67- KİTÂBU'N-NİKÂH.. 5

1- Nikâha Rağbetlendirme Babı 5

2- Peygamber(S)'İn Şu Kavli Babı: 6

3- Bab. 6

4- (Aralarında Adalete Gücü Yeten Kimse İçin) Kadınların Çok Olması Babı 6

5- Bâb: "Bir kadım kendisine eş yanmak için hicret eden yâhud bir hayır yapan kimseye, niyet ettiği şey vardır". 7

6- Beraberinde Kur'ân Ve İslâm Bulunan Fakır Kimseyi Evlendirmek Babı 7

7- Bir Kişinin Kendi Ahdî Kardeşine Hitaben: "Bak! İki Kadınımdan Hangisini İstersen Ben Senin İçin O Kadını Boşa Yayım" Demesi Babı 7

8- Kadınlardan Kesilip Evlenmeyi Terketmenin Ve Erkeklik Yumurtalarını Çıkartmanın Mekruh Kılınması Babı 7

9- Bakire Kızları Nikah Etmek Babı 8

10- Dul Kadınlar Babı 9

11- Küçüklerin Yaşça Büyüklerden Olanlarla Evlendirilmelerinin Hükmünü Beyân) Babı 9

12- Bâb: Evlenmek İsteyen Kişi Hangi Kadınla Nikah Akdi Yapar, Kadınların Hangileri Daha Hayırlıdır, Vâcib Kılmayarak Erkeğe, Nutfeleri İçin Tercîh Etmesi Müstehâb Olacak Kadın Çeşidi Nedir?. 9

13- Seriyyeler (Cariyeler) Edinme Ve Cariyesine Hürriyet Verip De Sonra Onunla Evlenen Kimsenin Sevabı Babı 10

14- Cariyenin Hürriyete Kavuşturulmasını Onun Mehri Yapan Kimse Bârı 11

15- Yüce Allah'ın "...Eğer fakîr iseler Allah onları /adlından zengin yapar" («ı-Nür: 32) Kavlinden Dolayı Fakîr Olanı Evlendirme Babı 11

16- (Nikâhta Erkekle Kadın Arasında Aranan) Denklikler Dîn Hususundadır Babı 11

17- Mal Hususundaki Denkliklerin Hükmü Ve Fakîr Erkeğin Zengin Kadınla Evlendirilmesi Babı 13

18- Kadının Uğursuzluğundan Sakınılması Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı: 13

19- (Kadın Razı Olduğu Takdirde) Hürre Kadının Kölenin Nikâh Akdi Altında Olması(Nın Cevazı) Babı 14

20- Bâb: Yüce Allah'ın: "İkişer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin" (en-Nisâ: 3) Kavlinden Dolayı, Erkek Dört Kadından Fazlasıyle Evlenmez. 14

21- (Süt Emmenin Hükmü Hakkında) Bâb. 15

22- Yüce Allah'ın: "Anneler çocuklarım iki bütün yıl emzirirler. (Bu hüküm) emmeyi tamâm yaptırmak. 16

isteyenler içindir.,." (el-Bakara: 232) Kavlinden Dolayı "İki Yıldan Sonra Süt Emme Hükmü Yoktur" Diyen Ve (Bu İki Şene İçinde İken) Emmenin Azının Da, Çoğunun Da Haram Kılacağını Beyân Babı 16

23- Fahlın Sütü (Yânî Sütün Meydana Gelmesine Sebeb Olan Erkekle Emen Kişi Arasında Süt Harâmlığı Sabit Olur Mu?) Babı 16

24- Emzirici Kadının (Tek Başına) Emzirmeye Şehâdet Etmesi(Nin Hükmü) Babı 16

25- Nikâh Olunmaları Halâl Olan Ve Haram Olan Kadınlar Ve Yüce .Allah'ın Şu Kavli Babı: 17

26- Bâb: 18

27- Bâb: 18

28- Bâb: "Kadın, Halasının Üzerine Nikâh Edilmez". 19

29- Sığar Babı 19

30- Bâb: Kadına Kendi Nefsini Bir Kimseye Hibe Etmesi (Halâl) Olur Mu?. 19

31- İhrâmlının Nikâhlanması Babı 20

32- Rasûlullah(S)'In Mut'a Suretiyle Olan Muvakkat Nikâhı En Sonu Nehyetmesi Babı 20

33- Kadının, Kendi Nefsini Salih Bir Erkeğe Arzetmesi Babı 21

34- İnsanın Kendi Kızını Yâhud Kızkardeşini Hayır Ehline Arzetmesi (Ve Bunda Bir Eksiklik Olmayacağı) Babı 21

35- Azız Ve Celîl Allah'ın Şu Kavli Babı: 22

36- Evlendirmeden Önce Kadına Bakma Babı 22

37- "Velînin İzni Olmaksızın Yapılan Nikâh Mu'teber Değildir" Diyen Kimse Babı 23

38- Bâb: Velî Bizzat Kendisi Kadını İsteyen Olduğu Zaman (Caiz Olur Mu, Olmaz Mı?) 24

39- Yüce Allah'ın: 'Kadınlarınız içinden artık âdetten kesilmiş olanlarla henüz âdetini görmemiş bulunanlarda eğer şübhe ederseniz, onların iddeti üç aydır..." (et-Talâk: 4) Kavlinden Dolayı İnsanın Kendi Küçük Çocuklarını Nikâh Etmesi(Nin Cevazı) Babı 25

40- Babanın Kendi Kızını, En Büyük İmâmla Evlendirmesi Babı 25

41- Bâb: Sultân Bir Velîdir 26

42- Bâb: Baba Ve Ondan Başka Olan Velî, Bakire Olsun, Dul Olsun; Kadının Rızâsı Olmadıkça Nikâh Yapamaz. 26

43- Bâb: Adam Kızını, Kız İstemediği Hâlde Evlendirdiği Zaman, Bu Adamın Nikâhı Reddedilir 26

44- Yetîm Kızların Evlendirilmeleri Babı 27

45- Bâb: Kadını İsteyen Kişi Velîye Hitaben "Beni Fulâne Kadınla Evlendir" Dediği, Velînin De "Ben Seni Şuna Ve Şuna Mukaabil O Kadınla Evlendirdim'1 Dediğinde; Velî, Kocaya: "Razı Oldun Mu?" Yâhud "Kabul Ettin Mi?" Diye Sormasa Da Bu Nikâh Caiz Olmuştur 27

46- Bâb: Bir Erkek, Mü'min Kardeşinin Nikâh Etmek Üzere Tâlib Olduğu Kadına -0 Bundan Vazgeçmedikçe- Tâlib Olmaz. 28

47- Kadını İstemeyi Terketmenin Tefsiri Babı 28

48- Nikâh Akdi Sırasında Hutbe(Nin Müstehâblığı) Babı 28

49- Nikâhta Ve Düğün Aşında Deff Çalmak Babı 28

50- Yüce Allah'ın: "Kadınların mehirleriniyürekten isteyerek ve Allah'tan bir atıyye olarak verin...”  (en-Nisâ: 4) Kavli; Mehrin Çoğu Ve Caiz Olacak En Az Mikdârı Babı 28

51- Kur'ân Öğretmeye Karşılık Ve Mehr Zikretmeksizin Evlendirme Bârı 29

52- Eşyalarla Ve Demirden Yüzükle Mehr Yapılması Babı 29

53- Nikâhta Halâl Olan Şartlar Babı 29

54- Nikâh Sırasında Şart Kılınması Halâl Olmayan Şartlar Babı 30

55- Evlenen Kimsenin Zağferân Boyası Sürünmesi(Nin Cevazı) Babı 30

56- Bâb: 30

57- Bâb: Evlenen Kimseye Nasıl Duâ Edilir?. 30

58- Gelin Ve Güveye Hidâyet Edip Yol Gösteren Kadınlara Ve Gelin İle Güveye Duâ Babı 30

59- Gazveye Çıkmadan Önce Zifafa Girmek İsteyen Kimse Babı 31

60- Dokuz Yaşında Bulunan Bir Kadınla Zifafa Giren Kimse Babı 31

61- Sefer Esnasında Kadınla Zifafa Girmek Babı 31

62- Kişinin Gündüzleyin (İtan Veya Zînet İçin) Düğün Alayı Ve Ateş Yakma Olmaksızın Nikâhlısıyle Gerdeğe Girmesi Babı 31

63- Kadınlar İçin Etrafı Saçaklı Döşek Yüzleri, Döşemeler Ve Benzeri Şeyler (Edinmenin Cevazı) Babı 31

64- Kadını Nikâhlı Eşine Götürüp Teslim Eden Kadınlar Babı 32

65- Gelinle Güvey'e (Gerdek Sabahı) Hediye Verme Babı 32

66- Gelin-Güvey İçin Elbise Ve Başka Şeyleri Ariyet Olarak Almak Babı 32

67- Erkeğin Eşine Geldiği Zaman Söyleyeceği Duâ Babı 33

68- Bâb: Düğün Aşı Bir Haktır (Şerîatte. Sabittir) 33

69- Velev Bir Koyunla Olsun Düğün Aşı Babı 33

70- Kadınlarının Bâzısı Üzerine Diğerinden Daha Çok Düğün Aşı Ziyafeti Veren Kimse Babı 34

71- Bir Koyundan Daha Azıyla Düğün Aşı Yapan Kimse Babı 34

72-Düğün Aşına Ve Da'vete İcabet Hakkı, Yedi Gün Ve Buna Yakın Süre Düğün Ası Ziyafeti Yapan Kimse, Peygamber<S)'İn (Düğün Aşı İçin) Bir Gün, İki Gün Diye Bir Vakit Ta'yîn Etmediği(Ni Beyân) Babı 34

73- Da'vete İcabet Etmeyi Terkeden Allah'a Ve Rasûlü'ne Âsî Olmuştur Babı 34

74- Sığır Ve Davar Ayağı Yemeğine İcabet Eden Kimse Babı 34

75- Düğünde Veya Başka Sebeble Yapılmış Yemeğe Da'vet Edene İcabet Etmek Babı 35

76- Kadınların Ve Çocukların Düğün Aşına Gitmeleri Babı 35

77- Bâb: Da'vetli, Da/Vet Meclisinde Sevilmez Birşey Gördüğünde Geri Döner Mi?  35

78- Kadının Düğün Yemeğinde Erkeklerin İşlerini Yapması Ve Bizzat Hizmetlerinde Bulunması Babı 35

79- Düğün Yemeğinde Sarhoş Etmeyen İçki Ve Hurma Şırası (Edinmenin Cevazı) Babı 35

80- Kadınlara Yumuşak Ve Güzel Muamele Etmek Ve Peygamber(S)'İn "Kadın Ancak Kaburga Kemiği Gibidir" Sözü Babı 36

81-    Adınlarla İlgili Siyet Babı 36

82- Bâb: 36

83- Aile İle Güzel Geçinmek Babı 36

84- Erkeğin Kendi Kızına Kocasının Hâli İçin Öğüt Vermesi Babı 38

85- Kadının, Kocasının İzniyle Nafile Olarak Oruç Tutması Babı 40

86- Bâb: Kadın, Kocasının Döşeğini Terkederek (Başka Yatakta) Gecelediği Zaman  40

87- Bâb: Kadın, Kocasının Evine, Onun İzni Olmaksızın Hiçbir Kimsenin Girmesine İzin Vermez. 40

88- Bâb. 40

89- Beraber Geçindiği Kimsenin İyiliklerine Nankörlük Babı 41

90- Bâb: 41

91- Bâb: 42

92- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı: 42

93- Peygamber(S)İn Kendi Kadınlarından Yüzçevirip Kadınlara Âid Evlerin Dışında Bîr Yere Çekilmesi Babı 42

94- Kadınları Dövmenin Mekruh Olacak Derecesi Ve Yüce Allah'ın: "Kadınları (Şiddetli Ezâ Vermeyen Bir Dövüşle) Dövün' (En-Nisâ: 34) Kavli Babı 43

95- Bâb: Kadın, Ma'siyette Kocasına İtaat Etmez. 43

96- Bâb: 43

97- Azl Babı 43

98- Bir Sefere Çıkmak İstediği Zaman Kadınlar Arasında Kur'a Çekmek Babı 44

99- Kadın, Kocası Tarafından Kendisine Ayrılmış Olan Nevbet Gününü Kadın Ortağına Hibe Eder Ve Kocası Bu Nevbet Günlerini Nasıl Taksîm Eder Babı 44

100- Kadınlar Arasında Adâlet(İn Vucûbu) Babı 44

101- Bâb: Erkek, Dul Üzerine Bakire İle Evlendiği Zaman (Nasıl Yapar)?. 44

102- Bâb: Erkek, Bakire Üzerine Dul Bir Kadınla Evlendiği Zaman?. 45

103- Bir Tek Gusl İçinde Kadınlarını Dolaşan Kimse Babı 45

104- Erkeğin Bir Günde Bütün Kadınlarının Yanına Girmesi Babı 45

105- Bâb: Erkeğin, Kadınlarından Bâzısının Evinde Bakılması Hususunda Kadınlarından İzin İstediğinde, Kadınların Da Kendisine İzin Vermeleri 45

106- Erkeğin, Kadınlarından Bâzısını Diğer Bâzısından Daha Fazla Sevmesi Babı 45

107- Nail Olmadığı Bir Ni'metle Tokluk Gösterişi Yapan Kimsenin (Kötülenmesi) Ve Kadın Ortağına Karşı Övünmenin Nehyolunması Babı 45

108- Gayret (Yânı Kıskançlık) Babı 46

109- Kadınların Kıskançlığı Ve Sevgilerinin Şiddetinden Dolayı Hüzünlenip Öfkelenmeleri Babı 47

110- Kişinin Kendi Kızını Kıskançlık Ve Adalet Hususlarında Savunması Babı 48

111- Bâb: (Zamanın Sonunda) Erkekler Azalıp Kadınlar Çoğalır 48

112- Bâb: 48

113- Erkeğin, İnsanların Yanında Bîr Kadınla Yalnız Kalmasının Caiz Olacağı Babı 49

114- Kadınlara Benzemeye Çalışan Erkeklerin, Kadınların Yanına Girmelerinin Nehyedilmesi Babı 49

115- Kadının Habeşliler'e Ve Benzeri Yabancı Erkeklere Töhmetsiz Olarak (Yânı Ayıplanmaksızın) Bakması Babı 49

116- Kadınların Kendi İhtiyâçları İçin Dışarıya Çıkmaları Babı 49

117- Kadının, Kendi Kocasından Mescide Ve Başka Meşru1 Bir Yere Çıkmak Hususunda İzin İstemesi Babı 49

118- (Giren Erkekle, Yanına Girilen Kadın Arasında) Süt Emme Hısımlığı Bulunduğunda, Kadınların Yanına Girmek Ve Kadınlara Bakmanın Halâl Olacağı Babı 50

119- Bâb: 50

120- Erkeğin "Ben Bu Gece Muhakkak Kendi Kadınlarımı Dolaşacağım" Demesi Babı 50

121- Bâb: Erkek Ailesinden Ayrılığını Uzattığı Zaman Ev Halkını Hıyanete Nisbet Etme Yâhud Onların Ufak Tefek Kusurlarını Araştırmak Korkusunu Doğuracağı İçin Gece Vakti Ansızın Evine Girmesin 51

122- Erkeğin (Evlenmekle) Çocuk İstemesi Babı 51

123- Bâb: 51

124- Bâb: 52

125- Yüce Allah'ın Şu Âyeti Hakkında Bâb: 52

126- İnsanın Kendi Arkadaşına: Siz Bu Gece Zifaf Ettiniz Mi? Demesi Ve Yine Bir Kimsenin Azarlama Sırasında Kendi Kızının Böğrünü Eliyle Dürtmesi Babı 53


Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle

 

67- KİTÂBU'N-NİKÂH

(Nikâh Kitabı)

 

1- Nikâha Rağbetlendirme Babı

 

Çünkü Azîz ve Cclîl olan Allah'ın şu kavli vardır: "Sizin için halâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin. Şayet adalet yapamıyacağınızdan endîşe ederseniz bir ile yâhud mâlik olduğunuz câriye ile yetinin. Bu, sizin eğilip sapmamanıza daha yakındır" (en-Nisâ: 3) [1].

 

1-.......Bize Humeyd ibnu Ebî Humeyd et-Tavîl haber verdi ki, kendisi Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle derken işitmiştir: Üç kişi Pey-gamber'in kadınlarının evlerine geldi de, Peygamber'in ibâdetinden soruyorlardı. Bunlara Peygamber'in ibâdeti haber verilince kendile­ri bu ibâdeti azimsadılar ve:

  Biz nerede, Peygamber nerede? Muhakkak Allah Peygam-ber'inin geçmiş olan ve gelecekte işlenmesi muhtemel bulunan bütün günâhlarım mağfiret etmiştir, dediler.

İçlerinden biri:

  Bana gelince, ben geceleri dâima namaz kılacağım! dedi. Diğeri de:

— Ben her zaman oruç tutacağım ve oruçsuz olmayacağım, dedi. Üçüncüsü de:

— Ben de kadınlardan ayrı yaşayacağım, hiç evlenmeyeceğim, dedi.

Onlar bu sözleri söylerken Rasûlullah (S) onların yanlarına çıkageldi de:

  "Sizler şöyle şöyle söyleyen kimselersiniz. Dikkat edin! Allah'a yemin ederim ki, ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve en çok takvâlı olanınız bulunuyorum. Bununla beraber ben oruç tuta­rım, oruçsuz bulunurum, nafile namaz kılarım, (gecenin bir kısmın­da) uyurum, kadınlarla da evlenirim. (İşte benim sünnetim, hayât yolum budur.) Her kim benim bu sünnetimden (hayât yolumdan) yüz çevirirse, o benden değildir" buyurdu [2].

 

2-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Urve haber verdi ki, ken­disi Âişe'ye Yüce Allah'ın şu kavlinden sormuş: "Eğer yetîm kızlar hakkında adaleti yerine getiremiyeceğinizden korkarsanız, sizin için halâl olan (diğer) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere ni­kâh edin. Şayet (bu suretle de) adalet yapamayacağınızdan endîşe eder­seniz, o zaman bir tane ile yâhud mâlik olduğunuz câriye ile yetinin. Bu, sizin için (Hakk'tan) eğritip sapmamanıza daha yakındır"(nNisk 3).

Âişe şöyle demiştir:

— Ey kızkardeşimin oğlu! Bu yetîm kız, velîsinin velayet ve hi­mayesinde bulunur. Velîsi onun malı ve güzelliği hakkında rağbet his­seder de o yetîm kızın akranına vereceği mehrin en az mikdârı mukaabilinde onunla evlenmek ister (yânı mehrinden az vermek su­retiyle haksızlık eder). İşte (bu âyette) o çeşit velîler, velayetleri altın­daki yetîm kızları, haklarında adalet edinceye ve mehrlerini tekmilleyinceye kadar nikâh etmelerinden nehyolundular da bunlardan başka (kendilerine halâl olan) kadınlardan nikâh etmeleriyle emrolundular [3].

 

2- Peygamber(S)'İn Şu Kavli Babı:

 

"Sizden kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Çünkü evlenmek gözü (haramdan) en çok men * eder, ferci de

en iyi korur".

Ve bir de nikâha ihtiyâcı olmayan kimse evlenir mi (evlenmez mi sorusu babı).

 

3-.......Alkame şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Mes'ûd'un bera­berinde idim. Onunla Minâ'da Usmân ibn Affân karşılaştı da:

  Yâ Ebâ Abdirrahmân! Benim sana bir hacetim var! dedi. Akabinde ikisi tenhalığa çekildiler. Usmân, Abdullah'a:

— Yâ Ebâ Abdirrahmân! Seni, bilmekte olduğun gençlik kuv­vetini sana hatırlatacak, genç bir kızla evlendirmemiz hususunda ar­zun var mı? dedi.

Abdullah, nefsi için Usmân'ın zikrettiği bu evlendirmeye bir ih­tiyâcı olmadığını görünce, bana işaret etti ve:

  Yâ Alkame! diye seslendi.

Ben de yanına vardım. Bu sırada Abdullah, Usmân'a karşı şun­ları söylüyordu:

  Haberin olsun! Eğer sen bunu söylediysen, yeminle bildiri­rim ki, Peygamber (S) de bize şöyle buyurmuştur: "Ey gençler züm­resi! Sizden her kim evlenmek külfetine gücü yeterse, evlensin. Nikâh külfetine gücü yetmeyen kimse de oruç tutsun. Çünkü oruç, oruç tu­tan kimse için şehveti kıran birşeydir" [4].

 

3- Bab

 

“Evlenme külfetine gücü yetmeyen oruç tutsun”

 

4-.......Abdurrahmân ibn Yezîd şöyle demiştir: Ben Alkame ve el-Esved ile beraber Abdullah ibn Mes'ûd'un yanına girdim. Abdul­lah ibn Mes'ûd şöyle dedi: Bizler Peygamber(S)'in maiyyetinde (ev­lenmek için) hiçbir imkân bulamayan birtakım gençler idik. Rasûlullah (S) bize:

— "Ey gençler zümresi! Evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan en çok men' eder, ferci de en iyi korur. Evlenmeye gücü yetmeyen de oruca devam etsin. Çünkü oruç tutmak, kişi için bir inemedir (yânî şehveti kıran birşeydir)" buyurdu [5].

 

4- (Aralarında Adalete Gücü Yeten Kimse İçin) Kadınların Çok Olması Babı

 

5-.......İbn Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verip şöyle dedi: Biz İbn Abbâs'la beraber Şerif mevki­inde [6] Meymûne'nin cenazesinde hazır bulunduk. İbn Abbâs hazır bulunanlara hitâb edip şöyle dedi:

— Bu ölü, Peygamber'in zevcesidir. Bunun tâbutunu kaldırdı­ğınız zaman, onu sallamayınız ve sarsmayınız; onu orta bir yürüyüşle

mülâyemetle yürüyüp götürünüz. Şu muhakkak ki, Peygamber'in ya­nında dokuz kadın vardı, bunlardan sekizi için nevbet taksimi yapardı da birisi için nevbet taksimi yapmazdı [7].

 

6- Bize Müsedded tahdîs etti. Bize Yezîd ibnu Zuray' tahdîs etti. Bize Saîd ibn Ebû Arûbe, Katâde'den; o da Enes(R)'ten tahdîs etti ki, Peygamber(S)'in dokuz kadını olduğu hâlde, tek bir gece içinde kadınlarının hepsi üzerine dolaşırdı.

Ve yine bana Halîfe ibn Hayyât şöyle dedi: Bize Yezîd ibnu Zuray' tahdîs etti: Bize Saîd, Katâde'den tahdîs etti ki, onlara da Enes, Pey-gamber'den olmak üzere bunu tahdîs etmiştir [8].

 

7-....... Saîd ibn Cubeyr şöyle demiştir: İbn Abbâs bana:

  Evlendin mi? diye sordu. Ben:

  Hayır evlenmedim, dedim. İbn Abbâs:

— Evlen. Çünkü bu ümmetin hayırlısı, kadınları çok olanlar­dır, dedi  [9].

 

5- Bâb: "Bir kadım kendisine eş yanmak için hicret eden yâhud bir hayır yapan kimseye, niyet ettiği şey vardır".

 

8- Bize Yahya ibn Kazaa tahdîs etti. Bize Mâlik, Yahya ibn Sa-îd'den; o da Muhammed ibn îbrâhîm ibni'l-Hâris'ten; o da Alkame ibn Vakkaas'tan tahdîs etti ki, Umer ibnu'l-Hattâb (R) şöyle demiş­tir: Peygamber (S) şöyle buyurdu:

— "Amel niyete göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise, eline geçe­cek olan ancak odur. Her kimin hicreti Allah'a ve Rasûlü'ne yönelik ise, onun hicreti Allah'a ve Rasûlü'ne varıcıdır. Kimin hicreti de nail olacağı bir dünyâya yâhud nikâh edeceği bir kadına yönelik ise, onun hicreti de (Allah'ın ve Rasûlü'nün rızâsına değil), hicret sebebi olan şeye varıcıdır"  [10].

 

6- Beraberinde Kur'ân Ve İslâm Bulunan Fakır Kimseyi Evlendirmek Babı

 

Bu konuda Sehl ibn Sa'd'ın Peygamber(S)'den rivayet ettiği hadîs vardır [11].

 

9-....... Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Bizler Peygam-ber'in beraberinde gazveye giderdik, yanımızda kadınlarımız yoktu (Cinsî münâsebete şiddetle ihtiyâç duyardık). Bunun üzerine biz:

— Yâ Rasûlallah! Erkeklik yumurtalarımızı çıkartıp hadım ola­lım mı? diye sorduk.

Rasûlullah (S) bizleri hadım olmaktan nehyetti [12].

 

7- Bir Kişinin Kendi Ahdî Kardeşine Hitaben: "Bak! İki Kadınımdan Hangisini İstersen Ben Senin İçin O Kadını Boşa Yayım" Demesi Babı

 

Bu hadîsi Abdurrahmân ibn Avf rivayet etti [13].

 

10-.......Humeyd et-Tavî! şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik'ten işittim, şöyle dedi: Abdurrahmân ibn Avf, (Muhacir olup Mek­ke'den Medîne'ye) geldiği zaman Peygamber (S), onunla Sa'd ibnu'r-Rabî' el-Ensârî arasında kardeşlik akdi yaptı. Ensârî'nin yanında iki kadın vardı. Ensârî, Abdurrahmân'a kadınlarını ve malını yarı yarı­ya bölüşmeyi teklif etti. Abdurrahmân ibn Avf, Sa'd ibnu'r-Rabî'e:

— Allah ehlin ve malın hususunda sana bereket ihsan eylesin! Sen bana içinde alışveriş yapılan çarşıya delâlet et, dedi.

Akabinde Abdurrahmân ibn Avf (Kaynukaa kabilesine âid) çar­şıya gitti. Sonunda bir mikdâr yoğurt kurusu, bir mikdâr da yağ ka­zandı. Birkaç günler sonra Peygamber, Abdurrahmân'ı, üzerinde evlenen kişilere mahsûs olan san boyalı bir koku olduğu hâlde gördü ve ona hitaben:

  "Hâlin, şanın nedir yâ Abdarrahmân (evlendin mi)?*' dedi. O da:

  Ensârlı bir kadınla evlendim, dedi. Peygamber:

  "O kadına ne kadar mehr verdin?" dedi. Abdurrahmân:

  Bir çekirdek ağırlığında (beş dirhem) altın verdim, dedi. Peygamber:

  "Bir koyunla olsun düğün aşı yap!" buyurdu  [14].

 

8- Kadınlardan Kesilip Evlenmeyi Terketmenin Ve Erkeklik Yumurtalarını Çıkartmanın Mekruh Kılınması Babı

 

11-.......İbn Şihâb, Saîd ibmı'l-Müseyyeb'den şöyle derken işit­tiğini haber vermiştir: Ben Sa'd ibn Ebî Vakkaas'tan işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S), Usmân ibn Maz'ûn'un kadınlardan kesilip evlenmekten çekinmesini reddetti. Eğer Rasûlullah onun kadınlardan kesilip çekinmesine izin verseydi (biz daha ileri giderek) muhakkak hadımlaşırdık [15].

 

12-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb ha­ber verdi ki, kendisi Sa'd ibn Ebî Vakkaas'tan şöyle derken işitmiştir: Yemîn olsun Peygamber (S), Usmân ibnu Maz'ün'un bu kadın­lardan kesilme teşebbüsünü reddetmiştir. Şayet Peygamber ona ka­dınlardan kesilip çekinmeye icazet vermiş olsaydı, bizler muhakkak erkeklik yumurtalarımızı çıkartırdık [16].

13-.......Kays ibn Ebî-Hazım dedi ki: Abdullah (ibnu Mes'ûd (R) şöyle dedi: Biz Rasûlullah'ın maiyyetinde gazveye giderdik. Ya­nımızda maldan hiçbirşey yoktu. (Cinsî münâsebete şiddetle ihtiyâç duyardık). Bu sebeble biz:

— Erkeklik yumurtalarımızı çıkartıp hadım olalım mı? diye sorduk.

Rasülullah bizi hadım olmaktan nehyetti. Sonra bize -muayyen bir müddete kadar- elbise (ve benzeri bir ücret) mukaabilinde kadın eş almamıza ruhsat verdi.

Bundan sonra Abdullah ibn Mes'ûd bize karşı şu âyeti okudu: "Ey îmân edenler! Allah Hn size halâl ettiği o en temiz şeyleri (nefsi­nize) haram kılmayın, haddi aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları

Sevmez" (el-Mâide: 87)

Esbağ ibnu'l-Ferec de şöyle dedi: Bana İbnu Vehb, Yûnus ibn Yezîd'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Ebû Seleme'den haber verdi ki, Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben:

- Yâ Rasûlallah! Ben genç bir erkeğim. Nefsim aleyhine kötü bir iş yapmaktan korkuyorum. Kadınlarla evlenecek dünyalık da bu­lamıyorum, dedim. (Erlik yumurtalarımı çıkartayım mı? demek

istedim.)

Rasülullah (S) bana cevâb vermekten sustu. Sonra bu suretle hâ­limi bir daha arzettîm. Yine sükût etti. Sonra bunun gibi bir daha söyledim, yine sustu. (Dördüncü) bir daha söylediğimde Rasülullah

(azarlayarak) bana:

— "Yâ Ebâ Hureyre, senin kavuşacağın mukadderatı yazan ka-lemiin mürekkebi) kurumuştur. Şu hâl üzerine sen ister hadımlaş, is­ter bırak (müsavidir)" buyurdu [17].

 

9- Bakire Kızları Nikah Etmek Babı

 

Ve İbnu Ebî Muleyke dedi ki:

İbn Abbâs, Âişe'ye hitaben: Peygamber (S) senden başka bir bakire ile evlenmedi, dedi [18].

 

14-.......Âişe (R) şöyle demiştir; Ben:

— Yâ Rasûlallah! Lütfen bana bildirir misin: Sen bir vâdîye in-sen de orada üzerindeki mahsûlü yenilmiş ve mahsûlü yenilmemiş hâl­de iki nevi' ağaç bulsan, deveni bunların hangisinde yayar otlatırsın? diye sordum.

Rasûlullah (S):

  "Başkası tarafından otlatılmayan ağaçta otlatırım" buyurdu. Âişe bu sorusu ile Rasûlullah'ın kendisinden başka bakir kız ola­rak kimse ile evlenmediğini kasdediyordu [19],

 

15-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:

— "(Yâ Âişe!) Sen iki kerre ru'yâda bana gösterildin. Baktım ki, bir zât, senin suretini bir ipekli kumaş parçasında taşıyor ve: Bu resmin sahibi senin müstakbel zevcendir, diyordu. Ben de o ipek ku­maşı açıyorum, bir de bakıyorum ki, o kumaş parçasındaki suret sen idin. O zâtın, yânt Cibril'in o sözü üzerine ben; Eğer bu ru 'yâ Allah tarafından gösterilmiş ise, Allah bunu yerine getirir, dedim"[20].

 

10- Dul Kadınlar Babı [21]

 

Müzminlerin annesi Ümmü Habîbe (R): Peygamber (S) bizlere hitaben: "Bana kızlarınızı ve kızkardeşlerinizi arz ve teklif etmeyin" buyurdu, demiştir [22].

 

16-.......Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Bizler Peygam­ber'in beraberinde bir gazveden dönüyorduk. Ben yavaş yürüyen bir devenin üzerinde acele hareket ettim. Derken arkamdan bana bir sü-vârî yetişti de beraberindeki bir deynekle benim deveme vurdu. Bu vuruş üzerine benim devem, görmekte olduğun develerin en hızlısı gibi yürüdü. Bir de baktım ki, o zât, Peygamber (S) imiş. Bana:

  "Seni acele ettiren nedir?" dedi. Ben de O'na:

  Ben yakında evlenmiş bir kimseyim, dedim. Peygamber:

  "Kız ile mi yoksa dul ile mi evlendin?" dedi. Ben:

  Dul ile evlendim, dedim. Peygamber:

  "Senin onunla, onun da seninle oynaşacağınız bir genç kızla evlenseydin yâ!" buyurdu.

Câbir devamla dedi ki: Nihayet Medine'ye girmek için hareket edip gittiğimizde Peygamber:

  "Kocasından ayrı kalmış kadının ustura tutunup temizlenmest ve dağınık saçlarını temizleyip taraması için yavaş hareket edin de, evlerinize geceleyin, yânı yatsı vaktinde girin" buyurdu [23].

 

17-....... Muhârib ibn Disâr es-Sedûsî şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdillah(R)'tan işittim ,vşöyle diyordu: Ben evlendim. Rasû-lullah (S) bana:

  "Ne ile evlendin?" diye sordu. Ben:

  Dul bir kadınla evlendim, dedim. Rasûlullah:

  "Senin neyin vardı ki bakire kızları ve onlarla oynaşmayı tercih etmedin?" buyurdu...

Muhârib: Ben bu "Senin neyin vardı, bakire kızları neye tercîh etmedin?" sözünü Amr ibn Dînâr'a zikrettim. Amr şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah'tan işittim; o bu fıkrayı: Rasûlullah bana "O se­ninle, sen de onunla oynaşacak genç bir kızla evlenseydin yâ" bu­yurdu, şeklinde söylüyordu [24].

 

11- Küçüklerin Yaşça Büyüklerden Olanlarla Evlendirilmelerinin Hükmünü Beyân) Babı

 

18-.......Bize el-Leys, Yezîd ibn Ebî Habîb'den; o da Irak ibn Mâlik'ten; o da Urve'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) Ebû Bekr'-den Âişe'yi nikahlamak için istedi. Ebû Bekr, Peygamber'e:

  Fakat ben Sen'in kardeşinim, dedi. Peygamber de ona:

  "Sen benim Allah'ın dîninde ve kitabında kardeşimsin. Bu cihetle Âişe bana halâldır" buyurdu [25].

 

12- Bâb: Evlenmek İsteyen Kişi Hangi Kadınla Nikah Akdi Yapar, Kadınların Hangileri Daha Hayırlıdır, Vâcib Kılmayarak Erkeğe, Nutfeleri İçin Tercîh Etmesi Müstehâb Olacak Kadın Çeşidi Nedir?

 

19-....... Bize Ebu'z-Zinâd, el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den olmak üzere tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Kadınların ha­yırlıları, deve binen Arah kadınlarıdır. Kureyş kadınlarının en iyileri ise küçüklüğünde çocuğu üzerine en şefkatlisi, kocasına karşı da onun elindeki malını korumak hususuna en iyi riâyet edenleridir" buyur­muştur [26].

 

13- Seriyyeler (Cariyeler) Edinme Ve Cariyesine Hürriyet Verip De Sonra Onunla Evlenen Kimsenin Sevabı Babı

 

20-.......Bize Salih ibnu Salih el-Hemdânî tahdîs etti. Bize eş-Şa'bî tahdîs edip şöyle dedi:" Bana Ebû Burde tahdîs etti ki, babası Ebû Mûsâ şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Herhangi bir adamın yanında bir câriye bulunur da kendisi ona ilim öğretir ve öğretimini güzel yapar, onu terbiye eder ve edeblendirmesini güzel yapar, sonra onu âzâd eder ve onunla evlenirse, o kimse için iki ecir vardır. Ehli kitâbdan herhangibir adam hem kendi peygamberine îmân etmiş, hem de bana îmân etmişse, onun için de iki ecir vardır. Her­hangibir köle hem efendilerinin hakkını ödemiş, hem de Rabb'inin hakkını ödemiş ise, onun için de iki ecir vardır".

Âmir eş-Şa'bî, muhatabı olan kimseye:

— Sen bu rivayeti hiçbir bedel ödemeksizin al. Hâlbuki vaktiy­le, Peygamber devrinde, insan bunun aşağısında bir mes'ele için tâ Medine'ye kadar giderdi, demiştir.

Ebû Bekr Şu'be ibn Ayyaş da Ebû Husayn'dan; o da Ebû Bur-de'den; o da babası Ebû Musa'dan; o da Peygamber'den olmak üze­re ' 'O cariyeyi âzâd eder, sonra da on un mehrini verirse..," şeklinde söyledi [27].

 

21- Bize Saîd ibn Telîd tahdîs edip şöyle dedi: Bana İbnu Vehb haber verip şöyle dedi: Bana Cerîr ibnu Hazım, Eyyûb'dan; o da Mu-hammed ibn Şîrîn'den haber verdi ki, Ebû Hureyre: Peygamber (S) şöyle buyurdu, demiştir [28].

 

22- Bize Süleyman ibn Harb, Hammâd ibn Zeyd'den; o da Ey­yûb'dan; o da Muhammed ibn Sîrîn'den; o da Ebû Hureyre'den tah­dîs etti (ki, Rasûlullah şöyle buyurmuştur): "İbrâhîm yalnız üç defa (te'vîl ile) yalan söylemiştir: İbrâhîm günün birinde zâlimlerden bir zalim hükümdarın memleketine uğramıştı. Beraberinde (bir kadın güzeli olan eşi)Sâre de vardı... "Hadîsin gerisini -Kitâbu'I-Enbiyâ'da geçtiği gibi- zikretti.

"Nihayet o zâlim hükümdar Sâre'ye, Hâcer ismindeki cariyeyi hediye olarak verdi. Sâre, İbrahim 'in yanına gelince ona:

— Allah o kâfirin elini benden men' etti, bir de bana Hâcer'i hizmetçi olarak verdi, dedi."

Ebû Hureyre: Ey semâ suyunun oğulları, sizin ananız işte bu ka­dındır, dedi [29].

 

23-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Hayber’den dönüşte onun)la Medine arasında üç gün ikaamet etti. Bu müddet içinde Safiyye bintu Huyey' ile evlendi. Ben de müslümânla-rı Peygamber'in düğün aşına da'vet ettim. Bu ziyafette ekmek de, et de yoktu. Tabaklanmış deri sofraların yayılması emredildi. Aka­binde bunların içlerine hurmadan, akt denilen kuru yoğurttan ve tereyağından konuldu. İşte bu, Peygamber'in düğün yemeği oldu. Ye­mek esnasında müslümânlar aralarında:

  Safiyye, mü'minlerin analarından birisi midir, yoksa Rasû-lullah'in sağ elinin mâlik olduğu cariyelerden midir? dediler.

Bir kısım müslümânlar da:

— Eğer Rasûlullah Safiyye'yi örterse, o, mü'minlerin anaların­dan birisidir. Eğer onu örtmezse Safiyye, Rasûlullah'm sağ elinin mâlik olduğu cariyelerinden birisidir, dediler.

Rasûlullah (S) hareket etmeğe karar verince, binitinin arkasına Safiyye için üzerine oturacağı bir taht hazırlattı ve Safiyye ile insan­lar arasına da bir perde uzattı [30].

 

14- Cariyenin Hürriyete Kavuşturulmasını Onun Mehri Yapan Kimse Bârı

 

24-....... Bize Hammâd ibn Zeyd, Sabit el-Bunânî'den ve Şuayb ibnu'l-Habhâb'dan; o da Enes ibn Mâlik'ten tahdîs etti ki, Ra­sûlullah (S) Safiyye'yi âzâd etmiş ve âzâdlığım kendisine sadak, yânî mehr yapmıştır [31].

 

15- Yüce Allah'ın "...Eğer fakîr iseler Allah onları /adlından zengin yapar" («ı-Nür: 32) Kavlinden Dolayı Fakîr Olanı Evlendirme Babı

 

25-.......Sehl ibn Sa'd es-Sâidî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S)'a bir kadın geldi de:

— Yâ Rasûlallah! Ben nefsimi Sana hibe etmeye (mehirsiz Sen'-inle evlenmeye) geldim, dedi.

Râvî dedi ki: Rasûlullah kadına baktı, bakışını kadın üzerinde yukarı kaldırdı, aşağıya indirdi, sonra da Rasûlullah başını eğdi. Ka­dın, Rasûlullah'ın kendisi hakkında hiçbir hüküm vermediğini gö­rünce oturdu. Bu sırada sahâbîlerinden bir adam ayağa kalktı da:

— Yâ Rasûlallah! Eğer Sen'in bu kadına bir hacetin yoksa, beni bu kadınla evlendir, dedi.

Rasûlullah:

  "Yanında mehr verecek birşey var mı?" dedi. O sahâbî:

  Hayır vallahi yâ Rasûlallah! dedi. Rasûlullah:

  "Ailenin yanına git de, bak birşey bulacak mısın?"'buyurdu. Bunun üzerine o zât gitti, sonra dönüp geldi de:

  Hayır vallahi, hiçbirşey bulamadım, dedi. Rasûlullah:

  "Bak, demirden bir yüzük olsun (getir)/" buyurdu. Sahâbî dönüp geldi de:

— Hayır, yâ Rasûlallah! Demirden bir halka bile bulamadım. Lâkin şu izârım (belden aşağı ihramım) var -Râvî Sehl: Bu fakîr sa-hâbînin (izârı üzerine giyecek) ridâsı yoktu, dedi-, bu izârımın yarısı kadının olsun, dedi.

Rasûlullah:

  "Sen izârınla ne iş yapabilirsin (neye yarar)? Onu sen giyer­sen kadının üstünde ondan birşey bulunmaz, açıkta kalır; onu kadın giyerse senin üzerinde birşey olmaz (sen çıplak kalırsın)/" buyurdu [32].

Bu söz üzerine adamcağız bulunduğu yere oturdu. Nihayet bu oturuşu uzayınca da (ümîdsizce) kalkıp gitti. Rasûlullah bu zâtın ümîd-sizce dönüp gittiğini gördü de, onun çağırılmasım emretti. Adam gelince:

  "Kur'ân'dan ezberinde ne var?" diye sordu. Adam:

— Ezberimde şu sûre var, şu sûre var! diye birtakım sûreleri saydı. Bunun üzerine Rasûlullah:

  "Sen bu sûreleri ezberinden okuyor musun?" dedi. O zât:

  Evet okuyorum, dedi. Rasûlullah:

  "Git, Kur'ân 'dan ezberindeki bu sûrelerle seni bu kadına mâlik kıldım (yânî seni onunla evlendirdim)" buyurdu [33].

