
Enes'in kızı bunu
işitince:
— Baba, bu ne hayası
kıt kadınmış! Vay bu ne fuhuş ve fezâ-het, vay bu ne fuhuş ve fezâhet! dedi.
Enes ibn Mâlik:
— (Kızım öyle
söyleme.) Emîn ol ki, o kadın senden hayırlıdır. Çünkü o, Rasûlullah'ın
peygamberlik ve rasûllük şerefine rağbet edip (O'nun hanedanı arasına girmek
üzere) kendisini Rasûlullah'a arz ve teklif etmiştir! dedi [74].
55-.......Bize
Ebû Gassân (Muhammed ibn Mutarnf el-Medenî) tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû
Hazım, Sehl ibn Sa'd'dan şöyle tahdîs etti: Bir kadın kendi nefsini Peygamber'e
arzetti. (Peygamber gözlerini indirip sükût etti.) Orada bulunan bir sahâbî:
— Yâ Rasûlallah! Bu
kadım benimle evlendir! dedi. Rasûlullah (S):
— "(Mehr olarak) yanında neyin var?"
diye sordu.
O sahâbî:
— Yanımda hiçbirşey yoktur! dedi. Rasûlullah:
— "Haydi git, araştır ve demir bir yüzük
olsun (bul getir)" buyurdu.
Sahâbî gitti. Sonra dönüp
geldi ve:
— Hayır yâ Rasûlallah,
dünyalık birşey; demir bir halka bile bulamadım. Ve lâkin şu izârım var. Bunun
yarısını verebilirim! dedi.
Râvî Sehl ibn Sa'd
dedi ki: Bu fakîr sahâbînin ridâsı bile yoktu. Bunun üzerine Peygamber (S):
— "Bu izârınla ne iş görebilirsin? Onu sen
giyersen kadının üstünde ondan birşey bulunmaz, açıkta kalır. Kadın giyerse
sen çıplak kalırsın!" buyurdu.
Bunun üzerine o zât
bulunduğu yere oturdu. Bu oturuşu uza-yınca da (ümîdsiz bir hâlde) kalkıp
gitti. Peygamber bu zâtın (ümîd-siz) gittiğini görünce, onu çağırdı -yâhud
çağırıldı- da ona:
— "Kur*ân*dan ezberinde ne var?" diye
sordu. Sahâbî:
— Ezberimde şu sûre
var, şu sûre var, şu sûre var! diye birtakım sûreler saymağa başladı.
Bunun üzerine
Peygamber:
— "Kur'ân'dan ezberindeki sûrelere
mukaabil seni bu kadına mâlik kıldık (yânı bu sûreleri kadına öğretmene
mukaabil seni onunla evlendirdik)" buyurdu [75].
56-.......İbn
Şihâb şöyle demiştir: Bana Salim ibn Abdillah haber verdi ki, o, babası
Abdullah ibn Umer'den şöyle tahdîs ederken işitmiştir: Kızkardeşim Hafsa bintu
Umer, kocası Huneys ibn Huzâ-fe es-Sehmî'den -ki Rasûlullah'ın sahâbîlerinden
idi ve Medine'de vefat etmişti- dul kaldığı zamanki vaziyetini, babam Umer
ibnu'l-Hattâb şöyle bildirmişti: Hafsa dul kalınca ben Usnıân ibn Affân'a gidip
Haf-sa'yı almasını teklif ettim. Usmân:
— Bu işim hakkında bir düşüneyim! dedi. Birkaç
geceler bekledim. Sonra bana kavuştu da:
— Düşündüm, bu günümde
evlenmemek ciheti bana hayırlı göründü! dedi.
Umer dedi ki: Ben
sonra Ebû Bekr es-Sıddîk'a kavuştum. Ona da:
— İstersen seni Hafsa bintu Umer ile
evlendireyim! dedim.
Ebû Bekr sükût etti,
bana olumlu veya olumsuz bir cevâb vermedi. Ben Ebû Bekr'e bu sükûtundan
dolayı Usmân'dan daha çok gücendim. (Usmân bari menfî olsun bir cevâb
vermişti.) Birkaç geceler daha bekledikten sonra RasûluIIah Hafsa ile
evlenmeye tâlib oldu. Ben de kızımı Rasûlullah'a nikâh ettim. Bunun üzerine Ebû
Bekr bir gün bana kavuştuğunda:
— Sanıyorum ki, sen
Hafsa'yı bana teklîf ettiğin zaman, benim sana bir cevâb vermediğimden dolayı
bana darılmışsındır! dedi.
Umer dedi ki: Ben de:
— Evet, doğrudur, dedim. Ebû Bekr şöyle dedi:
— O teklifin sırasında
sana cevâb vermeme hiçbir mâni' yoktu. Şu kadar ki, Hafsa'yı Rasûlullah'ın
zikretmiş olduğunu (yânî onu alacağını) biliyordum. Ben de Rasûlullah'ın
sırrım açıklayacak değildim. RasûluIIah Hafsa'yı terkedip almayacak olsaydı,
ben teklîfini kabul edip onu alırdım [76].
57-.......Ebû
Seleme'nin kızı Zeyneb şöyle haber vermiştir: Ümmü Habîbe (Ramle bintu Ebî
Sufyân), Rasûlullah'a hitaben:
— Bizler aramızda
Sen'in Ümmü Seleme'nin kızı Durre'yi nikâh edip alacağını konuşup duruyoruz,
dedi.
Bunun üzerine
Rasûlullah (S):
— "Ben onu Ümmü Seleme'nin üzerine mi
alacakmtşım? Ben Ümmü Seleme'yi nikâh etmemiş olsaydım bile Ebû Seleme'nin kızı
bana halâl olmazdı. Çünkü onun babası benim süt kardeşimdir" buyurdu [77].
"Kadınları nikâhla
isteyeceğinizi çıtlatmanızda yâhud böyle bir arzuyu gönüllerinizde saklamanızda
üzerinize bir vebal yoktur, Allah bilmiştir ki, siz onları mutlakaa hatırlayacaksınız*
Ancak kendileriyle gizlice va'dleşmeyin. (Çıtlatma suretinde) meşru' bir söz söylemeniz
ise başka. (Farz olan iddet) sonunu buluncaya kadar da nikâh bağını bağlamaya azmetmeyin
ve bilin ki, Allah kalblerinizde olanı muhakkak biliyor. Artık O'ndan sakının
ve yine bilin ki, şübhesiz Allah çok mağfiret edicidir, çok halimdir*9 (el-Bakara:
235).
"Eknentum
fîenfusikum", "Nefislerinizde gizlediğiniz" demektir. Koruduğun
ve gizlediğin her bir şey, gizlenmiş birşeydir. (Buhârî dedi ki:) Bana Talha
îbnu Gannâm şöyle dedi: Bize Zaide ibnu Ku-dâme, Mansûr ibnu'1-Mu'temir'den; o
da Mucâhid ibn Cebr'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs "Fİmâ arradtum bihi min
hıtbetVn-nisâ" kavlin-deki ta'rîzin tefsiri hakkında şöyle demiştir: Erkek
"Ben evlenmek istiyorum, bana sâliha bir kadının müyesser olmasını çok
arzu ettim" der. el-Kaasım ibn Muhammed de ta'rîzi şöyle tefsir etmiştir:
Erkek, kadına: "Şübhesiz sen bana karşı bir kerîmesin (yânı çok ikrâmlı
bir kadınsın) ve ben sana çok rağbet etmekteyim" der. Erkeğin "Şübhesiz
Allah sana bir hayır sevkedecektir" ve bunun benzeri sözleri de ta'rîz
nev'indendir.
Atâ ibn Ebî Rebâh
şöyle demiştir: Erkek ta'rîz eder, açıkça söylemez. "Benim bir hacetim
var, müjdelen, Allah'a hamdle sen nâfı-ka (yânı geçerli) bir kadınsın"
der. Kadın da (ta'rîz olarak sâdece): "Senin söylemekte olduğun sözü
işittim" der de ona herhangi birşey va'eletmez.
Kadının velîsi de
kadının bilgisi olmaksızın bir va'dde bulunmaz. Eğer kadın iddeti içindeyken
bir erkeğe va'dde bulunsa da sonra erkek o kadını nikâhla alsa, iddetinin
bitmesi ardından artık onların arası ayrılmaz.
el-Hasan el-Basrî:
"Kadınlarla gizlice va'dleşmeyin", "Zina etmeyin"
ma'nâsınadır, demiştir. İbn Abbâs'tan zikrolunuyor ki "Kitâb müddetine
ulaşıncaya kadar" sözü, "İddet bitinceye kadar" ma'-nâsinadır [78].
58-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bana şöyle dedi: "Ben seni uykumda
gördüm. Melek senin suretini ipekten bir kumaş parçasında getirip: İşte bu
(resmin sahibi) senin müstakbel zevcendir, dedi. Sonra ben senin yüzünden
örtüyü açtığımda bir de baktım ki, o suret sensin. Cibril'in o sözü üzerine
ben: Eğer şu ru'-yâm Allah tarafından gösterilmiş ise, Allah bunu infaz edip
yerine getirir, dedim" [80].
59........Bize
Ya'kûb ibn Abdirrahmân Ebû Hâzım'dan; o da Sehi ibn Sa'd(R)'dan şöyle tahdîs
etti:*Bir kadın Rasûlullah'a geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Ben
nefsimi Sana hibe etmek için geldim, dedi. Rasûlullah (S), kadına baktı, ona
doğru bakışını yukarı kaldırıp
aşağıya indirdi. Sonra
başını eğdi. Kadın, Rasûlullah'm kendisi hakkında hiçbir hüküm vermediğini
görünce oturdu. Bunun üzerine sa-hâbîlerinden biri ayağa kalktı da:
— Ey Allah'ın Elçisi!
Eğer Sen'in bu kadına ihtiyâcın yoksa, onu
benimle evlendir!
dedi; Rasûlullah:
— "Yanında (mehr olarak) bir şeyin var
mı?" diye sordu.
O da:
— Hayır vallahi yâ Resûlallah, birşeyim yoktur!
dedi. Rasûlullah:
— "Kendi aile halkının yanına git de bak
araştır, birşey bulabilir misin?" buyurdu.
Sahâbî gitti. Sonra
dönüp geldi de:
— Hayır yâ Rasûlallah! Vallahi hiçbirşey
bulamadım, dedi. Rasûlullah:
— "Bak araştjr, velev ki demirden bir
yüzük olsun (bul getir)" buyurdu.
Bunun üzerine o sahâbî
tekrar gitti, sonra dönüp geldi de:
— Hayır vallahi yâ
Rasûlallah, demirden bir halka da bulamadım. Velâkin şu izârım var, bunun
yarısı kadının olsun, dedi.
Sehl: Bu sahâbînin
ridâsı yoktu, demiştir. Rasûlullah:
— "Sen izârınla ne yapabilirsin, neye
yarar? Onu sen giyersen kadının üstünde ondan birşey bulunmaz, açık kalır; onu
kadın giyerse senin üzerinde ondan birşey kalmaz, sen çıplak kalırsın" buyurdu.
Bunun üzerine o sahâbî
bulunduğu yere oturdu. Bu oturuşu uza-ymca da sonunda (ümîdsiz bir hâlde)
kalktı. Rasûlullah onun arkasına dönüp gittiğini görünce emretti de o zât geri
çağırıldı. Gelince de Rasûlullah ona:
— "Kur'ân'dan ezberinde ne var?" diye
sordu. O sahâbî de:
— Ezberimde şu sûre
var, şu sûre var, şu sûre var! diye birtakım sûreler saydı.
Rasûlullah:
— "Sen bu sûreleri ezberinden okuyabilir
misin?" diye sordu. Sahâbî:
— Evet okurum, cevâbım
verince, Rasûlullah:
— "Git, Kur'ân'dan ezberindeki bu sûrelere
mukaabil (yânî bunları o kadına öğretmene karşılık) seni bu kadına mâlik
kıldım" buyurdu [81].
Çünkü Yüce Allah'ın
"Kadınları boşadığınızda, iddetlerini bitirdikleri zaman aralarında meşru'
bir surette anlaştıkları takdirde, artık kendilerini kocalarına nikâh
etmelerine engel olmayın" (ei-Bakara: 232) kavli
vardır.
(el-Buhârî dedi ki:)
Bu engel olmadan nehyin içine dul da girmiştir, bakire de böyledir. Yüce Allah
(erkeklere
hitâb ederek):
"... Müşrik erkeklere de onlar îmân edinceye kadar mü'min kadınları
nikahlamayın,.. n <ei- Bakara: 221) ve keza: "İçinizden bekârları ve kölelerinizden,
cariyelerinizden sâlih olanları evlendirin.,. " <en-Nûr: 32)
buyurmuştur [82].
60-.......İbn
Şihâb şöyle demiştir: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi; ona da Peygamber'in
zevcesi Âişe (R) şöyle haber vermiştir: Câhiliyet zamanında nikâh dört nevi'
idi. Bunlardan biri, bugün insanların yapmakta oldukları nikâhtır. Şöyle ki:
Erkek, diğer bir erkekten velâyetindeki kadını yâhud kızım ister, akabinde o kadının
mehrini ta'ym edip mikdârını belirler. Sonra da o kadını nikâh eder. Diğer bir
nikâh şekli şudur: Erkek, kendi karısı hayızından temizlendiği zaman karısına:
Kendini (şeriflerden) fulân kimseye gönder de, ondan seninle cinsî münâsebet
yapmasını iste! der. Ve kadının o cinsî münâsebet yapmasını istediği erkekten
gebe kaldığı tebeyyün edinceye kadar kocası asla kadınına dokunmayıp, ondan
ayrı durur. Kadının gebeliği belirince isterse kendi kocası o gebe kadınla cima
yapar. Kocası bu başka erkekle cinsî münâsebet işini ancak çocuğun
necîb-liğine, asaletine rağbet ettiği için yapar. İşte bu nikâh,
"Nikâhu'l-istibdâ'" (yânî başkasından cinsî münâsebet isteme nikâhı)
olur.
Diğer bir nikâh nev'i
de şudur: On kişiden az bir cemâat toplanırlar da bunların hepsi bir kadının
yanına girerler ve herbiri ayrı ayrı kadınla cima yapar. Netîcede kadın bundan
gebe kalıp da doğurduğu ve çocuğunu doğurmasının ardından birkaç geceler
geçtiği zaman o erkeklere haber gönderir. Artık o erkeklerden hiçbiri
gelmemezlik edemez. Nihayet hepsi kadının yanında toplanırlar. Kadın onlara
hitaben:
— İşinizden meydana
gelip de doğurmuş bulunduğum çocuğu tanıdınız. Bu çocuk, senin oğlundur yâ
Fulân! der.
Ve kadın, onlardan
arzu ettiği kimsenin ismini söyler. Böylece kadının çocuğu, o adamın nesebine
katılır. îsmini söylediği o erkek, bu çocuktan çekinmeye, yânî onu kabul
etmemeye muktedir olamaz.
Dördüncü nevi' nikâh
şöyledir: Birçok insanlar toplanırlar da bir kadının yanına girerler. O kadının
yanma gelen erkeklerden hiçbiri çekinemez. Bu kadınlar birtakım fahişelerdir
ki, bunlar kendi kapıları üzerine bir alâmet olsun diye birer bayrak
dikerlerdi. Artık kim isterse bu bayraklı kadınların yanına girer. Bunlardan
biri gebe kalıp da çocuğunu doğurduğu zaman, o erkekler kadın için toplanırlar
ve
kendileri için birkaç
kaaif, yânî iz sürmekte maharetli kimseler çağırırlar. Sonra bu kaaifler o
kadının çocuğunu, karar verdikleri kimsenin nesebine katarlar. Böylece çocuk
onun soyuna katılır ve o şahsın oğlu diye çağırılır. O zât bundan çekinemez.
Nihayet Muhammed (S)
hakk ile peygamber gönderilince insanların bugünkü nikâhı müstesna olmak
üzere, bu câhiliyet nikâhlarının hepsini yıktı [83]
61-.......Bize
Vekî\ Hişâm ibn Urve'den; o da babası Urve'den; o da Âişe(R)'den tahdîs etti.
"Senden kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: Onlara dâir fetvayı size
Allah veriyor. Kendileri için yazılmış olanı (farz edilmiş olan mîrâsı). onlara
vermediğiniz ve nikâhlarını da beğenip istemediğiniz yetim kızlar ve küçük
çocuklar hakkında, bir de yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız hususunda
işte Kitâb'da okunup duran âyetler... "(en-Nisâ: 127) âyetinin tefsirinde,
Âişe şöyle demiştir:
— Bu o yetîm kız
hakkındadır ki, bir adamın yanında bulunur. Hattâ o kız, erkeğin malında onun bir
ortağı da olabilir. İşte o erkek bu kıza daha lâyık olduğu hâlde, onu kendisi
nikâhla almak istemez ve kızın malında başka bir erkeğin kendisine ortak
olmasını çirkin gördüğü için, o kızı başka bir erkeğe de nikahlamaz, malından
dolayı o kızı başkasıyle evlenmesinden men' eder durur [84].
62-.......Bize
ez-Zuhrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Salim haber verdi. Ona da babası
Abdullah ibn Umer şöyle haber vermiştir: Kızkardeşîm Hafsa bintu Umer, kocası
Huneys ibn Huzâfe es-Sehmfden -ki Peygamber'in sahâbîlerinden ve Bedir ehlinden
olup Medine'de vefat etmişti- dul kaldığı zamanki vaziyetini babam Umer şöyle
bildirmişti: Hafsa dul kalınca, Usmân ibn Affân'a kavuştum da Hafsa'yı alması
için ona teklif ettim.
— Eğer istersen
Hafsa'yı sana nikâh edeyim, dedim. Usmân:
— Bu işimde bir düşüneceğim, dedi.
Birkaç geceler
bekledim. Sonra bana kavuştuğunda:
— Bu günümde
evlenmemem ciheti bana daha hayırlı göründü, dedi.
Umer dedi ki:
Müteakiben Ebû Bekr'e kavuştum ve ona da:
— İstersen Hafsa'yı sana nikâh edeyim, dedim...[85]
63-.......el-Hasen
el-Basrî "Z-â ta'dulûhunne" âyetinin tefsîri hakkında şöyle demiştir:
Bana Ma'kıl ibn Yesâr (R) tahdîs edip şöyle dedi: -Bu âyet zâten onun hakkında
inmişti- Ben (ismi Cumeyl bintu Yesâr olan) bir kızkardeşimi bir adamla
evlendirdim. Bu adam kız-kardeşimi boşadı. İddeti tamam olunca da gelip beni
istiyordu. Ben de ona:
— Seni vaktiyle
kizkardeşimle evlendirmiş, onu sana bir aile döşeği yapmış ve sana her veçhile
ikram etmiştim. Fakat sen bunlara karşı kardeşimi boşadın. Sonra da gelip onu
tekrar istiyorsun. Hayır vallahi, kardeşim sana ebediyyen dönüp varmaz! dedim.
Fakat bu adam kusursuz
(iyi) bir kimse idi. (Kızkardeşim olan) kadın da ona dönmek istiyordu. İşte
bunun üzerine Allah şu "Kadınları boşadınız da iddetlerini bitirdiler mi,
aralarında meşru' bir surette anlaştıkları takdirde, artık kadınların
kendilerini kocalarına nikâh etmelerine engel olmayın... "(ei-Bakara: 232)
âyetini indirdi. Bunun üzerine ben:
— Yâ Rasûlallah! Şimdi
ne yapayım? dedim.
Râvî: (Rasûlullah'ın
emri üzerine) kızkardeşini yeni bir akd ile eski kocasıyle evlendirdi, dedi [86].
Mugîre ibn Şu'be
(amcasının kızı olan) bir kadını istedi. Mugîre o kadına (nikâh velayetinde)
insanların en yakını bulunduğu hâlde, o kadının veliliğini başka bir adama emr
ve tahsîs etti de, o adam Mugîre'yi o kadınla evlendirdi.
Abdurrahmân ibn Avf da
Kaarız kızı Ümmü Hakîm'e: — Sen evlendirme işini bana verir misin? dedi.
Kadın da:
— Evet veririm,
deyince, Abdurrahmân: —Ben seni (talihlerin arasından fulânla) evlendirdim, dedi.
İbn Cureyc şöyle ded:
Ben, Atâ ibn Ebî Rebâh'a: — Bir kadın var, onun bir amca oğlu kendisini istedi,
dedim. Atâ bana:
— Ben seni nikâh ettim sözüne şâhid tutsun
yâhud kadının aşiretinden bîr adama, kadını onunla evlendirmesini emretsin!
Dedi [88].
Sehl ibn Sa'd (R) şöyle dedi: Bir kadın,
Peygamber(S)*e:
— Ben nefsimi Sana
hibe ediyorum! dedi. Bunun üzerine başka bir adam:
— Yâ Rasûlallah! Şayet Sen'in bu kadına
ihtiyâcın yoksa, onu benimle evlendir, dedi [89].
64-.......Bize
Hişâm, babası Urve'den; o da Âişe'den tahdîs etti. Âişe: "Senden kadınlar
hakkında fetva isterler. De ki: Onlara dâir fetvayı size Allah veriyor:
Kendileri için yazılmış olanı (farz edilmiş olan mîrâsı) onlara vermediğiniz ve
nikâhlarım da beğenip istemediğiniz yetim kızlar ve küçük çocuklar hakkında,
bir de yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız hususunda işte Kitâb 'da okunup
duran âyet* /er..."(en-Nisâ: 127) kavlinin tefsîri yolunda şöyle demiştir:
— Bu o yetime kızdır
ki, erkeğin malında erkeğe ortak olduğu hâlde, erkeğin himayesinde bulunur,
erkek onunla evlenmeyi istemez, malında kendisi üzerine gireceği için o
kızcağızı başka bir adamla evlendirmez ve kızı evlenmekten habseder durur.
İşte Allah o velîlerin, böyle kadınları evlenmelerinden men' etmelerini
nehyetti [90].
65-.......Bize
Sehl ibn Sa'd tahdîs edip şöyle dedi: Bizler Peygamber'in yanında oturuyorduk.
Derken bir kadın geldi de kendi nefsini Peygamber'e arzediyordu. Peygamber
kadına doğru bakışını alçaltıp yükseltti, fakat kadına bir cevâb vermedi. Bunun
üzerine sa-hâbîlerinden bir adam:
— Yâ Rasûlallah! Bu
kadını benimle evlendir! dedi.
Rasûlullah (S):
— "Yanında mehr olacak herhangi birşey var
mı?" dedi. Sahâbî:
— Yanımda hiçbirşeyim
yoktur, dedi. Rasûlullah:
— "Demirden bir yüzük de mi yok?"
dedi. Sahâbî:
— Demirden bir yüzük
de yoktur, lâkin ben şu üstümdeki bur-demi ikiye bölerim de yarısını kadına
verebilirim, diğer yarıyı da kendim alırım, dedi.
Rasûlullah:
— "Bu olmaz. Senin ezberinde Kur'ân 'dan
birşey var mı?" dedi. Sahâbî:
— Evet vardır, deyince
Rasûlullah ona:
— "Git, ben seni, sendeki Kur'ân
mukaabilinde o kadınla evlendirdim" buyurdu [91].
Çünkü Allah bu âyette,
bulûğdan evvelkilerin iddetlerini de üç ay yapmıştır [92].
66-.......Bize
Sufyân ibn Uyeyne, Hişâm'dan; o da babası Urve'den; o da Âişe(R)'den tahdîs
etti ki, Peygamber (S) Âişe ile Âişe altı yaşında iken evlenmiş, Âişe dokuz
yaşında iken de zifafa girdirilmiş, Peygamber'in yanında da dokuz sene
kalmıştır [93].
Umer (R): Peygamber
(S) benden kızım Hafsa'yı istedi, ben de Hafsa'yı O'nunla evlendirdim, demiştir
[94]
67-.......Bize
Vuheyb, HişâmibnUrve'den; o dababası Urve'den; o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki,
Peygamber (S) Âişe ile, Âişe altı yaşında iken evlenmiş, dokuz yaşında iken de
zifafa girmiştir.
Hişâm: Âişe'nin,
Peygamber'in yanında dokuz sene kaldığı bana haber verildi, demiştir [95].
Çünkü Peygamber (S):
"Biz seni ezberindeki Kur'ân mukaabilinde o kadınla evlendirdik"
buyurmuştur [96].
68-.......Sehl
ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'a bir kadın geldi de:
— Ben nefsimi Sana hibe ettim, dedi ve uzun
müddet ayakta dikildi.
Bunun üzerine bir
adam:
— Eğer o kadına Sen'in
bir ihtiyâcın yoksa, beni onunla evlendir, dedi.
Rasûlullah (S):
— "Yanında kadına mehr vereceğin birşey
var mı?" diye sordu. O zât:
— Yanımda şu izârımdan başka birşeyim yoktur,
dedi. Rasûlullah:
— "Eğersen izârını o kadına verirsen, sen
izârsız olarak oturur kalırsın; onun için sen başka birşey araştır"
buyurdu.
O zât:
— Ben hiçbirşey bulamıyorum, dedi. Rasûlullah:
— "Araştır, velev demirden bir yüzük olsun
(bul getir)" dedi. Fakat o zât bunu da bulamadı. Bunun üzerine Rasûlullah
ona:
— "Ezberinde Kur'ân'dan birşey var
mı?" diye sordu. O zât, isimlerini söylediği birkaç sûre için:
— Evet şu sûre, şu
sûre vardır, dedi. Rasûlullah:
— "Kur'ân'dan ezberinde bulunan sûrelere
mukaabüseni o kadınla evlendirdik" buyurdu.
69-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle tahdîs etmiştir: Peygamber (S):
— "Dul kadın kendisinin açıkça emri
alınmadıkça nikâh olunmaz. Er görmedik kız da kendisinden izin alınmadıkça
nikâh olunmaz" buyurdu.
Mecliste hazır
bulunanlar:
— Yâ Rasûlallah!
Bakire bir kızın izni nasıl olur? diye sordular. Rasûlullah:
— "Onun izni sükût etmesidir"
buyurdu.
70-.......Bize
el-Leys, Abdullah ibnu Ebî Muleyke'den; o da Âişe'nin âzâdlısı olan Ebû Amr
Zekvân'dan olmak üzere tahdîs etti ki, Âişe (R):
— Yâ Rasûlallah! Er
görmedik kız utanır (iznini bildirmez), demiştir de, Rasûlullah (S):
— "Onun rızâsı, susmasıdır"
buyurmuştur [97].
71- Bize
İsmâîl ibn Ebî Uveys tahdîs edip şöyle dedi: Bana (büyük İmâm) Mâlik ibn Enes,
Abdurrahmân ibnu'l-Kaasım'dan; o da babası el-Kaasım'dan; o da Yezîd ibnu
Câriye'rün iki oğlu Abdurrahmân ile Mucemmi'den; onlar da Hansa bintu Hizam
el-Ensâriyye'-den şöyle tahdîs etti: Hansâ'yı babası, iznini almadan
evlendirmişti. Hâlbuki Hansa dul idi ve bu evliliği istemedi. Rasûlullah'a
gidip şikâyet etti. Rasûlullah (S) da onun nikâhını redd ve ibtâl eyledi.
72- Bize
İshâk ibn Râhûye tahdîs etti. Bize Yezîd ibn Hârûn haber verdi. Bize Yahya ibn
Saîd haber verdi ki, ona da el-Kaasim ibn Muhammed (ibn Ebî Bekr es-Sıddîk)
tahdîs etmiş; ona da Abdurrahmân ibn Yezîd ile kardeşi Mucemmi' ibn Yezîd
ikisi de şöyle tahdîs etmişlerdir: Hizam ismiyle çağırılan bir adam, kendi
kızını nikâh etmişti... Bunun devamı da geçen hadîs tarzındadır [98].
Çünkü Yüce Allah'ın şu
kavli vardır:
"Eğer yetim
kızlar hakkında adaleti yerine getiremiyeceğinizden korkardanız, sizin için halâi
olan diğer kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin..." (en-Nisâ:
3).
Kadın isteyen kimse
velîye: Beni Fulâne kadınla evlendir, dediği; velî de bir müddet eğlendikten
sonra evlendirir yâhud velî, kadın isteyene: Mehr verecek bir şeyin var mı?
dediği; onun da: Yanımda şu ve şu var, dediği; yâhud ikisi de bir süre bekledikten
sonra velî: Ben seni o kadınla evlendirdim, dediği zaman; bu üç suretteki
evlendirme caizdir.
Bu konuda Sehl ibn
Sa'd'ın Peygamberden rivayet ettiği çok geçen hadîsi vardır.
73-.......Bize
Şuayb ibn Ebî Hamza, ez-Zuhrî'den haber verdi.
Ve el-Leys şöyle dedi:
Bana Ukayl, tbn Şihâb'dan haber tahdîs etti. Bana Urve ibnu'z-Zubeyr haber
verdi ki, o Âişe'ye şu âyetin tefsirini sorup şöyle demiştir:
— Ey anacığım!
"Eğer yetim kızlar hakkında adaleti yerine ge-tiremiyeceğinizden
korkarsanız... yâhud mâlik olduğunuz câriye (ile yetinin)..." (en-Nisâ:
3).
Âişe şöyle demiştir:
— Ey kızkardeşimin
oğlu! Bu yetîme kız, velîsinin himaye ve terbiyesi altında bulunur, derken o
velî, yetîm kızın güzelliğine ve malına rağbet eder, fakat kıza vereceği
mehrden eksiltme yapmak ister. İşte bu âyette o çeşit velîler, velayetleri
altındaki yetîm kızları -mehirlerini kemâle ulaştırmakta adalet yapmadıkça-
nikâh etmekten nehyohmdular ve bunlardan başka kendilerine halâl olan kadınlardan
nikâh etmeleri ile emrohmdular.
Âişe (rivayetine
devamla) dedi ki:
— Bu âyet indikten
sonra insanlar Rasûlullah(S)'tan fetva istediler. Bunun üzerine Allah şu âyeti
indirdi: "Senden kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: Onlara dâir
fetvayı size Allah veriyor: Kendileri için yazılmış olanı (mîrâsı) onlara
vermediğiniz ve nikâhlâ-larını da beğenip istemediğiniz yetîm Kızlar ve (henüz
ergin olma-
yan) küçük çocuklar
hakkında, bir de yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız hususunda işte
Kitâb'da okunup duran âyetler..." (en-Nisâ: 127).
Azız ve Celîl Allah
onlara bu âyette şunu indirdi ve durumlarını tesbît etti: Yetîm kız, mal sahibi
ve güzellik sahibi olduğu zaman, velîler onun nikâhına, nesebine ve (emsâlininkinden
az olan) mehrine rağbet ederler. Kız, mal ve güzellik azlığında bulunup da
kendisi rağbet edilmemiş bir kimse olduğu zaman ise, velîler onu terkedip başka
kadınları almaktadırlar.
Âişe dedi ki:
— O yetîm kızlara
rağbet etmez oldukları zaman, onları terkedip de almadıkları gibi, yetîm
kızlara rağbet ettikleri zaman onları nikâh etme haklan yoktur. Ancak bu
kızlara adalet etmeleri ve onlara hakları olan en yüksek mehri vermeleri
hâlinde nikâh edebilirler [99].
