69- KİTABU'N-NAFAKAAT. 2

Ve Aile Halkı Üzerine Yapılan Nafakanın Fazileti 2

1- Ehl Ve Iyâl Üzerine Harcama Yapmanın Vucûbu Babı 3

2- İnsanın, Ailesinin Bir Senelik Yiyeceği Olan Nafakayı Ayırıp Habsetmesi Ve Iyâlin Nafakalarının Nasıl Olacağı Babı 3

3- Bâb Ve Yüce Allah Şöyle Buyurdu: 4

4- Kocası Başka Yerde Olduğu Zaman Kadının Ve Çocuğunun Nafakası Babı 5

5- Kadının, Kocasının Evinde İş Yapması Babı 6

6- Kadının Hizmetçisi Babı 6

7- Erkeğin Bizzat Ailesi İçinde Hizmet Etmesi Babı 6

8- Bâb: Erkek Ailesi Üzerine Harcama Yapmadığı Zaman, Kadını İçin Onun Bilgisi Olmadan Örfe Göre Kendisine Ve Çocuğuna Yetecek Mikdârı Alma Hakkı Vardır 6

9- Kadının, Kocasının Elindeki Malları Ve Nafakası Hususlarında Kocasını Koruması Babı 7

10- Kocanın Kadını Ma'rûf Tarzda Giydirmesi Babı 7

11- Kadının Çocuğu Hususunda Kocasına Yardım Etmesi Babı 7

12- Bâb: Fakîr Kimsenin Kendi Aile Ferdlerini Nafakalandırması Babı 7

13- Bâb: 8

14- Peygamber(S)'İn: 'Bir borç yükü yâhud âciz evlâd ve lyâl bırakan kişinin işi bana âiddir" Sözü Babı 8

15- Cariyelerden Ve Diğerlerinden Olan Süt Emzirici Kadınlar Babı 9


69- KİTABU'N-NAFAKAAT

(Nafakalar Kitabı)

 

Ve Aile Halkı Üzerine Yapılan Nafakanın Fazileti [1]

 

Ve Yüce Allah'ın şu kavli:

"... Yine sana hangi şeyi nafaka vereceklerini sorarlar. De ki: İhtiyâcınızdan artanı (verin). Allah size böylece

âyetlerini açıklar. Olur ki, dünyâ hususunda da, âhiret işinde de iyice düşünürsünüz..." (el-Bakara: 219-220) [2].

 

1-.......Bize Şu'be ibnu'l-Haccâc tahdîs etti ki, Adiyy ibn Sabit şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Yezîd el-Ensârî'den işittim; o da Ebû Mes'ûd el-Ensârî'den. (Abdullah ibn Yezîd dedi ki:) Ben Ebû Mes'ûd'a:

— Sen bunu Peygamber(S)'den mi rivayet ediyorsun (yâhud: Ken­di içtihadınla mı söylüyorsun)? diye sordum.

Ebû Mes'ûd (R):

— Ben bunu ancak Peygamber'den rivayet ediyorum ki, O: "Her-hangibir müslümân kendi ev halkına -Allah'ın rızâsını kasdederek-infâk ederse, bu infâk o müslümân için bir sadaka olmuştur" buyur­du. [3].

 

2-.......Bana Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Allah: Yâ Âdem oğlu, sen infâk et, ben de sana infâk edeyim! buyurdu" demiştir [4].

 

3-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Dul kadınların ve fakirlerin nafakalarım kazanmaya koşan müslümân kim­se, Allah yolunda harb eden mücâhid gibidir, yâhud gece namâzlı, gündüz oruçlu âbid kimse -gibidir" buyurdu [5].

 

4-.......Sa'd ibn Ebî Vakkaas (R) şöyle demiştir: Ben (Veda Haccı sırasında) Mekke'de hasta iken, Peygamber (S) beni iyâde ve ziyaret ederdi. Ben kendisine:

— Benim malım vardır; malımın hepsini vasiyet edeyim mi? di­ye sordum.                                                                  

Peygamber:                                            

  "Hayır (vasiyet etme)/" buyurdu. Ben:          

  Yarısını? dedim. Peygamber:                                                       

   "Hayır!" buyurdu. Ben:

  Üçte bir? dedim.

Peygamber:

— "Üçte bir; üçte bir de çoktur. Senin vârislerini zengin bırak­man, onları muhtâc ve insanların ellerindekini istemek için insanlara ellerini açar hâlde bırakmandan daha hayırlıdır. Sen her ne in/âk eder­sen, o senin için bir sadakadır. Hattâ (yemek yerken) kadınının ağzı­na yükselteceğin bir lokmaya varıncaya kadar sevâb alırsın. Ümîd ederim ki, Allah seni yükseltir. Senin yüzünden birtakım insanlar fay­dalanır ve diğeri de zarar görür" buyurdu [6].

 

1- Ehl Ve Iyâl Üzerine Harcama Yapmanın Vucûbu Babı

 

5-.......Ebû Salih tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Hureyre(R) tahdîs edip şöyle dedi: Peygamber (S) şöyle buyurdu -."Sadakanın en faziletlisi, sadakanın sahibini zengin bırakan (ve fakirliğe düşürme­yen) sadakadır. Çünkü yüksek el, alçak elden hayırlıdır. (Ey mü'min!) Sen nafaka vermeye, nafakası üzerine vâcib olan aile ferdlerinle baş­la (sonra başkalarına ver). (Aile ferdlerinin nafakalarım vermezsen) kadın: Ya beni doyur, ya da beni boşa! der. Hizmetçi de: Beni besle, beni çalıştır! der. Çocuk da: Beni doyur, beni kime bırakırsın? der."'

Bu hadîsi rivayet ederken Ebû Hureyre'nin yanında bulunanlar:

— Yâ Ebâ Hureyre! Sen bu hadîsi bu şekilde Rasûlullah'tan işittin mi? dediler.

Ebû Hureyre de (bu soruya sinirlendi de):

  Hayır, bu hadîs Ebû Hureyre'nin kîsesindendir! diye (suâli inkâr ve ta'rîz ile) karşılamıştır [7].

 

6-....... el-Leys tahdîs edip şöyle dedi: Bana Abdurrahmân ibnu Hâlid ibni Musâfir, İbn Şihâb'dan; o da İbnu'l-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Sadakanın hayırlısı, zenginliğin sırtına dayanmakta olan sadakadır. (Ey mü'min!) Sen sadaka vermeye, nafakası üzerine vâcib olanlarla başla" buyur­muştur [8].