 

16- (Nikâhta Erkekle Kadın Arasında Aranan) Denklikler Dîn Hususundadır Babı

 

Ve Yüce Allah'ın şu kavli:

'O, sudan bir beşer yaratıp da onu soy sop yapandır. Rabb'in kemâliyle kadîr bulunuyor" (el-Furkaan: 54) [34].

 

 

26-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: BanaUrveibnu'z-Zubeyr, Âişe(R)'den olmak üzere şöyle haber verdi: Ebû Huzeyfe ibn Utbe ibn Rabîa ibn Abdi Şems -ki bu Ebû Huzeyfe, Peygamber (S) ile beraber Bedir gazasında bulunmuştu- Salim ibn Ma'kıl'ı oğul edinmişti. Ni­tekim Peygamber de Zeyd ibn Hârise'yi oğul edinmişti. Aynı zamanda Sâlim'e, kardeşi Velîd ibn Utbe ibn Rabîa'nın kızı Hind'i nikâh et­mişti. Hâlbuki Salim, Ensâr'dan (Subeyte adında) bir kadının kölesi idi. Câhiliyet zamanında bir kimse birisini evlâd edinirse, insanlar o evlâdlığı o kimsenin adiyle çağırırlardı. (Fulân'ın oğlu Fulân derler­di). Ve evlâdlık -neseb yönünden oğul gibi- o kimsenin mirasından mîrâs alırdı. Bu töre, Yüce Allah "Evlâdlıklannızı (neseb) babaları adiyle çağırınız. Bu, Allah indinde daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, o hâlde dinde kardeşleriniz ve dostlannızdırlar... "(ei-Ahzâb: 5) kavlini indirinceye kadar devam etti. Bu âyetin inmesi üze­rine artık âzâdlı köleler ve evlâdlıklar nesebi babaları adına döndü­rüldüler. Bunlardan babalan bilinmeyenler de (eski efendisine) dînde dost ve kardeş oldu.

Bu vaziyet üzerine Kureyşli, sonra Amirli olan Süheyl ibn Amr'ın kızı Sehle -ki Ebû Huzeyfe'nin öbür karışıdır, Subeyte'nin de ortağıdır-Peygamber'e geldi ve:

— Yâ Rasûlallah! Biz Sâlim'i oğul edinmiştik. Hâlbuki Allah evlâdlık hakkında bildiğiniz âyeti indirdi (Şimdi ne buyurursun)? di­ye sordu.

Buhârî'nin şeyhi Ebû'l-Yemân bu hadîsi müellif Buhârî'ye bu suretle zikretti [35].

 

27-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) amcası Zubeyr ibn Abdilmuttalib'in kızı Dubâa'nın yanma girdi ve ona:

  "Öyle sanıyorum ki, hacca gitmek istiyorsun" dedi. Dubâa da:

— (Evet öyledir, fakat) vallahi kendimde hastalık hissediyorum, dedi.

Rasûlullah:

  "Ey Dubâa, sen hacc et ve (hacca niyet ederken): Yâ Allah,  beni hacc menseklerini yerine getirmekten men' ettiğin yerde ihram­dan çıkacağım! diye şart kıl" buyurdu.

Dubâa o sırada Mıkdâd ibn Esved'in nikâhı altında bulunuyor­du [36].

 

28-....... Saîd ibnu Ebî Saîd, babasından; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Kadın dört (hâl ve sıfatı) için nikâh olunur; Malı için, soyu için, güzelliği için, dîni için. (Ey mü'min, sen bunlardan) dîndâr olanı ele geçirme­ye bak. (Eğer dediğimi yapmazsan) iki elin fakîrleşir"[37].

 

29-.......Sehl ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'ın yanın­dan zengin bir adam geçti. Rasûİullah (S):

  "Bu zengin kişi hakkında ne dersiniz?" diye onu tezkiye etmişti.

Mecliste hazır bulunanlar da:

— Bu kimse bir kadının izdivacına tâlib olsa, nikâh olunmaya; birisi hakkında şefaat ve tavsiye ederse, şefaati kabul edilmeye; bir söz söylese, sözü dinlenmeye lâyık bir kimsedir! diye şehâdet ettiler.

Sehl ibn Sa'd dedi ki: Sonra Rasûİullah sükût etti. Bu sırada müs-lümânların fakirlerinden birisi geçti. Bu defa da Rasûİullah:

  "'Bu fakır kişi hakkında ne dersiniz?" diye sordu. Orada bulunanlar:

— Bu kimse de bir kadının nikâhına tâlib olsa, nikâh olunma­ya; birisi hakkında şefaat ederse şefaati kabul olunmaya ve bir re'y beyân ederse, sözü dinlenmeye lâyık bir kimse değildir! dediler.

Bunun üzerine Rasûİullah:

  "Bu fakır, öbür zengin gibi dünyâ dolusu insandan hayırlıdır" buyurdu [38].

 

17- Mal Hususundaki Denkliklerin Hükmü Ve Fakîr Erkeğin Zengin Kadınla Evlendirilmesi Babı

 

30-.......îbnu Şihâb şöyle demiştir: Bana Urve haber verdi ki, o, Âişe'ye: "Eğer yetim kızlar hakkında adaleti yerine getiremeyece­ğinizden korkarsanız, sizin için halâl olan (diğer) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin. Şayet (bu suretle de) adalet ya-pamıyacağınızdan endîşe ederseniz, o zaman bir tane ile, yâhud mâ­lik olduğunuz câriye ile yetinin... "(en-Nisâ: 3} âyetinin tefsirini sormuş, Âişe de şöyle cevâb vermiştir:

— Ey kardeşimin oğlu! Âyetteki bu yetime kız, şu öksüz kızdır ki, velîsinin velayet ve vesayeti altında bulunur. Velîsi onun güzelli­ğine ve malına rağbet eder, fakat o kızın hakkı olan mehrinde eksilt­me yapmak ister (onunla böyle evlenmek ister). İşte (bu âyette) o çeşit velîler, velayetleri altındaki yetîme kızları -mehirlerini kemâle ulaş­tırmak hususunda adalet edinceye kadar- nikâh etmelerinden nehyo-lundular da bunlardan başka kendilerine halâl olan kadınlardan nikâh etmekle emrolundular.

Âişe devamla şöyle dedi:

— Bu âyet indikten sonra insanlar Rasûlullah'tan fetva istedi­ler. Bunun üzerine Allah şunu indirdi: "Senden kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: Onlara dâir fetvayı size Allah veriyor. Kendileri için yazılmış olanı onlara vermediğiniz ve nikahlamalarını da beğe-

nip istemediğiniz yetim kızlar ve küçük çocuklar hakkında, bir de ye­timlere karşı adaleti ayakta tutmanız hususunda işte Kitâb 'da okunup duran âyetler... " {en-Nisâ: 127) [39].

âyetinde Allah onlara şunu indirdi (yânî bu âyetin delâlet ettiği ma'nâ şudur): Onlar, yetîm kız güzellik ve mal sahibi olduğu zaman, bu kızın nikâhına, nesebine ve mehrini kemâle ulaştırmaya rağbet etmişlerdir. Kız mal ve güzellik azlığından dolayı rağbet edilmemiş olduğu zaman ise, o kızı terkedip, ondan başka ka­dınları almışlardır.

Âişe dedi ki:

— Kıza rağbet etmedikleri, istemedikleri zaman onu nasıl terke-diyorlarsa, rağbet ettikleri zamanda da o kızı nikâh etmelerine hak­ları yoktur. Ancak kıza adalet etmeleri ve ona mehirde en yüksek hakkını vermeleri hâlinde nikâh edebilirler [40].

 

18- Kadının Uğursuzluğundan Sakınılması Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:

 

"Eşlerinizin, evlâdlarınızın içinde hakîkaten size düşman olanlar da vardır. O hâlde onlardan sakının"

(et-Tegâbun: 14)

 

31-.......Bana Mâlik, İbn Şihâb'dan; oda îbnUmer'in iki oğlu Hamza ile Sâlim'den; onlar da babalarından olmak üzere tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Uğursuzluk (telâkkîsi Câhiliyet âdeti olarak) ka­dında, evde ve atta olur" buyurmuştur [41].

 

32-.......Abdullah ibn Umer şöyle demiştir: Peygamberin ya­nında uğursuzluğu zikrettiler. Bunun üzerine Peygamber (S): "Eğer herhangi bir şeyde uğursuzluk hâsıl olsaydı evde, kadında ve atta olurdu" buyurdu [42].

 

33-.......Bize Mâlik, Ebû Hâzım'dan; o da Sehl ibn Sa'd'dan haber verdi ki, Rasûlullah (S): "Eğer bir şeyde (yânî eşyada) uğursuzluk (düşünülür) olsaydı atta, kadında ve meskende olurdu" bu­yurmuştur [43].

 

34-.......Süleyman et-Teymî şöyle demiştir: Ben Ebû Usmân en-Nehdî'den işittim; o da Usâme ibn Zeyd(R)'den ki, Peygamber (S): "Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı hiçbir fitne (fe-sâd âmili) bırakmadım" buyurmuştur [44].

 

19- (Kadın Razı Olduğu Takdirde) Hürre Kadının Kölenin Nikâh Akdi Altında Olması(Nın Cevazı) Babı

 

"Yerde ve nefislerinizde herhangibir musibet meydana gelmemiştir ki, bu, bizim onu yaratmamızdan evvel mutlakaa bir kitâbda(yaz\\m\$)dır. Şübhesiz ki, bu, Allah'a göre kolaydır" (el-Hadîd: 22).

Şu hâlde mukadderatta olan hâdiselerden kurtulmak mümkin değildir. Bun­larda meskenin, atın, kadının, şahsın hiçbir te'sîri yoktur.

 

35-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Berîre hakkında üç tane sün­net (yânı kaanûn) meydana gelmiştir: Hürre oldu, akabinde (kocası­na karşı) muhayyer kılındı. Rasûlullah (S) Berîre hakkında:

  "Velâ ancak hürriyete kavuşturanındır" buyurdu.

Rasûlullah eve girdi. Taştan edinilmiş bir tencere henüz ateş üze­rinde bulunuyordu. Rasûlullah'a evdeki katıktan bir katık ve ekmek yaklaştırıldı. Rasûlullah:

  "Ben ateş üzerinde bir tencere görmedim mi?" dedi.

— Berîre'ye sadaka edilmiş bir parça ettir, Sen ise sadaka ye­mezsin, denildi.

Rasûlullah:

  "O, Berîre'ye bir sadakadır; bize de Berîre'den bir hediyedir" buyurdu [45].

 

20- Bâb: Yüce Allah'ın: "İkişer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin" (en-Nisâ: 3) Kavlinden Dolayı, Erkek Dört Kadından Fazlasıyle Evlenmez

 

Alî ibnu'l-Hüseyin aleyhima's-selâm: "İkişer yâhud üçer yâhud dörder olmak üzere" demeyi kasdediyor, dedi. Bunun delili, zikri ulu olan Allah'ın şu kavlidir: "Gökleri, yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı (olmak üzere) elçiler yapan Allah'a hamd olsun... " (Fatın i).

Allah "İkişer yâhud üçer yâhud dörder" demeyi kasdediyor [46].

 

36- Bize Muhammed (ibn Selâm el-Beykendî) tahdîs etti. Bize Abdete ibnu Süleyman, Hişâm'dan; o da babası Urve'den; o da Âi-şe'den olmak üzere ' 'Eğer yetim kızlar hakkında adaleti yerine geti-remiyeceğinizden korkarsınız... 7 (en-Nisâ: 3) kavlinin tefsirinde Urve, Âişe'den şöyle dedi:

— Bu o yetîm kızdır ki, bir. adamın himayesinde bulunur, aynı zamanda o adam bu yetîm kızın velîsidir. Sonunda o adam, o yetîm-le malı sebebiyle evlenir, fakat o kızın sohbetine kötü davranır ve malı hususunda da adalet etmez. îşte bu huyda olan kimse, kendisine ha-lâl olan başka kadınlardan ikişer yâhud üçer yâhud dörder olmak üzere nikâh edip evlensin [47].

 

21- (Süt Emmenin Hükmü Hakkında) Bâb

 

"Ve sizi emziren (süt) analarınız da size haram kılındı..."

(en-Nisâ: 23) âyeti, bir de "Nesebden dolayı haram olan süt emmekten dolayı da haram olur" (hadîsi) [48].

 

37-.......Peygamber'in zevcesi Âişe (R) haber verdi ki, Rasûlullah, Âişe'nin yanında bulunuyordu. Bu sırada Âişe, Hafsa'nın evi önünde izin isteyen bir erkek sesi işitmişti.

Âişe dedi ki: Ben:

— Yâ Rasûlallah! Şu adam Sen'in evine girmek için izin istiyor, dedim.

Bunun üzerine Peygamber (S):

  "Sanırım ki o, Hafsa'nın süt amcası Fulân kimsedir!" buyurdu.

Âişe dedi ki:

— Âişe'nin süt amcası Fulân hayâtta olsaydı, benim yanıma gi­rebilecek miydi? diye sordu.

Peygamber:

  "Evet girebilirdi. Çünkü süt, doğum ve nesebin haram kıl­makta olduğu herşeyi haram kılar" buyurdu [49].

 

38-.......Bize Yahya ibn Sâid, Şu'be'den; o da Katâde'den; o da Câbir ibn Zeyd'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs şöyle dedi: Peygam-ber'e hitaben:

  Hamza'nın kızını eş almaz mısın? denildi. Peygamber (S):

  "Hamza'nın kızı, benim süt kardeşimin kızıdır" buyurdu. Bişr ibnu Umer dedi ki: Bana Şu'be tahdîs etti. Ben Katâde'den

işittim. Ben Câbir ibn Zeyd'den bunun benzerini işittim, demiştir [50].

 

39-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr ha­ber verdi; ona da Ebû Seleme'nin kızı Zeyneb haber verdi; ona da Ebû Sufyân'ın kızı Ümmü Habîbe haber verdi ki, kendisi:

— Yâ Rasûlallah! Ebû Sufyân'ın kızı olan kızkardeşimi nikâh et! dedi.

Rasûlullah:

  "Sen (kıskanmayip) bunu arzu eder misin?" buyurdu. Ben de:

— Evet arzu ederim. Çünkü ben Sen'in için ortaktan hâlî ve yalnız kalıcı değilim. İsterim ki, hayırda, yânî Sana karşı sevgimde bana ortak olan bârî kızkardeşim olsun! dedim.

Bunun üzerine Peygamber (S):

  "İyi bil ki, kızkardeşin bana haîâl olmaz" buyurdu. Ben:

— Biz duyuyoruz ki, Sen Ebû Seleme'nin kızını nikâh etmek is­tiyormuşsun! dedim.

Rasûlullah (S):

  "(Eşim) Ümmü Seleme'nin kızını mı?" diye sordu. Ben de:

  Evet, dedim. Rasûlullah:

  "Ümmü Seleme'nin kızı Zeyneb, benim terbiyem altında üvey kızım olmasa bile yine bana nikâhı halâl olmaz. Çünkü o, benim süt kardeşimin kızıdır: Beni ve onun babası Ebû Seleme'yi Suveybe ka­dın emzirmistir. Bir daha kızlarınızı ve kızkardeşlerinizi bana teklif etmeyin!" buyurdu.

Urve dedi ki: Suveybe, Ebû Leheb'in cariyesi idi. Sonra onu âzâd etti. Sonra bu kadın Peygamber'i emzirdi. Ebû Leheb öldüğü zaman, ailesi halkından bâzılarına ru'yâda Ebû Leheb fena bir hâlde göste­rildi. Ona: Ne hâle ulaştın? diye sordu. Ebû Leheb: Sizden sonra hiç­bir hayıra kavuşmadım. Yalnız Suveybe'yi âzâd ettiğimden dolayı sununla sulandım! diye başparmağıyle şehâdet parmağı arasında bir delik gösterdi [51].

 

22- Yüce Allah'ın: "Anneler çocuklarım iki bütün yıl emzirirler. (Bu hüküm) emmeyi tamâm yaptırmak

isteyenler içindir.,." (el-Bakara: 232) Kavlinden Dolayı "İki Yıldan Sonra Süt Emme Hükmü Yoktur" Diyen Ve (Bu İki Şene İçinde İken) Emmenin Azının Da, Çoğunun Da Haram Kılacağını Beyân Babı [52]

 

40-.......Bize Şu'be, el-Eş'as'tan; o da babası Ebû's-Sa'sâ Selîm ibnu'I-Esved'den; o da Mesrûk'tan; o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki, Âişe'nin yanında bir adam varken Peygamber (S) içeri girdi. Pey­gamber bunu hoş görmediğini belli eder gibi yüzünün rengi değişti. Bunun üzerine Âişe:

— Bu benim (süt) kardeşimdir! dedi. Peygamber de:

  "Süt kardeşlerinizin kim olduğuna iyi dikkat ediniz. Çünkü süt, ancak açlıktandır (yânî açlığı giderendir)1* buyurdu [53].

Ümmü Habîbe, iki kızkardeşin nikâhta birleştirilmesinin caiz olmadığım bilmeyerek hadîsteki teklîfi yapmıştı.

 

23- Fahlın Sütü (Yânî Sütün Meydana Gelmesine Sebeb Olan Erkekle Emen Kişi Arasında Süt Harâmlığı Sabit Olur Mu?) Babı

 

41........ Bize Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Urvetu'bnu'z-Zubeyr'den; o da Âişe'den haber verdi ki, Ebû'l-Kuays'ın erkek kardeşi Ef-lah, hicâb emrinin inmesinden sonra gelip Âişe'nin yanına girmeğe izin istiyordu. Bu Eflâh, Âişe'nin süt amcası idi.

(Âişe dedi ki:) Ben ona izin vermekten çekindim. Rasûrullah (S) gelince yaptığım işi O'na haber verdim. Hemen Eflah'm benim yanı­ma girmesine izin vermemi emretti [54].

 

24- Emzirici Kadının (Tek Başına) Emzirmeye Şehâdet Etmesi(Nin Hükmü) Babı

 

42-.......Abdullah ibn Ebî Muleyke şöyle demiştir: Bize Eyyûb

haber verdi: Bana Ubeydullah ibnu Ebî Meryem, Ukbetu'bnu'l-Hâris'ten tahdîs etti. Abdullah ibn Ebî Muleyke: Ben bu hadîsi Ukbetu'bnu'I-Hâris'ten işittim, lâkin ben Ubeydu'bnu Ebî Meryem'in hadîsini daha iyi ezberlemekteyim, dedi. Ukbetu'bnu'l-Hâris şöyle dedi: Ben bir kadınla evlendim -O Ümmü Yahya bintu İhâb et-Temîmî'dir-. Akabinde bize siyah bir kadın geldi de:

— Ben sizin ikinizi de emzirdim, dedi. Bunun üzerine ben Peygamber'e gittim ve:

  Ben Fulân'ın kızı Fulâne ile evlendim, akabinde bize siyah bir kadın geldi de bana hitaben: Ben ikinizi de emzirmişimdir, dedi; bu kadın sözünde yalancıdır, dedim.

Peygamber benden yüz çevirdi. Ben ise Peygamber'in yüzü ci­hetinden geldim de bir daha:

  O kadın yalancıdır, dedim. Peygamber (S):

  "O siyah kadın her ikinizi de emzirdiğini söylediği hâlde, ev­lendiğin kadınla nasılyaparsın? Bu kadını kendinden bırak!'"buyurdu.

Hadîsin sonuncu râvîsi Alî ibn Abdillah el-Medînî bu hadîsi ri­vayet ederken, şeyhi İsmâîl ibn Uyeyne'nin sebbâbe ve orta parma­ğıyla işaret ettiğini göstermiştir. O da şeyhi Eyyûb es-Sahtıyânî'nin, Peygamber'in böyle parmaklarıyle iki eşe işaret ederek söylediğini gös­termiştir [55].

 

25- Nikâh Olunmaları Halâl Olan Ve Haram Olan Kadınlar Ve Yüce .Allah'ın Şu Kavli Babı:

 

"Analarınız, kızlarınız* kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, birader kızları, hemşire kızları, sizi emziren

süt analarınız, süt hemşireleriniz, karılarınızın anaları, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup himayelerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla (üvey kızlarınızın analarıyle) zifafa girmemişseniz (onlarla evlenmenizde) size bir be's yok. Kendi sulbünüzden gelmiş oğullarınızın karıları (ile evlenmeniz) ve iki kız kardeşi birlikte almanız da (keza haram edildi). Ancak geçen geçmiştir. Çünkü Allah hakîkaten çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir. Sağ ellerinizin mâlik olduğu kadınlar müstesna olmak üzere, diğer bütün kocalı kadınlar (da size haram edildi. Bu hürmetler) üzerinize Allah'ın farzı olarak (yazılmıştır). Onlardan mâadası ise -nâmûskâr ve zinaya sapmamış insanlar hâlinde (yaşamanız şartıyle) mallarınızla aramanız için- size halâl edildi. O hâlde onlardan hangisiyle fâidelendiyseniz, ücretlerini takdir edildiği veçhile verin. O mehrin mikdârını ta 'yin ettikten sonra aranızda gönül hoşluğu ile uyuştuğunuz şey hakkında üstünüze bir vebal yoktur. Şübhesiz ki Allah hakkıyle bilicidir, mutlak hüküm ve hikmet sahibidir"

(en-Nisâ: 23-24) [56].

Enes ibn Mâlik: "VeH-muhsenâtu mine'n-nisâV\ yânî kocalı hür-re kadınları nikâhla almak haramdır, ancak (harb esîri olarak) sağ ellerinizin mâlik olduğu kadınlar müstesnadır, dedi. O, mâlik olan erkeğin, kölesinin nikâhı altından cariyesini çekip almasında -bir ri­vayette: evlenmesinde- bir be's görmez.

Yüce Allah şöyle buyurdu: "Allah'a eş tanıyan kadınlarla onlar îmâna gelinceye kadar evlenmeyin. îmân eden bir câriye, müşrik bir kadından -bu sizin hoşunuza gitse de- elbet daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de, onlar îmân edinceye kadar (mü'min kadınları) nikâhla-mayın. Mü *min bir kul, müşrikten -o sizin hoşunuza gitse de- elbette hayırlıdır. Onlar sizi cehenneme çağırırlar. Allah ise, kendi iradesiy­le, cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara âyetlerini apaçık söy­ler. Tâ ki iyice düşünüp ibret alsınlar** (ei-Bakara: 22i) [57].

İbn Abbâs: Dört zevce üzerine ziyâde olan kadın o erkeğe ana­sı, kızı ve kızkardeşinin haram olduğu gibi haramdır, dedi.

Bize İmâm Ahmed ibn Hanbel şöyle söyledi: Bize Yahya ibn Saîd el-Kattân, Sufyân es-Sevrî'den tahdîs etti (ki o şöyle demiştir): Bana Habîb ibnu Sabit, Saîd ibn Cubeyr'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs:

— Size nesebden yedi, evlilik sebebiyle de yedi kadın haram ol­du, dedi, sonra da: "Hurrimet aleykum ummehatukum...^ (en-Nisâ: 225) âyetini okudu [58].

Abdullah ibn Ca'fer (ibn Ebî Tâlib), Alî'nin (başka kadından) kızı Zeyneb ile Alî'nin karısı Leylâ bintu Mes'ûd arasını cem'etti. İbn Şîrîn de: Bu birleştirmede be's yoktur, demiştir. el-Hasen el-Basrî bir kerresinde bu birleştirmeyi kerîh görmüş, sonra: Bunda be's yoktur, demiştir.

el-Hasen ibnu'l-Hasen ibn Alî de bir gece içinde bir amcanın iki kızı (iki torunu) arasını cem' etmiştir. Câbir ibn Zeyd, bir amca­nın iki ayrı koldan gelen bu iki kız torununu bir adamın nikâhı altın­da birleştirmeyi -aralarında meydana gelecek yarışma sebebiyle hısımlık koparılacağı için- kerîh görmüştür. (Buhârî şöyle dedi:) Hâl­buki Yüce Allah'ın: "Onlardan mâadası ise -nâmûskâr ve zinaya sapmamış insanlar hâlinde mallarınızla aramanız için- size haiâl edildi..." (en-Nisâ: 24) kavlinden dolayı bu birleştirmede haram kılma yoktur.

İkrime de İbn Abbâs'tan: Karısının kızkardeşi ile zina ettiği za­man, o arkeğe kendi karısı haram olmaz, dediğini söyleyip naklet-mistir. Yahya ibn Kays el-Kindî'den, eş-Şa'bî ile Ebû Ca'fer'in, sabî ile oynayan kimse hakkında: Eğer o kişi zekerini çocuğa girdirdi ise (yânî onunla livâta yaptı ise) artık o çocuğun anasıyla evlenemez, de­dikleri rivayet olunuyor [59].

(Buhârî dedi ki:) Bu Yahya el-Kindî, adaletle tanınmış değildir ve burada rivayet ettiği şey üzerinde mutâbaa olunmamıştır.

Yine İkrime, İbn Abbâs'tan: Karısının anasıyle zina ettiği zaman, karısı bu zinâkâr erkeğe haram olmaz, dediğini nakletmiştir (Çünkü haram, halâlı haram etmez).

Ebû Nasr el-Esedî'den, İbn Abbâs'm bunu haram kılmış olduğu da zikrolunuyor. (Buhârî dedi ki:) Bu Ebû Nasr'ın, İbn Abbâs'tan bizzat işitmesi bilinmemiştir.

İmrân ibn Husayn'dan, Câbir ibn Zeyd'den, el-Hasan el-Basrî'den ve Irak ehlinin bâzısından, bunların her biri, kadının ana­sıyle zina ettiği zaman o kadın kendisine haram olur dedikleri riva­yet olunuyor. Ebû Hureyre ise: Kadını yere yapıştırmadıkça, yânî onunla cima yapmadıkça kızı, o erkeğe haram olmaz, demiştir. Saîd ibnu'l-Müseyyeb, Urvetu'bnu'z-Zubeyr ve ez-Zuhrî, anasıyle zina etse de zevcenin beraberinde ikaamet etmeye cevaz vermişlerdir. ez-Zuhrî: Alî ibn Ebî Tâlib'in, karısının anasıyle zina etmiş olan bir adam hak­kında: Kansıyle ikaameti haram olmaz, dediğini nakletmiştir (Bey-hakî'nin lafzı: Haram halâlı haram etmez). (Buhârî şöyle dedi): Bu hadîs mürseldir (yânî munkatı'dır) [60].

 

26- Bâb:

 

"Kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup himayenizde bulunan üvey kızlarınız size haram edildi.

Eğer onlarla zifafa girmemişseniz, size bir be's yok. Kendi sulbünüzden gelmiş oğullarınızın karıları... " (en-Nisâ: 23).

İbn Abbâs şöyle demiştir: "Duhûl", "Mesîs", "Limâs" hepsi de cima'dan ibarettir. "Kadının çocuğunun kızları erkeğe haram kılınmakta, kadının kızları gibidir" diyen kimse, Peygamberin Ümmü Habîbe'ye karşı söylediği şu "Ve bir daha bana kızlarınızı ve kızkardeşlerinizi teklif etmeyiniz" hadîsini hüccet edinmiştir.

Yine böyle oğul çocuklarının zevceleri de haram kılınmakta oğulların halîleleri, yânî zevceleri gibidirler.

Kız erkeğin himayesinde olmasa da "Rabîbe = Üvey kız" ismi verilir mi? [61] Peygamber (S) kendine âid bir

üvey kızı -Zeyneb bintu Ümmi Seleme'yK onu bakıp besleyecek olan kimseye -Nevfel el-Eşcâî*ye- verdi. Ve

Peygamber (S) kızının oğlu el-Hasen ibn Alfyi oğul diye isimledi [62].

 

43-.......Bize Hişâm, babası Urve'den; o da Zeyneb bintu Ebî Seleme'den tahdîs etti ki, Ebû Sufyân'm kızı Ümmü Habîbe şöyle demiştir: Ben:

— Yâ Rasûlallah! Ebû Sufyân'ın kızı hemşiremle evlenmek hu­susuna rağbetin var mı? dedim.

Rasûlullah (S):

  "Ne yapayım?" dedi. Ben:

  Onunla nikahlanırsın! dedim.

Rasûlullah:

  "Sen bunu arzu eder misin?" dedi. Ben de:

— (Evet arzu ederim) Ben Sen'in yanında ortaktan hâlî değilim. Ben Sen'in sevgin hakkında kız kardeşimin bana ortak olmasını arzu ederim, dedim.

Rasûlullah:

  "İyi bil ki, fözkardeşin bana haiâl olmaz" buyurdu. Ben:

— Senin Ebû Seleme'nin kızını istemekte olduğun haberi bana ulaştı, dedim.

  "Ümmü Seleme'nin kızını mı?" dedi. Ben:

  Evet, dedim. Rasûlullah:

  "Ümmü Seleme'nin kızı (Zeyneb) benim (terbiyem altında) üvey kızım olmasa bile yine o bana halâl olmaz. Beni ve onun babası Ebû Seleme'yi Suveybe kadın emzirmiştir. Bana kızlarınızı ve kızkar-deşlerinizi teklif etmeyin" buyurdu.

el-Leys ibn Sa'd şöyle dedi: Bize Hişâm ibnu Urve: O, Durre bintu Ebî Seleme'dir, diye tahdîs etti [63].

 

27- Bâb:

 

“Ve iki kızkardeşi birlikte almanız da (haram edildi) ancak geçen geçmiştir" (en-Nisâ: 23)

 

44-.......Bize el-Leys, Ukayl'dan; o da tbn Şihâb'dan tahdîs etti ki, ona Urvete'bnu'z-Zubeyr haber vermiş; ona da Ebû Seleme'nin kızı Zeyneb haber vermiş. Ümmü Habîbe şöyle demiştir: Ben:

— Yâ Rasûlallah! Ebû Sufyân'ın kızı kızkardeşimi nikâhla al! dedim.

Rasûlullah (S):

— "Sen bunu arzu eder misin?" buyurdu.

Ben de:

— Evet arzu ederim. Çünkü ortaktan hâlî değilim ve ben hayır­da bana ortak olan kimsenin kızkardeşim olmasını arzu ederim, dedim.

Bunun üzerine Peygamber (S):

  "Muhakkak bu bana halat olmaz" buyurdu.

Ben:

— Yâ Rasûlallah! Allah'a yemîn ederim ki bizler Sen'in Ebû Se-leme'nin kızı Durre'yi nikâh etmek istemekte olduğunu konuşup du­ruyoruz, dedim.

Rasûlullah:

  "Ümmü Seleme'nin kızını mı?" diye sordu. Ben:

  Evet, dedim. Rasûlullah:

  "Vallahi Ümmü Seleme'nin kızı benim himayem altında ol­masa da yine o bana halâl olmazdı. Çünkü o benim süt kardeşimin kızıdır. Beni ve (onun babası) Ebû Seleme'yi Suveybe kadın emzir-miştir. Bir daha bana kızlarınızı ve kızkardeşlerinizi arz etmeyiniz" buyurdu [64].

 

28- Bâb: "Kadın, Halasının Üzerine Nikâh Edilmez"

 

45-.......Bize Âsim el-Ahvel, eş-Şa'bî'den haber verdi ki, o da Câbir(R)'den: Rasûlullah (S) bir kadının kendi halası üzerine yâhud kendi teyzesi üzerine nikâh olunmasını nehyetti, dediğini işitmiştir.

Dâvûd ibn Ebî Hind ile İbnuAvn, eş-Şa'bî'den; o da Ebû Hu-reyre'den olmak üzere (bu hadîsin bir rivayetini) söylediler.

 

46-.......Bize Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den olmak üzere haber verdi ki, Rasûlullah (S): "Bir kadınla onun halası, yine böyle bir kadınla onun teyzesi birlikte ni­kâh olunmaz" buyurmuştur [65].

 

47-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Kabîsa ibnu Zueyb tahdîs etti ki, o Ebû Hureyre'den şöyle derken işitmiştir: Peygamber (S) kadının kendi halası üzerine nikâh olunmasını yine kadının ve teyze­sinin bir şahsa nikâh olunmasını nehyetti.

ez-Zuhrî: Biz haram kılmakta, kadının babasının teyzesini de bu menzilede görüyoruz. Çünkü Urve bana Âişe'den tahdîs etti ki, o: "Nesebden haram olanı, sütten haram kılınız" demiştir [66].

 

29- Sığar Babı

 

48-.......Bize Mâlik, Nâfi'den; o da İbn Umer(R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S) şığar(sûretiyle nikâh)dan nehyetmiştir. Şığâr, bir kimsenin kızım diğerine, o da kızını kendisine vermek üzere arala­rında mehr de olmaksızın evîendirmesidir [67].

 

30- Bâb: Kadına Kendi Nefsini Bir Kimseye Hibe Etmesi (Halâl) Olur Mu?

 

49-.......Bize Hişâm tahdîs etti ki, babası Urve şöyle demiştir:

Havle bintu Hakîm, nefislerim Peygamber'e hibe eden kadınlardan idi. Bunun üzerine Âişe:

— Kadın kendim erkeğe hibe etmekten haya etmiyor mu? dedi.

"Onlardan kimi dilersen (nevbetinden) geri bırakır, kimi de di­lersen yanına alabilirsin. Geri bıraktıklarından kimi istersen (yanına almakta) de sana güçlük yoktur... "(ei-Ahzâb: 5i) âyeti inince de Âişe:

— Yâ Rasülallah! Rabb'in Taâlâ (kadınların değil) ancak Sen'-in arzunun gerçekleşmesine çabuk davranıyor, dedim (demiştir).

Bu hadîsi Ebû Saîd el-Müeddib, Muhammed ibn Bişr ve Abde ibn Süleyman; üçü de Hişâm'dan; o da babası Urve'den; o da Âişe'-den olmak üzere, bâzısı bâzısının rivayeti üzerine artırarak rivayet etmişlerdir [68].

 

31- İhrâmlının Nikâhlanması Babı

 

50-.......Câbir ibn Zeyd: İbn Abbâs (R) bize, Peygamber (S) ihrâmlı olduğu hâlde evlendi diye haber verdi, demiştir [69].

 

32- Rasûlullah(S)'In Mut'a Suretiyle Olan Muvakkat Nikâhı En Sonu Nehyetmesi Babı [70]

 

51-.......İbmı Uyeyne, ez-Zuhrî'den şöyle derken işitmiştir: Bana el-Hasen ibnu Muhammed ibn Alî ile kardeşi

Abdullah ibn Muham-med, babaları Muhammed ibnu'l-Hanefiyye'den haber verdiler ki, Alî ibn Ebî Tâlib (R), İbn Abbâs'a:

— Peygamber (S), Hayber gazvesi zamanında mut'a nikâhını ve evcil eşeklerin etinin yenilmesini yasak etti, demiştir [71].

 

52-.......Ebû Cemre şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs'tan işittim.

Ona kadınla mut'a nikâhı yapmak soruldu da, o buna ruhsat verdi. Bunun üzerine îbn Abbâs'ın bir kölesi, İbn Abbâs'a:

— Bu müsâade, ancak kadın ihtiyâcının şiddeti ve kadınların az­lığı yâhud buna benzer bir ibare (yânı harb ve gazve) zamanlarına âid değil miydi? dedi.

İbn Abbâs da:

  Evet öyledir, diye onu tasdîk etti.

 

53-.......Câbir ibn Abdillah ile Selemetu'bnu'1-Ekva' (R); ikisi şöyle demişlerdir: Bizler bir ordu içinde bulunduk. Rasûlullah'ın el­çisi bize geldi de:

— Size mut'a suretiyle (muvakkat bir zaman için) nikâha ve ev­lenmeye izin verildi. Muvakkat bir zaman için evlenebilirsiniz! dedi.

İbnu Ebî Zi'b de şöyle dedi: Bana Seleme ibnu'l-Ekva'ın oğlu Iyâs, babasından; o da Rasûlullah(S)'tan olmak üzere şöyle tahdîs etti: "Herhangibir erkekle bir kadın sözleşip, müddet ta'yîn etmeye­rek evlenmekte mutabık kalsalar, bunların birlikte yaşamaları'müd­deti üç gecedir. Üç geceden sonra bu çiftler bu müddeti artırmak isterlerse artırırlar yâhud ayrılmak isterlerse birbirlerini terkedip ay­rılırlar".

Râvî Seleme ibnu'1-Ekva' dedi ki: Bilmiyorum, bu müsâade bi­ze; Peygamber'in sahâbîlerine mahsûs birşey mi yoksa bütün müslü-mân ümmeti mi şâmildir?

Ebû Abdillah el-Buhârî: Mut'anın hükmünü Alî, Peygam-ber(S)'den olmak üzere: "O, neshedilmiştir" diye beyân eyledi, dedi [72].

 

33- Kadının, Kendi Nefsini Salih Bir Erkeğe Arzetmesi Babı [73]

 

54-.......Ben Sabit el-Bunânî'den işittim, şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik'in yanında idim. Mecliste Enes ibn Mâlik'in kızı da bulu­nuyordu. Enes şu hadîsi naklederek şöyle dedi: Bir gün Rasûlullah'-ın huzuruna bir kadın geldi de nefsini Rasûlullah'a arzederek:

— Yâ Rasûlallah! Bana bir ihtiyâcın var mı (yânî beni nikâhla alır mısın)? dedi.

Enes'in kızı bunu işitince:

— Baba, bu ne hayası kıt kadınmış! Vay bu ne fuhuş ve fezâ-het, vay bu ne fuhuş ve fezâhet! dedi.

Enes ibn Mâlik:

— (Kızım öyle söyleme.) Emîn ol ki, o kadın senden hayırlıdır. Çünkü o, Rasûlullah'ın peygamberlik ve rasûllük şerefine rağbet edip (O'nun hanedanı arasına girmek üzere) kendisini Rasûlullah'a arz ve teklif etmiştir! dedi [74].

 

55-.......Bize Ebû Gassân (Muhammed ibn Mutarnf el-Medenî) tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Hazım, Sehl ibn Sa'd'dan şöyle tahdîs etti: Bir kadın kendi nefsini Peygamber'e arzetti. (Peygamber gözle­rini indirip sükût etti.) Orada bulunan bir sahâbî:

— Yâ Rasûlallah! Bu kadım benimle evlendir! dedi. Rasûlullah (S):

  "(Mehr olarak) yanında neyin var?" diye sordu.

O sahâbî:

  Yanımda hiçbirşey yoktur! dedi. Rasûlullah:

   "Haydi git, araştır ve demir bir yüzük olsun (bul getir)" buyurdu.

Sahâbî gitti. Sonra dönüp geldi ve:

— Hayır yâ Rasûlallah, dünyalık birşey; demir bir halka bile bu­lamadım. Ve lâkin şu izârım var. Bunun yarısını verebilirim! dedi.

Râvî Sehl ibn Sa'd dedi ki: Bu fakîr sahâbînin ridâsı bile yoktu. Bunun üzerine Peygamber (S):

  "Bu izârınla ne iş görebilirsin? Onu sen giyersen kadının üs­tünde ondan birşey bulunmaz, açıkta kalır. Kadın giyerse sen çıplak kalırsın!" buyurdu.

Bunun üzerine o zât bulunduğu yere oturdu. Bu oturuşu uza-yınca da (ümîdsiz bir hâlde) kalkıp gitti. Peygamber bu zâtın (ümîd-siz) gittiğini görünce, onu çağırdı -yâhud çağırıldı- da ona:

  "Kur*ân*dan ezberinde ne var?" diye sordu. Sahâbî:

— Ezberimde şu sûre var, şu sûre var, şu sûre var! diye birtakım sûreler saymağa başladı.

Bunun üzerine Peygamber:

  "Kur'ân'dan ezberindeki sûrelere mukaabil seni bu kadına mâlik kıldık (yânı bu sûreleri kadına öğretmene mukaabil seni onun­la evlendirdik)" buyurdu [75].

 

34- İnsanın Kendi Kızını Yâhud Kızkardeşini Hayır Ehline Arzetmesi (Ve Bunda Bir Eksiklik Olmayacağı) Babı

 

56-.......İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Salim ibn Abdillah ha­ber verdi ki, o, babası Abdullah ibn Umer'den şöyle tahdîs ederken işitmiştir: Kızkardeşim Hafsa bintu Umer, kocası Huneys ibn Huzâ-fe es-Sehmî'den -ki Rasûlullah'ın sahâbîlerinden idi ve Medine'de vefat etmişti- dul kaldığı zamanki vaziyetini, babam Umer ibnu'l-Hattâb şöyle bildirmişti: Hafsa dul kalınca ben Usnıân ibn Affân'a gidip Haf-sa'yı almasını teklif ettim. Usmân:

  Bu işim hakkında bir düşüneyim! dedi. Birkaç geceler bekledim. Sonra bana kavuştu da:

— Düşündüm, bu günümde evlenmemek ciheti bana hayırlı gö­ründü! dedi.

Umer dedi ki: Ben sonra Ebû Bekr es-Sıddîk'a kavuştum. Ona da:

  İstersen seni Hafsa bintu Umer ile evlendireyim! dedim.

Ebû Bekr sükût etti, bana olumlu veya olumsuz bir cevâb ver­medi. Ben Ebû Bekr'e bu sükûtundan dolayı Usmân'dan daha çok gücendim. (Usmân bari menfî olsun bir cevâb vermişti.) Birkaç ge­celer daha bekledikten sonra RasûluIIah Hafsa ile evlenmeye tâlib oldu. Ben de kızımı Rasûlullah'a nikâh ettim. Bunun üzerine Ebû Bekr bir gün bana kavuştuğunda:

— Sanıyorum ki, sen Hafsa'yı bana teklîf ettiğin zaman, benim sana bir cevâb vermediğimden dolayı bana darılmışsındır! dedi.

Umer dedi ki: Ben de:

  Evet, doğrudur, dedim. Ebû Bekr şöyle dedi:

— O teklifin sırasında sana cevâb vermeme hiçbir mâni' yoktu. Şu kadar ki, Hafsa'yı Rasûlullah'ın zikretmiş olduğunu (yânî onu ala­cağını) biliyordum. Ben de Rasûlullah'ın sırrım açıklayacak değildim. RasûluIIah Hafsa'yı terkedip almayacak olsaydı, ben teklîfini kabul edip onu alırdım [76].

