29-EBVABU'L-MUHS AR VE CEZÂİ'S-SAYD
1- Men' Olunan Kimse, Avlanma Cezası Ve Yüce Allah'ın Şu
Kavli Babı :
2- Bâb: Umre Yapmağa Girişen Kimse Bundan Alıkonulduğu
Zaman (Nasıl Yapar)?
4- Alıkonulma Hâlinde Kurbân Kesmek, Tıraştan Evveldir
Babı
6- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
7- Yüce Allah'ın
"Ya Sadakadan.. " (El-Bakara: 196) Kavli(Nin Tefsiri) Babı
8- Bâb: Fidye Hakkındaki Doyurma (Her Fakire) Yarım
Sâ'dır
10- YÜCE ALLAH'IN "Artık Haccda Refes Yoktur''
(El-Bakara: 197) KAVLİ BABI
13- Bâb : İhrâmsızolan Av Avladığı Ve Avı İhrâmlıya
Hediye Ettiği Zaman, İhrâmlı Bunu Yer
15- Bâb: İhrâmlı Olan, İhrâmsız Kişiye Avı Öldürmesi
Hususunda (Fiil Veya Sctzle) Yardım Etmez
17- Bâb: İhrâmsız Olan Kimse İhrâmlıya Canlı Bir Yaban
Eşeği Hediye Ettiği Zaman Kabul Etmez.
18- İhrâmlı Kimsenin Hayvanlardan Öldürebileceği Nevî'ler
Babı
19- Bâb: Harem'in Ağacı Kesilmez
20- Bâb: Haremin Av Hayvanı Ürkütülmez
21- Bab: Mekke'de Kıtal Yapmak Halal Olmaz
22- İhrâmlı İçin Kan Alma Tedavisi Babı
23- İhrâmlının Eşlendirilip Evlendirilmesi Babı
24- İhrâmlı Erkek Ve İhrâmlı Kadın İçin Nehy Edilen
Kokular Babı
26- İhrâmlının. İkî Edik Bulamadığı Zaman. İki Mest Gîymesi
Babı
28- (İhtiyâç Duyduğu Zaman) İhrâmunın Silâh Kuşanması
Babı
29- Harem'e Ve Mekke'ye (Hacc Ve Umre Yapmayacaklar İçin)
İhrâmsız Olarak Girmek Babı
30- Bâb: İnsan Üzerinde Gömlek Olduğu Hâlde ; Bilmiyerek
İhrama Girdiği Zaman?
31- Arafat'ta Ölen İhrâmlının (Hükmü) Babı
33- Ölü Adına Hacc Yapmak; Ölü Adına Adakları Yerine
Getirmek Ve Erkek; Kadın Adına Hacc Yapar Babı
34- Binek Üzerinde Durmaya Gücü Yetmeyen Kimse Adına Hacc
Yapmak Babı
35- Kadının Erkek Adına (Vekâleten) Hacc Yapması Babı
36- Çocukların Hacc Yapması Babı
37- Kadınların Hacc Etmesi Babı
38- Ka'be'ye Kadar Yürümeyi Adayan Kimse Babı
Rahman ve ilahîm olan Allah'ın ismiyle a9 *
(Men
Olunan Kimse ve Avlanma Cezası Bâbları) [1]
"Haca da, umreyi
de Allah için tamam yapın. Fakat bunlardan alıkonursanız, o hâlde kolayınıza
gelen kurbân (gönderin), kurbân yerine varıncaya kadar başınızı tıraş
etmeyin..." {ei Bakara: 196) [3].
Ve Atâ ibn Löî Rcbâh:
İhsâr, durumuna göre herşeyden (yânî hastalıktan, düşmandan ye şâir bir mâni'den)
olur, demiştir [4].
Ebû Abdillah
el-Buhârî: "Hasûran" <âiu tmrân: 39>, kadınlara gelmez (yânî
nefsine hâkim) demektir, dedi [5].
1-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den şöyle haber verdi: Abdullah ibn Umer, (Haccâc'ın Abdullah ibn
Zubeyr ile harb etmek için Mekke üzerine bir ordu ile yürüdüğü) fitne senesinde
umre niyetiyle Mekke'ye gitmek üzere yola çıktı. (Çocukları tarafından
kendisine: Bu fitne sebebiyle senin Beyt'i ziyaret etmene mâni' olacaklarını
düşünürüz denildiğinde) îbn Umer:
— Eğer ben Beyt'i
ziyaretten rnen' olunursam, ben de Rasûlul-lah'ın beraberinde yaptığımız gibi
yaparım, dedi.
Ve umre niyetiyle
telbiye edip (Zu'1-Huleyfe'den) ihrâmlandı. Şundan dolayıdır ki, Rasûlullah da
Hudeybiye senesinde böyle umre niyetiyle ihrama girmişti [6].
2-.......Ubeydullah
ibn Abdillah ile Salim ibn Abdillah şöyle haber vermişlerdir; Haccâc ibn Yûsuf
es-Sakafî'nin kumandasındaki Şâm askeri, Abdullah ibn Zubeyr ile harb etmek
için Mekke üzerine indikleri gecelerde, biz babamız Abdullah ibn Ümer'e:
— Bu sene hacc
yapmaman sana hiçbir zarar vermez. Çünkü biz bu yıl seninle Beyt arasına
girilip, engel olunmasından endîşe ediyoruz, dedik.
İbn Umer cevaben:
— Biz Hudeybiye
senesinde Rasûlullah'ın beraberinde umre için yola çıktığımızda, Kureyş
kâfirleri bizimle Beyt arasına girip, bizim Beyt'e varmamıza mâni' oldular.
Bunun üzerine Peygamber (S) kurbânını (Hudeybiye'de) kesti, başım tıraş etti
(ihramdan çıktı). Sizleri şâhid tutuyorum ki, ben kat'î surette umre yapmayı
kendime vâcib kıldım. Allah dilerse ben Mekke'ye giderim. Beyt ile benim aram
boş bırakılırsa, Beyt'i tavaf ederim (fiilleri tamamlarım). Eğer Beyt ile benim
arama engel olunursa, ben de Peygamber ile beraber Hudeybi-ye'de bulunduğum
zaman Peygamber'in işlediği gibi işlerim (yânî kurbân keser, tıraş olur, umre
ihramından çıkarım), dedi.