 

2- İnsanın, Ailesinin Bir Senelik Yiyeceği Olan Nafakayı Ayırıp Habsetmesi Ve Iyâlin Nafakalarının Nasıl Olacağı Babı

 

7-....... Bize Vekî' haber verdi ki, İbn Uyeyne şöyle demiştir:

Ma'mer ibn Râşid bana şöyle dedi: Sufyân es-Sevrî bana:

  Sen ailesi için onların bir senelik azığını, yâhud senenin bir kısmında yiyecekleri azığı toplayan kimse hakkında birşey işittin mi? diye sordu.

Ma'mer:

  Bana bu hususta birşey gelmedi, dedi.

Sonra bir hadîs zikretti ki, o hadîsi bize İbn Şihâb ez-Zuhrî, Mâlik ibn Evs'den; o da Umer(R)'den olmak üzere şöyle tahdîs etmişti:

  Peygamber (S) -kendine mahsûs olan- Benu'n-Nadîr hurma mahsûlünü satardı ve ailesi için, onların bir senelik azığını habsederdi [9].

 

8-.......îbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Mâlik ibnu Evs ibn Hadesân haber verdi. (ez-Zuhrî dedi ki:) Cubeyr ibn Mut'un*in oğlu Mu-hammed bana onun hadîsinden bir kısmını zikretmişti. Ben gittim, nihayet Mâlik ibn Evs'in yanma girdim ve ona bu hadîsten sordum. Bunun üzerine Mâlik ibn Evs de bana şöyle dedi: (Bana Umer ibnu'l-Hattâb'ın elçisi geldi, seni Mü'minlerin Emîri çağırıyor, dedi; onunla beraber) gittim, nihayet Umer'in huzuruna girdim. (Biz onun yanında otururken) Umer'in kapıcısı Yerfa' geldi de:

— Ey Mü'minlerin Emîri! Usmân, Abdurrahmân ibn Avf, Zu-beyr, Sa'd ibn Ebî Vakkaas geldiler, senden izin isterler, dedi.

  Evet, deyip onların içeriye girmelerine izin verdi.

Râvî dedi ki: Onlar içeri girdiler, selâm verip oturdular. Biraz eylendikten sonra Yerfa' yine geldi ve Umer'e:

  Abbâs ile Alî hakkında da iznin var mı? dedi. Umer:

  Evet, deyip onlara da izin verdi.

Bunlar da girdiler, selâm verip oturdular. Abbâs:

— Ey Mü'minlerin Emîri, benimle şu Alî arasında hükmet, de­di.

(Allah'ın, Rasûlü'ne fey' olarak tahsîs ettiği Nadîr oğullan hur­malığından dolayı Abbâs ile Alî arasında ihtilâf vardı, birbirine sert sözler söylemişlerdi.)

Huzurda bulunan topluluk Usmân ile arkadaşları:

  Ey Mü'minlerin Emîri! Bunların aralarında hüküm ver de, birini diğerinden rahat ettir (yânî gönüllerini huzur ve sükûna erdir), dediler.

Bunun üzerine Umer:

— Yavaş olunuz, acele etmeyiniz! Gök ve yer emriyle, iradesiy­le duran Allah hakkı için size sorarım: Rasûlullah (S) kendisini de kasdederek: "Biz (peygamberler topluluğu) vâris olunmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır" buyurduğunu biliyor musunuz? dedi.

Usmân ile arkadaşları:

  Evet, Rasûlullah böyle buyurdu, diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Umer Alî ile Abbâs'a döndü de:

— Allah hakkı için size de sorarım: Rasûlullah'm böyle buyur­duğunu sizler de biliyor musunuz? dedi.

Alî ile Abbâs:

  Evet böyle buyurmuştur, diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Umer:

— Şimdi ben size bu malın hukukî vaziyetini bildireyim: Şübhe-siz Allah Taâlâ bu fey'de tasarrufu Rasûlü'ne tahsîs buyurdu, on­dan başka kimseye bu hakkı vermedi. Allah, Kur'ân'da: "Allah'ın

onlar(m malların)c?an Rasûlü 'ne verdiği fey 'e gelince; siz bunun üze­rine ne ata, ne deveye binip koşmadınız. Fakat Allah rasûllerini dile­yeceği kimselere musallat eder. Allah herşeye kaadirdir" (ei-Ha$r:6) buyurmuştur. Binâenaleyh bu malda tasarruf hakkı sâdece Rasûlul­lah'a hâss olmuştur. Vallahi bu mala sizden başka kimse (ortak olup) toplamadı ve sizin zararınıza kimse tasarrufu kendisine seçip alma­dı.Muhakkak bu fey' mallarının gelirini sizlere vermiş ve aranızda taksîm edip yaymıştır. Nihayet fey'den o malın aslı mahfuz kaldı. Rasûlullah bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırıp verir, on­ları infâk ederdi. Sonra bundan arta kalanı alırdı ve onu Allah'ın ma­lının konulacağı yere kordu (yânî müslümânlarm umûmî işlerine sarfederdi). Rasûlullah hayâtında bu malı böyle kullandı. Şimdi size Allah adiyle sürüyorum: Bunun böyle olduğunu biliyor musunuz? de­di.

Hazır bulunanlar:

  Evet, diye tasdik ettiler. Umer, Alî ile Abbâs'a hitaben de:

— Size de Allah adiyle soruyorum: Sizler de bunu böyle biliyor musunuz? dedi.

Alî ile Abbâs da:

— Evet, diye tasdik ettiler. Umer devamla şöyle dedi:

  Sonra Allah Taâlâ, Peygamberi'ni vefat ettirdi. Ebû Bekr: "Ben Allah Rasûlü'nün velîsiyim" deyip bu mallara el koydu ve on­ları Rasûlullah'm kullandığı gibi kullandı.