 

57-.......Ebû Seleme'nin kızı Zeyneb şöyle haber vermiştir: Ümmü Habîbe (Ramle bintu Ebî Sufyân), Rasûlullah'a hitaben:

— Bizler aramızda Sen'in Ümmü Seleme'nin kızı Durre'yi ni­kâh edip alacağını konuşup duruyoruz, dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah (S):

  "Ben onu Ümmü Seleme'nin üzerine mi alacakmtşım? Ben Ümmü Seleme'yi nikâh etmemiş olsaydım bile Ebû Seleme'nin kızı bana halâl olmazdı. Çünkü onun babası benim süt kardeşimdir" bu­yurdu [77].

 

35- Azız Ve Celîl Allah'ın Şu Kavli Babı:

 

"Kadınları nikâhla isteyeceğinizi çıtlatmanızda yâhud böyle bir arzuyu gönüllerinizde saklamanızda üzerinize bir vebal yoktur, Allah bilmiştir ki, siz onları mutlakaa hatırlayacaksınız* Ancak kendileriyle gizlice va'dleşmeyin. (Çıtlatma suretinde) meşru' bir söz söylemeniz ise başka. (Farz olan iddet) sonunu buluncaya kadar da nikâh bağını bağlamaya azmetmeyin ve bilin ki, Allah kalblerinizde olanı muhakkak biliyor. Artık O'ndan sakının ve yine bilin ki, şübhesiz Allah çok mağfiret edicidir, çok halimdir*9 (el-Bakara: 235).

 

"Eknentum fîenfusikum", "Nefislerinizde gizlediğiniz" demek­tir. Koruduğun ve gizlediğin her bir şey, gizlenmiş birşeydir. (Buhârî dedi ki:) Bana Talha îbnu Gannâm şöyle dedi: Bize Zaide ibnu Ku-dâme, Mansûr ibnu'1-Mu'temir'den; o da Mucâhid ibn Cebr'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs "Fİmâ arradtum bihi min hıtbetVn-nisâ" kavlin-deki ta'rîzin tefsiri hakkında şöyle demiştir: Erkek "Ben evlenmek istiyorum, bana sâliha bir kadının müyesser olmasını çok arzu ettim" der. el-Kaasım ibn Muhammed de ta'rîzi şöyle tefsir etmiştir: Erkek, kadına: "Şübhesiz sen bana karşı bir kerîmesin (yânı çok ikrâmlı bir kadınsın) ve ben sana çok rağbet etmekteyim" der. Erkeğin "Şübhe­siz Allah sana bir hayır sevkedecektir" ve bunun benzeri sözleri de ta'rîz nev'indendir.

Atâ ibn Ebî Rebâh şöyle demiştir: Erkek ta'rîz eder, açıkça söy­lemez. "Benim bir hacetim var, müjdelen, Allah'a hamdle sen nâfı-ka (yânı geçerli) bir kadınsın" der. Kadın da (ta'rîz olarak sâdece): "Senin söylemekte olduğun sözü işittim" der de ona herhangi birşey va'eletmez.

Kadının velîsi de kadının bilgisi olmaksızın bir va'dde bulunmaz. Eğer kadın iddeti içindeyken bir erkeğe va'dde bulunsa da sonra er­kek o kadını nikâhla alsa, iddetinin bitmesi ardından artık onların arası ayrılmaz.

el-Hasan el-Basrî: "Kadınlarla gizlice va'dleşmeyin", "Zina etmeyin" ma'nâsınadır, demiştir. İbn Abbâs'tan zikrolunuyor ki "Kitâb müddetine ulaşıncaya kadar" sözü, "İddet bitinceye kadar" ma'-nâsinadır [78].

 

36- Evlendirmeden Önce Kadına Bakma Babı [79]

 

58-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bana şöyle de­di: "Ben seni uykumda gördüm. Melek senin suretini ipekten bir ku­maş parçasında getirip: İşte bu (resmin sahibi) senin müstakbel zevcendir, dedi. Sonra ben senin yüzünden örtüyü açtığımda bir de baktım ki, o suret sensin. Cibril'in o sözü üzerine ben: Eğer şu ru'-yâm Allah tarafından gösterilmiş ise, Allah bunu infaz edip yerine getirir, dedim" [80].

 

59........Bize Ya'kûb ibn Abdirrahmân Ebû Hâzım'dan; o da Sehi ibn Sa'd(R)'dan şöyle tahdîs etti:*Bir kadın Rasûlullah'a geldi de:

— Yâ Rasûlallah! Ben nefsimi Sana hibe etmek için geldim, dedi. Rasûlullah (S), kadına baktı, ona doğru bakışını yukarı kaldırıp

aşağıya indirdi. Sonra başını eğdi. Kadın, Rasûlullah'm kendisi hak­kında hiçbir hüküm vermediğini görünce oturdu. Bunun üzerine sa-hâbîlerinden biri ayağa kalktı da:

— Ey Allah'ın Elçisi! Eğer Sen'in bu kadına ihtiyâcın yoksa, onu

benimle evlendir! dedi; Rasûlullah:

  "Yanında (mehr olarak) bir şeyin var mı?" diye sordu.

O da:

  Hayır vallahi yâ Resûlallah, birşeyim yoktur! dedi. Rasûlullah:

  "Kendi aile halkının yanına git de bak araştır, birşey bulabi­lir misin?" buyurdu.

Sahâbî gitti. Sonra dönüp geldi de:

  Hayır yâ Rasûlallah! Vallahi hiçbirşey bulamadım, dedi. Rasûlullah:

  "Bak araştjr, velev ki demirden bir yüzük olsun (bul getir)" buyurdu.

Bunun üzerine o sahâbî tekrar gitti, sonra dönüp geldi de:

— Hayır vallahi yâ Rasûlallah, demirden bir halka da bulama­dım. Velâkin şu izârım var, bunun yarısı kadının olsun, dedi.

Sehl: Bu sahâbînin ridâsı yoktu, demiştir. Rasûlullah:

  "Sen izârınla ne yapabilirsin, neye yarar? Onu sen giyersen kadının üstünde ondan birşey bulunmaz, açık kalır; onu kadın gi­yerse senin üzerinde ondan birşey kalmaz, sen çıplak kalırsın" bu­yurdu.

Bunun üzerine o sahâbî bulunduğu yere oturdu. Bu oturuşu uza-ymca da sonunda (ümîdsiz bir hâlde) kalktı. Rasûlullah onun arkası­na dönüp gittiğini görünce emretti de o zât geri çağırıldı. Gelince de Rasûlullah ona:

  "Kur'ân'dan ezberinde ne var?" diye sordu. O sahâbî de:

— Ezberimde şu sûre var, şu sûre var, şu sûre var! diye birtakım sûreler saydı.

Rasûlullah:

  "Sen bu sûreleri ezberinden okuyabilir misin?" diye sordu. Sahâbî:

— Evet okurum, cevâbım verince, Rasûlullah:

  "Git, Kur'ân'dan ezberindeki bu sûrelere mukaabil (yânî bun­ları o kadına öğretmene karşılık) seni bu kadına mâlik kıldım" bu­yurdu [81].

 

37- "Velînin İzni Olmaksızın Yapılan Nikâh Mu'teber Değildir" Diyen Kimse Babı

 

Çünkü Yüce Allah'ın "Kadınları boşadığınızda, iddetlerini bitirdikleri zaman aralarında meşru' bir surette anlaştıkları takdirde, artık kendilerini kocalarına nikâh etmelerine engel olmayın" (ei-Bakara: 232) kavli

vardır.

(el-Buhârî dedi ki:) Bu engel olmadan nehyin içine dul da girmiştir, bakire de böyledir. Yüce Allah (erkeklere

hitâb ederek): "... Müşrik erkeklere de onlar îmân edinceye kadar mü'min kadınları nikahlamayın,.. n <ei- Bakara: 221) ve keza: "İçinizden bekârları ve kölelerinizden, cariyelerinizden sâlih olanları evlendirin.,. " <en-Nûr: 32) buyurmuştur [82].

 

60-.......İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi; ona da Peygamber'in zevcesi Âişe (R) şöyle haber ver­miştir: Câhiliyet zamanında nikâh dört nevi' idi. Bunlardan biri, bu­gün insanların yapmakta oldukları nikâhtır. Şöyle ki: Erkek, diğer bir erkekten velâyetindeki kadını yâhud kızım ister, akabinde o ka­dının mehrini ta'ym edip mikdârını belirler. Sonra da o kadını nikâh eder. Diğer bir nikâh şekli şudur: Erkek, kendi karısı hayızından te­mizlendiği zaman karısına: Kendini (şeriflerden) fulân kimseye gön­der de, ondan seninle cinsî münâsebet yapmasını iste! der. Ve kadının o cinsî münâsebet yapmasını istediği erkekten gebe kaldığı tebeyyün edinceye kadar kocası asla kadınına dokunmayıp, ondan ayrı durur. Kadının gebeliği belirince isterse kendi kocası o gebe kadınla cima yapar. Kocası bu başka erkekle cinsî münâsebet işini ancak çocuğun necîb-liğine, asaletine rağbet ettiği için yapar. İşte bu nikâh, "Nikâhu'l-istibdâ'" (yânî başkasından cinsî münâsebet isteme nikâhı) olur.

Diğer bir nikâh nev'i de şudur: On kişiden az bir cemâat topla­nırlar da bunların hepsi bir kadının yanına girerler ve herbiri ayrı ay­rı kadınla cima yapar. Netîcede kadın bundan gebe kalıp da doğurduğu ve çocuğunu doğurmasının ardından birkaç geceler geçtiği zaman o erkeklere haber gönderir. Artık o erkeklerden hiçbiri gelmemezlik ede­mez. Nihayet hepsi kadının yanında toplanırlar. Kadın onlara hitaben:

— İşinizden meydana gelip de doğurmuş bulunduğum çocuğu tanıdınız. Bu çocuk, senin oğlundur yâ Fulân! der.

Ve kadın, onlardan arzu ettiği kimsenin ismini söyler. Böylece kadının çocuğu, o adamın nesebine katılır. îsmini söylediği o erkek, bu çocuktan çekinmeye, yânî onu kabul etmemeye muktedir olamaz.

Dördüncü nevi' nikâh şöyledir: Birçok insanlar toplanırlar da bir kadının yanına girerler. O kadının yanma gelen erkeklerden hiç­biri çekinemez. Bu kadınlar birtakım fahişelerdir ki, bunlar kendi ka­pıları üzerine bir alâmet olsun diye birer bayrak dikerlerdi. Artık kim isterse bu bayraklı kadınların yanına girer. Bunlardan biri gebe kalıp da çocuğunu doğurduğu zaman, o erkekler kadın için toplanırlar ve

kendileri için birkaç kaaif, yânî iz sürmekte maharetli kimseler çağı­rırlar. Sonra bu kaaifler o kadının çocuğunu, karar verdikleri kimse­nin nesebine katarlar. Böylece çocuk onun soyuna katılır ve o şahsın oğlu diye çağırılır. O zât bundan çekinemez.

Nihayet Muhammed (S) hakk ile peygamber gönderilince insan­ların bugünkü nikâhı müstesna olmak üzere, bu câhiliyet nikâhları­nın hepsini yıktı [83]

 

61-.......Bize Vekî\ Hişâm ibn Urve'den; o da babası Urve'den; o da Âişe(R)'den tahdîs etti. "Senden kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: Onlara dâir fetvayı size Allah veriyor. Kendileri için yazılmış olanı (farz edilmiş olan mîrâsı). onlara vermediğiniz ve ni­kâhlarını da beğenip istemediğiniz yetim kızlar ve küçük çocuklar hak­kında, bir de yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız hususunda işte Kitâb'da okunup duran âyetler... "(en-Nisâ: 127) âyetinin tefsirinde, Âişe şöyle demiştir:

— Bu o yetîm kız hakkındadır ki, bir adamın yanında bulunur. Hattâ o kız, erkeğin malında onun bir ortağı da olabilir. İşte o erkek bu kıza daha lâyık olduğu hâlde, onu kendisi nikâhla almak istemez ve kızın malında başka bir erkeğin kendisine ortak olmasını çirkin gördüğü için, o kızı başka bir erkeğe de nikahlamaz, malından dola­yı o kızı başkasıyle evlenmesinden men' eder durur [84].

 

62-.......Bize ez-Zuhrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Salim ha­ber verdi. Ona da babası Abdullah ibn Umer şöyle haber vermiştir: Kızkardeşîm Hafsa bintu Umer, kocası Huneys ibn Huzâfe es-Sehmfden -ki Peygamber'in sahâbîlerinden ve Bedir ehlinden olup Medine'de vefat etmişti- dul kaldığı zamanki vaziyetini babam Umer şöyle bildirmişti: Hafsa dul kalınca, Usmân ibn Affân'a kavuştum da Hafsa'yı alması için ona teklif ettim.

— Eğer istersen Hafsa'yı sana nikâh edeyim, dedim. Usmân:

  Bu işimde bir düşüneceğim, dedi.

Birkaç geceler bekledim. Sonra bana kavuştuğunda:

— Bu günümde evlenmemem ciheti bana daha hayırlı göründü, dedi.

Umer dedi ki: Müteakiben Ebû Bekr'e kavuştum ve ona da:

  İstersen Hafsa'yı sana nikâh edeyim, dedim...[85]

 

63-.......el-Hasen el-Basrî "Z-â ta'dulûhunne" âyetinin tefsîri hakkında şöyle demiştir: Bana Ma'kıl ibn Yesâr (R) tahdîs edip şöy­le dedi: -Bu âyet zâten onun hakkında inmişti- Ben (ismi Cumeyl bintu Yesâr olan) bir kızkardeşimi bir adamla evlendirdim. Bu adam kız-kardeşimi boşadı. İddeti tamam olunca da gelip beni istiyordu. Ben de ona:

— Seni vaktiyle kizkardeşimle evlendirmiş, onu sana bir aile dö­şeği yapmış ve sana her veçhile ikram etmiştim. Fakat sen bunlara karşı kardeşimi boşadın. Sonra da gelip onu tekrar istiyorsun. Hayır vallahi, kardeşim sana ebediyyen dönüp varmaz! dedim.

Fakat bu adam kusursuz (iyi) bir kimse idi. (Kızkardeşim olan) kadın da ona dönmek istiyordu. İşte bunun üzerine Allah şu "Ka­dınları boşadınız da iddetlerini bitirdiler mi, aralarında meşru' bir su­rette anlaştıkları takdirde, artık kadınların kendilerini kocalarına nikâh etmelerine engel olmayın... "(ei-Bakara: 232) âyetini indirdi. Bunun üze­rine ben:

— Yâ Rasûlallah! Şimdi ne yapayım? dedim.

Râvî: (Rasûlullah'ın emri üzerine) kızkardeşini yeni bir akd ile eski kocasıyle evlendirdi, dedi [86].

 

38- Bâb: Velî Bizzat Kendisi Kadını İsteyen Olduğu Zaman (Caiz Olur Mu, Olmaz Mı?) [87]

 

Mugîre ibn Şu'be (amcasının kızı olan) bir kadını istedi. Mugîre o kadına (nikâh velayetinde) insanların en yakını bulunduğu hâlde, o kadının veliliğini başka bir adama emr ve tahsîs etti de, o adam Mugîre'yi o kadınla evlendirdi.

Abdurrahmân ibn Avf da Kaarız kızı Ümmü Hakîm'e: — Sen evlendirme işini bana verir misin? dedi.

Kadın da:

— Evet veririm, deyince, Abdurrahmân: —Ben seni (talihlerin arasından fulânla) evlendirdim, dedi.

İbn Cureyc şöyle ded: Ben, Atâ ibn Ebî Rebâh'a: — Bir kadın var, onun bir amca oğlu kendisini istedi,

dedim. Atâ bana:

  Ben seni nikâh ettim sözüne şâhid tutsun yâhud kadının aşiretinden bîr adama, kadını onunla evlendirmesini emretsin! Dedi [88]. Sehl ibn Sa'd (R) şöyle dedi: Bir kadın,

Peygamber(S)*e:

— Ben nefsimi Sana hibe ediyorum! dedi. Bunun üzerine başka bir adam:

  Yâ Rasûlallah! Şayet Sen'in bu kadına ihtiyâcın yoksa, onu benimle evlendir, dedi [89].

 

64-.......Bize Hişâm, babası Urve'den; o da Âişe'den tahdîs et­ti. Âişe: "Senden kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: Onlara dâ­ir fetvayı size Allah veriyor: Kendileri için yazılmış olanı (farz edilmiş olan mîrâsı) onlara vermediğiniz ve nikâhlarım da beğenip istemedi­ğiniz yetim kızlar ve küçük çocuklar hakkında, bir de yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız hususunda işte Kitâb 'da okunup duran âyet* /er..."(en-Nisâ: 127) kavlinin tefsîri yolunda şöyle demiştir:

— Bu o yetime kızdır ki, erkeğin malında erkeğe ortak olduğu hâlde, erkeğin himayesinde bulunur, erkek onunla evlenmeyi istemez, malında kendisi üzerine gireceği için o kızcağızı başka bir adamla ev­lendirmez ve kızı evlenmekten habseder durur. İşte Allah o velîlerin, böyle kadınları evlenmelerinden men' etmelerini nehyetti [90].

 

65-.......Bize Sehl ibn Sa'd tahdîs edip şöyle dedi: Bizler Peygamber'in yanında oturuyorduk. Derken bir kadın geldi de kendi nef­sini Peygamber'e arzediyordu. Peygamber kadına doğru bakışını alçaltıp yükseltti, fakat kadına bir cevâb vermedi. Bunun üzerine sa-hâbîlerinden bir adam:

— Yâ Rasûlallah! Bu kadını benimle evlendir! dedi.

Rasûlullah (S):

  "Yanında mehr olacak herhangi birşey var mı?" dedi. Sahâbî:

— Yanımda hiçbirşeyim yoktur, dedi. Rasûlullah:

  "Demirden bir yüzük de mi yok?" dedi. Sahâbî:

— Demirden bir yüzük de yoktur, lâkin ben şu üstümdeki bur-demi ikiye bölerim de yarısını kadına verebilirim, diğer yarıyı da ken­dim alırım, dedi.

Rasûlullah:

  "Bu olmaz. Senin ezberinde Kur'ân 'dan birşey var mı?" dedi. Sahâbî:

— Evet vardır, deyince Rasûlullah ona:

  "Git, ben seni, sendeki Kur'ân mukaabilinde o kadınla evlen­dirdim" buyurdu [91].

 

39- Yüce Allah'ın: 'Kadınlarınız içinden artık âdetten kesilmiş olanlarla henüz âdetini görmemiş bulunanlarda eğer şübhe ederseniz, onların iddeti üç aydır..." (et-Talâk: 4) Kavlinden Dolayı İnsanın Kendi Küçük Çocuklarını Nikâh Etmesi(Nin Cevazı) Babı

 

Çünkü Allah bu âyette, bulûğdan evvelkilerin iddetlerini de üç ay yapmıştır [92].

 

66-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne, Hişâm'dan; o da babası Urve'den; o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) Âişe ile Âişe altı yaşında iken evlenmiş, Âişe dokuz yaşında iken de zifafa girdi­rilmiş, Peygamber'in yanında da dokuz sene kalmıştır [93].

 

40- Babanın Kendi Kızını, En Büyük İmâmla Evlendirmesi Babı

 

Umer (R): Peygamber (S) benden kızım Hafsa'yı istedi, ben de Hafsa'yı O'nunla evlendirdim, demiştir [94]

 

67-.......Bize Vuheyb, HişâmibnUrve'den; o dababası Urve'den; o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) Âişe ile, Âişe altı yaşında iken evlenmiş, dokuz yaşında iken de zifafa girmiştir.

Hişâm: Âişe'nin, Peygamber'in yanında dokuz sene kaldığı ba­na haber verildi, demiştir [95].

 

 

41- Bâb: Sultân Bir Velîdir

 

Çünkü Peygamber (S): "Biz seni ezberindeki Kur'ân mukaabilinde o kadınla evlendirdik" buyurmuştur [96].

 

68-.......Sehl ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'a bir ka­dın geldi de:

  Ben nefsimi Sana hibe ettim, dedi ve uzun müddet ayakta dikildi.

Bunun üzerine bir adam:

— Eğer o kadına Sen'in bir ihtiyâcın yoksa, beni onunla evlen­dir, dedi.

Rasûlullah (S):

  "Yanında kadına mehr vereceğin birşey var mı?" diye sordu. O zât:

  Yanımda şu izârımdan başka birşeyim yoktur, dedi. Rasûlullah:

  "Eğersen izârını o kadına verirsen, sen izârsız olarak oturur kalırsın; onun için sen başka birşey araştır" buyurdu.

O zât:

  Ben hiçbirşey bulamıyorum, dedi. Rasûlullah:

  "Araştır, velev demirden bir yüzük olsun (bul getir)" dedi. Fakat o zât bunu da bulamadı. Bunun üzerine Rasûlullah ona:

  "Ezberinde Kur'ân'dan birşey var mı?" diye sordu. O zât, isimlerini söylediği birkaç sûre için:

— Evet şu sûre, şu sûre vardır, dedi. Rasûlullah:

  "Kur'ân'dan ezberinde bulunan sûrelere mukaabüseni o ka­dınla evlendirdik" buyurdu.

 

42- Bâb: Baba Ve Ondan Başka Olan Velî, Bakire Olsun, Dul Olsun; Kadının Rızâsı Olmadıkça Nikâh Yapamaz

 

69-.......Ebû Hureyre (R) şöyle tahdîs etmiştir: Peygamber (S):

  "Dul kadın kendisinin açıkça emri alınmadıkça nikâh olun­maz. Er görmedik kız da kendisinden izin alınmadıkça nikâh olun­maz" buyurdu.

Mecliste hazır bulunanlar:

— Yâ Rasûlallah! Bakire bir kızın izni nasıl olur? diye sordular. Rasûlullah:

  "Onun izni sükût etmesidir" buyurdu.

 

70-.......Bize el-Leys, Abdullah ibnu Ebî Muleyke'den; o da Âişe'nin âzâdlısı olan Ebû Amr Zekvân'dan olmak üzere tahdîs etti ki, Âişe (R):

— Yâ Rasûlallah! Er görmedik kız utanır (iznini bildirmez), de­miştir de, Rasûlullah (S):

  "Onun rızâsı, susmasıdır" buyurmuştur [97].

 

43- Bâb: Adam Kızını, Kız İstemediği Hâlde Evlendirdiği Zaman, Bu Adamın Nikâhı Reddedilir

 

71- Bize İsmâîl ibn Ebî Uveys tahdîs edip şöyle dedi: Bana (bü­yük İmâm) Mâlik ibn Enes, Abdurrahmân ibnu'l-Kaasım'dan; o da babası el-Kaasım'dan; o da Yezîd ibnu Câriye'rün iki oğlu Abdur­rahmân ile Mucemmi'den; onlar da Hansa bintu Hizam el-Ensâriyye'-den şöyle tahdîs etti: Hansâ'yı babası, iznini almadan evlendirmişti. Hâlbuki Hansa dul idi ve bu evliliği istemedi. Rasûlullah'a gidip şi­kâyet etti. Rasûlullah (S) da onun nikâhını redd ve ibtâl eyledi.

 

72- Bize İshâk ibn Râhûye tahdîs etti. Bize Yezîd ibn Hârûn haber verdi. Bize Yahya ibn Saîd haber verdi ki, ona da el-Kaasim ibn Muhammed (ibn Ebî Bekr es-Sıddîk) tahdîs etmiş; ona da Ab­durrahmân ibn Yezîd ile kardeşi Mucemmi' ibn Yezîd ikisi de şöyle tahdîs etmişlerdir: Hizam ismiyle çağırılan bir adam, kendi kızını ni­kâh etmişti... Bunun devamı da geçen hadîs tarzındadır [98].

 

44- Yetîm Kızların Evlendirilmeleri Babı

 

Çünkü Yüce Allah'ın şu kavli vardır:

"Eğer yetim kızlar hakkında adaleti yerine getiremiyeceğinizden korkardanız, sizin için halâi olan diğer kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin..." (en-Nisâ: 3).

Kadın isteyen kimse velîye: Beni Fulâne kadınla evlendir, dediği; velî de bir müddet eğlendikten sonra evlendirir yâhud velî, kadın isteyene: Mehr verecek bir şeyin var mı? dediği; onun da: Yanımda şu ve şu var, dediği; yâhud ikisi de bir süre bekledikten sonra velî: Ben seni o kadınla evlendirdim, dediği zaman; bu üç suretteki evlendirme caizdir.

Bu konuda Sehl ibn Sa'd'ın Peygamberden rivayet ettiği çok geçen hadîsi vardır.

 

73-.......Bize Şuayb ibn Ebî Hamza, ez-Zuhrî'den haber verdi.

Ve el-Leys şöyle dedi: Bana Ukayl, tbn Şihâb'dan haber tahdîs etti. Bana Urve ibnu'z-Zubeyr haber verdi ki, o Âişe'ye şu âyetin tefsirini sorup şöyle demiştir:

— Ey anacığım! "Eğer yetim kızlar hakkında adaleti yerine ge-tiremiyeceğinizden korkarsanız... yâhud mâlik olduğunuz câriye (ile yetinin)..." (en-Nisâ: 3).

Âişe şöyle demiştir:

— Ey kızkardeşimin oğlu! Bu yetîme kız, velîsinin himaye ve ter­biyesi altında bulunur, derken o velî, yetîm kızın güzelliğine ve malı­na rağbet eder, fakat kıza vereceği mehrden eksiltme yapmak ister. İşte bu âyette o çeşit velîler, velayetleri altındaki yetîm kızları -mehirlerini kemâle ulaştırmakta adalet yapmadıkça- nikâh etmek­ten nehyohmdular ve bunlardan başka kendilerine halâl olan kadın­lardan nikâh etmeleri ile emrohmdular.

Âişe (rivayetine devamla) dedi ki:

— Bu âyet indikten sonra insanlar Rasûlullah(S)'tan fetva iste­diler. Bunun üzerine Allah şu âyeti indirdi: "Senden kadınlar hak­kında fetva isterler. De ki: Onlara dâir fetvayı size Allah veriyor: Kendileri için yazılmış olanı (mîrâsı) onlara vermediğiniz ve nikâhlâ-larını da beğenip istemediğiniz yetîm Kızlar ve (henüz ergin olma-

yan) küçük çocuklar hakkında, bir de yetimlere karşı adaleti ayakta tutmanız hususunda işte Kitâb'da okunup duran âyetler..." (en-Nisâ: 127).

Azız ve Celîl Allah onlara bu âyette şunu indirdi ve durumlarını tesbît etti: Yetîm kız, mal sahibi ve güzellik sahibi olduğu zaman, ve­lîler onun nikâhına, nesebine ve (emsâlininkinden az olan) mehrine rağbet ederler. Kız, mal ve güzellik azlığında bulunup da kendisi rağbet edilmemiş bir kimse olduğu zaman ise, velîler onu terkedip başka ka­dınları almaktadırlar.

Âişe dedi ki:

— O yetîm kızlara rağbet etmez oldukları zaman, onları terke­dip de almadıkları gibi, yetîm kızlara rağbet ettikleri zaman onları ni­kâh etme haklan yoktur. Ancak bu kızlara adalet etmeleri ve onlara hakları olan en yüksek mehri vermeleri hâlinde nikâh edebilirler [99].

 

45- Bâb: Kadını İsteyen Kişi Velîye Hitaben "Beni Fulâne Kadınla Evlendir" Dediği, Velînin De "Ben Seni Şuna Ve Şuna Mukaabil O Kadınla Evlendirdim'1 Dediğinde; Velî, Kocaya: "Razı Oldun Mu?" Yâhud "Kabul Ettin Mi?" Diye Sormasa Da Bu Nikâh Caiz Olmuştur

 

74-.......Bize Hammâd ibn Zeyd, Ebû Hâzım'dan; o da Sehlibn Sa'd(R)'dan olmak üzere şöyle tahdîs etti: Bir kadın Peygamber (S)'e geldi de nefsini O'na arzetti. Peygamber bu teklîf üzerine:

  "Bugün benim için kadınlara hiçbir hacet yoktur"buyurdu. Bunun üzerine bir adam:

  Yâ Rasûlallah! Beni bu kadınla evlendir! dedi. Rasûlullah ona:

  "Yanında ne var!" diye sordu. O:

  Yanımda hiçbirşey yok! dedi.

Rasûlullah:

  "Sen o kadına (mehr olarak) birşey ver, velev demirden bir

yüzük olsun" buyurdu. O sahâbî:

  Bende verecek hiçbirşey yoktur, dedi. Bu sefer Rasûlullah:

  "Yanında Kur'ân'dan ne var?" diye sordu. O zât:

  Şu ve şu (sûreler) var! dedi. Rasûlullah:

  "Senin ezberinde bulunan Kur'ân'la (yânî Kur'ân'ı kadına öğretmen mukaabilinde) ben seni o kadınla evlendirdim" buyurdu  [100].

 

46- Bâb: Bir Erkek, Mü'min Kardeşinin Nikâh Etmek Üzere Tâlib Olduğu Kadına -0 Bundan Vazgeçmedikçe- Tâlib Olmaz

 

75-.......Bize îbn Cureyc tahdîs edip şöyle dedi: Ben Nâfi'den işittim, şöyle tahdîs ediyordu: İbn Umer (R) şöyle diyordu:

— Peygamber (S), sizin bâzınız bir meta' satın almak üzere iken öbür bâzısının o metâ'ı satın almaya kalkışmasını nehyetti. Ve yine bir erkek, mü'min kardeşinin nikâh etmeye tâlib olduğu bir kadını istemeye kalkmaz. Meğer ki, ikinci istemezden evvel, birinci tâlib vaz­geçmiş olmalı yâhud da birinci tâlib, ikincisinin istemesine izin ver­melidir.

 

76-.......Ebû Hureyre (R) Peygamber'den naklederek söyledi ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Zanndan sakının. Çünkü zann, sözün en yalanıdır, insanların gizli ve eksik şeylerim araştır­mayın, topluluğun konuşmasını işitmeye çalışmayın, birbirinizle öf­ke yarışına girişmeyin, birbirinizle Allah kulları kardeşler olunuz. Bir erkek, mü'min kardeşinin istemekte olduğu kadını - o mü'min isteme­yi terkedinceye kadar- nikâh etmek için istemeye kalkmaz" [101].

 

47- Kadını İstemeyi Terketmenin Tefsiri Babı

 

 

77-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Salim ibnu Abdillah ha­ber verdi ki, kendisi Abdullah ibn Umer(R)'den işitmiştir. O şöyle tahdîs ediyormuş: Kızkardeşim Hafsa dul kaldığı zaman, babam Umer ibnu'l-Hattâb onun durumu hakkında şöyle dedi: Ben Ebû Bekr'e kavuştum da ona:

— Eğer istersen Umer'in kızı Hafsa'yı sana nikâh ederim, dedim. Birkaç geceler bekledim. Sonra Hafsa'yı Rasûlullah (S) istedi.

Akabinde Ebû Bekr bana kavuştu da şöyle dedi:

  Muhakkak ki bana arzettiğin hususta sana cevâb vermeme mâni' olan şey, ancak Rasûlullah'ın Hafsa'yı zikretmiş olduğunu bil­miş olmamdır. Ben Rasûlullah'ın sırrını açıklayacak değildim. Şayet Rasûlullah Hafsa hakkındaki düşüncesini bırakaydı, ben elbette onu kabul ederdim.

Bu hadîsi ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Yûnus ibn Yezîd, Mûsâ ibn Ukbe ve İbnu Ebî Atîk de Şuayb ibn Ebî Hamza'ya mutâbaat ettiler [102].

 

48- Nikâh Akdi Sırasında Hutbe(Nin Müstehâblığı) Babı

 

78-.......Zeyd ibn Eşlem şöyle demiştir: Ben İbnu Umer(R)'den işittim, şöyle diyordu: Medine'nin doğu tarafından iki adam geldi de birer hutbe yaptılar. Bunun üzerine Peygamber (S): "Şübhesiz be­yândan bir kısmı sihrdir (yânı insanı büyüleyicidir)" buyurdu [103].

 

49- Nikâhta Ve Düğün Aşında Deff Çalmak Babı

 

79-.... Hâlid ibn Zekvân şöyle demiştir: er-Rubeyy' bintu Mu içimizde bir Peygamber varchr ki, O, yann ne olacağm, bilir! dedi.

Bunun üzerine Peygamber, kıza. söyle!"

"Bunu bırak da evvelce söylemekte olduğun sözleri soyıe. buyurdu [104].

 

50- Yüce Allah'ın: "Kadınların mehirleriniyürekten isteyerek ve Allah'tan bir atıyye olarak verin...”  (en-Nisâ: 4) Kavli; Mehrin Çoğu Ve Caiz Olacak En Az Mikdârı Babı

 

Ve yine Yüce Allah'ın: "Eğer bir zevceyi bırakıp da yerine başka bir zevce almak isterseniz, öbürüne yüklerle (mehr) vermiş olsanız bile, içinden birşey almayın,.. " (en-Nisâ: 20) kavli ve yine zikri ulu olan Allah'ın: "Kendileriyle temas etmediğiniz yâhud kendilerine bir mehr ta yyîn eylemediğiniz kadınları boşamışsanız, bunda üzerinize vebal yoktur, -onları zengin olan kudretince, darda bulunan da hâlincema *rûf bir fâide ile fâidelendiriniz. Bu, iyilik etmek şiarında bulunanların üzerine bir borçtur" (el-Bakara: 236) kavli.

Ve Sehl ibn Sa'd da: Peygamber (S): "Velev demirden bir yüzük olsun (bulup kadına ver)" buyurdu, dedi.

 

80-.......Bize Şu'be, Abdulazîz ibn Suheyb'den; o daEnes(R)'ten şöyle tahdîs etti: Abdurrahmân ibn Avf, bir çekirdek (yânı beş dii> hem) üzerine bir kadınla evlendi. Akabinde Peygamber (S) onda gü­veylik ferahı ve neş'esi gördü de, kendisine sordu. Abdurrahmân da:

— Ben bir kadınla bir çekirdek ağırlığı mehr üzerine evlendim, dedi.

Katâde'den; o da Enes'ten gelen rivayette: Abdurrahmân ibn Avf, bir çekirdek ağırlığındaki altın mehre karşılık bir kadınla evlendi, tar­zındadır [105].

 

51- Kur'ân Öğretmeye Karşılık Ve Mehr Zikretmeksizin Evlendirme Bârı

 

81-........ Ben EbÛ Hâzım'dan işittim, şöyle diyordu: Ben Sehl ibn Sa'd es-Sâidî<RVden işittim, şöyle diyordu: Ben Rasulullan in ya­nında bir topluluk içinde idim. O sırada bir kadın geldi de:

  Yâ Rasûİallah! Bu kadın nefsini Sana hibe etmiştir, sen bu kadın hakkında re'yini ortaya koy! dedi.

Rasûlullah (S) kadına hiçbir cevâb vermedi. Sonra kadın ayağa kalktı da yine:

— Yâ Rasûlallah! Şübhesiz bu kadın kendi nefsini Sana hibe et­miştir. Şimdi Sen bu kadın hakkında re'yini bakıp bildir! dedi.

Rasûlullah ona bu sefer de bir cevâb vermedi. Sonra kadın üçüncü kerre ayağa kalktı da yine:

— Yâ Rasûlallah, şübhesiz bu kadın kendi nefsini Sana hibe et­miştir. Sen onun hakkında re'yini kullan! dedi.

Bunun üzerine bir adam ayağa kalktı da:

  Yâ Rasûlallah! O kadını benimle nikâh et! dedi. Rasûlullah:

  "Yanında (mehr verecek) birşey var mı?" diye sordu. O zât:

  Hayır yok, dedi. Rasûluîlah:

  "Git de araştır, demirden bir yüzük olsun bul" buyurdu. Bunun üzerine o zât gitti, araştırdı, sonra geldi ve:

— Ben hiçbirşey bulamadım, demirden bir yüzük dahî bulama­dım, dedi.

Rasûlullah:

  "Sende Kur'ân'dan birşey var mı?" diye sordu. O zât:

  Bende (yânî ezberimde) şu sûre ve şu sûre var, dedi. Rasûlullah:

  "Git, ben sendeki Kur'ân'a karşılık (yânî Kur'ân'ı kadına öğ­retmene karşılık) onu sana nikâh ettim" buyurdu [106].

 

52- Eşyalarla Ve Demirden Yüzükle Mehr Yapılması Babı

 

82-.......Bize Vekî', Sufyân es-Sevrî'den; odaEbûHâzım'dan; o da Sehl ibn Sa'd(R)Man tahdîs etti ki, Peygamber (S) bir adama hitaben: "Velev demirden bir yüzükle olsun evlen" buyurmuştur [107],

 

53- Nikâhta Halâl Olan Şartlar Babı

 

Umer ibn Hattâb da: Hukukun durak yerleri, şartların yanındadır, demiştir. el-Misver ibn Mahrame de şöyle demiştir:

Ben, Peygamber(S)'den işittim, kendisi bir damadını zikretti de onu dâmâdhğı hususunda övdü ve övgüsünü güzel yaptı:

"O bana söz söylediğinde doğru söyledi, va'd ettiğinde bana va'dini yerine getirdi" buyurdu [108].

 

83-.......Bize el-Leys, Yezîd ibn Ebî Habîb'den; o da Ebû'l- Hayr'dan; o da Ukbe ibn Âmir'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Yerine getirdiğiniz şartların yerine getirmeniz en haklı olanı, ken­disiyle fercleri halâl kılmak istediğiniz mehr şartıdır" buyurmuştur [109].

 

54- Nikâh Sırasında Şart Kılınması Halâl Olmayan Şartlar Babı

 

Abdullah ibn Mes'ûd da: Bir kadın, kızkardeşinin talâkını kendi nikâhı için şart kılamaz, demiştir.

 

84- Bize Ubeydullah ibn Mûsâ.Zekeriyyâ ibn Ebî Zâide'den; o da Saîd ibn İbrahim'den; o da Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre(R)'-den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Hiçbir kadına, kızkardeşinin ça­nağındaki ni'metin kendi kabına boşalması için onun talâkını istemek (ve onun yerine nikâh olmak) halâl olmaz. Kızkardeşinin talâkını is­teyecek kadın iyi bilmelidir M, ezelde ona ne takdir olundu ise, ken­disine âid olan ni'met ancak odur" buyurmuştur [110].

 

55- Evlenen Kimsenin Zağferân Boyası Sürünmesi(Nin Cevazı) Babı

 

Bu sarı boya hadîsim Abdurrahmân ibn Avf, Peygamber(S)'den rivayet etti.

 

85-.......Bize Mâlik, Humeyd et-Tavîl'den; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle haber verdi: Abdurrahmân ibn Avf, Rasûlullah'ı zi­yarete geldi. Kendisinde (evlenenlere mahsûs olan) san boya izi vardı. Rasûlullah (S) ona sordu, o da kendisinin Ensâr'dan bir kadınla ev­lenmiş olduğunu haber verdi. Rasûlullah:

  "O kadına ne kadar mehr verdin?" diye sordu. Abdurrahmân:

— Altından bir çekirdek ağırlığı (yânı beş dirhem) verdim, dedi. Rasûlullah (S) ona:

   "Bir koyunla olsun düğün aşı yap" buyurdu [111].

 

56- Bâb:

 

(Bu, kendinden önceki bâbdan bir fasıl gibidir.)

 

86- Bize Müsedded tahdîs etti. Bize Yahya ibn Saîd el-Kattân, Humeyd'den tahdîs etti ki, Enes (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Zeyneb bintu Cahş ile evlendi de müslümânlar üzerine hayrı bol yap­tı. Peygamber evlendiği zamanlarda yapmakta olduğu gibi (insanlar yemekten sonra otururlarken) dışarı çıktı, mü'minlerin annelerinin hücrelerine varıp onlara duâ ediyor, onlar da kendisine duâ ediyor­lardı. Sonra hücrelerden ayrıldı ve (yemekte hazır bulunanlardan) iki kişiyi gecikmişler gördü de yine hücresinden geri döndü. (O iki kişi Peygamber'i görünce çabuk dışarı çıkıp gittiler.)

Enes: Ben o iki kişinin çıkışlarını Peygamber'e haber mi verdim yâhud kerıdisine haber mi verildi, bilmiyorum, dedi [112].

 

57- Bâb: Evlenen Kimseye Nasıl Duâ Edilir?

 

87-.......Bize Hammâd ibnu Zeyd, Sabit el-Bunânî'den; o da Enes(R)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (S), Abdurrahmân ibn Avf in üzerinde san boya izi görünce:

  "Bu nedir?" diye sordu. O da:

  Ben altından bir çekirdek ağırlığı mehr üzerine bir kadınla evlendim, dedi.

Peygamber:

  "Bâreke'llâhu leke (= Allah sana mübarek eylesin)/ Bir ko­yunla da olsa düğün ziyafeti ver!" buyurmuştur [113].

 

58- Gelin Ve Güveye Hidâyet Edip Yol Gösteren Kadınlara Ve Gelin İle Güveye Duâ Babı

 

88-.......Bize Alî ibn Mushir, Hişâm'dan; o da babası Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) beni akd ve nikâh eylemişti. Annem Ümmü Rûmân beni getirdi de Peygam-ber'in evine girdirdi. Evin içinde Ensâr'dan birtakım kadınlar hazır bulunuyorlardı. Bunlar (anama, berâberindekine ve geline):

— Hayır ve bereket üzere geldiniz; hayırlı kısmet üzerine geldin! Dediler [114].

 

59- Gazveye Çıkmadan Önce Zifafa Girmek İsteyen Kimse Babı

 

89-.......Bize Abdullah ibnu'l-Mubârek, Ma'mer ibn RâşicTden; o da Hemmâm'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Pey­gamber (S) şöyle buyurmuştur: "Peygamberlerden biri gazveye git­mek istediğinde kavmine hitaben: Bir kadının nikâhına mâlik olup da henüz onunla zifaf yapmamış ve onunla zifaf yapmayı istemekte bulunan hiçbir erkek, bu seferimde beni ta'kîb etmesin! diye emir verdi" [115].