Ve akabinde
Zu'1-Huleyfe'den umre niyetiyle ihrama girdi. Sonra bir sâaî gitti. Sonra:
— Alıkonulmak ile
ihramdan çıkma cevazında hacc ile umrenin ikisi de birdir, aralarında fark
yoktur. Sizleri şâhid kılıyorum ki ben, umremle beraber bir haccı kendime vâcib
kıldım, dedi.
(Ve böylece kıran
haccına niyet etti.) Artık bu ikisinden dolayı girdiği ihramdan tâ nahr günü
kurbân kesip ihramdan çıkıncaya kadar halâl olmadı. Ve:
— Kıran haccı
niyetiyle ihrama giren kişi (Arafat dönüşü) Mekke'ye gireceği gün Beyt'i bir
defa-tavaf edinceye kadar ihramdan çıkmaz, der idi [7].
3-.......Bize
Cuveyriye, Nâfi'den tahdîs etti ki, Abdullah ibn Umer'in oğullarından bâzısı
(yânî ya Abdullah, ya Ubeydullah, ya da Salim) -Haccâc'ın İbn Zubeyr'le harb
etmek için Mekke'ye indiği yıl umre yapmak istediği zaman- babaları İbn Umer'e:
Bu sene Mekke'ye gitmeyip Medîne'de otursanız (daha hayırlı olacak),
demişlerdir [8].
4- Bize Muhammed
tahdîs edip şöyle dedi [9]: Bize
Yahya ibnu Salih tahdîs edip şöyle dedi: Bize Muâviye ibnu Sellâm tahdîs edip
şöyle dedi: Bize Yahya ibnu Ebî Kesîr, îkrime'den tahdîs etti. O şöyle
demiştir: İbn Abbâs (R): Rasûlullah (S) -Hudeybiye umresinde Ka'-be'denmen'
olunmuştu. Men' olunduğu Hudeybiye'de başını tıraş etti. Kadmlarıyle cinsî
münâsebet yaptı, kurbânını kesti. Nihayet gelen sene bir umre (daha) yaptı [10].
5-.......
Bize Abdullah ibnu'l-Mübârek haber verip şöyle dedi: Bize Yûnus ibn Yezîd,
haber verdi ki ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Salim haber verip şöyle dedi: İbnu
Umer (R) şöyle der idi: "Sizden herhangi biriniz (Arafat'ta vakfe
yapamayacak surette) haccdan alıkonulup men' edilirse (tutunmak için) size
Rasûlullah'in sünneti kâfi değil midir? O men' olunan kişi imkân bulursa Beyt'i
tavaf ve Safa ile Merve arasını sa'y eder. Sonra ihrâmlıya haram olmuş olan
her-şey, buna halâl olur. Nihayet gelecek sene hacc eder, bu kimse ya kurbân
kesery yâhud kurbân bulamazsa oruç tutar" [11].
Ve yine Abdullah
ibnu'l-Mübârek'ten; o dedi ki: Bana Ma'mer haber verdi ki, ez-Zuhrî şöyle
demiştir: Bana Salim, İbnu Umer'den bu hadîsin benzerini tahdîs etti [12].
6-.......Bize
Ma'mer (ibn Râşid), ez-Zuhrî'den; o da Urve'den; o da el-Mısver(R)'den haber
verdi.el-Mısver ibn Mahrame: Rasûlullah (S) Hudeybiye'de tıraş olmazdan evvel
kurbân kesti ve sahâbîle-rine de böyle yapmalarını, yânî tıraştan evvel kurbân
kesmelerini emretti, demiştir [13]
7-.......Nâfi'
tahdîs etti ki: (Şâm askeri Abdullah ibn Zubeyr'le harb etmek için Mekke'ye
indiği gecelerde, Abdullah ibn Umer Mekke'ye gitmek istedikçe, oğullan
Abdullah ile Salim, babalarına: Bu yıl hacc etmemen sana zarar vermez, biz
seninle Beyt arasına engel olunacağından korkuyoruz dediklerinde) Abdullah ibn
Umer:
— Biz Hudeybiye
senesinde Peygamber'in beraberinde umre yapıcılar olarak yola çıktık. Kureyş
kâfirleri Beyt'in berisinde ona varmamıza engel oldular. Bunun üzerine
Rasûlullah (S) kurbanlık develerini kesti ve başını tıraş etti (böylece
ihramdan çıktı), demiştir [14].
Ve Ravh, Şibl ibn Abbâd'dan;
o da İbn Ebî Necîh'ten; o da Mucâhid'den olmak üzere söyledi ki, İbn Abbâs
(R):
BedeLtyânî kaza) ancak
cima ile lezzet almak suretiyle haccını bozan (veya eksilten) kimse üzerine *
vardır. Amma kendisini bir Özr veya bundan başka bir ( engelin habsettiği kimseye gelince, o kimse ihramından
çıkar ve onu kaza etmez. Ve eğer kendisi ; alıkonulmuş olduğu hâlde beraberinde
kurbanlığı varsa ve eğer onu Mekke'ye göndermeye muktedir olamıyorsa, Hıll veya
Harem'den alıkonulduğu yerde onu keser. Eğer kurbanlığını Mekke'ye göndermeye
muktedir olursa, kurbanlığı nahr günü yerine ulaşıncaya (kesilinceye) kadar
ihramdan çıkmaz,
demiştir [15].
İmâm Mâlik ve başkası
da: öKurbânını, alıkonulmanın meydana geldiği herhangi yerde keser, başını
tıraş eder ve üzerine hiçbir kaza yoktur. Çünkü Peygamber (S) ve sahâbîleri Hudeybiye'de
kurbânlarını kestiler, başlarını tıraş ettiler ve tavaf yapmadan, kurbânları da
Ka'be'ye ulaşmadan evvel ihramın haram kıldığı şeylerin
hepsinden halâl
oldular. Sonra da Peygamber'in, beraberinde bulunanlardan hiçkimseye kaza
etmelerini emrettiği ve onların da öbunu tekrar yaptıkları zikredilmem iştir.
Hâlbuki Hudeybiye, Harem dışındadır [16].