(Ravî dedi ki:) Umer »Alî ile Abbâs'a dönerek:

— Sizler (o zaman hazırdınız; Ebû Bekr'in böyle muamele etti­ğini hatırlarsınız.) Şimdi ise Ebû Bekr'in şöyle şöyle yaptığını (sizleri Peygamber'in mirasından men' ettiğini) iddia ediyorsunuz. Allah bi­lir ki, Ebû Bekr bu hareketinde doğru idi, lûtufkârdı, akıl ve zekâ sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebû Bekr'i vefat ettirdi. Ben de; "Rasûlullah'm ve Ebû Bekr'in velîsiyim ve vekiliyim" dedim ve emirliğimin ilk iki yılında bu mala el koydum. Ve onu Rasûlullah ile Ebû Bekr'in kullandığı gibi kullanıp idare ediyordum. Sonra ikiniz beraberce bana geldiniz, sözleriniz bir, işiniz derli toplu idi (yânî ara-

rızda niza' yoktu. Sizinle görüştüm. Sonra ayrı ayrı geldiniz. Yâ Ab­bâs!) Sen bana geldin, benden kardeşinin oğlundan isabet edecek hisseni istiyordun. (Alî'yi kasdederek:) Bu da gelip benden eşinin ba­basından düşen mîrâs payını istiyordu. Bunun üzerine ben sizlere: (Ra­sûlullah "Bizpeygamberler vâris olunmayız; bizim bıraktığımız mal sadakadır" buyurduğu cevâbını verdim. Müteakiben bu malı size ver­meyi ve sizin elinizle idare etmeyi düşündüm ve:)

— İsterseniz bu hurmalıkları size vereyim. Allah'ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz, bu malı Rasûlullah'ın, Ebû Bekr'in ve Halîfe yapıldığım zamandan beri benim bu mallardaki amelimiz gibi amel edip idare edersiniz. Şayet bu şartla kabul etmezseniz, artık bu mallar hususunda bana birşey söylemeyiniz, dedim.

Bu teklifim üzerine siz de:

  Bu şartla o mallan bize ver! dediniz.

Ben de bu şartla o malları ikinize teslim ettim.

(Râvî dedi ki: Sonra Umer, oradaki topluluğa hitaben:)

— Sizlere Allah hakkı için soruyorum: Ben o malları bu ikisine bu şartla teslim ettim mi? dedi.

Topluluk:

  Evet (bu şartla teslim ettin), diye tasdîk ettiler.

Râvî dedi ki: Bunun üzerine Umer, Alî ile Abbâs'a döndü ve on­lara da:

— Allah hakkı için size de soruyorum: Ben bu malları size bu şartla teslim ettim mi? dedi.

İkisi de:

  Evet, diye tasdîk ettiler. Umer:

— (Aranızda çıkan ihtilâf üzerine) şimdi benden bunun hâricin­de bir hüküm vermemi mi istiyorsunuz? Gök, yer izniyle, iradesiyle duran Allah'a yemin ederim ki, ben kıyamet kopuncaya kadar bu­nun hâricinde bir hüküm vermem. Eğer siz malları bu şartla idare­den âciz olduysanız,  onları bana geri veriniz.  Ben onları sizin hesabınıza yeterlilikle idare ederim! dedi [10].

 

3- Bâb Ve Yüce Allah Şöyle Buyurdu:

 

'Anneler çocuklarını iki bütün yıl emzirirler. Bu hüküm emmeyi tamâm yaptırmak isteyenler içindir. Onların (annelerin) ma'rûf veçhile yiyeceği, giyeceği, çocuk kendisinin olan babaya âiddir. Kimse takatinden ziyadesiyle mükellef tutulmaz. Ne bir anne çocuğu yüzünden, ne de çocuk kendisinin olan (bir baba) çocuğu sebebiyle zarara sokulmasın. Mirasçıya düşenvazife de bunun gibidir. Eğer ana-baba aralarında rızâ ve müşavere ile (ittifakla çocuğu iki sene dolmadan) memeden kesmeyi arzu ederlerse, ikisinin üzerine de vebal yoktur. Çocuklarınızı (başkalarına) emzirtmek isterseniz meşru' surette verdiğiniz (emzirme ücretini) teslim etmek sortiyle yine üzerinize vebal yoktur. Allah'tan korkun ve bilin ki, şübhesiz Allah, ne yaparsanız hakkıyle görücüdür'' (el-Bakara: 233).

Yine Yüce Allah şöyle buyurdu: "... Anası onu zahmetle taşıdı, zahmetle de doğurdu. Onun bu taşınması ile sütten kesilmesi müddeti otuz aydır... '* (el-Ahkaaf: 15).

Ve yine şöyle buyurdu:

"(Boşanan) o ka'dınları, gücünüzün yettiği kadar, ikaamet ettiğiniz yerin bir kısmında oturtun. (Evleri) başlarına dar etmek için kendilerine zarar yapmayın.

Eğer onlar yüklü iseler yüklerini koyuncaya kadar nafakalarını verin. Eğer çocuklarınızı sizin fâidenize emzirirlerse onlara ücretlerini verin. Aranızda (bu hususta) güzelce müşavere edin. Eğer güçlüğe uğrarsanız, o hâlde çocuğu, babanın hesabına bir başkası emzirecektir. Genişliği olan nafakayı genişliğine göre versin. Rızkı kendisine daraltılmış bulunan fakır de nafakayı Allah'ın ona verdiğinden versin. Allah hiçbir nefse, ona verdiğinden başkasını yüklemez* Allah güçlüğün arkasından kolaylık ihsan eder" (et-Talâk: 6-7) [11].

Yunus ibn Yezîd el-Eylî, ez-Zuhrî*den şöyle söylemiştir: Allah, ananın çocuğu sebebiyle zarara uğratılmasım nehyetti. Bu "Kimse takatinden fazlasıyle mükellef tutulmaz. Ne bir anne çocuğu yüzünden, ne de çocuk

kendisinin olan bir baba çocuğu yüzünden zarara sokulmasın... " (d-Bakam: 233) kavlidir. Babanın zarara sokulması, çocuğun anasının: Ben bu çocuğu emzirici değilim, demesidir. Hâlbuki anası, çocuğun gıdası bakımından çocuk için daha faydalı, çocuğa daha şefkatli ve çocuğuna başka kadınlardan daha yumuşaktır. Böyle olunca, babasının kendinden, Allah'ın kendi üzerine vazife kıldığı mikdârı kadına vermesinin ardından, kadının çocuğu emzirmekten çekinme hakkı yoktur. Çocuk kendisinin olan baba da çocuğu sebebiyle zarara sokulmaz. Babası zarar vermek için başka kadına emzirtip de anasını çocuğu emzirmekten men' etmek suretiyle anasına da zarar veremez. Eğer ana-baba kendi gönül hoşluklanyle çocuğu başka bir emziriciye emzirtmek isterlerse üzerlerine günâh yoktur. Yine kendilerinin rızâlaşmaları ve müşavereleri ile çocuğu sütten ayırmak isterlerse, bu istek ve kararları kendi aralarında bir rızâlaşma ve müşavereden meydana gelmiş olmasının ardından ikisine de günâh yoktur.