 

60- Dokuz Yaşında Bulunan Bir Kadınla Zifafa Giren Kimse Babı

 

90-.......Bize Sufyân es-Sevrî, HişâmibnUrve'den; o da baba­sı Urve'den tahdîs etti ki, Peygamber (S)Âişe ile, Âişe altı yaşında iken akd yapmış, dokuz yaşında iken de zifaf yapmıştır. Âişe, Pey-gamber'in yanında dokuz sene kalmıştır [116].

 

61- Sefer Esnasında Kadınla Zifafa Girmek Babı

 

91-.......Enes (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Hayber(den dö­nüşte onun)la Medîne arasında üç gün ikaamet etti. Bu müddet için­de Peygamber'in Safiyye bintu Huyey ile evlenmesi vâki' oldu. Ben de müslümânlan Peygamber'in düğün aşına da'vet ettim. Bu ziya­fette ekmek ve et yoktu. Peygamber yemek sofralarının yayılmasını emretti. Akabinde bunların içine de hurma, yağ ve akt denilen kuru yoğurt konulmuştu. İşte bu, Peygamber'in düğün ziyafeti olmuştu. Bu sırada müslümânlar kendi aralarında:

— Safiyye, mü'minlerin analarından birisi (hürr bir kadın) mi­dir, yoksa Peygamber'in sağ elinin mâlik olduğu cariyelerden biri mi­dir? dediler.

Bâzıları da:

— Eğer Peygamber, Safiyye'yi örterse o, mü'minlerin analann-dandır. Eğer örtmezse Safiyye, Peygamber'in sağ elinin mâlik oldu­ğu bir câriyedir! dediler.

Peygamber hareket etmeye karar verince bineğinin arkasına Sa­fiyye için bir yer hazırlattı. İnsanlarla Safiyye arasına da bir perde uzattı. (Böylece Safiyye, mü'minlerin analarından biri oldu.)[117]

 

62- Kişinin Gündüzleyin (İtan Veya Zînet İçin) Düğün Alayı Ve Ateş Yakma Olmaksızın Nikâhlısıyle Gerdeğe Girmesi Babı

 

92-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) benimle evlen­di. Akabinde annem Ümmü Rûmân beni getirdi de Peygamber'in evi­ne girdirdi. O zaman beni kuşluk vaktinde birdenbire Rasûlullah'tan (O'nu ansızın görüvermemden) başka birşey korkutup heyecanlan­dırmadı [118].

 

63- Kadınlar İçin Etrafı Saçaklı Döşek Yüzleri, Döşemeler Ve Benzeri Şeyler (Edinmenin Cevazı) Babı

 

93-.......Bize Muhammed ibnu'l-Munkedir tahdîs etti ki, Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: (Evlendiğim sırada) Rasûlullah (S):

  "Etrafı saçaklı döşek yüzleri, döşemeler edindiniz mi?" diye sordu.

Ben:

— Yâ Rasûlallah! Bizim böyle döşek yüzleri ve döşemelerimiz nereden olacak? dedim.

Rasûlullah:

— "Muhakkak ki yakında böyle döşemeler olacaktır" buyur­du [119].

 

64- Kadını Nikâhlı Eşine Götürüp Teslim Eden Kadınlar Babı

 

 

94-.......Bize îsrâîl ibn Yûnus, Hişâm ibn Urve'den; o da ba­bası Urve'den tahdîs etti ki, Âişe bir kadını Ensâr'dan olan bir adamla evlendirmişti. Peygamber (S):

— "Yâ Âişe! Sizin beraberinizde deff çalan, şarkı söyleyen şar­kıcılarınız yok mu? Çünkü Ensâr böyle oyun ve eğlencelerden hoşlanır" buyurdu [120].

 

65- Gelinle Güvey'e (Gerdek Sabahı) Hediye Verme Babı

 

Ve İbrahim (ibn Tahmân el-Herevî), ismi Ebû'1-Ca'd olan Ebû Usmân'dan; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten söyledi. Ebû Usmân el-Ca'd dedi ki: Enes ibn Mâlik Basra'da Benû Rifâa Mescidi'nde bizim yanı-miza gelmişti. İşte orada ben kendisinden şöyle derken işittim: Pey­gamber (S) anam Ümmü Suîeym'in tarafına uğradığı zaman onun yanına girer, ona selâm verirdi.

Sonra Enes devamla şöyle dedi: Peygamber, Zeyneb bintu Cahş el-Esedîyye ile evlenip güvey oldu. Annem Ümmü Suleym bana:

  Keski Rasûlullah'a bir hediye versek! dedi. Ben de ona:

  Bunu yap! dedim.

Bunun üzerine annem hurma, yağ ve yoğurt kurusuna yöneldi de bunlardan bir taş tencere içinde hayse yemeği yaptı. Akabinde bu yemeği benimle Rasûlullah'a gönderdi. Ben bu yemeği Rasûlullah'a götürdüm. Rasûlullah bana:

  "Yemeği koy" buyurdu.

Sonra bana emredip isimlerini söylediği "Birtakım adamları bana çağır ve karşılaştığın kimseleri de bana çağır!" dedi

Ben O'nun bana emrettiği işi yaptım ve geri döndüm. Bir de gör­düm ki, ev ahâlîsiyle dopdolu olmuş. Bu sırada Peygamber'i de gör­düm ki, iki elini bu hayse yemeğinin üzerine koydu da orada Allah'ın söylemesini istediği kelimeleri söyledi. Bundan sonra toplanan insan­lardan onar onar çağırmaya, onlar da yemekten yemeye koyuldular. Rasûlullah onlara:

  "Allah 'in ismini zikredin ve her insan kendi önünden yesin" buyuruyordu.

Enes dedi ki: Nihayet yiyenlerin hepsi yemekten dağıldılar. On­lardan dışarı çıkan çıktı da birkaç kişilik topluluk kalıp konuşmaya koyuldu.

Enes dedi ki: Ben onların çıkıp gitmemelerinden gamlanmaya baş­ladım. Sonra Peygamber, zevcelerinin hücrelerine doğru çıktı. Ben de O'nun arkasından çıktım ve O'na:

  O oturup konuşmaya dalan adamlar gitmişlerdir, dedim. Akabinde Peygamber eve girdi ve evin perdesini sarkıttı. Ben de

hücrenin içinde bulunuyordum ki, kendisi şu âyetleri söylüyordu: "Ey îmân edenler! Peygamberdin evlerine -yemeğe da'vet olun­maksızın, vaktine de bakmaksızın- girmeyin. Fakat da 'vet olundu­ğunuz zaman girin. Yemeği yiyince dağılın. Söz dinlemek veya sohbet etmek için de (izinsiz) girmeyin. Çünkü bu, Peygambere ezâ vermekte, O sizden utanmaktadır. Allah ise haktan (hakkı açıklamaktan) çe­kinmez... " (el-Ahzâb: 53).

Ebû Usmân: Enes, kendisinin on sene Rasûlullah'a hizmet etti­ğini söyledi, demiştir [121].

 

66- Gelin-Güvey İçin Elbise Ve Başka Şeyleri Ariyet Olarak Almak Babı

 

95-.......Bize Ebû Usâme, Hişâm'dan; o da babası Urve'den;

o da Âişe(R)'den tahdîs etti. Âişe, kızkardeşi Esma'dan bir gerdanlığı emânet almış, o da kaybolmuştu. Rasûlullah sahâbîlerinden birtakım insanları onu aramaları için gönderdi. Bu arayıcılara namaz vakti ye­tişti de bunlar (su bulamayıp) abdestsiz olarak namaz kıldılar. Pey-gamber(S)'e geldiklerinde, su bulamayıp abdestsiz namaz kıldıkları­nı O'na arzettiler. Bunun üzerine Teyemmüm Âyeti (en-Nisâ: 43, ei-Mâide: 6) indi. Bunun üzerine Useyd ibnu Hudayr, Âişe'ye:

— Allah seni hayırla karşılasın! Vallahi senin başına herhangi bir meşakkatli iş geldiyse, muhakkak Allah ondan bir çıkış yolu ihsan etmiş, müslümânlara da onda bir hayır ve bereket kılınmıştır! dedi  [122].

 

67- Erkeğin Eşine Geldiği Zaman Söyleyeceği Duâ Babı

 

96-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle bu­yurdu: "Dikkat edin! Onların herhangi biri (cinsî münâsebet için) eşi­ne gelip yanaşırken: Bismillâhi, Allâhumme cennibnVş-şeytâne ve cennibVş-şeytâne ma razaktenâ{ = Bismillah, yâ Allah, beni şeytân­dan uzaklaştır, şeytânı da bize ihsan ettiğin çocuktan uzak kıl)/ der­se, sonra aralarındaki bu işte bir çocuk takdir olunur yâhud hükmo-lunursa, o çocuğa hiçbir zaman şeytân zarar veremez" [123].

 

68- Bâb: Düğün Aşı Bir Haktır (Şerîatte. Sabittir)

 

Abdurrahmân ibn Avf da:

Peygamber (S) bana: "Velev ki bir koyunla olsun düğün aşı yap!" buyurdu, demiştir [124].

 

97-.......İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik (R) ha­ber verdi ki, kendisi Rasûlullah(S)'ın Medine'ye gelmesi zamanında on yaşında imiş. Dedi ki:

— İşte o zaman annelerim benim Peygamber'in hizmetine devam etmeme muvafakat ederlerdi. Ben de Peygamber'e on sene hizmet et­tim. Peygamber vefat ettiği zaman ben yirmi yaşında bulunuyordum. Ben, indirildiği sırada Hicâb işini insanların en iyi bileni oldum. İn­dirilen hicâb emrinin ilki Rasûlullah'ın Zeyneb ibnetu Cahş'Ia evlen­mesi zamanında oldu. Peygamber (S), Zeyneb'e güvey oldu. Akabinde insanları düğün aşına da'vet etti. Gelenler yemekten yediler. Sonra çıktılar. Onlardan birkaç kişi Peygamber'in yanında kaldı da kalma­yı epey uzattılar. Peygamber onların çıkıp gitmeleri için dışarı çıktı, ben de O'nun beraberinde çıktım. Peygamber yürüdü, ben de yürü­düm. Nihayet Âişe'nin hücresinin eşiğine geldi. Sonra o insanların çıkıp gittiklerini zannetti de geri döndü. Ben de O'nunla beraber geri döndüm. Sonunda Zeyneb'in yanına girince bir de gördü ki, o kişi­ler yerlerinden kalkmayıp hâlâ oturmaktalar. Bunun üzerine Peygam­ber tekrar geri döndü, ben de O'nun beraberinde döndüm. Sonunda yine Âişe hücresinin eşiğine vardığında, o insanların çıkmış oldukla­rını düşündü. Geriye döndü, ben de beraberinde geriye döndüm. Bu sefer gördük ki, onlar çıkıp gitmişler. Peygamber benimle kendisi ara­sına perde çekti, hicâb emri de indirildi (ei-Ahzâb: 5.3) [125].

 

69- Velev Bir Koyunla Olsun Düğün Aşı Babı

 

98-.......Bana Humeyd tahdîs etti ki, kendisi Enes(R)'in şöyle dediğini işitmiştir: Abdurrahmân ibn Avf, Ensâr'dan bir kadınla ev­lenmişti, Peygamber (S) kendisine:

  "O kadına ne kadar mehr verdin?" diye sordu. Abdurrahmân:

  Altından bir çekirdek (yânî beş dirhem) verdim, dedi.

Ve yine Humeyd et-Tavîl'den: Ben Enes'in şöyle dediğini işit­tim: Muhacirler Medine'ye geldikleri zaman, Ensâr'a konuk oldu­lar. Abdurrahmân ibn Avf, Sa'd ibnu'r-Rabî' üzerine konuk oldu.

Sa'd ona:

— Malımı seninle bölüşeyim, senin için iki zevcemin birinden vaz­geçeyim, dedi.

Abdurrahmân ona:

— Allah sana ehlinde ve malında bereket verip mübarek eyle­sin! dedi.                                                                 .

Akabinde çarşıya çıktı. Satın alıp satış yaptı, bir mıkdar yoğurt kurusu ve yağ elde edip kazandı. Bu sırada Ebû Haysir'in kızıyla ev­lendi. Peygamber ona:

  "Bir koyunla da olsun düğün aşı ziyafeti yap!   buyurdu [126].

 

99- Bize Hammâd ibn Zeyd, Sabit el-Bunânfden tahdîs etti ki, Enes (R): Peygamber (S), Zeyneb bintu Cahş'Ia evlenmesi üzeri­ne düğün aşı ziyafeti yaptığı gibi kadınlarının hiçbirisi üzerine duğün aşı ziyafeti vermedi. Zeyneb'le evlenmesi üzerine bir koyunla düğün ası ziyafeti verdi, demiştir.

 

100- Bize Müsedded, Abdulvâris'ten; o da Şuayb'dan; o da Enes(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) Safiyye bintu Huyey'e hür­riyet verip onunla evlendi de, ona hürriyet vermesini onun mehri kıl­dı ve onunla evlenmesi üzerine hays yemeğiyle (yânî hurma, kuru yoğurt ve yağ kanşımıyle) düğün aşı ziyafeti vermiştir.

 

101-.......Beyân ibn Bişr el-Ahmesî şöyle dedi: Ben Enes(R)'ten işittim: Peygamber (S) bir kadınla (Zeyneb bintu Cahş'la) evlendi de beni gönderdi, ben de insanları (o kadının düğün aşı için yapılan) ye­meğe da'vet ettim, diyordu [127].

 

70- Kadınlarının Bâzısı Üzerine Diğerinden Daha Çok Düğün Aşı Ziyafeti Veren Kimse Babı

 

102-.......Sabit el-Bunânî şöyle dedi: Enes'in yanında Zeyneb ibnetu Cahş'ın evlenmesi zikrolundu da Enes: Ben, Peygamber (S)'in kadınlarından hiçbirisi üzerine, Zeyneb'îe evlenmesi üzerine yaptığı kadar düğün aşı ziyafeti verdiğini görmedim; Peygamber Zeyneb'le evlenmesi üzerine bir koyunla düğün aşı ziyafeti verdi, dedi [128].

 

71- Bir Koyundan Daha Azıyla Düğün Aşı Yapan Kimse Babı

 

103-.......Bize Sufyân, Mansür ibn Safiyye'den tahdîs etti ki, annesi Safiyye bintu Şeybe:

— Peygamber (S) kadınlarından biriyle evlenmesi üzerine iki müdd arpa unuyla düğün aşı ziyafeti verdi, demiştir [129].

 

72-Düğün Aşına Ve Da'vete İcabet Hakkı, Yedi Gün Ve Buna Yakın Süre Düğün Ası Ziyafeti Yapan Kimse, Peygamber<S)'İn (Düğün Aşı İçin) Bir Gün, İki Gün Diye Bir Vakit Ta'yîn Etmediği(Ni Beyân) Babı

 

104-.......Bize Mâlik, Nâfı'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den olmak üzere haber verdi ki, Rasûlullah (S): "Sizden biriniz düğün aşına da'vet olunduğu zaman hemen ona gitsin" buyurmuştur.

 

105-.......Sufyân es-Sevrî şöyle demiştir: Bana Mansûr, Ebû Vâil den; o da Ebû Mûsâ el-Eş'arî'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Esîri çözün, düğün aşı da'vetçisine icabet edin, hastaları ziyaret edin!" buyurmuştur [130].

 

106-.......Bize Ebû'l-Ehvas, el-Eş'as'tan tahdîs etti. Muâviye ibnu Suveyd söyledi ki, el-Berâ ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bize yedi şeyi işlememizi emretti, yedi şeyden de nehyetti: Bize hasta ziyareti yapmayı, cenaze ardından gitmeyi, aksırana "Allah sana mer­hamet eylesin" demeyi, yemîni kabul etmeyi, zulme uğrayana yar­dım etmeyi, selâmı yaymayı, da'vetçiye icabet eylemeyi emretti. Bizi altın yüzüklerden, gümüş kap(kullanmak)tan, semer ve eyer üstüne konulup binicinin üzerine oturduğu ipek yüzlü minderlerden, kassiyye, istebrak ve dîbâc(adı verilen ipekli kumaşları kullanmak)dan da nehyetti.

Bu hadîsi "Selâmı yaymak" lafzıyle Eş'as ibn Ebi'ş-Şa'sâ'dan rivayet etmekte Ebû'l-Ehvas'a Ebû Avâne ile eş-Şeybânî mutâbaat et­mişlerdir [131].

 

107-.......Sehl ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Ebû Useyd Mâlik ibn Rabîa, Rasûlullah(S)'ı kendisinin düğün yemeğine da'vet etmiş­ti. O gün henüz gelin olan karısı da da'vetlilere hizmet etmekte idi. Sehl:

— Gelinin o gün Rasûlullah'a ne içirdiğini bilir misiniz? Gelin geceden (bir kap içine) Rasûlullah için biraz hurma ıslatmıştı, Rasû­lullah düğün aşını yiyince onun şırasını Rasûlullah'a içirdi, demiş­tir [132].

 

73- Da'vete İcabet Etmeyi Terkeden Allah'a Ve Rasûlü'ne Âsî Olmuştur Babı

 

108-.......Bize İmâm Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da el-A'rec'den haber verdi ki, Ebû Hureyre (R): Yemeğin şerrlisi, zenginlerin da'vet edilip de fakirlerin terkedildiği düğün yemeğidir. Her kim da'vete ica­bet etmeyi terkederse, muhakkak Allah'a ve RasûhVne isyan etmiş­tir, der idi.

 

74- Sığır Ve Davar Ayağı Yemeğine İcabet Eden Kimse Babı

 

109- Bize Abdan, Ebû Hamza'dan; o da el-A'meş'ten; o da Ebû Hâzım'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Eğer ben sığır ve davar ayağından yapılmış bir paça yemeğine bile da'vet olunsaydım, muhakkak ona icabet ederdim. Şayet bana bir davarın ön ayağı hediye edilse, ben onu elbette kabul ederim" bu­yurmuştur [133].

 

75- Düğünde Veya Başka Sebeble Yapılmış Yemeğe Da'vet Edene İcabet Etmek Babı

 

110-.......İbn Cureyc şöyle demiştir: Bana Mûsâ ibn Ukbe ha­ber verdi ki, Nâfı' şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Umer(R)'den işit­tim, Rasûlullah (S): "(Düğün aşına) da'vet edildiğiniz zaman bu da'­vete icabet ediniz" buyurdu, diyordu.

Nâfi': Abdullah ibn Umer, düğün aşı olsun yâhud başka bir da'­vet olsun, oruçlu olduğu hâlde (bile) yapılan da'vete gelirdi, demiştir [134]

 

76- Kadınların Ve Çocukların Düğün Aşına Gitmeleri Babı

 

111-.......Bize Abdulazîz ibnu Suheyb tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) -Ensâr'dan- birtakım kadın­ları ve çocukları bir düğün aşından dönüp gelirlerken gördü de çabucak kuvvetle ayağa kalktı ve:  "Allah şâhid olsun ki, sizler bana insanların en sevimlilerindensiniz" buyurdu [135].

 

77- Bâb: Da'vetli, Da/Vet Meclisinde Sevilmez Birşey Gördüğünde Geri Döner Mi?

 

İbn Mes'ûd da'vete gittiği evde bîr suret gördü de hemen geri döndü.

İbn Umer, Ebû Eyyûb'u da'vet etmişti. Ebû Eyyûb evde, duvar üzerinde bir örtü gördü de İbn Umer'e karşı bunu reddetti.

İbn Umer: Duvara perde koymak üzerinde kadınlar bize gâlib geldiler, dedi. Ebû Eyyûb da: Eğer ben evinde bu sevilmez işin benzerini yapmakta olan herhangi bir kimseye karşı korkuyor idiysem de bu işten dolayı sana karşı korkacak değilim. Vallahi sizin yemeğinizi yemem! dedi ve geriye döndü [136].

 

112-.......Peygamber'in zevcesi Âişe (R) haber vermiştir. Âişe, kendisinde birtakım resimler bulunan bir şilte satın almıştı. Rasûlul-lah (S) bunu görünce kapının önünde dikildi de içeri girmedi.

(Âişe dedi ki:) Ben bu sırada Rasûlullah'ın yüzünde hoşlanma-mazlık izini tanıdım ve:

— Yâ Rasûlallah! Allah'a ve Rasûlü'ne tevbe ederim, ne günâh işledim? dedim.

Rasûlullah:

  "Bu şiltenin burada işi nedir?" buyurdu, Âişe dedi ki: Ben:

— (Yâ Rasûlallah!) Ben bunu üzerine oturasın ve yaslanasın diye Sen'in için satın aldım, dedim.

Rasûlullah:

  "Bu suretlerin sahihleri kıyamet gününde muhakkak azâb olu­nurlar. Ve bu kimselere: Sûretlendirdiğiniz bu hayvanları diriltiniz! denilir" buyurdu.

Ve yine Rasûlullah:

  "İçinde suret bulunan eve melekler girmez" buyurdu [137].

 

78- Kadının Düğün Yemeğinde Erkeklerin İşlerini Yapması Ve Bizzat Hizmetlerinde Bulunması Babı

 

113-.......Sehl ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Ebû Useyd es-Sâidî arûs (yânî gelin) aldığı zaman, Peygamber'i ve sahâbîlerini da'vet et­ti. Onlar için yemeği yapan da, önlerine süren de Useyd'in henüz ev­lendiği karısı Ümmü Useyd'den başkası değildi. O, geceden taş bir tencere içinde hurmalar ıslatmış, Peygamber yemeğinden ayrılınca ka­dın kendi eliyle o şırayı Peygamber'e sundu da O'na böylece ikram ederek içirdi.

 

79- Düğün Yemeğinde Sarhoş Etmeyen İçki Ve Hurma Şırası (Edinmenin Cevazı) Babı

 

114-.......Ebû Hazım şöyle demiştir: Ben Sehl ibn Sa'd'dan işit­tim: Ebû Useyd es-Sâidî, Peygamber(S)'i kendisinin düğün aşına da'vet etti. O gün henüz gelin bulunduğu hâlde, kansı onlara hizmet etmekte idi. Gelin yâhud Sehl: Rasûlullah için ne şırası yaptı bilir misiniz? Rasûlullah için geceden taştan bir kabın içinde bir mikdâr hurma ıs­lattı, demiştir [138].

 

80- Kadınlara Yumuşak Ve Güzel Muamele Etmek Ve Peygamber(S)'İn "Kadın Ancak Kaburga Kemiği Gibidir" Sözü Babı

 

115-.......Bana İmâm Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; odael-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Ka­dın, kaburga kemiği gibidir. Eğer sen onu doğrultup düzeltmeye kalkarsan kırarsın. Eğer ondaki eğrilikle beraber ondan faydalanmak istersen, ondan faydalanabilirsin" buyurmuştur.

 

81-    Adınlarla İlgili Siyet Babı

 

116-.......Bize Hüseyin el-Cu'fî, Zâide'den; odaMeysere'den; o da Ebû Hâzım'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Pey­gamber (S) şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah'a ve son güne îmân ediyorsa, o mü 'min kişi komşusuna ezâ etmesin. Bir de kadınlar hak­kında birbirinize hayır tavsiye ediniz! Çünkü onlar kaburga kemiğin­den yaratılmışlardır. Bu kemiğin en eğri kısmı en üst tarafıdır. Eğer sen eğri kemiği doğrultmaya gidersen, onu kırarsın. Onu kendi hâli­ne bırakırsan, dâima eğri kalır. Onun için sizler birbirinize kadınlar hakkında dâima hayır tavsiye ediniz" [139]

 

117-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Biz Peygam­ber zamanında hakkımızda birşey, bir vahy inmesinden korktuğumuz için kadınlarla kelâm etmekten ve onlara (haklarında eksiklik yap­mak ve onlara yumuşak davranmayı terketmekte) açılıp yayılmak­tan çekinir idik. Peygamber (S) vefat edince biz de kadınlar gibi çok söz eder olduk ve onlara karşı kusurda açılıp yayıldık .

 

82- Bâb:

 

'Ey îmân edenler, gerek kendilerinizi, gerek aile ferdlerinizi öyle bir ateşten koruyun ki..." (et-Tahrîm: 6) .

 

118-.......Abdullah ibn Umer (S) şöyle buyurdu: "Herbirerleriniz çoban ve herbirerleriniz sorum­ludur. İmâm (yânî devlet başkanı) bir çobandır ve o da sorumludur. Erkek, kendi aileferdleri üzerinde bir çobandır, o da bunlardan so­rumludur. Kadın da kocasının evi üzerinde bir çobandır, o da eli al-tındakilerden sorumludur. Köle de efendisinin malı üzerinde bir çobandır, o da sorumludur. Dikkat edin! Herbirerleriniz çoban ve herbirerleriniz sorumlusunuz' [140]

 

83- Aile İle Güzel Geçinmek Babı

 

119- Bize Süleyman ibnu Abdirrahmân ile Alîibnu Hucr tahdîs edip şöyle dediler: Bize îsâ ibnu Yûnus haber verdi. Bize Hişâm ibnu Urve (kardeşi) Abdullah ibnu Urve'den; o da babası Urve ibn Zubeyr'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle demiştir:

Bir zaman onbir kadın bir yerde oturmuşlar ve kocalarının ha-

berlerinden birşey saklamayıp birbirlerine bildireceklerine dâir ara­larında taahhüd edip bağlanmışlardı. Bunlardan Birinci Kadın:

— Benim kocam taşlık bir dağ başındaki arık bir devenin etidir. Kolay değil ki yanına çıkılsın, semiz değil ki insanlar tarafından (ev­lerine) naklolunsun! demiştir [141].

İkinci Kadın da:

  Kocamın hâlini meydana koyup yayamam. Zîrâ ben onları birşey bırakmadan sayamayacağımdan korkarım. Çünkü onun fena­lıklarım sayacak olursam, gizli açık her hâlini sayıp dökmek zorun­da kalacağım. Bu ise imkânsızdır, demiştir.

Üçüncü Kadın da:

— Benim zevcim upuzun bir beyinsizdir. Ayıplarını söylersem beni boşar; susarsam (aklı başında bir kimse olmadığından sebebsiz) beni kendisinden uzak bırakır, demiştir.

Dördüncü Kadın ise:

— (Kocasını medhederek:) Kocam Tıhâme sahasının gece hayâ­tı gibidir. Ne sıcaktır, ne soğuk (Orta seciyyetie halûk bir kimsedir). Evimizde ne korku vardır, ne kırgınlık! demiştir.

Beşinci Kadın da şöyle medhetmiştir:

— Benim kocam da evine geldiğinde sanki (avdan gelen) bir pars­tır. (Avını bana getirir, koynumda mışıl mışıl uyur.) Evden çıkınca dışarıda o bir arslandır. Evdeki masrafımı hiç sormaz [142].

Altıncı Kadın da şöyle kötüler:

— Kocam oburdur. Yemek yerken siler süpürür, içerken de su kabını kurutur. Yatarken de yorganına bürünür, (evin bir köşesinde tek başına) uyur. Ve benim hüznümü anlamak ve gidermek için elbi­seme elini sokmaz!

Yedinci Kadın da:

— Kocam erlik vazifesini yapmaktan âciz ve işini bilmez, ahmak bir kişidir. Her derd onun derdidir. (Vücûdu hastalık karargâhıdır ve huysuzdur), başımı yarar, vücûdumu yaralar. Herşey onun vur­mak ve yarmak âletidir, demiştir.

Sekizinci Kadın da kocasını şöyle över:

— Onun vücûduna dokunurken tavşana dokunur gibi yumuşak­tır. O güzel kokulu bir bitki gibi hoş kokar.

Dokuzuncu Kadın da şöyle över:

— Kocamın evi yüksek direklidir. Kılıcının hamaili uzundur. Oca­ğının külü çoktur. Evi de insanların toplantı yerine yakındır (yânı evi şahanedir, kendisi uzun boyludur, evi de konuk kabul edecek yerde­dir).

Onuncu Kadın da kocasını şöyle övmüştür:

— Zevcim mâliktir; hem ne kadar mâlik ve sâhibdir? Artık hatır ve hayâlimizden geçen her hayra mâlik ve sâhibdir! Zevcimin bir sü­rü develeri vardır ki, onların çökecek geniş eylek yerleri vardır. Fa­kat yaylım yerleri azdır. (Bununla: Develer yayılmaya gönderilmeyip misafire kesilmek için evin yanında eylek yerinde bulundurulur, de­mek istiyor.) Develer ud sesi duyunca -ki misafiri eğlendirmek üzere saz ve ahenk âletlerinin çalmmasıdır- o zaman develer boğazlanacak­larını anlarlar.

Onbirinci Kadın (ki Ümmü Zer'dir ve kocasının güzel muaşereti cihetinden en bahtiyar olanıdır) aile hayâtını şöyle anlatmıştır [143]:

— Kocam Ebû Zer'dir. Bilesiniz Ebû Zer' ne semâhatli ve ne ah­lâklı bir kişidir! O, iki kulağımı mücevherlerle hareket ettirir. Pazu-larım yağdan dolup tombullaştı (vücûdum semirdi) ve beni ferîh, fahur kıldı ve yüceltti. Ben de hemen yüceldimve ferîh-fahûr oldum. O be­ni, Şıkk denilen bir dağ kenarında küçük koyun sürücüğü olan bir kabîle içinde buldu. Sonra beni atları kişner, develeri böğürür, ekin­leri sürülüp dâneleri samanından ayrılıp müreffeh ve mes'ûd bir ce­miyet içine getirdi. Şimdi ben onun yanında ne söylersem reddolun-mam, sabaha kadar uyurum, beni kimse uyandırmaz). Bol süt içe­rim, artık içecek hâlim kalmaz.

— Bundan sonra Âişe, Ebû Zer' ailesinin ferdlerini birer birer Ümmü Zer'e şöyle anlattırıp rivayet ediyor:- Ümmü Zer' der ki:

— Ebû Zer'in anası var. Âh bilesiniz, Ümmü Ebî Zer' ne kadın­dır! Onun zahîre anbarları, eşyasını koyduğu hararları gayet büyük­tür. Evi de geniştir.

Ebû Zer'in oğlu, bilesiniz o ne zarâfetli gençtir! Onun yattığı yer kılına çekilmiş kın gibidir, düzgün, boylu poslu olup karnı çıkık de­ğildir. O dört aylık bir kuzunun kol tarafıyle doyar (çok yemez).

Ebû Zer'in kızı! O ne terbiyeli kızdır! Babasına itaatlidir, anası­na da itaatlidir. O dilber kızın vücûdu elbisesini doldurur, güzelliği, edeb ve iffeti ortağının veya akran ve emsalinin kıskançlığını ve hay­retini çeker.

Ebû Zer'in cariyesi! Bilseniz o ne sadakatli câriyedir! Aile sırla­rımızı kimseye söylemez. Evimizin azığını asla bozmaz ve israf etmez.

Evimizde çer-çöp bırakmaz, temiz tutar. Namusludur, evimize kir ge­tirmez.

Ümmü Zer' anlatmaya devam edip der ki:

— Bir gün Ebû Zer' evden çıktı. Her tarafta süt tulumları yağ çıkarılmak için çalkanmakta idi (Bolluk bir bahar mevsimi idi). Yol­da bir kadına rastgeldi. Kadının yanında pars gibi çevik iki çocuğu vardı. Koltuğunun altından kadının iki nâra benzeyen memeleriyle oynuyorlardı. (Kocam bu kadım sevmiş), beni bıraktı, onu nikâh edip aldı. Ondan sonra ben şeref sahibi bir adamla evlendim. O da fütur­suz yürür ve en güze1, ata binerdi. Hatt beldesi (Bahreyn eyâleti sahil kısmı) ma'mûllermden olan mızrağını alır, akşam üzeri deve ve sığır nev'inden birçok hayvan sürüp bana gelirdi. Getirdiği her çeşit hay­vanlardan, kölelerden, cariyelerden bana birer çift verirdi. Bu kocam

da bana:

— Ey Ümmü Zer'! İstediğin gibi ye, iç ve akrabana da ihsan et!

derdi.

Ümmü Zer' dedi ki:

— Bunanla beraber ben bu ikinci kocamın bana verdiği şeylerin hepsini bir araya toplasam, Ebû Zer'in en küçük kabım doldurmaz.

Hadîsin râvîyesi olan Âişe dedi ki: Rasûlullah (S) -hatırımı hoş ederek-:

— "Yâ Âişe! Ben sana Ebû Zer'in Ümmü Zer'e nisbeti gibiyim... (Şu farkla ki, Ebû Zer' Ümmü Zer'i boşamıştır, fakat ben seninle beraber yaşayacağım)" buyurdu [144].

Ebü Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Saîd ibnu Seleme, Hişâm'-dan yaptığı rivayetinde "Lâ tuaşşışu beytenâ ta'şîşen*' şeklinde söyle­miştir.

Yine Ebû Abdillah el-Buhârî: Râvîlerin bâzıları mîm ile "Fe-etekammahu" şeklinde söylemiştir ki, bu daha sahihtir [145].

 

120-.......Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Urve'den haber verdi ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Yine bir bayram günü Habeş-li siyahiler (mescidde) harbeleriyle oynuyorlardı. Rasûlullah (S) ba­na perde oldu da ben onların oyunlarına bakıp seyrediyordum. Böylece seyretmekte devam ettim. Nihayet bakmaktan ayrılan ben oldum. (O zaman ben henüz çocuktum.) Oyunu işiten taze bir kızın hâlini, kad­rini -neler yapacağını- artık sizler kıyâs edin! [146].

 

84- Erkeğin Kendi Kızına Kocasının Hâli İçin Öğüt Vermesi Babı

 

121- Bize Ebû'l-Yemân tahdîs etti. Bize Şuayb haber verdi ki, ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibnu Abdillah ibn Sevr'­den haber verdi ki, Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Allah Ta-âlâ'nın haklarında "Eğer her ikiniz de Allah 'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalbleriniz eğrildi... " (et Tahrîm: 4) buyurduğu, Pey-gamber(S)'in zevcelerinden ikisinin kim olduğunu Umer ibnu'I-Hattâb'dan sormağa hırslanır dururdum. Tâ ki Umer hacc yaptı, ben de beraberinde hacc ettim. (Yolun bir yerine geldiğimizde) Umer saptı. Ben de onunla beraber bir su kabı ile saptım. Umer halâya gitti. Sonra geldi. Ben onun ellerine o kaptan su döktüm, o da abdest aldı. Bu sırada ben ona:

— Ey Mü'minlerin Emîri! Peygamber'in zevcelerinden o iki ka­dın kimdir ki, Yüce Allah onlara "Eğer ikiniz de Allah'a tevbe eder­seniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalbleriniz eğrildi..." buyurmuştur? diye sordum.

Umer bana:

— Hayret sana ey Abbâs oğlu! Onlar Hafsa ile Âişe'dir, dedi. Sonra Umer o hadîse yönelip şöyle sevkediyordu: Dedi ki:

— Ben Ensâr'dan bir komşumla Benû Umeyye ibn Zeyd yurdu içinde otururdum. Onlar Medine'nin doğu tarafında Avâlî denilen yüksek yerlerde oturuyorlardı. Biz o komşum ile Medine'ye Peygam­ber'in yanına inmeyi nevbetleşe yapıyorduk. Bir gün o iniyor, bir gün de ben iniyordum. Ben indiğim zaman o günün vahy haberlerini yâ-hud diğer haberleri ona getirirdim, o indiği zaman da bunun benze­rini yapardı. Biz Kureyş topluluğu kadınlara galebe ediyorduk. Ensâr üzerine geldiğimizde bir kavim bulduk ki, kadınları onlara galebe edi­yor. Akabinde bizim kadınlarımız da Ensâr kadınlarının edebinden (sîretlerinden huy) almağa başladılar. Bir gün ben kanma karşı ba­ğırdım. O da bana söz döndürüp karşılık verdi. Bana karşılık verme­sini hoş görmeyip onu azarladım. Karım:

— Sana söz döndürmemi neye münâsib görmüyorsun? Vallahi Peygamber'in zevceleri bile O'na karşılık veriyorlar ve birisi o gün geceye kadar Peygamber'in yanına uğramıyor! dedi.

Bu sözler beni dehşete düşürdü. Ben kadınıma:

— Onlardan bu işi kim yaparsa muhakkak zarar eder, dedim.

Sonra elbisemi üzerime giyinip Avâlî'den Medîne'ye indim ve Hafsa'nm yanına girdim. Ona:

— Ey Hafsa, sizlerden biriniz Peygamber'i tâ geceye kadar bü tün gün boyunca öfkelendiriyor mu? dedim.

— Evet, dedi. Ben de ona:

— Muhakkak perîşân olmuş ve zarar etmişsîndir. Sen Allah'ın, Rasûlü'nün gadabından dolayı gadab etmesi ve helak olmandan emîn misin? Sen Peygamber'den çok şey isteme ve hiçbirşeyde O'na söz döndürme, karşılık verme ve Peygamber'den sakın ayrı kalma! Se­nin için bir ihtiyâç belirmiş olursa benden iste. Ve sakın arkadaşının Peygamber'e senden daha parlak ve daha sevgili olması da seni al­datmasın! dedim. (Umer bununla Âişe'yi kasdediyor.)

Umer dedi ki:

— Biz o sıra Gassânîler bize gazve yapmak için atlarını nallati-yorlarmiş diye haberler alıyorduk. Arkadaşım Ensârî kendi nevbeti gününde Medine'ye indi de yatsı vaktinde bize döndü ve kapımı şid­detli bir vuruşla vurdu. Ve:

  Umer burada mı? dedi.

Ben bu soruştan heyecanlanıp onun yanına doğru çıktım. O;

  Bugün büyük bir iş meydana geldi, dedi. Ben:

  Nedir o? Gassânîler mi geldi? dedim. O:

— Hayır, fakat ondan daha büyük ve daha korkunç! Peygam­ber kadınlarını boşadı, dedi.

Ben kendi kendime: Hafsa eli boş kaldı ve ziyan etti. Ben bunun yakında olacağını zannediyordum, dedim. Akabinde elbiselerimi üze­rime giydim, Peygamber'in beraberinde sabah namazını kıldım. Pey­gamber kendine âid olan ve meşrube denilen yüksekçe odasına girdi ve orada yalnızlığa çekildi. Ben yine Hafsa'nın yanma girdim. Bak­tım ki o ağlıyor.

— Seni ağlatan nedir? Ben seni bu işten sakındırmadım mı? Pey­gamber sizleri boşadı mı? dedim.

Hafsa:

  Bilmiyorum, O, işte tâ şu meşrubede ayrılıp çekiimiş, dedi. Ben dışarı çıkıp minberin yanına geldim. Gördüm ki, minberin

etrafında bâzıları ağlar bir topluluk var. Ben de onların yanında bi­razcık oturdum. Sonra vicdanımda hissettiğim duygu bana galebe etti de yine içinde Peygamber'in bulunduğu yüksek odaya geldim. Pey­gamber'in siyah uşağı Rebâh'a:

  Umer için izin iste! dedim.

Uşak içeri girip Peygamber'Ie konuştuktan sonra döndü de:

— Peygamber'Ie konuştum. Seni kendisine zikrettim. Birşey söy­lemeyip sustu, dedi.

Bunun üzerine ben oradan ayrıldım ve tekrar minberin yanında bulunan toplulukla beraber oturdum. Sonra yine vicdânımdaki duy­gu bana galebe etti. Varıp uşağa:

— Umer için izin iste! dedim. O içeri girdi, sonra çıktı da:

  Seni Peygamber'e zikrettim, sükût etti, dedi.

Ben tekrar dönüp minber etrafındaki topluluğun yanına otur­dum. Sonra hissetmekte olduğum duygu bana galebe etti. Yine uşa­ğa gelip:

— Umer için izin iste, dedim.

İçeri girdi, sonra bana doğru döndü de:

  Seni Peygamber'e zikrettim, sustu, dedi.

Geriye dönüp ayrılırken, bir de baktım ki, uşak beni çağırıyor!

  Peygamber sana izin verdi, dedi.

Akabinde ben Rasûlullah'ın huzuruna girdim. Baktım ki Rasû-lullah, kendisiyle arasında bir döşek olmadan hasır örgüleri üzerine yan yatmış, bedeninin yan tarafına örgüler iz yapmış, dolgusu hur­ma lifi olan deriden bir yastık üzerine yaslanmaktadır. Kendisine se­lâm verdim, sonra daha ben ayakta dikilirken:

  Yâ Rasûlallah! Kadınlarını boşadın mı? dedim. Gözünü bana doğru yükseltti de:

  "Hayır (boşamadim)" buyurdu. Ben:

— Allâhu Ekber! dedikten sonra yine ayakta olduğum hâlde: İzin istiyorum yâ Rasûlallah! Beni gördün ki, biz Kureyş topluluğu ka­dınlara gâlib bulunuyorduk. Medine'ye geldiğimizde bir kavim bul­duk ki, kadınları onlara galebe ediyor! dedim.

Bu sözlerim üzerine Peygamber gülümsedi. Sonra şunları söyledim:

— Yâ Rasûlallah! Beni gördün! Ben Hafsa'nın yanma girdim de ona: Sakın arkadaşının Peygamber'e senden daha parlak ve daha sevgili olması seni aldatmasın, dedim. (Umer bu sözüyle Âişe'yi kas­dediyor.)

Peygamber bir daha gülümsedi. Ben O'nun gülümsediğini gör­düğüm zaman oturdum. Gözümü kaldırıp odanın içine baktım. Al­lah'a yemîn ederim ki, evin içinde tabaklanmamış üç deriden başka gözü geri çevirecek hiçbirşey görmedim.

— Yâ Rasûlallah! Allah'a duâ et, ümmetine genişlik versin. Fars­lar ve Rumlar üzerine genişlik yapılmış; onlar Allah'a ibâdet etmez­lerken dünyâ kendilerine verilmiştir, dedim.

Bunu söyleyince Peygamber dayanmışken doğrulup oturdu da:

  "Sen bu dünyâ ni'metleri hakkında mı düşünüyorsun ey Hat-tâb oğlu! Şübhesiz onlar, tayyibâtlan dünyâ hayâtında acele veril­miş olan kavimdir" buyurdu.

Bunun üzerine ben:

  Benim için mağfiret isteyiver! dedim.