74-.......Bize
Hammâd ibn Zeyd, Ebû Hâzım'dan; o da Sehlibn Sa'd(R)'dan olmak üzere şöyle
tahdîs etti: Bir kadın Peygamber (S)'e geldi de nefsini O'na arzetti. Peygamber
bu teklîf üzerine:
— "Bugün benim için kadınlara hiçbir hacet
yoktur"buyurdu. Bunun üzerine bir adam:
— Yâ Rasûlallah! Beni bu kadınla evlendir!
dedi. Rasûlullah ona:
— "Yanında ne var!" diye sordu. O:
— Yanımda hiçbirşey yok! dedi.
Rasûlullah:
— "Sen o kadına (mehr olarak) birşey ver,
velev demirden bir
yüzük olsun"
buyurdu. O sahâbî:
— Bende verecek hiçbirşey yoktur, dedi. Bu
sefer Rasûlullah:
— "Yanında Kur'ân'dan ne var?" diye
sordu. O zât:
— Şu ve şu (sûreler) var! dedi. Rasûlullah:
— "Senin ezberinde bulunan Kur'ân'la (yânî
Kur'ân'ı kadına öğretmen mukaabilinde) ben seni o kadınla evlendirdim"
buyurdu [100].
75-.......Bize
îbn Cureyc tahdîs edip şöyle dedi: Ben Nâfi'den işittim, şöyle tahdîs ediyordu:
İbn Umer (R) şöyle diyordu:
— Peygamber (S), sizin
bâzınız bir meta' satın almak üzere iken öbür bâzısının o metâ'ı satın almaya
kalkışmasını nehyetti. Ve yine bir erkek, mü'min kardeşinin nikâh etmeye tâlib
olduğu bir kadını istemeye kalkmaz. Meğer ki, ikinci istemezden evvel, birinci
tâlib vazgeçmiş olmalı yâhud da birinci tâlib, ikincisinin istemesine izin vermelidir.
76-.......Ebû
Hureyre (R) Peygamber'den naklederek söyledi ki, Peygamber (S) şöyle
buyurmuştur: "Zanndan sakının. Çünkü zann, sözün en yalanıdır, insanların
gizli ve eksik şeylerim araştırmayın, topluluğun konuşmasını işitmeye
çalışmayın, birbirinizle öfke yarışına girişmeyin, birbirinizle Allah kulları
kardeşler olunuz. Bir erkek, mü'min kardeşinin istemekte olduğu kadını - o
mü'min istemeyi terkedinceye kadar- nikâh etmek için istemeye kalkmaz" [101].
77-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Salim ibnu Abdillah haber verdi ki, kendisi Abdullah ibn
Umer(R)'den işitmiştir. O şöyle tahdîs ediyormuş: Kızkardeşim Hafsa dul kaldığı
zaman, babam Umer ibnu'l-Hattâb onun durumu hakkında şöyle dedi: Ben Ebû Bekr'e
kavuştum da ona:
— Eğer istersen
Umer'in kızı Hafsa'yı sana nikâh ederim, dedim. Birkaç geceler bekledim. Sonra
Hafsa'yı Rasûlullah (S) istedi.
Akabinde Ebû Bekr bana
kavuştu da şöyle dedi:
— Muhakkak ki bana arzettiğin hususta sana
cevâb vermeme mâni' olan şey, ancak Rasûlullah'ın Hafsa'yı zikretmiş olduğunu
bilmiş olmamdır. Ben Rasûlullah'ın sırrını açıklayacak değildim. Şayet
Rasûlullah Hafsa hakkındaki düşüncesini bırakaydı, ben elbette onu kabul
ederdim.
Bu hadîsi ez-Zuhrî'den
rivayet etmekte Yûnus ibn Yezîd, Mûsâ ibn Ukbe ve İbnu Ebî Atîk de Şuayb ibn Ebî
Hamza'ya mutâbaat ettiler [102].
78-.......Zeyd
ibn Eşlem şöyle demiştir: Ben İbnu Umer(R)'den işittim, şöyle diyordu:
Medine'nin doğu tarafından iki adam geldi de birer hutbe yaptılar. Bunun
üzerine Peygamber (S): "Şübhesiz beyândan bir kısmı sihrdir (yânı insanı
büyüleyicidir)" buyurdu [103].
79-....
Hâlid ibn Zekvân şöyle demiştir: er-Rubeyy' bintu Mu içimizde bir Peygamber
varchr ki, O, yann ne olacağm, bilir! dedi.
Bunun üzerine
Peygamber, kıza. söyle!"
"Bunu bırak da
evvelce söylemekte olduğun sözleri soyıe. buyurdu [104].
Ve yine Yüce Allah'ın:
"Eğer bir zevceyi bırakıp da yerine başka bir zevce almak isterseniz,
öbürüne yüklerle (mehr) vermiş olsanız bile, içinden birşey almayın,.. "
(en-Nisâ: 20) kavli ve yine zikri ulu olan Allah'ın: "Kendileriyle temas
etmediğiniz yâhud kendilerine bir mehr ta yyîn eylemediğiniz kadınları boşamışsanız,
bunda üzerinize vebal yoktur, -onları zengin olan kudretince, darda bulunan da
hâlincema *rûf bir fâide ile fâidelendiriniz. Bu, iyilik etmek şiarında
bulunanların üzerine bir borçtur" (el-Bakara: 236) kavli.
Ve Sehl ibn Sa'd da:
Peygamber (S): "Velev demirden bir yüzük olsun (bulup kadına ver)"
buyurdu, dedi.
80-.......Bize
Şu'be, Abdulazîz ibn Suheyb'den; o daEnes(R)'ten şöyle tahdîs etti: Abdurrahmân
ibn Avf, bir çekirdek (yânı beş dii> hem) üzerine bir kadınla evlendi.
Akabinde Peygamber (S) onda güveylik ferahı ve neş'esi gördü de, kendisine
sordu. Abdurrahmân da:
— Ben bir kadınla bir
çekirdek ağırlığı mehr üzerine evlendim, dedi.
Katâde'den; o da
Enes'ten gelen rivayette: Abdurrahmân ibn Avf, bir çekirdek ağırlığındaki altın
mehre karşılık bir kadınla evlendi, tarzındadır [105].
81-........
Ben EbÛ Hâzım'dan işittim, şöyle diyordu: Ben Sehl ibn Sa'd es-Sâidî<RVden
işittim, şöyle diyordu: Ben Rasulullan in yanında bir topluluk içinde idim. O
sırada bir kadın geldi de:
— Yâ Rasûİallah! Bu kadın nefsini Sana hibe
etmiştir, sen bu kadın hakkında re'yini ortaya koy! dedi.
Rasûlullah (S) kadına
hiçbir cevâb vermedi. Sonra kadın ayağa kalktı da yine:
— Yâ Rasûlallah!
Şübhesiz bu kadın kendi nefsini Sana hibe etmiştir. Şimdi Sen bu kadın
hakkında re'yini bakıp bildir! dedi.
Rasûlullah ona bu
sefer de bir cevâb vermedi. Sonra kadın üçüncü kerre ayağa kalktı da yine:
— Yâ Rasûlallah,
şübhesiz bu kadın kendi nefsini Sana hibe etmiştir. Sen onun hakkında re'yini
kullan! dedi.
Bunun üzerine bir adam
ayağa kalktı da:
— Yâ Rasûlallah! O kadını benimle nikâh et!
dedi. Rasûlullah:
— "Yanında (mehr verecek) birşey var
mı?" diye sordu. O zât:
— Hayır yok, dedi. Rasûluîlah:
— "Git de araştır, demirden bir yüzük
olsun bul" buyurdu. Bunun üzerine o zât gitti, araştırdı, sonra geldi ve:
— Ben hiçbirşey
bulamadım, demirden bir yüzük dahî bulamadım, dedi.
Rasûlullah:
— "Sende Kur'ân'dan birşey var mı?"
diye sordu. O zât:
— Bende (yânî ezberimde) şu sûre ve şu sûre
var, dedi. Rasûlullah:
— "Git, ben sendeki Kur'ân'a karşılık
(yânî Kur'ân'ı kadına öğretmene karşılık) onu sana nikâh ettim" buyurdu [106].
82-.......Bize
Vekî', Sufyân es-Sevrî'den; odaEbûHâzım'dan; o da Sehl ibn Sa'd(R)Man tahdîs
etti ki, Peygamber (S) bir adama hitaben: "Velev demirden bir yüzükle
olsun evlen" buyurmuştur [107],
Umer ibn Hattâb da:
Hukukun durak yerleri, şartların yanındadır, demiştir. el-Misver ibn Mahrame de
şöyle demiştir:
Ben, Peygamber(S)'den
işittim, kendisi bir damadını zikretti de onu dâmâdhğı hususunda övdü ve övgüsünü
güzel yaptı:
"O bana söz
söylediğinde doğru söyledi, va'd ettiğinde bana va'dini yerine getirdi"
buyurdu [108].
83-.......Bize
el-Leys, Yezîd ibn Ebî Habîb'den; o da Ebû'l- Hayr'dan; o da Ukbe ibn Âmir'den
tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Yerine getirdiğiniz şartların yerine
getirmeniz en haklı olanı, kendisiyle fercleri halâl kılmak istediğiniz mehr
şartıdır" buyurmuştur [109].
Abdullah ibn Mes'ûd
da: Bir kadın, kızkardeşinin talâkını kendi nikâhı için şart kılamaz, demiştir.
84- Bize
Ubeydullah ibn Mûsâ.Zekeriyyâ ibn Ebî Zâide'den; o da Saîd ibn İbrahim'den; o
da Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre(R)'-den tahdîs etti ki, Peygamber (S):
"Hiçbir kadına, kızkardeşinin çanağındaki ni'metin kendi kabına boşalması
için onun talâkını istemek (ve onun yerine nikâh olmak) halâl olmaz.
Kızkardeşinin talâkını isteyecek kadın iyi bilmelidir M, ezelde ona ne takdir
olundu ise, kendisine âid olan ni'met ancak odur" buyurmuştur [110].
Bu sarı boya hadîsim
Abdurrahmân ibn Avf, Peygamber(S)'den rivayet etti.
85-.......Bize
Mâlik, Humeyd et-Tavîl'den; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle haber verdi:
Abdurrahmân ibn Avf, Rasûlullah'ı ziyarete geldi. Kendisinde (evlenenlere
mahsûs olan) san boya izi vardı. Rasûlullah (S) ona sordu, o da kendisinin
Ensâr'dan bir kadınla evlenmiş olduğunu haber verdi. Rasûlullah:
— "O kadına ne kadar mehr verdin?"
diye sordu. Abdurrahmân:
— Altından bir
çekirdek ağırlığı (yânı beş dirhem) verdim, dedi. Rasûlullah (S) ona:
— "Bir koyunla olsun düğün aşı yap"
buyurdu [111].
(Bu, kendinden önceki
bâbdan bir fasıl gibidir.)
86- Bize
Müsedded tahdîs etti. Bize Yahya ibn Saîd el-Kattân, Humeyd'den tahdîs etti ki,
Enes (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Zeyneb bintu Cahş ile evlendi de
müslümânlar üzerine hayrı bol yaptı. Peygamber evlendiği zamanlarda yapmakta
olduğu gibi (insanlar yemekten sonra otururlarken) dışarı çıktı, mü'minlerin
annelerinin hücrelerine varıp onlara duâ ediyor, onlar da kendisine duâ ediyorlardı.
Sonra hücrelerden ayrıldı ve (yemekte hazır bulunanlardan) iki kişiyi
gecikmişler gördü de yine hücresinden geri döndü. (O iki kişi Peygamber'i
görünce çabuk dışarı çıkıp gittiler.)
Enes: Ben o iki
kişinin çıkışlarını Peygamber'e haber mi verdim yâhud kerıdisine haber mi
verildi, bilmiyorum, dedi [112].
87-.......Bize
Hammâd ibnu Zeyd, Sabit el-Bunânî'den; o da Enes(R)'ten tahdîs etti ki,
Peygamber (S), Abdurrahmân ibn Avf in üzerinde san boya izi görünce:
— "Bu nedir?" diye sordu. O da:
— Ben altından bir çekirdek ağırlığı mehr
üzerine bir kadınla evlendim, dedi.
Peygamber:
— "Bâreke'llâhu leke (= Allah sana mübarek
eylesin)/ Bir koyunla da olsa düğün ziyafeti ver!" buyurmuştur [113].
88-.......Bize
Alî ibn Mushir, Hişâm'dan; o da babası Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle
demiştir: Peygamber (S) beni akd ve nikâh eylemişti. Annem Ümmü Rûmân beni
getirdi de Peygam-ber'in evine girdirdi. Evin içinde Ensâr'dan birtakım
kadınlar hazır bulunuyorlardı. Bunlar (anama, berâberindekine ve geline):
— Hayır ve bereket
üzere geldiniz; hayırlı kısmet üzerine geldin! Dediler [114].
89-.......Bize
Abdullah ibnu'l-Mubârek, Ma'mer ibn RâşicTden; o da Hemmâm'dan; o da Ebû
Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur:
"Peygamberlerden biri gazveye gitmek istediğinde kavmine hitaben: Bir
kadının nikâhına mâlik olup da henüz onunla zifaf yapmamış ve onunla zifaf
yapmayı istemekte bulunan hiçbir erkek, bu seferimde beni ta'kîb etmesin! diye
emir verdi" [115].
90-.......Bize
Sufyân es-Sevrî, HişâmibnUrve'den; o da babası Urve'den tahdîs etti ki,
Peygamber (S)Âişe ile, Âişe altı yaşında iken akd yapmış, dokuz yaşında iken de
zifaf yapmıştır. Âişe, Pey-gamber'in yanında dokuz sene kalmıştır [116].
91-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Hayber(den dönüşte onun)la Medîne arasında
üç gün ikaamet etti. Bu müddet içinde Peygamber'in Safiyye bintu Huyey ile
evlenmesi vâki' oldu. Ben de müslümânlan Peygamber'in düğün aşına da'vet ettim.
Bu ziyafette ekmek ve et yoktu. Peygamber yemek sofralarının yayılmasını
emretti. Akabinde bunların içine de hurma, yağ ve akt denilen kuru yoğurt
konulmuştu. İşte bu, Peygamber'in düğün ziyafeti olmuştu. Bu sırada müslümânlar
kendi aralarında:
— Safiyye, mü'minlerin
analarından birisi (hürr bir kadın) midir, yoksa Peygamber'in sağ elinin mâlik
olduğu cariyelerden biri midir? dediler.
Bâzıları da:
— Eğer Peygamber,
Safiyye'yi örterse o, mü'minlerin analann-dandır. Eğer örtmezse Safiyye,
Peygamber'in sağ elinin mâlik olduğu bir câriyedir! dediler.
Peygamber hareket
etmeye karar verince bineğinin arkasına Safiyye için bir yer hazırlattı. İnsanlarla
Safiyye arasına da bir perde uzattı. (Böylece Safiyye, mü'minlerin analarından
biri oldu.)[117]
92-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) benimle evlendi. Akabinde annem Ümmü Rûmân
beni getirdi de Peygamber'in evine girdirdi. O zaman beni kuşluk vaktinde
birdenbire Rasûlullah'tan (O'nu ansızın görüvermemden) başka birşey korkutup
heyecanlandırmadı [118].
93-.......Bize
Muhammed ibnu'l-Munkedir tahdîs etti ki, Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir:
(Evlendiğim sırada) Rasûlullah (S):
— "Etrafı saçaklı döşek yüzleri, döşemeler
edindiniz mi?" diye sordu.
Ben:
— Yâ Rasûlallah! Bizim
böyle döşek yüzleri ve döşemelerimiz nereden olacak? dedim.
Rasûlullah:
— "Muhakkak ki
yakında böyle döşemeler olacaktır" buyurdu [119].
94-.......Bize
îsrâîl ibn Yûnus, Hişâm ibn Urve'den; o da babası Urve'den tahdîs etti ki,
Âişe bir kadını Ensâr'dan olan bir adamla evlendirmişti. Peygamber (S):
— "Yâ Âişe! Sizin
beraberinizde deff çalan, şarkı söyleyen şarkıcılarınız yok mu? Çünkü Ensâr
böyle oyun ve eğlencelerden hoşlanır" buyurdu [120].
Ve İbrahim (ibn Tahmân
el-Herevî), ismi Ebû'1-Ca'd olan Ebû Usmân'dan; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten
söyledi. Ebû Usmân el-Ca'd dedi ki: Enes ibn Mâlik Basra'da Benû Rifâa
Mescidi'nde bizim yanı-miza gelmişti. İşte orada ben kendisinden şöyle derken
işittim: Peygamber (S) anam Ümmü Suîeym'in tarafına uğradığı zaman onun yanına
girer, ona selâm verirdi.
Sonra Enes devamla
şöyle dedi: Peygamber, Zeyneb bintu Cahş el-Esedîyye ile evlenip güvey oldu.
Annem Ümmü Suleym bana:
— Keski Rasûlullah'a bir hediye versek! dedi.
Ben de ona:
— Bunu yap! dedim.
Bunun üzerine annem
hurma, yağ ve yoğurt kurusuna yöneldi de bunlardan bir taş tencere içinde hayse
yemeği yaptı. Akabinde bu yemeği benimle Rasûlullah'a gönderdi. Ben bu yemeği
Rasûlullah'a götürdüm. Rasûlullah bana:
— "Yemeği koy" buyurdu.
Sonra bana emredip
isimlerini söylediği "Birtakım adamları bana çağır ve karşılaştığın
kimseleri de bana çağır!" dedi
Ben O'nun bana emrettiği
işi yaptım ve geri döndüm. Bir de gördüm ki, ev ahâlîsiyle dopdolu olmuş. Bu
sırada Peygamber'i de gördüm ki, iki elini bu hayse yemeğinin üzerine koydu da
orada Allah'ın söylemesini istediği kelimeleri söyledi. Bundan sonra toplanan
insanlardan onar onar çağırmaya, onlar da yemekten yemeye koyuldular.
Rasûlullah onlara:
— "Allah 'in ismini zikredin ve her insan
kendi önünden yesin" buyuruyordu.
Enes dedi ki: Nihayet
yiyenlerin hepsi yemekten dağıldılar. Onlardan dışarı çıkan çıktı da birkaç kişilik
topluluk kalıp konuşmaya koyuldu.
Enes dedi ki: Ben
onların çıkıp gitmemelerinden gamlanmaya başladım. Sonra Peygamber,
zevcelerinin hücrelerine doğru çıktı. Ben de O'nun arkasından çıktım ve O'na:
— O oturup konuşmaya dalan adamlar
gitmişlerdir, dedim. Akabinde Peygamber eve girdi ve evin perdesini sarkıttı.
Ben de
hücrenin içinde
bulunuyordum ki, kendisi şu âyetleri söylüyordu: "Ey îmân edenler!
Peygamberdin evlerine -yemeğe da'vet olunmaksızın, vaktine de bakmaksızın-
girmeyin. Fakat da 'vet olunduğunuz zaman girin. Yemeği yiyince dağılın. Söz
dinlemek veya sohbet etmek için de (izinsiz) girmeyin. Çünkü bu, Peygambere ezâ
vermekte, O sizden utanmaktadır. Allah ise haktan (hakkı açıklamaktan) çekinmez...
" (el-Ahzâb: 53).
Ebû Usmân: Enes, kendisinin
on sene Rasûlullah'a hizmet ettiğini söyledi, demiştir [121].
95-.......Bize
Ebû Usâme, Hişâm'dan; o da babası Urve'den;
o da Âişe(R)'den
tahdîs etti. Âişe, kızkardeşi Esma'dan bir gerdanlığı emânet almış, o da
kaybolmuştu. Rasûlullah sahâbîlerinden birtakım insanları onu aramaları için
gönderdi. Bu arayıcılara namaz vakti yetişti de bunlar (su bulamayıp)
abdestsiz olarak namaz kıldılar. Pey-gamber(S)'e geldiklerinde, su bulamayıp abdestsiz
namaz kıldıklarını O'na arzettiler. Bunun üzerine Teyemmüm Âyeti (en-Nisâ: 43,
ei-Mâide: 6) indi. Bunun üzerine Useyd ibnu Hudayr, Âişe'ye:
— Allah seni hayırla
karşılasın! Vallahi senin başına herhangi bir meşakkatli iş geldiyse, muhakkak
Allah ondan bir çıkış yolu ihsan etmiş, müslümânlara da onda bir hayır ve
bereket kılınmıştır! dedi [122].
96-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Dikkat edin!
Onların herhangi biri (cinsî münâsebet için) eşine gelip yanaşırken:
Bismillâhi, Allâhumme cennibnVş-şeytâne ve cennibVş-şeytâne ma razaktenâ{ =
Bismillah, yâ Allah, beni şeytândan uzaklaştır, şeytânı da bize ihsan ettiğin
çocuktan uzak kıl)/ derse, sonra aralarındaki bu işte bir çocuk takdir olunur
yâhud hükmo-lunursa, o çocuğa hiçbir zaman şeytân zarar veremez" [123].
Abdurrahmân ibn Avf
da:
Peygamber (S) bana:
"Velev ki bir koyunla olsun düğün aşı yap!" buyurdu, demiştir [124].
97-.......İbn
Şihâb şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik (R) haber verdi ki, kendisi
Rasûlullah(S)'ın Medine'ye gelmesi zamanında on yaşında imiş. Dedi ki:
— İşte o zaman
annelerim benim Peygamber'in hizmetine devam etmeme muvafakat ederlerdi. Ben de
Peygamber'e on sene hizmet ettim. Peygamber vefat ettiği zaman ben yirmi
yaşında bulunuyordum. Ben, indirildiği sırada Hicâb işini insanların en iyi
bileni oldum. İndirilen hicâb emrinin ilki Rasûlullah'ın Zeyneb ibnetu Cahş'Ia
evlenmesi zamanında oldu. Peygamber (S), Zeyneb'e güvey oldu. Akabinde
insanları düğün aşına da'vet etti. Gelenler yemekten yediler. Sonra çıktılar.
Onlardan birkaç kişi Peygamber'in yanında kaldı da kalmayı epey uzattılar.
Peygamber onların çıkıp gitmeleri için dışarı çıktı, ben de O'nun beraberinde
çıktım. Peygamber yürüdü, ben de yürüdüm. Nihayet Âişe'nin hücresinin eşiğine
geldi. Sonra o insanların çıkıp gittiklerini zannetti de geri döndü. Ben de
O'nunla beraber geri döndüm. Sonunda Zeyneb'in yanına girince bir de gördü ki, o
kişiler yerlerinden kalkmayıp hâlâ oturmaktalar. Bunun üzerine Peygamber
tekrar geri döndü, ben de O'nun beraberinde döndüm. Sonunda yine Âişe
hücresinin eşiğine vardığında, o insanların çıkmış olduklarını düşündü. Geriye
döndü, ben de beraberinde geriye döndüm. Bu sefer gördük ki, onlar çıkıp
gitmişler. Peygamber benimle kendisi arasına perde çekti, hicâb emri de
indirildi (ei-Ahzâb: 5.3) [125].
98-.......Bana
Humeyd tahdîs etti ki, kendisi Enes(R)'in şöyle dediğini işitmiştir:
Abdurrahmân ibn Avf, Ensâr'dan bir kadınla evlenmişti, Peygamber (S)
kendisine:
— "O kadına ne kadar mehr verdin?"
diye sordu. Abdurrahmân:
— Altından bir çekirdek (yânî beş dirhem)
verdim, dedi.
Ve yine Humeyd
et-Tavîl'den: Ben Enes'in şöyle dediğini işittim: Muhacirler Medine'ye
geldikleri zaman, Ensâr'a konuk oldular. Abdurrahmân ibn Avf, Sa'd
ibnu'r-Rabî' üzerine konuk oldu.
Sa'd ona:
— Malımı seninle
bölüşeyim, senin için iki zevcemin birinden vazgeçeyim, dedi.
Abdurrahmân ona:
— Allah sana ehlinde
ve malında bereket verip mübarek eylesin! dedi.
.
Akabinde çarşıya
çıktı. Satın alıp satış yaptı, bir mıkdar yoğurt kurusu ve yağ elde edip
kazandı. Bu sırada Ebû Haysir'in kızıyla evlendi. Peygamber ona:
— "Bir koyunla da olsun düğün aşı ziyafeti
yap! buyurdu [126].
99- Bize
Hammâd ibn Zeyd, Sabit el-Bunânfden tahdîs etti ki, Enes (R): Peygamber (S),
Zeyneb bintu Cahş'Ia evlenmesi üzerine düğün aşı ziyafeti yaptığı gibi
kadınlarının hiçbirisi üzerine duğün aşı ziyafeti vermedi. Zeyneb'le evlenmesi
üzerine bir koyunla düğün ası ziyafeti verdi, demiştir.
100- Bize
Müsedded, Abdulvâris'ten; o da Şuayb'dan; o da Enes(R)'den tahdîs etti ki,
Rasûlullah (S) Safiyye bintu Huyey'e hürriyet verip onunla evlendi de, ona
hürriyet vermesini onun mehri kıldı ve onunla evlenmesi üzerine hays yemeğiyle
(yânî hurma, kuru yoğurt ve yağ kanşımıyle) düğün aşı ziyafeti vermiştir.
101-.......Beyân
ibn Bişr el-Ahmesî şöyle dedi: Ben Enes(R)'ten işittim: Peygamber (S) bir
kadınla (Zeyneb bintu Cahş'la) evlendi de beni gönderdi, ben de insanları (o
kadının düğün aşı için yapılan) yemeğe da'vet ettim, diyordu [127].
102-.......Sabit
el-Bunânî şöyle dedi: Enes'in yanında Zeyneb ibnetu Cahş'ın evlenmesi
zikrolundu da Enes: Ben, Peygamber (S)'in kadınlarından hiçbirisi üzerine,
Zeyneb'îe evlenmesi üzerine yaptığı kadar düğün aşı ziyafeti verdiğini
görmedim; Peygamber Zeyneb'le evlenmesi üzerine bir koyunla düğün aşı ziyafeti
verdi, dedi [128].
103-.......Bize
Sufyân, Mansür ibn Safiyye'den tahdîs etti ki, annesi Safiyye bintu Şeybe:
— Peygamber (S)
kadınlarından biriyle evlenmesi üzerine iki müdd arpa unuyla düğün aşı ziyafeti
verdi, demiştir [129].
104-.......Bize
Mâlik, Nâfı'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den olmak üzere haber verdi ki,
Rasûlullah (S): "Sizden biriniz düğün aşına da'vet olunduğu zaman hemen
ona gitsin" buyurmuştur.
105-.......Sufyân
es-Sevrî şöyle demiştir: Bana Mansûr, Ebû Vâil den; o da Ebû Mûsâ el-Eş'arî'den
tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Esîri çözün, düğün aşı da'vetçisine icabet
edin, hastaları ziyaret edin!" buyurmuştur [130].
106-.......Bize
Ebû'l-Ehvas, el-Eş'as'tan tahdîs etti. Muâviye ibnu Suveyd söyledi ki, el-Berâ
ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bize yedi şeyi işlememizi emretti,
yedi şeyden de nehyetti: Bize hasta ziyareti yapmayı, cenaze ardından gitmeyi,
aksırana "Allah sana merhamet eylesin" demeyi, yemîni kabul etmeyi,
zulme uğrayana yardım etmeyi, selâmı yaymayı, da'vetçiye icabet eylemeyi
emretti. Bizi altın yüzüklerden, gümüş kap(kullanmak)tan, semer ve eyer üstüne
konulup binicinin üzerine oturduğu ipek yüzlü minderlerden, kassiyye, istebrak
ve dîbâc(adı verilen ipekli kumaşları kullanmak)dan da nehyetti.
Bu hadîsi "Selâmı
yaymak" lafzıyle Eş'as ibn Ebi'ş-Şa'sâ'dan rivayet etmekte Ebû'l-Ehvas'a
Ebû Avâne ile eş-Şeybânî mutâbaat etmişlerdir [131].
107-.......Sehl
ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Ebû Useyd Mâlik ibn Rabîa, Rasûlullah(S)'ı
kendisinin düğün yemeğine da'vet etmişti. O gün henüz gelin olan karısı da
da'vetlilere hizmet etmekte idi. Sehl:
— Gelinin o gün
Rasûlullah'a ne içirdiğini bilir misiniz? Gelin geceden (bir kap içine)
Rasûlullah için biraz hurma ıslatmıştı, Rasûlullah düğün aşını yiyince onun
şırasını Rasûlullah'a içirdi, demiştir [132].
108-.......Bize
İmâm Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da el-A'rec'den haber verdi ki, Ebû Hureyre (R):
Yemeğin şerrlisi, zenginlerin da'vet edilip de fakirlerin terkedildiği düğün
yemeğidir. Her kim da'vete icabet etmeyi terkederse, muhakkak Allah'a ve
RasûhVne isyan etmiştir, der idi.
109- Bize
Abdan, Ebû Hamza'dan; o da el-A'meş'ten; o da Ebû Hâzım'dan; o da Ebû
Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Eğer ben sığır ve davar
ayağından yapılmış bir paça yemeğine bile da'vet olunsaydım, muhakkak ona
icabet ederdim. Şayet bana bir davarın ön ayağı hediye edilse, ben onu elbette
kabul ederim" buyurmuştur [133].
110-.......İbn
Cureyc şöyle demiştir: Bana Mûsâ ibn Ukbe haber verdi ki, Nâfı' şöyle
demiştir: Ben Abdullah ibn Umer(R)'den işittim, Rasûlullah (S): "(Düğün
aşına) da'vet edildiğiniz zaman bu da'vete icabet ediniz" buyurdu,
diyordu.
Nâfi': Abdullah ibn
Umer, düğün aşı olsun yâhud başka bir da'vet olsun, oruçlu olduğu hâlde (bile)
yapılan da'vete gelirdi, demiştir [134]
111-.......Bize
Abdulazîz ibnu Suheyb tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir:
Peygamber (S) -Ensâr'dan- birtakım kadınları ve çocukları bir düğün aşından
dönüp gelirlerken gördü de çabucak kuvvetle ayağa kalktı ve: "Allah şâhid olsun ki, sizler bana
insanların en sevimlilerindensiniz" buyurdu [135].
İbn Mes'ûd da'vete
gittiği evde bîr suret gördü de hemen geri döndü.
İbn Umer, Ebû Eyyûb'u
da'vet etmişti. Ebû Eyyûb evde, duvar üzerinde bir örtü gördü de İbn Umer'e karşı
bunu reddetti.
İbn Umer: Duvara perde
koymak üzerinde kadınlar bize gâlib geldiler, dedi. Ebû Eyyûb da: Eğer ben evinde
bu sevilmez işin benzerini yapmakta olan herhangi bir kimseye karşı korkuyor
idiysem de bu işten dolayı sana karşı korkacak değilim. Vallahi sizin yemeğinizi
yemem! dedi ve geriye döndü [136].
112-.......Peygamber'in
zevcesi Âişe (R) haber vermiştir. Âişe, kendisinde birtakım resimler bulunan
bir şilte satın almıştı. Rasûlul-lah (S) bunu görünce kapının önünde dikildi de
içeri girmedi.
(Âişe dedi ki:) Ben bu
sırada Rasûlullah'ın yüzünde hoşlanma-mazlık izini tanıdım ve:
— Yâ Rasûlallah!
Allah'a ve Rasûlü'ne tevbe ederim, ne günâh işledim? dedim.
Rasûlullah:
— "Bu şiltenin burada işi nedir?"
buyurdu, Âişe dedi ki: Ben:
— (Yâ Rasûlallah!) Ben
bunu üzerine oturasın ve yaslanasın diye Sen'in için satın aldım, dedim.