"Fısâluhu", "Sütten kesmek" ma'nâsınadır [12].

 

4- Kocası Başka Yerde Olduğu Zaman Kadının Ve Çocuğunun Nafakası Babı

 

9-.......Bize Yûnus ibn Yezîd, İbn Şihâb'dan haber verdi. Bana Urve haber verdi ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Utbe'nin kızı Hind gel­di de:

— Yâ Rasûlallah! (Kocam) Ebû Sufyân çok sıkı cimri bir kim­sedir. Ona âid olan maldan ailemize yedirmemde bana günâh var mı­dır? diye sordu.

Rasûlullah (S):

  "Örfe göre bir ailenin yiyebileceği mikdâr ile aile halkını ye­dirmende sana bir günâh yoktur" buyurdu.

 

10-....... Hemmâm ibn Münebbih şöyle demiştir: Ben Ebû Hureyre(R)'den işittim ki, Peygamber (S): "Kadın, kocasının kazancın­dan, onun izni olmaksızın in/âk ettiği zaman, o infâkın sevabının yarısı kocaya âid olur" buyurmuştur [13].

 

5- Kadının, Kocasının Evinde İş Yapması Babı

 

11-.......Şu'be şöyle dedi: Bana el-Hakem ibn Uteybe, Abdurrahman ibnu Ebî Leylâ'dan tahdîs etti: Bize Alî ibn Ebî Tâlib (R) şöyle tahdîs etti: Fâtıma aleyha's-selâm Peygamber'e geldi de, O'na el değirmeni çevirmekten elinde meydana gelen rahatsızlığı şikâyet edi­yordu. Kendisine, Peygamber'e harb esirlerinden bir takım köle gel­miş olduğu haberi ulaşmıştı. Fâtıma evde Peygamber'e tesadüf etmedi. Ve bu şikâyetini Âişe'ye zikretti.

Alî ibn Ebî Tâlib dedi ki: Peygamber eve gelince Âişe, kendisine Fâtıma'nın bir istek için geldiğini haber verdi.

Alî dedi ki: Bunun üzerine Peygamber (S) bize geldi. Biz yatak­larımızı alıp yatmıştık. Biz hemen kalkmağa davrandık. Peygamber:

  "Yerinizde durunuz" buyurdu ve gelip benimle Fâtıma'nın arasına oturdu.

Hattâ ben karnımın üzerine dokunan iki ayağının soğukluğunu hissettim. Bundan sonra Peygamber:

  "Dikkat edin! Ben size benden istemiş olduğunuz şeyden da­ha hayırlı bir şeye delâlet ediyorum: Siz yataklarınızı aldığınızda yâ-hud döşeklerinize girdiğinizde otuz kerre Subhânallah, otuz üç kerre el-Hamdu UMhi, otuz dört kerre deAllâhu ekber deyiniz. İşte bu sizler için hizmetçiden daha hayırlıdır" buyurdu [14].

 

6- Kadının Hizmetçisi Babı [15]

 

12-.......Bize Ubeydullah ibnu Ebî Yezîd tahdîs etti: O, Mucâhid'den işitti (O, şöyle demiştir): Ben Abdurrahmân ibnu Ebî Ley­lâ'dan işittim; o, Alî ibn Ebî Tâlib'den şöyle tahdîs ediyordu: Fâtıma aleyhi's-selâm Peygamber'e geldi de O'ndan bir hizmetçi istiyordu. Peygamber (S):

  "İyi dinle! Ben sana istediğinden daha hayırlı olan birşey ha­ber vereceğim: Uyuyacağın sırada otuz üç kerre Allah'ı teşbih eder­sin, otuz kerre Allah'ı tahmîd edersin, otuzdört kerre de Allah'ı tekbîr edersin" buyurdu.

Sonra Sufyân ibn Uyeyne: Onlardan biri (ta'yîn edilmeksizin) otuzdörttür, demiştir. Alî (R):

— Ben bu sözleri (Peygamber'den işittiğimden sonra bu sayıda söylemeyi) hiç terketmedim, dedi.

Kendisine:

  Sen bunları Sıffîn gecesinde de mi terketmedin? denildi. ,

— Hayır, Sıffîn gecesinde de terketmedim, dedi [16].

 

7- Erkeğin Bizzat Ailesi İçinde Hizmet Etmesi Babı

 

13-....... (el-Esved ibn Yezîd şöyle demiştir:) Ben Âişe'ye:

— 'Peygamber (S) evinde ne işler yapardı? diye sordum. Âişe:

— Kendi ev halkının hizmetinde bulunurdu. Ezanı işitince (na­maz kıldırmak üzere mescide) çıkardı, dedi [17].

 

8- Bâb: Erkek Ailesi Üzerine Harcama Yapmadığı Zaman, Kadını İçin Onun Bilgisi Olmadan Örfe Göre Kendisine Ve Çocuğuna Yetecek Mikdârı Alma Hakkı Vardır

 

14-....... Hişâm şöyle demiştir: Bana babam Urvetu'bnu'z- Zubeyr, Âişe(R)'den şöyle haber verdi: Hind bintu Utbe:

— Yâ Rasûlallah! Şübhesiz ki, Ebû Sufyân cimri bir adamdır. Ba­na ve çocuğuma yetecek nafakayı vermiyor. Ancak ben o bilmeden, onun malından almişımdir, dedi.

Rasûlullah (S):

  "Sen onun malından örfe göre sana ve çocuğuna yetecek mik-dârı al!" buyurdu [18].

 

9- Kadının, Kocasının Elindeki Malları Ve Nafakası Hususlarında Kocasını Koruması Babı

 

15-.......Bize Abdullah ibn Tâvûs, babası Tâvûs ibn Keysân'dan ve Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Kadınların hayırlısı deve binen Ku-reyş kadınlarıdır" buyurmuştur.

Diğer râvî olan İbn Tâvûs şöyle rivayet etti: "Kureyş kadınları­nın iyisi çocuğa küçüklüğünde en şefkatli olanı ve kocası üzerine elin­deki malları hususunda en muhafaza edicisidir".

Muâviye ibn Ebî Sufyân'dan ve İbn Abbâs'tan; onlar da Peygamber'den olmak üzere, İbn Tâvûs'un hadîsi tarzında zikrolunu-ycr [19].