8-.......Bana
Mâlik, Nâfi'den tahdîs etti ki, Abdullah ibn Umer (R), Şâm ordusu fitnesi
yılında umre yapmak üzere Mekke istikaa-metine yola çıktığı zaman (oğullarının
o yıl hacc yapmamasının daha hayırlı olacağını söylemelerine) cevaben: Eğer
ben Beyt'e ulaşmaktan men' olunursam, biz de Rasûlullah'ın beraberinde iken
yaptığımız gibi yaparız, dedi. Ve umre niyetiyle (Zu'1-Huleyfe'den) ihrama
girip telbiye etti. Şundan dolayı ki: Peygamber (S) de Hu-deybiye senesinde
böyle umre niyetiyle ihrama girip telbiye etmişti.
Sonra Abdullah ibn
Umer kendi işi hususunda nazar edip düşündü de kendi kendine: Alıkonulmakla
ihramdan çıkmanın cevazında umre ile haccın durumu birdir; aralarında fark
yoktur, dedi. Akabinde yüzünü yol arkadaşlarına yöneltti de: Umre ile haccın durumu
ayrı ayrı değil, birdir. Ben sizleri şâhid kılıyorum ki, ben umre ile beraber
haccı da kendime vâcib kıldım, dedi. (Yânı kıran haccına niyet etti.) Mekke'ye
varınca umre ve hacc için bir tavaf yaptı ve bunun kendisine kâfi olduğu re'ymde
bulunup kurbânını kesti [17].
"(Kurbân yerine
varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin.)
Artık içinizden kim
hasta olur yâhud başından bir eziyeti bulunursa, ona oruçtan veya sadakadan
yâhud da kurbândan (biriyle) fidye (vâcib olur) ... " (el-Bakara: 196) [18].
Hasta veyâhud başından
muzdarib olan kimse tıraş olunca, âyette bildirilen oruç, sadaka, kurbân fidyelerinden
hangisini dilerse onu îfâ etmekte muhayyerdir. Oruca gelince o, üç gündür [19].
9-.......Abdurrahmân
ibnu Ebî Leylâ'dan; o.da Ka'b ibnu Ucre(R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S)
ona:
— "Belki sana başındaki haşereler eza
veriyor?" buyurdu. Ka'b ibn Ucre:
— Evet yâ Rasûlallah! dedi. Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Başını tıraş et de üç gün oruç tut
yâhud altı fakiri doyur yâhud da bir koyun kurbânı kes!" buyurdu [20].
Bu sadaka, altı
miskîni doyurmaktır.
10-.......Bana
Mucâhid tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ'dan işittim, o
şöyle dedi: Ka'b ibnu Ucre (R) tahdîs edip şöyle dedi: Rasûlullah (S)
Hudeybiye'de benim baş ucumda durdu. O sırada başımdan bitler düşüyordu.
Rasûlullah:
— "Başındaki haşereler sana eza veriyor
mu?" buyurdu. Ben:
— Evet, ezâ veriyor! dedim. Rasûlullah:
— "Öyleyse başını tıraş et -yâhud tıraş
et-'1 buyurdu. Ka'b: İşte bu "Artık içinizden kim hasta olur, yâhud
başından
bir eziyeti bulunursa,
ona oruçtan yâhud sadakadan, yâhud da kurbândan (biriyle) fidye
vardır..." (ei-Bakara: 196) âyeti benim hakkımda indi, dedi.
Peygamber bana:
— "Üç gün oruç tut, yâhud altı fakır
arasında birferak{ = onaltı ntl) sadaka ver, yâhud kolay gelen bir hayvanı
kurbân et" buyurdu[21].
11-.......Abdullah
ibn Ma'kıl şöyle demiştir: Ben Ka'b ibn Ucre'nin yanına oturdum ve ona
(ei-Bakara: 196.âyetteki) fidyeyi sordum. O, şöyle dedi: Bu âyet, husûsî olarak
benim hakkımda, fakat umûmî olarak sizin hakkınızda indi: Ben Rasûlullah'ın
yanına götürüldüm. Bitler yüzüm üzerinde saçılıyordu. Rasûlullah (S):
— "Sana ulaşan ezanın gözümle görmekte
olduğum bu dereceye ulaştığını sanmıyordum -yâhud da şöyle buyurdu: Sana
ulaşan meşakkatin gözümle görmekte
olduğum bu dereceye
varacağını düşünmüyordum. Bir koyun bulup kurbân edebilir misin?"
buyurdu.
Ben:
— Hayır (bulamam), dedim. Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Öyle ise sen ya üç gün oruç tut, yâhud
herbir fakire yarım dirhem) vermek suretiyle altı fakiri doyur!'1 buyurdu [22].
12-.......Bize
Şibl ibn Abbâd, İbnu Ebî Necîh'ten tahdîs etti ki, Mucâhid şöyle demiştir: Bana
Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ, Ka'b ibn Ucre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah
(S), Ka'b'ı yüzü üzerine haşereler düşer hâlde gördüğünde:
— "Haşerelerin sana eziyet veriyor
mu?" buyurdu. O:
— Evet eziyet veriyor, dedi.
Bunun üzerine
Rasûlullah ona; Hudeybiye'de iken, kendileri ve erâberindeki topluluk
Hudeybiye'den hacc yapacakları belirmemiş ve Mekke'ye girmeleri arzusu üzerinde
bulunurlarken, tıraş olmasını emretmiştir. Bunun üzerine Allah, tıraş olmakla
ilgili fidye (ei-Bakara: 196) âyetini indirdi. Bunun akabinde Rasûlullah Ka'b
ibn Ucre'ye altı fakîr arasında bir ferak verip doyurması yâhud bir koyun
kurbân et-mesi yâhud da üç gün oruç tutması şıkklarını emretti [24]. Ve Muhammed ibn yûsuf tan; o, şöyle demiştir:
Bize Verkaa ibnu lUmer, İbnu Ebû Necîh'ten tahdîs etti ki, Mucâhid şöyle
demiştir: 'Bize Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ, Ka'b ibnu Ucre'den: Rasûlullah'-ın,
kendisini bitleri yüzü üzerine düşer hâlde gördüğünü yukarıki hadîs gibi haber
vermiştir [25].