Rasûlullah:
— "Bu suretlerin sahihleri kıyamet gününde
muhakkak azâb olunurlar. Ve bu kimselere: Sûretlendirdiğiniz bu hayvanları
diriltiniz! denilir" buyurdu.
Ve yine Rasûlullah:
— "İçinde suret bulunan eve melekler
girmez" buyurdu [137].
113-.......Sehl
ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Ebû Useyd es-Sâidî arûs (yânî gelin) aldığı zaman,
Peygamber'i ve sahâbîlerini da'vet etti. Onlar için yemeği yapan da, önlerine
süren de Useyd'in henüz evlendiği karısı Ümmü Useyd'den başkası değildi. O,
geceden taş bir tencere içinde hurmalar ıslatmış, Peygamber yemeğinden
ayrılınca kadın kendi eliyle o şırayı Peygamber'e sundu da O'na böylece ikram
ederek içirdi.
114-.......Ebû
Hazım şöyle demiştir: Ben Sehl ibn Sa'd'dan işittim: Ebû Useyd es-Sâidî,
Peygamber(S)'i kendisinin düğün aşına da'vet etti. O gün henüz gelin bulunduğu
hâlde, kansı onlara hizmet etmekte idi. Gelin yâhud Sehl: Rasûlullah için ne
şırası yaptı bilir misiniz? Rasûlullah için geceden taştan bir kabın içinde bir
mikdâr hurma ıslattı, demiştir [138].
115-.......Bana
İmâm Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; odael-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs
etti ki, Rasûlullah (S): "Kadın, kaburga kemiği gibidir. Eğer sen onu
doğrultup düzeltmeye kalkarsan kırarsın. Eğer ondaki eğrilikle beraber ondan
faydalanmak istersen, ondan faydalanabilirsin" buyurmuştur.
116-.......Bize
Hüseyin el-Cu'fî, Zâide'den; odaMeysere'den; o da Ebû Hâzım'dan; o da Ebû
Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Her kim
Allah'a ve son güne îmân ediyorsa, o mü 'min kişi komşusuna ezâ etmesin. Bir de
kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz! Çünkü onlar kaburga
kemiğinden yaratılmışlardır. Bu kemiğin en eğri kısmı en üst tarafıdır. Eğer
sen eğri kemiği doğrultmaya gidersen, onu kırarsın. Onu kendi hâline
bırakırsan, dâima eğri kalır. Onun için sizler birbirinize kadınlar hakkında
dâima hayır tavsiye ediniz" [139]
117-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Biz Peygamber zamanında hakkımızda birşey, bir
vahy inmesinden korktuğumuz için kadınlarla kelâm etmekten ve onlara
(haklarında eksiklik yapmak ve onlara yumuşak davranmayı terketmekte) açılıp
yayılmaktan çekinir idik. Peygamber (S) vefat edince biz de kadınlar gibi çok
söz eder olduk ve onlara karşı kusurda açılıp yayıldık .
'Ey îmân edenler,
gerek kendilerinizi, gerek aile ferdlerinizi öyle bir ateşten koruyun
ki..." (et-Tahrîm: 6) .
118-.......Abdullah
ibn Umer (S) şöyle buyurdu: "Herbirerleriniz çoban ve herbirerleriniz
sorumludur. İmâm (yânî devlet başkanı) bir çobandır ve o da sorumludur. Erkek,
kendi aileferdleri üzerinde bir çobandır, o da bunlardan sorumludur. Kadın da
kocasının evi üzerinde bir çobandır, o da eli al-tındakilerden sorumludur. Köle
de efendisinin malı üzerinde bir çobandır, o da sorumludur. Dikkat edin!
Herbirerleriniz çoban ve herbirerleriniz sorumlusunuz' [140]
119- Bize
Süleyman ibnu Abdirrahmân ile Alîibnu Hucr tahdîs edip şöyle dediler: Bize îsâ
ibnu Yûnus haber verdi. Bize Hişâm ibnu Urve (kardeşi) Abdullah ibnu Urve'den;
o da babası Urve ibn Zubeyr'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle demiştir:
Bir zaman onbir kadın
bir yerde oturmuşlar ve kocalarının ha-
berlerinden birşey
saklamayıp birbirlerine bildireceklerine dâir aralarında taahhüd edip
bağlanmışlardı. Bunlardan Birinci Kadın:
— Benim kocam taşlık
bir dağ başındaki arık bir devenin etidir. Kolay değil ki yanına çıkılsın,
semiz değil ki insanlar tarafından (evlerine) naklolunsun! demiştir [141].
İkinci Kadın da:
— Kocamın hâlini meydana koyup yayamam. Zîrâ
ben onları birşey bırakmadan sayamayacağımdan korkarım. Çünkü onun fenalıklarım
sayacak olursam, gizli açık her hâlini sayıp dökmek zorunda kalacağım. Bu ise
imkânsızdır, demiştir.
Üçüncü Kadın da:
— Benim zevcim upuzun
bir beyinsizdir. Ayıplarını söylersem beni boşar; susarsam (aklı başında bir
kimse olmadığından sebebsiz) beni kendisinden uzak bırakır, demiştir.
Dördüncü Kadın ise:
— (Kocasını
medhederek:) Kocam Tıhâme sahasının gece hayâtı gibidir. Ne sıcaktır, ne soğuk
(Orta seciyyetie halûk bir kimsedir). Evimizde ne korku vardır, ne kırgınlık!
demiştir.
Beşinci Kadın da şöyle
medhetmiştir:
— Benim kocam da evine
geldiğinde sanki (avdan gelen) bir parstır. (Avını bana getirir, koynumda
mışıl mışıl uyur.) Evden çıkınca dışarıda o bir arslandır. Evdeki masrafımı hiç
sormaz [142].
Altıncı Kadın da şöyle
kötüler:
— Kocam oburdur. Yemek
yerken siler süpürür, içerken de su kabını kurutur. Yatarken de yorganına
bürünür, (evin bir köşesinde tek başına) uyur. Ve benim hüznümü anlamak ve
gidermek için elbiseme elini sokmaz!
Yedinci Kadın da:
— Kocam erlik
vazifesini yapmaktan âciz ve işini bilmez, ahmak bir kişidir. Her derd onun
derdidir. (Vücûdu hastalık karargâhıdır ve huysuzdur), başımı yarar, vücûdumu
yaralar. Herşey onun vurmak ve yarmak âletidir, demiştir.
Sekizinci Kadın da
kocasını şöyle över:
— Onun vücûduna
dokunurken tavşana dokunur gibi yumuşaktır. O güzel kokulu bir bitki gibi hoş
kokar.
Dokuzuncu Kadın da
şöyle över:
— Kocamın evi yüksek
direklidir. Kılıcının hamaili uzundur. Ocağının külü çoktur. Evi de insanların
toplantı yerine yakındır (yânı evi şahanedir, kendisi uzun boyludur, evi de
konuk kabul edecek yerdedir).
Onuncu Kadın da
kocasını şöyle övmüştür:
— Zevcim mâliktir; hem
ne kadar mâlik ve sâhibdir? Artık hatır ve hayâlimizden geçen her hayra mâlik
ve sâhibdir! Zevcimin bir sürü develeri vardır ki, onların çökecek geniş eylek
yerleri vardır. Fakat yaylım yerleri azdır. (Bununla: Develer yayılmaya
gönderilmeyip misafire kesilmek için evin yanında eylek yerinde bulundurulur,
demek istiyor.) Develer ud sesi duyunca -ki misafiri eğlendirmek üzere saz ve
ahenk âletlerinin çalmmasıdır- o zaman develer boğazlanacaklarını anlarlar.
Onbirinci Kadın (ki
Ümmü Zer'dir ve kocasının güzel muaşereti cihetinden en bahtiyar olanıdır) aile
hayâtını şöyle anlatmıştır [143]:
— Kocam Ebû Zer'dir.
Bilesiniz Ebû Zer' ne semâhatli ve ne ahlâklı bir kişidir! O, iki kulağımı
mücevherlerle hareket ettirir. Pazu-larım yağdan dolup tombullaştı (vücûdum
semirdi) ve beni ferîh, fahur kıldı ve yüceltti. Ben de hemen yüceldimve
ferîh-fahûr oldum. O beni, Şıkk denilen bir dağ kenarında küçük koyun sürücüğü
olan bir kabîle içinde buldu. Sonra beni atları kişner, develeri böğürür, ekinleri
sürülüp dâneleri samanından ayrılıp müreffeh ve mes'ûd bir cemiyet içine
getirdi. Şimdi ben onun yanında ne söylersem reddolun-mam, sabaha kadar uyurum,
beni kimse uyandırmaz). Bol süt içerim, artık içecek hâlim kalmaz.
— Bundan sonra Âişe,
Ebû Zer' ailesinin ferdlerini birer birer Ümmü Zer'e şöyle anlattırıp rivayet
ediyor:- Ümmü Zer' der ki:
— Ebû Zer'in anası
var. Âh bilesiniz, Ümmü Ebî Zer' ne kadındır! Onun zahîre anbarları, eşyasını
koyduğu hararları gayet büyüktür. Evi de geniştir.
Ebû Zer'in oğlu,
bilesiniz o ne zarâfetli gençtir! Onun yattığı yer kılına çekilmiş kın gibidir,
düzgün, boylu poslu olup karnı çıkık değildir. O dört aylık bir kuzunun kol
tarafıyle doyar (çok yemez).
Ebû Zer'in kızı! O ne
terbiyeli kızdır! Babasına itaatlidir, anasına da itaatlidir. O dilber kızın
vücûdu elbisesini doldurur, güzelliği, edeb ve iffeti ortağının veya akran ve
emsalinin kıskançlığını ve hayretini çeker.
Ebû Zer'in cariyesi!
Bilseniz o ne sadakatli câriyedir! Aile sırlarımızı kimseye söylemez. Evimizin
azığını asla bozmaz ve israf etmez.
Evimizde çer-çöp
bırakmaz, temiz tutar. Namusludur, evimize kir getirmez.
Ümmü Zer' anlatmaya
devam edip der ki:
— Bir gün Ebû Zer'
evden çıktı. Her tarafta süt tulumları yağ çıkarılmak için çalkanmakta idi
(Bolluk bir bahar mevsimi idi). Yolda bir kadına rastgeldi. Kadının yanında
pars gibi çevik iki çocuğu vardı. Koltuğunun altından kadının iki nâra benzeyen
memeleriyle oynuyorlardı. (Kocam bu kadım sevmiş), beni bıraktı, onu nikâh edip
aldı. Ondan sonra ben şeref sahibi bir adamla evlendim. O da fütursuz yürür ve
en güze1, ata binerdi. Hatt beldesi (Bahreyn eyâleti sahil kısmı) ma'mûllermden
olan mızrağını alır, akşam üzeri deve ve sığır nev'inden birçok hayvan sürüp
bana gelirdi. Getirdiği her çeşit hayvanlardan, kölelerden, cariyelerden bana
birer çift verirdi. Bu kocam
da bana:
— Ey Ümmü Zer'!
İstediğin gibi ye, iç ve akrabana da ihsan et!
derdi.
Ümmü Zer' dedi ki:
— Bunanla beraber ben
bu ikinci kocamın bana verdiği şeylerin hepsini bir araya toplasam, Ebû Zer'in
en küçük kabım doldurmaz.
Hadîsin râvîyesi olan
Âişe dedi ki: Rasûlullah (S) -hatırımı hoş ederek-:
— "Yâ Âişe! Ben
sana Ebû Zer'in Ümmü Zer'e nisbeti gibiyim... (Şu farkla ki, Ebû Zer' Ümmü
Zer'i boşamıştır, fakat ben seninle beraber yaşayacağım)" buyurdu [144].
Ebü Abdillah el-Buhârî
şöyle dedi: Saîd ibnu Seleme, Hişâm'-dan yaptığı rivayetinde "Lâ tuaşşışu
beytenâ ta'şîşen*' şeklinde söylemiştir.
Yine Ebû Abdillah
el-Buhârî: Râvîlerin bâzıları mîm ile "Fe-etekammahu" şeklinde söylemiştir
ki, bu daha sahihtir [145].
120-.......Bize
Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Urve'den haber verdi ki, Âişe (R) şöyle
demiştir: Yine bir bayram günü Habeş-li siyahiler (mescidde) harbeleriyle
oynuyorlardı. Rasûlullah (S) bana perde oldu da ben onların oyunlarına bakıp
seyrediyordum. Böylece seyretmekte devam ettim. Nihayet bakmaktan ayrılan ben
oldum. (O zaman ben henüz çocuktum.) Oyunu işiten taze bir kızın hâlini, kadrini
-neler yapacağını- artık sizler kıyâs edin! [146].
121- Bize
Ebû'l-Yemân tahdîs etti. Bize Şuayb haber verdi ki, ez-Zuhrî şöyle demiştir:
Bana Ubeydullah ibnu Abdillah ibn Sevr'den haber verdi ki, Abdullah ibn Abbâs
(R) şöyle demiştir: Allah Ta-âlâ'nın haklarında "Eğer her ikiniz de Allah
'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalbleriniz eğrildi... " (et
Tahrîm: 4) buyurduğu, Pey-gamber(S)'in zevcelerinden ikisinin kim olduğunu Umer
ibnu'I-Hattâb'dan sormağa hırslanır dururdum. Tâ ki Umer hacc yaptı, ben de
beraberinde hacc ettim. (Yolun bir yerine geldiğimizde) Umer saptı. Ben de
onunla beraber bir su kabı ile saptım. Umer halâya gitti. Sonra geldi. Ben onun
ellerine o kaptan su döktüm, o da abdest aldı. Bu sırada ben ona:
— Ey Mü'minlerin
Emîri! Peygamber'in zevcelerinden o iki kadın kimdir ki, Yüce Allah onlara
"Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de
kalbleriniz eğrildi..." buyurmuştur? diye sordum.
Umer bana:
— Hayret sana ey Abbâs
oğlu! Onlar Hafsa ile Âişe'dir, dedi. Sonra Umer o hadîse yönelip şöyle
sevkediyordu: Dedi ki:
— Ben Ensâr'dan bir
komşumla Benû Umeyye ibn Zeyd yurdu içinde otururdum. Onlar Medine'nin doğu
tarafında Avâlî denilen yüksek yerlerde oturuyorlardı. Biz o komşum ile
Medine'ye Peygamber'in yanına inmeyi nevbetleşe yapıyorduk. Bir gün o iniyor,
bir gün de ben iniyordum. Ben indiğim zaman o günün vahy haberlerini yâ-hud
diğer haberleri ona getirirdim, o indiği zaman da bunun benzerini yapardı. Biz
Kureyş topluluğu kadınlara galebe ediyorduk. Ensâr üzerine geldiğimizde bir
kavim bulduk ki, kadınları onlara galebe ediyor. Akabinde bizim kadınlarımız
da Ensâr kadınlarının edebinden (sîretlerinden huy) almağa başladılar. Bir gün
ben kanma karşı bağırdım. O da bana söz döndürüp karşılık verdi. Bana karşılık
vermesini hoş görmeyip onu azarladım. Karım:
— Sana söz döndürmemi
neye münâsib görmüyorsun? Vallahi Peygamber'in zevceleri bile O'na karşılık
veriyorlar ve birisi o gün geceye kadar Peygamber'in yanına uğramıyor! dedi.
Bu sözler beni dehşete
düşürdü. Ben kadınıma:
— Onlardan bu işi kim
yaparsa muhakkak zarar eder, dedim.
Sonra elbisemi üzerime
giyinip Avâlî'den Medîne'ye indim ve Hafsa'nm yanına girdim. Ona:
— Ey Hafsa, sizlerden
biriniz Peygamber'i tâ geceye kadar bü tün gün boyunca öfkelendiriyor mu?
dedim.
— Evet, dedi. Ben de
ona:
— Muhakkak perîşân
olmuş ve zarar etmişsîndir. Sen Allah'ın, Rasûlü'nün gadabından dolayı gadab
etmesi ve helak olmandan emîn misin? Sen Peygamber'den çok şey isteme ve
hiçbirşeyde O'na söz döndürme, karşılık verme ve Peygamber'den sakın ayrı
kalma! Senin için bir ihtiyâç belirmiş olursa benden iste. Ve sakın
arkadaşının Peygamber'e senden daha parlak ve daha sevgili olması da seni aldatmasın!
dedim. (Umer bununla Âişe'yi kasdediyor.)
Umer dedi ki:
— Biz o sıra
Gassânîler bize gazve yapmak için atlarını nallati-yorlarmiş diye haberler
alıyorduk. Arkadaşım Ensârî kendi nevbeti gününde Medine'ye indi de yatsı
vaktinde bize döndü ve kapımı şiddetli bir vuruşla vurdu. Ve:
— Umer burada mı? dedi.
Ben bu soruştan
heyecanlanıp onun yanına doğru çıktım. O;
— Bugün büyük bir iş meydana geldi, dedi. Ben:
— Nedir o? Gassânîler mi geldi? dedim. O:
— Hayır, fakat ondan
daha büyük ve daha korkunç! Peygamber kadınlarını boşadı, dedi.
Ben kendi kendime:
Hafsa eli boş kaldı ve ziyan etti. Ben bunun yakında olacağını zannediyordum,
dedim. Akabinde elbiselerimi üzerime giydim, Peygamber'in beraberinde sabah
namazını kıldım. Peygamber kendine âid olan ve meşrube denilen yüksekçe
odasına girdi ve orada yalnızlığa çekildi. Ben yine Hafsa'nın yanma girdim. Baktım
ki o ağlıyor.
— Seni ağlatan nedir?
Ben seni bu işten sakındırmadım mı? Peygamber sizleri boşadı mı? dedim.
Hafsa:
— Bilmiyorum, O, işte tâ şu meşrubede ayrılıp
çekiimiş, dedi. Ben dışarı çıkıp minberin yanına geldim. Gördüm ki, minberin
etrafında bâzıları ağlar
bir topluluk var. Ben de onların yanında birazcık oturdum. Sonra vicdanımda
hissettiğim duygu bana galebe etti de yine içinde Peygamber'in bulunduğu yüksek
odaya geldim. Peygamber'in siyah uşağı Rebâh'a:
— Umer için izin iste! dedim.
Uşak içeri girip
Peygamber'Ie konuştuktan sonra döndü de:
— Peygamber'Ie
konuştum. Seni kendisine zikrettim. Birşey söylemeyip sustu, dedi.
Bunun üzerine ben
oradan ayrıldım ve tekrar minberin yanında bulunan toplulukla beraber oturdum.
Sonra yine vicdânımdaki duygu bana galebe etti. Varıp uşağa:
— Umer için izin iste!
dedim. O içeri girdi, sonra çıktı da:
— Seni Peygamber'e zikrettim, sükût etti, dedi.
Ben tekrar dönüp
minber etrafındaki topluluğun yanına oturdum. Sonra hissetmekte olduğum duygu
bana galebe etti. Yine uşağa gelip:
— Umer için izin iste,
dedim.
İçeri girdi, sonra
bana doğru döndü de:
— Seni Peygamber'e zikrettim, sustu, dedi.
Geriye dönüp
ayrılırken, bir de baktım ki, uşak beni çağırıyor!
— Peygamber sana izin verdi, dedi.
Akabinde ben
Rasûlullah'ın huzuruna girdim. Baktım ki Rasû-lullah, kendisiyle arasında bir
döşek olmadan hasır örgüleri üzerine yan yatmış, bedeninin yan tarafına örgüler
iz yapmış, dolgusu hurma lifi olan deriden bir yastık üzerine yaslanmaktadır.
Kendisine selâm verdim, sonra daha ben ayakta dikilirken:
— Yâ Rasûlallah! Kadınlarını boşadın mı? dedim.
Gözünü bana doğru yükseltti de:
— "Hayır (boşamadim)" buyurdu. Ben:
— Allâhu Ekber!
dedikten sonra yine ayakta olduğum hâlde: İzin istiyorum yâ Rasûlallah! Beni
gördün ki, biz Kureyş topluluğu kadınlara gâlib bulunuyorduk. Medine'ye
geldiğimizde bir kavim bulduk ki, kadınları onlara galebe ediyor! dedim.
Bu sözlerim üzerine
Peygamber gülümsedi. Sonra şunları söyledim:
— Yâ Rasûlallah! Beni
gördün! Ben Hafsa'nın yanma girdim de ona: Sakın arkadaşının Peygamber'e senden
daha parlak ve daha sevgili olması seni aldatmasın, dedim. (Umer bu sözüyle
Âişe'yi kasdediyor.)
Peygamber bir daha
gülümsedi. Ben O'nun gülümsediğini gördüğüm zaman oturdum. Gözümü kaldırıp
odanın içine baktım. Allah'a yemîn ederim ki, evin içinde tabaklanmamış üç
deriden başka gözü geri çevirecek hiçbirşey görmedim.
— Yâ Rasûlallah!
Allah'a duâ et, ümmetine genişlik versin. Farslar ve Rumlar üzerine genişlik
yapılmış; onlar Allah'a ibâdet etmezlerken dünyâ kendilerine verilmiştir,
dedim.
Bunu söyleyince
Peygamber dayanmışken doğrulup oturdu da:
— "Sen bu dünyâ ni'metleri hakkında mı
düşünüyorsun ey Hat-tâb oğlu! Şübhesiz onlar, tayyibâtlan dünyâ hayâtında acele
verilmiş olan kavimdir" buyurdu.
Bunun üzerine ben:
— Benim için mağfiret isteyiver! dedim.
Hafsa o sözü Âişe'ye
açıkladığı zaman, işte o sözden dolayı (yâ-nî Peygamber'in Âişe'nin nevbeti
gününde Mısırlı Mâriye ile yalnız kalması; Hafsa'nın bunu bilip de Âişe'ye ifşa
etmesinden dolayı) Peygamber (S) kadınlarından yirmidokuz gece ayrılıp,
yalnızlığa çekildi. Peygamber, kadınlarına öfkesinin şiddetinden ve Allah'ın
kendisini "Ey Peygamber, sen zevcelerinin hoşnûdluğunu arayarak Allah'ın
sana halâl kıldığı şeyi niçin (kendine) haram ediyorsun?.,," (et-Tahrîm:
i) kavliyle azarladığı zaman;
— "Ben kadınların yanına bir ay girecek
değilim" demişti. Nihayet yirmidokuz gece geçince Âişe'nin yanına girdi ve
onun
nevbetine tesadüf
ettiği için onunla başladı. Âişe:
— Yâ Rasûlallah, Sen
bizim yanımıza bir ay girmiyeceğine ye-mîn etmiştin. Sen ise bugün benim iyice
saymakta olduğum yirmido-kuzuncu gecenin sabahına girdin, dedi.
Peygamber:
— "Ay yirmidokuz gecedir. Bu ay da
yirmidokuz gece oldu" buyurdu.
Âişe: Bundan sonra
Allah, Tahyîr (ei-Ahzâb: 28-29) âyetini indirdi de Peygamber, kadınlarından ilk
olarak muhayyer kılmaya benimle başladı. Ben de kendisini tercîh ettim. Sonra
diğer bütün kadınlarını muhayyer kıldı, onlar da Âişe'nin dediği gibi
söylediler [147].
122-.......Bize
Ma'mer ibn Râşid, Hemrnâm ibn Münebbih'ten; o da Ebû Hureyre(R)'den haber verdi
ki, Peygamber (S): "Kadın, kocası yanında hazır iken, onun izni olmadıkça
(nafile olarak) oruç tutmaz" buyurmuştur [148].
123-.......Bize
Muhammed ibn Adiyy, Şu'be'den; o da Süleyman ibn Mıhrân el-A'meş'ten; o da Ebû
Hâzım'dan; o da Ebû Hu-reyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Erkek,
karısını kendi döşeğine da'vet ettiği zaman kadın gelmekten çekinirse, sabaha
girinceye kadar melekler o kadına la'net ederler" buyurmuştur.
124-.......Bize
Şu'be, Katâde'den; o da Zurâre'den tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (R): Peygamber
(S): "Kadın, kocasının döşeğini ter-kederek gecelediği zaman, bu
ayrılıktan geri dönünceye kadar melekler ona la'net ederler" buyurdu,
demiştir [149].
125-.......Bize
Ebu'z-Zinâd, el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah
(S) şöyle buyurmuştur; ''Kadına zevci yanında hâzır iken, onun izni olmadıkça
(nafile olarak) oruç tutmak haiâl olmaz- Yine bir kadın, kocasının evine, onun
izni olmadıkça kimsenin girmesine izin veremez. Yine bir ev kadını kocasının
izni olmaksızın aile nafakasından (âdetten fazla) sarfederse, şübhe-siz o fazla
sarfiyatın yarısı, kocaya ödenir" [150].
Bu hadîsi Ebu'z-Zinâd
Abdullah ibn Zekvân yine Mûsâ ibn Ebî Usmân'dan; o da babasından; o da Ebû
Hureyre'den olmak üzere hassaten oruç hakkında rivayet etmiştir [151].
(Bu, kendinden önceki
bâbdan bir fasıl gibidir.)
126-.......
et-Teymî (Süleyman ibn Tarhân el-Basrî), Ebû Usmân'dan; o da Usâme ibn
Zeyd(R)'den haber verdi ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Ben cennet
kapısının üstünde durdum. Bir de gördüm ki, cennete girenlerin çoğu
fakirlerdir. Zenginlik sâhible-ri ise, bunların cehennemlik olanlarından
başkaları (hesaba çekilmek için) habsolunmuşlardır. Zenginlerin (fakîr hakkını
vermeyen) ateş ehli olanları ise, cehenneme sokulmaları önce emrolunmuştu. Ben
cehennem kapısının Önünde de durdum. Bir de baktım ki, cehenneme girenlerin
çoğu kadınlardır" [152].
"el-Aşîr",
"Koca"dır ve bu isim "Muaşeretten olup "Birbirine karışmış,
beraber bulunulan kimse" demektir [153].
Bu ma'nâda, Ebû
Saîd'in de Peygamberden bir hadîsi vardır.
127-.......Bize
Mâlik, Zeyd ibn Eslem'den; o da Atâ ibn Yesâr'dan haber verdi ki, Abdullah ibn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Ra-sûlullah (S) zamanında güneş tutuldu. Bunun
üzerine Rasûlullah, insanlar da kendisiyle beraber olduğu hâlde namaza durdu.
Takrî-ben el-Bakara Sûresi'ni okuyacak kadar uzunlukta bir kıyam yaptı. Sonra
rukû'a varıp yine uzun bir rükû' yaptı. Sonra (rukû'dan) kalktı ve birinci
kıyamın dûnunda olan uzunca bir kıyam daha yaptı. Sonra rukû'a varıp birinci
rukû'un dûnunda olan uzunca bir rükû' daha yaptı. Sonra secde etti. Sonra ilk
kıyamından az süren uzun bir kıyam yaptı. Sonra rukû'a varıp, ilk rukû'undan
az süren bir rükû' yaptı. Sonra başım kaldırıp ilk kıyamın dûnunda olan uzunca
bir kıyam yaptı. Sonra birincisinden az olan uzunca bir rükû' daha yaptı.
Sonra başını kaldırdı. Sonra secde etti. Bundan sonra güneş açılmış vazıyette
iken namazdan çıkıp şöyle buyurdu:
— "Şübhesiz Güneş
ile Ay, Allah 'in âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ne Ölümü,
ne de hayâtı için tutulurlar. Bunların tutulduğunu gördüğünüzde hemen Allah'ı
zikrediniz".
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah! Namaz
içinde, durduğun şu yerinden bir şeye elinle uzandığını gördük. Sonra Sen'in
geri çekildiğini gördük! dediler.
Rasûlullah cevaben:
— "(Svet.) Ben cenneti gördüm -yâhud:
Cennet bana gösterildi-ds oddan bir salkıma elimle uzandım. Eğer ben o salkımı
ele geçire-bilseydirn, dünyâ bakî kaldıkça ondan yerdiniz. Ateşi de gördüm. Fakat
ömrümde bu gün gördüğüm kadar çirkin, berbâd hiçbir manzara görmemiştim.
Cehennemin ahâlîsinin çoğunu kadınlar olarak gördüm" buyurdu.
— Yâ Rasûlallah! Ne
sebeble (kadınlar buna müstahıkk oluyorlar)? diye sordular.
Rasûlullah:
— "Küfürleri sebebiyle" buyurdu.
— Allah'ı inkâr mı ediyorlar? denildi.
Rasûlullah:
— "Kocalarına karşı ni'meti nankörlük
ederler, iyiliğe nankörlük ederler. İçlerinden birine dünyâ oldukça iyilik
etsen de sonra senden (memnun olmayacağı) birşey görse (hemen): Senden asla
hiçbir hayır görmedim ki! der" buyurdu [154].
128-.......Bize
Avf, Ebû Recâ İmrân ibnu Milhân'dan; o da İmrân ibn Husayn(R)'dan tahdîs etti.
Peygamber (S): "Cennetin içine muttali' oldum. Bir de gördüm ki, cennet
ehlinin çoğu fakirlerdir. Ateşin içine de muttali' oldum. Gördüm ki, ateş
ehlinin çoğu kadınlardır".
Bu hadîsi rivayet
etmekte Eyyûb es-Sahtıyânî ile Selm ibnu Zerîr, Avf e mutâbaat ettiler [155].
"Zevcen için
üzerinde bir hakk vardır".
Bunu Ebû Cuhayfe (R),
Peygamberden olmak üzere söylemiştir [156].
129-.......Abdullah
ibn Amr ibni'1-Âs (R) tahdîs edip şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bana:
— "Yâ Abdallah! Senin gündüzleyin oruç
tutar, geceleyin de nafile namaz kılar olduğun bana haber verilmedi mi?"
buyurdu.
Ben de:
— Evet yâ Rasûlallah, öyledir, dedim.
Rasûlullah:
— "Böyle yapma!
Sen bazen oruç tut, bazen iftar et. Gecenin bir kısmında kalkıp namaz kıl, bir
kısmında da yatıp uyu. Çünkü senin bedenin için üzerinde bir hakk vardır,
gözlerin için de üzerinde bir hakk vardır, zevcen için de senin üzerinde bir
hakk vardır" buyurdu [157].
'Kadın, kocasının
evinde bir güdücüdür.
130-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe, Nâfi'den; o da İbn Umer(R)'den haber verdi ki, Peygamber (S)
şöyle buyurmuştur: "Herbirerleriniz güdücüdür ve herbirerleriniz
güttüklerinden sorumludur. Devlet başkanı bir çobandır, erkek de kendi ev
halkı üzerinde bir çobandır, kadın da kocasının evi ve çocukları üzerinde bir
çobandır. Hâsılı herbirerleriniz çoban ve herbirerleriniz kendi raiyyesinden
(yânî idaresi altındakiler den) sorumludur" [158].
"Erkekler
kadınlar üzerine hâkimdirler. O sebeble ki, Allah onlardan kimini kiminden
üstün kılmıştır. Bir de (erkekler onları) mallarından infâk etmektedirler. İyi kadınlar
itaatli olanlardır. Allah kendilerini nasıl koruduysa, onlar da öylece göze
görünmeyeni koruyanlardır. Şerrlerinden, serkeşliklerinden yıldığınız kadınlara
gelince; Onlara öğüt verin, (vazgeçmezlerse) kendilerini yataklarda yalnız
bırakın, (yine kâr etmezse) dövün. Size itaat ederlerse, aleyhlerinde bir yol
aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür" (en-Nisâ: 34).