 

10- Kocanın Kadını Ma'rûf Tarzda Giydirmesi Babı

 

16-....... Şu'be şöyle demiştir: Bana Abdulmelik ibnu Meysere haber verip şöyle dedi: Ben Zeyd ibn Vehb'den işittim ki, Alî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bana Sıyerâ hüllesi (yânî ipekli bir el­bise) verdi. Ben de onu giymiştim. Bunun üzerine Peygamber'in yü­zünde öfke alâmeti gördüm. Ben de onu parçaladım da kadınlar arasında (yânî Fâtıma ve yakınları olan kadınlar arasında) bölüştür­düm [20].

 

11- Kadının Çocuğu Hususunda Kocasına Yardım Etmesi Babı

 

17-.......Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Babam Abdul­lah öldü. Yedi yâhud dokuz tane yetîm kız bıraktı. Ben de dul bir kadınla evlendim. Rasûlullah (S) bana:

  ''Evlendin mi yâ Câbir?" diye sordu. Ben de:

  Evet, dedim. Rasûlullah:

  "Bakire ile mi yoksa dul ile mi evlendin?" dedi. Ben:

  Bakire ile değil, dul kadınla evlendim, dedim. Rasûlullah:

  "Senin kendisiyle, onun da seninle oynaşacağı; senin onun­la, onun da seninle gülüşeceği genç bir kızla evlenseydin!" buyurdu.

Câbir dedi ki: Ben de O'na:

— Babam Abdullah (Uhud'da) öldürüldü ve birkaç yetîm kız bı­raktı. Ben de onların arasına kendileri gibi bir genç kız getirmekten hoşlanmadım. Bu sebeble onların işlerini görecek ve onların hâlleri­ni iyileştirecek olgun bir kadınla evlendim, dedim.

Bunun üzerine Rasûlullah:

  "Allah sana (eşin hakkında) bereketler ihsan etsin -yâhud: Hayır ihsan eylesin-!" dedi [21].

 

12- Bâb: Fakîr Kimsenin Kendi Aile Ferdlerini Nafakalandırması Babı

 

18-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber'e bir adam geldi de:

— Helak oldum, dedi. Peygamber (S):

  "Neden helak oldun?" dedi.

Adam:

— Ramazânda oruçlu iken ailemle cinsî münâsebet yaptım, de­di.

Peygamber (S):

  "(Keffâret olarak) bir köle âzâd et" buyurdu. Adam:

  Bende köle alacak mal yoktur, dedi. Peygamber:

  "Öyleyse arka arkaya iki ay oruç tut" buyurdu. Adam:

  Ben bu oruca güç yetiremem, dedi. Peygamber:

  "Altmış fakiri doyur" buyurdu. Adam:

  Ben o kadar insanı doyuracak şeyi bulamam, dedi. Derken Peygamber'e içi hurma dolu bir zenbîl getirildi. Bunun

üzerine Peygamber:

  "Hani o soran kimse nerededir?" buyurdu. Adam:

  İşte benim, buradayım, dedi. Peygamber:

  "Bu hurmayı al da yoksullara sadaka et" buyurdu. Adam:

— Benden daha fakır bir yoksula mı vereceğim yâ Rasûlallah? Seni hakk ile gönderen Allah'a yemîn ederim ki, Medine'nin kara taşlı iki tarafı arasında benim ailemden daha muhtâc bir aile yoktur, de­di.

Bunun üzerine Peygamber (S) dişleri meydana çıkıncaya kadar güldü. Ve:

  "O takdirde siz buna (başkasından) daha haklısınız" buyur­du  [22].

 

13- Bâb:

 

“... Annelerin masruf veçhile yiyeceği, giyeceği, çocuk kendisinden olan babaya âiddir...” Mirasçıya düşen

vazife de bunun gibidir,.,"

(el-Bakara: 233).

Ana olan kadına çocuk emzirmekten birşey (bir vazîfe) var mıdır? [23]

'Allah şu iki kişiyi de misâl getirdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbirşey beceremez ve o, efendisinin üzerinde bir yüktür. 0, bunu nereye gönderse hayır getirmez. Hiç bu adaletle emreden, kendisi dosdoğru bir yol üzerinde bulunan kişi ile bir olur mu?" (en-Nahl: 76) [24].

 

19-.......Hişâm, babası Urve'den; odaEbû Seleme'nin kızı Zeyneb'den; o da annesi Ümraü Seleme'den şöyle haber vermiştir: (Üm-mü Seleme -R- şöyle demiştir:)

— Yâ Rasûlallah! Ebû Seleme'nin çocukları hakkında benim on­ları infâk etmemden dolayı bana sevâb var mıdır? Ben onları şöyle şöyle muhtâc hâlde bırakıcı değilim. Çünkü onlar benim de oğulla-rımdırlar, dedim.

Rasûlullah (S):

— "Evet, sana onlar üzerine yaptığın harcamanın ecri, sevabı vardır" buyurdu [25].

 

20-....... BizejSufyân ibn Uyeyne, Hişâm ibn Urve'den; o da babasından; o da Âişe(R)'den şöyle tahdîs etti: Utbe kızı Hind:

— Yâ Rasûlallah! Şübhesiz (kocam) Ebû Sufyân cimri bir adam­dır. Onun malından bana ve oğullanma yetecek kadar almamda ba­na günâh olur mu? dedi.

Rasûlullah (S):

  "Örfe göre (onun malından sana ve oğullarına yetecek mik-dârı) al!" buyurdu [26].

 

14- Peygamber(S)'İn: 'Bir borç yükü yâhud âciz evlâd ve lyâl bırakan kişinin işi bana âiddir" Sözü Babı

 

21-....... Bize el-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre(R)'den şöyle tahdîs etti: Rasû-lullah'a, üzerinde borç varken ölrnüş kimsenin cenazesi getirildi de O:

  "Bu kimse borcu için bir fazla mal bıraktı mı?" diye sorardı.

Eğer kendisine o kişinin borcuna yetecek mal bıraktığı söyle­nirse, onun cenaze namazını kıldırırdı. Borç ödeme karşılığı mal bı­rakmamış ise, müslümânlara hitaben:

  "Arkadaşınızın namazını kılınız!" buyururdu. Nihayet Allah kendisine fetihler yolunu açtığı zaman:

  "Ben mü'minlere kendi öz nefislerinden daha yakınımdır. Mü'minlerden kim ölür de bir borç bırakırsa, onu ödemek bana âid-dir. Mal bırakırsa bu da veresesinindir" buyurdu [27].