13-.......Bize
Şu'be, Mansûr ibn Mu'temir'den; o da Ebû Hâzım'dan tahdîs etti ki, Ebû Hureyre
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S): "Her kim bu Bey t'i hacc eder de refes
(= Cinsî münâsebet yâhud sözlü ve fiilî günâh) yapmaz, itaat yolundan çıkmazsa,
o kimse, anasının onu doğurduğu gündeki gibi (tertemiz) döner" buyurdu [26].
14-.......BizeSufyân(es-Sevrî),
Mansûr'dan; odaEbûHâzım'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti. O: Peygamber
(S): "Her kim bu Bey t 'i hacc eder de refes yapmaz, itaatsizlik etmezse,
o kimse anasının onu doğurduğu günkü gibi günahsız döner" buyurdu, demiştir
[27].
"Ey îmân edenler,
siz ihrâmlı bulunurken av öldürmeyin; içinizden kim onu bilerek öldürürse (üzerine)
öldürdüğü o hayvanın benzeri bir ceza vardır ki, Ka'be'ye ulaşıcı bir kurbanlık
olmak üzere, bunu içinizden adalet sahibi iki adam hüküm (ve takdir) edecektir.
Yâhud bir keffâret vardır ki (o nisbette)
yoksulu doyurmak,
yâhud onun dengi oruç tutmaktır. Tâ ki bu suretle o, ettiğinin vebalini tatmış
olsun. Allah
geçmişi bağışladı.
(Fakat) kim bir daha böyle yaparsa, /illah ondan intikaamını alır. Allah mutlak
gâlibdir, intikaam sahibidir. Deniz avı yapmak ve onu yemek - kendinize de müsâfire
de bir fâide olmak üzere- sizin için halâl edildi. İhramda bulunduğunuz
müddetçe ise, kara avı haram kılındı. Huzuruna varıp toplanacağınız Allah'tan korkun"
(el-Mâide: 95-96) [29].
îbn Abbâs ite Enes,
ihrâmlının kesmesinde bir be's görmediler [32]. B.u
kesme, kesilecek şey avdan başka; deve, koyun, sığır, tavuk, at gibi bir hayvan
olduğu hâldedir. Bunun Adli, bunun misli demektir. Ayn'ın kesriyle/rf/ olduğu
zaman, bunun Idh, bunun ağırlığı; dengi demektir [33].
"Kıyâmen" (ei-Mâide: 97) "Nizâmen" demektir [34].
"Ya'dilûn" (eiEnâm: i), denk (yâhud misi) tutuyorlar demektir [35].
15-.......Abdullah
şöyle demiştir: Babam Ebû Katâde, Hudeybiye yılında gitti. Arkadaşları ihrama
girdiler, fakat kendisi ihrama girmemişti. Çünkü Peygamber'e bir düşmanın
kendisiyle harbedece-ği haberi söylenmişti.
Peygamber gitti. Ben
O'nun sahâbîleri arasında bulunduğum sırada, onların bir kısmı diğer bir
kısmına doğru güldü. Ben etrafa baktım. Derhâl bir yaban eşeği ile
karşılaştım. Üzerine hücum ettim. Onu mızrakla vurup yerinde hareketsiz
bıraktım. Onu yükleyip getirmek için sahâbîlerden yardım etmelerini istedim.
(İhrâmh olduklarından) bana yardım etmekten çekindiler. Nihayet (kendim
getirdim ve) hepimiz onun etinden yedik. Biz, Rasûluilah ile aramızın (düşman
tarafından) kesilmesinden endîşe ettik. Ben Peygamber'i aradım. Atımı bâzan
şahlandırıyor, bâzan-da mu'tâd yürüşle sürüyordum. Gece ortasında Gıfâr
oğulları'ndan bir kimseye kavuştum. Ve ona:
— Peygamber'i nerede
bıraktın? diye sordum.
Gıfârh. bana:
— Ben Peygamber'i
Ta'hune mevkiinde bıraktım. O es-Sukyâ köyünde kuşluk uykusu uyumak istiyordu,
dedi.
Ben Peygamber'e
eriştim ve:
— Yâ Rasûlallah, keşif
kolundaki sahâbîlerin sana selâm ve Allah'ın rahmetini okuyorlar. Onlar,
düşman tarafından seninle aralarının kesilmesinden endîşe ediyorlar.
Binâenaleyh onların gelmesini" bekleyin! dedim.
Rasûluilah beklemeye
koyuldu. Bu sırada ben:
— Yâ Rasûlallah, ben bir yaban eşeği vurdum.
Yanımda onun etinden artmış bir parça vardır, decjim.
Rasûlallah yanında
bulunan cemâate hitaben:
— "Bu av etini yiyiniz!" buyurdu.
Hâlbuki onlar ihrâmh idiler.
Ve Ebû Abdillah
el-Buhârî: "Şe'ven", "Merreten" demektir, dedi [36].
16-.......Ebû
Katâde tahdîs edip şöyle demiştir: Biz Hudeybiye senesi Peygamber'in
beraberinde gittik. Peygamber'in sahâbîleri ihrama girdiler, fakat ben ihrama
girmemiştim. Bir ara bize Gayka'da düşman bulunduğu haberi verildi. Biz o
düşmanın bulunduğu cihete yöneldik. Arkadaşlarım bir yaban eşeği gördüler.
(İhrâmlı bulunduklarından hayretle) birbirlerine gülmeye başladılar. Ben
etrafa baktım ve hayvanı ben de gördüm. Ve atımı hemen ona doğru sürdüm. Akabinde
yaban eşeğini mızrak ile vurup olduğu yere mıhladım. Hayvanı yüklenip getirmek
için arkadaşlarımdan yardım etmelerini istedim. Onlar(ihrâmlı olduklarından)
bana yardım etmekten çekindiler. (Nihayet kendim getirdim ve) hepimiz bunun
etinden yedik. Sonra ben, düşman tarafından aramızın kesilmesinden endîşe
ederek, Rasülul-lah ile buluşmak istedim. Atımı kâh şahlandırarak, kâh mu'tâd
yürüyüş ile yürütüp giderken, gece yarısında Gıfâr oğulları'ndan bir kimseye
kavuştum. Ve ona:
— Rasûlullah'ı nerede bıraktın? diye sordum.'
Gıfârlı bana:
— Ta'hune mevkiinde
bıraktım; es-Sukyâ'da kuşluk uykusu uyuyacaktı, dedi.