131-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) kadınlarının odalarına bir ay girmemeye
yemîn etti ve kendisine âid yüksek bir oda içinde oturdu. Yirmidokuz gün
geçince oradan indi. Kadınları tarafından:
— Yâ Rasûlallah!
Şübhesiz Sen bir ay üzerine yemîn etmiştin, denildi.
Rasûlullah:
— "Şübhesiz (benim kendisinde yemîn
ettiğim) ay, yirmidokuz gündür" buyurdu [159]
Muâviye ibn
Hayde(R)*den de Peygamberce yükseltilmiş olarak "Kadın ancak ev içinde
terkolunur" hadîsi zikrolunuyor.
Birinci hadîs, bu
Muâviye hadîsinden daha sahîhtir (yânî derecesi daha yüksektir) [160].
132-.......Ümmü
Seleme şöyle haber vermiştir: Peygamber (S) kadınlarından bâzısına karşı bir ay
evlerine girmeyeceğine yemîn etti. Yirmidokuz gün geçince günün evvelinde
yâhud âhirinde yanlarına girdi. Kendisine:
— Ey Allah'ın
Peygamberi! Sen bir ay kadınların yanına girmemeğe yemîn etmiştin? denildi.
Peygamber:
— "Şübhesiz (benim yemîn ettiğim) bu ay
yirmidokuz gün olmaktadır" buyurdu.
133-.......Bize
Ebû Ya'fûr tahdîs edip şöyle dedi: Biz Ebu'd- Duhâ'nın yanında ayı müzâkere
ettik. Ebu'd-Duhâ şöyle dedi: Bize İbn Abbâs tahdîs edip şöyle dedi: Bir gün
sabaha çıktık, Peygam-ber'in kadınları ağlaşıyorlardi, herbirinin yanında kendi
ailesinden kimseler vardı. Ben hemen mescide çıktım, bir de gördüm ki, mescid
insanlarla dopdolu. Akabinde Umer ibnu'l-Hattâb geldi ve Peygam-ber'in yanına
yükseldi. Peygamber kendine âid yüksek bir oda içinde bulunuyordu. Umer selâm
verdi, fakat ona kimse cevâb vermedi. Sonra yine selâm verdi, ona yine hiç
kimse cevâb vermedi. Sonra yine selâm verdi, bu sefer de ona kimse cevâb
vermedi. Sonra Bilâl onu çağırdı, Umer akabinde Peygamber(S)'in yanına girdi
de:
— Kadınlarını boşadın mı? diye sordu. Peygamber
(S):
— "Hayır,
lâkin onlardan bir ay ayrılmaya yemin ettim" buyurdu.
Yirmidokuz gün
bekledi, sonra kadınlarının yanına girdi [161].
134-.....
Bize Sufyân es-Sevrî, Hişâm'dan; odababasıUrve'-den; o da Abdullah ibn
Zem'a'dan tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Sizden herhangi biriniz
karısını, köle döver gibi dövmesin. Sonra (belki de) o günün âhirinde o kadınla
(boyun boyuna sarılıp) cinsî münâsebet yapacaktır" buyurmuştur [162].
135-.......Bize
İbrâhîm ibnu Nâfi', el-Hasen ibnu Müslim'den; o da Safiyye bintu Şeybe'den; o
da Âişe(R)'den şöyle tahdîs etti: En-sâr'dan bir kadın kızını evlendirdi.
Akabinde kızın başının saçları kökünden düşmeğe başladı. Kadın, Peygamber'e
gelip bu durumu kendisine zikretti ve:
— Kızın kocası bana
kızın saçlarında ekleme yapmamı emretti,
dedi.
Peygamber (S):
— "Hayır (bu
olmaz), şu muhakkak ki, saç ekleyen kadınlar la'netlenmiştir" buyurdu [163].
'Eğer bir kadın,
kocasının uzaklaşmasından yâhud yüz çevirmesinden endîşe ederse, sulh ile
aralarını düzeltmekte her ikisine de günâh yoktur. Sulh daha hayırlıdır..."
(en-Nisâ: 128)
136- Bize
Muhammed ibn Selâm tahdîs etti. Bize Ebû Muâvi-ye, Hişâm'dan; o da babası
Urve'den; o da Âişe(R)'den haber verdi ki, o "Eğer bir kadın kocasının
uzaklaşmasından yâhud yüz çevirmesinden endîşe ederse..." âyetinin
tefsiri hakkında şöyle demiştir:
— Bu, şu kadındır: Bir
erkeğin yanında bulunur, erkek onunla konuşmayı, onunla beraber olmayı
çoğaltmak istemez, hattâ bu kadını boşamayı ve ondan başka bir kadınla
evlenmeyi ister. Kadın (razı etmek için) kocasına: Sen beni nikâhında tut, beni
boşama, sonra benden başkasıyle evlen. Sen bana vereceğin nafakadan ve benim
için yapacağın nevbet taksiminden muafsın, ben sana halâl ettim! der. İşte Yüce
Allah'ın şu "Sulh ile aralarını düzeltmekte ikisine de günâh yoktur. Sulh
daha hayırlıdır" kavli bunun içindir [164].
137- Bize
Müsedded tahdîs etti. Bize Yahya ibn Saîd, İbn Cu-reyc'den; o da Atâ ibn Ebî
Rebâh'tan tahdîs etti ki, Câbir (R): Bizler Peygamber (S) zamanında azl
yapıyorduk, demiştir [165].
138-.......Amr
ibn Dînâr şöyle demiştir: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verdi ki, kendisi
Câbir(R)'in: Bizler Kur'ân inip dururken azl yapıyorduk, dediğini işitmiştir.
Yine Amr ibn
Dinar'dan; o da Atâ'dan tahdîs etti ki, Câbir (R): Bizler Peygamber (S)
zamanında Kur'ân inip dururken azl yapıyorduk, demiştir.
139-.......Bize
Cuveyriye, Mâlik ibn Enes'ten; o da ez-Zuhrî'den; o da İbnu Muhayrîz'den tahdîs
etti ki, Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Biz (Musta'lık oğullan
gazvesinde) birçok kadın esîrlere kavuştuk. Bizler azl yapıyorduk. Bunu
Rasûlullah'a sorduk. Rasûlul-lah (S) üç defa:
— "Sizler
hakîkaten bunu yapar mısınız?" diye sordu da akabinde: "Kıyamet
gününe kadar bu dünyâda vücûd bulacak her hayât sahibi, kurtuluş yok, muhakkak
meydana gelecektir" buyurdu [166].
140-.......Bize
Abdulvâhid ibnu Eymen tahdîs edip şöyle dedi: Bana Abdullah ibnu Ebî Muleyke,
el-Kaasım ibn Muhammed'den; o da Âişe(R)'den şöyle tahdîs etti: Peygamber (S)
bir sefere çıkmak istediğinde kadınları arasında kur'a çekerdi. Bir seferde
kur'a Âişe ile Hafsa'ya isabet etti. Peygamber gece olunca Âişe'nin beraberinde,
onunla konuşarak yol alırdı. Bir gün Hafsa, Âişe'ye:
— Bu gece sen benim deveme binsen, ben de senin
devene bin-sem, sen görmediğin manzaraları görürsün, ben de görmediğim yerleri
görürüm, dedi.
Âişe:
— Pekâlâ, diye muvafakat etti.
Bunun üzerine onlardan
herbiri diğerinin devesine bindi. (Böylece Hafsa, Âişe'nin devesine binmişi
oldu.) Peygamber, Âişe'nin devesinin yanına geldi, hâlbuki onun üstünde Hafsa
bulunuyordu. Hafsa'ya selâm verdi. Sonra yola devam etti. Nihayet bir durak yerinde
indiler. Bu suretle Âişe, Peygamber'i kaybetmişti. Durak yerinde indiklerinde
Âişe (kederinden intihara girişip) iki ayağını (ekseriya içinde zehirli
haşerelerin bulunduğu) ızhır otlarının arasına sokmaya ve:
— Yâ Rabb! Bana akreb yâhud yılan musallat fğ.
de beni soksun, ben Peygamber'e birşey söylemeye muktedir olmayayım! diye duâ
etmeğe başladı [167].
141-.......BizeZuheyr,
Hişâm'dan; o da babası Urve'den; oda Âişe(R)'den tahdîs etti ki, Şevde bintu
Zem'a, kendi nevbet gününü Âişe'ye hibe etmişti. Peygamber (S) de Âişe'ye bir
kendi gününü, bir de Sevde'nin gününü ayırır olmuştu [168].
"Kadınlar
arasında adalet etmenize ne kadar hırs gösterseniz asla güç yetiremezsiniz.
Bari birine büsbütün meyledip de ötekini askılı gibi bırakmayın. Eğer (nefsinizi)
ıslâh eder (haksızlıktan) sakınırsanız, şübhe yok ki, Allah çok mağfiret edici,
çok merhamet eyleyicidir'' (en-Nisâ: 129) [169].
142-.......Bize
Hâlid el-Hazzâ, Ebû Kılâbe'den; o da Enes(R)'ten tahdîs etti. Ebû Kılâbe:
İsteseydim aşağıdaki hadîsi "Kaale'n-Nebî (S)" der(merfû' olarak
rivayet eder)dim.-Lâkin Enes ibn Mâlik (sünnet ta'bîriyle rivayet edip) şöyle
demişti: Sünnet olan, bir kişi dul üzerine bakire bir kızla evlendiğinde
(nevbete tâbi' olmayarak) yedi gün onun yanında ikaamet eder (sonra nevbet
ta'yîn eder. Bakir üzerine) dul bir kadınla evlendiğinde, onun yanında üç gün
ikaamet eder.
143-.......Bize
Eyyûb es-Sahtıyânî ile Hâlid el-Hazzâ, Ebû Kılâbe'den tahdîs ettiler ki, Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Erkek, dul üzerine bakire bir kızla evlendiği
zaman, o kızın yanında yedi gün ikaamet eder, sonra nevbet taksimi yapar.
Bakire üzerine dul bir kadınla evlendiği zaman ise, o dulun yanında üç gün
ikaamet eder, sonra nevbet taksîmi yapar. İşte bu, sünnettendir.
Ebû Kılâbe: Eğer
isteseydim, elbette "Enes bunu Peygamber'e yükseltti" der idim, dedi.
Abdurrazzâk da şöyle
dedi: Bize Sufyân es-Sevrî, Eyyûb'dan ve
Hâlid ez-Hazzâ'dan
haber verdi. Hâlid de: Eğer isteseydim bu hadîsi Peygamber'e yükseltti"
der idim, demiştir [170].
144-.......Bize
SaîdibnEbî Arûbe, Katâde'den tahdîs etti. Onlara da Enes ibn Mâlik (R):
Peygamber (S) tek bir gecede bütün kadınları üzerine dolaşırdı. O zaman
Peygamber'in dokuz kadını vardı, diye tahdîs etmiştir [171].
145-.......Bize
Alî ibnMushir, Hişâm'dan; o da babası Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle
demiştir: Rasûlullah (S) ikindi namazından ayrıldığı zaman, kadınlarının yanma
girer ve (cinsî münâsebet olmaksızın) onlardan birine yaklaşırdı. Bir defasında
.Haf-sa'nın yanına girdi de orada, kalmakta âdet edinegeldiği zamandan daha çok
habsolup kaldı .
— Rasûlullah, benim
yanıma gelmekte olduğu benim nevbet günüm içinde vefat etti. Allah O'nu, başı
gerdan yerimle göğsüm arasında olduğu-hâlde, ruhunu kabzedip aldı. Onun tükrüğü
benim tükrüğümle de karıştı [172].
147-.......Ubeyd
de İbn Abbâs'tan işitmiş; o da Umer(R)'den işitmiştir: Umer, Hafsa'nın yanına
girip:
— Ey kızcağızım! Sakın
ola ki, güzelliği ve Rasûlullah'ın kendisini sevmesi, kendisini hayrete
düşürmüş olan şu kadın -Âişe'yi kasdediyor- seni aldatmasın... dedi.
Yine Umer: Ben
Hafsa'ya söylediklerimi Rasûlullah'a kıssa edip anlattım. Rasûlullah (S)
gülümsedi, dedi [173].
148- Bize
Süleyman ibn Harb tahdîs etti. Bize Hammâd ibn Zeyd, Hişâm'dan; o da Fâtıma
bintu'l-Munzir'den; o da Esma bintu Ebî Bekr'den; o da Peygamber(S)'den tahdîs
etti.
Ve yine bana Muhammed
ibnu'l-Musennâ tahdîs etti. Bize Yahya ibn Saîd el-Kattân, Hişâm'dan tahdîs
etti. Bana Fâtıma bintu'l-Munzir, Esmâ'dan şöyle tahdîs etti: Bir kadın
(Esmâ'nın kendisi):
— Yâ Rasûlallah! Benim
bir kadın ortağım var. Kocamın bana vermediği şeyi (verdi diye) kocamdan yana
kadın ortağıma karşı gösteriş yapsam, bu benim üzerime günâh olur mu? diye
sordu.
Rasûlullah (S):
— "Verilmemiş birşey ile tokluk ve süslük
gösterişi yapan kimse, yalandan iki elbise giyen kimse gibidir" buyurdu [174].
Verrâd de el-Mugîre
ibn Şu'be'den söyledi ki: Sa'd ibnu Ubâde (R) "Eğer karımın yanında
(yabancı) bir erkek görsem muhakkak onu kılıcımın geniş yüzü ile değil, keskin
tarafı ile vurur öldürürüm" demiştir. Bunun üzerine Peygamber (S):
"Sizler Sa'd ibn Ubâde'nin bu gayret ve hamiyyetine taaccûb mü
ediyorsunuz? (Şaşmayınız.) Çünkü biz (ben) Sa'd'den daha kıskancım, Allah da
benden kıskançtır" buyurmuştur [175].
149-.......
Bize el-A'meş, Şakîk'ten; o da Abdullah ibn Mes'ûd(R)'dan tahdîs etti ki,
Peygamber (S): "Allah'tan daha kıskanç hiçbir kimse yoktur. İşte bundan
ötürüdür ki, A llah, açık - kapalı; bütün fuhşiyâtı haram kılmıştır. Bir de
Allah 'tan ziyâde övülmeyi seven kimse yoktur" buyurmuştur [176]
150- Bize
Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da Hişâm'dan: o da babası Urve'den; o da
Âişe(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Ey Muhammed Ümmeti! Bir
mü'min kulunu yâhud dişi kulunu zina ederken görmesi üzerine Allah Taâlâ'dan
daha gayretli ve hamiyyet-li hiçbir kimse yoktur. Ey Muhammed Ümmeti! Eğer
sizler benim bilmekte olduğum şeyleri bilir olsaydınız, muhakkak az güler, çok
ağlardınız" buyurmuştur [177].
151-.......Urvetu'bnu'z-Zubeyr,
annesi Esmâ'dan tahdîs etti. Esma, Rasûlullah(S)'tan "Allah kadar gayretli
hiçbirşey yoktur"^ buyururken işitmiştir.
Ve yine Yahya ibn Ebî
Kesîr'den; ona da Ebû Seleme tahdîs etti; ona da Ebû Hureyre, kendisinin
Peygamber(S)'den işittiğini tahdîs etti.
152-.......Bize
eş-Şeybân, Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da Ebû Seleme'den tahdîs etti ki, o da
Ebû Hureyre(R)'den işitmiştir. Peygamber (S): "Muhakkak ki Allah,
mü'minler hakkında gayret ve ha~ miyyet gösterir. Allah'ın gayreti, Allah'ın
haram kıldığı fena şeyleri, mü'minin işlemesinden dolayıdır -yâhud: işlememesi
içindir-"^buyurmuştur [178].
153-.......
Bize Hişâm tahdîs edip şöyle dedi: Bana babam Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi.
Ebû Bekr'in kızı Esma (R) şöyle demiştir: Zubeyr benimle evlendi. O zaman
Zubeyr'in yeryüzünde maldan, köleden hiçbirşeyi yoktu. Onun dünyalık olarak su
çekici deve ile atından başka birşeyi yoktu. Atının otunu, yemini de ben bulup
verirdim, ben sulardım. Su1 kırbasını (söküldüğünde) ben dikerdim. Ben hamur
yoğururdum. Yalnız ekmek yapmayı beceremezdim. Onu da Ensâr'dan komşularım olan
kadınlar yapıverirlerdi. Bunlar (komşuluk hakkını gözeten) sadakatli, iyi
kadınlardı. Sonra Rasûlullah (S) Zubeyr'e bir mikdâr hurmalık ayırıp vermişti [179].
Ben Zubeyr'in bu
hurmalığından (deveye yedirmek için) başımın üstünde hurma çekirdeği taşırdım.
Bu hurmalık, meskenimden bir fersahın üçte ikisi kadar uzaklıkta idi. Yine
böyle bir gün, başımda hurma çekirdeği yüklü olarak evime gelirken (yolda)
Rasûlullah'a kavuştum. Yanında Ensâr'dan birtakım kimseler vardı. Rasûlullah
beni çağırdı. Sonra beni arkasında terkisine almak için devesine "Ih,
ıh" dedi. Fakat ben erkeklerle beraber yolculuk etmekten utandım. Hem ben
Zubeyr'i ve onun kıskançlığını hatırladım. Zubeyr insanların en kıskancı idi.
(Ben da'vete icabet etmeyince) Rasûlullah (S), benim utandığımı anladı da devesini
sürüp gitti [180].
Zubeyr'in yanına
geldiğimde, ona:
— Bugün Rasûlullah,
başımda hurma çekirdeği yüklü olarak bana rastladı. Yanında sahâbîlerinden bir
cemâat de vardı. Beni bindirmek için devesini çökertmek istedi. Fakat ben
utandım. Aynı zamanda senin kıskançlığını da hatırladım, dedim.
Bunun üzerine Zubeyr:
— VaHâhi senin hurma
çekirdeği yükün, bana Rasûlullah ile beraber deveye binmenden daha güç oldu,
dedi.
Râvî Esma dedi ki:
Ben, bu aile yükünü, sonra Ebû Bekr'in bana at seyisliği yapacak bir hizmetçi
göndermesine kadar çektim. Babam (hizmetçi göndermekle) sanki beni
cariyelikten âzâdlamıştı [181].
154-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) kadınlarından birinin (yânî Âişe'nin)
yanında idi. Mü'minlerin annelerinden biri de içinde yemek bulunan bir tabak
gönderdi. Peygamber'in, evinde bulunduğu kadın (yânî Âişe), tabağı getiren
hizmetçinin eline vurdu da tabak elinden düşüp yarıldı. Peygamber (S) yarılan
parçalan bir yere getirdi. Sonra içinde bulunan .yemeği yine onun içine
toplamaya başladı. Bunu yaparken de hazır bulunanlara "Anneniz
kıskandı" buyuruyordu. Sonra Peygamber o hizmetçiyi, evinde bulunduğu kadının
yanından sağlam bir tabak getirinceye kadar alıkoydu, sağlam tabağı, tabağı
kırılan kadına verilmek üzere o hizmetçiye teslim etti. Kırık tabağı da, kırıldığı
kadının evinde alıkoydu [182].
155-.......
Bize Mu'temir, Ubeydullah'tan; o da Muhammed ibnu'l-Munkedir'den; o da Câbir
ibn Abdillah(R)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur:
— "Ben (ru'yâmda) cennete girdim, yâhud cennete
geldim. Orada bir kasr gördüm. Bu kasr kimindir diye sordum. Umer
ibnu'l-Hat-tâb'ındır, dediler. Ben onun içine girmek istedim. Beni oraya girmekten
ancak senin kıskançlığını bilişim men' etti".
Bunun üzerine Umer:
— Babam, anam Sana
kurbân olsun ey Allah'ın Peygamberi! Ben Sana karşı mı kıskanırım? Dedi [183].
156... y.
ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Muhammed ibnu'l-Müseyyeb haber verdi. Ebû Hureyre
(R) şöyle demiştir: Bizler Rasû-lullah(S)'ın yanında oturduğumuz sırada
Rasûlullah şöyle buyurdu:
— "Ben bir
kenesinde uyurken kendimi cennette gördüm. O sırada bir kadın, bir köşkün
yanında abdest almakta idi. (Yanımdaki meleklere:) Bu köşk kimin içindir? diye
sordum. Onlar: Bu köşk Ömer'indir, dediler. Umer'in kıskançlığını hatırladım da
hemen yüzümü arkama döndürdüm".
(Râvî dedi ki:)
Mecliste hazır bulunmakta olan Umer sevincinden ağladı. Sonra da:
— Sana karşı im
kıskançlık edeceğim yâ Rasûlallah? Dedi [184].
157-.......Bize
Ebû Usâme, Hişâm'dan; o da babası Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle
demiştir: Bir kerre Rasûlullah (S) bana:
— "(Ey Âişe!) Ben senin benden memnun
olduğun zamanı ve bana karşı öfkeli bulunduğun vakti pek iyi bilirim"
buyurdu.
Âişe dedi ki: Ben de
O'na:
— (Yâ Rasûlallah!) Sen
bunu nereden biliyorsun? diye sordum.
— "Benden razı ve memnun olduğunda
(birşeyi reddederken) %â veRabbiMuhammedi- Muhammed'in Rabbi hakkı için öyle
değildir)' dersin. Bana karşı öfkeli olduğun zaman da: 'Lâ ve Rabbi îbrâhtmi =
İbrahim'in Rabbi hakkı için öyle değildir)' dersin (adımı anmazsın)"
buyurdu.
Âişe dedi ki: Ben de:
— Evet yâ Rasûlallah!
Vallahi öyledir. Fakat ben (öfkeli iken) yalnız Sen'in isminden ayrılırım
(sevgin ise gönlümde yaşar), diye saygımı arzettim [185]
158-.......Bize
en-Nadr tahdîs etti ki, Hişâm şöyle demiştir: Bana babam Urve haber verdi ki,
Âişe (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah'm kadınlarından hiçbirine karşı
Hadîce'ye karşı kıskandığım derecede kıskanmadım. Çünkü Rasûlullah onu çok
anardı ve ona övgüleri çok olurdu. Hâlbuki Rasûlullah'a, Hadîce için cennette
inciden borularla yapılmış bir ev ile müjdelemesi de vahyolunmuştu [186].
159-.......Bize
el-Leys, Abdullah ibnu Ebî Muleyke'den tahdîs etti ki, el-Mısver ibn Mahrame
şöyle demiştir: Ben, Rasûlullah(S)'tan işittim, kendisi minber üzerinde şöyle
buyuruyordu:
— "Hişâm
ibnu'l-Mugîre oğullan kendi kızlarını Ebû Tâlib'in oğlu Alî'ye nikâh etmeleri
hususunda benden izin istediler. Ben onlara buna izin vermem. Sonra yine izin
vermem, sonra yine izin vermem. Ancak Ebû Tâlib'in oğlu benim kızımı boşamak
isterse, o takdirde onların kızıyle evlenebilir. Çünkü kızım Fâtıma, ancak benden
bir parçadır. Ona şübhe veren şey, beni de şübhelendirir; ona ezâ veren şey,
beni de ezâlandırır". İşte böyle söyledi [187].
Ve Ebû Mûsâ,
Peygamber(S)'den söyledi ki:
"Ve o sırada sen
erkeklerin azlığından ve kadınların çokluğundan dolayı (koruyucusuz) kırk
kadının bir tek erkeğin ardından yürüyüp ona sığındıklarını görürsün" buyurmuştur
[188].
160-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ben size Rasûlullah'tan işittiğim öyle bir hadîs
söyleyeceğim ki, onu size benden başka kimse söyleyemeyecektir: Ben,
Rasûlullah(S)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "îlmin kaldırılması, cehlin
çoğalması, zinanın çoğalması, şa-râb içmenin çoğalması, erkeklerin azalıp
kadınların çoğalması kıyamet alâmetlerindendir. O derecede ki, elli kadının yalnız
bir bakanı olacaktır'' [189].
"Yanında nikâh
geçmez bir hısımı bulunmayan bir kadınla bir erkek yalnız kalmasın; kocası evde
bulunmayan kadının yanına da girilmesin,"
161-.......Bize
el-Leys, Yezîd ibn Ebî Habîb'den; o da Ebû'l-Hayr'dan; o da Ukbetu'bnu Âmir(R)'den
tahdîs etti ki, Rasûrullah (S, bir hutbesinde):
— "Sizleri (beraberinde mahremi
bulunmayan) kadınların yanlarına girmekten sakındırırım" buyurmuştur.
Bunun üzerine
Ensâr'dan bir adam:
— Yâ Rasûlallah!
(Zevcin babaları ve oğullarından başka olan) erkek akrabalarına ne dersin? diye
sordu.
Rasûlullah:
— "Onlarla halvet ölümdür'' buyurdu [190].
162-.......Bize
Amr ibn Dînâr, Ebû Ma'bed'den; o da İbn Abbâs(R)'tan tahdîs etti ki, Peygamber
(S):
— "Hiçbir erkek, yanında nikâh geçmez
hısımı bulunmayan bir kadınla yalnız kalmasın" buyurdu.
Bunun üzerine bir adam
ayağa kalktı da;
— Yâ Rasülallah! Benim
kadın hacc yapmak üzere yola çıktı, ben de şu ve şu gazvelere yazıldım? diye
sordu.
Rasûlullah:
— "Sen gazveden vazgeç de karınla beraber
hacc et!" buyurdu [191].
163-.......Bize
Şu'be tahdîs etti ki, Hişâm şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik(R)'ten işittim,
şöyle dedi: Bir kerre Ensâr'dan bir kadın Peygamber'in yanına geldi de, Peygamber
o kadınla yalnız kaldı. Konuşmalarının sonunda Peygamber (S):
"Allah'ayemin ederim ki, siz Ensâr kadınları bana muhakkak insanların en sevimlilerisinizdir"
buyurdu [192].
164-.......Bize
Abdetu, Hişâm ibn Urve'den; o da babasından; o da Ümmü Seleme'nin kızı
Zeyneb'den; o da Ümmü Seleme'den şöyle tahdîs etti: Evde hareketlerini kadına
benzeten bir muhannes bulunduğu sırada, Peygamber (S) Ümmü Seleme'nin yanında
olmuştu. Bu sırada o muhannes kişi, Ümmü Seleme'nin erkek kardeşi Abdullah ibn
Ebî Umeyye'ye hitaben:
— Allah yarın size
Tâif i fethederse, ben sana Ğaylân'ın kızına delâlet ederim. O kız (semizlikten
dolayı karnı) dört büklümle karşılar, sekiz büklümle de arkaya döner, dedi.
Bunun üzerine Peygamber (S):
— "Bu, bir daha
sizin yanınıza girmesin!" buyurdu [193].
165-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'i şu hâlde gördüm: Habeşliler mescidde
oyun oynuyorlar, Peygamber de, ben Habeşliler'e bakayım diye, ridâsiyle beni
perdeliyordu, tâ ilk usanan ben oluncaya kadar. O zaman henüz çocuk yaşta taze,
eğlence ve oyuna düşkün bir kızın kadrim (yânî neler yapabileceğini ve
Peygamber sabrını) varın siz takdir ve kıyas edin [194].
166-.......Âişe
(R.) şöyle demiştir: (Peygamber'in kadınlarından) Şevde bintu Zem'a bir gece
ihtiyâcı için dışarıya çıktı. Akabinde Umer onu gördü ve kendisini tanıdı da:
— Yâ Şevde, iyi bil
ki, vallahi sen bizce tanınmamış değilsin! dedi.
Bu söz üzerine Şevde,
Peygamber'in yanına döndü ve Umer'in kendisine söylediği sözü O'na zikretti.
Peygamber benim hücremde akşam yemeği yiyordu, elinde de etli bir kemik vardı.
Bu hâlde kendisine vahy indirildi. Vahyin te'sîri kendisinden kaldırılınca, O:
— "Allah siz
kadınların ihtiyâçlarınız sebebiyle dışarıya çıkmanıza izin vermiştir"
buyuruyordu [195].
167-.......Bize
ez-Zuhrî, Sâlim'den; o da babası Abdullah ibn Umer(R)'den tahdîs etti ki,
Peygamber (S): "Herhangibirinizin kadini mescide çıkmağa izin istediği
zaman, sakın o kadını men' etmesin!" buyurmuştur [196]
168-.......Aişe
(R) şöyle demiştir: Süt amcam (olan Ebû'I-Kays'ın kardeşi Eflah) hücreme benim
yanıma girmek için izin istedi. Ben ona, Rasûlullah'a soruncaya kadar izin
vermekten çekindim. Rasûlullah geldiğinde, bunu kendisine sordum. Rasûlullah
(S):
— "O senin amcandır, ona izin ver"
buyurdu. Âişe dedi ki: Ben:
— Yâ Rasûlallah,beni ancak kadın emzirmiştir,
beni erkek em-zirmedi, dedim.
Âişe dedi ki: Bunun
üzerine Rasûlullah:
— "Şübhesiz o senin amcandır, onun için
senin yanına girsin" buyurdu.
Âişe dedi ki: Bu da
üzerimize perde vurulmasından sonra olmuştu.
Yine Âişe: Doğumdan
dolayı haram olan, sütten de haram olur, demiştir [197].
"Kadın kadına
mübaşeret etmesin, sonra kadın kendi kocasına öteki kadının vasıflarını söyler
(de bir kötülüğe sebeb olur)".
169-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R), Peygamber (S): "Kadın kadına çıplak bedenini sürtmesin.
Sonra kadın kendi kocasına, öbür kadının vasıflarını, kocası ona bakıp
görürcesine söyler(dc bir kötülüğe sebeb olur)" buyurdu, demiştir.
170-.......Bize
el-A'meş tahdîs edip şöyle dedi: Bana Şakîk tahdîs edip şöyle dedi. Ben
Abdullah(ibn Mes'ûd -R)'dan işittim. O: Peygamber (S): "Kadın kadına
çıplak bedenini sürtmesin. Sonra kadın kendi kocasına öbür kadının vasıflarım
-kocası ona bakıp görürcesine-söyler" buyurdu, demiştir [198].
171-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Davud'un oğlu Süleyman Peygamber -Allah'ın selâmı
üzerine olsun-:
— Bir gece içinde yüz kadım dolaşırım da herbir
kadın Allah yolunda mukaatele edecek birer oğlan doğurur, diye yemîn etti.
Yanındaki melek ona:
— ı'lnşâallah( = Allah dilerse)*' de! diye
söyledi. Fakat Süleyman bunu söylemedi ve söylemeyi unuttu. Akabinde kadınları
dolaştı ve neticede kadınlardan bir tanesi müstesna, hiçbiri doğurmadı, o bir
kadın da yarım bir insan doğurdu.
Peygamber (S):
— "Eğer Süleyman İnşâallah deseydi,
yemininde hânis olmaz ve haceti için de daha ümîdli olurdu" buyurdu [199]
172-.......Bize
Muhârib ibnu Disâr tahdîs edip şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah(R)'tan
işittim, o: Peygamber (S), erkeğin kendi ailesi yanına» seferden geceleyin
yâhud ansızın gelivermesinden hoşlanmazdı, dedi.
173-.......Bize
Abdullah ibnu'l-Mubârek haber verdi. Bize Âsim ibn Süleyman, eş-Şa'bî'den haber
verdi ki, o da Câbir ibn Abdil-lah(R)'tan şöyle derken işitmiştir: Rasûlullah
(S): "Sizden biriniz evinden ayrılığını uzattığı zaman, ailesinin yanına
geceleyin ansızın gelmesin" buyurdu.