 

15- Cariyelerden Ve Diğerlerinden Olan Süt Emzirici Kadınlar Babı

 

22-.......Bize el-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan tahdîs et­ti. (İbn Şihâb şöyle demiştir:) Bana Urve haber verdi; ona da Ebû Seleme'nin kızı Zeyneb haber vermiştir: Peygamber'in zevcesi Üm-mü Habîbe şöyle demiştir: Ben:

— Yâ Rasûlallah! Ebû Sufyân'ın kızı olan kızkardeşimi kendi­ne nikâh et, dedim.

Rasûlullah (S):

  "Sen bunu arzu eder misin?" buyurdu. Ben de:

— Evet arzu ederim. Çünkü Sen'in için ortaktan boşahcı deği­lim. Ben hayırda bârı kızkardeşimin bana ortak olmasını isterim, de­dim.

Bunun üzerine Rasûlullah (S):

  "İyi bil ki, kızkardeşin bana halâl olmaz" buyurdu. Ben de:

— Yâ Rasûlallah! Vallahi biz Sen'in, Ebû Seleme'nin kızı Dur-re'yi nikâh etmek istediğini aramızda konuşup duruyoruz, dedim.

  "Ebû Seleme'nin kızını mı nikâh edecekmişim?" buyurdu. Ben:

  Evet, dedim. Rasûlullah:

  "Allah'ayemîn ederim ki, Ebû Seleme'nin kızı benim vesa­yet ve terbiyem altında üvey kızım olmasa bile yine bana nikâhı ol­mazdı. Çünkü o benim süt kardeşimin kızıdır. Beni ve onun babasını Suveybe kadın emzirmiştir. Bir daha bana kızlarınızı ve kızkardeşle-rinizi teklif etmeyin" buyurdu.

Râvî Şuayb ibn Ebî Hamza, ez-Zuhrî'den söyledi: Urve:

— Suveybe, Ebû Leheb'in (Peygamber'in doğduğunu müjdelediği zaman) hürriyete kavuşturduğu kadındır, demiştir [28].



[1] en-Nesefî nüshasında bu kısmın başında "Bâb" olup, sonrasına muzâftır.

Nafaka, zarurî ihtiyâç ve yaşamaya sarfolunacak para ve azık nev'ine de­nir. Helak ma'nâsına olan Nufûk'tan, yâhud revâc ma'nâsma olan "Nefâk" masdarından türemiştir. ez-Zemahşerî: Birinci harfi nûn, orta harfi fâ olan her kelime hurûc ve zehâb, yânî çıkmak ve gitmek ma'nâsma delâlet eder: Nafaka, Nefere, Nefaha, Nefese ve Nefeze gibi, demiştir (Kastallânî).

en-Nufûk: Ölmek; en-Nafaka: Hacetlere ve yaşamaya sarfolunacak akçe ve azık makalesine denir, et-tnfâk: Bir adamın malı tükenmek; fakır olmak; bir kimse malını sarfedip tüketmek; et-Munâfaka ve'n-Nifâk: Bir kâfir, küfrü­nü gizleyip sûretâ îmân ve Islâmı izhâr eylemek ma'nâsınadır... (Kaamûs Ter.).

[2] "Mâzâ yunfıkûn" İki ma'nâya gelir. a.Birisi neye infâk yapılacağım sormak; b.Diğeri de ne infâk edileceğini sormaktır ki, evvelkinde "Men lehun nafaka-tu", yânî "Nafaka verilecek, mal sarfedilecek kimseler ve cihetler"; ikincide de verilecek mal, yânî nafakanın kendisi sorulmuş oiur. Yukarıda evvelkinin cevâbı verilmiş idi. Şimdi ikinciye cevaben: De ki affı infâk ediniz, yânî malını­zın zarurî ihtiyâcınızdan fazlasını infâk ediniz. Meşru' yollarla mal kazanınız ve bu maldan nefsinizin ve ailenizin zarurî hacetlerine yetecek olanından fazla­sını yukarıda beyân olunan cihetlere ve hayır yollarına harcayınız. Diğer âyet­lerde de görüleceği üzere küçük çocuklar, zevce, muhtâc olan ana-baba ve bunlara katılmış olan usûl, ehl ve lyâldendir. Ehlu ıyâlin nafakası, kişinin kendi nafa­kasından sayılmıştır... (Hakk Dîni, I, 767).

[3] Kişinin ehli, karısı, çocuğu ve nafakası kendisine âid olan kardeşleri, amcası, amcaoğlu ve evinde beslediği yabancı fakîr çocuktan İbaret aile halkıdır diye ta'rîf edilmiştir ki, hadîsteki "Ehl" lafzının medlulü bunları şâmildir. Kişinin ehl ve ıyâîini beslemesi icmâ ile vâcibdir. Şu hdde nafakası üzerine vâcib olan­ları infâka hadîste "Sadaka" denilmesi, aileyi infâk vecîbesinin ecirsiz ve se-vâbsız sayılmaması içindir.

[4] Bu, kudsî hadîslerdendir. Buhârî bunun bir rivayetini Hûd Sûresi tefsirinde getirmişti. Bu hadîste aileyi infâk eden kimsenin infâka ve sevaba nail olacağı te'-mînâti vardır.

[5] Bu hadîs, infâk için çalışanların fadlını en belîğ şekilde bildirmiştir. Kendisine yakın olmayanlara infâk eden kimseye bu fazilet sabit olunca, yakınlara infâk edici, bu sıfatlara daha lâyıktır.

[6] Hadîsin başlığa uygunluğu "Her ne infâk edersen, o senin için bir sadakadır" sözündedir. Peygamber'in bu hadîsteki ümîdi vâki' olmuş, Sa'd iyileşmiş, bun­dan sonra kırkbeş sene daha yaşamış, Irak'ı fethetmiş, hakîkaten onun yüzün­den birtakım kavimler dînleri ve dünyâları hususunda faydalanmış, kâfirler de zarar görmüşlerdir.

Bu hadîste insan, infâkı üzerine vâcib olan aile ferdlerini infâk ederken Al­lah rızâsını kasdederse, hem vacibi yerine getirmiş olur, hem de infâk ve tasad-duk sevabına nail olacağı hükmü vardır. Bunun bir rivayeti Cenazeler Kitabı'-nda geçmişti

[7] Bâzı aileler, hadîsin son fıkrası Ebû Hureyre'nin hadîsten istinbât ettiği kısım­dır, Ebû Hureyre'nin soranlara verdiği cevâb da buna delîldir. Çünkü Ebû Hu­reyre: Bu, Rasûlullah'tan işittiğimden değil, Ebû Hureyre'nin kîsesinden, yânî benim sözümdendir demiştir, dediler. Buna göre, bu kısım mevkuf hadîs olmuş olur.