Hafsa o sözü Âişe'ye açıkladığı zaman, işte o sözden dolayı (yâ-nî Peygamber'in Âişe'nin nevbeti gününde Mısırlı Mâriye ile yalnız kalması; Hafsa'nın bunu bilip de Âişe'ye ifşa etmesinden dolayı) Pey­gamber (S) kadınlarından yirmidokuz gece ayrılıp, yalnızlığa çekil­di. Peygamber, kadınlarına öfkesinin şiddetinden ve Allah'ın kendisini "Ey Peygamber, sen zevcelerinin hoşnûdluğunu arayarak Allah'ın sana halâl kıldığı şeyi niçin (kendine) haram ediyorsun?.,," (et-Tahrîm: i) kavliyle azarladığı zaman;

  "Ben kadınların yanına bir ay girecek değilim" demişti. Nihayet yirmidokuz gece geçince Âişe'nin yanına girdi ve onun

nevbetine tesadüf ettiği için onunla başladı. Âişe:

— Yâ Rasûlallah, Sen bizim yanımıza bir ay girmiyeceğine ye-mîn etmiştin. Sen ise bugün benim iyice saymakta olduğum yirmido-kuzuncu gecenin sabahına girdin, dedi.

Peygamber:

  "Ay yirmidokuz gecedir. Bu ay da yirmidokuz gece oldu" buyurdu.

Âişe: Bundan sonra Allah, Tahyîr (ei-Ahzâb: 28-29) âyetini indirdi de Peygamber, kadınlarından ilk olarak muhayyer kılmaya benimle başladı. Ben de kendisini tercîh ettim. Sonra diğer bütün kadınlarını muhayyer kıldı, onlar da Âişe'nin dediği gibi söylediler [147].

 

85- Kadının, Kocasının İzniyle Nafile Olarak Oruç Tutması Babı

 

122-.......Bize Ma'mer ibn Râşid, Hemrnâm ibn Münebbih'ten; o da Ebû Hureyre(R)'den haber verdi ki, Peygamber (S): "Ka­dın, kocası yanında hazır iken, onun izni olmadıkça (nafile olarak) oruç tutmaz" buyurmuştur [148].

 

86- Bâb: Kadın, Kocasının Döşeğini Terkederek (Başka Yatakta) Gecelediği Zaman

 

123-.......Bize Muhammed ibn Adiyy, Şu'be'den; o da Süley­man ibn Mıhrân el-A'meş'ten; o da Ebû Hâzım'dan; o da Ebû Hu-reyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Erkek, karısını kendi döşeğine da'vet ettiği zaman kadın gelmekten çekinirse, sabaha gi­rinceye kadar melekler o kadına la'net ederler" buyurmuştur.

 

124-.......Bize Şu'be, Katâde'den; o da Zurâre'den tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (R): Peygamber (S): "Kadın, kocasının döşeğini ter-kederek gecelediği zaman, bu ayrılıktan geri dönünceye kadar me­lekler ona la'net ederler" buyurdu, demiştir [149].

 

87- Bâb: Kadın, Kocasının Evine, Onun İzni Olmaksızın Hiçbir Kimsenin Girmesine İzin Vermez

 

125-.......Bize Ebu'z-Zinâd, el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur; ''Kadına zevci yanında hâzır iken, onun izni olmadıkça (nafile olarak) oruç tutmak haiâl olmaz- Yine bir kadın, kocasının evine, onun izni olma­dıkça kimsenin girmesine izin veremez. Yine bir ev kadını kocasının izni olmaksızın aile nafakasından (âdetten fazla) sarfederse, şübhe-siz o fazla sarfiyatın yarısı, kocaya ödenir" [150].

Bu hadîsi Ebu'z-Zinâd Abdullah ibn Zekvân yine Mûsâ ibn Ebî Usmân'dan; o da babasından; o da Ebû Hureyre'den olmak üzere hassaten oruç hakkında rivayet etmiştir [151].

 

88- Bâb

 

(Bu, kendinden önceki bâbdan bir fasıl gibidir.)

 

126-....... et-Teymî (Süleyman ibn Tarhân el-Basrî), Ebû Us­mân'dan; o da Usâme ibn Zeyd(R)'den haber verdi ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Ben cennet kapısının üstünde durdum. Bir de gördüm ki, cennete girenlerin çoğu fakirlerdir. Zenginlik sâhible-ri ise, bunların cehennemlik olanlarından başkaları (hesaba çekilmek için) habsolunmuşlardır. Zenginlerin (fakîr hakkını vermeyen) ateş ehli olanları ise, cehenneme sokulmaları önce emrolunmuştu. Ben ce­hennem kapısının Önünde de durdum. Bir de baktım ki, cehenneme girenlerin çoğu kadınlardır" [152].

89- Beraber Geçindiği Kimsenin İyiliklerine Nankörlük Babı

 

"el-Aşîr", "Koca"dır ve bu isim "Muaşeretten olup "Birbirine karışmış, beraber bulunulan kimse" demektir [153].

Bu ma'nâda, Ebû Saîd'in de Peygamberden bir hadîsi vardır.

 

127-.......Bize Mâlik, Zeyd ibn Eslem'den; o da Atâ ibn Yesâr'dan haber verdi ki, Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Ra-sûlullah (S) zamanında güneş tutuldu. Bunun üzerine Rasûlullah, insanlar da kendisiyle beraber olduğu hâlde namaza durdu. Takrî-ben el-Bakara Sûresi'ni okuyacak kadar uzunlukta bir kıyam yaptı. Sonra rukû'a varıp yine uzun bir rükû' yaptı. Sonra (rukû'dan) kalktı ve birinci kıyamın dûnunda olan uzunca bir kıyam daha yaptı. Son­ra rukû'a varıp birinci rukû'un dûnunda olan uzunca bir rükû' daha yaptı. Sonra secde etti. Sonra ilk kıyamından az süren uzun bir kı­yam yaptı. Sonra rukû'a varıp, ilk rukû'undan az süren bir rükû' yaptı. Sonra başım kaldırıp ilk kıyamın dûnunda olan uzunca bir kıyam yap­tı. Sonra birincisinden az olan uzunca bir rükû' daha yaptı. Sonra başını kaldırdı. Sonra secde etti. Bundan sonra güneş açılmış vazı­yette iken namazdan çıkıp şöyle buyurdu:

— "Şübhesiz Güneş ile Ay, Allah 'in âyetlerinden iki âyettir. Bun­lar hiçbir kimsenin ne Ölümü, ne de hayâtı için tutulurlar. Bunların tutulduğunu gördüğünüzde hemen Allah'ı zikrediniz".

Sahâbîler:

— Yâ Rasûlallah! Namaz içinde, durduğun şu yerinden bir şeye elinle uzandığını gördük. Sonra Sen'in geri çekildiğini gördük! dediler.

Rasûlullah cevaben:

  "(Svet.) Ben cenneti gördüm -yâhud: Cennet bana gösterildi-ds oddan bir salkıma elimle uzandım. Eğer ben o salkımı ele geçire-bilseydirn, dünyâ bakî kaldıkça ondan yerdiniz. Ateşi de gördüm. Fa­kat ömrümde bu gün gördüğüm kadar çirkin, berbâd hiçbir manzara görmemiştim. Cehennemin ahâlîsinin çoğunu kadınlar olarak gör­düm" buyurdu.

— Yâ Rasûlallah! Ne sebeble (kadınlar buna müstahıkk oluyor­lar)? diye sordular.

Rasûlullah:

  "Küfürleri sebebiyle" buyurdu.

  Allah'ı inkâr mı ediyorlar? denildi.

Rasûlullah:

  "Kocalarına karşı ni'meti nankörlük ederler, iyiliğe nankör­lük ederler. İçlerinden birine dünyâ oldukça iyilik etsen de sonra sen­den (memnun olmayacağı) birşey görse (hemen): Senden asla hiçbir hayır görmedim ki! der" buyurdu [154].

 

128-.......Bize Avf, Ebû Recâ İmrân ibnu Milhân'dan; o da İmrân ibn Husayn(R)'dan tahdîs etti. Peygamber (S): "Cennetin içine muttali' oldum. Bir de gördüm ki, cennet ehlinin çoğu fakirlerdir. Ateşin içine de muttali' oldum. Gördüm ki, ateş ehlinin çoğu kadınlardır".

Bu hadîsi rivayet etmekte Eyyûb es-Sahtıyânî ile Selm ibnu Zerîr, Avf e mutâbaat ettiler [155].

 

90- Bâb:

 

"Zevcen için üzerinde bir hakk vardır".

Bunu Ebû Cuhayfe (R), Peygamberden olmak üzere söylemiştir [156].

 

129-.......Abdullah ibn Amr ibni'1-Âs (R) tahdîs edip şöyle de­miştir: Rasûlullah (S) bana:

  "Yâ Abdallah! Senin gündüzleyin oruç tutar, geceleyin de na­file namaz kılar olduğun bana haber verilmedi mi?" buyurdu.

Ben de:

  Evet yâ Rasûlallah, öyledir, dedim. Rasûlullah:

— "Böyle yapma! Sen bazen oruç tut, bazen iftar et. Gecenin bir kısmında kalkıp namaz kıl, bir kısmında da yatıp uyu. Çünkü se­nin bedenin için üzerinde bir hakk vardır, gözlerin için de üzerinde bir hakk vardır, zevcen için de senin üzerinde bir hakk vardır" buyurdu [157].

 

91- Bâb:

 

'Kadın, kocasının evinde bir güdücüdür.

 

130-.......Bize Mûsâ ibn Ukbe, Nâfi'den; o da İbn Umer(R)'den haber verdi ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Herbirerleriniz güdücüdür ve herbirerleriniz güttüklerinden sorumludur. Devlet baş­kanı bir çobandır, erkek de kendi ev halkı üzerinde bir çobandır, ka­dın da kocasının evi ve çocukları üzerinde bir çobandır. Hâsılı herbirerleriniz çoban ve herbirerleriniz kendi raiyyesinden (yânî ida­resi altındakiler den) sorumludur" [158].

 

92- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:

 

"Erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler. O sebeble ki, Allah onlardan kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de (erkekler onları) mallarından infâk etmektedirler. İyi kadınlar itaatli olanlardır. Allah kendilerini nasıl koruduysa, onlar da öylece göze görünmeyeni koruyanlardır. Şerrlerinden, serkeşliklerinden yıldığınız kadınlara gelince; Onlara öğüt verin, (vazgeçmezlerse) kendilerini yataklarda yalnız bırakın, (yine kâr etmezse) dövün. Size itaat ederlerse, aleyhlerinde bir yol aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür" (en-Nisâ: 34).

 

131-.......Enes (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) kadınlarının odalarına bir ay girmemeye yemîn etti ve kendisine âid yüksek bir oda içinde oturdu. Yirmidokuz gün geçince oradan indi. Kadınları tarafından:

— Yâ Rasûlallah! Şübhesiz Sen bir ay üzerine yemîn etmiştin, denildi.

Rasûlullah:

  "Şübhesiz (benim kendisinde yemîn ettiğim) ay, yirmidokuz gündür" buyurdu [159]

 

93- Peygamber(S)İn Kendi Kadınlarından Yüzçevirip Kadınlara Âid Evlerin Dışında Bîr Yere Çekilmesi Babı

 

Muâviye ibn Hayde(R)*den de Peygamberce yükseltilmiş olarak "Kadın ancak ev içinde terkolunur" hadîsi zikrolunuyor.

Birinci hadîs, bu Muâviye hadîsinden daha sahîhtir (yânî derecesi daha yüksektir) [160].

 

132-.......Ümmü Seleme şöyle haber vermiştir: Peygamber (S) kadınlarından bâzısına karşı bir ay evlerine girmeyeceğine yemîn et­ti. Yirmidokuz gün geçince günün evvelinde yâhud âhirinde yanları­na girdi. Kendisine:

— Ey Allah'ın Peygamberi! Sen bir ay kadınların yanına girme­meğe yemîn etmiştin? denildi.

Peygamber:

   "Şübhesiz (benim yemîn ettiğim) bu ay yirmidokuz gün olmaktadır" buyurdu.

 

133-.......Bize Ebû Ya'fûr tahdîs edip şöyle dedi: Biz Ebu'd- Duhâ'nın yanında ayı müzâkere ettik. Ebu'd-Duhâ şöyle dedi: Bize İbn Abbâs tahdîs edip şöyle dedi: Bir gün sabaha çıktık, Peygam-ber'in kadınları ağlaşıyorlardi, herbirinin yanında kendi ailesinden kimseler vardı. Ben hemen mescide çıktım, bir de gördüm ki, mescid insanlarla dopdolu. Akabinde Umer ibnu'l-Hattâb geldi ve Peygam-ber'in yanına yükseldi. Peygamber kendine âid yüksek bir oda için­de bulunuyordu. Umer selâm verdi, fakat ona kimse cevâb vermedi. Sonra yine selâm verdi, ona yine hiç kimse cevâb vermedi. Sonra yi­ne selâm verdi, bu sefer de ona kimse cevâb vermedi. Sonra Bilâl onu çağırdı, Umer akabinde Peygamber(S)'in yanına girdi de:

  Kadınlarını boşadın mı? diye sordu. Peygamber (S):

   "Hayır,  lâkin onlardan bir ay ayrılmaya yemin ettim" buyurdu.

Yirmidokuz gün bekledi, sonra kadınlarının yanına girdi [161].

 

94- Kadınları Dövmenin Mekruh Olacak Derecesi Ve Yüce Allah'ın: "Kadınları (Şiddetli Ezâ Vermeyen Bir Dövüşle) Dövün' (En-Nisâ: 34) Kavli Babı

 

134-..... Bize Sufyân es-Sevrî, Hişâm'dan; odababasıUrve'-den; o da Abdullah ibn Zem'a'dan tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Siz­den herhangi biriniz karısını, köle döver gibi dövmesin. Sonra (belki de) o günün âhirinde o kadınla (boyun boyuna sarılıp) cinsî münâse­bet yapacaktır" buyurmuştur [162].

 

95- Bâb: Kadın, Ma'siyette Kocasına İtaat Etmez

 

135-.......Bize İbrâhîm ibnu Nâfi', el-Hasen ibnu Müslim'den; o da Safiyye bintu Şeybe'den; o da Âişe(R)'den şöyle tahdîs etti: En-sâr'dan bir kadın kızını evlendirdi. Akabinde kızın başının saçları kö­künden düşmeğe başladı. Kadın, Peygamber'e gelip bu durumu kendisine zikretti ve:

— Kızın kocası bana kızın saçlarında ekleme yapmamı emretti,

dedi.

Peygamber (S):

— "Hayır (bu olmaz), şu muhakkak ki, saç ekleyen kadınlar la'netlenmiştir" buyurdu [163].

 

96- Bâb:

 

'Eğer bir kadın, kocasının uzaklaşmasından yâhud yüz çevirmesinden endîşe ederse, sulh ile aralarını düzeltmekte her ikisine de günâh yoktur. Sulh daha hayırlıdır..." (en-Nisâ: 128)

 

136- Bize Muhammed ibn Selâm tahdîs etti. Bize Ebû Muâvi-ye, Hişâm'dan; o da babası Urve'den; o da Âişe(R)'den haber verdi ki, o "Eğer bir kadın kocasının uzaklaşmasından yâhud yüz çevir­mesinden endîşe ederse..." âyetinin tefsiri hakkında şöyle demiştir:

— Bu, şu kadındır: Bir erkeğin yanında bulunur, erkek onunla konuşmayı, onunla beraber olmayı çoğaltmak istemez, hattâ bu ka­dını boşamayı ve ondan başka bir kadınla evlenmeyi ister. Kadın (razı etmek için) kocasına: Sen beni nikâhında tut, beni boşama, sonra ben­den başkasıyle evlen. Sen bana vereceğin nafakadan ve benim için yapacağın nevbet taksiminden muafsın, ben sana halâl ettim! der. İşte Yüce Allah'ın şu "Sulh ile aralarını düzeltmekte ikisine de günâh yok­tur. Sulh daha hayırlıdır" kavli bunun içindir [164].

 

97- Azl Babı

 

137- Bize Müsedded tahdîs etti. Bize Yahya ibn Saîd, İbn Cu-reyc'den; o da Atâ ibn Ebî Rebâh'tan tahdîs etti ki, Câbir (R): Bizler Peygamber (S) zamanında azl yapıyorduk, demiştir [165].

 

138-.......Amr ibn Dînâr şöyle demiştir: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verdi ki, kendisi Câbir(R)'in: Bizler Kur'ân inip dururken azl yapıyorduk, dediğini işitmiştir.

Yine Amr ibn Dinar'dan; o da Atâ'dan tahdîs etti ki, Câbir (R): Bizler Peygamber (S) zamanında Kur'ân inip dururken azl yapıyor­duk, demiştir.

 

139-.......Bize Cuveyriye, Mâlik ibn Enes'ten; o da ez-Zuhrî'den; o da İbnu Muhayrîz'den tahdîs etti ki, Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Biz (Musta'lık oğullan gazvesinde) birçok kadın esîrlere ka­vuştuk. Bizler azl yapıyorduk. Bunu Rasûlullah'a sorduk. Rasûlul-lah (S) üç defa:

— "Sizler hakîkaten bunu yapar mısınız?" diye sordu da aka­binde: "Kıyamet gününe kadar bu dünyâda vücûd bulacak her ha­yât sahibi, kurtuluş yok, muhakkak meydana gelecektir" buyurdu [166].

 

98- Bir Sefere Çıkmak İstediği Zaman Kadınlar Arasında Kur'a Çekmek Babı

 

140-.......Bize Abdulvâhid ibnu Eymen tahdîs edip şöyle dedi: Bana Abdullah ibnu Ebî Muleyke, el-Kaasım ibn Muhammed'den; o da Âişe(R)'den şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) bir sefere çıkmak istediğinde kadınları arasında kur'a çekerdi. Bir seferde kur'a Âişe ile Hafsa'ya isabet etti. Peygamber gece olunca Âişe'nin beraberin­de, onunla konuşarak yol alırdı. Bir gün Hafsa, Âişe'ye:

  Bu gece sen benim deveme binsen, ben de senin devene bin-sem, sen görmediğin manzaraları görürsün, ben de görmediğim yer­leri görürüm, dedi.

Âişe:

  Pekâlâ, diye muvafakat etti.

Bunun üzerine onlardan herbiri diğerinin devesine bindi. (Böy­lece Hafsa, Âişe'nin devesine binmişi oldu.) Peygamber, Âişe'nin de­vesinin yanına geldi, hâlbuki onun üstünde Hafsa bulunuyordu. Hafsa'ya selâm verdi. Sonra yola devam etti. Nihayet bir durak ye­rinde indiler. Bu suretle Âişe, Peygamber'i kaybetmişti. Durak ye­rinde indiklerinde Âişe (kederinden intihara girişip) iki ayağını (ekseriya içinde zehirli haşerelerin bulunduğu) ızhır otlarının arasına sokmaya ve:

  Yâ Rabb! Bana akreb yâhud yılan musallat fğ. de beni sok­sun, ben Peygamber'e birşey söylemeye muktedir olmayayım! diye duâ etmeğe başladı [167].

 

99- Kadın, Kocası Tarafından Kendisine Ayrılmış Olan Nevbet Gününü Kadın Ortağına Hibe Eder Ve Kocası Bu Nevbet Günlerini Nasıl Taksîm Eder Babı

 

141-.......BizeZuheyr, Hişâm'dan; o da babası Urve'den; oda Âişe(R)'den tahdîs etti ki, Şevde bintu Zem'a, kendi nevbet gününü Âişe'ye hibe etmişti. Peygamber (S) de Âişe'ye bir kendi gününü, bir de Sevde'nin gününü ayırır olmuştu [168].

 

100- Kadınlar Arasında Adâlet(İn Vucûbu) Babı

 

"Kadınlar arasında adalet etmenize ne kadar hırs gösterseniz asla güç yetiremezsiniz. Bari birine büsbütün meyledip de ötekini askılı gibi bırakmayın. Eğer (nefsinizi) ıslâh eder (haksızlıktan) sakınırsanız, şübhe yok ki, Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir'' (en-Nisâ: 129) [169].

 

101- Bâb: Erkek, Dul Üzerine Bakire İle Evlendiği Zaman (Nasıl Yapar)?

 

142-.......Bize Hâlid el-Hazzâ, Ebû Kılâbe'den; o da Enes(R)'ten tahdîs etti. Ebû Kılâbe: İsteseydim aşağıdaki hadîsi "Kaale'n-Nebî (S)" der(merfû' olarak rivayet eder)dim.-Lâkin Enes ibn Mâlik (sün­net ta'bîriyle rivayet edip) şöyle demişti: Sünnet olan, bir kişi dul üze­rine bakire bir kızla evlendiğinde (nevbete tâbi' olmayarak) yedi gün onun yanında ikaamet eder (sonra nevbet ta'yîn eder. Bakir üzerine) dul bir kadınla evlendiğinde, onun yanında üç gün ikaamet eder.

 

102- Bâb: Erkek, Bakire Üzerine Dul Bir Kadınla Evlendiği Zaman?

 

143-.......Bize Eyyûb es-Sahtıyânî ile Hâlid el-Hazzâ, Ebû Kı­lâbe'den tahdîs ettiler ki, Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Erkek, dul üzerine bakire bir kızla evlendiği zaman, o kızın yanında yedi gün ikaamet eder, sonra nevbet taksimi yapar. Bakire üzerine dul bir ka­dınla evlendiği zaman ise, o dulun yanında üç gün ikaamet eder, sonra nevbet taksîmi yapar. İşte bu, sünnettendir.

Ebû Kılâbe: Eğer isteseydim, elbette "Enes bunu Peygamber'e yükseltti" der idim, dedi.

Abdurrazzâk da şöyle dedi: Bize Sufyân es-Sevrî, Eyyûb'dan ve

Hâlid ez-Hazzâ'dan haber verdi. Hâlid de: Eğer isteseydim bu hadîsi Peygamber'e yükseltti" der idim, demiştir [170].

 

103- Bir Tek Gusl İçinde Kadınlarını Dolaşan Kimse Babı

 

144-.......Bize SaîdibnEbî Arûbe, Katâde'den tahdîs etti. On­lara da Enes ibn Mâlik (R): Peygamber (S) tek bir gecede bütün ka­dınları üzerine dolaşırdı. O zaman Peygamber'in dokuz kadını vardı, diye tahdîs etmiştir [171].

 

104- Erkeğin Bir Günde Bütün Kadınlarının Yanına Girmesi Babı

 

145-.......Bize Alî ibnMushir, Hişâm'dan; o da babası Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) ikindi na­mazından ayrıldığı zaman, kadınlarının yanma girer ve (cinsî münâsebet olmaksızın) onlardan birine yaklaşırdı. Bir defasında .Haf-sa'nın yanına girdi de orada, kalmakta âdet edinegeldiği zamandan daha çok habsolup kaldı .

 

105- Bâb: Erkeğin, Kadınlarından Bâzısının Evinde Bakılması Hususunda Kadınlarından İzin İstediğinde, Kadınların Da Kendisine İzin Vermeleri

 

— Rasûlullah, benim yanıma gelmekte olduğu benim nevbet gü­nüm içinde vefat etti. Allah O'nu, başı gerdan yerimle göğsüm ara­sında olduğu-hâlde, ruhunu kabzedip aldı. Onun tükrüğü benim tükrüğümle de karıştı [172].

 

106- Erkeğin, Kadınlarından Bâzısını Diğer Bâzısından Daha Fazla Sevmesi Babı

 

147-.......Ubeyd de İbn Abbâs'tan işitmiş; o da Umer(R)'den işitmiştir: Umer, Hafsa'nın yanına girip:

— Ey kızcağızım! Sakın ola ki, güzelliği ve Rasûlullah'ın kendi­sini sevmesi, kendisini hayrete düşürmüş olan şu kadın -Âişe'yi kasdediyor- seni aldatmasın... dedi.

Yine Umer: Ben Hafsa'ya söylediklerimi Rasûlullah'a kıssa edip anlattım. Rasûlullah (S) gülümsedi, dedi [173].

 

107- Nail Olmadığı Bir Ni'metle Tokluk Gösterişi Yapan Kimsenin (Kötülenmesi) Ve Kadın Ortağına Karşı Övünmenin Nehyolunması Babı

 

148- Bize Süleyman ibn Harb tahdîs etti. Bize Hammâd ibn Zeyd, Hişâm'dan; o da Fâtıma bintu'l-Munzir'den; o da Esma bintu Ebî Bekr'den; o da Peygamber(S)'den tahdîs etti.

Ve yine bana Muhammed ibnu'l-Musennâ tahdîs etti. Bize Yah­ya ibn Saîd el-Kattân, Hişâm'dan tahdîs etti. Bana Fâtıma bintu'l-Munzir, Esmâ'dan şöyle tahdîs etti: Bir kadın (Esmâ'nın kendisi):

— Yâ Rasûlallah! Benim bir kadın ortağım var. Kocamın bana vermediği şeyi (verdi diye) kocamdan yana kadın ortağıma karşı gös­teriş yapsam, bu benim üzerime günâh olur mu? diye sordu.

Rasûlullah (S):

  "Verilmemiş birşey ile tokluk ve süslük gösterişi yapan kim­se, yalandan iki elbise giyen kimse gibidir" buyurdu [174].

 

108- Gayret (Yânı Kıskançlık) Babı

 

Verrâd de el-Mugîre ibn Şu'be'den söyledi ki: Sa'd ibnu Ubâde (R) "Eğer karımın yanında (yabancı) bir erkek görsem muhakkak onu kılıcımın geniş yüzü ile değil, keskin tarafı ile vurur öldürürüm" demiştir. Bunun üzerine Peygamber (S): "Sizler Sa'd ibn Ubâde'nin bu gayret ve hamiyyetine taaccûb mü ediyorsunuz? (Şaşmayınız.) Çünkü biz (ben) Sa'd'den daha kıskancım, Allah da benden kıskançtır" buyurmuştur [175].

 

149-....... Bize el-A'meş, Şakîk'ten; o da Abdullah ibn Mes'ûd(R)'dan tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Allah'tan daha kıskanç hiç­bir kimse yoktur. İşte bundan ötürüdür ki, A llah, açık - kapalı; bütün fuhşiyâtı haram kılmıştır. Bir de Allah 'tan ziyâde övülmeyi seven kim­se yoktur" buyurmuştur [176]

 

150- Bize Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da Hişâm'dan: o da babası Urve'den; o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Ey Muhammed Ümmeti! Bir mü'min kulunu yâhud dişi kulunu zina ederken görmesi üzerine Allah Taâlâ'dan daha gayretli ve hamiyyet-li hiçbir kimse yoktur. Ey Muhammed Ümmeti! Eğer sizler benim bilmekte olduğum şeyleri bilir olsaydınız, muhakkak az güler, çok ağlardınız" buyurmuştur [177].

 

151-.......Urvetu'bnu'z-Zubeyr, annesi Esmâ'dan tahdîs etti. Esma, Rasûlullah(S)'tan "Allah kadar gayretli hiçbirşey yoktur"^ bu­yururken işitmiştir.

Ve yine Yahya ibn Ebî Kesîr'den; ona da Ebû Seleme tahdîs et­ti; ona da Ebû Hureyre, kendisinin Peygamber(S)'den işittiğini tah­dîs etti.

 

152-.......Bize eş-Şeybân, Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da Ebû Seleme'den tahdîs etti ki, o da Ebû Hureyre(R)'den işitmiştir. Pey­gamber (S): "Muhakkak ki Allah, mü'minler hakkında gayret ve ha~ miyyet gösterir. Allah'ın gayreti, Allah'ın haram kıldığı fena şeyleri, mü'minin işlemesinden dolayıdır -yâhud: işlememesi içindir-"^buyur­muştur [178].

 

153-....... Bize Hişâm tahdîs edip şöyle dedi: Bana babam Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi. Ebû Bekr'in kızı Esma (R) şöyle demiştir: Zubeyr benimle evlendi. O zaman Zubeyr'in yeryüzünde mal­dan, köleden hiçbirşeyi yoktu. Onun dünyalık olarak su çekici deve ile atından başka birşeyi yoktu. Atının otunu, yemini de ben bulup verirdim, ben sulardım. Su1 kırbasını (söküldüğünde) ben dikerdim. Ben hamur yoğururdum. Yalnız ekmek yapmayı beceremezdim. Onu da Ensâr'dan komşularım olan kadınlar yapıverirlerdi. Bunlar (kom­şuluk hakkını gözeten) sadakatli, iyi kadınlardı. Sonra Rasûlullah (S) Zubeyr'e bir mikdâr hurmalık ayırıp vermişti [179].

Ben Zubeyr'in bu hurmalığından (deveye yedirmek için) başımın üstünde hurma çekirdeği taşırdım. Bu hurmalık, meskenimden bir fer­sahın üçte ikisi kadar uzaklıkta idi. Yine böyle bir gün, başımda hur­ma çekirdeği yüklü olarak evime gelirken (yolda) Rasûlullah'a kavuştum. Yanında Ensâr'dan birtakım kimseler vardı. Rasûlullah beni çağırdı. Sonra beni arkasında terkisine almak için devesine "Ih, ıh" dedi. Fakat ben erkeklerle beraber yolculuk etmekten utandım. Hem ben Zubeyr'i ve onun kıskançlığını hatırladım. Zubeyr insanla­rın en kıskancı idi. (Ben da'vete icabet etmeyince) Rasûlullah (S), be­nim utandığımı anladı da devesini sürüp gitti [180].

Zubeyr'in yanına geldiğimde, ona:

— Bugün Rasûlullah, başımda hurma çekirdeği yüklü olarak bana rastladı. Yanında sahâbîlerinden bir cemâat de vardı. Beni bindirmek için devesini çökertmek istedi. Fakat ben utandım. Aynı zamanda senin kıskançlığını da hatırladım, dedim.

Bunun üzerine Zubeyr:

— VaHâhi senin hurma çekirdeği yükün, bana Rasûlullah ile be­raber deveye binmenden daha güç oldu, dedi.

Râvî Esma dedi ki: Ben, bu aile yükünü, sonra Ebû Bekr'in ba­na at seyisliği yapacak bir hizmetçi göndermesine kadar çektim. Ba­bam (hizmetçi göndermekle) sanki beni cariyelikten âzâdlamıştı [181].

 

154-.......Enes (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) kadınların­dan birinin (yânî Âişe'nin) yanında idi. Mü'minlerin annelerinden biri de içinde yemek bulunan bir tabak gönderdi. Peygamber'in, evinde bulunduğu kadın (yânî Âişe), tabağı getiren hizmetçinin eline vurdu da tabak elinden düşüp yarıldı. Peygamber (S) yarılan parçalan bir yere getirdi. Sonra içinde bulunan .yemeği yine onun içine toplamaya başladı. Bunu yaparken de hazır bulunanlara "Anneniz kıskandı" buyuruyordu. Sonra Peygamber o hizmetçiyi, evinde bulunduğu ka­dının yanından sağlam bir tabak getirinceye kadar alıkoydu, sağlam tabağı, tabağı kırılan kadına verilmek üzere o hizmetçiye teslim etti. Kırık tabağı da, kırıldığı kadının evinde alıkoydu [182].

 

155-....... Bize Mu'temir, Ubeydullah'tan; o da Muhammed ibnu'l-Munkedir'den; o da Câbir ibn Abdillah(R)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur:

  "Ben (ru'yâmda) cennete girdim, yâhud cennete geldim. Orada bir kasr gördüm. Bu kasr kimindir diye sordum. Umer ibnu'l-Hat-tâb'ındır, dediler. Ben onun içine girmek istedim. Beni oraya girmek­ten ancak senin kıskançlığını bilişim men' etti".

Bunun üzerine Umer:

— Babam, anam Sana kurbân olsun ey Allah'ın Peygamberi! Ben Sana karşı mı kıskanırım? Dedi [183].

 

156... y. ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Muhammed ibnu'l-Müseyyeb haber verdi. Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Bizler Rasû-lullah(S)'ın yanında oturduğumuz sırada Rasûlullah şöyle buyurdu:

— "Ben bir kenesinde uyurken kendimi cennette gördüm. O sı­rada bir kadın, bir köşkün yanında abdest almakta idi. (Yanımdaki meleklere:) Bu köşk kimin içindir? diye sordum. Onlar: Bu köşk Ömer'indir, dediler. Umer'in kıskançlığını hatırladım da hemen yü­zümü arkama döndürdüm".

(Râvî dedi ki:) Mecliste hazır bulunmakta olan Umer sevincin­den ağladı. Sonra da:

— Sana karşı im kıskançlık edeceğim yâ Rasûlallah? Dedi [184].

 

109- Kadınların Kıskançlığı Ve Sevgilerinin Şiddetinden Dolayı Hüzünlenip Öfkelenmeleri Babı

 

157-.......Bize Ebû Usâme, Hişâm'dan; o da babası Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Bir kerre Rasûlullah (S) bana:

  "(Ey Âişe!) Ben senin benden memnun olduğun zamanı ve bana karşı öfkeli bulunduğun vakti pek iyi bilirim" buyurdu.

Âişe dedi ki: Ben de O'na:

— (Yâ Rasûlallah!) Sen bunu nereden biliyorsun? diye sordum.

  "Benden razı ve memnun olduğunda (birşeyi reddederken) %â veRabbiMuhammedi- Muhammed'in Rabbi hakkı için öyle değildir)' dersin. Bana karşı öfkeli olduğun zaman da: 'Lâ ve Rabbi îbrâhtmi = İbrahim'in Rabbi hakkı için öyle değildir)' dersin (adımı anmazsın)" buyurdu.

Âişe dedi ki: Ben de:

— Evet yâ Rasûlallah! Vallahi öyledir. Fakat ben (öfkeli iken) yalnız Sen'in isminden ayrılırım (sevgin ise gönlümde yaşar), diye say­gımı arzettim [185]

 

158-.......Bize en-Nadr tahdîs etti ki, Hişâm şöyle demiştir: Bana babam Urve haber verdi ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah'm kadınlarından hiçbirine karşı Hadîce'ye karşı kıskandığım derecede kıskanmadım. Çünkü Rasûlullah onu çok anardı ve ona övgüleri çok olurdu. Hâlbuki Rasûlullah'a, Hadîce için cennette inciden borularla yapılmış bir ev ile müjdelemesi de vahyolunmuştu [186].

 

110- Kişinin Kendi Kızını Kıskançlık Ve Adalet Hususlarında Savunması Babı

 

159-.......Bize el-Leys, Abdullah ibnu Ebî Muleyke'den tahdîs etti ki, el-Mısver ibn Mahrame şöyle demiştir: Ben, Rasûlullah(S)'tan işittim, kendisi minber üzerinde şöyle buyuruyordu:

— "Hişâm ibnu'l-Mugîre oğullan kendi kızlarını Ebû Tâlib'in oğlu Alî'ye nikâh etmeleri hususunda benden izin istediler. Ben onlara buna izin vermem. Sonra yine izin vermem, sonra yine izin ver­mem. Ancak Ebû Tâlib'in oğlu benim kızımı boşamak isterse, o takdirde onların kızıyle evlenebilir. Çünkü kızım Fâtıma, ancak ben­den bir parçadır. Ona şübhe veren şey, beni de şübhelendirir; ona ezâ veren şey, beni de ezâlandırır". İşte böyle söyledi [187].

 

111- Bâb: (Zamanın Sonunda) Erkekler Azalıp Kadınlar Çoğalır

 

Ve Ebû Mûsâ, Peygamber(S)'den söyledi ki:

"Ve o sırada sen erkeklerin azlığından ve kadınların çokluğundan dolayı (koruyucusuz) kırk kadının bir tek erkeğin ardından yürüyüp ona sığındıklarını görürsün" buyurmuştur [188].

 

160-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ben size Rasûlullah'tan işittiğim öyle bir hadîs söyleyeceğim ki, onu size benden başka kimse söyleyemeyecektir: Ben, Rasûlullah(S)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "îlmin kaldırılması, cehlin çoğalması, zinanın çoğalması, şa-râb içmenin çoğalması, erkeklerin azalıp kadınların çoğalması kıyamet alâmetlerindendir. O derecede ki, elli kadının yalnız bir bakanı olacak­tır'' [189].

 

112- Bâb:

 

"Yanında nikâh geçmez bir hısımı bulunmayan bir kadınla bir erkek yalnız kalmasın; kocası evde bulunmayan kadının yanına da girilmesin,"

 

161-.......Bize el-Leys, Yezîd ibn Ebî Habîb'den; o da Ebû'l-Hayr'dan; o da Ukbetu'bnu Âmir(R)'den tahdîs etti ki, Rasûrullah (S, bir hutbesinde):

  "Sizleri (beraberinde mahremi bulunmayan) kadınların yan­larına girmekten sakındırırım" buyurmuştur.

Bunun üzerine Ensâr'dan bir adam:

— Yâ Rasûlallah! (Zevcin babaları ve oğullarından başka olan) erkek akrabalarına ne dersin? diye sordu.

Rasûlullah:

  "Onlarla halvet ölümdür'' buyurdu [190].

 

162-.......Bize Amr ibn Dînâr, Ebû Ma'bed'den; o da İbn Abbâs(R)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (S):

  "Hiçbir erkek, yanında nikâh geçmez hısımı bulunmayan bir kadınla yalnız kalmasın" buyurdu.

Bunun üzerine bir adam ayağa kalktı da;

— Yâ Rasülallah! Benim kadın hacc yapmak üzere yola çıktı, ben de şu ve şu gazvelere yazıldım? diye sordu.

Rasûlullah:

  "Sen gazveden vazgeç de karınla beraber hacc et!" buyur­du [191].

 

113- Erkeğin, İnsanların Yanında Bîr Kadınla Yalnız Kalmasının Caiz Olacağı Babı

 

163-.......Bize Şu'be tahdîs etti ki, Hişâm şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik(R)'ten işittim, şöyle dedi: Bir kerre Ensâr'dan bir kadın Peygamber'in yanına geldi de, Peygamber o kadınla yalnız kaldı. Ko­nuşmalarının sonunda Peygamber (S): "Allah'ayemin ederim ki, siz Ensâr kadınları bana muhakkak insanların en sevimlilerisinizdir" bu­yurdu [192].

 

114- Kadınlara Benzemeye Çalışan Erkeklerin, Kadınların Yanına Girmelerinin Nehyedilmesi Babı

 

164-.......Bize Abdetu, Hişâm ibn Urve'den; o da babasından; o da Ümmü Seleme'nin kızı Zeyneb'den; o da Ümmü Seleme'den şöyle tahdîs etti: Evde hareketlerini kadına benzeten bir muhannes bulun­duğu sırada, Peygamber (S) Ümmü Seleme'nin yanında olmuştu. Bu sırada o muhannes kişi, Ümmü Seleme'nin erkek kardeşi Abdullah ibn Ebî Umeyye'ye hitaben:

— Allah yarın size Tâif i fethederse, ben sana Ğaylân'ın kızına delâlet ederim. O kız (semizlikten dolayı karnı) dört büklümle karşı­lar, sekiz büklümle de arkaya döner, dedi.

Bunun üzerine Peygamber (S):                       

— "Bu, bir daha sizin yanınıza girmesin!" buyurdu [193].

 

115- Kadının Habeşliler'e Ve Benzeri Yabancı Erkeklere Töhmetsiz Olarak (Yânı Ayıplanmaksızın) Bakması Babı

 

165-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'i şu hâlde gördüm: Habeşliler mescidde oyun oynuyorlar, Peygamber de, ben Habeşliler'e bakayım diye, ridâsiyle beni perdeliyordu, tâ ilk usanan ben oluncaya kadar. O zaman henüz çocuk yaşta taze, eğlence ve oyu­na düşkün bir kızın kadrim (yânî neler yapabileceğini ve Peygamber sabrını) varın siz takdir ve kıyas edin [194].

 

116- Kadınların Kendi İhtiyâçları İçin Dışarıya Çıkmaları Babı

 

166-.......Âişe (R.) şöyle demiştir: (Peygamber'in kadınlarından) Şevde bintu Zem'a bir gece ihtiyâcı için dışarıya çıktı. Akabinde Umer onu gördü ve kendisini tanıdı da:

— Yâ Şevde, iyi bil ki, vallahi sen bizce tanınmamış değilsin! dedi.

Bu söz üzerine Şevde, Peygamber'in yanına döndü ve Umer'in kendisine söylediği sözü O'na zikretti. Peygamber benim hücremde akşam yemeği yiyordu, elinde de etli bir kemik vardı. Bu hâlde ken­disine vahy indirildi. Vahyin te'sîri kendisinden kaldırılınca, O:

— "Allah siz kadınların ihtiyâçlarınız sebebiyle dışarıya çıkma­nıza izin vermiştir" buyuruyordu [195].

 

117- Kadının, Kendi Kocasından Mescide Ve Başka Meşru1 Bir Yere Çıkmak Hususunda İzin İstemesi Babı

 

167-.......Bize ez-Zuhrî, Sâlim'den; o da babası Abdullah ibn Umer(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Herhangibirinizin kadini mescide çıkmağa izin istediği zaman, sakın o kadını men' etme­sin!" buyurmuştur  [196]

 

118- (Giren Erkekle, Yanına Girilen Kadın Arasında) Süt Emme Hısımlığı Bulunduğunda, Kadınların Yanına Girmek Ve Kadınlara Bakmanın Halâl Olacağı Babı

 

168-.......Aişe (R) şöyle demiştir: Süt amcam (olan Ebû'I-Kays'ın kardeşi Eflah) hücreme benim yanıma girmek için izin istedi. Ben ona, Rasûlullah'a soruncaya kadar izin vermekten çekindim. Rasûlullah geldiğinde, bunu kendisine sordum. Rasûlullah (S):

  "O senin amcandır, ona izin ver" buyurdu. Âişe dedi ki: Ben:

  Yâ Rasûlallah,beni ancak kadın emzirmiştir, beni erkek em-zirmedi, dedim.

Âişe dedi ki: Bunun üzerine Rasûlullah:

  "Şübhesiz o senin amcandır, onun için senin yanına girsin" buyurdu.

Âişe dedi ki: Bu da üzerimize perde vurulmasından sonra olmuş­tu.

Yine Âişe: Doğumdan dolayı haram olan, sütten de haram olur, demiştir [197].

 

119- Bâb:

 

"Kadın kadına mübaşeret etmesin, sonra kadın kendi kocasına öteki kadının vasıflarını söyler (de bir kötülüğe sebeb olur)".