Nihayet Rasûlullah'a
kavuştum ve yanına geldiğimde:
— Yâ Rasûlallah! Keşif
kolundaki sahâbîlerin sana selâm, Allah'ın rahmet ve bereketlerini okuyorlar.
Onlar, düşmanın kendileriyle senin arandaki irtibatı kesmesinden endîşe
ettiler, onun için onların gelmesini bekle! dedim.
Rasülullah,
arkadaşlarım gelinceye kadar bekledi. Bu sırada ben:
— Yâ Rasûlallah!
Bizler bir yaban eşeği avladık. Ve yanımızda da onun etinden artmış bir parça
vardır, dedim.
Rasülullah yanındaki
sahâbîlere:
— "(Bu eti) yiyiniz!" buyurdu. Hâlbuki
o sahâbîler ihrâmlı idiler [38].
17-.......
Bize Salih ibnu Keysân, Ebû Katâde'nin himayesinde bulunan Ebû Muhammed
Nâfi'den tahdîs etti. Ebû Muhammed Nâ-fi', Ebû Katâde'den şöyle dediğini
işitmiştir: Bizler Medîne'den üç merhale uzaklıkta bulunan el-Kaaha mevkiinde,
Peygamber'in beraberinde idik.
H ve yine bize Alî
ibnu Abdillah tahdîs edip şöyle dedi: Bize Suf-yân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle
dedi: Bize Sâlîh ibn Keysân, Ebû Muhammed'den; o da Ebû Katâde(R)'den tahdîs
etti, o şöyle demiştir: Bizler Peygamber'in beraberinde el-Kaaha mevkiinde
bulunuyorduk. Bizlerden kimimiz ihrâmlı, kimimiz ihrâmsız idi. Arkadaşlarımı
gördüm ki, onlar birbirlerine birşey gösteriyorlar. Ben de baktım ve bir yaban
eşeğiyle karşılaştım.
Râvî dedi ki: Ebû
Katâde'nin kamçısı düştü. Oradakiler:
— Bizler sana o av
üzerine hiçbir şeyle yardım etmeyiz; çünkü bizler ihrâmhyız, dediler.
Bu söz üzerine ben kendim
bir şeyle o kamçıya uzandım ve onu yerden aldım. Sonra ben taş tepenin
arkasından yanaşıp yaban eşeğine geldim ve onu vurup öldürdüm. Akabinde onu
arkadaşlarıma getirdim. Onların bâzıları
"Bunu yiyiniz"
dediler. Bâzıları da
"Yemeyiniz!"
dediler. Bunun üzerine ben Peygamber'ifı yanına geldim. Peygamber önümüzde
idi. Peygamber'e (ihrâmlının bunu yemesi caiz olur mu diye) sordum. Peygamber:
— "Onu yiyiniz; o
halâidir" buyurdu [39].
Sufyân dedi ki: Amr
ibn Dînâr bize: Sizler Salih ibn Keysân'a gidin de bu mes'eleyi ve diğer
şeyleri ondan sorun; Salih ibn Keysân Medine'den, buraya, yânî Mekke'ye bizim
yanımıza geldi, dedi [40].
18-.......Ebû
Katâde şöyle haber vermiştir: Rasûlullah (S) Beyt'i ziyaret edici olarak
(Medine'den) yola çıktı. O'nun beraberinde sa-hâbüer de yola çıktılar.
(Zu'1-Huleyfe'den otuzdört mil mesafedeki Ravhâ'ya ulaştıklarında müşriklerden
bir düşman grubunun kendilerine saldıracağını Peygamber'e haber verdiler.)
Bunun üzerine Peygamber sahâbîlerden, içlerinde Ebû Katâde'nin de bulunduğu
bir
müfrezeyi çevirdi de:
— "Sizler deniz
kenarı yolunu tutunuz, nihayet buluşuruz'''buyurdu.
Onlar deniz kenarını
tuttular. Peygamber'den ayrıldıkları zaman Ebû Katâde hâriç, hepsi ihrama
girdiler. Ebû Katâde ihrama girmedi. Onlar bu şekilde yol alırlarken
birdenbire bir yaban eşeği sürüsü ile karşılaştılar. Ebû Katâde yaban eşekleri
üzerine hücum etti. Ve onlardan bir dişi eşek vurup öldürdü. Nihayet hepsi
bineklerinden „ indiler de o dişi yaban eşeğinin etinden yediler. Bu esnada:
Bizler ih-râmh olduğumuz hâlde av etini yer miyiz? dediler. Akabinde dişi yaban
eşeğinin etinden geri kalanı taşıdık. Rasûlullah'a geldikleri zaman: — Yâ
Rasûlallah! Bizler ihrama girmiş idik. Ebû Katâde ise ihrama girmemiş hâlde
idi. Bir sürü yaban eşeği gördük. Ebû Katâde onların üzerine hücum etti ve
onlardan bir dişi yaban eşeğini vurup öldürdü. İnip onun etinden yedik. Sonra
kendi kendimize: Bizler ih-râmlı bulunduğumuz hâlde av etini yiyebilir miyiz?
dedik. Ve onun etinden arta kalanı beraberimizde taşıyıp getirdik, diye
söyledik.
Rasûlullah (S):
— "Sizlerden
herhangi bir kimse Ebû Katâde'ye, o yaban eşeği
üzerine hücum etmesini
emr veya ona doğru işaret etti mi?" diye sordu.
Sahâbîler:
— Hayır, dediler.
Rasûlullah:
— "Öyle ise bu av etinden geri kalanı
yiyiniz!" buyurdu [41].
19-.......Bize
Mâlik, tbnu Şihâb'dan; o da Ubeydullah ibn Abdullah ibn Utbe ibn Mes'ûd'dan; o
da Abdullah ibn Abbâs'tan tah-dîs etti ki, es-Sa'b ibnu Cessâme el-Leysî (R)
Rasûlullah'a Ebvâ'da yâhud Veddân'da bulunduğu sırada bir yaban eşeği hediye
etmişti. Fakat Rasûlullah bunu kabul etmeyip geri çevirmişti. Rasûlullah,
Sa'-b'ın yüzündeki üzülme işaretini görünce (onun gönlünü hoş etmek için):
"Biz senin hediyeni reddetmedik, şu kadar ki bizler ihrâmlı
bulunuyoruz" buyurdu [42].