[8] "Zahrı ğunâdan" ta'bîriyle kuvvetli bir servete dayanan, bol bir servetten ayrı­lıp verilen sadaka kasdedilmiştır. Ki ailesini, hısımlarını fakirleştiren, sıkıntıya sokan sadakanın hayırlı ve kâmil bir sadaka olmadığı anlatılmış oluyor.

Bunun bir rivayeti Zekât Kitâbı'nda da geçmişti.

[9] hadisin başlığa uygunluğu son fıkrasında apaçıktır

[10] Hadîsin başlığa uygunluğu "Rasûlullah bu maldan ailesinin bir senelik nafaka­sını ayırıp verir, onları infâk ederdi..." kavlindedir. Bu hadîsin bir rivayeti Beş­te bir'in farz olması bölümünde geçmişti.

Fey', harbsiz ve sulhan galebe suretiyle kâfirlerden alınan maldır. Bunda mü'minlerin harb İle hizmeti geçmediği için bu suretle alınan malın hepsini, âlim­ler cumhuruna göre, Allah, Rasûlü'ne tahsis buyurmuştur. Ganîme! ise harb ve kıtal ile alınan maldır. Bu ganimet mallarının beşte biri, Rasûlullah'a beşte dördü gazilere âiddir.

Rasûluİlah bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırdıktan sonra, ka­lanından işçi ücretini çıkarır, gerisini vakıf yaparak müslümânların cihâd gibi umûmî işlerine sarfederdi.

[11] Buhârî el-Ahkaaf: 15. âyetini, vâcib olan emzirme müddetinin mikdârına işaret için; et-Talâk: 6-7. âyetlerini de İfnâk mikdârına ve onun infâk edicinin hâline göre olacağına işaret için zikretmiştir.

[12] Anne ile baba beraber müşavere ederlerken, herhalde yavrularının menfaatini gözetirler. Böyle ikisinin re'yi ve içtihadı birleşip de rızâ gösterdiler mi, artık hatâ ihtimâli pek az olur. Olsa bile iyi niyetle ehlinden ve yerinde vâki' olan İctihâdda hatâ affedilmiştir. Fakat müşavere etmezler veya birinin rızâsı olma­dan yapılmış ise günâh olur... {Hakk Dîni, I, 798).

Demek ki, çocuk doğunca o-na baktırmak, infâk etmek vazifesi esâs i'tibâ-riyle babalara âiddir. Emzİrecek süt anayı baba tutacak, masrafını baba vere­cektir. Ananın da hıdâne, yânî çocuğu kendi kucağında bulundurup ona bi'I-fiil bakmak hakkı vardır. Çocuğun hakkı da evvel emirde ana sütünü emmektir. Onun için boşanmış olan ana hıdâne hakkını kullanıp da babasının hesabına olarak ücretle o çocuğu emzirecek olursa, babanın o çocuğu ondan almayıp, emzirme ve bakma ücretini vermesi lâzım gelir. Yok eğer babası hesabına değil de ana kendi hesabına emzirecek olursa, o vakit babanın o anaya emzirme üc­reti vermesi lâzım gelmez. Yalnız giyim vesâir masraflarını verir ve bütün bun­lar aralarında kararlaştırılır... {Hakk Dîni, VI, 5072-5074).

[13] Örf ve âdet, Kitâb ve Sünnet'le tahkim ve te'sîs olunan şer'î bir delildir ve fık­hın dayandığı asıllardan biridir. Örfün tahkimini ifâde eden bâzı âyetler:

a.  "Sen kolaylığı tut, örfü (iyiliği) emret, câhillerden yüz çevir" (el-A'râf: 199);

b.  "Kim zengin ise kaçınsın. Kim de fakır ise, o hâlde örf e göre bir mik-dâr yesin... " (en-Nisâ: 6).

c.  "Ma'rûfu emret, münkerden nehyet" (Lukmân: 17; el-A'râf: 199). Bu hadîsteki "A/a>«/" halk arasında verilmesi âdet olup, dînin ta'yîn ve

aklın güzel gördüğü ikramlar, ihsanlar, içtimaî yardımlardır.

Erkeğin kazancından kadının tasarrufu en nâzik içtimaî mes'delerdendir. Onun için bu tasarruf bâzı kayıdlara ve şartlara tâbi' tutulmuştur. Bunlardan en mühimmi, ifsâd edici olmayarak yânî masraf, haddi aşarak aile maişetinin, aile dirliğinin bozulmaması şartıdır... {Müslim Ter., III, 214, 25. bâb).

[14] Başlığa uygunluğu "El değirmeni çevirmekten elinde meydana gelen rahatsızlığı arz ve şikâyet ediyordu" sözünden alınır. Bu söz Fâtıma'nın hububat öğütmek­te olduğuna, un yapan kadının da hamur yoğurup ekmek pişirir olduğuna delâ­let etmektedir... (Aynî).

Hadîste Allah'ı zikre devam edene, hizmetçinin çalışmakta olduğu kuvvet­ten daha büyük bir kuvvet verileceği hükmü vardır. Yâhud da murâd, tesbîhin yaran âhirete hâsstır, hizmetçinin faydası dünyâ yurduna hâsstır. Âhiret ise da­ha hayırlı ve daha devamlıdır...

Bunun bâzı rivayetleri Beşte bir'de, Menâkıb'da da geçti; Dualar da da ge­lecektir (Kastallânî).

İbn Teymiyye de şöyle demiştir: Kim uyku uyuyacağı sırada hadîste bildi­rilen zikre devam ederse, ona meşakkat ve yorgunluk ânz olmaz. Çünkü Fâtı­ma, çok çalışmaktan meydana gelen yorgunluktan şikâyet etmişti de Rasûlullah ona bu yolda zikre devam etmesini tavsiye etmişti.

Bu yolda tesbîh, tahmîd ve tekbîr'in toplamı yüz oluyor ki, bu, Güzel Isim-ler'İn sayısına eşittir.

[15] Yânî erkeğin kadın için hizmetçi tutması meşru' olur ve lâzım gelir mi?

[16] Hadîsten anlaşılan, zevç üzerine zevceye hizmetçi tutmak vâcîb olmadığıdır. Zahir olan, bunun güzel geçinme ve güzel ahlâk nev'inden örf edinilen şeye hamledil-mesidir... Yoksa koca üzerine hürre zevceye hizmetçi tutmak vâcib olur. Sıffîn', Alî ile Muâviye arasında Irak ordusu ile Şâm ordusu arasında çarpışma yapılan yerin ismidir... (Kastallânî).