174- Bize
Müsedded, Huşeym'den; o da Seyyâr'dan; o da eş-Şa'bî'den tahdîs e^ti ki, Câbir
(R) şöyle demiştir: Ben bir gazvede Ra-sûlullah'ın maiyyetinde bulundum. O
gazveden döndüğümüz zaman ben ağır yürüyen bir deve üzerinde acele yürütmek
istedim. Bu sırada arkamdan bir binekli kişi bana kavuştu. Ben arkama döndüğümde
Rasûlullah ile karşı karşıya geldim. Rasûlullah (S):
— "Seni acele ettiren sebeb nedir?"
buyurdu. Ben de O'na:
— Ben yeni evliyim, dedim. Rasûlullah:
— "Bakire bir kızla mı evlendin, yoksa dul
bir kadınla mı evlendin?" diye sordu.
Ben:
— Dul ile evlendim, dedim. Rasûlullah:
— "Kendisiyle oynaşacağın ve seninle oynaşacak
bir kızla ev-lenseydin!" buyurdu.
Câbir dedi ki:
Seferden geldiğimiz zaman bizler hemen Medine'ye girelim diye davrandık.
Rasûlullah:
— "Yavaş olun! (Biraz bekleyin) Evlerinize
tâ gece olunca, yânı yatsı vaktinde girersiniz... Ki o vakte kadar kocasından
ayrı kalan kadın dağınık saçlarını tarasın ve ustura tutunup temizlensin "
buyurdu.
Râvî Huşeym dedi ki:
Ve bana güvenilir bir adam tahdîs etti ki, o bu hadîste Peygamber'in:
— "Yâ Câbir! el-Keyse, el-Keyse (= Ailene
karşı akıllı, reşîd, bağlı ol! Allah'tan çocuk iste)/" buyurduğunu
söyledi.
Buhârî:
"el-Keys"\e çocuğu kasdediyor, dedi [201].
175-.......Bize
Şu'be, Seyyâr'dan; o da eş-Şa'bî'den; o da Câbir ibn Abdillah(R)'tan tahdîs
etti ki, Peygamber (S, Tebûk seferinden döndüğü zaman O'na):
— "Geceleyin Medine'ye girdiğin zaman
hemen ailenin yanına girme! (Evvelâ geldiğini duyur.) Tâ ki kocasından ayrı
düşen kadın ustura futunsun ve dağınık saçlarını tarasın" buyurmuştur.
Câbir: Rasûlullah (S)
— "Fe-aleyke bi'l-keysi, el-keysi (=
Allah'tan çocuk istemeye bak)" buyurdu, demiştir.
Ubeydullah ibn Umer
el-Umerî de Vehb ibn Keysân'dan; o da Câbir'den; o da Peygamber'den olmak üzere
hadîsi "el-Keys" laf-zıyle rivayet etmekte eş-Şa'bî'ye mutâbaat
etmiştir [202].
"Kocasından ayrı
kalmış olan kadın ustura futunsun ve dağınık saçlarını tarasın"
176-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Biz bir gazvede Peygamber'in maiyyetinde
bulunduk. O gazveden dönüp de Me-dîne|ye yakın olduğumuz zaman, ben kendime âid
yavaş bir deve üzerinde acele gitmeğe çalıştım. Arkamdan bana bir süvârî
yanaştı. Ve beraberinde bulunan bir deynekle benim deveme dörttü. Bu dürtüş
üzerine benim yavaş giden devem, görmekte olduğun en güzel deve gibi hızlı
gitmeye başladı. Ben arkama dönünce Rasûlullah ile karşılaştım. Ve:
— Yâ Rasûlallah! Ben
yeni evlenmiş bir damadım, dedim Rasûlullah (S):
— "Evlendin mi?" diye sordu. Ben:
— Evet (evlendim), dedim.
Rasûlullah:
— "Kızla mı yâhud dul ile mi
evlendin?" diye sordu. Câbir dedi ki: Ben:
— Hayır, dul bir kadınla evlendim, dedim.
Rasûlullah:
— "Senin kendisiyle oynaşacağın ve onun da
seninle oynaşacağı bakire bir kızla evlenseydin ya!" buyurdu.
Câbir dedi ki: Nihayet
Medine'ye geldiğimiz zaman bizler evlerimize girmeye davrandık. Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Yavaş olun, acele etmeyin, tâ gece
olunca, yânı yatsı vaktinde girersiniz. Ki kocasından uzak kalan kadın dağınık
saçlarını tarasın ve (temizlenip) ustura tütünsün" buyurdu [203].
"Mü'min kadınlara
da söyle: Gözlerini sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zînetlerini açmasınlar.
Bunlardan görünen kısmı müstesna. Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar.
Zînetlerini kendi kocalarından yâhud kendi babalarından yâhud kocalarının
babalarından yâhud kendi oğullarından yâhud kocalarının oğullarından yâhud
kendi biraderlerinden yâhud kendi biraderlerinin oğullarından yâhud
kızkardeşlerinin oğullarından yâhud kendi kadınlarından yâhud kendi ellerindeki
memlûklerden, yâhud kadınlara ihtiyâcı olmayan erkek hizmetçilerden yâhud henüz
kadınların gizli yerlerine muttaliJ olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler..."
(en-Nûr: 31).
177-.......Ebû
Hazım şöyle demiştir: Uhud gününde Rasûlullah'ın yarasının hangi şeyle tedâvî
okunduğu hususunda insanlar ihtilâf ettiler de bunu Sehl ibn Sa'd es-Sâidî'ye
sordular. Sehl (R), Peygamber(S)'in sahâbîlerinden Medine'de kalanların
sonuncusu idi. Bu soruya şöyle cevâb verdi:
— Bunu insanlar
arasında benden daha iyi bilen kimse kalmadı. Fâtıma aleyhâ's-selâm
Rasûlullah'ın yüzünden kanı yıkıyor, Alî ibn Ebî Tâlib de kalkanı üzerinde su getiriyordu.
Sonra bir hasır parçası alınıp yakıldı ve yarası onunla dolduruldu [204].
"Ey îmân edenler,
sağ ellerinizin mâlik olduğu kimseler, bir de sizden olup da henüz bulûğ çağına
erişmemiş küçükler şu üç vakitte yanınıza girmek için sizden izin istesinler...1'
(en-Nûr: 58) [205].
178-.......Bize
Sufyân es-Sevrî, Abdurrahmân ibn Âbis'ten haber verdi (o, şöyle demiştir): Ben
îbn Abbâs(R)'tan işittim. Bir adam ona:
— Sen Rasûlullah (S)
ile beraber kurbân yâhud ramazân bayramına çıkışta hazır bulundun mu? diye
sordu.
İbn Abbâs da ona şu
cevâbı verdi:
— Evet (bulundum).
O'na olan yakınlığım da olmasaydı orada hazır bulunamayacaktım.
Râvî: Yaşımın
küçüklüğünden dolayı bulunamayacaktım, demek istiyor, demiştir. İbn Abbâs:
— Rasûlullah (S) namazgaha çıkıp bayram
namazını kıldırdı. Sonra insanlara hutbe yaptı, dedi de bu namazda ne ezan, ne
de ikaa-met zikretmedi.
Yine îbn Abbâs şöyle
devam etti:
— Sonra Rasûlullah,
kadınların bulunduğu tarafa geldi, onlara da va'z etti, hatırlatmalar yaptı ve
sadaka vermelerini emretti. Bu emir üzerine ben kadınları gördüm ki her biri
ellerini kulaklarına, boyunlarına uzatıp zînetlerini Bilâl'e veriyorlardı.
Sonra Rasûlullah kalkıp Bilâl ile birlikte kendi evine döndü [206].
179-.......Bize
İmâm Mâlik, Abdurrahmân ibnu'l-Kaasım'dan; o da babası el-Kaasim ibn
Muhammed'den haber verdi ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Ebû Bekr beni azarladı,
birçok söylendi. Eli ile de böğrüme vurmağa başladı. (Böyle iken yine)
Rasûlullah(S)'ın başı dizimin üzerinde olduğu için hiç kıpırdamadım (yâhud:
Beni kıpırdamak-tan, Rasûlullah'ın baldırım üzerinde bulunmasından başka
hiçbirşey men' etmiyordu) [208].
[1] Buhârî bu âyeti başlığa delîl olarak getirdi. Delîl
getirme ciheti şöyledir: Âyet emir sîgasıyledir. Emir de talebi gerektirir.
Taleb derecelerinin en azı da nedb'dir. Böylece rağbetlendirme sabit olmuştur
(İbn Hacer).
en-Nikâh, nûn'un
kesriyle vat' ma'nâsınadır ki, cima eylemektir ve cimâ'-ın ibâhati için bir
hâtûnu inşâya şer'î mevzu olan "Zevvectu"ve "Tezevvectu"
kavilleriyle kendisine zevç, yânî eş eylemek ma'nâsınadır ve bu iki tarafta
carî olur, bir hâtûn ve bir eri kendisine, zikredilen vech üzere çift eylemek
ma'nâsi-na da olur, birinci ve ikinci bâblardandır (Kaamûs Ter.).
Fakîhler örfünde Nikâh,
diğer medenî akidler gibi, iki tarafın îcâb ve kabulü ile oluşan bir akiddir.
Bu akidle kadın ve erkek aralarında bir aile kurmuş olurlar. Aile müessesesi bu
akdin hukukî netîcesidir.
[2] Hadîsin başlığa uygunluğu "Benim yolumdan yüz
çeviren benden değildir" sö zündedir. Bunda nikâha rağbetlendirme vardır.
Bu rivayette Peygamber'in bu sözleri o üç kişiye söylediği anlaşılıyor.
Müslim'in rivayetinde ise bu üç kişinin sözleri Peygamber'e ulaşınca, topluluğa
karşı bir hutbe yapmış, Allah'a hamd ve senadan sonra: "Bâzı kimseler
şöyle şöyle söylemişlerdir. Bu sözleriyle ne demek istiyorlar?" diye söze
başlamış ve bu hadîsteki sözleri söylemiştir.
Hadîsteki
"Sünnet", yol ma'nâsmadır, farz mukaabili olan "Sünnet" ve
nafile demek değildir. Onun için buradaki "Sünnet", sünneti de,
farizayı da, nafileyi de şâmildir.
Bu hadîsteki
"Raht", Müslim'de "Nefer" şeklinde gelmiştir.
"Raht", üç'ten on'a; "Nefer" de üç'ten dokuz'a kadar kişiye
denir. Abdurrazzâk'ın Saîd ibn Cubeyr'den rivayetinde'bu üç kişinin Alî ibn Ebî
Tâlib, Abdullah ibn Amr ibn As, Usmân ibn Maz'ûn'dan İbaret olduğu açıkça
söylenmiştir.
Peygamber bu hadîsinde
ibâdet ve istirahat hayâtı ile aile ve medenî çalışma hayâtını bir vecîze
hâlinde özetledikten sonra "İşte benim yolum budur, bundan ayrılanlar
benden değildir" buyurmakla, müslümânlıkta ruhbanlık, dünyâyı terkedicilik
olmadığını açık bir şekilde belirtmiştir.
[3] Hadîsin başlığa uygunluğu "O kızın malına ve
güzelliğine rağbet eder" sözünden alınır. Bunun bir rivayeti en-Nisâ
Sûresi'nin tefsîrinde de geçmişti.
Buradaki "Fenkihû
" emrinin ifâde ettiği nedir? Emir, vucûbda zahir olacağı için, Zâhiriyye
bu emrin vucûbu ifâde ettiğine ve binâenaleyh cima' ve infâ-ka kaadir olan her
ferd için nikâh aslının farzı ayn olduğuna kaail olmuşlardır. Ehli sünnet
cumhuru da nefsin galeyanı ve zinaya düşmek korkusu hâlinde in-fâka kudreti
olanlar için farzı ayn olduğunda müttefik iseler de, umûmî surette vucüba kaail
değillerdir. Hanefîler'ce ferdî bakımdan galeyan hâlinde vâcib, i'-tidâl
hâlinde "Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o
benden değildir" hadîsi mucibince müekked sünnet; kadına cevr korkusu hâlinde
mekruhtur. Bundan başka yine Hanefîler'ce farzı kifâye olduğunu tasrîh edenler
de vardır ki, her ferde değilse de, ümmetin mecmû'una nazaran farzdır. Umûmu
terkederse günahkâr olurlar demek olur. Biz de âyetten bunu anlıyoruz...
(Elmalılı Muhammed Hamdî Yazır, Hakk DM, II, 1289).
[4] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Hadîs, Oru.ç
Kitâbı'nda "Nefsi üzerine bekârlıktan korkan kimse için oruç tutmak
bâbı"nda daha tafsîlli olarak geçmişti. Buhârî başlıktaki sorunun
cevâbını -kendi yerinde bilinene i'timâd ederek-açıkça zikretmedi. Fakat İbn
Mes'ûd'un bu hadîsteki sözü de kısmen bu sorunun cevâbı olarak düşünülebilir.
[5] Bu da aynı hadîsin başka yoldan gelen bir rivayetidir.
Hadîs metnindeki e!- Vicâ kelimesi hakkında şu bilgi verilmiştir:
el-Vec', vâv'ın fethi ve
cîm'in sükûnu ile el ile, ya hançer ve bıçak ile vurmak ma'nâsmadır. Ve cima'
eylemek ma'nâsmadır. Vicâ, kitâb vezninde, koçun yâ tekenin hâyelerini
çıkarmayıp, hâyelerinin damarlarını iki taş arasında döğüp inemek ma'nâsınadır,
bu surette hâyeleri salim kalır. Bir kavle göre hâ-yeleri hurdahaş edinceye
kadar döğmektir, tâ ki, sınup inmiş hükmünde olsun... (Kaamûs Ter.)
[6] Şerif, Ten'îm yakınında bir yerin adıdır. Ten'îm de
Mekke'ye üç, dört mil mesafede bir mevziin ismidir. Beyt'e halâl olan etraf
mahallerin en yakınıdır (Kaamûs Ter.)
[7] Hadîsin başlığa uygunluğu "Dokuz kadın"
sözündedir ki bu, kadınların çokluğudur. Lâkin bu sayı yalnız Peygamber
hakkındadır. O'ndan başkaları hakkında ise en çok dört, yâhud üç, yâhud iki
olur. Bunlara da (birden fazla ma'nâsına) çok denilir.
Meymûne 7. hicret
yılında kaza umresinden dönerken Şerifte Peygamber'le mehirsiz olarak evlenmiş,
51. yılda da yine aynı yerde vefat etmiştir (Hulâsa).
[8] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti Gusl
Kitâbı'nda da geçmişti, ikinci isnâddaki Halîfe ibn Hayyât, müellif Buhârî'niri
üstâdlanndan biridir. Bununla Enes'in hadîsi Katâde ve arkadaşlarına tahdîs
ettiğini açıkça göstermek istemiştir.
[9] "Bu ümmet" diye kayıdlaması, diğer
ümmetlerden ayırmak İçindir. Çünkü diğer ümmetlerde daha çok kadınlı
peygamberler bile vardı. Bu Muhammed Üm-meti'nde ise en çok dört kadın olabilir
(Kastallânî).
[10] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun başka bir
yoldan bir rivayeti Buhârî'nin ilk hadîsi olmak üzere geçmişti. Başka yerlerde
de bâzı sened ve lafız farklarıyle geçmiş, açıklamalar verilmişti
[11] Sehl ibn Sa'd'ın bu hadîsinin bir rivayeti
Fadâilu'l-Kur'ân'da, "Ezberden Kur'ân okuma bâbı"nda geçmişti, bir
rivayeti de yakında yine gelecektir.
[12] Hadîsin başlığa uygunluğu şöyledir: Peygamber onları
yumurtalarını çıkarmaktan nehyetti ve nikâha havale eyledi. Fakîr olan kişi
yumurta çıkarmaktan men' edilmiş olduğu hâlde nikâh da etmez olsaydı, zulümle
mükellef kılınmış olurdu. Hâlbuki onların herbirinde Kur'ân'dan bir mikdâr
ezber vardır. Böylece onların Kur'ân'dan bildikleri mukaabilinde
evlendirilmeleri zahir oldu. Başlığın hükmü Sehl hadîsinden tansîs ile İbn
Mes'ûd hadîsinden istidlal ile sabit olur (Kastallânî).
[13] Bu başlık, Kitâbu'l-Buyû'da geçen Abdurrahmân ibn Avf
hadîsinin bir parçasıdır. Buhârî o hadîsten isnâd ve metin farklılıkları gibi
birçok fâîdelere tenbîh olarak bu lafızları alıp, buraya başlık yapmıştır.
[14] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ensârî'nin yanında iki
kadın vardı, ona ehlini v malını yarı yarıya bölüşmeyi teklîf etti"
sözlerinden alınır.
[15] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Hadîs
metnindeki "Tebettul" kelimesi hakkında şu açıklama yapılmıştır:
el-Beti, bâ'nm fethiyle
bilinci ve ikinci bâblardan kesmek ve bir nesneyi diğerinden ayırıp ifraz ve
temyiz eylemek ma'nâlarmadır.
et-Tebettul, tefa'ul
vezninde kesilmek ma'nâsınadır. Ve "Tebettele ile'llâh", mâsivâdan
kesilip ihlâs veçhiyle hakka teveccüh ve ubudiyet eylemek, bir kavle göre nikâh
ve tezevvücü terkedip zâhidlik eylemek ma'nâsınadır. Müellif "Ve tebettel
ileyhi tebtüen = Yalnız O'na yönel" (el-Muzzemmil: 8) âyetine işaret eylemiştir.
Bi'1-külliye Hakk'a munkatı' ve müteveccih olup dâima nefsini mâsivâdan kat'
ve tecrîd üzere olmayı mutazammındır. eî-Betul, sabûr vezninde şol hâtûna denir
ki, rical kısmından bi'1-külliye kesilip, asla onlara dâir haceti, şehvet ve
müracaatı olmaz. Meryem el-Azrâ (R) cenabına "Betûl" denmesi bu cihetledir...
(Kaamüs Ter.).
el-Ihtısâ, neslin
devamının dönüp dolaştığı uzuv olan erkeklik yumurtalarım çıkartıp kendini
hadım yapmaktır. Bu, bâzı maksadlar için birtakım şartlarla hayvanlarda tatbîk
edilir. Hayvanın yumurtalarının saplan döğülmek veya kıstırılmak suretiyle
ezilir yâhud da yumurtalar tamâmiyle çıkartılır. Buna "Hayvan iğdiş etme
ameliyesi" denir. Bu, bâzı gayeler için hayvanlarda tecvîz ediliyorsa da
aslında Allah'ın yarattığı şekli değiştirmek, hayvana azâb vermek ve neslin
kesilmesini gerektirdiğinden dolayı haram kılınmıştır.
[16] Bu da geçen hadîsin başka yoldan gelen bir
rivayetidir.
[17] Buhârî burada getirdiği rivayetlerle de bu konudaki
nehyi kuvvetlendirmektedir. Son hadîste Rasülullah, Ebû Hureyre'yi tehdîd ve
tekdir edip azarlamıştır. Çünkü Rasûlullah'ın dört kerre sorulan bir soruya
sükût ile mukaabele ettikten sonra söylediği sözü, ancak tehdîd ve azarlamadır.
Rasûlullah'ın ısrar ile sükûtu, suâlin fenalığını kemâlli bir belâgatle ifâde
etmiş, sonunda söylediği cevâb da ancak nehye ve tehdîde delâlet etmiştir. Bu,
Yüce Allah'ın şu âyeti gibidir: "De ki: O (Kur'ân), Rabb'inizden gelen bir
haktır. Artık dileyen îman etsin, dileyen kâfir olsun..." (el-Kehf: 29).
Ebû Hureyre'nin bu
derece ısrarı da, belki Câhiliyet devrinde hadımlığın çeşitli maksadlarla
yapılmış olmasına ve bunun zühdî bir maksadla yapılmasının hükmünü anlamak
sevkiyledir. İslâm Dîni'nin gidermekle meşgul olduğu Câhiliyet âdetleri
arasında tevâşî geleneği de bulunuyor.
[18] Buhârî bunun tamâmını en-Nûr Sûresi'nin tefsîrinde
getirmişti.
[19] Hadîsin başlığa uygunluğu "Rasûlullah, Âişe'den
başka bakire kız olarak kimse ile evlenmedi" sözündedir. Metindeki
"Bİkr", er görmedik genç kıza denir. Ebû Nuaym'ın rivayetinde
Âişe'nin: "Ben meyvesine dokunulmamış bir ağacım" dediği
nakledilmiştir. Bu sözünü en yüksek bir iftihar olarak söylemiştir. Âişe'nin
bu hadîsi
"Bikr"in nikâhının efdal olduğuna delâlet eder.
Bu hadîste Âişe'nin
belâgatinin gayesi ve işlerdeki teennîsinin güzelliği vardır.
[20] Hadîsin başlığa uygunluğu, Peygamber'in, sâdık olan
ru'yâda onu görmesinin ardından bakire olduğu hâlde Âişe ile evlenmiş olması
yönündendir. Bu hadîsin bir rivayeti Ru'yâ Ta'bîri Kitâbı'nda geçecektir.
Müslim de bunu Fadâil Kitâbı'-nda getirmiştir.
[21] Bu başlık Ebû Zerr nüshasında "Dul kadınların
evlendirilmesi babı" şeklinde gelmiştir.
[22] Bu, 28. bâbda 44 rakamıyle gelecek olan hadîsin son
parçasıdır.
Hadîsin başlığa
uygunluğu "Kızlarınızı bana arzetmeyin" sözündedir. Çünkü bu söz,
kadınlarına hitâbdır ve onlara üvey kızlarını ve kızkardeşlerini kendisine
haram bulunmaları sebebiyle, kendisiyle evlendirmek için arz ve teklîf etmelerini
nehyetmiştir.
[23] Buhârî bunun uzun ve kısa, çeşitli rivayetlerini
Buyu', îstikrâz, Şurût ve Cihâd Kitâbları'nda getirmişti.
[24] Başlığa uygunluğu "Dul bir kadınla evlendim"
sözündedir. Hadîsin son fıkrası, Rasûlullah'in bakire ile evlenme lehine bir
hüccet getirmesidir. Çünkü bunda tam ülfet vardır. Dula gelince, belki onun
kalbi ilk kocasıyle ilgili olabilir de bu sebeble sevgisi bakirenin aksine kâmil
olmaz.
[25] Hadîsin başlığa uygunluğu, Peygamber'in, daha küçük
yaşta bulunduğu hâlde Âişe ile evlenmiş olması bakımındandır. Peygamber ''Sen
Allah'ın dîninde ve kitabında benim kardeşimsin" sözüyle "Mü'minler
ancak kardeştirler" (el-Hucurât: 10) âyetine İşaret etmiştir. Bu
kardeşlikte ise, nesebî kardeşlikte olduğu gibi, kardeş kızı harâmlığının
mevcûd olmadığını ifâde etmiş oluyor.
[26] Hadîste çocuklara şefkatin, onların terbiyelerini
güzel yapmanın, işlerini görmenin, malı, emâneti ve tedbîrleri hususunda koca
hakkını gözetmenin fazîleti vardır.
"Deve binen
kadınlar" sözüyle Hz. Meryem dışarıya çıkmıştır. Bu hadîsin bir rivayeti
Peygamberler Kitâbı'nın sonlarında Meryem'in zikri hakkında geçmişti. Ebû
Hureyre orada: Meryem asla deveye binmedi, demiştir. O, bu sözüyle Meryem'i bu
tafdîlden çıkarmak istemiş gibidir. Buna göre hadîste Kureyş kadınları Meryem
üzerine faziletli olmaz.
Hadîsin başlığa
uygunluğu birinci ve ikinci nevi' kadınlarda açıktır. Üçüncüye gelince, bu,
lüzum yoluyla sabit olur. Çünkü Kureyş kadınları, kadınların hayırlıları
olunca, onlardan evlenen nutfeleri için hayırlısını seçmiş olur...
(Kas-tallânî).
[27] Hadîsin başlığın ikinci cüz'üne uygunluğu meydandadır.
Hadîsin takdîm-te'hîrli bir rivayeti İlim Kitâbı'nda, bir rivayeti de Cihâd'da
geçmişti.
Râvî Âmir eş-Şa'bî
buradaki sözü, kendisine böyle bir mes'ele soran bir Horâsânlı'ya hitaben
söylemiştir.
[28] Bu da hadîsin başka yoldan gelen ve başlığa güzel bir
delâleti bulunan bir rivayetidir.
[29] Hadîsin başlığa uygunluğu İbnu'l-Munîr'in dediği gibi
şu cihettendir: Hâcer bir köle idi. Sahîh olarak bilindi ki, îbrâhîm ona
(Sâre'nin hibe etmesiyle) mâlik olduktan sonra, ona İsmail'i doğurtmuştur.
İsmail'i doğurduğunda Hâcer bir seriyye yânî câriye idi.
Ebû Hureyre aynı
senedle Arablar'a hitaben metindeki sözü söylemiştir. Çünkü Arablar
hayvanlarını otlatmak İçin yağmur düşme yerleri olan çöllerde çok bulunurlar
(Kastallânî).
Ebû Hureyre: "Ey
semâ oğulları, ananız bu kadındır" sözüyle, Arablar'ı kasdetmiştir. Çünkü
Hâcer, İsmail'in anasıdır. Arablar da İsmail'in neslinden-dir, onlar "Semâ
oğullan" ismiyle isimlenmişlerdir. Çünkü onlar, sularının çoğu yağmurdan
meydana gelen çöllerde otururlar (Aynî).
İbrahim Peygamber'in
birer maslahatı sebebiyle söylediği bu üç yalan gibi olan sözün birincisi
es-Sâffât: 85-122. âyetlerinde, ikincisi de el-Enbiyâ: 52-70. âyetlerinde
bildirilmiştir. Her iki sûrenin bu konuya âid kısımları yerinden okunmalıdır.
[30] Hadîsin başlığa uygunluğu sahâbîlerin, Safiyye,
Peygamber'in zevcesi mi yâ-hud cariyesi mi olduğu hususunda tereddüd etmeleri
yönündendir. Böylece hadîs, başlığın birinci cüz'üne uygun olmuştur. Bu hadîs
Mağâzî'de, "Hayber gazvesi bâbı"nda geçmiş, Et'ıme'de de gelecektir.
Safiyye, Huyey ibn
Ahtab'ın kızıdır. Benû Nadîr ve'Benû Kurayza Yahû-dîleri'nin en şerefli bir
ailesine mensûbdu. Hayber Yahudileri'nin başkanı Kinâ-ne ibn Rabî' ile yeni
evlenmişti. Her iki yönden asaleti vardı. Kocası, babası bu muharebede ölmüştü.
[31] Buhârî başlıkta bir hüküm zikretmedi. Bu suretle bu
mes'elede fakîhler arasındaki görüş ayrılığına işaret etmiş oldu.
Âzâd ettikten sonra
câriye ile evlenmesinin iki kat ecri olduğu 13. bâbdaki 20. hadîste zikrolımmuştu.
Fakat sadâk'ın âzâd etmekten ibaret olması caiz midir? Bunda âlimler üç takım
olmuşlardır: Bu ve benzeri hadîslere dayanarak, nikâhın bu türlüsünü caiz
sayanlar arasında Alî, Enes, İbn Mes'ûd (R) ile tâbi ûn'dan Katâde, Saîd
ibnu'l-Müseyyeb, Şa'bî, Zuhrî, Evzâî, Atâ ibn Ebî Rebâh Tâvûs ibn Keysân,
Sufyân es-Sevrî, Hasen el-Basrîve İbrâhîm en-Nahaî'nin ve daha sonraki
müctehidlerden Ahmed ibn Hanbel, Ishâk ibn Râhûye, Ebû Yûsuf ile İmâm Şafiî'nin
isimleri zikrediliyor.' Bunlara göre âzâd etmekten başka bir mehr vâdb olmaz.
İbn Umer (R) ise bu
nikâhı caiz görmeyenlerdendir. Tâbiûn'dan îbn Şîrîn, Câbir ibn Zeyd bunu mekruh
görenlerdendir. Hasen el-Basrî ile en-Nahaî'nin de bu re'yde oldukları rivayet
edilmiştir. İbn Şîrîn, âzâd etmeye her ne mikdâr olursa olsun birşey katmak
müstehâb olur, demiş. Leys ibn Sa'd, İbn Şubrume, Ebû Hanîfe, Muhammed
ibnu'l-Hasen, Zufer, Mâîik, cariyesini âzâd edecek kimse için mehirsiz nikâh
etmek Rasûlullah'tan başkasına caiz olmaz. Bu, ancak Peygamber'e hâss birşey
idi, diyorlar... Bunlar, Allah Taâlâ, Peygamber'e sadâksız olarak nikâhı mübâh
kılmış olduğu için Safiyye'yi, sadak demek olmayan âzâd etme mukaabiIİnde zevç
edebilmiştir. Başkası için bu haramdır, derler. Delillerin tafsîli, fıkıh
kitâblanna âiddir (Ahmed Naîm, Tecrid Ter,, II, 255-256).
[32] Arablar arasında en sâde ve mütevazı' giyim tarzı,
izâr ile ridâdır. İzâr, belden aşağısını örten ihram, ridâ da belden yukarısını
örten ihramdır.
[33] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Buhârî bu
başlığın yakın bir benzerini 6. bâbm başlığı İçinde getirmiş ve orada Sehl
hadîsinin bir rivayetini de İşaret etmişti.
Bu hadîsten Buhârî'nin
kasdettiği hedef, bu zâtın, Kur'ân'dan öğrenmiş olduğu mikdârda sûreleri
bilmekte olduğu ve Peygamber'in ona, bu kadına öğretmesini emrettiği ve bu
sûreleri öğretmenin de evlenmeye karşılık kadın için bir sadak (mehr)
olmasıdır. Bu âlimler arasında hakkında ihtilâf edilen bir mes'e-ledir...
Peygamber'in "Kur'ân'dan sende bulunan o sûreler karşılığında, seni o
kadınla evlendirdim " yâhud "Sende bulunanlar sebebiyle... "
sözünün ma'-nâsı nedir? Nitekim Ahmed ibn Hanbel de bu ma'nâyı söylemiştir:
Sende bulunanlar sebebiyle onu sana ikram ediyoruz. Yâhud sende bulunan o
sûrelere bedel onu sana ikram ediyoruz. Bu Sahîh-i Müslim'deki "O zât o
sûreleri kadına öğretti" sözünden dolayı, en kuvvetli olan görüştür. İşte
bu görüş, Buhârî'nin burada kasdetmiş olduğu görüştür (İbn Kesîr,
Fadâilu'l-Kurân).
[34] Buhârî'nin bu âyeti getirmekten maksadı kendilerine
denklik hükmü ilgilenen hem erkek, hem de
kadın yönünden meydana gelen hısımlıklara işarettir.
[35] Hadîsin başlığa uygunluğu Huzeyfe'nin, erkek
kardeşinin kızı Hind'i, Ensâr' dan olan karısının âzâdlısı iken evlâdlık
edindiği Sâlim'le evlendirmesinden alınır. Bu evlendirmede denklik, ancak
dînde i'tibâr edilmiştir.