20-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den tahdîs etti. Rasûlullah (S):
"Hayvanlardan beş (nevi') vardır ki, bunları öldürmekte ihrâmlıya hiçbir
günâh yoktur'* buyurmuştur [43].
Yine Mâlik, Abdullah
ibn Dinar'dan; o da Abdullah ibn Umer'-den; Rasûlullah şöyle buyurdu...
demiştir[44].
21-.......Bize
Ebû Avâne tahdîs etti ki, Zeydibnu Cubeyr şöyle demiştir: Ben İbnu Umer(R)'den
işittim, şöyle diyordu: Bana Pey-gamber'in kadınlarından birisi (yânı Hafsa)
tahdîs etti ki, Peygamber (S): "İhrâmlı kişi bu hayvanları öldürür"
buyurmuştur [45].
22-.......Salim
şöyle demiştir: Abdullah ibnu Umer (R) şöyle dedi: Hafsa şöyle dedi: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:
"Hayvanlardan beş nevi' var ki, bunları öldüren kimse üzerine günah
yoktur: Karga, çaylak, fare, akreb ve yırtıcı köpek"[46].
23-.......
Bana Yûnus ibn Yezîd, İbnu Şihâb'dan; o da Urve'den; o da Âişe(R)'den haber
verdi ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünde gezen
hayvanlardan beş nevi' vardır ki, bunların hepsi de fasıktır. Bunları insan
Harem içinde de öldürür (Bunlar): Karga, çaylak, akreb, fare ve yaralayıcı
köpektir" [47].
24-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Bir gün biz Peygamber ile beraber Minâ'daki bir
mağarada bulunduğumuz sırada, Peygamber'e Ve'1-Mürselâti Sûresi inmişti de, Peygamber
bu sûreyi okuyor, ben de bu sûreyi O'nun ağzndan almaya çalışıyordum.
Peygamber'in ağzı bu
sûrenin verdiği tatlılıkla taze ve yaş hâlde bulunuyordu. Ansızın üzerimize
bir yılan hücum etti. Peygamber: "Bu yılanı öldürün!" buyurdu. Biz
sür'^tle öldürmeye davrandık. Fakat yılan kaçtı. Bunun üzerine Peygamber (S):
"Sizin onun şerrinden korunduğunuz gibi, o da sizin şerrinizden
korundu" buyurdu [48].
25-.......
Bana Mâlik, İbnu Şihâb'dan; o da Urvetu'bnu'z Zubeyr'den; o da Peygamber'in
zevci Âişe(R)'den tahdîs etti. Âişe; Rasûlullah (S), keler cinsi için
"Fâsıkcıktır" buyurdu; fakat bunu öldürmeyi emrettiğini işitmedim,
demiştir [49].
Ebû Âbdillah el-Buhârî
dedi ki: Biz bu geçen İbnulvles'üd hadîsi ile ancak Minâ'nın Harem'den
olduğunu ve onların orada yılan öldürmekte bir be's görmediklerini göstermek
istedik [50]
Ve İbn Abbâs (R),
Peygamber(S)'in "Harem'in dikeni kesilmez" buyurduğunu söylemiştir[51].
26-.......Ebû
Şurayh Huzâî, Amr ibn Saîd ibni'1-Âs'a, Mekke'ye; Abdullah ibnu'z-Zubeyr'e
karşı ordular sevkettiği sırada şöyle demiştir: Ey Emîr, Mekke'nin fethinin
ertesi günü Rasûlullah'ın ayağa kalkıp söylediği bir sözü (yânı hutbeyi) sana
haber vermekliğime bana izin ver. O hutbeyi şu iki kulağım işitti, kalbim
belledi,söyleyeni de söylemekte bulunduğu anda gözlerim gördü. Rasûlullah
Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle buyurdu: "Muhakkak ki, Mekke
şehrini (tâ öteden beri) haram eden Allah Taâlâ'dir. Onu haram kılan insanlar
değildir. Bundan dolayı Allah'a ve âhiret gününe îmân eden kimse için Mekke'de
kan dökmesi ve Mekke'deki herhangibir ağa--cı kesmesi halâl olmaz. Şayet
herhangibir kimse Rasûlullah burada harb etti diye ruhsat tarafına yollanacak
olursa, ona: Allah yalnız Rasûlü'ne izin vermiştir, size izin vermemiştir,
deyiniz- Bana da yalnız bir günün bir saati içinde izin verdi. Ondan sonra bu
günkü ha-râmlığı dünkü harâmlığı derecesine dönmüştür. Bu dediklerimi burada
hâzır bulunanlar, gâib olanlara (yânı burada bulunmayanlara ve müstakbel
nesillere) tebliğ etsin".
Bu sözlerinden sonra
Ebû Şurayh'a: Amr ne dedi? diye soruldu. Amr cevaben: "Yâ Ebâ Şurayh! Ben
bunları senden daha çok bilirim. Mekke Haremi hiçbir âsîyi, zimmetinde kan olan
bir kaçağı, kaçan hiçbir hayırsızı kurtaramaz" dedi[52].
Buhârî
"Hurbe", "Beliyye" demektir, dedi.
27-.......Bize
HâÜd el-Hazzâ, İkrime'den; o da İbn Abbâs(R)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (S)
şöyle buyurmuştur: "Şübhesiz Allah Mekke'yi harem kılmıştır. Artık Mekke
benden evvel hiçbir kimse için halâl olmadı; benden sonra da hiçbir kimse için
halâl olmayacaktır. O benim için de, yalnız bir gündüzün bir saatinde halâl
kılınmıştır. Mekke'nin yaş otu koparılmaz, ağacı kesilmez, av hayvanları ürkütülüp
rahatsız edilmez, yitiği kimse tarafından el uzatılıp alınamaz, ancak sahibini
bildirici kimse alıp muhafaza eder".
Bu arada Abbâs: Yâ
Rasûlallah! İzhır otu dökümcülerimiz ve kabirlerimiz için bu yasaktan hâriç
olsun! dedi. Rasûluilah: "Izhır müstesnadır" buyurdu [53].