[17] Bu hadîste Peygamber'in ailesinin hizmeti ile meşgul olduğu ve yüksek tevâzu'u meydana çıkıyor. Âişe'nin Tirmizî'nin Şemâir'mdekı lafza şöyledir: O da her be­şer ferdi gibi bir ferd idi. Elbisesini temizler, davarını sağar, kendi hizmetçiğini görürdü. İbn Hıbbân ile Ahmed ibn Hanbel rivayetlerinde: Elbisesini diker, ayak­kabılarını dikerdi. Hâkim'in //r/f/'deki rivayetinde: Eliyle ne bir kadına, ne bir hizmetçiye vurduğunu görmüş değilim, demiştir. Allah O'na salât ve selâm ey­lesin!

[18] Erkeğin malından kadının tasarruf sureti aile haklarına, âİle dirlik ve düzenliği­ne âid mühim mes'elelerden olduğu, bunun için bu tasarrufun birtakım kayıd ve şartlara bağlanması gerektiği önce geçen bir haşiyede işaret edilmişti. Bu gibi tasarruflarda Peygamber'in de "Örfe göre" diye kayıdlamış olması sebebiyle, iyi örf ve âdetler şaşmaz bir ölçü olmaktadır.

[19] Başlığa uygunluğu "Kocası üzerine elindeki mallar hususunda en koruyucu olandır" sözlerindedir.

[20] Başlığa uygunluğu "O ipekli kumaşı parçaladım da kadınlarım arasında taksim ettim" sözünden alınır. Bu alınma vechi de şöyledir: Fâtıma'ya da bundan bir parça düşmüş ve o da bundan hoşnûd olmuştu. Bunun bir rivayeti Hibe'de de geçmişti.

[21] Buhârî Câbir'in karısının yetîm kızkardeşlerinin işlerini görmesi, onların hâlle­rini iyileştirip onlara mürebbiyelik yapmasından, kadının, kocasının çocukları üzerinde kaaim olmasını istinbât etti. Buhârî bunun bir rivayetini Dualar Kitâ-bı'nda da getirmiştir (Aynî).

[22] Başlığa uygunluğu, fakirin kendi ailesine nafakasını isbât etmesi yönündendir. Çünkü Peygamber o zenbîl içindeki hurmayı keffârete değil de, ailesine sarf et­mesini tecviz etmekle, nafakalandırrnayı keffâretin önüne geçirmiştir. Bunun bir rivayeti Oruç Kitâbı'nda geçmişti (Aynî).

[23] "Vâris üzerine de onun gibidir". Çocuğun babası ölürse emziren kadının yiye­ceği, giyeceği, içeceği mirasçısına düşer.

Zeyd ibn Sabit: Bir ana ve amca bıraktığı zaman, bunlardan herbirine ala­cağı mîrâs mikdârına göre çocuğu emzirme külfeti vardır, demiştir. Buhârî: Ana olan kadına çocuk emzirmekten birşey, bir vazîfe var mıdır? sözüyle, ZeydMn bu görüşünü işaret etmiştir. Buradaki soru nefî içindir. Buhâri bununla Zeyd'1 in sözünün reddine İşaret etmiş, sonra da getirdiği en-Nahl: 76 âyetiyle bunu kuvvetlendirmek istemiştir. Kadım vâristen, dilsiz menzilesine indirmiş ve onu nafakası kendilerine düşen kimseler üzerine bir asalak, bir yük kılmıştır.

[24] Allah bu âyette kendisine ortak tanınan putları başlı başına tasarruftan âciz, memlûk bir köleye, kendisini de o kulu rızıklanyle besleyen, ona mâlik olan, onda ancak kendisi tasarruf eden, onu kendi malından infâk eyleyen hürr bir efendiye benzetmiştir. Kul ile efendi bir cinsten ve ikisi de mahlûk olduğu hâlde birbirine eş ve müsâvî olmazlarsa, yaratılanların en âcizi putlarla, Ganî ve Mut­lak Kaadir olan Allah nasıl müsâvî olabilir? (Beydâvî).

[25] Başlığa uygunluğu, çocuğun anasının babası üzerine bir yük olması ve kadın üzerine kocasının çocuklarının nafakası vâcib olmaması yönündendir. İşte bu­nun için Peygamber, Ummü Seleme'ye kocasının çocukları üzerine infâk etmekle emretmedi de sâdece "Sana onlara yaptığın in/âkın ecri vardır" buyurdu (Ay­nî).

[26] Hadîsin başlığa uygunluğu Peygamber'in Hind'e, baba malından oğullarının na­fakasını almaya izin vermesi yönündendir. Bu da nafakanın kadına değil de, erkek üzerine vâcib olduğuna delâlet etmiştir. Buhârî'nin maksadı, babalarının hayâtında çocukların nafakaları analarına lâzım gelmediği gibi, bu hüküm, ba­balardan sonra da devam edici olduğudur. Buhârî bunu "Annelerin ma'rûf su­rette yiyeceği ve giyeceği, çocuk kendisinden olan babaya âiddir" kavliyle kuvvetlendirmektedir... (Kastallânî).

[27] Buhârî bu hadîsi Nafakalar bâbları içine girdirmekle şunu işaret etmek istemiş­tir: Çocukları olup da ölmüş ve çocuklar İçin bir şey de bırakmamış olan kimse­nin çocuklarının nafakaları Beytu'l-mâlden ödenmesi vâcib olur, demek istemiştir. Bunun bir rivayeti Kefâlet'te "Borç bâbı"nda geçmişti (Fethu'l-Bârî).

[28] Başlığa uygunluğu "Beni ve Ebû Seleme'yi Suveybe kadın emzirdi" sözünde-dir. Suveybe, Ebû Leheb'in cariyesi idi. Peygamber'i de emzirmişti. öyle olun­ca cariyenin emzirmesi mekruh olmaz. Bunun bîr rivayeti Nikân'ta "Ve sizi emzirmiş olan süt analarınız bâbı"nda geçmişti (Aynî).

Buhârî'nin bunu burada zikretmekle maksadı, başlığa uygunluk için Su-veybe'nin câriye olduğuna işaret etmektir. Bunu Nafakalar bâbları içinde getir­mesi, annenin emzirmesi vâcib olmadığına, fakat faydalanmak hakkı bulundu­ğuna, çocuğu emzirtmenin babaya yâhud velîye âid olduğuna, emzirenin hürre, köle, ücretli, ücretsiz olabileceğine işaret etmek içindir (Kastalîânî).