Ebû Huzeyfe, Kureyş
eşrafından ve sahâbîlerin en faziletlilerinden idi. Medine'ye hicret etmiş ve
iki kıbleye karşı namaz kılmıştı. Habeşe'ye de hicret etmişti. Bedir
gazvesinde ve diğer bütün gazvelerde Rasûlullah ile beraber bulunmuştur. Yemâme
harbinde, 53 veya 54 yaşında şehîd düşmüştür.
Salim, Farsh idi. Köle
sınıfının en faziletlisi ve sahâbîlerin yüksek simalarından idi. Salim de
Bedir'de ve diğer gazvelerde hazır bulunmuştur. Ebû Huzeyfe gibi Salim de
hicretin 12. yılında Yemâme'deki muharebelerde şehîd olmuştur.
Subeyte, Ebû
Huzeyfe'nin karışıdır ve Medine'ye hicret eden kadınlardandır. Subeyte,
Sâlim'i âzâd edince, kocası Ebû Huzeyfe onu evlâd edinmişti. Sonra da
kardeşinin kızı Hind ile evlendirmişti.
Hadîste bildirilen
vakıaya gelince, bunda kadın - erkek en ünlü sahâbîlerin adları zikrolunmuştur
ki, Ebû Huzeyfe ile iki karısı; Subeyte ile Sehle, Salim ile karısı ve Ebû
Huzeyfe'nin kardeşinin kızı Hind'dİr. Bunlardan Ebû Huzeyfe, Sâlim'i -ki
Subeyte'nin âzâdlısı ve Ebp Huzeyfe'nin oğulluğudur- kardeşinin kızı Hind ile
evlendiriyor. Sâlim'in evlâdlık vaziyetine medenî ve içtimaî birtakım haklar
sabit olmakla, halk arasında: "Ebû Huzeyfe'nin oğlu Salim" diye
anılmakta iken, yukarıda tercümelerini gördüğümüz el-Ahzâb âyetleri inince, bu
yoldaki evlâdlık kalkıyor. Ne Salim üzerinde Ebû Huzeyfe'nin babalığı ve ne de
Subeyte ile Sehle'nin analıkları kalıyor. Bu analık, babalık ve oğulluğunun
devamını arzu eden bu aile nâmına Sehle, Rasûlullah'a müracaat ederek Sâlim'in
oğulluğunun devamı çâresini soruyor.
Buhârî'nin
Ebû'l-Yemân'dan gelen bu rivayetinde Rasûlullah'ın Sehle'ye ne yolda cevâb
verdiği bildirilmiyor. Cevâbı, diğer hadîs müelliflerinin rivayetlerinden
öğreniyoruz. Bir rivayette Rasûlullah Sehle'ye: "Salim 'i emzir (süt analık
te'sîs et)" diye cevâb vermiştir. Sehle de Sâlim'i emzirmiş ve beş yudum
süt vermiştir. Bu suretle Salim, Sehle'nin ve dolayısıyle ailenin süt oğlu
olmuştur...!
[36] Hadîsin başlığa uygunluğu son cümleden alınır. Bu
başlıkla Buhârî; erkeğin kadına nikâh hususundaki benzerliği neseb yönünden
değil, dîn yönündendir demek istiyor. Buhârî burada getirdiği iki hadîste zevç
tarafı ikisinde de köledir. Birinci hadîste Salim, bu hadîste de Mıkdâd ibn
Esved. Kadın tarafı ise Kureyş kabîlesinin en şerefli birer ailesine mensûb
olan, bundan önceki hadîsteki Sehl ile bu hadîsteki Dubâa'dır. Her iki hadîste
erkekle kadın arasında neseb cihe-tiyle hiç benzerlik yoktur. Buna mukaabil
diyanet i'tibâriyle tam bir benzerlik vardır. Her iki hadîsteki çiftler,
sahâbîlerin en seçkinlerindendir. Birinci hadîste Sâlim'le Sehle'nin hâl
tercemelerini ve dînî mevkilerini görmüştük.
Bu hadîsteki Mıkdâd ile
Dubâa'ya gelince: Mıkdâd (R), Kindeli'dir. Amr ibn Sa'lebe'nin oğludur. Esved
ibn Abdi Yeğûs'un kölesi iken âzâd edilip oğul edindiği için ona nisbet olunup
Mıkdâd ibn Esved diye anılmıştır. Sonra Dubâa
ile evlenmiştir. Dubâa, Abdulmuttalib'in torunu olmak cihetiyle nesebce
Mık-dâd, onun hiç benzeri değildir. Fakat dînî vaziyetleri i'tibâriyle ikisi de
çok yüksektir. Dubâa, Peygamber'in amcası kızıdır. Her zaman ziyaretiyle
şereflendirdiği yüksek kadınlardandır. Mıkdâd da sahâbîlerin fazîletli, necîb,
hayırlı sîmâla-rındandır. ibn Mes'ûd: Müslümanlığı ilk i'lân eden yedi zâttır,
diyerek Mıkdâd ibn Esved'i bunlar arasında saymıştır. Mısır'ın fethinde şehîd
olmuş, Medîne'-ye naklolunarak Bakı'a gömülmüştür. Cenaze namazını bizzat
Halîfe Usmân kildırmıştır.
[37] Bu dört umde, bir kadını nikâh etmek hususunda rağbet
edilip dikkate alınacak şeylerdir, demektir. Fakat nikâhtaki denklik hususu
bunlara münhasır değildir. Hadîs, dîn hususundaki denkliğin rağbete en lâyık
bir umde olduğunu ortaya koyuyor. Bu cihetle dînî vaziyeti yolunda olan bir
köle, nesebi yüksek bir kadınla evlenebiliyor. Rasûlullah'a: Yâ Rasülallah!
Kızlarımız kölelerimizle evlenebilecek midir? diye sorulması üzerine: "Ey
insanlar, biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve sizi şu 'betere ve
kabilelere ayırdık. Tâ ki birbirinizi (soyunuzla) tanıyasınız. Şübhesiz ki
sizin Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileride olammzdtr"
(el-Hucurât: 13) âyeti inmiştir. Başlıktaki el-Furkaan: 54. âyeti de bu konuya en belîğ
surette delâlet etmektedir. Buhârî onu bu sebeble başlığa koymuştur.
[38] Bu hadîs de hayırlı, faziletli fakirin fakirliğinin
denkliğe mâni' bir hâl olmadığına delâlet etmektedir. Peygamber'in yanından
geçtiği bildirilen fakirin İbnu Surâka olduğu haber verilmiştir ki, en eski
müslümânlardan sâlih bir zât olup Uhud harbinde Rasûİullah ile beraber
bulunmuştu. Artık bunun şerefi, haseb ve neseb asaleti gibi içtimaî
mefharetlerle ölçülemezdi.
[39] Bunun ve bundan evvelki âyetin hadîs metninde birkaç
kelimesi verilmiş olduğu hâlde iyice anlaşılmaları için biz bunların tamâmına
yakın kısmının meallerini verdik.
Son âyette
"Kitâb'da okunup duran âyetler" ile en-Nİsâ: 2, 3, 6, 9, 10, 11.
âyetlere işaret buyurulmaktadır.
[40] Hadîsin başlığa uygunluğu şu yöndendir: Erkek, kendisi
fakîr olduğu hâlde zengin bir yetîm kızın velîsi olduğu zaman, kızın mehrinde
adalet ettiği ve âdil olduğu takdirde, kendisi o yetîm kızla evlenmesi caiz
olur. Erkek - kadın arasında aranan kefâet, yânî denkliğin mal hususunda da
mu'teber olması -bunda ihtilâf olmakla beraber- sahîh olur. Bu hadîsin bir
rivayeti en-Nisâ Sûresi'nin tefsirinde de geçmiş ve bâzı açıklamalar
verilmişti (Aynî).
Hadîste zikrolunan
âyetlerle Câhiliyet devrinde yürürlükte olan insafa, adalete aykırı âdetler
yasaklanmış, öksüz kızlar güzel olsun olmasın, zengin olsun olmasın müsâvî ve
âdil bir muameleye tâbi' tutulmuşlardır. Bunların emsallerine göre mehr tesmiye
edilerek nikâh olunmaları ve mehr ta'yîn edilmeden nikâh olunanların mehri
misle nail olmaları ve mallarında adaletle tasarruf edilmeleri emredilmiştir.
Bahis konusu olan ve
yetîm kızlarla evlenmeleri düşünülen velîler, mutlak olmayıp, ancak amca
oğulları gibi nikâh düşen akrabalardır.
[41] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti
Cihâd Kitâbı'nda geçmişti; orada doyurucu açıklamalar verilmişti. Hadîsteki
"Şu'm" lafzı "Uğursuzluk, hayırsızlık" ma'nâsmadır. Bunun
zıddı "Yümn "dür ki, "Kutluluk, hayırlıhk" demektir.
Arablar Câhiliyet devrinde kadında, atta, evde uğursuzluk bulunduğuna
inanırlardı. Yoksa hılkî bir uğursuzluk mevcûd değildir. Hadîste bu üç şeyin
husûsî olarak zikredilmesi, insanların bunlarla sıkı ve daimî ilgili
bulunmasdandır.
[42] Bu da aynı hadîsin diğer yoldan bir rivayetidir.
Hadîsin birinci kısmı olan "Eğer uğursuzluk olsaydı" şart cümlesi, bu
üç şeyde uğursuzluk olmadığını ifâde eder. Bunlarda uğursuzluk olmayınca, başka
şeylerde de olmaz.
[43] Taberânî'nin Esmâ'dan gelen bir rivayeti, bu hadîsi îzâh
eder mâhiyettedir: Ki-;;nin evi, karısı, atı fena olmak dünyâdaki talihsizliği
eseridir. Evin fenası, sahası dar, komşuları murdar olandır. Atın fenası
üstüne bindirmeyendir. Kadının fenası kötü huylu olandır.
[44] Başlıktaki âyete göre bu Usâme hadîsindeki kadınların
erkekler için fitne ve fe-sâd âmili olması umûmî değildir. Kadınların huysuz ve
uğursuz kısmıdır.
Bunun başlığa uygunluğu,
kadınlar tarafından olan fitne ve uğursuzluğun daha şiddetli olması
yönündendir. Bu sebebledir ki, Buhârî bunu îbn Umer'in iki hadîsiyle Sehl'in
hadîsinden sonra zikretmiştir. Kadınların fitnesi, fitnelerin en şiddetlisi ve
en azametlisidir. Buna Yüce Allah'ın "Kadınlara... olan ihtiraslı sevgi
insanlar için bezenip süslenmiştir... " (Âlu îmrân: 14) âyeti şehâdet
etmektedir. Kadınlara olan şehveti, diğer şehvetlerin hepsinden önce zikretti.
Çünkü kadınlarla olan mihnet, mihnetlerin en büyüğüdür. Başlıktaki âyette de
Allah bunu haber verip, kadınların kötülüklerinden sakındırmıştır. İlâhî takdir
ve mukadderatla olanlardan ise kurtuluş yoktur:
[45] Başlığa uygunluğu, Berîre'nin kocasının bir köle
bulunması yönündedir. Bu hususta başka görüş de varsa da, Buhârî'ye göre
Berîre'nin kocasının köle olduğu görüşü üstün gelmiştir.
Buhârî bu hadîsin birer
rivayetini Talâk ile Et'ıme'de de getirmiştir. Müslim ise Zekât ile Itk'ta
getirmiştir.
"Köleyi hürriyete
kavuşturanın velâsı (velilik hakkı) alınıp satılmaz ve hibe edilemez. Âlimler,
nesebin tahvilinin caiz olmadığında ittifak etmişlerdir. Ve-lâ'nm hükmü,
nesebin hükmü gibi olunca, nesebin nakledilememesi gibi, velâ da
nakledilemez..." (İbnu Battal).
Bundan bilindi ki, âzâd
edilen şahıs öldüğünde ona, âzâd eden veya âzâd edenin mîrâsçıları vâris
olurlar. Câhiliye'de bu nevi' velilik hakkını satmak, hibe etmek ve diğer
yollarla nakletmek câri idi. İslâm bunu yasak etmiştir (Meh-med Zihnî). Müslim
Tercemesİ, IV, 484.
[46] Alî ibnu'I-Hüseyin ibn Alî ibn Ebî Tâlib (S) bu
âyetteki vâv'larm cem' için değil, nevi'lendirme ve muhayyer kılma için olan
"Ev" ma'nâsına olduğunu bildirmiş, bunun delîli olmak üzere de
Fâtır: 1. âyetini göstermiştir.
[47] Hadîsin başlığa uygunluğu son fıkrasıdır. Hürr için
dörtten fazla kadınla evlenmesinin caiz olmayacağı üzerinde ittifak vardır.
Buna yalnız Râfızîler muhalefet etmişlerdir. Onlar Peygamber'in dokuz kadınla
evli olarak öldüğünü delîl göstermişlerdir. Fakat bunun O'nun şahsına mahsûs
özelliklerden olduğundan gaflet etmişlerdir. Onların muhalefetine i'tibâr
yoktur... (Kastallânî).
[48] Bu, Sahîfıayn'da rivayet edilen Âişe hadîsinin bir
parçasıdır, lafız Müslim'indir.
[49] er-Radâ, emzik çağındaki çocuğun meme emdiği zaman
içinde bir kadının memesini sorması ve emmesidir. Bu emmenin hük'rnü bu
hadîste bildirildiği üzere velâdet ve neseb yönünden haram olan herşeyin bu
emme ile de haram olmasıdır. Bu hususta müctehidler arasında ihtilâf yok, icmâ
vardır. Binâenaleyh ana baba haram olduğu gibi, emmek yoluyla da süt ana, süt
baba da haram olur. Sonra bu harâmlık burada kalmayıp süt halalara, süt
amcalara, teyzelere, kardeşlere de yayılır.
[50] Bu ikinci serieddeki hadîsi Müslim rivayet etmiştir.
Buharı yanında bunun fâi-deşi Katâde'nin Câbir ibn Zeyd'den işitmesini beyân
etmesidir.
[51] Ümmü Seleme Peygamber'in kadınlarından olup adı
Hind'dir. Fasîh konuşma-sıyle meşhurdur, önce Ebû Seleme Abdullah ibn Esed'le
evlenmiş ve onunla birlikte Habeşistan'a hicret etmişti. Kızı Zeyneb orada
doğmuş ve Berre adı verilmişti. Ebû Seleme Habeşistan'da vefat etti. Ümmü Seleme, kızı Berre ile Me-dîne'ye
geldi, Peygamber'le evlendi, böylece Berre, Peygamber'in rabîbesi (üvey kızı) oldu,
Peygamber adını Zeyneb ismi ile değiştirdi... Hadîsten anlaşıldığı üzere
Zeyneb'in Peygamber'e harâmlığını gerektiren iki sebeb vardır: Peygamber'in üvey
kızı olması; bir de babası Ebû Seleme Abdullah'ın Peygamber'in süt kardeşi
bulunmasıdır. Hadîsin başlığa uygunluğu da burasıdır.
[52] Buhârî'nin tutunduğu bu görüş, Alî, İbn Mes'ûd, İbn
Umer, İbn Abbâs, Saîd ibn Müseyyeb, Hasen el-Basrî, Atâ, Mekhûl, Tâvûs, Ebû
Hanîfe, Leys ibn Sa'd, Mâlik, Evzâî, Sevrî gibi sahâbî ve tâbi'î âlimlerinden
naklolunmuştur. Bunlara göre emme müddeti olan iki sene içinde bir kerre
emmekle de hürmet sabit olur. Çünkü "Sizi emziren (süt) analarınız da
(kendi analarınız gibi) size haram kılınmıştır..." (en-Nisâ: 23) kavli
mutlaktır, adedle kayıdlanmış değildir. Adedle kayıdlama Kur'ân'ın nassına
ziyâde kılmaktır.
[53] Hadîsteki son cümle, edebî ve hukukî bir vecizedir. Ve
"Kendisiyle hürmet sâ bit olan emme, yalnız açlığını sütle telâfi edebilen
emzik çağındaki çocuk hakkında mu'teberdir" demektir. Bir süt kuzusu olan
çocuğun gelişmesi ve bedenî teşekkülü yalnız sütle te'mîn edildiği için çocuk,
emzirici kadının kendi çocuğu gibi kendisinin bir parçası oluyor.
Şafiî ile tarafdârlan
bu hadîs ile ve sayıyı ihtiva eden diğer hadîslerle istidlal ederek en az beş
defa emzirilmesini şart kılmışlardır. Fakat çocuğun bedenî teşekkülü sırasında
kadının beden cüz'ünün karışması bir defa emmekle de hâsıl olur. Yeter ki emme
müddeti içinde emzirümiş olsun.
Âişe'nin yanında
bulunan süt kardeşinin tbnu Ebi'l-Kuays olduğu zannediliyor. Bunun anası
Âişe'yi emzirmiştir ve Âişe'nin süt anası olmakla tanınmıştır.
[54] Hadîsin başlığa uygunluğu Âişe ile süt amcası olan
Eflah arasında harâmlığın -sabit olması yönündendir. İşte bu harâmlık sebebiyle
Rasûlullah, Eflah'm Âişe'nin yanına girmesine izin verdi. Müslim'in
rivayetlerinden birinde Âişe: "Beni kadın emzirdi, erkek emzirmedi"
dediği zaman, Rasûlullah: "O senin süt amcandır" buyurmuştur. Bu
hadîs erkek suyunun haram kılacağına delâlet etmiştir, fakat bu konuda görüş
ayrılığı vardır. Bunun bir rivayeti Şehâdetler Ki-tâbı'nda geçmişti (Aynî,
Kastallânî).
[55] Hadîsin başlığa uygunluğu "O kadınla nasıl
yaparsın? Onu kendinden bırak..." sözünden alınır... Peygamber'in bu emri
ihtiyat ve takva yolu üzere verilmiş bir emirdir, sırf emzirenin sözüyle süt
emmenin sübûtu ve nikâhın fesadına hüküm yoluyla değildir. Çünkü Peygamber'in
huzurunda bir da'vâlaşma ve şehâdet edası cereyan etmemişti, fakat bu, sırf bir
ihbar ve bir istifta'dan ibaret olmuştur. Eğer kadın hâkim huzurunda şehâdet
etmiş olsaydı, bu şehâdeti kabul edilirdi... (Kastallânî).
Bu hadîsin birer
rivayeti İlim ve Şehâdetler Kitâblan'nda da geçmiş ve bâzı açıklamalar oralarda
verilmişti. İlim Kitâbı'ndaki rivayette "Bunun üzerine Ukbe, o kadından
ayrıldı, o da başka bir kocaya vardı" ziyâdesi vardır.
[56] Bu iki âyette nikâh olunmaları haram olan kadınlar
sayılmış ve bunlardan geri kalanların halâl kılındığı bildirilmiştir. Burada
sayılan muharramât, yânî nikâh edilmeleri haram kılman kadınlar ondört oluyor.
Bunlardan yedisi neseb, yedisi sebeb, yânî süt ve evlilikle haram olmuştur.
Neseb cihetiyle nikahlan haram olan kadınlar, 22. âyette sayılan: Analar,
kızlar, kızkardeşler, halalar, teyzeler, oğlan kardeş kızları, kızkardeş
kızlarıdır. Sebeb ve süt cihetiyle haram olanlar da 22-23. âyetlerde bildirilen
süt analar, süt hemşireler, kaynanalar, üvey kızlar, gelinler, birarada iki
kız kardeşler, zevce sahibi evli kadınlardır.
Süt ana ve kardeşlerinde
neseb hükümleri carîdir. Binâenaleyh süt analar, süt hemşireler, süt babalar,
süt kızlar, süt halalar, süt teyzeler, süt biraderler ve kızları hep neseb
hükümlerinde dâhildir. Şu hadîs bunu te'yîd edicidir: "Neseb cihetinden
haram olan süt cihetinden haram olur" (Buhârî, Müslim: Âişe'-den) (Meâl-i
Kerîm).
[57] Buhârî nikâh olunmaları haram ve halâl olan kadınları
içine alan en-Nisâ: 23-24. âyetlerini zikrettikten sonra, bir kısım haram
kılınanları içine alan el-Bakara: 221. âyeti getirdi. Bu âyet iki nehyi ihtiva
etmektedir: Mü'min erkeklerin gayrimüslim kadınlarla evlenmeleri, gayrimüslim
erkeklerle müslümân kadınların evlenmeleri. Bu iki taraflı yasak İslâm'ın
başlangıcında te'sîs ve tatbîk olundu. Sonra bu iki nehyin birincisi el-Mâide;
5 âyeti ile ta'dîl edildi.
[58] Bu îbn Abbâs'm sözüyle Buhârî, İslâm hukukunun en
mühim bir faslı olan çok evlilik mes'elesine dokunmuş oluyor... îslâm hukuku
dörde kadar nikâha müsâade etmiş ise de yine en mühim esâs, bir zevcedir.
Birden fazlasına müsâade, ahlâkî ve içtimaî zaruretler üzerine verilmiştir..
[59] Buhârî'nin bu kitâbda Ahmed ibn Hanbel'den bu hadîsten
başka hadîsi yoktur, bir de Mağâzî'nin sonunda bir vâsıta ile bir hadîs
vardır. Buhârî bu hadîsi İmâm Ahmed'den müzâkere yâhud icazet yoluyla aldığı
için "Bize söyledi" ta'-bîrinİ kullanmış, "Bize tahdîs
etti" veya "Bize haber verdi" ta'bîrlerini kullanmamıştır. Buhârî
Ahmed ibn Hanbel'in birçok şeyhlerine kavuştuğu için onun ismini zikretmekten
müstağni olmuştur... (İbn Hacer, Aynî, Kastallânî).
[60] Burada getirilen sözler ve fıkhî görüşler hep sahîh
senedlerle rivayet edilmiştir. Bunlar hakkındaki fıkhî münâkaşalar ve bunların
muhalifi veya zıddı olan görüşler de vardır. Bütün bu tafsilâtı şerhlerden ve
bulundukları kitâblardan okumalıdır
[61] Buhârî bunda görüş ayrılığı bulunduğu için soru
şeklinde getirdi.
Rabâib, "Üvey
kızlar" demek olup "Rabîbe"nin cem'idir. Zifaf olup ismetinin
harîmine girilen kadınların başka kocadan olan kızlarıdır ki, bunlar ekseriyetle
üvey babalarının terbiyesinde ve yanlarında bulunurlar. Bu sebeble âyette
"Fîhucûrikum" diye kaydofunmuştur. Zifafa girilmeyen kadınların
kızları olan üvey kızları almakta günâh yoktur. Rabîbeler hakkında:
"Analarını vat' etmek kızlarını haram kılar, kızlarım nikâh etmek de
analarım haram kılar" sözü İslâm hukukunun umûmî kaaidelerindendir.
[62] Buhârî bu rivayetleri, başlığın cüzlerine hüccet olmak
üzere getirmiştir..
[63] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Bunun bir
rivayeti daha önce de geçmiş, bâzı açıklamalar orada verilmişti.
Şübhesiz ki Ümmü Habîbe
iki kızkardeşin bir adamın nikâhında bulunmasının caiz olmadığım bilmeyerek
böyle bir teklîf sunmuştu. Ümmü Habîbe Habeşistan'a hicret eden ilk
müslümânlardan olup, dînî salâbetiyle meşhurdur. Adı Ramle'dir
[64] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Buhârî bunu
birçok yerlerde getirmiştir ki, herbir yerde hadîsteki bir yere uygun bir unvan
vardır. Burada unvânm yeri "Bana arz etmeyiniz" sözüdür (Aynî).
[65] Hadîslerin başht birden nikâh olduğunda, ikisinin
nikâhı da bâtıl olur. baKaı uıı «— halası -birisi önce, öbürüsü sonra- ayrı
ayrı tezvîc olunursa, Önceki sahîh, sonraki nikâh bâtıl olur.
[66] Bu hükmün bu hadîsten alınmasında nazar vardır. Sanki
o evlenme sebebiyle haram olanı, neseble haram olana katmayı irâde etmiş
gibidir. Nitekim neseble haram olan, sütle haram olur (Fethu'l-Bârî).
[67] Şiğar'm lügatte bir ma'nâsı ayağı kaldırmak demektir.
Köpek işemek için ayağını kaldırınca "Şağara'l-kelbu" denir. Sanki o
şahıs: Ben senin kızının ayağını kaldırmadıkça sen de benim kızın ayağını
kaldırma demiş gibi oluyor. Yâhud da bu nevi' nikâhta mehr olmadığı için şehrin
hâkimden boşalması ma'nâsına olan " Sağar a'l-bel edu" sözünden
gelmedir.
Şığâr suretiyle nikâh,
mehirsiz olarak değişmek yoluyla nikâh yapmaktır. İslâm'dan önce Arablar
arasında bu yoldan kızlarını, kızkardeşlerini veya akrabalarını mübadele etmek
ve birinin kadınlık kıymeti (Bıd'ı) öbürü için mehr sayılarak ve ayrıca bir
mehr ta'yîn etmeksizin nikâh etmek âdeti yürürlükte idi. Bu yolda mübadele
şartiyle iki taraf, kadının kadınlık kıymetini mehr bedeli sayarak nikâh akdi
yapıyordu. İslâm'da bu nevi' nikâh akdi, kadınlık şerefini alçaklığı ve
birtakım haksızlıklar doğurduğu için yasak edilmiştir.
Bu hadîsin birkaç
rivayeti Müslim'de toplanmıştır. Bu mes'ele ile ilgili geniş tafsîlâtı ve
fıkhî incelikleri, görüş ayrılıklarını şerhlerden ve fıkıh kitâblann-dan
okumalıdır
[68] Hadîsin başlığa uygunluğu ilk kısmından alınır. Bunun
bir rivayeti Tefsîr Kitâ-bı'nda da geçmişti. Havle bintu Hakîm -ki ona küçültme
sîgasıyle Huveyle bintu Hakîm ibn Umeyye dahî denilir- Usmân ibn Maz'ûn'un
karısı ve İslâm!a ilk giren sâliha kadınlardan idi. Usmân'ın vefatı üzerine dul
kalmıştı. İşte bu se-beble nefsini Peygamber'e hibe etmiş, mehirsiz olarak
Peygamber'le evlenmek istemiş idi. Âişe de kendisinde bulunan kadınların
yaratılmış oldukları kıskançlık tabîatinden dolayı o kadını ayıplamıştı. Yoksa
kendisi Yüce Allah'ın, Pey-gamber'ine bunu mübâh kılmış olduğunu bilmişti...
{Aynî, Kastallânî).
[69] Hadîsin başlığa uygunluğu, başlıktaki mübhemliği beyân
etmesi cihetindendir. Birçok fakîhler bu hadîsle hüccet getirerek nikâh etmekte
ihrâmlı için hiçbir sakınca yoktur, şu kadar ki, ihramdan çıkıncaya kadar
cinsî münâsebette bulunamaz demişlerdir. Diğer bir kısım müctehidler ise
ihrâmhnın nikâh etmesini, nikâh olunmasına cevaz vermemişlerdir. Böyle bir
nikâh vâki' olursa, bâtıl olur demişlerdir. Tafsilat geniş şerhlerde ve fıkıh
kitâblanndadır.
Peygamber'in bu hadîste
haber verilen evlenmesi, yedinci hicret yılındaki hüküm umresinde ihrâmlı iken
Meymûne ile nikâhlanmasıdır. Bu hadîsin bir rivayeti Hacc Kitâbı'nın sonlarında
da geçmişti
[70] Bu başlığa göre muvakkat bir zaman için olan mut'a nikâhına
önce müsâade olunup sonra yasak edildiği anlaşılıyor. Nitekim hadîsler de buna
açıkça delâlet etmektedir.
[71] Bunun bir rivayeti Mağâzî'de, Hayber gazvesi bâbı'nda
geçmişti.
[72] İbn Ebî Zi'b'İn rivayeti mut'anın tatbîk şeklini
göstermektedir. Mut'a nikâhı, muvakkat bir zaman için iki tarafın razı olduğu
bir ücret mukaabilinde kadın kiralamaktır. Bu bir nikâh değildir. Çünkü nikâh,
çiftlerin bütün hayâtı beraber yaşamak üzere bir aile yuvası kurmalarıdır.
Mut'a da, nikâh da iki tarafın rızâsına uygun birer akd olmakla beraber, mut'a
muvakkathk, nikâh devamlılık vasıflarıyle birbirinden ayrılır. Mut'ada ta'yîn
olunan bedel, âdî bir karşılık mâhiyetinde olduğu hâlde, nikâhtaki mehr, gayet
şerefli ve hiçbir akidde bulunmayan bir asalet ifâde eder.
Mut'a, Câhiliyet
devrinde mu'teber ve yaygın olan, hattâ kendisine birtakım aile haklan sabit
olan bir nikâh nev'i idi. İslâm'ın zuhurundan sonra bâzı gazvelerde gazilerin
zina yapmalarını önlemek için geçici olarak müsâade edilmişti. Sonra
nesholunup kaldırıldığı üzerinde sünnet ehli İttifak etmiştir. Mut'a nikâhının
harâmhğı hakkında Şiî mezhebi muhalefet etmiştir. Onlar bunu hazarda da meşru'
görür, tatbîk ederler.
Bu konudaki rivayetleri
Müslim çok güzel toplamıştır: Müslim Ter., IV, 290-30
[73] Bu başlıktaki "Bir kadının sâlih bir kimseye
nefsini arzetmesi" ta'bîri, bu teklifin yalnız Peygamber'e karşı değil,
herhangi iyi bir kimseye karşı da caiz olduğunu ve hayaya, iffete aykırı
olmadığını ifâde eder.
[74] Hadîsin başlığa uygunluğu "Kendini Rasûlullah'a
arzederek" ve "Kendini Rasûlullah'a arzetti" sözler indedir.
Sabit el-Bunânî,
Basra'nın en yüksek tabiî âlim ve râvîlerinden olduğuna göre, hadîsteki vak'a
Basra'da geçmiş olacaktır. Enes ibn Mâlik'in Basra'daki ikaameti sırasında
sohbetinde bulunmuş ve ondan birçok hadîs almıştır. Hicretin yüzyirmiyedinci
yılında vefat etmiştir.
[75] Hadîsin başlığa uygunluğu pek açıktır. Kadınla
evlenmek isteyen sahâbînin fakirliği son derecede idi. Arablar arasında en
sâde ve mütevazı' giyim tarzı izâr ile ridâ olduğu hâlde, bu fakîrin bir
giyeceği bile tam değildi, denilmek istenmiştir. İzâr belden aşağı, ridâ da
belden yukarı bürünülen ihramdan ibarettir. Buhârî bu hadîsin bir rivayetini
Kur'ân'ın Faziletleri Kitâbı'nda da getirmişti.
[76] Hafsa'nın birinci kocası Huneys, Habeşistan'a hicret
eden ilk müsiümânlardan ve Kureyş şeriflerinden idi. Sonra Medine'ye hicret
edip Bedir gazvesinde bulunmuştu. İbn Abdilberr'in rivayetine göre Uhud
harbinden aldığı bir yaradan şehîd düşmüştü. Umer, kızını pek tabiîdir ki, dînî
ve içtimaî bakımdan kendi ayarında birisiyle evlendirmek durumunda idi. Bu
sebeble Usmân'a, sonra Ebû Bekr'e teklîf etmişti. Bunlardan haberdâr olan
RasûluIIah, Umer'in bu sıkıntısını gidermek ve bizzat taltîf etmek üzere
hicretin otuzuncu ayında ve bir rivayete göre üçüncü senesinde Umer'e aile
şerefi de bahşetti. Görülüyor ki, RasûluIIah kadınlarını hep böyle birer
sebeble almıştır.