Ve yine Hâlid'den; o
da İkrime'den: İkrime, Hâlid'e: Sen "Mekke hareminin avı ürkütülmez"
sözünden maksad nedir bilir misin? Ürkütücü kişinin av hayvanının bulunduğu
mekâna inerek, onu gölgesinden uzaklaştırmasıdır, demiştir [54].
EbûŞurayh (R),Peygamber(S)'in
"Mekke'de kan dökülmez"
buyurduğunu söylemiştir [55].
28-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Mekke'yi fethettiği gün şöyle buyurdu:
"(Fetihten sonra) hicret yoktur. Lâkin cihâd ve niyet vardır. Cihâda
da'vet olunduğunuzda hemen seferber olup çıkınız[56].
Şübhesiz bu Mekke beldesini Allah, gökleri ve yeri yarattığı günden beri haram
kılmıştır. Bu şehir, Allah 'm haram kılması sebebiyle kıyamet gününe kadar
haramdır. Şu muhakkak ki, benden evvel burada kıtal hiçbir kimse için halâl
olmamıştır. Benim için de bir gündüzün bir saatinden başkasında halâl olmamıştır.
Bu belde Allah'ın haram kılması ile kıyamet gününe kadar haramdır. Buranın
dikeni (bile) kesilmez. Av hayvanı ürkütülmez, yitiğini, sahibini arayacak olan
kimseden başkası el uzatıp alamaz, yeşil otları koparılmazf"
Hutbenin akabinde
Abbâs: Yâ Rasûlallah! Izhır bitkisi bu yasaktan müstesna olsun. Çünkü ızhır,
Mekkeliler'in demircileri için ve evleri için(gerekli)dir! dedi. Rasûluilah:
"Izhır müstesnadır" buyurdu [57].
Ve İbn Umer, ihrâmlı
olduğu hâlde oğluVâkıd'ı, dağlama tedavisi yapmıştır [58]. İhrâmlı
kişi, içinde güzel koku bulunmayan ilâçla tedâvî yapabilir.
29-.......Amr
ibnu Dînâr dedi ki: Atâ ibn Ebî Rebâh'tan işittiğim ilk şey, şöyle demesidir:
Ben, İbn Abbâs'tan işittim; o: Rasûlul-lah (S) ihrâmli iken kendisine kan
aldırma tedâvîsî yaptırdı, diyordu. Sufyân dedi ki: Sonra ben Amr İbn Dinar'ı
ikinci defa işittim; o şöyle diyordu: Bana Tâvûs el-Yemânî, İbn Abbâs'tan tahdîs
etti. Sufyân dedi ki: Ben, belki Amr ibn Dînâr bu hadîsi her ikisinden, yânî
hem Atâ'dan, hem de Tâvûs'tan işitmiştir, dedim[59].
30-.......İbnu
Buhayne (R): Peygamber (S) ihrâmlı iken Lahyu Demel denilen mevkide başının
ortasından kan aldırma tedavisi yap-ırdı, demiştir [60].
31-.......Bize
el-Evzâî tahdîs edip şöyle dedi: Bana
Atâ ibnu Ebî Rebâh, İbn Abbâs(R)'tan, Peygamber(S)'in Haris kızı Meymû-ne ile
(yedinci hicret yılında umre için) ihrâmlı iken evlendiğini tahdîs etmiştir [61].
Aişe (R) de: İhrâmlı
kadın vers, yânî sarı boya yâhud zağferân ile boyanmış elbise giymez, demiştir [62].
32-.......Bize
Nâfı* tahdîsetti ki, Abdullah ibnu Umer (R) şöyle demiştir: Bir kimse ayağa
kalktı da:
— Yâ Rasûlallah! Bize
ihramda elbiselerden neleri giymemizi emredersin! dedi.
Peygamber (S) şöyle
buyurdu:
— "Gömlek,
donlar, başlıklar, bornuslar giymeyiniz. Ancak iki ediği bulunmayan bir kimse
olursa, o mest giysin ve mestlerin de iki topuktan aşağısını kessin. Ve yine
sizler ihramda zağferân ve vers (yânı cehri bitkisi) dokunmuş olan hiçbirşey
giymeyiniz. îhrâmlı kadın yüzüne peçe takmasın, ellerine eldiven de
geçirmesin"'[63].
Mûsâ ibnu Ukbe, İsmâîl
ibnu İbrâhîm ibn Ukbe, Cu^eyriye ib-nu Esma ve Muhammed ibn İshâk bu hadîsi
Nâfi'den rivayette ve kadınların yüz örtüsü ile eldivenlerini zikretmekte İmâm
el-Leys ibn Sa'd'a mutâbaat etmişlerdir [64]
Ubeydullah ibn Umer
el-Umerî de bu hadîsi "Velâ versun" sözüne kadar merfû' olarak
rivayet etmekte yukarıki dört zâta muvafakat etmiş, hadîsin bundan sonrasını
ayırıp İbnu Umer'in sözünden kılmış ve: İbnu Umer: İhrâmh kadın yüzüne örtü
takmaz, eldiven de giymez der idi, demiştir [65].
İmâm Mâlik de
el-Muvatta'da Nâfi'den; o da İbn Umer'den söyledi ki, o: îhrâmlı kadın yüzüne
peçe takmaz, demiştir. İmâm Mâ-| lik'e, Leys ibnu Ebî Suleym de mutâbaat
etmiştir.
33-.......İbnu
Abbâs (R) şöyle demiştir: (Arafat'ta taşların yanında) bir adamın dişi devesi,
sahibi olan bu adamın boynunu kırdı ve onu öldürdü. Akabinde bu zâtın cesedi
Rasûluilah'a getirildi. Rasû-lullah (S): "Onu yıkayın, kefenleyin, fakat
başım örtmeyin ve ona hiçbir koku da yaklaştırmayın. Çünkü bu zât telbiye
okuyarak diriltilir" buyurdu [66].
Ve İbn Abbâs (R):
İhrâmh kimse hammâma girer, demiştir.
İbn Umer ile Âişe de;
yıkanırken ihrâmhnın bedenini ovalamakta be's görmediler [67].