 

169-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R), Peygamber (S): "Kadın ka­dına çıplak bedenini sürtmesin. Sonra kadın kendi kocasına, öbür ka­dının vasıflarını, kocası ona bakıp görürcesine söyler(dc bir kötülüğe sebeb olur)" buyurdu, demiştir.

 

170-.......Bize el-A'meş tahdîs edip şöyle dedi: Bana Şakîk tahdîs edip şöyle dedi. Ben Abdullah(ibn Mes'ûd -R)'dan işittim. O: Pey­gamber (S): "Kadın kadına çıplak bedenini sürtmesin. Sonra kadın kendi kocasına öbür kadının vasıflarım -kocası ona bakıp görürcesine-söyler" buyurdu, demiştir [198].

 

120- Erkeğin "Ben Bu Gece Muhakkak Kendi Kadınlarımı Dolaşacağım" Demesi Babı

 

171-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Davud'un oğlu Sü­leyman Peygamber -Allah'ın selâmı üzerine olsun-:

  Bir gece içinde yüz kadım dolaşırım da herbir kadın Allah yolunda mukaatele edecek birer oğlan doğurur, diye yemîn etti.

Yanındaki melek ona:

  ı'lnşâallah( = Allah dilerse)*' de! diye söyledi. Fakat Süleyman bunu söylemedi ve söylemeyi unuttu. Akabinde kadınları dolaştı ve neticede kadınlardan bir tanesi müs­tesna, hiçbiri doğurmadı, o bir kadın da yarım bir insan doğurdu.

Peygamber (S):

    "Eğer Süleyman İnşâallah deseydi, yemininde hânis olmaz ve haceti için de daha ümîdli olurdu" buyurdu [199]

 

121- Bâb: Erkek Ailesinden Ayrılığını Uzattığı Zaman Ev Halkını Hıyanete Nisbet Etme Yâhud Onların Ufak Tefek Kusurlarını Araştırmak Korkusunu Doğuracağı İçin Gece Vakti Ansızın Evine Girmesin [200]

 

172-.......Bize Muhârib ibnu Disâr tahdîs edip şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah(R)'tan işittim, o: Peygamber (S), erkeğin kendi ailesi yanına» seferden geceleyin yâhud ansızın gelivermesinden hoş­lanmazdı, dedi.

 

173-.......Bize Abdullah ibnu'l-Mubârek haber verdi. Bize Âsim ibn Süleyman, eş-Şa'bî'den haber verdi ki, o da Câbir ibn Abdil-lah(R)'tan şöyle derken işitmiştir: Rasûlullah (S): "Sizden biriniz evin­den ayrılığını uzattığı zaman, ailesinin yanına geceleyin ansızın gelme­sin" buyurdu.

 

122- Erkeğin (Evlenmekle) Çocuk İstemesi Babı

 

174- Bize Müsedded, Huşeym'den; o da Seyyâr'dan; o da eş-Şa'bî'den tahdîs e^ti ki, Câbir (R) şöyle demiştir: Ben bir gazvede Ra-sûlullah'ın maiyyetinde bulundum. O gazveden döndüğümüz zaman ben ağır yürüyen bir deve üzerinde acele yürütmek istedim. Bu sıra­da arkamdan bir binekli kişi bana kavuştu. Ben arkama döndüğüm­de Rasûlullah ile karşı karşıya geldim. Rasûlullah (S):

  "Seni acele ettiren sebeb nedir?" buyurdu. Ben de O'na:

  Ben yeni evliyim, dedim. Rasûlullah:

  "Bakire bir kızla mı evlendin, yoksa dul bir kadınla mı ev­lendin?" diye sordu.

Ben:

  Dul ile evlendim, dedim. Rasûlullah:

  "Kendisiyle oynaşacağın ve seninle oynaşacak bir kızla ev-lenseydin!" buyurdu.

Câbir dedi ki: Seferden geldiğimiz zaman bizler hemen Medine'ye girelim diye davrandık. Rasûlullah:

  "Yavaş olun! (Biraz bekleyin) Evlerinize tâ gece olunca, yânı yatsı vaktinde girersiniz... Ki o vakte kadar kocasından ayrı kalan kadın dağınık saçlarını tarasın ve ustura tutunup temizlensin " buyurdu.

Râvî Huşeym dedi ki: Ve bana güvenilir bir adam tahdîs etti ki, o bu hadîste Peygamber'in:

  "Yâ Câbir! el-Keyse, el-Keyse (= Ailene karşı akıllı, reşîd, bağlı ol! Allah'tan çocuk iste)/" buyurduğunu söyledi.

Buhârî: "el-Keys"\e çocuğu kasdediyor, dedi [201].

 

175-.......Bize Şu'be, Seyyâr'dan; o da eş-Şa'bî'den; o da Câ­bir ibn Abdillah(R)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (S, Tebûk seferin­den döndüğü zaman O'na):

  "Geceleyin Medine'ye girdiğin zaman hemen ailenin yanına girme! (Evvelâ geldiğini duyur.) Tâ ki kocasından ayrı düşen kadın ustura futunsun ve dağınık saçlarını tarasın" buyurmuştur.

Câbir: Rasûlullah (S)

  "Fe-aleyke bi'l-keysi, el-keysi (= Allah'tan çocuk istemeye bak)" buyurdu, demiştir.

Ubeydullah ibn Umer el-Umerî de Vehb ibn Keysân'dan; o da Câbir'den; o da Peygamber'den olmak üzere hadîsi "el-Keys" laf-zıyle rivayet etmekte eş-Şa'bî'ye mutâbaat etmiştir [202].

 

123- Bâb:

 

"Kocasından ayrı kalmış olan kadın ustura futunsun ve dağınık saçlarını tarasın"

 

176-.......Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Biz bir gazve­de Peygamber'in maiyyetinde bulunduk. O gazveden dönüp de Me-dîne|ye yakın olduğumuz zaman, ben kendime âid yavaş bir deve üzerinde acele gitmeğe çalıştım. Arkamdan bana bir süvârî yanaştı. Ve beraberinde bulunan bir deynekle benim deveme dörttü. Bu dür­tüş üzerine benim yavaş giden devem, görmekte olduğun en güzel deve gibi hızlı gitmeye başladı. Ben arkama dönünce Rasûlullah ile karşı­laştım. Ve:

— Yâ Rasûlallah! Ben yeni evlenmiş bir damadım, dedim Rasûlullah (S):

  "Evlendin mi?" diye sordu. Ben:

  Evet (evlendim), dedim.

Rasûlullah:

  "Kızla mı yâhud dul ile mi evlendin?" diye sordu. Câbir dedi ki: Ben:

  Hayır, dul bir kadınla evlendim, dedim. Rasûlullah:

  "Senin kendisiyle oynaşacağın ve onun da seninle oynaşaca­ğı bakire bir kızla evlenseydin ya!" buyurdu.

Câbir dedi ki: Nihayet Medine'ye geldiğimiz zaman bizler evle­rimize girmeye davrandık. Bunun üzerine Rasûlullah:

  "Yavaş olun, acele etmeyin, tâ gece olunca, yânı yatsı vak­tinde girersiniz. Ki kocasından uzak kalan kadın dağınık saçlarını ta­rasın ve (temizlenip) ustura tütünsün" buyurdu [203].

 

124- Bâb:

 

"Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zînetlerini açmasınlar. Bunlardan görünen kısmı müstesna. Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar. Zînetlerini kendi kocalarından yâhud kendi babalarından yâhud kocalarının babalarından yâhud kendi oğullarından yâhud kocalarının oğullarından yâhud kendi biraderlerinden yâhud kendi biraderlerinin oğullarından yâhud kızkardeşlerinin oğullarından yâhud kendi kadınlarından yâhud kendi ellerindeki memlûklerden, yâhud kadınlara ihtiyâcı olmayan erkek hizmetçilerden yâhud henüz kadınların gizli yerlerine muttaliJ olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler..." (en-Nûr: 31).

 

177-.......Ebû Hazım şöyle demiştir: Uhud gününde Rasûlullah'ın yarasının hangi şeyle tedâvî okunduğu hususunda insanlar ih­tilâf ettiler de bunu Sehl ibn Sa'd es-Sâidî'ye sordular. Sehl (R), Peygamber(S)'in sahâbîlerinden Medine'de kalanların sonuncusu idi. Bu soruya şöyle cevâb verdi:

— Bunu insanlar arasında benden daha iyi bilen kimse kalma­dı. Fâtıma aleyhâ's-selâm Rasûlullah'ın yüzünden kanı yıkıyor, Alî ibn Ebî Tâlib de kalkanı üzerinde su getiriyordu. Sonra bir hasır par­çası alınıp yakıldı ve yarası onunla dolduruldu [204].

 

125- Yüce Allah'ın Şu Âyeti Hakkında Bâb:

 

"Ey îmân edenler, sağ ellerinizin mâlik olduğu kimseler, bir de sizden olup da henüz bulûğ çağına erişmemiş küçükler şu üç vakitte yanınıza girmek için sizden izin istesinler...1' (en-Nûr: 58) [205].

 

178-.......Bize Sufyân es-Sevrî, Abdurrahmân ibn Âbis'ten haber verdi (o, şöyle demiştir): Ben îbn Abbâs(R)'tan işittim. Bir adam ona:

— Sen Rasûlullah (S) ile beraber kurbân yâhud ramazân bayra­mına çıkışta hazır bulundun mu? diye sordu.

İbn Abbâs da ona şu cevâbı verdi:

— Evet (bulundum). O'na olan yakınlığım da olmasaydı orada hazır bulunamayacaktım.

Râvî: Yaşımın küçüklüğünden dolayı bulunamayacaktım, demek istiyor, demiştir. İbn Abbâs:

  Rasûlullah (S) namazgaha çıkıp bayram namazını kıldırdı. Sonra insanlara hutbe yaptı, dedi de bu namazda ne ezan, ne de ikaa-met zikretmedi.

Yine îbn Abbâs şöyle devam etti:

— Sonra Rasûlullah, kadınların bulunduğu tarafa geldi, onlara da va'z etti, hatırlatmalar yaptı ve sadaka vermelerini emretti. Bu emir üzerine ben kadınları gördüm ki her biri ellerini kulaklarına, boyun­larına uzatıp zînetlerini Bilâl'e veriyorlardı. Sonra Rasûlullah kalkıp Bilâl ile birlikte kendi evine döndü [206].

 

126- İnsanın Kendi Arkadaşına: Siz Bu Gece Zifaf Ettiniz Mi? Demesi Ve Yine Bir Kimsenin Azarlama Sırasında Kendi Kızının Böğrünü Eliyle Dürtmesi Babı [207]

 

179-.......Bize İmâm Mâlik, Abdurrahmân ibnu'l-Kaasım'dan; o da babası el-Kaasim ibn Muhammed'den haber verdi ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Ebû Bekr beni azarladı, birçok söylendi. Eli ile de böğ­rüme vurmağa başladı. (Böyle iken yine) Rasûlullah(S)'ın başı dizi­min üzerinde olduğu için hiç kıpırdamadım (yâhud: Beni kıpırdamak-tan, Rasûlullah'ın baldırım üzerinde bulunmasından başka hiçbirşey men' etmiyordu) [208].



[1] Buhârî bu âyeti başlığa delîl olarak getirdi. Delîl getirme ciheti şöyledir: Âyet emir sîgasıyledir. Emir de talebi gerektirir. Taleb derecelerinin en azı da nedb'dir. Böylece rağbetlendirme sabit olmuştur (İbn Hacer).

en-Nikâh, nûn'un kesriyle vat' ma'nâsınadır ki, cima eylemektir ve cimâ'-ın ibâhati için bir hâtûnu inşâya şer'î mevzu olan "Zevvectu"ve "Tezevvectu" kavilleriyle kendisine zevç, yânî eş eylemek ma'nâsınadır ve bu iki tarafta carî olur, bir hâtûn ve bir eri kendisine, zikredilen vech üzere çift eylemek ma'nâsi-na da olur, birinci ve ikinci bâblardandır (Kaamûs Ter.).

Fakîhler örfünde Nikâh, diğer medenî akidler gibi, iki tarafın îcâb ve ka­bulü ile oluşan bir akiddir. Bu akidle kadın ve erkek aralarında bir aile kurmuş olurlar. Aile müessesesi bu akdin hukukî netîcesidir.

[2] Hadîsin başlığa uygunluğu "Benim yolumdan yüz çeviren benden değildir" sö zündedir. Bunda nikâha rağbetlendirme vardır. Bu rivayette Peygamber'in bu sözleri o üç kişiye söylediği anlaşılıyor. Müslim'in rivayetinde ise bu üç kişinin sözleri Peygamber'e ulaşınca, topluluğa karşı bir hutbe yapmış, Allah'a hamd ve senadan sonra: "Bâzı kimseler şöyle şöyle söylemişlerdir. Bu sözleriyle ne demek istiyorlar?" diye söze başlamış ve bu hadîsteki sözleri söylemiştir.

Hadîsteki "Sünnet", yol ma'nâsmadır, farz mukaabili olan "Sünnet" ve nafile demek değildir. Onun için buradaki "Sünnet", sünneti de, farizayı da, nafileyi de şâmildir.

Bu hadîsteki "Raht", Müslim'de "Nefer" şeklinde gelmiştir. "Raht", üç'ten on'a; "Nefer" de üç'ten dokuz'a kadar kişiye denir. Abdurrazzâk'ın Saîd ibn Cubeyr'den rivayetinde'bu üç kişinin Alî ibn Ebî Tâlib, Abdullah ibn Amr ibn As, Usmân ibn Maz'ûn'dan İbaret olduğu açıkça söylenmiştir.

Peygamber bu hadîsinde ibâdet ve istirahat hayâtı ile aile ve medenî çalış­ma hayâtını bir vecîze hâlinde özetledikten sonra "İşte benim yolum budur, bun­dan ayrılanlar benden değildir" buyurmakla, müslümânlıkta ruhbanlık, dünyâyı terkedicilik olmadığını açık bir şekilde belirtmiştir.

[3] Hadîsin başlığa uygunluğu "O kızın malına ve güzelliğine rağbet eder" sözün­den alınır. Bunun bir rivayeti en-Nisâ Sûresi'nin tefsîrinde de geçmişti.

Buradaki "Fenkihû " emrinin ifâde ettiği nedir? Emir, vucûbda zahir ola­cağı için, Zâhiriyye bu emrin vucûbu ifâde ettiğine ve binâenaleyh cima' ve infâ-ka kaadir olan her ferd için nikâh aslının farzı ayn olduğuna kaail olmuşlardır. Ehli sünnet cumhuru da nefsin galeyanı ve zinaya düşmek korkusu hâlinde in-fâka kudreti olanlar için farzı ayn olduğunda müttefik iseler de, umûmî surette vucüba kaail değillerdir. Hanefîler'ce ferdî bakımdan galeyan hâlinde vâcib, i'-tidâl hâlinde "Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimden yüz çevirir­se, o benden değildir" hadîsi mucibince müekked sünnet; kadına cevr korkusu hâlinde mekruhtur. Bundan başka yine Hanefîler'ce farzı kifâye olduğunu tas­rîh edenler de vardır ki, her ferde değilse de, ümmetin mecmû'una nazaran farz­dır. Umûmu terkederse günahkâr olurlar demek olur. Biz de âyetten bunu anlıyoruz... (Elmalılı Muhammed Hamdî Yazır, Hakk DM, II, 1289).

[4] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Hadîs, Oru.ç Kitâbı'nda "Nefsi üzeri­ne bekârlıktan korkan kimse için oruç tutmak bâbı"nda daha tafsîlli olarak geç­mişti. Buhârî başlıktaki sorunun cevâbını -kendi yerinde bilinene i'timâd ederek-açıkça zikretmedi. Fakat İbn Mes'ûd'un bu hadîsteki sözü de kısmen bu soru­nun cevâbı olarak düşünülebilir.

[5] Bu da aynı hadîsin başka yoldan gelen bir rivayetidir. Hadîs metnindeki e!- Vicâ kelimesi hakkında şu bilgi verilmiştir:

el-Vec', vâv'ın fethi ve cîm'in sükûnu ile el ile, ya hançer ve bıçak ile vur­mak ma'nâsmadır. Ve cima' eylemek ma'nâsmadır. Vicâ, kitâb vezninde, ko­çun yâ tekenin hâyelerini çıkarmayıp, hâyelerinin damarlarını iki taş arasında döğüp inemek ma'nâsınadır, bu surette hâyeleri salim kalır. Bir kavle göre hâ-yeleri hurdahaş edinceye kadar döğmektir, tâ ki, sınup inmiş hükmünde olsun... (Kaamûs Ter.)

[6] Şerif, Ten'îm yakınında bir yerin adıdır. Ten'îm de Mekke'ye üç, dört mil me­safede bir mevziin ismidir. Beyt'e halâl olan etraf mahallerin en yakınıdır (Kaa­mûs Ter.)

[7] Hadîsin başlığa uygunluğu "Dokuz kadın" sözündedir ki bu, kadınların çoklu­ğudur. Lâkin bu sayı yalnız Peygamber hakkındadır. O'ndan başkaları hakkın­da ise en çok dört, yâhud üç, yâhud iki olur. Bunlara da (birden fazla ma'nâsına) çok denilir.

Meymûne 7. hicret yılında kaza umresinden dönerken Şerifte Peygamber'le mehirsiz olarak evlenmiş, 51. yılda da yine aynı yerde vefat etmiştir (Hulâsa).

[8] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti Gusl Kitâbı'nda da geçmişti, ikinci isnâddaki Halîfe ibn Hayyât, müellif Buhârî'niri üstâdlanndan biridir. Bununla Enes'in hadîsi Katâde ve arkadaşlarına tahdîs ettiğini açıkça göster­mek istemiştir.

[9] "Bu ümmet" diye kayıdlaması, diğer ümmetlerden ayırmak İçindir. Çünkü di­ğer ümmetlerde daha çok kadınlı peygamberler bile vardı. Bu Muhammed Üm-meti'nde ise en çok dört kadın olabilir (Kastallânî).

[10] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun başka bir yoldan bir rivayeti Buhârî'nin ilk hadîsi olmak üzere geçmişti. Başka yerlerde de bâzı sened ve la­fız farklarıyle geçmiş, açıklamalar verilmişti

[11] Sehl ibn Sa'd'ın bu hadîsinin bir rivayeti Fadâilu'l-Kur'ân'da, "Ezberden Kur'ân okuma bâbı"nda geçmişti, bir rivayeti de yakında yine gelecektir.

[12] Hadîsin başlığa uygunluğu şöyledir: Peygamber onları yumurtalarını çıkarmaktan nehyetti ve nikâha havale eyledi. Fakîr olan kişi yumurta çıkarmaktan men' edil­miş olduğu hâlde nikâh da etmez olsaydı, zulümle mükellef kılınmış olurdu. Hâl­buki onların herbirinde Kur'ân'dan bir mikdâr ezber vardır. Böylece onların Kur'ân'dan bildikleri mukaabilinde evlendirilmeleri zahir oldu. Başlığın hük­mü Sehl hadîsinden tansîs ile İbn Mes'ûd hadîsinden istidlal ile sabit olur (Kas­tallânî).

[13] Bu başlık, Kitâbu'l-Buyû'da geçen Abdurrahmân ibn Avf hadîsinin bir parça­sıdır. Buhârî o hadîsten isnâd ve metin farklılıkları gibi birçok fâîdelere tenbîh olarak bu lafızları alıp, buraya başlık yapmıştır.

[14] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ensârî'nin yanında iki kadın vardı, ona ehlini v malını yarı yarıya bölüşmeyi teklîf etti" sözlerinden alınır.

[15] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Hadîs metnindeki "Tebettul" kelimesi hakkında şu açıklama yapılmıştır:

el-Beti, bâ'nm fethiyle bilinci ve ikinci bâblardan kesmek ve bir nesneyi diğerinden ayırıp ifraz ve temyiz eylemek ma'nâlarmadır.

et-Tebettul, tefa'ul vezninde kesilmek ma'nâsınadır. Ve "Tebettele ile'llâh", mâsivâdan kesilip ihlâs veçhiyle hakka teveccüh ve ubudiyet eylemek, bir kavle göre nikâh ve tezevvücü terkedip zâhidlik eylemek ma'nâsınadır. Müellif "Ve tebettel ileyhi tebtüen = Yalnız O'na yönel" (el-Muzzemmil: 8) âyetine işaret ey­lemiştir. Bi'1-külliye Hakk'a munkatı' ve müteveccih olup dâima nefsini mâsi­vâdan kat' ve tecrîd üzere olmayı mutazammındır. eî-Betul, sabûr vezninde şol hâtûna denir ki, rical kısmından bi'1-külliye kesilip, asla onlara dâir haceti, şeh­vet ve müracaatı olmaz. Meryem el-Azrâ (R) cenabına "Betûl" denmesi bu ci­hetledir... (Kaamüs Ter.).

el-Ihtısâ, neslin devamının dönüp dolaştığı uzuv olan erkeklik yumurtala­rım çıkartıp kendini hadım yapmaktır. Bu, bâzı maksadlar için birtakım şart­larla hayvanlarda tatbîk edilir. Hayvanın yumurtalarının saplan döğülmek veya kıstırılmak suretiyle ezilir yâhud da yumurtalar tamâmiyle çıkartılır. Buna "Hay­van iğdiş etme ameliyesi" denir. Bu, bâzı gayeler için hayvanlarda tecvîz edili­yorsa da aslında Allah'ın yarattığı şekli değiştirmek, hayvana azâb vermek ve neslin kesilmesini gerektirdiğinden dolayı haram kılınmıştır.

[16] Bu da geçen hadîsin başka yoldan gelen bir rivayetidir.

[17] Buhârî burada getirdiği rivayetlerle de bu konudaki nehyi kuvvetlendirmekte­dir. Son hadîste Rasülullah, Ebû Hureyre'yi tehdîd ve tekdir edip azarlamıştır. Çün­kü Rasûlullah'ın dört kerre sorulan bir soruya sükût ile mukaabele ettikten sonra söylediği sözü, ancak tehdîd ve azarlamadır. Rasûlullah'ın ısrar ile sükûtu, suâ­lin fenalığını kemâlli bir belâgatle ifâde etmiş, sonunda söylediği cevâb da an­cak nehye ve tehdîde delâlet etmiştir. Bu, Yüce Allah'ın şu âyeti gibidir: "De ki: O (Kur'ân), Rabb'inizden gelen bir haktır. Artık dileyen îman etsin, dileyen kâfir olsun..." (el-Kehf: 29).

Ebû Hureyre'nin bu derece ısrarı da, belki Câhiliyet devrinde hadımlığın çeşitli maksadlarla yapılmış olmasına ve bunun zühdî bir maksadla yapılması­nın hükmünü anlamak sevkiyledir. İslâm Dîni'nin gidermekle meşgul olduğu Câhiliyet âdetleri arasında tevâşî geleneği de bulunuyor.

[18] Buhârî bunun tamâmını en-Nûr Sûresi'nin tefsîrinde getirmişti.

[19] Hadîsin başlığa uygunluğu "Rasûlullah, Âişe'den başka bakire kız olarak kim­se ile evlenmedi" sözündedir. Metindeki "Bİkr", er görmedik genç kıza denir. Ebû Nuaym'ın rivayetinde Âişe'nin: "Ben meyvesine dokunulmamış bir ağacım" dediği nakledilmiştir. Bu sözünü en yüksek bir iftihar olarak söylemiştir. Âişe'­nin bu hadîsi "Bikr"in nikâhının efdal olduğuna delâlet eder.

Bu hadîste Âişe'nin belâgatinin gayesi ve işlerdeki teennîsinin güzelliği var­dır.

[20] Hadîsin başlığa uygunluğu, Peygamber'in, sâdık olan ru'yâda onu görmesinin ardından bakire olduğu hâlde Âişe ile evlenmiş olması yönündendir. Bu hadîsin bir rivayeti Ru'yâ Ta'bîri Kitâbı'nda geçecektir. Müslim de bunu Fadâil Kitâbı'-nda getirmiştir.

[21] Bu başlık Ebû Zerr nüshasında "Dul kadınların evlendirilmesi babı" şeklinde gelmiştir.

[22] Bu, 28. bâbda 44 rakamıyle gelecek olan hadîsin son parçasıdır.

Hadîsin başlığa uygunluğu "Kızlarınızı bana arzetmeyin" sözündedir. Çünkü bu söz, kadınlarına hitâbdır ve onlara üvey kızlarını ve kızkardeşlerini kendisi­ne haram bulunmaları sebebiyle, kendisiyle evlendirmek için arz ve teklîf etme­lerini nehyetmiştir.

[23] Buhârî bunun uzun ve kısa, çeşitli rivayetlerini Buyu', îstikrâz, Şurût ve Cihâd Kitâbları'nda getirmişti.

[24] Başlığa uygunluğu "Dul bir kadınla evlendim" sözündedir. Hadîsin son fıkra­sı, Rasûlullah'in bakire ile evlenme lehine bir hüccet getirmesidir. Çünkü bun­da tam ülfet vardır. Dula gelince, belki onun kalbi ilk kocasıyle ilgili olabilir de bu sebeble sevgisi bakirenin aksine kâmil olmaz.

[25] Hadîsin başlığa uygunluğu, Peygamber'in, daha küçük yaşta bulunduğu hâlde Âişe ile evlenmiş olması bakımındandır. Peygamber ''Sen Allah'ın dîninde ve kitabında benim kardeşimsin" sözüyle "Mü'minler ancak kardeştirler" (el-Hucurât: 10) âyetine İşaret etmiştir. Bu kardeşlikte ise, nesebî kardeşlikte oldu­ğu gibi, kardeş kızı harâmlığının mevcûd olmadığını ifâde etmiş oluyor.

[26] Hadîste çocuklara şefkatin, onların terbiyelerini güzel yapmanın, işlerini gör­menin, malı, emâneti ve tedbîrleri hususunda koca hakkını gözetmenin fazîleti vardır.

"Deve binen kadınlar" sözüyle Hz. Meryem dışarıya çıkmıştır. Bu hadîsin bir rivayeti Peygamberler Kitâbı'nın sonlarında Meryem'in zikri hakkında geç­mişti. Ebû Hureyre orada: Meryem asla deveye binmedi, demiştir. O, bu sö­züyle Meryem'i bu tafdîlden çıkarmak istemiş gibidir. Buna göre hadîste Kureyş kadınları Meryem üzerine faziletli olmaz.

Hadîsin başlığa uygunluğu birinci ve ikinci nevi' kadınlarda açıktır. Üçün­cüye gelince, bu, lüzum yoluyla sabit olur. Çünkü Kureyş kadınları, kadınların hayırlıları olunca, onlardan evlenen nutfeleri için hayırlısını seçmiş olur... (Kas-tallânî).

[27] Hadîsin başlığın ikinci cüz'üne uygunluğu meydandadır. Hadîsin takdîm-te'hîrli bir rivayeti İlim Kitâbı'nda, bir rivayeti de Cihâd'da geçmişti.

Râvî Âmir eş-Şa'bî buradaki sözü, kendisine böyle bir mes'ele soran bir Horâsânlı'ya hitaben söylemiştir.

[28] Bu da hadîsin başka yoldan gelen ve başlığa güzel bir delâleti bulunan bir rivaye­tidir.

[29] Hadîsin başlığa uygunluğu İbnu'l-Munîr'in dediği gibi şu cihettendir: Hâcer bir köle idi. Sahîh olarak bilindi ki, îbrâhîm ona (Sâre'nin hibe etmesiyle) mâlik olduktan sonra, ona İsmail'i doğurtmuştur. İsmail'i doğurduğunda Hâcer bir seriyye yânî câriye idi.

Ebû Hureyre aynı senedle Arablar'a hitaben metindeki sözü söylemiştir. Çünkü Arablar hayvanlarını otlatmak İçin yağmur düşme yerleri olan çöllerde çok bulunurlar (Kastallânî).

Ebû Hureyre: "Ey semâ oğulları, ananız bu kadındır" sözüyle, Arablar'ı kasdetmiştir. Çünkü Hâcer, İsmail'in anasıdır. Arablar da İsmail'in neslinden-dir, onlar "Semâ oğullan" ismiyle isimlenmişlerdir. Çünkü onlar, sularının ço­ğu yağmurdan meydana gelen çöllerde otururlar (Aynî).

İbrahim Peygamber'in birer maslahatı sebebiyle söylediği bu üç yalan gibi olan sözün birincisi es-Sâffât: 85-122. âyetlerinde, ikincisi de el-Enbiyâ: 52-70. âyetlerinde bildirilmiştir. Her iki sûrenin bu konuya âid kısımları yerinden okun­malıdır.

[30] Hadîsin başlığa uygunluğu sahâbîlerin, Safiyye, Peygamber'in zevcesi mi yâ-hud cariyesi mi olduğu hususunda tereddüd etmeleri yönündendir. Böylece ha­dîs, başlığın birinci cüz'üne uygun olmuştur. Bu hadîs Mağâzî'de, "Hayber gazvesi bâbı"nda geçmiş, Et'ıme'de de gelecektir.

Safiyye, Huyey ibn Ahtab'ın kızıdır. Benû Nadîr ve'Benû Kurayza Yahû-dîleri'nin en şerefli bir ailesine mensûbdu. Hayber Yahudileri'nin başkanı Kinâ-ne ibn Rabî' ile yeni evlenmişti. Her iki yönden asaleti vardı. Kocası, babası bu muharebede ölmüştü.

[31] Buhârî başlıkta bir hüküm zikretmedi. Bu suretle bu mes'elede fakîhler arasın­daki görüş ayrılığına işaret etmiş oldu.

Âzâd ettikten sonra câriye ile evlenmesinin iki kat ecri olduğu 13. bâbdaki 20. hadîste zikrolımmuştu. Fakat sadâk'ın âzâd etmekten ibaret olması caiz mi­dir? Bunda âlimler üç takım olmuşlardır: Bu ve benzeri hadîslere dayanarak, nikâhın bu türlüsünü caiz sayanlar arasında Alî, Enes, İbn Mes'ûd (R) ile tâbi ûn'dan Katâde, Saîd ibnu'l-Müseyyeb, Şa'bî, Zuhrî, Evzâî, Atâ ibn Ebî Rebâh Tâvûs ibn Keysân, Sufyân es-Sevrî, Hasen el-Basrîve İbrâhîm en-Nahaî'nin ve daha sonraki müctehidlerden Ahmed ibn Hanbel, Ishâk ibn Râhûye, Ebû Yûsuf ile İmâm Şafiî'nin isimleri zikrediliyor.' Bunlara göre âzâd etmekten başka bir mehr vâdb olmaz.

İbn Umer (R) ise bu nikâhı caiz görmeyenlerdendir. Tâbiûn'dan îbn Şîrîn, Câbir ibn Zeyd bunu mekruh görenlerdendir. Hasen el-Basrî ile en-Nahaî'nin de bu re'yde oldukları rivayet edilmiştir. İbn Şîrîn, âzâd etmeye her ne mikdâr olursa olsun birşey katmak müstehâb olur, demiş. Leys ibn Sa'd, İbn Şubrume, Ebû Hanîfe, Muhammed ibnu'l-Hasen, Zufer, Mâîik, cariyesini âzâd edecek kimse için mehirsiz nikâh etmek Rasûlullah'tan başkasına caiz olmaz. Bu, an­cak Peygamber'e hâss birşey idi, diyorlar... Bunlar, Allah Taâlâ, Peygamber'e sadâksız olarak nikâhı mübâh kılmış olduğu için Safiyye'yi, sadak demek ol­mayan âzâd etme mukaabiIİnde zevç edebilmiştir. Başkası için bu haramdır, der­ler. Delillerin tafsîli, fıkıh kitâblanna âiddir (Ahmed Naîm, Tecrid Ter,, II, 255-256).

[32] Arablar arasında en sâde ve mütevazı' giyim tarzı, izâr ile ridâdır. İzâr, belden aşağısını örten ihram, ridâ da belden yukarısını örten ihramdır.

[33] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Buhârî bu başlığın yakın bir benzeri­ni 6. bâbm başlığı İçinde getirmiş ve orada Sehl hadîsinin bir rivayetini de İşaret etmişti.

Bu hadîsten Buhârî'nin kasdettiği hedef, bu zâtın, Kur'ân'dan öğrenmiş olduğu mikdârda sûreleri bilmekte olduğu ve Peygamber'in ona, bu kadına öğ­retmesini emrettiği ve bu sûreleri öğretmenin de evlenmeye karşılık kadın için bir sadak (mehr) olmasıdır. Bu âlimler arasında hakkında ihtilâf edilen bir mes'e-ledir... Peygamber'in "Kur'ân'dan sende bulunan o sûreler karşılığında, seni o kadınla evlendirdim " yâhud "Sende bulunanlar sebebiyle... " sözünün ma'-nâsı nedir? Nitekim Ahmed ibn Hanbel de bu ma'nâyı söylemiştir: Sende bulu­nanlar sebebiyle onu sana ikram ediyoruz. Yâhud sende bulunan o sûrelere bedel onu sana ikram ediyoruz. Bu Sahîh-i Müslim'deki "O zât o sûreleri kadına öğretti" sözünden dolayı, en kuvvetli olan görüştür. İşte bu görüş, Buhârî'nin burada kasdetmiş olduğu görüştür (İbn Kesîr, Fadâilu'l-Kurân).

[34] Buhârî'nin bu âyeti getirmekten maksadı kendilerine denklik hükmü ilgilenen hem erkek, hem de kadın yönünden meydana gelen hısımlıklara işarettir.

[35] Hadîsin başlığa uygunluğu Huzeyfe'nin, erkek kardeşinin kızı Hind'i, Ensâr' dan olan karısının âzâdlısı iken evlâdlık edindiği Sâlim'le evlendirmesinden alı­nır. Bu evlendirmede denklik, ancak dînde i'tibâr edilmiştir.

Ebû Huzeyfe, Kureyş eşrafından ve sahâbîlerin en faziletlilerinden idi. Me­dine'ye hicret etmiş ve iki kıbleye karşı namaz kılmıştı. Habeşe'ye de hicret et­mişti. Bedir gazvesinde ve diğer bütün gazvelerde Rasûlullah ile beraber bulunmuştur. Yemâme harbinde, 53 veya 54 yaşında şehîd düşmüştür.

Salim, Farsh idi. Köle sınıfının en faziletlisi ve sahâbîlerin yüksek simala­rından idi. Salim de Bedir'de ve diğer gazvelerde hazır bulunmuştur. Ebû Hu­zeyfe gibi Salim de hicretin 12. yılında Yemâme'deki muharebelerde şehîd olmuştur.

Subeyte, Ebû Huzeyfe'nin karışıdır ve Medine'ye hicret eden kadınlardan­dır. Subeyte, Sâlim'i âzâd edince, kocası Ebû Huzeyfe onu evlâd edinmişti. Sonra da kardeşinin kızı Hind ile evlendirmişti.

Hadîste bildirilen vakıaya gelince, bunda kadın - erkek en ünlü sahâbîlerin adları zikrolunmuştur ki, Ebû Huzeyfe ile iki karısı; Subeyte ile Sehle, Salim ile karısı ve Ebû Huzeyfe'nin kardeşinin kızı Hind'dİr. Bunlardan Ebû Huzeyfe, Sâlim'i -ki Subeyte'nin âzâdlısı ve Ebp Huzeyfe'nin oğulluğudur- kardeşinin kızı Hind ile evlendiriyor. Sâlim'in evlâdlık vaziyetine medenî ve içtimaî birta­kım haklar sabit olmakla, halk arasında: "Ebû Huzeyfe'nin oğlu Salim" diye anılmakta iken, yukarıda tercümelerini gördüğümüz el-Ahzâb âyetleri inince, bu yoldaki evlâdlık kalkıyor. Ne Salim üzerinde Ebû Huzeyfe'nin babalığı ve ne de Subeyte ile Sehle'nin analıkları kalıyor. Bu analık, babalık ve oğulluğu­nun devamını arzu eden bu aile nâmına Sehle, Rasûlullah'a müracaat ederek Sâlim'in oğulluğunun devamı çâresini soruyor.

Buhârî'nin Ebû'l-Yemân'dan gelen bu rivayetinde Rasûlullah'ın Sehle'ye ne yolda cevâb verdiği bildirilmiyor. Cevâbı, diğer hadîs müelliflerinin rivayet­lerinden öğreniyoruz. Bir rivayette Rasûlullah Sehle'ye: "Salim 'i emzir (süt analık te'sîs et)" diye cevâb vermiştir. Sehle de Sâlim'i emzirmiş ve beş yudum süt ver­miştir. Bu suretle Salim, Sehle'nin ve dolayısıyle ailenin süt oğlu olmuştur...!

[36] Hadîsin başlığa uygunluğu son cümleden alınır. Bu başlıkla Buhârî; erkeğin ka­dına nikâh hususundaki benzerliği neseb yönünden değil, dîn yönündendir de­mek istiyor. Buhârî burada getirdiği iki hadîste zevç tarafı ikisinde de köledir. Birinci hadîste Salim, bu hadîste de Mıkdâd ibn Esved. Kadın tarafı ise Kureyş kabîlesinin en şerefli birer ailesine mensûb olan, bundan önceki hadîsteki Sehl ile bu hadîsteki Dubâa'dır. Her iki hadîste erkekle kadın arasında neseb cihe-tiyle hiç benzerlik yoktur. Buna mukaabil diyanet i'tibâriyle tam bir benzerlik vardır. Her iki hadîsteki çiftler, sahâbîlerin en seçkinlerindendir. Birinci hadîs­te Sâlim'le Sehle'nin hâl tercemelerini ve dînî mevkilerini görmüştük.

Bu hadîsteki Mıkdâd ile Dubâa'ya gelince: Mıkdâd (R), Kindeli'dir. Amr ibn Sa'lebe'nin oğludur. Esved ibn Abdi Yeğûs'un kölesi iken âzâd edilip oğul edindiği için ona nisbet olunup Mıkdâd ibn Esved diye anılmıştır. Sonra Dubâa ile evlenmiştir. Dubâa, Abdulmuttalib'in torunu olmak cihetiyle nesebce Mık-dâd, onun hiç benzeri değildir. Fakat dînî vaziyetleri i'tibâriyle ikisi de çok yük­sektir. Dubâa, Peygamber'in amcası kızıdır. Her zaman ziyaretiyle şereflendirdiği yüksek kadınlardandır. Mıkdâd da sahâbîlerin fazîletli, necîb, hayırlı sîmâla-rındandır. ibn Mes'ûd: Müslümanlığı ilk i'lân eden yedi zâttır, diyerek Mıkdâd ibn Esved'i bunlar arasında saymıştır. Mısır'ın fethinde şehîd olmuş, Medîne'-ye naklolunarak Bakı'a gömülmüştür. Cenaze namazını bizzat Halîfe Usmân kildırmıştır.

[37] Bu dört umde, bir kadını nikâh etmek hususunda rağbet edilip dikkate alına­cak şeylerdir, demektir. Fakat nikâhtaki denklik hususu bunlara münhasır de­ğildir. Hadîs, dîn hususundaki denkliğin rağbete en lâyık bir umde olduğunu ortaya koyuyor. Bu cihetle dînî vaziyeti yolunda olan bir köle, nesebi yüksek bir kadınla evlenebiliyor. Rasûlullah'a: Yâ Rasülallah! Kızlarımız kölelerimizle evlenebilecek midir? diye sorulması üzerine: "Ey insanlar, biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve sizi şu 'betere ve kabilelere ayırdık. Tâ ki birbirinizi (so­yunuzla) tanıyasınız. Şübhesiz ki sizin Allah katında en şerefliniz, takvaca en ileride olammzdtr" (el-Hucurât: 13) âyeti inmiştir. Başlıktaki el-Furkaan: 54. âyeti de bu konuya en belîğ surette delâlet etmektedir. Buhârî onu bu sebeble başlığa koymuştur.

[38] Bu hadîs de hayırlı, faziletli fakirin fakirliğinin denkliğe mâni' bir hâl olmadı­ğına delâlet etmektedir. Peygamber'in yanından geçtiği bildirilen fakirin İbnu Surâka olduğu haber verilmiştir ki, en eski müslümânlardan sâlih bir zât olup Uhud harbinde Rasûİullah ile beraber bulunmuştu. Artık bunun şerefi, haseb ve neseb asaleti gibi içtimaî mefharetlerle ölçülemezdi.

[39] Bunun ve bundan evvelki âyetin hadîs metninde birkaç kelimesi verilmiş oldu­ğu hâlde iyice anlaşılmaları için biz bunların tamâmına yakın kısmının mealle­rini verdik.

Son âyette "Kitâb'da okunup duran âyetler" ile en-Nİsâ: 2, 3, 6, 9, 10, 11. âyetlere işaret buyurulmaktadır.

[40] Hadîsin başlığa uygunluğu şu yöndendir: Erkek, kendisi fakîr olduğu hâlde zengin bir yetîm kızın velîsi olduğu zaman, kızın mehrinde adalet ettiği ve âdil olduğu takdirde, kendisi o yetîm kızla evlenmesi caiz olur. Erkek - kadın arasında ara­nan kefâet, yânî denkliğin mal hususunda da mu'teber olması -bunda ihtilâf olmakla beraber- sahîh olur. Bu hadîsin bir rivayeti en-Nisâ Sûresi'nin tefsirin­de de geçmiş ve bâzı açıklamalar verilmişti (Aynî).

Hadîste zikrolunan âyetlerle Câhiliyet devrinde yürürlükte olan insafa, ada­lete aykırı âdetler yasaklanmış, öksüz kızlar güzel olsun olmasın, zengin olsun olmasın müsâvî ve âdil bir muameleye tâbi' tutulmuşlardır. Bunların emsallerine göre mehr tesmiye edilerek nikâh olunmaları ve mehr ta'yîn edilmeden nikâh olunanların mehri misle nail olmaları ve mallarında adaletle tasarruf edilmeleri emredilmiştir.

Bahis konusu olan ve yetîm kızlarla evlenmeleri düşünülen velîler, mutlak olmayıp, ancak amca oğulları gibi nikâh düşen akrabalardır.