[77] Bu hadîsin daha geniş birer rivayeti yakında bu
kitabın 26. ve 27. bâblannda 43 ve 44. rakamlarıyle geçmişti.
[78] Buhârî burada el-Bakara: 235. âyetini ve bundaki bâzı
ta'bîrlerin tefsirlerini nakletmekle yetinmiştir.
[79] Yânî evlenmeden ve istemeden önce erkeğin kadına,
kadının da erkeğe bakmasının cevazı ve hattâ müstehâblığı babı.
Buhârî bu hükmü bâb
altındaki iki hadîsten almıştır. Bu hükmü açıkça ifâde eden hadîsleri diğer
hadîsçiler getirmişlerdir. Bunların en sahîhî Ebû Hureyre hadîsidir: Bir adam
Ensâr'dan bir kadınla evleneceğini söyledi. Rasûlullah: "O kadına baktın
mı?" diye sordu. Sahâbî: Hayır, bakmadım, deyince Rasûlullah: "Öyleyse
git, o kadına bak. Çünkü Ensâr kadınlarının gözlerinde birşey olabilir"
buyurdu (Müslim, Nikâh). Tirmizî'deki Muğîre hadîsi de kızı istemeden Önce
bakmanın cevazını açıkça belirtmektedir: Mugîre bir kızı istedi. Peygamber,
Mu-gîre'ye: "O kıza bak gör, çünkü bu görüş aranızda meveddet ve ülfeti
devam ettirir"h\ıym<\\ı. Bu konuda başka hadîsler de vardır... (îbn
Hacer, Kastallânî).
[80] Bu hadîsin bir rivayeti Nikâh Kitâbı'nın baş
taraflarında 15 rakamıyle de geçmişti.
[81] Hadîsin başlığa delîlliği "Rasûlullah o kadına
baktı" sözündedir. Hadîsin biı rivayeti yakında geçtiği gibi,
Fadâilu'i-Kur'ân, "Ezberden okuma bâbı"nda di geçmişti.
[82] Buhârî bu başlıktaki hükmü burada getirdiği âyetlerden
ve hadîslerden çıkarıp almıştır. Çünkü başlıktaki lafızla gelen hadîs, kendi
şartı üzere değildir. O hususta meşhur olan Ebû Mûsâ hadîsidir ki, onu Ebû
Dâvûd, Tirmizî, Ibn Mâce, İbn Hıbbân ve el-Hâkim rivayet etmişlerdir... (İbn
Hacer).
"Lâ nikâha illâ
bi-veliyyin = Velînin izni olmaksızın akdolunan nikâh mu'-^ teber değildir"
hadîsini Buhârî ile Müslim almamışlardır. Hattâ İmâm Buhârî ile Yahya ibn Mam
"Reşidin nikâhında velînin izni şart olduğuna dâir sahîh bir hadîs
yoktur" demişlerdir
[83] Hadîsin başlığa uygunluğu "Onlardan biri bugün
insanların yapmakta oldukları nikâhtır, ve diğer nikâhlardır" sözlerinden
alınır.
Bu hadîsi Ebû Dâvûd da
Nikâh Kitâbı'nda rivayet etmiştir. Su hadîsinden Hz. Âişe'nm muazzam ve çok
geniş bilgisi apaçık görülmektedir.
[84] Başlığa uygunluğu ' 'Onu kendisi nikâhla almak
istemez" sözünden alınır. Çünkü bu söz, bir dereceye kadar velayete
delâlet eder. Bunun daha bütün bir rivayeti en-Nisâ tefsîrinde geçmişti.
[85] Bunun da başlığa uygunluğu geçen hadîs gibidir. Bunun
da daha bütün bir rivayeti yakında geçmişti.
[86] Bu hadîs, velînin i'tibân üzerine olan delillerin en
kuvvetlisi ve en açığı nev'in-dendir. Yoksa erkek kardeşinin engel olmasının
hiçbir ma'nâsı olmazdı. Ve çünkü kız, kendini evlendirme hakkına mâlik olsaydı,
erkek kardeşine muhtâc olmazdı... İşi kendisine âid bulunana, başkası ona engel
oldu denilmez, İbnu'l-Munzir: Ben sahâbîlerin hiçbirinden bunun hilafını
bilmiyorum, dedi (Kastallânî).
İmâm Ebû Hanîfe'ye göre
âkil, baliğ, reşîd bir kadın velîsinin iznini almaksızın başlı başına
kendisini tezvîc edebilir. İmâm Ebû Yûsuf ile İmâm Muham-med'e göre, bu yolda
nikâh alacak velînin izni eklenmek suretiyle geçerli olabilir, îmâm Şafiî, tmâm
Mâlik ve îmâm Ahmed ibn Hanbel'e göre yalnız kadının "Vardım"
demesiyle akdolunan nikâh mu'teber değildir. Bu üç İmâm bu hususta "La
nikâha illâ bt-veliyyin = Nikâh ancak velînin izni ile olabilir"
hadî-siyle istidlal etmişlerdir.
[87] Yânî velî nikâhta bizzat kendisi kadını isteyici
olduğu zaman, kendi kendini ev-Iendirebilir mi yâhud başka bir velîye muhtâc
olur mu?
[88] Burada getirilen rivayetler hep senedli olarak
sâhiblerine isnâd edilmiş ve şerhlerde' gösterilen yerlerinde tesbît
edilmişlerdir.
[89] Bu daha önce geçmiş olan Sehl hadîsinin bir
parçasıdır. Peygamber, kadına tâ-lib olan o adamı bu kadınla evlendirmiştir.
Çünkü Peygamber, velîsi olmayanların velîsidir. İki tarafın karşılıklı
rızâları olduğu takdirde, onları evlendirme selâhiyetine sâhibdir.
[90] Hadîsin başlığa uygunluğu "Onunla evlenmeyi
istemez" sözünden alınır. Çünkü bu söz, bunu bizzat üzerine
alması yâhud başkasına
emredip de onu evlendirmesinden daha umûmîdir...
[91] Bu hadîsin birkaç rivayeti daha önce geçti. Başlığa
uygunluğu Âişe hadîsinin üstündeki hadîste zikrettiğimiz gibidir... (Aynî).
[92] Bu da çocuğun bulûğdan evvel nikâh edilmesinin caîz
olduğuna delâlet etmiştir.
[93] Peygamber'in vefatında Âişe onsekiz yaşında idi. Âişe,
hicretin elliyedinci yılında vefat etmişti
[94] Bu, daha evvel senedli olarak geçen hadîsin bir
parçasıdır; başlığa delâleti apaçıktır.
[95] Başlığa delîlligi açıktır. Ebû Bekr, Âişe'nin
babasıdır, kızı Âişe'yi Peygamber'-le evlendirmiştir, Peygamber de en büyük
imâm, yânî aynı zamanda islâm Dev-leti'nin başkanıdır.
[96] Bu başlık, devlet başkanının ve valilerin, velîsi
olmayanların velîleri olduğunu ve Peygamber'in mehirsiz, yalnız Kur'ân öğretme
üzerine evlendirme yaptığını ifâde etmektedir. Bâb altındaki hadîsin bu başlığa
uygunluğu ise meydandadır. Bu hadîsin rivayetleri birkaç kerreler geçmişti.
[97] Hadîslerin bâb başlığına uygunluğu meydandadır.
Evlenecek erkek ve kadının karşılıklı rızâlarını beyân etmeleri ve bunu
şâhidlerin huzurunda yapmaları, kurulacak aile yuvasının hayâtı için çok
mühimdir. İmâm Ebû Hanîfe, bu hadîslerle delîl getirerek velînin ne dul
kadını, ne de bakir kızı zorla birisine nikâh etmeye hakkı olmadığına, dul
kadının nikâhında onunla istişare ederek açıkça muvafakatim; bakir kızın
nikâhında da onun en az sükût etmek suretiyle olsun iznini almak velî için en
lüzumlu bir vazife olduğuna hükmetmiştir. İmâm Ebû Hanîfe'ye göre âkil, baliğ,
reşîd bir kadın, velîsinin iznini almaksızın başlı başına kendini evlendirebilir...
Hulâsa İmâm Ebû Hanîfe aile kurumunun en sağlanacak noktasında hem
tilmizlerinden, hem de diğer mezheb imamlarından daha nafiz bir nazarla îslâm
hukukunun ruhunu görerek, aile binasını aile rüknünün en hürr ve serbest rızâ
ve muvâfakatları temeli üzerine kurmuştur...
[98] Bu da geçen hadîsin başka yoldan bir rivayetidir.
Hadîslerin başlığa uygunlukları apaçıktır.
[99] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsından alınır. O da
yetîm kızlarla evlenmek hususundaki hüküm, Yüce Allah'ın burada zikrettiğidir.
Buharı burada Şuayb ibn Ebî Hamza'dan gelen metni sevketmiştir. Bu hadîsin aslı
en-Nisâ tefsirinde ve Nikâh Kitâbı'nda birçok kerreler geçmiştir.
[100] Hadîsin başlığa uygunluğu, zekî olan kimseye gizli
olmaz. Hadîsin aslı birçok kerreler geçmiştir.
[101] Hadîslerin başlığa uygunlukları meydandadır.
[102] Hadîsin başlığa uygunluğu "Bana Ebû Bekr
kavuştu..." sözlerinden alınır. Çünkü burada Ebû Bekr'in Umer'e, kızını
istemeyi ve cevâb vermeyi terketmesine bir özür bildirmesi vardır, işte bu Ebû
Bekr tarafından kızı istemeyi terk için bir tefsirdir (Aynî).
[103] Bu doğu taraftan gelen ikil^bnkân ibn Bedr Eyhem idi; dokuzuncu hicret yılında Medine'ye
gelip islam a girm birer hutbe yapmışlardı (Kastallânî). ^Hileleri hutbeler herhangi bir
Bu iki kişinin
Rasûlullah'ın huzurunda
Bu iki kişinin hâcet
maksadından hâlî değildir. Hacet sırasında hutbe lettirmek ve icabete
rağbetlendirmek için dâima yapılagelen kadım bir ıştır, s te nikâh sırasındaki
hutbe de bu ma'nâdandır (Aynı).
[104] Hadîsin başlığa delîlügi meydandadır. H^^J^^İn olan bu
avviz ile kardeşi MuâZ da Bedir şehıdlenndendır. Afra kadunn iki kardeş, Ebû
Cehl'i kıhç darbesiyle yere serdikten sonra, bunlar oğlu İkrime tarafından
şehîd edilmişlerdi.
Şarkı arasındaki bir
cümleyi, gaybe ve istikbâle âid vak'ayı bilmek yalnız Allah'a mahsûs olduğu
için, Peygamber kendisine nisbet edilmesinden men' etmiştir.
Bu hadîsin bir rivayeti
Mağâzî'de, Bedir harbine dâir bir bâbda da geçmişti.
[105] Buhârî başlıktaki âyetleri vTda^nra zikrettiğ azının
takdir olunamayacağına işaret etmiş gibidir. Buna âıd
En gelecektir (Aynî).
[106] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Çünkü hadîste
Kur'ân'a karşılık ve mehr zikredilmeksizin evlendirme vardır... (Aynî).
[107] Bu tarîk, buraya kadar zikrettiği Sehl hadîsinin
dokuzuncu tarîkidir. Arad, cem'i Urûd, altın ve gümüş gibi nakidlerin mukaabİH
olan eşya ve metâ'lar; gelip geçici şey... ma'nâlannadır.
[108] Başlık, nikâh akdi sırasında şart koşulması halâl olan
şartlar demektir. Umer'-in buradaki en yüksek hukukî vecizesini Ebû Ubeyd,
senedli olarak rivayet etmiştir. Buhârî bunu Şartlar Kitâbı'nda da getirmişti.
Umer, kendisine yükseltilen bir karı-koca da'vâsuıda, kadın nikâhın feshini
isteyip, vaktiyle akd esnasında fesh hakkım hâiz olmayı şart kıldığını ileri
sürmesi üzerine "Lehâ şartuha = Ka-dınm şartı mükteseb hakkıdır" diye
hükmetmiş. Kocası: Şu hâlde kadınlar bizi boşarlar, demesi üzerine bu eskimez
hukuk düstûrunu söylemiştir.
Peygamber'in övdüğü
dâmâdı, Zeyneb'in müşrik kocası Ebû'I-Âs ibn Ra-bî'dir. Bunun başlığa
uygunluğu, Peygamber'in, kendisi için koyduğu şartlan yerine getirmesinden
dolayı müşrik olduğu hâlde damadını övmesi yönündendir
[109] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsından alınır. Şu hâlde
nikâh sırasındaki şart kılman mehr, aile hukuku bakımından yerine getirilmesi
vâcib olan en mühim bir şart ve kadın hakkıdır. Çünkü bu mehr şartı üzerine
akdedilen nikâhla kadının ferci erkeğe halâl kılınmıştır.
[110] Hadîsin başlığa uygunluğu "Hiçbir kadına
kızkardeşinin talâkım istemek halâl olmaz..." sözündedir.
Nevevî, hadîsteki
"Kardeş" lafzının neseb yâhud süt yâhud da dîn yönünden kardeşe
şumûlü olduğunu, hattâ bu hükmün gayrimüslim kadına da şumû-lü bulunduğunu
bildirmiştir. Şu hâlde hadîsteki "Kardeş'lc, beşerî kardeşlik de
kasdolunuyor. Bu her asırda cemiyet hayâtında sık sık tesadüf olunan en çirkin
içtimaî ve ahlâkî birşey olduğu için, tslâm Dîni bunu haram kılmıştır. Bu
çirkin huyun kaynağı, refah saadet İçinde yaşamakta bulunan bir kadının hâiz
olduğu aile ni'metinin kendisine geçmesini istemekten ibaret olduğu hadîste
edebi bir uslûb ile bildirilmiş, akabinde de herkesin ezelde takdir olunan
ni'mete nail olacağı nasihati verilmiştir.
[111] "Velîme", evlenme sırasında yapılan yemeğe,
sevinç nişanesi olarak verilen ziyafete denir. Sünnet yemeğine
"I'zâr", doğum için verilen ziyafete de "Akıka denilir.
Peygamber'in bu hadîsteki "Bir koyunla olsun düğün aşı yap ' emrinden
dolayı, bâzı fakîhler bunun vucûbuna, bâzıları da müstehâb olduğuna kaa-il
olmuşlardır.
[112] Buhârî bunu burada kısaca getirdi. el-Ahzâb tefsirinde
daha uzun bir metinle getirmişti.
Birinci hadîste
Abdurrahmân'in zağferân boyasıyla süslenmiş olması, Pey-gamber'in bunu görüp
sü{cût etmesi ve düğün ziyafeti yapmakla emretmesi, ikinci hadîste de düğün
ziyafeti verme geleneğinin bildirilmesi başlığa delîl kılınmıştır.
[113] Hadîs metnindeki Peygamber'in duası, başlıktaki suâle
cevâb vermiş olmaktadır.
[114] Bu, Medine'ye hicret bâblarından önce Âişe'nin
Peygamber'le akd ve nikâh yapması bölümünde geçen hadîsin kısaltılmışıdır. En
sahîh rivayete göre, Rasûlul-lah'ın Âişe'yi nişan ve akd yapması, hicretten üç
yıl evvel oldu. Medine'de zifafları da yine en sahîh rivayete göre hicretin
sekizinci ayına rastlayan şevval ayında vâki' olmuştur.
[115] Kadınla zifafa girecek kimsenin üzerine bir kubbe
kurulmak âdet olduğu için, bu işte "Buniye aleyhi" veya "Bina
aleyhi" ta'bîrleri kullanılır. O peygamber bu emri gazveye, cihâda gidecek
gazinin fikrinin toplu olması için vermişti. Bu hadîsin bir rivayeti Humus'ta
da geçmişti.
[116] Bunun da bir rivayeti yakında "Kişinin küçük
çocuğunu nikâh etmesi bâbı"n-da geçmişti.
[117] Bu hadîsten de anlaşıldığı üzere, Peygamber'in
Hayber'den Medine'ye doğru yapılan dönüş seferi arasında Safiyye ile yaptığı
evliliktir ki, başlığa uygunluğu meydandadır.
[118] Bu hadîs de buradaki senedin ayniyle üç bâb önce
geçmişti. Yalnız bu metindeki son fıkra ziyâde olmuştur. İşte bundan dolayı
Buhârî zikredilen başlığı bağlamıştır. Ne gelin ve güveye âid binekli birer
düğün alayı, ne de gelinin önünde zînet için yakılması âdet olan bir ateş
vardı. Bu evlenmenin bir kuşluk vakti yapıldığını bildirmesi, başlığa uygunluk
noktalarıdır.
[119] Bunun bir rivayeti Peygamberlik Alâmetleri'nde
geçmişti. Oradaki rivayette "Muhakkak yakın gelecekte sizin böyle döşek
yüzleriniz ve döşekleriniz olacaktır" şeklindedir.
[120] Âişe'nin evlendirdiği kız, Ebû Umâme Es'ad ibn
Zurâre'nin yetim kızı Fâriğa'-dır. Ebû Umâme'nin ölümü üzerine Fâriğa, Habîbe,
Kebşe adlarında üç kızını Peygamber kendi vesayetine almıştı. Bu düğün
Fâriğa'nındı. Rasûlullah onu, Ensâr'dan Nebt ibn Câbir'le evlendirmişti.
et-Tavzîh sahibinin
beyânına göre, düğün cem'iyetinde deff ve ona benzer şeyler çalınmasının caiz
olduğunda âlimlerin ittifakı vardır... (Aynî).
Bu hadîsin Serik'ten
gelen rivayetinde Peygamber; "Bu kızın beraberinde deff çalacak ve şarkı
söyleyecek câriye göndermediniz mi?" buyurdu. Ben: O câriye şarkı olarak
neyi söyleyecek? dedim. Peygamber (S): " "Eteynâkum eteynâkum -fe
hayyânâ ve hayyâkum Ve levla'z-zehebu'S-ahme -ru mâ hallet bi-vâdîkum Ve
îevlâ'hhmtatu's-semrâ -mâ seminet azârîkum" sözlerini şarkı olarak söyler"
buyurdu (Kastallânî ve rakamlı baskı haşiyesi).
[121] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ümmü Suleym: Keski
Rasûlullah'a bir hediye versek! dedi. Ben de hediyeyi Rasûluliah'a
götürdüm..." sözlerindedir. Bu hadîsin bir rivayetini Müslim de Nikâh'ta
getirmiştir.
[122] Âişe'nin, kendi kızkardeşi Esmâ'dan bir gerdanlık
ariyet alması, gelin ile güveyin süslenmek ve giyinmek için elbise ve başka
şeyleri ariyet alabileceklerine delâlet etmektedir.
[123] Bu hadîsin birer rivayeti Taharet, "Her hâl
üzerine Bismillah demek babı" ile Bed'u'l-Halk'ta "İblîs'in ve
askerlerinin sıfatı bâbı"nda geçmiş, oralarda bâzı açıklamalar verilmişti.
[124] Bu ta'lîki Buhârî Buyu' Kitâbı'nın evvelinde uzun bir
metinle senedli olarak getirmişti. Bundaki emir, müstehâbhk içindir.
Zâhiriyye'ye göre İse vucûb için? dir. Şâfiîler'in bâzısı da emrin zahirinden
dolayı vücûba kaail olmuştur.
[125] Başlığa uygunluğu "Topluluğu da'vet etti, onlar
yemeğe nâİI oldular" sözünden alınır. Çünkü bu yemek, evlenme ziyafeti
içindi...
[126] Başlığa delîlliği ayniyle son cümlesindendir
[127] Buradaki hadîslerin başlığa uygunlukları meydandadır.
[128] Bu hadîsi Müslim de getirmiştir. el-Kirmânî şöyle
demiştir: Peygamber'in Zeyneb üzerine daha çok düğün aşı ziyafeti yapmasının
sırrı belki de Azîz ve Celîl Allah'ın ni'metine bir şükr olmuştur. Çünkü Allah,
Peygamber'i Zeyneb'le "... Simdi madem ki Zeyd o kadından ilişiğini kesti,
biz onu sana zevce yaptık..." (el-Ahzâb: 37) âyetiyle evlendirdi.
İbn Battal da: Bu,
kadınların bâzısını bâzısından üstün kılmak için vâki' olmadı, tesadüfen böyle
oldu. Eğer kadınlarının herbiriyle evlendiğinde koyun bulsaydı, elbette koyunla
düğün aşı yapardı. Çünkü O, İnsanların en cömerdidir. Lâkin O dünyâ işlerinde
mübalağa etmezdi... demiştir (Aynî).
[129] Müdd, bir sâ'ın dörtte biri mikdârıdır. Bu hesâbca iki
müdd, yarım sâ' eder.
[130] Da'vete icabet etmek esâs i'tibâriyle bütün da'vet
türlerine şumülü olan ferdle-rin birbirlerine bağlanma ve dayanışmalarını
sağlamlaştıran dînî bir vecîbe ve içtimaî bir vazifedir.
[131] Başlığa uygunluğu "Da'vetçiye icabet"
sözündedir. Bunun bir rivayeti Cenazeler Kitâbı'nda da geçmişti.
[132] Bunun bir rivayeti Eşribe Kitâbı'nda da gelecektir.
Hadîsteki el-Inkâ' lafzı, kuru hurma ve üzümü bir kap içinde ıslatmak
suretiyle şıra yapmaktır. Gece ısla-tıhrsa gündüz içilir, gündüz islatılırsa
gece içilirdi ve tahammur ettirilmezdi.
[133] eî-Kurâ't gurûb vezninde koyun ve sığır makûlesinin
bacaklarının ince olan yerine denir... Lisânımızda "Paça" ta'bîr
olunur ki, husûsî yemeği olur (Kaamûs Ter.).
Bu hadîs, Peygamber'in
son derece alçakgönüllülüğünü pek güzel isbât etmektedir...
[134] Âlimler da'vete icabet etmemenin günâh olduğunda
ittifak etmişlerdir. Şafiî İmamları oruçlu olmak da'vet sahibine güçlük
verirse, nafile orucu da bozar demişlerdir.
[135] Bunun bir rivayeti Ensâr'ın Menkabeleri Kitâbı'nda
geçmişti. Başlığa delâleti meydandadır.
[136] Bu başlığa cevâb olarak getirilmiş olan haberlerin
herbiri yerlerinde senedleriyle naklolunmuşlardır.
[137] Bunun bir rivayeti Buyu' Kitâbi'nda geçmişti.
[138] Bu iki bâbdaki hadîslerin başlıklara delâletleri
meydandadır.
[139] Hadîste kadın nev'inin fıtraten hassas ve sinirli
olduğuna ve yaratılışı gereği çabuk sinirlenerek eğrilik ve huysuzluk
göstermesine işaret edilmiştir. Bu sebeble erkeklerin kadınlar hakkında
hayırhah olmaları emrolunmuştur.
[140] Bu hadîste ferdlerin birbirlerine ve cemiyete karşı
mükellef bulundukları vazifeleri noktasından "Râî= Çoban" denilmesi,
vazifenin kudsiyetini ve onun sa-mîmiyetle edâ edilmesi lüzumunu ifâde
etmektedir. Hadîs cemiyetin her bir ferdinin birbirlerine, âmirlerine ve
emirleri altındakilere; hattâ hayvanlara ve eşyaya karşı hakk ve vazifelerini,
karşılıklı sevgi ve saygı esâslarını ve sorumluluklarını toplamıştır.
Çobana, koruması ve
emânetinde duran hayvanları gözetip otlatmakla, kurda kaptırmamakla, hasta
olmamalarına bakmakla mükellef bulunduğu için "Râî= Güdüp gözetici"
denilmiştir. İnsandan, hayvandan, mallar ve eşyadan her ne olursa olsun
koruması ve gözetmesi, salâh ve selâmeti her kimin emânetine verilmiş ise o
kimse onun çobanı; gözetilenler de o çobanın güttükleri olmuş olurlar.
Binâenaleyh güdücülükten, güdüp gözetme vazifesini güzel yapıp yapmamaktan
Allah katında sorumlu olmadık kimse yok demektir!...
[141] Hadîsin bu fıkrası mürekkeb teşbih ile belîğ bir zemmi
ifâde etmektedir. "Sert taşlık dağ" ta'bîriyle- zevcin kötü
huyluluğuna; "Dağın yüksekliği" ile zevcin kibir ve gururuna, bununla
beraber "Arık bir deve eti"yle de zevcin hayâtından ailenin istifâde
etmediğine işaret olunmuştur ki, mevhumu mahsûsa teşbihten ibarettir.
[142] Âsim Molla, pars'ın Âdem oğlu için vasıflanmaya ve
ibret almaya değer özellikleri olduğunu, avım yemeyip sahibine getirdiğini,
pis şey yemeyip temiz et yediğini, aynı zamanda uykucu bir mahlûk olduğunu
söylemiştir.
[143] Bu Ümmü Zer' bintu Ukeymil ibn Sâide el-Yemenîyye'dir.
İsmi, İbn Dureyd'in naklinde Âtike'dir (Kastallânî).
[144] İki parantez arasındaki ziyâde, bu hadîsin diğer
rivayetinden alınarak konulmuştur. O rivayette Âişe de Rasûlullah'a: Babam
anam Sana feda olsun yâ Ra-sûlallah! Hattâ Sen bana Ebû Zer'den daha
hayırlısın! demek suretiyle yüksek bir zekâ ve fetânet göstermiştir. Hadîsin
sonuna eklenen bu rivayete göre Âişe, bu onbir kadın kıssasını, bir edeb şiiri
örneği olan yüksek bir uslûb ile Rasûiullah'ın huzurunda hikâye etmiştir.
Hadîsin başlığa
uygunluğu gizli olmayacağı üzere, aile İle muaşerette ihsan yânî güzel geçinmek
husûsundadır.
Hadîsçiler arasında Ümmü
Zer' Hadîsi adiyle meşhur olan bu haber, kişinin hayât yoldaşı ile muaşeretine
dâir iyi kötü birtakım aile örneklerini içim almaktadır.
[145] Bu rivayetlerde verilen kelimeler, tercümede
ehemmiyetli bir ma'nâ değişikli! yapmayacağı için üzerinde durulmadı.
[146] Hadîsin başlığa uygunluğu, içinde kadınla güzel
muaşeret ve iyi ahlâk yaşanışı-nın bulunmasıdır. Bunun bâzı rivayetleri İki
Bayram Kitâbı'nda ve daha başka yerlerde geçmişti.
[147] Hadîsin başlığa uygunluğu Umer'in "Ben Hafsa'nm
yanma girdim de: Ey Hafsa!.... (Âişe'yi kasdediyor)" cümlesine kadar olan
konuşmasından alınır. Gerçekten Umer'in kızına karşı yaptığı bu konuşma,
kocasının haliyle ilgili çok güzel öğütler ihtiva etmektedir. Bu sebeble
başlığa tam bir delîl teşkil eder.
Bu hadîs et-Tahrîm
Sûresi tefsirinde kısaca, Mezâlim Kitâbı'nda "Yüksek oda bâbı"nda
uzun bir metinle; İlim'de de kısaca geçmişti. Müslim Ter., IV, 431 (24)'de; Hakk Dîni, VI, 5088-5091'de de geçmektedir.
[148] Hadîsin başlığa uygunluğu, onu tavzih etmesi
bakımındandır. Çünkü başlıkta cevaza ve aksine bir hüküm yoktur.
[149] Bunların da başlığa uygunluğu, bundan önceki bâb
başlığında zikrettiğimiz gibidir.
[150] Bu sened ayniyle ayrı ayn metinler için birçok keneler
geçmiştir.
Bu hadîs üç hükmü İçine
almıştır: Birincisi: Kadının, kocası yanında iken nafile orucu tutmasının halâl
olmadığı hükmüdür.
İkincisi: Kocanın izni
olmadan, kocanın evine kadının misafir kabul etmemesi hükmüdür. Bu misafir
yalnız erkeğe münhasır değildir. Kocanın gelmesini istemediği kadın da
böyledir.
Üçüncüsü: Hadîste
"Kadın, aile azığından kocanın izni olmadan fazla harcama yapmış olursa,
bunun yansı kocaya ödenir" buyurulmuştur. Zekât Kitâ-bı'nda geçen Âişe
hadîsi bundan daha açık ve tafsîllidir.
[151] Bu senedle gelen hadîsi Ahmed, Nesâî, Dârimî ve Hâkim,
Sevrî yolundan; o da Ebu'z-Zinâd'dan; o da Mûsâ ibn Ebî Usmân'dan oruç
kıssasıyle rivayet etmişlerdir.
[152] Hadîsin zikredilen başlığa uygunluğu, kadınlarla
ilgili hükümleri şâmil bulunması yönündendir. Çünkü onlar hadîste zikredilen
nehyi ekseriya işlerler de bu yüzden cehenneme girenlerin en çoğu olurlar...
(Aynî).
[153] ...Ve el-Aşîr, bir adamın karîb vcsadîkına ıtlak
olunur, fşret'ten alınmıştır... ve zevcenin zevcine denilir ve bir adamın
hemdemi olan kimseye denir.. (Kaamûs Ter.)
el-Muâşere ve't-Teâşur,
insanlar birbiriyle üns ve ihtilât edip hoşça geçinmek ma'nâsınadır...
[154] Hadîsin başlığa uygunluğu "Kadınlar kocalarına
karşı ni'meti nankörlük ederler" sözündedir. Bu hadîsin bir rivayeti Kusûf
Kitâbi'nda da geçmişti. Müslim'in aynı kitabında da geçti: Müslim Ter., III, 84, 17 (907).
[155] Kadınlar ni'mete nankörlük üzerinde ısrar ediciler ve
kocalarının haklarında şük-retmeyiciler oldukları İçin, cehennem halkının
çoğunu teşkil etmişlerdir. Çünkü onların bu hâlleri ma'siyettir. Ma'siyet ise
azâb sebeblerindendir... (Aynî).
[156] Ebû Cuhayfe'nin rivayet ettiği bu hadîsin baş tarafı
uzuncadır. Peygamber, Ebû'd-Derdâ ile Selmân'ı ahdî kardeş yapmış, Selmân,
Ebu'd-Derdâ'yı ziyarete gitmiş, kadınım çok perîşân bir elbise içinde bulmuş,
sebebini sorduğunda Ebu'd-Derdâ'nm dünyâ işleriyle uğraşmayıp sırf âhiret
işleriyle uğraştığını, yânî devamlı namaz, oruç gibi nafile ibâdetlerle
uğraştığını, bu yüzden ailenin fakîrlik içinde kaldığını anlatmış. Selmân o gün
Ebu'd-Derdâ'da misafir kalıp, onun geceleyin yapmak âdetinde olduğu bâzı
ibâdetlerine mâni' olmuştur. Hadîsin sonu şöyledir: Gecenin son vakti olunca
Selmân:
— Artık şimdi kalk,
dedi ve kalkıp beraber namaz kıldılar. Namâzm ardından Selmân, Ebu'd-Derdâ'ya:
— Muhakkak ki senin
üzerinde Rabb'in için bir hakk vardır. Kendin için de senin üzerinde bir hakk
vardır. Ailen için de üzerinde bir hakk vardır. Ziyaretçilerin için de
üzerinde bir hakk vardır. Binâenaleyh herbir hakk sahibine hakkını ver! dedi.
Sonra Ebu'd-Derdâ,
Peygamber'in huzuruna gelip bu vak'ayı arzedince, Rasûlullah:
— "Selmân doğru söylemiştir" buyurdu.
Buhârî bu hadîsin bir
rivayetini Oruç Kitâbı'nda getirmişti.
[157] Hadîsin başlığa uygunluğu son tarafındadır. Bunun da
bir rivayeti Oruç Kitâbı'nda geçmişti.
Her hakk bir vazîfe
karşılığında olduğu için, burada evli erkek ile kadının birbirlerine karşı
birtakım vazifeleri ve haklan bulunduğu en vecîz şekilde ifâde edilmiştir.
[158] Hadîs başlığı aynen içine aldığından dolayı,
aralarındaki uygunluk tamdır.
Bunun bir rivayeti
Cumua'da, Ödünç îsteme'de ve bu kitabın 82. babında 118 rakamiyle de geçti.
[159] Âyetin şevkiyle hadîsin başlığa uygunluğu zahir
oluyor. Çünkü bu âyeti şevkten murâd "Onlara öğüt verin, kendilerini
yataklarda yalnız bırakın " emirleridir. Bu da "Peygamber, kadınlarının
odalarına bir ay girmemeye yemîn etti" sözüne uygun oluyor (İbn Hacer).
[160] Muâviye ibn Hayde'nin hadîsini Ebû Dâvûd rivayet
etmiştir. Buhârî, onun da hüccetliğe elverişli olmakla beraber, rütbesinin
inikliğine işaret etmiştir.
[161] Hadîslerin başlığa delîllikleri meydandadır. Hadîsler,
kadınlardan serkeşlik, huysuzluk gibi ayrılmayı gerektirir işler meydana
geldiği zaman erkeğin karısından bir müddet ayrı kalmasının meşrû'luğunu ifâde
etmektedir. Nitekim Allah da "Şerrlerinden, serkeşliklerinden yıldığımz
kadınlara gelince, onlara öğüt verin kendilerini yataklarda yalnız bırakın, (bu
da kâr etmezse) dövün'' (en-Nisâ: 34) buyurmuştur.
[162] Buhârî kadınları dövmenin mekruh olacak derecesinin
şiddetli ezâ verici, yaralayıcı dövme olduğunu bildirmek istemiştir.
Başlıktaki âyeti ancak Kitâb ile Sünnet arasını uyuşturmak için zikretmiştir.
Bunun için de "Gayre muberricin = Şiddetli ezâ verici ve yaralayıcı
olmayan bir dövüşle" kaydım söylemiştir.
Bu hadîsin daha bütün
bir rivayeti "Ve'ş-şemsi ve d«Aâ/i#"Sûresi'nin tefsirinde geçmişti.
[163] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsından alınır. Başlık
ise "Halika ma'siyette mahlûka itaat yoktur" hadîsinin şumûlündendir.
[164] Hadîsin bir rivayeti en-Nisâ Sûresi tefsirinde
geçmişti.
Kadının kocasına böyle
bir anlaşma teklif etmesi, bâzı haklarından vazgeçmesi yoluyla kocasının
nikâhında kalması için aralarında sulh yapmaları elbette geçimsizlikten,
huzursuzluktan ve ayrılmaktan daha hayırlıdır.
[165] Azl, cinsî münâsebet yaparken meninin inmesi sırasında
erkeğin zekerini kadının tenasül yerinden ayırıp, meniyi dışarıya akıtmasıdır.
[166] Bu azl hadîslerinden bâzıları Alışveriş ve Mağâzî
Kitâblan'nda da geçmiş ve oralarda açıklamalar verilmişti.
Bu bâbm hadîsleri
cidden çetin ve her zaman için de önemlidir. Kısacası Rasûlullah:
a. Hakk Taâlâ'dan başka hakîkî hiçbir müessir
olmadığım,
b. Allah'ın takdiri varsa, azl veya başka
tedbîrlerin fâide vermiyeceğini,
c. Bütün bu tedbîrlerin dahî kaderden olduğunu
ifâde ediyor ve talebleri sarîh olarak nehyetmiyor.
Bu zamanın insanları da
besleme, terbiye etme, yetiştirme, velhâsıl yaşama ve yaşatma güçlüklerinden
dolayı değişik şartlar ve usûllerle de olsa aynı tedbîrleri bütün millet
çapında, hattâ milletler arası çerçevede "Nüfûs Plânlaması",
"Doğum Kontrolü" ve benzeri isimler altında ele almaktadır!.. Her
türlü zaruretler karşısında meşru bir çâre ve tedbîr esâsını kaanûnlaştırmış
olan İslâm Dîni'nde bulunduğumuz için Allah'a sonsuz hamd ve senalar olsun!
{Müslim Ter. IV, 357, 28. haşiye).
[167] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Âişe bu işi
ancak Hafsa'nın teklîfine icabette kendisinin cinayet işlemiş olduğunu bildiği
için yapmış ve bu cinayet üzerine kendisini cezalandırmak istemiştir.
el-Muhelleb şöyle
demiştir: Hadîste insanın güçlük ve sıkıntı sırasında kendi nefsi aleyhine
yaptığı duanın ekseriya affedilmiş olduğu vardır. Azîz ve Celîl Allah'ın şu
kavli de buna delildir: "Eğer Allah, insanlara hayrı çabucak istedikleri
gibi, şerri de aleacele verseydi, elbette onlara ecelleri hükmedilirdi...
" (Yûnus: 11) (Aynî).
[168] Hadîsin başlığa uygunluğu, başlığı şâmil bulunması
yönündendir. Çünkü "Şevde kendi gününü Âişe'ye hibe etti" sözü,
başlığın birinci kısmını şâmil olur. "Peygamber de Âişe'ye...
ayırırdı" kısmı, başlığın ikinci kısmını şâmildir ve onu açıklamaktadır...
(Aynî)
[169] Yânı kadınlar hakkında iki nevi' adalet vardır. Birisi
infâk ve kasm denilen gece geçirme nevbeti gibi, hukukta adalet ve müsavattır
ki, bu vus' ve iktidar dahilindedir. Ve teklif olunan adalet budur. Diğeri ise
mahabbette adalet ve müsavattır ki, bu beşer vusû' ve iktidarından hâriçtir.
Çünkü mahabbet, ıztırârî işlerdendir. "Büsbütün meyletmeyin... "
karînesiyle burada adaletten murâd da budur. Ve bundan men', takat
getirilemeyecek işi teklif etmektir. Binâenaleyh teklîf olunan adalet, mümkin
olan hukukta adalettir ve korkulması lâzım gelen adaletsizlik, diğerini kocalık
muamelesinden bi'1-külliye mahrum edip büsbütün muallak ve mühmel gibi
bırakmak suretiyle cevrdir. Yânî yemeği, kisve ve ikaametiyle nafakasını vermek
ve geceleme nevbetini müsâvî tutup musâhabet ve muâneset eylemek kâfi değildir.
Kadının arasıra nefsânî hazzını da vermek, tahsîn etmek lâzımdır. Ancak bu
noktada müsavat, takat getirilemeyecek işi teklîf olduğundan, bahse konu
değildir.Hattâ böyle bir teklîf erkeğe cevrdir. Adalet denince, herhalde müsavat
düşünülmemelidir. Elyâkı lâyıka tercîh etmek de bir hakk, bir adalettir...
(Hakk Dîni, II, 1487).
[170] Her iki hadîsin bâb başlıklarına uygunluğu
meydandadır.
Hadîslerin rivayet ilmi
bakımından bir özellikleri vardır: Ebû Kılâbe: Ben hadîsi, hadîs rivayetinde
alışılan şekle göre "An Enesin, anin Nebî" diye merfû' olarak rivayet
etmedim. "Kaale: es-Sünnetu... = Enes dedi ki: Sünnet olan..." diye
rivayet ettim. Çünkü Enes ibn Mâlik "Sünnet" ta'bîriyle rivayet
etmişti. Benim için anladığım lafzı muhafaza ederek aynen nakletmek gerekti,
demiş
oluyor.
Nevevîde şöyle
demiştir: Ebû Kılâbe'nin "İsteseydim 'Kaale'n-Nebî' diye rivayet
edebilirdim" sözü, bu hadîsin isnadının Rasûlullah'a yükseldiğini ifâde
eder. Çünkü rivayet ilmi bakımından sahâbî olan râvînin: "Sünnet olan
şudur, şu iş sünnet cümlesindendir" ta'bîri, hüküm cihetiyle
"Kaaleın-Nebî = Peygamber dedi ki" kuvvetindedir. Ancak
"Kaale'n-Nebî" lafzan, "Sünnet olan şudur" ta'bîri
ictihâden merfû' olur.
[171] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti
Gusl Kitâbı'nda daha bütün olarak geçmişti..
[172] Hadîsin başlığa uygunluğu "Kadınları O'na izin
verdiler" sözündedir. Bu hadîsin bu isnâdla daha bütün bir rivayeti
"Peygamber'in hastalığı ve vefatı bâbı"nda geçmişti.
[173] Başlığa uygunluğu "Rasûlullah'ın kendisini,
yânîÂİşe'yi sevmesi" sözünden alınır. Çünkü Rasûlullah (S), Âişe'yi, diğer
kadınlarından daha çok severdi.
Bu hadîs, "Kişinin
kendi kızma öğüt vermesi bâbı"nda, yânî 84. bâbda 121 rakamıyle geçmişti.
Sevginin ihtiyarî değil,
ıztırârî işlerden olduğu hakkında bir açıklama 169. haşiyede verilmişti.
[174] Buhârî hadîsi burada İki senedle getirmiştir. Hadîsin
başlığa uygunluğu meydandadır.
el-Muieşebbi', karnı
açken zoraki tokluk gösterişi yapan, fakîr olduğu hâlde zenginlik taslayan
kimse ma'nâsınadır.
"Sevbey zûr"
da "Yalancı iki elbise" demektir ki, bir gömleğin koluna başka bir
kumaştan ikinci bir kol eklenerek İki kat gösterilen elbisedir. Mâlik olmadığı
nufûz ve servet, ilim ve faziletle övünen kişi böyle yalandan iki kat elbise
giyen kalpazana benzetilir ki, böyle sahtekârlar hakkında söylenilegelen ve
yüksek bir belagat ihtiva eden bir meseldir.
[175] el-Ğayret, el-Ğayr, el~Ğar ve't-Gıyâr, nâm ve nâmûsa
halel verecek haletten ha-miyyet eylemek ma'nâsınadir ki, kıskanmak ta'bîr
olunur... Ve Ğıyâr, Hakk Taâlâ kullarına rahmet İndirmek, çok hayır ve rızik
ihsan eylemek ma'nâsına-dir. el-Gayrân, Hayran vezninde, Gayret 'ten vasıftır,
pek gayretli, hamiyyetlİ, kıskanç kişiye denir.
el-Ğayûr, Sabûr vezninde
bu da va.s\îtu..r(Kaamûs Ter.) Bu kelimenin Allah'a ve insanlara nisbetle
ma'nâsı başka başkadır. İnsanlar arasındaki gayret, kadının kocası üzerindeki,
kocanın da karısı hakkında duyduğu şiddetli heyecandır. Nefsin bu infial ve
teessürünü dilimizde kıskançlık kelimesiyle ifâde ederiz. Gayesi de kıskanç
kadının kocasını, kocanın da kadınını kötülükten korumasıdır. Nitekim Buhârî,
Gayret'in bu ma'nâya delâletini ifâde etmek için bu Mugîre hadîsini burada
getirmiştir. Buhârî bu hadîsin bir rivayetini Hudûd Kitâbı'nda tam senedli
olarak getirmiştir.
[176] Hadîsteki Ağyer kelimesi, Gayret 'ten gelir. Gayret,
kıskançlık demek olduğuna göre Ağyer, daha kıskanç demek olur. İşte Allah,
kullarının kötülüklere düşmeleri üzerine en kıskanç olduğu için, açık - gizli
fuhşiyâtı, bütün çirkinlikleri haram kılmıştır. Allah'ın bütün fuhşiyâtı ve
çirkinlikleri haram kıldığını bildir diği yer, el-A'râf: 33. âyetidir. Bu
hadîsin bir rivayeti, o âyetin tefsirinde geçmişti.
Allah'ın medhi sevmesi,
bizim bildiğimiz gibi faydalanma vesilesi olan Övülme düşkünlüğü değildir. Allah'ın
övülmeyi sevmesi, o övmenin sevabı, faydası, kullara âid bir itaat, bir ibâdet
olması ma'nâsınadır.
[177] Bu, Kusûf hadîsinin kısaltılmış bir rivayetidir.
Burada kıskançlık ile
tercüme edilen Ğayret'tzn murâd, Gayret 'in lâzımıdır. Ailesini, namusunu kıskanan
kimse, tecâvüz edenin nasıl cezasını tertîb ve ukubete uğratırsa, Allah da
haramları İşleyenlere şiddetli ukubet hazırlamıştır.
Allah, asabî
heyecanlanmadan, ruhî infial ve teessürden münezzeh olduğu için, Allah'a nisbet
olunan gayretle insanlardaki teessür ve infialin lâzımı olan Allah'ın kullarına
merhameti, hayır ve saadet dilemesi ma'nâsı kasdolunur. Görülen herhangi bir
fenalığa, bir zulme karşı, dilimizdeki "İlâhî gayret" sözünün
ma'nâsı budur.
Hadîsin son fıkrası
"Artık işlemekte oldukları günâhın cezası olmak üzere az gülsünler, çok
ağlasınlar onlar!" (et-Tevbe: 82) âyetini hatırlatır. Hakîkaten ilâhî
azametin ne olduğunu, suçluların uğrayacakları ilâhî intikaamın şiddetini,
kıyamet hâllerini, ateş azabının şiddetini bilseniz! demektir ki, bunları
müşâha-de eden, bilen kimsede dünyevî neşve ile sevinç kalmayacağı apaçıktır.
"Az gülerdiniz" demek "Gülmeye hiç mecaliniz kalmazdı"
demek olur...
[178] Bu hadîsin sonundaki "İşlemek" fiilinin
başına "Lâ" olumsuzluk harfini takdir ederek ma'nâ verenler de
vardır.
[179] Rasûlullah'm Zubeyr'e verdiği bu hurmalık, Nadîr
oğullan sürgün edildikten sonra Allah'ın fey' olarak Rasûlü'ne tahsîs buyurduğu
Benû'n-Nadîr hurmalıklarından ayrılmış bir parça idi.
[180] Bir fersah üç mil; bir mil, dörtbin adım olduğuna
göre, bir fersahın üçte ikisi sekizbin adım eder.
Rasûlullah'm Esmâ'yı
devesine bindirmek istemesi, kendisinin mahremi, yânî nikâh geçmez hısımı
olduğu içindir. Çünkü Esmâ'riın kızkardeşi Âişe, Rasûlullah'm nikâhında idi.
Esma baldız oluyordu.
[181] Hadîsin başlığa uygunluğu "Zubeyr'i ve onun
kıskançlığım hatırladım" ve "Aynı zamanda senin kıskançlığını
bildim" sözler indedir. Bunu Buhârî, daha kısa olarak Beşte bir
Kitâbı'nda, "Çekirdek kıssası"nda; Müslim de Nikâh'ta getirmiştir
[182] Bunun başlığa uygunluğu "Anneniz kıskandı"
sözündedir.
Hadîste kıskanan
kimseden meydana gelen fiillere serzeniş edilmesine işaret vardır. Çünkü bu
kıskançlık haleti içinde iken kadının aklı, öfkesinin şiddetinden dolayı
habsedilmiş olur (Kastallânî).
[183] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti daha
uzun olarak Umer'in Menkabeleri bölümünde geçmişti.
[184] Bunun da başlığa uygunluğu açıktır. Bunun bir rivayeti
de "Cennetin sıfatı hakkında gelen şeyler bâbr'nda geçti. Bunu Müslim de
"Umer ibnu'l-Hattâb'ın fa-dîletleri bâbı"nda getirmiştir.
[185] Bunu Müslim de Âişe'nin fadîletleri'nde rivayet
etmiştir.
Âişe'nin, Peygamberler
arasından İbrahim'in ismini seçmesi, Peygamberi mizin ve Tevhîd Dîni'nin
büyükbabası olması cihetiyledir ki, bu seçiş, Âişe'nin yüksek fetânetve
zekâsının burhanıdır.
[186] Bu hadîs birçok yollarla "Peygamber'in Hadîce ile
evlenmesi bâbı"nda da geçmişti.
[187] Hadîsin başlığa uygunluk yönü, Peygamber'in kendi kızı
Fâtıma'yı, kıskançlık ve adalet hususlarında savunmasının haber verilmesidir.
Hadîsin bir rivayeti Fâ-tıma'nm menkabeleri bâbı'nda da geçmişti. Müslim de
bunu Fadâü'de getirmiştir.
[188] Ebû Musa'nın bu hadîsi Zekât Kitabı,
"Reddedilmeden önce sadakayı verme bâbi"nda senedli olarak geçmişti.
[189] Bunun bir rivayeti İlim Kitabı, "İlmin
kaldırılması bâbı"nda geçmişti. Zamanın sonunda harb musibetleri ve diğer
felâketlerle, erkeklerin azalıp kadınların çoğalacağı bildirilmiştir. Bu
içtimaî hâl, yeryüzünde birtakım fitneler meydana gelip insanlar birbirlerini
kitle hâlinde öldürmeye başladıkları zamanlarda olacaktır.
[190] Hadîs, başlığın birinci kısmına açıkça delâlet
etmektedir. İkinci kısmı da hadîsin delâletinden istinbât edilmiştir.
Nevevî, hadîsteki
"Hamv" sözünü şöyle açıklamıştır: Hadîsteki Hamv'-den murâd, zevcin
babası ve büyükbabasıyle oğullarından başka olan akrabasıdır. Zevcin babası,
büyükbabası, oğullan, zevcenin mahremleridirler. Bunlarla gelinin yalnız
başlarına bir arada oturmaları, yine böyle üvey evlâdlarıyle üvey ananın
halvetleri caizdir. Zevcin bunlardan başka halvet sahîh ve caiz olmayan
akrabaları zevcin erkek kardeşi, kardeş oğulları, amcası, amcaoğulları,
kızkar-. deşin oğullan ve bunların emsali -zevce nikâhlı olmasa- tezvîcleri
halâl olan akrabasıdır. Halk bu hususta kolaylığa tutunarak kardeşle kardeş
karısının bir arada yalnız bulunabilmeleri âdet olmuştur. İşte bu hayâtı,
Rasûlullah ölüme benzetmiştir.
"el-Hamvu mevtan
" vecizesinin ma'nâsı: Zevcin babası, büyükbabası ve oğullarından başka
olan erkek akrabâsıyle zevcenin bir arada yalnız kalması Ölüme ve aile
felâketine götürür, kötü zann ve kıskançlık gibi birtakım sebeblerle aile
yıkılır demektir.
[191] Hadîsin birer rivayeti Hacc Kitabı, "Kadınların
haccı bâbı'*nda ve Cihâd'da geçmişti.
[192] Hadîsin başlığa uygunluğu "Peygamber o kadınla
yalnız kaldı" sözündedir. Emîn olan erkeğin İnsanların yanında bir kadınla
yalnız kalıp onunla konuşması, kadının ona işlerini söylemesi, onunla istişare
etmesinin caiz olduğuna bu hadis delâlet etmektedir.
Bu hadîsin bir rivayeti
Ensâr'ın faziletleri bölümünde geçmişti.
[193] Muhannes, hareketleri ve konuşması kadına benzeyen,
kendini kadına benzetmeye çalışan erkektir. Tahnîs masdanndan alınmış olup,
fail isim ve mef'ûl isim olarak söylenir.
Bu kadın taklîdcisi
muhannes, orada hayâsızca konuşmuş, Peygamber'in ve hanımının yanında o şişman
kızı vasıflayıp, ona karşı Abdullah'ı tahrîk etmeye çalışmıştı. Bu tavsifinde
o kızın semizlikten dolayı karnı dört büklümdür, arkadan bakılınca iki taraftan
taşarak sekiz büklüm gözükür, demiştir. Peygamber de böyle hayâsız nâmerdlerin
kadınların yanma girmelerini yasak etmiştir.
[194] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun daha
bütün bir rivayeti İki Bayram Kitâbı'nda ve bu Nikâh Kitâbı'nda geçmişti.
[195] Hadîsin başlığa uygunluğu son fıkrasmdadır. Buradaki
sened, ayniyle yakında "Erkeğin bir günde kadınları yanına girmesi
bâbı"nda geçmişti. Bir rivayeti de buradakinden daha bütün olarak el-Ahzâb
Sûresi tefsîrinde geçmişti.
[196] Hadîsin mescide ve ona kıyasla başka meşru' yerlere
çıkmak hususuna delâleti açıktır. Namaz Kitâbı'nın sonralarında, yine İbn
Umer'den gelen bir hadîste Peygamber (S): "Kadınlarınızsizden geceleyin
mescide İzin İstediklerinde, kendilerine izin veriniz" buyurmuştur.
[197] Hadîsin aynı senedle bir rivayeti, bu kitâbda
"Sütün meydana gelmesine sebeb olan erkek bâbı"nda geçmiş, bâzı
açıklamalar orada verilmişti.
[198] Buhâri aynı hadîsi burada birincisi an'ane ile
ikincisi işitmekle olmak üzere, iki ayn senedle getirdi. Hadîs ayniyle başlığı
içine almaktadır. Metindeki Mübaşereti sarihler, iki kadının bir çarşaf, bir
yorgan içinde birbirlerine tenleriyle dokunmaları ve sürünmeleri diye ta'rîf
etmektedirler. Eğer kadın kendi kocasına, dokunduğu kadının güzelliğini ta'rîf
ve tavsîf ederse, kocası o kadının güzelli ğini hayâl edip aklanarak kendisini
boşaması, ötekini almaya kalkması, hattâ evli ise kocasından boşanmak çâreleri
araması düşünülebilir. İşte bütün bunlar kadının kadına bedenlerini birbirine
sürtüp dokundurmasının doğuracağı aile felâketleridir. Onun için Kaabûsî: Bu
hadîs, kendisiyle mefsedetlerden en iyi korunulan haberler cümlesindendir,
demiştir.
[199] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Bunun bir rivayeti
Cİhâd Kitabı, "Cihâd için çocuk isteme bâbı"nda geçmişti. Müslim de
bunun birkaç yoldan gelen rivâyetJ lerini Yeminler Kitabı, "Yemînde
istisna bâbı"nda getirmiştir {Müslim Ter., V, 218-221).
Allah Taâlâ, Kur'ân'da
istikbâle âid sözler ve yapılacak işler hakkında Yüce Peygamber'in şahsında
bütün mü'mmlere şu tavsiyeyi bildirmiştir:
Hiçbirşey hakkında
Allah 'in meşîeti ile kayıdlamadan 'Ben bunu yarın muhakkak yaparım' deme ve
unuttuğun vakit Rabb'ini an,.," (el-Kehf: 23-24). Çünkü azim ve irâdesi,
birşeyin meydana gelmesi için kâfîsebeb değildir. Zira: ''Hiçbir kimseyann ne
kazanacağını bilmez..."(Lukmân: 34). Ancak Allah'ın dilemesi müstesna; o
vakit yapabilirsin. Binâenaleyh istikbâlde bir fiile azmederken, işi Allah'ın
irâ desine bağlamak, "İnşâallah( = Allah dilerse)" demeyi
unutmamalı... (Hakk Dîni, IV, 3242-3243).
Kur'ân'daki şu âyetle
bu hadîs arasında ilgi görülmüştür: "And olsun biz, Süleyman'ı imtihan da
ettik. Tahtının üstüne bir cesed bıraktverdik. Sonra o yine inâbe etti"
(Sâd: 34). Âyette pek mücmel olarak haber verilen vakıanın, yânı bu fitne ve
imtihanın ve taht üstüne bırakılan cesedin neden ibaret olduğu-hakkmda
müfessırler çok çeşitli ihtimâller sıralamışlardır. Fahruddîn er-Râzî bu
ihtimâllerin çoğunu uygun bulmayarak, sâdece üçünü kabul edilebilir görmüştür.
Bunların birincisi olarak, hadîste bildirilen vakıayı almış, ve Öbür kadının
eksik doğumlu meydana getirdiği çocuğu babasının kürsüsü üzerine
bırakıvermişler... İşte onun istiğfar etmesi bu Iltnşâallah"\ unutmuş
olmasındandır... diye devam etmiştir (H.B. Çantay, Meâl-i Kerîm. II, 782-783).
[200] Buhârî bu başlıkta bir yasakla, bunun iki sebebini
zikretmiştir: Yasak "Erkek, ailesinden ayrılığı uzattığı zaman gece vakti
ansızın evine girmesin " cümlesidir. Bu nehyi babın altındaki ikinci hadîs
aynen içine almaktadır. Başlıkta bu yasağın birinci sebebi, gece vakti
habersiz baskın yapar gibi varış, kocanın uzun zaman evinden ayrılığı
sırasında karısının hıyanetinden korkusunu ve şübhesini iş'âr etmesidir.
Yasağın ikinci sebebi de, gece ansızın gelmesi, kadının ufak tefek kusurlarını
araması demek şeklinde ahnabilmesidir. Az çok her ailede görülen hâl şudur:
Aile reîsİ seferde bulunduğu günlerde ev kadını evin nizâm ve intizâmına o
kadar ihtimam etmez, kendi durumu İle de gereği gibi meşgul olmaz. Erkek gece
habersiz çıkagelince evin nizamsızlığından, kadının bu dağınık hâlinden
müteessir olabilir. İşte bu sebeblerledir ki, o yasak çok yerinde bir medeniyet
kaaidesi olarak Peygamber tarafından konulmuştur.
[201] Hadîsin başlığa uygunluğu ancak Rasûlullah'm
"el-Keyse, el-Keyse yâ Câbir!" sözünden alınabilir. Keys lafzı akıl,
rüşd, cima ve çocuk ma'nâlanna hami edilmiştir, işte bu değişik ma'nâlardan
dolayı Buhârî hadîsin sonunda "el-Keys'le el-Veled'i kasdediyor"
diyerek kendisince üstün olan ma'nâya işaret etmiştir. Şu hâlde Buhârî'ye göre
"el-Keyse, el~keyse" lafzının ma'nâsı, "Aklını kullan, rüşd ve
fetânet sahibi ol da Allah'tan çocuk iste!" demek oluyor. Ve çocuk istemek
akıl ve kiyaset gereği, çocuk istememek de bönlük ve ahmaklık eseri bulunuyor.
[202] Buradaki hadîsler de Câbir'den diğer yollarla gelen
rivayetlerdir. Bunlardan biri Alışverişler Kitâbı'nın evvellerinde tam senedli
olarak geçmişti.
[203] Bu da Câbir hadîsinin başka bir rivayetidir. Başlığa
uygunluğu ve açıklaması daha önce geçtiği gibidir.
[204] Bu hadîsle başlıktaki âyet arasındaki uygunluk sâdece
"Kocalarından yâhud babalarından... başkasına göstermesinler"
kavlinden meydana çıkmaktadır. Bunun bir rivayeti Gusl Kitâbı'nda da geçmişti.
Sehl, Medine'de en son kalan sahâbîdir. Vefatı takriben yüz yaşında,
doksanbirinci hicret yılında vâki' olmuştur..
[205] Âyetin devamı şöyledir: "... Sabah namazından
Önce, Öğle sıcağında elbiselerinizi çıkaracağınız zaman, bir de yatsı
namazından sonra (odanıza girecek olurlarsa) sizden izin istesinler. Bu üç
vakit sizin için avret (ve yalnız kalma) vakitleridir. Bunlardan sonra ise
birbirinizi dolaşmanızda ne sizin üzerinize, ne de onların üzerine bir vebal
yoktur. Allah âyetleri size böylece açıklar. Allah her-şeyi hakkıyle bilendir,
tam bir hüküm ve hikmet sahibidir" (en-Nûr: 58).
[206] Hadîsin başlıktaki âyete uygunluğu el-Muhelleb'in
söylediğidir: O zaman İbn Abbâs henüz kadınların avretlerine muttali' olmayan
çocuklardan İdi. Bunun için kendisi: "Ona olan yakınlığım da olmasaydı
küçüklüğümden dolayı orada hazır bulunamayacaktım" demiştir, işte bu söz,
başlıktaki "Bir de sizden olup da bulûğ çağına erişmemiş küçükler...
babı" sözüne uyan yerdir... Hadîsin bir rivayeti Bayram namazı, "Musallâ'da
bulunan alem yânî sütün bâbı"nda geçmişti... (Aynî).
İbn Abbas hicretten üç
sene evvel Hâşim ve Muttalib oğulları Rasûlullah ile birlikte, Ebû Tâlib
şı'bındâ mahsur iken doğduğuna göre Peygamber'İn vefatında henüz onüç yaşında
demektir. Kendine mâlik olup, kendini oyuna kaptırmayacak yaşa gelen çocuğun
bayram ve diğer ibâdet yerlerinde hazır bulunması meşru' olduğu bu hadîsten
anlaşılır. Yine buna göre kadınlar bayram namazgahında hazır bulundukları
takdirde imâmın onlara va'z ve tezkîrde bulunması ve sadakayı emretmesi ve
bayram namazının sahrada kılınması, hutbenin namazdan sonra okunması hükümleri
sabit oluyor... (Tecrîd Ter,, II, 758 "476" haşiyesi).
[207] Başlığın birinci fıkrası, Enes ibn Mâlik'in Cenazeler
Kitâbi'nda rivayet ettiği hadîsin bir parçasıdır. Annesi ÜmmÜ Suleym'in Ebû
Talha'dan olan bir çocuğu öldüğü zaman, kadının çocuğu hazırlayıp bir köşeye
koyduğu, Ebû Talha dışarıdan gelince hasta çocuğu sorduğunda "İstirahata
kavuştu" diye cevâb vermesi, sonra süslenip Ebû Talha ile cinsî münâsebet
yapması, sonra çocuğun öldüğünü haber vermesi, Ebû Talha namaza gidip bu
hâdiseyi Peygamber'e ar-zetmesi üzerine Peygamber de ona karşı bu cümleyi
söylemiştir.
Bu ta'bîr Buhârî'deki
rivayette değil, îbn Battâl'ın şerhinde; bir de es-Sagânî'nin Buhârî nüshasında
mevcûddur. Buhârî'deki hadîste Peygamber, Ebû Talha'ya "Allah bu gecenizi
size mübarek kılsın " diye duâ etmiş ve bu çiftleşmeden Ümmü Suleym, oğlu
Abdullah'a hâmile kalmıştır...
[208] Bu hadîs, Peygamber'in bir seferinde Âişe'nin bir
gerdanlığının kaybolması üzerine Peygamber'in ve ordunun susuz bir yerde
konaklayıp gerdanlığı aramaları ve bu sürede susuzluktan sıkıntı çekilmesi, bu
sırada Ebû Bekr'in gelip kızı Âi-se'yi gerdanlığı kaybetmesi ile insanlara
eziyet ve meşakkat verdiği için azarlayıp dürtüklediği ve neticede abdest ve
teyemmüm âyetinin indiğini anlatan uzunca hadîsin son kısmıdır. Bu kısım,
başlığın ikinci cüz'ünü içine almaktadır. O hadîs, Teyemmüm Kitâbi'nda uzun
bir metinle geçmişti.