[41] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti Cihâd Kitâbı'nda geçmişti; orada doyurucu açıklamalar verilmişti. Hadîsteki "Şu'm" lafzı "Uğursuzluk, hayırsızlık" ma'nâsmadır. Bunun zıddı "Yümn "dür ki, "Kutluluk, hayırlıhk" demektir. Arablar Câhiliyet devrinde kadında, atta, evde uğursuzluk bulundu­ğuna inanırlardı. Yoksa hılkî bir uğursuzluk mevcûd değildir. Hadîste bu üç şe­yin husûsî olarak zikredilmesi, insanların bunlarla sıkı ve daimî ilgili bulunmasdandır.

[42] Bu da aynı hadîsin diğer yoldan bir rivayetidir. Hadîsin birinci kısmı olan "Eğer uğursuzluk olsaydı" şart cümlesi, bu üç şeyde uğursuzluk olmadığını ifâde eder. Bunlarda uğursuzluk olmayınca, başka şeylerde de olmaz.

[43] Taberânî'nin Esmâ'dan gelen bir rivayeti, bu hadîsi îzâh eder mâhiyettedir: Ki-;;nin evi, karısı, atı fena olmak dünyâdaki talihsizliği eseridir. Evin fenası, sa­hası dar, komşuları murdar olandır. Atın fenası üstüne bindirmeyendir. Kadının fenası kötü huylu olandır.

[44] Başlıktaki âyete göre bu Usâme hadîsindeki kadınların erkekler için fitne ve fe-sâd âmili olması umûmî değildir. Kadınların huysuz ve uğursuz kısmıdır.

Bunun başlığa uygunluğu, kadınlar tarafından olan fitne ve uğursuzluğun daha şiddetli olması yönündendir. Bu sebebledir ki, Buhârî bunu îbn Umer'in iki hadîsiyle Sehl'in hadîsinden sonra zikretmiştir. Kadınların fitnesi, fitnelerin en şiddetlisi ve en azametlisidir. Buna Yüce Allah'ın "Kadınlara... olan ihtiras­lı sevgi insanlar için bezenip süslenmiştir... " (Âlu îmrân: 14) âyeti şehâdet etmek­tedir. Kadınlara olan şehveti, diğer şehvetlerin hepsinden önce zikretti. Çünkü kadınlarla olan mihnet, mihnetlerin en büyüğüdür. Başlıktaki âyette de Allah bunu haber verip, kadınların kötülüklerinden sakındırmıştır. İlâhî takdir ve mu­kadderatla olanlardan ise kurtuluş yoktur:

[45] Başlığa uygunluğu, Berîre'nin kocasının bir köle bulunması yönündedir. Bu hu­susta başka görüş de varsa da, Buhârî'ye göre Berîre'nin kocasının köle olduğu görüşü üstün gelmiştir.

Buhârî bu hadîsin birer rivayetini Talâk ile Et'ıme'de de getirmiştir. Müs­lim ise Zekât ile Itk'ta getirmiştir.

"Köleyi hürriyete kavuşturanın velâsı (velilik hakkı) alınıp satılmaz ve hi­be edilemez. Âlimler, nesebin tahvilinin caiz olmadığında ittifak etmişlerdir. Ve-lâ'nm hükmü, nesebin hükmü gibi olunca, nesebin nakledilememesi gibi, velâ da nakledilemez..." (İbnu Battal).

Bundan bilindi ki, âzâd edilen şahıs öldüğünde ona, âzâd eden veya âzâd edenin mîrâsçıları vâris olurlar. Câhiliye'de bu nevi' velilik hakkını satmak, hi­be etmek ve diğer yollarla nakletmek câri idi. İslâm bunu yasak etmiştir (Meh-med Zihnî). Müslim Tercemesİ, IV, 484.

[46] Alî ibnu'I-Hüseyin ibn Alî ibn Ebî Tâlib (S) bu âyetteki vâv'larm cem' için de­ğil, nevi'lendirme ve muhayyer kılma için olan "Ev" ma'nâsına olduğunu bil­dirmiş, bunun delîli olmak üzere de Fâtır: 1. âyetini göstermiştir.

[47] Hadîsin başlığa uygunluğu son fıkrasıdır. Hürr için dörtten fazla kadınla evlen­mesinin caiz olmayacağı üzerinde ittifak vardır. Buna yalnız Râfızîler muhale­fet etmişlerdir. Onlar Peygamber'in dokuz kadınla evli olarak öldüğünü delîl göstermişlerdir. Fakat bunun O'nun şahsına mahsûs özelliklerden olduğundan gaflet etmişlerdir. Onların muhalefetine i'tibâr yoktur... (Kastallânî).

[48] Bu, Sahîfıayn'da rivayet edilen Âişe hadîsinin bir parçasıdır, lafız Müslim'indir.

[49] er-Radâ, emzik çağındaki çocuğun meme emdiği zaman içinde bir kadının me­mesini sorması ve emmesidir. Bu emmenin hük'rnü bu hadîste bildirildiği üzere velâdet ve neseb yönünden haram olan herşeyin bu emme ile de haram olması­dır. Bu hususta müctehidler arasında ihtilâf yok, icmâ vardır. Binâenaleyh ana baba haram olduğu gibi, emmek yoluyla da süt ana, süt baba da haram olur. Sonra bu harâmlık burada kalmayıp süt halalara, süt amcalara, teyzelere, kar­deşlere de yayılır.

[50] Bu ikinci serieddeki hadîsi Müslim rivayet etmiştir. Buharı yanında bunun fâi-deşi Katâde'nin Câbir ibn Zeyd'den işitmesini beyân etmesidir.

[51] Ümmü Seleme Peygamber'in kadınlarından olup adı Hind'dir. Fasîh konuşma-sıyle meşhurdur, önce Ebû Seleme Abdullah ibn Esed'le evlenmiş ve onunla birlikte Habeşistan'a hicret etmişti. Kızı Zeyneb orada doğmuş ve Berre adı ve­rilmişti. Ebû Seleme Habeşistan'da vefat etti. Ümmü Seleme, kızı Berre ile Me-dîne'ye geldi, Peygamber'le evlendi, böylece Berre, Peygamber'in rabîbesi (üvey kızı) oldu, Peygamber adını Zeyneb ismi ile değiştirdi... Hadîsten anlaşıldığı üzere Zeyneb'in Peygamber'e harâmlığını gerektiren iki sebeb vardır: Peygamber'in üvey kızı olması; bir de babası Ebû Seleme Abdullah'ın Peygamber'in süt kar­deşi bulunmasıdır. Hadîsin başlığa uygunluğu da burasıdır.

[52] Buhârî'nin tutunduğu bu görüş, Alî, İbn Mes'ûd, İbn Umer, İbn Abbâs, Saîd ibn Müseyyeb, Hasen el-Basrî, Atâ, Mekhûl, Tâvûs, Ebû Hanîfe, Leys ibn Sa'd, Mâlik, Evzâî, Sevrî gibi sahâbî ve tâbi'î âlimlerinden naklolunmuştur. Bunlara göre emme müddeti olan iki sene içinde bir kerre emmekle de hürmet sabit olur. Çünkü "Sizi emziren (süt) analarınız da (kendi analarınız gibi) size haram kı­lınmıştır..." (en-Nisâ: 23) kavli mutlaktır, adedle kayıdlanmış değildir. Adedle kayıdlama Kur'ân'ın nassına ziyâde kılmaktır.

[53] Hadîsteki son cümle, edebî ve hukukî bir vecizedir. Ve "Kendisiyle hürmet sâ bit olan emme, yalnız açlığını sütle telâfi edebilen emzik çağındaki çocuk hak­kında mu'teberdir" demektir. Bir süt kuzusu olan çocuğun gelişmesi ve bedenî teşekkülü yalnız sütle te'mîn edildiği için çocuk, emzirici kadının kendi çocuğu gibi kendisinin bir parçası oluyor.

Şafiî ile tarafdârlan bu hadîs ile ve sayıyı ihtiva eden diğer hadîslerle istid­lal ederek en az beş defa emzirilmesini şart kılmışlardır. Fakat çocuğun bedenî teşekkülü sırasında kadının beden cüz'ünün karışması bir defa emmekle de hâ­sıl olur. Yeter ki emme müddeti içinde emzirümiş olsun.

Âişe'nin yanında bulunan süt kardeşinin tbnu Ebi'l-Kuays olduğu zanne­diliyor. Bunun anası Âişe'yi emzirmiştir ve Âişe'nin süt anası olmakla tanınmıştır.

[54] Hadîsin başlığa uygunluğu Âişe ile süt amcası olan Eflah arasında harâmlığın -sabit olması yönündendir. İşte bu harâmlık sebebiyle Rasûlullah, Eflah'm Âi­şe'nin yanına girmesine izin verdi. Müslim'in rivayetlerinden birinde Âişe: "Beni kadın emzirdi, erkek emzirmedi" dediği zaman, Rasûlullah: "O senin süt amcandır" buyurmuştur. Bu hadîs erkek suyunun haram kılacağına delâlet et­miştir, fakat bu konuda görüş ayrılığı vardır. Bunun bir rivayeti Şehâdetler Ki-tâbı'nda geçmişti (Aynî, Kastallânî).

[55] Hadîsin başlığa uygunluğu "O kadınla nasıl yaparsın? Onu kendinden bırak..." sözünden alınır... Peygamber'in bu emri ihtiyat ve takva yolu üzere verilmiş bir emirdir, sırf emzirenin sözüyle süt emmenin sübûtu ve nikâhın fesadına hüküm yoluyla değildir. Çünkü Peygamber'in huzurunda bir da'vâlaşma ve şehâdet edası cereyan etmemişti, fakat bu, sırf bir ihbar ve bir istifta'dan ibaret olmuştur. Eğer kadın hâkim huzurunda şehâdet etmiş olsaydı, bu şehâdeti kabul edilir­di... (Kastallânî).

Bu hadîsin birer rivayeti İlim ve Şehâdetler Kitâblan'nda da geçmiş ve bâzı açıklamalar oralarda verilmişti. İlim Kitâbı'ndaki rivayette "Bunun üzerine Ukbe, o kadından ayrıldı, o da başka bir kocaya vardı" ziyâdesi vardır.

[56] Bu iki âyette nikâh olunmaları haram olan kadınlar sayılmış ve bunlardan geri kalanların halâl kılındığı bildirilmiştir. Burada sayılan muharramât, yânî nikâh edilmeleri haram kılman kadınlar ondört oluyor. Bunlardan yedisi neseb, yedi­si sebeb, yânî süt ve evlilikle haram olmuştur. Neseb cihetiyle nikahlan haram olan kadınlar, 22. âyette sayılan: Analar, kızlar, kızkardeşler, halalar, teyzeler, oğlan kardeş kızları, kızkardeş kızlarıdır. Sebeb ve süt cihetiyle haram olanlar da 22-23. âyetlerde bildirilen süt analar, süt hemşireler, kaynanalar, üvey kız­lar, gelinler, birarada iki kız kardeşler, zevce sahibi evli kadınlardır.

Süt ana ve kardeşlerinde neseb hükümleri carîdir. Binâenaleyh süt analar, süt hemşireler, süt babalar, süt kızlar, süt halalar, süt teyzeler, süt biraderler ve kızları hep neseb hükümlerinde dâhildir. Şu hadîs bunu te'yîd edicidir: "Ne­seb cihetinden haram olan süt cihetinden haram olur" (Buhârî, Müslim: Âişe'-den) (Meâl-i Kerîm).

[57] Buhârî nikâh olunmaları haram ve halâl olan kadınları içine alan en-Nisâ: 23-24. âyetlerini zikrettikten sonra, bir kısım haram kılınanları içine alan el-Bakara: 221. âyeti getirdi. Bu âyet iki nehyi ihtiva etmektedir: Mü'min erkeklerin gayri­müslim kadınlarla evlenmeleri, gayrimüslim erkeklerle müslümân kadınların ev­lenmeleri. Bu iki taraflı yasak İslâm'ın başlangıcında te'sîs ve tatbîk olundu. Sonra bu iki nehyin birincisi el-Mâide; 5 âyeti ile ta'dîl edildi.

[58] Bu îbn Abbâs'm sözüyle Buhârî, İslâm hukukunun en mühim bir faslı olan çok evlilik mes'elesine dokunmuş oluyor... îslâm hukuku dörde kadar nikâha mü­sâade etmiş ise de yine en mühim esâs, bir zevcedir. Birden fazlasına müsâade, ahlâkî ve içtimaî zaruretler üzerine verilmiştir..

[59] Buhârî'nin bu kitâbda Ahmed ibn Hanbel'den bu hadîsten başka hadîsi yok­tur, bir de Mağâzî'nin sonunda bir vâsıta ile bir hadîs vardır. Buhârî bu hadîsi İmâm Ahmed'den müzâkere yâhud icazet yoluyla aldığı için "Bize söyledi" ta'-bîrinİ kullanmış, "Bize tahdîs etti" veya "Bize haber verdi" ta'bîrlerini kullan­mamıştır. Buhârî Ahmed ibn Hanbel'in birçok şeyhlerine kavuştuğu için onun ismini zikretmekten müstağni olmuştur... (İbn Hacer, Aynî, Kastallânî).

[60] Burada getirilen sözler ve fıkhî görüşler hep sahîh senedlerle rivayet edilmiştir. Bunlar hakkındaki fıkhî münâkaşalar ve bunların muhalifi veya zıddı olan gö­rüşler de vardır. Bütün bu tafsilâtı şerhlerden ve bulundukları kitâblardan oku­malıdır

[61] Buhârî bunda görüş ayrılığı bulunduğu için soru şeklinde getirdi.

Rabâib, "Üvey kızlar" demek olup "Rabîbe"nin cem'idir. Zifaf olup is­metinin harîmine girilen kadınların başka kocadan olan kızlarıdır ki, bunlar ek­seriyetle üvey babalarının terbiyesinde ve yanlarında bulunurlar. Bu sebeble âyette "Fîhucûrikum" diye kaydofunmuştur. Zifafa girilmeyen kadınların kızları olan üvey kızları almakta günâh yoktur. Rabîbeler hakkında: "Analarını vat' etmek kızlarını haram kılar, kızlarım nikâh etmek de analarım haram kılar" sözü İs­lâm hukukunun umûmî kaaidelerindendir.

[62] Buhârî bu rivayetleri, başlığın cüzlerine hüccet olmak üzere getirmiştir..

[63] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Bunun bir rivayeti daha önce de geçmiş, bâzı açıklamalar orada verilmişti.

Şübhesiz ki Ümmü Habîbe iki kızkardeşin bir adamın nikâhında bulunma­sının caiz olmadığım bilmeyerek böyle bir teklîf sunmuştu. Ümmü Habîbe Ha­beşistan'a hicret eden ilk müslümânlardan olup, dînî salâbetiyle meşhurdur. Adı Ramle'dir

[64] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Buhârî bunu birçok yerlerde getirmiştir ki, herbir yerde hadîsteki bir yere uygun bir unvan vardır. Burada unvânm yeri "Bana arz etmeyiniz" sözüdür (Aynî).

[65] Hadîslerin başht birden nikâh olduğunda, ikisinin nikâhı da bâtıl olur. baKaı uıı «— halası -birisi önce, öbürüsü sonra- ayrı ayrı tezvîc olunursa, Önceki sahîh, son­raki nikâh bâtıl olur.

[66] Bu hükmün bu hadîsten alınmasında nazar vardır. Sanki o evlenme sebebiyle haram olanı, neseble haram olana katmayı irâde etmiş gibidir. Nitekim neseble haram olan, sütle haram olur (Fethu'l-Bârî).

[67] Şiğar'm lügatte bir ma'nâsı ayağı kaldırmak demektir. Köpek işemek için aya­ğını kaldırınca "Şağara'l-kelbu" denir. Sanki o şahıs: Ben senin kızının ayağını kaldırmadıkça sen de benim kızın ayağını kaldırma demiş gibi oluyor. Yâhud da bu nevi' nikâhta mehr olmadığı için şehrin hâkimden boşalması ma'nâsına olan " Sağar a'l-bel edu" sözünden gelmedir.

Şığâr suretiyle nikâh, mehirsiz olarak değişmek yoluyla nikâh yapmaktır. İslâm'dan önce Arablar arasında bu yoldan kızlarını, kızkardeşlerini veya ak­rabalarını mübadele etmek ve birinin kadınlık kıymeti (Bıd'ı) öbürü için mehr sayılarak ve ayrıca bir mehr ta'yîn etmeksizin nikâh etmek âdeti yürürlükte idi. Bu yolda mübadele şartiyle iki taraf, kadının kadınlık kıymetini mehr bedeli sayarak nikâh akdi yapıyordu. İslâm'da bu nevi' nikâh akdi, kadınlık şerefini alçaklığı ve birtakım haksızlıklar doğurduğu için yasak edilmiştir.

Bu hadîsin birkaç rivayeti Müslim'de toplanmıştır. Bu mes'ele ile ilgili ge­niş tafsîlâtı ve fıkhî incelikleri, görüş ayrılıklarını şerhlerden ve fıkıh kitâblann-dan okumalıdır

[68] Hadîsin başlığa uygunluğu ilk kısmından alınır. Bunun bir rivayeti Tefsîr Kitâ-bı'nda da geçmişti. Havle bintu Hakîm -ki ona küçültme sîgasıyle Huveyle bin­tu Hakîm ibn Umeyye dahî denilir- Usmân ibn Maz'ûn'un karısı ve İslâm!a ilk giren sâliha kadınlardan idi. Usmân'ın vefatı üzerine dul kalmıştı. İşte bu se-beble nefsini Peygamber'e hibe etmiş, mehirsiz olarak Peygamber'le evlenmek istemiş idi. Âişe de kendisinde bulunan kadınların yaratılmış oldukları kıskanç­lık tabîatinden dolayı o kadını ayıplamıştı. Yoksa kendisi Yüce Allah'ın, Pey-gamber'ine bunu mübâh kılmış olduğunu bilmişti... {Aynî, Kastallânî).

[69] Hadîsin başlığa uygunluğu, başlıktaki mübhemliği beyân etmesi cihetindendir. Birçok fakîhler bu hadîsle hüccet getirerek nikâh etmekte ihrâmlı için hiçbir sa­kınca yoktur, şu kadar ki, ihramdan çıkıncaya kadar cinsî münâsebette buluna­maz demişlerdir. Diğer bir kısım müctehidler ise ihrâmhnın nikâh etmesini, nikâh olunmasına cevaz vermemişlerdir. Böyle bir nikâh vâki' olursa, bâtıl olur de­mişlerdir. Tafsilat geniş şerhlerde ve fıkıh kitâblanndadır.

Peygamber'in bu hadîste haber verilen evlenmesi, yedinci hicret yılındaki hüküm umresinde ihrâmlı iken Meymûne ile nikâhlanmasıdır. Bu hadîsin bir rivayeti Hacc Kitâbı'nın sonlarında da geçmişti

[70] Bu başlığa göre muvakkat bir zaman için olan mut'a nikâhına önce müsâade olunup sonra yasak edildiği anlaşılıyor. Nitekim hadîsler de buna açıkça delâlet etmektedir.

[71] Bunun bir rivayeti Mağâzî'de, Hayber gazvesi bâbı'nda geçmişti.

[72] İbn Ebî Zi'b'İn rivayeti mut'anın tatbîk şeklini göstermektedir. Mut'a nikâhı, muvakkat bir zaman için iki tarafın razı olduğu bir ücret mukaabilinde kadın kiralamaktır. Bu bir nikâh değildir. Çünkü nikâh, çiftlerin bütün hayâtı bera­ber yaşamak üzere bir aile yuvası kurmalarıdır. Mut'a da, nikâh da iki tarafın rızâsına uygun birer akd olmakla beraber, mut'a muvakkathk, nikâh devamlı­lık vasıflarıyle birbirinden ayrılır. Mut'ada ta'yîn olunan bedel, âdî bir karşılık mâhiyetinde olduğu hâlde, nikâhtaki mehr, gayet şerefli ve hiçbir akidde bu­lunmayan bir asalet ifâde eder.

Mut'a, Câhiliyet devrinde mu'teber ve yaygın olan, hattâ kendisine birta­kım aile haklan sabit olan bir nikâh nev'i idi. İslâm'ın zuhurundan sonra bâzı gazvelerde gazilerin zina yapmalarını önlemek için geçici olarak müsâade edil­mişti. Sonra nesholunup kaldırıldığı üzerinde sünnet ehli İttifak etmiştir. Mut'a nikâhının harâmhğı hakkında Şiî mezhebi muhalefet etmiştir. Onlar bunu ha­zarda da meşru' görür, tatbîk ederler.

Bu konudaki rivayetleri Müslim çok güzel toplamıştır: Müslim Ter., IV, 290-30

[73] Bu başlıktaki "Bir kadının sâlih bir kimseye nefsini arzetmesi" ta'bîri, bu tekli­fin yalnız Peygamber'e karşı değil, herhangi iyi bir kimseye karşı da caiz oldu­ğunu ve hayaya, iffete aykırı olmadığını ifâde eder.

[74] Hadîsin başlığa uygunluğu "Kendini Rasûlullah'a arzederek" ve "Kendini Ra­sûlullah'a arzetti" sözler indedir.

Sabit el-Bunânî, Basra'nın en yüksek tabiî âlim ve râvîlerinden olduğuna göre, hadîsteki vak'a Basra'da geçmiş olacaktır. Enes ibn Mâlik'in Basra'daki ikaameti sırasında sohbetinde bulunmuş ve ondan birçok hadîs almıştır. Hicre­tin yüzyirmiyedinci yılında vefat etmiştir.

[75] Hadîsin başlığa uygunluğu pek açıktır. Kadınla evlenmek isteyen sahâbînin fa­kirliği son derecede idi. Arablar arasında en sâde ve mütevazı' giyim tarzı izâr ile ridâ olduğu hâlde, bu fakîrin bir giyeceği bile tam değildi, denilmek isten­miştir. İzâr belden aşağı, ridâ da belden yukarı bürünülen ihramdan ibarettir. Buhârî bu hadîsin bir rivayetini Kur'ân'ın Faziletleri Kitâbı'nda da getirmişti.

[76] Hafsa'nın birinci kocası Huneys, Habeşistan'a hicret eden ilk müsiümânlardan ve Kureyş şeriflerinden idi. Sonra Medine'ye hicret edip Bedir gazvesinde bu­lunmuştu. İbn Abdilberr'in rivayetine göre Uhud harbinden aldığı bir yaradan şehîd düşmüştü. Umer, kızını pek tabiîdir ki, dînî ve içtimaî bakımdan kendi ayarında birisiyle evlendirmek durumunda idi. Bu sebeble Usmân'a, sonra Ebû Bekr'e teklîf etmişti. Bunlardan haberdâr olan RasûluIIah, Umer'in bu sıkıntı­sını gidermek ve bizzat taltîf etmek üzere hicretin otuzuncu ayında ve bir riva­yete göre üçüncü senesinde Umer'e aile şerefi de bahşetti. Görülüyor ki, RasûluIIah kadınlarını hep böyle birer sebeble almıştır.

[77] Bu hadîsin daha geniş birer rivayeti yakında bu kitabın 26. ve 27. bâblannda 43 ve 44. rakamlarıyle geçmişti.

[78] Buhârî burada el-Bakara: 235. âyetini ve bundaki bâzı ta'bîrlerin tefsirlerini nak­letmekle yetinmiştir.

[79] Yânî evlenmeden ve istemeden önce erkeğin kadına, kadının da erkeğe bakma­sının cevazı ve hattâ müstehâblığı babı.

Buhârî bu hükmü bâb altındaki iki hadîsten almıştır. Bu hükmü açıkça ifâde eden hadîsleri diğer hadîsçiler getirmişlerdir. Bunların en sahîhî Ebû Hureyre hadîsidir: Bir adam Ensâr'dan bir kadınla evleneceğini söyledi. Rasûlullah: "O kadına baktın mı?" diye sordu. Sahâbî: Hayır, bakmadım, deyince Rasûlullah: "Öyleyse git, o kadına bak. Çünkü Ensâr kadınlarının gözlerinde birşey olabilir" buyurdu (Müslim, Nikâh). Tirmizî'deki Muğîre hadîsi de kızı istemeden Önce bakmanın cevazını açıkça belirtmektedir: Mugîre bir kızı istedi. Peygamber, Mu-gîre'ye: "O kıza bak gör, çünkü bu görüş aranızda meveddet ve ülfeti devam ettirir"h\ıym<\\ı. Bu konuda başka hadîsler de vardır... (îbn Hacer, Kastallânî).

[80] Bu hadîsin bir rivayeti Nikâh Kitâbı'nın baş taraflarında 15 rakamıyle de geçmişti.

[81] Hadîsin başlığa delîlliği "Rasûlullah o kadına baktı" sözündedir. Hadîsin biı rivayeti yakında geçtiği gibi, Fadâilu'i-Kur'ân, "Ezberden okuma bâbı"nda di geçmişti.

[82] Buhârî bu başlıktaki hükmü burada getirdiği âyetlerden ve hadîslerden çıkarıp almıştır. Çünkü başlıktaki lafızla gelen hadîs, kendi şartı üzere değildir. O hu­susta meşhur olan Ebû Mûsâ hadîsidir ki, onu Ebû Dâvûd, Tirmizî, Ibn Mâce, İbn Hıbbân ve el-Hâkim rivayet etmişlerdir... (İbn Hacer).

"Lâ nikâha illâ bi-veliyyin = Velînin izni olmaksızın akdolunan nikâh mu'-^ teber değildir" hadîsini Buhârî ile Müslim almamışlardır. Hattâ İmâm Buhârî ile Yahya ibn Mam "Reşidin nikâhında velînin izni şart olduğuna dâir sahîh bir hadîs yoktur" demişlerdir

[83] Hadîsin başlığa uygunluğu "Onlardan biri bugün insanların yapmakta olduk­ları nikâhtır, ve diğer nikâhlardır" sözlerinden alınır.

Bu hadîsi Ebû Dâvûd da Nikâh Kitâbı'nda rivayet etmiştir. Su hadîsinden Hz. Âişe'nm muazzam ve çok geniş bilgisi apaçık görül­mektedir.

[84] Başlığa uygunluğu ' 'Onu kendisi nikâhla almak istemez" sözünden alınır. Çünkü bu söz, bir dereceye kadar velayete delâlet eder. Bunun daha bütün bir rivayeti en-Nisâ tefsîrinde geçmişti.

[85] Bunun da başlığa uygunluğu geçen hadîs gibidir. Bunun da daha bütün bir ri­vayeti yakında geçmişti.

[86] Bu hadîs, velînin i'tibân üzerine olan delillerin en kuvvetlisi ve en açığı nev'in-dendir. Yoksa erkek kardeşinin engel olmasının hiçbir ma'nâsı olmazdı. Ve çünkü kız, kendini evlendirme hakkına mâlik olsaydı, erkek kardeşine muhtâc olmaz­dı... İşi kendisine âid bulunana, başkası ona engel oldu denilmez, İbnu'l-Munzir: Ben sahâbîlerin hiçbirinden bunun hilafını bilmiyorum, dedi (Kastallânî).

İmâm Ebû Hanîfe'ye göre âkil, baliğ, reşîd bir kadın velîsinin iznini almak­sızın başlı başına kendisini tezvîc edebilir. İmâm Ebû Yûsuf ile İmâm Muham-med'e göre, bu yolda nikâh alacak velînin izni eklenmek suretiyle geçerli olabilir, îmâm Şafiî, tmâm Mâlik ve îmâm Ahmed ibn Hanbel'e göre yalnız kadının "Vardım" demesiyle akdolunan nikâh mu'teber değildir. Bu üç İmâm bu hu­susta "La nikâha illâ bt-veliyyin = Nikâh ancak velînin izni ile olabilir" hadî-siyle istidlal etmişlerdir.

[87] Yânî velî nikâhta bizzat kendisi kadını isteyici olduğu zaman, kendi kendini ev-Iendirebilir mi yâhud başka bir velîye muhtâc olur mu?

[88] Burada getirilen rivayetler hep senedli olarak sâhiblerine isnâd edilmiş ve şerh­lerde' gösterilen yerlerinde tesbît edilmişlerdir.

[89] Bu daha önce geçmiş olan Sehl hadîsinin bir parçasıdır. Peygamber, kadına tâ-lib olan o adamı bu kadınla evlendirmiştir. Çünkü Peygamber, velîsi olmayan­ların velîsidir. İki tarafın karşılıklı rızâları olduğu takdirde, onları evlendirme selâhiyetine sâhibdir.

[90] Hadîsin başlığa uygunluğu "Onunla evlenmeyi istemez" sözünden alınır. Çün­kü bu söz, bunu bizzat üzerine

alması yâhud başkasına emredip de onu evlen­dirmesinden daha umûmîdir...

[91] Bu hadîsin birkaç rivayeti daha önce geçti. Başlığa uygunluğu Âişe hadîsinin üstündeki hadîste zikrettiğimiz gibidir... (Aynî).

[92] Bu da çocuğun bulûğdan evvel nikâh edilmesinin caîz olduğuna delâlet etmiştir.

[93] Peygamber'in vefatında Âişe onsekiz yaşında idi. Âişe, hicretin elliyedinci yı­lında vefat etmişti

[94] Bu, daha evvel senedli olarak geçen hadîsin bir parçasıdır; başlığa delâleti apa­çıktır.

[95] Başlığa delîlligi açıktır. Ebû Bekr, Âişe'nin babasıdır, kızı Âişe'yi Peygamber'-le evlendirmiştir, Peygamber de en büyük imâm, yânî aynı zamanda islâm Dev-leti'nin başkanıdır.

[96] Bu başlık, devlet başkanının ve valilerin, velîsi olmayanların velîleri olduğunu ve Peygamber'in mehirsiz, yalnız Kur'ân öğretme üzerine evlendirme yaptığını ifâde etmektedir. Bâb altındaki hadîsin bu başlığa uygunluğu ise meydandadır. Bu hadîsin rivayetleri birkaç kerreler geçmişti.

[97] Hadîslerin bâb başlığına uygunluğu meydandadır. Evlenecek erkek ve kadının karşılıklı rızâlarını beyân etmeleri ve bunu şâhidlerin huzurunda yapmaları, ku­rulacak aile yuvasının hayâtı için çok mühimdir. İmâm Ebû Hanîfe, bu hadîs­lerle delîl getirerek velînin ne dul kadını, ne de bakir kızı zorla birisine nikâh etmeye hakkı olmadığına, dul kadının nikâhında onunla istişare ederek açıkça muvafakatim; bakir kızın nikâhında da onun en az sükût etmek suretiyle olsun iznini almak velî için en lüzumlu bir vazife olduğuna hükmetmiştir. İmâm Ebû Hanîfe'ye göre âkil, baliğ, reşîd bir kadın, velîsinin iznini almaksızın başlı başı­na kendini evlendirebilir... Hulâsa İmâm Ebû Hanîfe aile kurumunun en sağla­nacak noktasında hem tilmizlerinden, hem de diğer mezheb imamlarından daha nafiz bir nazarla îslâm hukukunun ruhunu görerek, aile binasını aile rüknünün en hürr ve serbest rızâ ve muvâfakatları temeli üzerine kurmuştur...

[98] Bu da geçen hadîsin başka yoldan bir rivayetidir. Hadîslerin başlığa uygunluk­ları apaçıktır.

[99] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsından alınır. O da yetîm kızlarla evlenmek hususundaki hüküm, Yüce Allah'ın burada zikrettiğidir. Buharı burada Şuayb ibn Ebî Hamza'dan gelen metni sevketmiştir. Bu hadîsin aslı en-Nisâ tefsirinde ve Nikâh Kitâbı'nda birçok kerreler geçmiştir.

[100] Hadîsin başlığa uygunluğu, zekî olan kimseye gizli olmaz. Hadîsin aslı birçok kerreler geçmiştir.

[101] Hadîslerin başlığa uygunlukları meydandadır.

[102] Hadîsin başlığa uygunluğu "Bana Ebû Bekr kavuştu..." sözlerinden alınır. Çün­kü burada Ebû Bekr'in Umer'e, kızını istemeyi ve cevâb vermeyi terketmesine bir özür bildirmesi vardır, işte bu Ebû Bekr tarafından kızı istemeyi terk için bir tefsirdir (Aynî).

[103] Bu doğu taraftan gelen ikil^bnkân ibn Bedr  Eyhem idi; dokuzuncu hicret yılında Medine'ye gelip islam a girm birer hutbe yapmışlardı (Kastallânî).      ^Hileleri hutbeler herhangi bir

Bu iki kişinin Rasûlullah'ın huzurunda

Bu iki kişinin hâcet maksadından hâlî değildir. Hacet sırasında hutbe lettirmek ve icabete rağbetlendirmek için dâima yapılagelen kadım bir ıştır, s te nikâh sırasındaki hutbe de bu ma'nâdandır (Aynı).         

[104] Hadîsin başlığa delîlügi meydandadır. H^^J^^İn olan bu avviz ile kardeşi MuâZ da Bedir şehıdlenndendır. Afra kadunn iki kardeş, Ebû Cehl'i kıhç darbesiyle yere serdikten sonra, bunlar oğlu İkrime tarafından şehîd edilmişlerdi.

Şarkı arasındaki bir cümleyi, gaybe ve istikbâle âid vak'ayı bilmek yalnız Allah'a mahsûs olduğu için, Peygamber kendisine nisbet edilmesinden men' et­miştir.

Bu hadîsin bir rivayeti Mağâzî'de, Bedir harbine dâir bir bâbda da geçmişti.

[105] Buhârî başlıktaki âyetleri vTda^nra zikrettiğ azının takdir olunamayacağına işaret etmiş gibidir. Buna âıd

En gelecektir (Aynî).

[106] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Çünkü hadîste Kur'ân'a karşılık ve mehr zikredilmeksizin evlendirme vardır... (Aynî).

[107] Bu tarîk, buraya kadar zikrettiği Sehl hadîsinin dokuzuncu tarîkidir. Arad, cem'i Urûd, altın ve gümüş gibi nakidlerin mukaabİH olan eşya ve metâ'lar; gelip ge­çici şey... ma'nâlannadır.

[108] Başlık, nikâh akdi sırasında şart koşulması halâl olan şartlar demektir. Umer'-in buradaki en yüksek hukukî vecizesini Ebû Ubeyd, senedli olarak rivayet et­miştir. Buhârî bunu Şartlar Kitâbı'nda da getirmişti. Umer, kendisine yükseltilen bir karı-koca da'vâsuıda, kadın nikâhın feshini isteyip, vaktiyle akd esnasında fesh hakkım hâiz olmayı şart kıldığını ileri sürmesi üzerine "Lehâ şartuha = Ka-dınm şartı mükteseb hakkıdır" diye hükmetmiş. Kocası: Şu hâlde kadınlar bizi boşarlar, demesi üzerine bu eskimez hukuk düstûrunu söylemiştir.

Peygamber'in övdüğü dâmâdı, Zeyneb'in müşrik kocası Ebû'I-Âs ibn Ra-bî'dir. Bunun başlığa uygunluğu, Peygamber'in, kendisi için koyduğu şartlan yerine getirmesinden dolayı müşrik olduğu hâlde damadını övmesi yönündendir

[109] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsından alınır. Şu hâlde nikâh sırasındaki şart kılman mehr, aile hukuku bakımından yerine getirilmesi vâcib olan en mühim bir şart ve kadın hakkıdır. Çünkü bu mehr şartı üzerine akdedilen nikâhla kadı­nın ferci erkeğe halâl kılınmıştır.

[110] Hadîsin başlığa uygunluğu "Hiçbir kadına kızkardeşinin talâkım istemek halâl olmaz..." sözündedir.

Nevevî, hadîsteki "Kardeş" lafzının neseb yâhud süt yâhud da dîn yönün­den kardeşe şumûlü olduğunu, hattâ bu hükmün gayrimüslim kadına da şumû-lü bulunduğunu bildirmiştir. Şu hâlde hadîsteki "Kardeş'lc, beşerî kardeşlik de kasdolunuyor. Bu her asırda cemiyet hayâtında sık sık tesadüf olunan en çir­kin içtimaî ve ahlâkî birşey olduğu için, tslâm Dîni bunu haram kılmıştır. Bu çirkin huyun kaynağı, refah saadet İçinde yaşamakta bulunan bir kadının hâiz olduğu aile ni'metinin kendisine geçmesini istemekten ibaret olduğu hadîste edebi bir uslûb ile bildirilmiş, akabinde de herkesin ezelde takdir olunan ni'mete nail olacağı nasihati verilmiştir.

[111] "Velîme", evlenme sırasında yapılan yemeğe, sevinç nişanesi olarak verilen zi­yafete denir. Sünnet yemeğine "I'zâr", doğum için verilen ziyafete de "Akıka denilir. Peygamber'in bu hadîsteki "Bir koyunla olsun düğün aşı yap ' emrin­den dolayı, bâzı fakîhler bunun vucûbuna, bâzıları da müstehâb olduğuna kaa-il olmuşlardır.

[112] Buhârî bunu burada kısaca getirdi. el-Ahzâb tefsirinde daha uzun bir metinle getirmişti.

Birinci hadîste Abdurrahmân'in zağferân boyasıyla süslenmiş olması, Pey-gamber'in bunu görüp sü{cût etmesi ve düğün ziyafeti yapmakla emretmesi, ikinci hadîste de düğün ziyafeti verme geleneğinin bildirilmesi başlığa delîl kılınmıştır.

[113] Hadîs metnindeki Peygamber'in duası, başlıktaki suâle cevâb vermiş olmaktadır.

[114] Bu, Medine'ye hicret bâblarından önce Âişe'nin Peygamber'le akd ve nikâh yap­ması bölümünde geçen hadîsin kısaltılmışıdır. En sahîh rivayete göre, Rasûlul-lah'ın Âişe'yi nişan ve akd yapması, hicretten üç yıl evvel oldu. Medine'de zifafları da yine en sahîh rivayete göre hicretin sekizinci ayına rastlayan şevval ayında vâki' olmuştur.

[115] Kadınla zifafa girecek kimsenin üzerine bir kubbe kurulmak âdet olduğu için, bu işte "Buniye aleyhi" veya "Bina aleyhi" ta'bîrleri kullanılır. O peygamber bu emri gazveye, cihâda gidecek gazinin fikrinin toplu olması için vermişti. Bu hadîsin bir rivayeti Humus'ta da geçmişti.

[116] Bunun da bir rivayeti yakında "Kişinin küçük çocuğunu nikâh etmesi bâbı"n-da geçmişti.

[117] Bu hadîsten de anlaşıldığı üzere, Peygamber'in Hayber'den Medine'ye doğru yapılan dönüş seferi arasında Safiyye ile yaptığı evliliktir ki, başlığa uygunluğu meydandadır.

[118] Bu hadîs de buradaki senedin ayniyle üç bâb önce geçmişti. Yalnız bu metindeki son fıkra ziyâde olmuştur. İşte bundan dolayı Buhârî zikredilen başlığı bağla­mıştır. Ne gelin ve güveye âid binekli birer düğün alayı, ne de gelinin önünde zînet için yakılması âdet olan bir ateş vardı. Bu evlenmenin bir kuşluk vakti ya­pıldığını bildirmesi, başlığa uygunluk noktalarıdır.

[119] Bunun bir rivayeti Peygamberlik Alâmetleri'nde geçmişti. Oradaki rivayette "Muhakkak yakın gelecekte sizin böyle döşek yüzleriniz ve döşekleriniz olacaktır" şeklindedir.

[120] Âişe'nin evlendirdiği kız, Ebû Umâme Es'ad ibn Zurâre'nin yetim kızı Fâriğa'-dır. Ebû Umâme'nin ölümü üzerine Fâriğa, Habîbe, Kebşe adlarında üç kızını Peygamber kendi vesayetine almıştı. Bu düğün Fâriğa'nındı. Rasûlullah onu, Ensâr'dan Nebt ibn Câbir'le evlendirmişti.

et-Tavzîh sahibinin beyânına göre, düğün cem'iyetinde deff ve ona benzer şeyler çalınmasının caiz olduğunda âlimlerin ittifakı vardır... (Aynî).

Bu hadîsin Serik'ten gelen rivayetinde Peygamber; "Bu kızın beraberinde deff çalacak ve şarkı söyleyecek câriye göndermediniz mi?" buyurdu. Ben: O câriye şarkı olarak neyi söyleyecek? dedim. Peygamber (S): " "Eteynâkum eteynâkum -fe hayyânâ ve hayyâkum Ve levla'z-zehebu'S-ahme -ru mâ hallet bi-vâdîkum Ve îevlâ'hhmtatu's-semrâ -mâ seminet azârîkum" sözlerini şarkı olarak söyler" buyurdu (Kastallânî ve rakamlı baskı haşiyesi).

[121] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ümmü Suleym: Keski Rasûlullah'a bir hediye ver­sek! dedi. Ben de hediyeyi Rasûluliah'a götürdüm..." sözlerindedir. Bu hadî­sin bir rivayetini Müslim de Nikâh'ta getirmiştir.

[122] Âişe'nin, kendi kızkardeşi Esmâ'dan bir gerdanlık ariyet alması, gelin ile güve­yin süslenmek ve giyinmek için elbise ve başka şeyleri ariyet alabileceklerine de­lâlet etmektedir.

[123] Bu hadîsin birer rivayeti Taharet, "Her hâl üzerine Bismillah demek babı" ile Bed'u'l-Halk'ta "İblîs'in ve askerlerinin sıfatı bâbı"nda geçmiş, oralarda bâzı açıklamalar verilmişti.

[124] Bu ta'lîki Buhârî Buyu' Kitâbı'nın evvelinde uzun bir metinle senedli olarak ge­tirmişti. Bundaki emir, müstehâbhk içindir. Zâhiriyye'ye göre İse vucûb için? dir. Şâfiîler'in bâzısı da emrin zahirinden dolayı vücûba kaail olmuştur.

[125] Başlığa uygunluğu "Topluluğu da'vet etti, onlar yemeğe nâİI oldular" sözün­den alınır. Çünkü bu yemek, evlenme ziyafeti içindi...

[126] Başlığa delîlliği ayniyle son cümlesindendir

[127] Buradaki hadîslerin başlığa uygunlukları meydandadır.

[128] Bu hadîsi Müslim de getirmiştir. el-Kirmânî şöyle demiştir: Peygamber'in Zey­neb üzerine daha çok düğün aşı ziyafeti yapmasının sırrı belki de Azîz ve Celîl Allah'ın ni'metine bir şükr olmuştur. Çünkü Allah, Peygamber'i Zeyneb'le "... Simdi madem ki Zeyd o kadından ilişiğini kesti, biz onu sana zevce yaptık..." (el-Ahzâb: 37) âyetiyle evlendirdi.

İbn Battal da: Bu, kadınların bâzısını bâzısından üstün kılmak için vâki' olmadı, tesadüfen böyle oldu. Eğer kadınlarının herbiriyle evlendiğinde koyun bulsaydı, elbette koyunla düğün aşı yapardı. Çünkü O, İnsanların en cömerdi­dir. Lâkin O dünyâ işlerinde mübalağa etmezdi... demiştir (Aynî).

[129] Müdd, bir sâ'ın dörtte biri mikdârıdır. Bu hesâbca iki müdd, yarım sâ' eder.

[130] Da'vete icabet etmek esâs i'tibâriyle bütün da'vet türlerine şumülü olan ferdle-rin birbirlerine bağlanma ve dayanışmalarını sağlamlaştıran dînî bir vecîbe ve içtimaî bir vazifedir.

[131] Başlığa uygunluğu "Da'vetçiye icabet" sözündedir. Bunun bir rivayeti Cenaze­ler Kitâbı'nda da geçmişti.

[132] Bunun bir rivayeti Eşribe Kitâbı'nda da gelecektir. Hadîsteki el-Inkâ' lafzı, ku­ru hurma ve üzümü bir kap içinde ıslatmak suretiyle şıra yapmaktır. Gece ısla-tıhrsa gündüz içilir, gündüz islatılırsa gece içilirdi ve tahammur ettirilmezdi.

[133] eî-Kurâ't gurûb vezninde koyun ve sığır makûlesinin bacaklarının ince olan ye­rine denir... Lisânımızda "Paça" ta'bîr olunur ki, husûsî yemeği olur (Kaamûs Ter.).

Bu hadîs, Peygamber'in son derece alçakgönüllülüğünü pek güzel isbât et­mektedir...

[134] Âlimler da'vete icabet etmemenin günâh olduğunda ittifak etmişlerdir. Şafiî İmam­ları oruçlu olmak da'vet sahibine güçlük verirse, nafile orucu da bozar demiş­lerdir.

[135] Bunun bir rivayeti Ensâr'ın Menkabeleri Kitâbı'nda geçmişti. Başlığa delâleti meydandadır.

[136] Bu başlığa cevâb olarak getirilmiş olan haberlerin herbiri yerlerinde senedleriyle naklolunmuşlardır.

[137] Bunun bir rivayeti Buyu' Kitâbi'nda geçmişti.

[138] Bu iki bâbdaki hadîslerin başlıklara delâletleri meydandadır.

[139] Hadîste kadın nev'inin fıtraten hassas ve sinirli olduğuna ve yaratılışı gereği ça­buk sinirlenerek eğrilik ve huysuzluk göstermesine işaret edilmiştir. Bu sebeble erkeklerin kadınlar hakkında hayırhah olmaları emrolunmuştur.

[140] Bu hadîste ferdlerin birbirlerine ve cemiyete karşı mükellef bulundukları vazi­feleri noktasından "Râî= Çoban" denilmesi, vazifenin kudsiyetini ve onun sa-mîmiyetle edâ edilmesi lüzumunu ifâde etmektedir. Hadîs cemiyetin her bir ferdinin birbirlerine, âmirlerine ve emirleri altındakilere; hattâ hayvanlara ve eşyaya karşı hakk ve vazifelerini, karşılıklı sevgi ve saygı esâslarını ve sorumlu­luklarını toplamıştır.

Çobana, koruması ve emânetinde duran hayvanları gözetip otlatmakla, kur­da kaptırmamakla, hasta olmamalarına bakmakla mükellef bulunduğu için "Râî= Güdüp gözetici" denilmiştir. İnsandan, hayvandan, mallar ve eşyadan her ne olursa olsun koruması ve gözetmesi, salâh ve selâmeti her kimin emâne­tine verilmiş ise o kimse onun çobanı; gözetilenler de o çobanın güttükleri ol­muş olurlar. Binâenaleyh güdücülükten, güdüp gözetme vazifesini güzel yapıp yapmamaktan Allah katında sorumlu olmadık kimse yok demektir!...

[141] Hadîsin bu fıkrası mürekkeb teşbih ile belîğ bir zemmi ifâde etmektedir. "Sert taşlık dağ" ta'bîriyle- zevcin kötü huyluluğuna; "Dağın yüksekliği" ile zevcin kibir ve gururuna, bununla beraber "Arık bir deve eti"yle de zevcin hayâtın­dan ailenin istifâde etmediğine işaret olunmuştur ki, mevhumu mahsûsa teşbih­ten ibarettir.

[142] Âsim Molla, pars'ın Âdem oğlu için vasıflanmaya ve ibret almaya değer özel­likleri olduğunu, avım yemeyip sahibine getirdiğini, pis şey yemeyip temiz et yediğini, aynı zamanda uykucu bir mahlûk olduğunu söylemiştir.

[143] Bu Ümmü Zer' bintu Ukeymil ibn Sâide el-Yemenîyye'dir. İsmi, İbn Dureyd'in naklinde Âtike'dir (Kastallânî).

[144] İki parantez arasındaki ziyâde, bu hadîsin diğer rivayetinden alınarak konul­muştur. O rivayette Âişe de Rasûlullah'a: Babam anam Sana feda olsun yâ Ra-sûlallah! Hattâ Sen bana Ebû Zer'den daha hayırlısın! demek suretiyle yüksek bir zekâ ve fetânet göstermiştir. Hadîsin sonuna eklenen bu rivayete göre Âişe, bu onbir kadın kıssasını, bir edeb şiiri örneği olan yüksek bir uslûb ile Rasûiullah'ın huzurunda hikâye etmiştir.

Hadîsin başlığa uygunluğu gizli olmayacağı üzere, aile İle muaşerette ihsan yânî güzel geçinmek husûsundadır.

Hadîsçiler arasında Ümmü Zer' Hadîsi adiyle meşhur olan bu haber, kişi­nin hayât yoldaşı ile muaşeretine dâir iyi kötü birtakım aile örneklerini içim almaktadır.

[145] Bu rivayetlerde verilen kelimeler, tercümede ehemmiyetli bir ma'nâ değişikli! yapmayacağı için üzerinde durulmadı.

[146] Hadîsin başlığa uygunluğu, içinde kadınla güzel muaşeret ve iyi ahlâk yaşanışı-nın bulunmasıdır. Bunun bâzı rivayetleri İki Bayram Kitâbı'nda ve daha başka yerlerde geçmişti.

[147] Hadîsin başlığa uygunluğu Umer'in "Ben Hafsa'nm yanma girdim de: Ey Haf­sa!.... (Âişe'yi kasdediyor)" cümlesine kadar olan konuşmasından alınır. Ger­çekten Umer'in kızına karşı yaptığı bu konuşma, kocasının haliyle ilgili çok güzel öğütler ihtiva etmektedir. Bu sebeble başlığa tam bir delîl teşkil eder.

Bu hadîs et-Tahrîm Sûresi tefsirinde kısaca, Mezâlim Kitâbı'nda "Yüksek oda bâbı"nda uzun bir metinle; İlim'de de kısaca geçmişti. Müslim Ter., IV, 431 (24)'de; Hakk Dîni, VI, 5088-5091'de de geçmektedir.

[148] Hadîsin başlığa uygunluğu, onu tavzih etmesi bakımındandır. Çünkü başlıkta cevaza ve aksine bir hüküm yoktur.

[149] Bunların da başlığa uygunluğu, bundan önceki bâb başlığında zikrettiğimiz gi­bidir.

[150] Bu sened ayniyle ayrı ayn metinler için birçok keneler geçmiştir.

Bu hadîs üç hükmü İçine almıştır: Birincisi: Kadının, kocası yanında iken nafile orucu tutmasının halâl olmadığı hükmüdür.

İkincisi: Kocanın izni olmadan, kocanın evine kadının misafir kabul etme­mesi hükmüdür. Bu misafir yalnız erkeğe münhasır değildir. Kocanın gelmesini istemediği kadın da böyledir.

Üçüncüsü: Hadîste "Kadın, aile azığından kocanın izni olmadan fazla har­cama yapmış olursa, bunun yansı kocaya ödenir" buyurulmuştur. Zekât Kitâ-bı'nda geçen Âişe hadîsi bundan daha açık ve tafsîllidir.

[151] Bu senedle gelen hadîsi Ahmed, Nesâî, Dârimî ve Hâkim, Sevrî yolundan; o da Ebu'z-Zinâd'dan; o da Mûsâ ibn Ebî Usmân'dan oruç kıssasıyle rivayet etmiş­lerdir.

[152] Hadîsin zikredilen başlığa uygunluğu, kadınlarla ilgili hükümleri şâmil bulun­ması yönündendir. Çünkü onlar hadîste zikredilen nehyi ekseriya işlerler de bu yüzden cehenneme girenlerin en çoğu olurlar... (Aynî).

[153] ...Ve el-Aşîr, bir adamın karîb vcsadîkına ıtlak olunur, fşret'ten alınmıştır... ve zevcenin zevcine denilir ve bir adamın hemdemi olan kimseye denir.. (Kaamûs Ter.)

el-Muâşere ve't-Teâşur, insanlar birbiriyle üns ve ihtilât edip hoşça geçin­mek ma'nâsınadır...

[154] Hadîsin başlığa uygunluğu "Kadınlar kocalarına karşı ni'meti nankörlük ederler" sözündedir. Bu hadîsin bir rivayeti Kusûf Kitâbi'nda da geçmişti. Müslim'in aynı kitabında da geçti: Müslim Ter., III, 84, 17 (907).

[155] Kadınlar ni'mete nankörlük üzerinde ısrar ediciler ve kocalarının haklarında şük-retmeyiciler oldukları İçin, cehennem halkının çoğunu teşkil etmişlerdir. Çün­kü onların bu hâlleri ma'siyettir. Ma'siyet ise azâb sebeblerindendir... (Aynî).

[156] Ebû Cuhayfe'nin rivayet ettiği bu hadîsin baş tarafı uzuncadır. Peygamber, Ebû'd-Derdâ ile Selmân'ı ahdî kardeş yapmış, Selmân, Ebu'd-Derdâ'yı ziyarete gitmiş, kadınım çok perîşân bir elbise içinde bulmuş, sebebini sorduğunda Ebu'd-Derdâ'nm dünyâ işleriyle uğraşmayıp sırf âhiret işleriyle uğraştığını, yânî de­vamlı namaz, oruç gibi nafile ibâdetlerle uğraştığını, bu yüzden ailenin fakîrlik içinde kaldığını anlatmış. Selmân o gün Ebu'd-Derdâ'da misafir kalıp, onun geceleyin yapmak âdetinde olduğu bâzı ibâdetlerine mâni' olmuştur. Hadîsin sonu şöyledir: Gecenin son vakti olunca Selmân:

— Artık şimdi kalk, dedi ve kalkıp beraber namaz kıldılar. Namâzm ardından Selmân, Ebu'd-Derdâ'ya:

— Muhakkak ki senin üzerinde Rabb'in için bir hakk vardır. Kendin için de senin üzerinde bir hakk vardır. Ailen için de üzerinde bir hakk vardır. Ziya­retçilerin için de üzerinde bir hakk vardır. Binâenaleyh herbir hakk sahibine hak­kını ver! dedi.

Sonra Ebu'd-Derdâ, Peygamber'in huzuruna gelip bu vak'ayı arzedince, Rasûlullah:

  "Selmân doğru söylemiştir" buyurdu.

Buhârî bu hadîsin bir rivayetini Oruç Kitâbı'nda getirmişti.

[157] Hadîsin başlığa uygunluğu son tarafındadır. Bunun da bir rivayeti Oruç Kitâbı'n­da geçmişti.

Her hakk bir vazîfe karşılığında olduğu için, burada evli erkek ile kadının birbirlerine karşı birtakım vazifeleri ve haklan bulunduğu en vecîz şekilde ifâde edilmiştir.

[158] Hadîs başlığı aynen içine aldığından dolayı, aralarındaki uygunluk tamdır.

Bunun bir rivayeti Cumua'da, Ödünç îsteme'de ve bu kitabın 82. babın­da 118 rakamiyle de geçti.

[159] Âyetin şevkiyle hadîsin başlığa uygunluğu zahir oluyor. Çünkü bu âyeti şevk­ten murâd "Onlara öğüt verin, kendilerini yataklarda yalnız bırakın " emirleri­dir. Bu da "Peygamber, kadınlarının odalarına bir ay girmemeye yemîn etti" sözüne uygun oluyor (İbn Hacer).

[160] Muâviye ibn Hayde'nin hadîsini Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Buhârî, onun da hüccetliğe elverişli olmakla beraber, rütbesinin inikliğine işaret etmiştir.

[161] Hadîslerin başlığa delîllikleri meydandadır. Hadîsler, kadınlardan serkeşlik, huy­suzluk gibi ayrılmayı gerektirir işler meydana geldiği zaman erkeğin karısından bir müddet ayrı kalmasının meşrû'luğunu ifâde etmektedir. Nitekim Allah da "Şerrlerinden, serkeşliklerinden yıldığımz kadınlara gelince, onlara öğüt verin kendilerini yataklarda yalnız bırakın, (bu da kâr etmezse) dövün'' (en-Nisâ: 34) buyurmuştur.

[162] Buhârî kadınları dövmenin mekruh olacak derecesinin şiddetli ezâ verici, yara­layıcı dövme olduğunu bildirmek istemiştir. Başlıktaki âyeti ancak Kitâb ile Sün­net arasını uyuşturmak için zikretmiştir. Bunun için de "Gayre muberricin = Şiddetli ezâ verici ve yaralayıcı olmayan bir dövüşle" kaydım söylemiştir.

Bu hadîsin daha bütün bir rivayeti "Ve'ş-şemsi ve d«Aâ/i#"Sûresi'nin tef­sirinde geçmişti.

[163] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsından alınır. Başlık ise "Halika ma'siyette mahlûka itaat yoktur" hadîsinin şumûlündendir.

[164] Hadîsin bir rivayeti en-Nisâ Sûresi tefsirinde geçmişti.

Kadının kocasına böyle bir anlaşma teklif etmesi, bâzı haklarından vazgeç­mesi yoluyla kocasının nikâhında kalması için aralarında sulh yapmaları elbet­te geçimsizlikten, huzursuzluktan ve ayrılmaktan daha hayırlıdır.

[165] Azl, cinsî münâsebet yaparken meninin inmesi sırasında erkeğin zekerini kadı­nın tenasül yerinden ayırıp, meniyi dışarıya akıtmasıdır.

[166] Bu azl hadîslerinden bâzıları Alışveriş ve Mağâzî Kitâblan'nda da geçmiş ve ora­larda açıklamalar verilmişti.

Bu bâbm hadîsleri cidden çetin ve her zaman için de önemlidir. Kısacası Rasûlullah:

a.  Hakk Taâlâ'dan başka hakîkî hiçbir müessir olmadığım,

b.  Allah'ın takdiri varsa, azl veya başka tedbîrlerin fâide vermiyeceğini,

c.  Bütün bu tedbîrlerin dahî kaderden olduğunu ifâde ediyor ve talebleri sarîh olarak nehyetmiyor.

Bu zamanın insanları da besleme, terbiye etme, yetiştirme, velhâsıl yaşama ve yaşatma güçlüklerinden dolayı değişik şartlar ve usûllerle de olsa aynı tedbîr­leri bütün millet çapında, hattâ milletler arası çerçevede "Nüfûs Plânlaması", "Doğum Kontrolü" ve benzeri isimler altında ele almaktadır!.. Her türlü zaru­retler karşısında meşru bir çâre ve tedbîr esâsını kaanûnlaştırmış olan İslâm Dîni'nde bulunduğumuz için Allah'a sonsuz hamd ve senalar olsun! {Müslim Ter. IV, 357, 28. haşiye).

[167] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Âişe bu işi ancak Hafsa'nın teklîfine ica­bette kendisinin cinayet işlemiş olduğunu bildiği için yapmış ve bu cinayet üze­rine kendisini cezalandırmak istemiştir.

el-Muhelleb şöyle demiştir: Hadîste insanın güçlük ve sıkıntı sırasında ken­di nefsi aleyhine yaptığı duanın ekseriya affedilmiş olduğu vardır. Azîz ve Celîl Allah'ın şu kavli de buna delildir: "Eğer Allah, insanlara hayrı çabucak iste­dikleri gibi, şerri de aleacele verseydi, elbette onlara ecelleri hükmedilirdi... " (Yûnus: 11) (Aynî).

[168] Hadîsin başlığa uygunluğu, başlığı şâmil bulunması yönündendir. Çünkü "Şev­de kendi gününü Âişe'ye hibe etti" sözü, başlığın birinci kısmını şâmil olur. "Pey­gamber de Âişe'ye... ayırırdı" kısmı, başlığın ikinci kısmını şâmildir ve onu açıklamaktadır... (Aynî)

[169] Yânı kadınlar hakkında iki nevi' adalet vardır. Birisi infâk ve kasm denilen ge­ce geçirme nevbeti gibi, hukukta adalet ve müsavattır ki, bu vus' ve iktidar da­hilindedir. Ve teklif olunan adalet budur. Diğeri ise mahabbette adalet ve müsavattır ki, bu beşer vusû' ve iktidarından hâriçtir. Çünkü mahabbet, ıztırârî işlerdendir. "Büsbütün meyletmeyin... " karînesiyle burada adaletten murâd da budur. Ve bundan men', takat getirilemeyecek işi teklif etmektir. Binâenaleyh teklîf olunan adalet, mümkin olan hukukta adalettir ve korkulması lâzım gelen adaletsizlik, diğerini kocalık muamelesinden bi'1-külliye mahrum edip büsbü­tün muallak ve mühmel gibi bırakmak suretiyle cevrdir. Yânî yemeği, kisve ve ikaametiyle nafakasını vermek ve geceleme nevbetini müsâvî tutup musâhabet ve muâneset eylemek kâfi değildir. Kadının arasıra nefsânî hazzını da vermek, tahsîn etmek lâzımdır. Ancak bu noktada müsavat, takat getirilemeyecek işi teklîf olduğundan, bahse konu değildir.Hattâ böyle bir teklîf erkeğe cevrdir. Adalet denince, herhalde müsavat düşünülmemelidir. Elyâkı lâyıka tercîh etmek de bir hakk, bir adalettir... (Hakk Dîni, II, 1487).

[170] Her iki hadîsin bâb başlıklarına uygunluğu meydandadır.

Hadîslerin rivayet ilmi bakımından bir özellikleri vardır: Ebû Kılâbe: Ben hadîsi, hadîs rivayetinde alışılan şekle göre "An Enesin, anin Nebî" diye merfû' olarak rivayet etmedim. "Kaale: es-Sünnetu... = Enes dedi ki: Sünnet olan..." diye rivayet ettim. Çünkü Enes ibn Mâlik "Sünnet" ta'bîriyle rivayet etmişti. Benim için anladığım lafzı muhafaza ederek aynen nakletmek gerekti, demiş

oluyor.

Nevevîde şöyle demiştir: Ebû Kılâbe'nin "İsteseydim 'Kaale'n-Nebî' diye rivayet edebilirdim" sözü, bu hadîsin isnadının Rasûlullah'a yükseldiğini ifâde eder. Çünkü rivayet ilmi bakımından sahâbî olan râvînin: "Sünnet olan şudur, şu iş sünnet cümlesindendir" ta'bîri, hüküm cihetiyle "Kaaleın-Nebî = Peygamber dedi ki" kuvvetindedir. Ancak "Kaale'n-Nebî" lafzan, "Sünnet olan şudur" ta'bîri ictihâden merfû' olur.

[171] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti Gusl Kitâbı'nda daha bütün olarak geçmişti..

[172] Hadîsin başlığa uygunluğu "Kadınları O'na izin verdiler" sözündedir. Bu ha­dîsin bu isnâdla daha bütün bir rivayeti "Peygamber'in hastalığı ve vefatı bâbı"nda geçmişti.

[173] Başlığa uygunluğu "Rasûlullah'ın kendisini, yânîÂİşe'yi sevmesi" sözünden alınır. Çünkü Rasûlullah (S), Âişe'yi, diğer kadınlarından daha çok severdi.

Bu hadîs, "Kişinin kendi kızma öğüt vermesi bâbı"nda, yânî 84. bâbda 121 rakamıyle geçmişti.

Sevginin ihtiyarî değil, ıztırârî işlerden olduğu hakkında bir açıklama 169. haşiyede verilmişti.

[174] Buhârî hadîsi burada İki senedle getirmiştir. Hadîsin başlığa uygunluğu mey­dandadır.

el-Muieşebbi', karnı açken zoraki tokluk gösterişi yapan, fakîr olduğu hâlde zenginlik taslayan kimse ma'nâsınadır.

"Sevbey zûr" da "Yalancı iki elbise" demektir ki, bir gömleğin koluna baş­ka bir kumaştan ikinci bir kol eklenerek İki kat gösterilen elbisedir. Mâlik ol­madığı nufûz ve servet, ilim ve faziletle övünen kişi böyle yalandan iki kat elbise giyen kalpazana benzetilir ki, böyle sahtekârlar hakkında söylenilegelen ve yüksek bir belagat ihtiva eden bir meseldir.

[175] el-Ğayret, el-Ğayr, el~Ğar ve't-Gıyâr, nâm ve nâmûsa halel verecek haletten ha-miyyet eylemek ma'nâsınadir ki, kıskanmak ta'bîr olunur... Ve Ğıyâr, Hakk Taâlâ kullarına rahmet İndirmek, çok hayır ve rızik ihsan eylemek ma'nâsına-dir. el-Gayrân, Hayran vezninde, Gayret 'ten vasıftır, pek gayretli, hamiyyetlİ, kıskanç kişiye denir.

el-Ğayûr, Sabûr vezninde bu da va.s\îtu..r(Kaamûs Ter.) Bu kelimenin Allah'a ve insanlara nisbetle ma'nâsı başka başkadır. İnsan­lar arasındaki gayret, kadının kocası üzerindeki, kocanın da karısı hakkında duy­duğu şiddetli heyecandır. Nefsin bu infial ve teessürünü dilimizde kıskançlık kelimesiyle ifâde ederiz. Gayesi de kıskanç kadının kocasını, kocanın da kadı­nını kötülükten korumasıdır. Nitekim Buhârî, Gayret'in bu ma'nâya delâletini ifâde etmek için bu Mugîre hadîsini burada getirmiştir. Buhârî bu hadîsin bir rivayetini Hudûd Kitâbı'nda tam senedli olarak getirmiştir.

[176] Hadîsteki Ağyer kelimesi, Gayret 'ten gelir. Gayret, kıskançlık demek olduğuna göre Ağyer, daha kıskanç demek olur. İşte Allah, kullarının kötülüklere düş­meleri üzerine en kıskanç olduğu için, açık - gizli fuhşiyâtı, bütün çirkinlikleri haram kılmıştır. Allah'ın bütün fuhşiyâtı ve çirkinlikleri haram kıldığını bildir diği yer, el-A'râf: 33. âyetidir. Bu hadîsin bir rivayeti, o âyetin tefsirinde geç­mişti.

Allah'ın medhi sevmesi, bizim bildiğimiz gibi faydalanma vesilesi olan Övül­me düşkünlüğü değildir. Allah'ın övülmeyi sevmesi, o övmenin sevabı, faydası, kullara âid bir itaat, bir ibâdet olması ma'nâsınadır.

[177] Bu, Kusûf hadîsinin kısaltılmış bir rivayetidir.

Burada kıskançlık ile tercüme edilen Ğayret'tzn murâd, Gayret 'in lâzımı­dır. Ailesini, namusunu kıskanan kimse, tecâvüz edenin nasıl cezasını tertîb ve ukubete uğratırsa, Allah da haramları İşleyenlere şiddetli ukubet hazırlamıştır.

Allah, asabî heyecanlanmadan, ruhî infial ve teessürden münezzeh olduğu için, Allah'a nisbet olunan gayretle insanlardaki teessür ve infialin lâzımı olan Allah'ın kullarına merhameti, hayır ve saadet dilemesi ma'nâsı kasdolunur. Gö­rülen herhangi bir fenalığa, bir zulme karşı, dilimizdeki "İlâhî gayret" sözü­nün ma'nâsı budur.

Hadîsin son fıkrası "Artık işlemekte oldukları günâhın cezası olmak üzere az gülsünler, çok ağlasınlar onlar!" (et-Tevbe: 82) âyetini hatırlatır. Hakîkaten ilâhî azametin ne olduğunu, suçluların uğrayacakları ilâhî intikaamın şiddetini, kıyamet hâllerini, ateş azabının şiddetini bilseniz! demektir ki, bunları müşâha-de eden, bilen kimsede dünyevî neşve ile sevinç kalmayacağı apaçıktır. "Az gülerdiniz" demek "Gülmeye hiç mecaliniz kalmazdı" demek olur...

[178] Bu hadîsin sonundaki "İşlemek" fiilinin başına "Lâ" olumsuzluk harfini tak­dir ederek ma'nâ verenler de vardır.

[179] Rasûlullah'm Zubeyr'e verdiği bu hurmalık, Nadîr oğullan sürgün edildikten sonra Allah'ın fey' olarak Rasûlü'ne tahsîs buyurduğu Benû'n-Nadîr hurma­lıklarından ayrılmış bir parça idi.

[180] Bir fersah üç mil; bir mil, dörtbin adım olduğuna göre, bir fersahın üçte ikisi sekizbin adım eder.

Rasûlullah'm Esmâ'yı devesine bindirmek istemesi, kendisinin mahremi, yânî nikâh geçmez hısımı olduğu içindir. Çünkü Esmâ'riın kızkardeşi Âişe, Ra­sûlullah'm nikâhında idi. Esma baldız oluyordu.

[181] Hadîsin başlığa uygunluğu "Zubeyr'i ve onun kıskançlığım hatırladım" ve "Aynı zamanda senin kıskançlığını bildim" sözler indedir. Bunu Buhârî, daha kısa olarak Beşte bir Kitâbı'nda, "Çekirdek kıssası"nda; Müslim de Nikâh'ta getirmiştir

[182] Bunun başlığa uygunluğu "Anneniz kıskandı" sözündedir.

Hadîste kıskanan kimseden meydana gelen fiillere serzeniş edilmesine işa­ret vardır. Çünkü bu kıskançlık haleti içinde iken kadının aklı, öfkesinin şidde­tinden dolayı habsedilmiş olur (Kastallânî).

[183] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti daha uzun olarak Umer'in Menkabeleri bölümünde geçmişti.

[184] Bunun da başlığa uygunluğu açıktır. Bunun bir rivayeti de "Cennetin sıfatı hak­kında gelen şeyler bâbr'nda geçti. Bunu Müslim de "Umer ibnu'l-Hattâb'ın fa-dîletleri bâbı"nda getirmiştir.

[185] Bunu Müslim de Âişe'nin fadîletleri'nde rivayet etmiştir.                             

Âişe'nin, Peygamberler arasından İbrahim'in ismini seçmesi, Peygamberi mizin ve Tevhîd Dîni'nin büyükbabası olması cihetiyledir ki, bu seçiş, Âişe'nin yüksek fetânetve zekâsının burhanıdır.

[186] Bu hadîs birçok yollarla "Peygamber'in Hadîce ile evlenmesi bâbı"nda da geçmişti.

[187] Hadîsin başlığa uygunluk yönü, Peygamber'in kendi kızı Fâtıma'yı, kıskançlık ve adalet hususlarında savunmasının haber verilmesidir. Hadîsin bir rivayeti Fâ-tıma'nm menkabeleri bâbı'nda da geçmişti. Müslim de bunu Fadâü'de getir­miştir.

[188] Ebû Musa'nın bu hadîsi Zekât Kitabı, "Reddedilmeden önce sadakayı verme bâbi"nda senedli olarak geçmişti.

[189] Bunun bir rivayeti İlim Kitabı, "İlmin kaldırılması bâbı"nda geçmişti. Zama­nın sonunda harb musibetleri ve diğer felâketlerle, erkeklerin azalıp kadınların çoğalacağı bildirilmiştir. Bu içtimaî hâl, yeryüzünde birtakım fitneler meydana gelip insanlar birbirlerini kitle hâlinde öldürmeye başladıkları zamanlarda ola­caktır.

[190] Hadîs, başlığın birinci kısmına açıkça delâlet etmektedir. İkinci kısmı da hadî­sin delâletinden istinbât edilmiştir.

Nevevî, hadîsteki "Hamv" sözünü şöyle açıklamıştır: Hadîsteki Hamv'-den murâd, zevcin babası ve büyükbabasıyle oğullarından başka olan akrabası­dır. Zevcin babası, büyükbabası, oğullan, zevcenin mahremleridirler. Bunlarla gelinin yalnız başlarına bir arada oturmaları, yine böyle üvey evlâdlarıyle üvey ananın halvetleri caizdir. Zevcin bunlardan başka halvet sahîh ve caiz olmayan akrabaları zevcin erkek kardeşi, kardeş oğulları, amcası, amcaoğulları, kızkar-. deşin oğullan ve bunların emsali -zevce nikâhlı olmasa- tezvîcleri halâl olan ak­rabasıdır. Halk bu hususta kolaylığa tutunarak kardeşle kardeş karısının bir arada yalnız bulunabilmeleri âdet olmuştur. İşte bu hayâtı, Rasûlullah ölüme benzet­miştir.

"el-Hamvu mevtan " vecizesinin ma'nâsı: Zevcin babası, büyükbabası ve oğullarından başka olan erkek akrabâsıyle zevcenin bir arada yalnız kalması Ölü­me ve aile felâketine götürür, kötü zann ve kıskançlık gibi birtakım sebeblerle aile yıkılır demektir.

[191] Hadîsin birer rivayeti Hacc Kitabı, "Kadınların haccı bâbı'*nda ve Cihâd'da geçmişti.

[192] Hadîsin başlığa uygunluğu "Peygamber o kadınla yalnız kaldı" sözündedir. Emîn olan erkeğin İnsanların yanında bir kadınla yalnız kalıp onunla konuşması, ka­dının ona işlerini söylemesi, onunla istişare etmesinin caiz olduğuna bu hadis delâlet etmektedir.

Bu hadîsin bir rivayeti Ensâr'ın faziletleri bölümünde geçmişti.

[193] Muhannes, hareketleri ve konuşması kadına benzeyen, kendini kadına benzet­meye çalışan erkektir. Tahnîs masdanndan alınmış olup, fail isim ve mef'ûl isim olarak söylenir.

Bu kadın taklîdcisi muhannes, orada hayâsızca konuşmuş, Peygamber'in ve hanımının yanında o şişman kızı vasıflayıp, ona karşı Abdullah'ı tahrîk et­meye çalışmıştı. Bu tavsifinde o kızın semizlikten dolayı karnı dört büklümdür, arkadan bakılınca iki taraftan taşarak sekiz büklüm gözükür, demiştir. Peygam­ber de böyle hayâsız nâmerdlerin kadınların yanma girmelerini yasak etmiştir.

[194] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun daha bütün bir rivayeti İki Bay­ram Kitâbı'nda ve bu Nikâh Kitâbı'nda geçmişti.

[195] Hadîsin başlığa uygunluğu son fıkrasmdadır. Buradaki sened, ayniyle yakında "Erkeğin bir günde kadınları yanına girmesi bâbı"nda geçmişti. Bir rivayeti de buradakinden daha bütün olarak el-Ahzâb Sûresi tefsîrinde geçmişti.

[196] Hadîsin mescide ve ona kıyasla başka meşru' yerlere çıkmak hususuna delâleti açıktır. Namaz Kitâbı'nın sonralarında, yine İbn Umer'den gelen bir hadîste Pey­gamber (S): "Kadınlarınızsizden geceleyin mescide İzin İstediklerinde, kendile­rine izin veriniz" buyurmuştur.

[197] Hadîsin aynı senedle bir rivayeti, bu kitâbda "Sütün meydana gelmesine sebeb olan erkek bâbı"nda geçmiş, bâzı açıklamalar orada verilmişti.

[198] Buhâri aynı hadîsi burada birincisi an'ane ile ikincisi işitmekle olmak üzere, iki ayn senedle getirdi. Hadîs ayniyle başlığı içine almaktadır. Metindeki Mübaşe­reti sarihler, iki kadının bir çarşaf, bir yorgan içinde birbirlerine tenleriyle do­kunmaları ve sürünmeleri diye ta'rîf etmektedirler. Eğer kadın kendi kocasına, dokunduğu kadının güzelliğini ta'rîf ve tavsîf ederse, kocası o kadının güzelli ğini hayâl edip aklanarak kendisini boşaması, ötekini almaya kalkması, hattâ evli ise kocasından boşanmak çâreleri araması düşünülebilir. İşte bütün bunlar kadının kadına bedenlerini birbirine sürtüp dokundurmasının doğuracağı aile felâketleridir. Onun için Kaabûsî: Bu hadîs, kendisiyle mefsedetlerden en iyi korunulan haberler cümlesindendir, demiştir.

[199] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Bunun bir rivayeti Cİhâd Kitabı, "Cihâd için çocuk isteme bâbı"nda geçmişti. Müslim de bunun birkaç yoldan gelen rivâyetJ lerini Yeminler Kitabı, "Yemînde istisna bâbı"nda getirmiştir {Müslim Ter., V, 218-221).

Allah Taâlâ, Kur'ân'da istikbâle âid sözler ve yapılacak işler hakkında Yü­ce Peygamber'in şahsında bütün mü'mmlere şu tavsiyeyi bildirmiştir:

Hiçbirşey hak­kında Allah 'in meşîeti ile kayıdlamadan 'Ben bunu yarın muhakkak yaparım' deme ve unuttuğun vakit Rabb'ini an,.," (el-Kehf: 23-24). Çünkü azim ve irâde­si, birşeyin meydana gelmesi için kâfîsebeb değildir. Zira: ''Hiçbir kimseyann ne kazanacağını bilmez..."(Lukmân: 34). Ancak Allah'ın dilemesi müstesna; o vakit yapabilirsin. Binâenaleyh istikbâlde bir fiile azmederken, işi Allah'ın irâ desine bağlamak, "İnşâallah( = Allah dilerse)" demeyi unutmamalı... (Hakk Dîni, IV, 3242-3243).

Kur'ân'daki şu âyetle bu hadîs arasında ilgi görülmüştür: "And olsun biz, Süleyman'ı imtihan da ettik. Tahtının üstüne bir cesed bıraktverdik. Sonra o yine inâbe etti" (Sâd: 34). Âyette pek mücmel olarak haber verilen vakıanın, yâ­nı bu fitne ve imtihanın ve taht üstüne bırakılan cesedin neden ibaret olduğu-hakkmda müfessırler çok çeşitli ihtimâller sıralamışlardır. Fahruddîn er-Râzî bu ihtimâllerin çoğunu uygun bulmayarak, sâdece üçünü kabul edilebilir gör­müştür. Bunların birincisi olarak, hadîste bildirilen vakıayı almış, ve Öbür ka­dının eksik doğumlu meydana getirdiği çocuğu babasının kürsüsü üzerine bırakıvermişler... İşte onun istiğfar etmesi bu Iltnşâallah"\ unutmuş olmasın­dandır... diye devam etmiştir (H.B. Çantay, Meâl-i Kerîm. II, 782-783).

[200] Buhârî bu başlıkta bir yasakla, bunun iki sebebini zikretmiştir: Yasak "Erkek, ailesinden ayrılığı uzattığı zaman gece vakti ansızın evine girmesin " cümlesidir. Bu nehyi babın altındaki ikinci hadîs aynen içine almaktadır. Başlıkta bu yasa­ğın birinci sebebi, gece vakti habersiz baskın yapar gibi varış, kocanın uzun za­man evinden ayrılığı sırasında karısının hıyanetinden korkusunu ve şübhesini iş'âr etmesidir. Yasağın ikinci sebebi de, gece ansızın gelmesi, kadının ufak te­fek kusurlarını araması demek şeklinde ahnabilmesidir. Az çok her ailede görü­len hâl şudur: Aile reîsİ seferde bulunduğu günlerde ev kadını evin nizâm ve intizâmına o kadar ihtimam etmez, kendi durumu İle de gereği gibi meşgul ol­maz. Erkek gece habersiz çıkagelince evin nizamsızlığından, kadının bu dağınık hâlinden müteessir olabilir. İşte bu sebeblerledir ki, o yasak çok yerinde bir me­deniyet kaaidesi olarak Peygamber tarafından konulmuştur.

[201] Hadîsin başlığa uygunluğu ancak Rasûlullah'm "el-Keyse, el-Keyse yâ Câbir!" sözünden alınabilir. Keys lafzı akıl, rüşd, cima ve çocuk ma'nâlanna hami edil­miştir, işte bu değişik ma'nâlardan dolayı Buhârî hadîsin sonunda "el-Keys'le el-Veled'i kasdediyor" diyerek kendisince üstün olan ma'nâya işaret etmiştir. Şu hâlde Buhârî'ye göre "el-Keyse, el~keyse" lafzının ma'nâsı, "Aklını kullan, rüşd ve fetânet sahibi ol da Allah'tan çocuk iste!" demek oluyor. Ve çocuk is­temek akıl ve kiyaset gereği, çocuk istememek de bönlük ve ahmaklık eseri bu­lunuyor.

[202] Buradaki hadîsler de Câbir'den diğer yollarla gelen rivayetlerdir. Bunlardan bi­ri Alışverişler Kitâbı'nın evvellerinde tam senedli olarak geçmişti.

[203] Bu da Câbir hadîsinin başka bir rivayetidir. Başlığa uygunluğu ve açıklaması daha önce geçtiği gibidir.

[204] Bu hadîsle başlıktaki âyet arasındaki uygunluk sâdece "Kocalarından yâhud ba­balarından... başkasına göstermesinler" kavlinden meydana çıkmaktadır. Bu­nun bir rivayeti Gusl Kitâbı'nda da geçmişti. Sehl, Medine'de en son kalan sahâbîdir. Vefatı takriben yüz yaşında, doksanbirinci hicret yılında vâki' olmuş­tur..

[205] Âyetin devamı şöyledir: "... Sabah namazından Önce, Öğle sıcağında elbiseleri­nizi çıkaracağınız zaman, bir de yatsı namazından sonra (odanıza girecek olur­larsa) sizden izin istesinler. Bu üç vakit sizin için avret (ve yalnız kalma) vakitleridir. Bunlardan sonra ise birbirinizi dolaşmanızda ne sizin üzerinize, ne de onların üzerine bir vebal yoktur. Allah âyetleri size böylece açıklar. Allah her-şeyi hakkıyle bilendir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir" (en-Nûr: 58).

[206] Hadîsin başlıktaki âyete uygunluğu el-Muhelleb'in söylediğidir: O zaman İbn Abbâs henüz kadınların avretlerine muttali' olmayan çocuklardan İdi. Bunun için kendisi: "Ona olan yakınlığım da olmasaydı küçüklüğümden dolayı orada hazır bulunamayacaktım" demiştir, işte bu söz, başlıktaki "Bir de sizden olup da bulûğ çağına erişmemiş küçükler... babı" sözüne uyan yerdir... Hadîsin bir rivayeti Bayram namazı, "Musallâ'da bulunan alem yânî sütün bâbı"nda geç­mişti... (Aynî).

İbn Abbas hicretten üç sene evvel Hâşim ve Muttalib oğulları Rasûlullah ile birlikte, Ebû Tâlib şı'bındâ mahsur iken doğduğuna göre Peygamber'İn ve­fatında henüz onüç yaşında demektir. Kendine mâlik olup, kendini oyuna kap­tırmayacak yaşa gelen çocuğun bayram ve diğer ibâdet yerlerinde hazır bulunması meşru' olduğu bu hadîsten anlaşılır. Yine buna göre kadınlar bayram namazga­hında hazır bulundukları takdirde imâmın onlara va'z ve tezkîrde bulunması ve sadakayı emretmesi ve bayram namazının sahrada kılınması, hutbenin na­mazdan sonra okunması hükümleri sabit oluyor... (Tecrîd Ter,, II, 758 "476" haşiyesi).

[207] Başlığın birinci fıkrası, Enes ibn Mâlik'in Cenazeler Kitâbi'nda rivayet ettiği ha­dîsin bir parçasıdır. Annesi ÜmmÜ Suleym'in Ebû Talha'dan olan bir çocuğu öldüğü zaman, kadının çocuğu hazırlayıp bir köşeye koyduğu, Ebû Talha dışa­rıdan gelince hasta çocuğu sorduğunda "İstirahata kavuştu" diye cevâb verme­si, sonra süslenip Ebû Talha ile cinsî münâsebet yapması, sonra çocuğun öldüğünü haber vermesi, Ebû Talha namaza gidip bu hâdiseyi Peygamber'e ar-zetmesi üzerine Peygamber de ona karşı bu cümleyi söylemiştir.

Bu ta'bîr Buhârî'deki rivayette değil, îbn Battâl'ın şerhinde; bir de es-Sagânî'nin Buhârî nüshasında mevcûddur. Buhârî'deki hadîste Peygamber, Ebû Talha'ya "Allah bu gecenizi size mübarek kılsın " diye duâ etmiş ve bu çiftleş­meden Ümmü Suleym, oğlu Abdullah'a hâmile kalmıştır...

[208] Bu hadîs, Peygamber'in bir seferinde Âişe'nin bir gerdanlığının kaybolması üze­rine Peygamber'in ve ordunun susuz bir yerde konaklayıp gerdanlığı aramaları ve bu sürede susuzluktan sıkıntı çekilmesi, bu sırada Ebû Bekr'in gelip kızı Âi-se'yi gerdanlığı kaybetmesi ile insanlara eziyet ve meşakkat verdiği için azarla­yıp dürtüklediği ve neticede abdest ve teyemmüm âyetinin indiğini anlatan uzunca hadîsin son kısmıdır. Bu kısım, başlığın ikinci cüz'ünü içine almaktadır. O ha­dîs, Teyemmüm Kitâbi'nda uzun bir metinle geçmişti.