34-.......Bize
Mâlik, Zeyd ibn Eşlem'den; o da Abdullah ibn Huneyn'in oğlu İbrahim'den haber
verdi ki, babası Abdullah ibnu Hu-neyn şöyle demiştir: Abdullah İbnu'l-Abbâs
ile el-Mısver ibnu Mahrame, Mekke yakınındaki Ebvâ mevkiinde ihrâmlının başını
yıkaması hususunda ihtilâf ettiler: İbn Abbâs: İhrâmh kişi başını yıkayabilir,
dedi. el-Mısver ise: İhrâmh yıkamaz, dedi. (Râvî Abdullah ibnu Huneyn dedi ki:)
Bu ihtilâf üzerine Abdullah ibnu'l-Abbâs beni Ebû Eyyûb el-Ensârf ye gönderdi.
Ben Ebû Eyyûb'u bir kuyunun iki direği arasında bir bezle kendini perdelemiş
olarak yıkanırken buldum. Kendisine selâm verdim. Bu kimdir? diye sordu. Ben
Abdullah ibnu Huneyn'im. Beni Abdullah ibnu'l-Abbâs sana yolladı; senden:
Rasûlullah ihrâmh iken başını nasıl yıkar idi? diye soruyorum, dedim. Ebû
Eyyûb elini kendini perdeleyen bez üzerine koydu ve bezi (başı hizasından göğsüne
kadar) indirdi. Ve böylece başı bana açılıp göründü. Bundan sonra kendi üzerine
su dökecek olan adama: Su dök! diye emretti. O adam da Ebû Eyyûb'un başı
üzerine su döktü. Ebû Eyyûb iki elini ileri geri götürerek başını oğuşturdu.
Ve: Rasû-lullah(S)'ı, başını böylece yıkarken gördüm, dedi [68].
35-.......Bana
Amr ibnu Dînâr haber verip şöyle dedi: Ben Câbir ibn Zeyd'den işittim şöyle
dedi: ben İbnu Abbâs(R)'tan işittim, şöyle dedi: Ben Peygamber(S)'den işittim,
(Veda Haccı'nda) Arafat'ta hutbe yaparken, ihrâmh için "İki na'l, yânı
edik bulamayan, iki mest giysin; izâr (yânî göbeğinden aşağısını örtecek bir
bez) bulamayan da şalvar giysin" buyuruyordu [69].
36-.......Bize
İbnu Şihâb, Sâlim'den; o da babası Abdullah ibn Umer'den tahdîs etti (o, şöyle
demiştir): Rasûlullah(S)'a ihrâmh kimse elbiselerden ne]e.ri giyer? diye
soruldu, Rasûlullah: "İhrama giren kimse gömlek, başlıklar, şalvarlar,
bornus, zağferân ve vers ile boyanmış bir elbise (yânî bez ve kumaş) giyemez.
Eğer iki edik bulamadığı takdirde, iki mest giysin ve onları topuklardan
aşağıya varıncaya kadar kessin" buyurdu [70].
'İhrama girmek isteyen
kimse izâr bulamadığı zaman şalvar giysin".
37-.......Bize
Amr ibnu Dînâr, Câbir ibı> Zeyd'den tahdîs etti ki, İbnu Abbâs (R) şöyle
demiştir: Peygamber (S) -Veda Haccı'nda-Arafat'ta bizlere hitâb edip:
"İhrama girecek kimse izâr (yânî belinden aşağısını örtecek bez, kumaş)
bulamadığı zaman şalvar, yânî don giysin; iki edik bulamayan da iki mest
giysin" buyurdu [71]
Ve İkrime: İhrâmlı
düşmandan endîşe ettiği zaman silâh kuşanır ve fidye verir, demiştir.
Buharı: İkrime'nin
fidye vermek hakkındaki sözü mutâbaa olunmamıştır, dedi [72].
38-.......el-Berâ
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) -hicretin yedinci yılındaki- zu'1-ka'de
ayında umre yaptı. Mekke ahâlîsi, onu Mekke'ye girmeğe bırakmamışlardı.
Nihayet Peygamber, Mekkeliler'le, Mekke'ye hiçbir silâh sokulmayacak, ancak
kılıf içinde kılıç sokulacak diye hükümleşmişti[73].
İbn Umer de ihrâmsız
girmiştir[74]. (Buhârî dedi ki:)
Peygamber (S) ancak hacc ve umre yapmak isteyen
kimselere, ihrama
girip telbiye okumakla emretmiştir. Odunculara ve diğerlerine (yânî Mekke'ye
giriş
çıkışları tekrarlanan
şpförler, sürüceler, ot taşıyıcılarına) ihrama girip telbiye etmeyi zikretmemiştir
[75].
39-.......Bize
Abdullah ibnuTâvûs, babası Tâvûs'tan; oda İbn Abbâs(R)'tan tahdîs etti (o,
şöyle demiştir): Peygamber (S) Medine ahâlîsi için Zu'1-Huleyfe'yi, Necd
ahâlîsi için Karne'l-Menâzil mevkiini, Yemen ahâlîsi için Yalemlem'i mîkaat
ta'yîn etti. Bu mahaller, hacc ve umre etmek isteyen bu memleketler ahâlîleri
ile diğer memleketler halkından yollan bu mevki'lere uğrayan kimselerin
mîkaat-larıdır. Bunlardan başka bu mîkaatlarla Mekke arasındaki memleketler
halkı da bulundukları yerden ihrama girerler, hattâ Mekkeliler de Mekke'den
ihrama girerler [76].
40-.......Bize
Mâlik, îbnu Şihâb'dan; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten haber verdi (o, şöyle
demiştir): Rasûlullah (S) fetih senesi Mekke'ye, başında demirden bir miğfer
olduğu hâlde girdi. Rasûlullah bu miğferi başından çıkardığı zaman bir kimse
geldi de: İbnu Hatal Ka'be'-nin örtüsüne sarılmış (duruyor), dedi. Rasûlullah
sahâbîlerine: "İbnu Hataî'ı öldürünüz!" buyurdu [77].
Ve Atâ ibn Ebî Rebâh:
İhrâmlı kişi koku süründüğü, bilmiyerek yâhud ihramı unutarak dikişli elbise
giydiği
zaman üzerine keffâret
yoktur, demiştir [78].
41-.......
Bize Atâ ibn Ebî Rebâh tahdîs edip şöyle dedi: Bana Safvân ibnu Ya'lâ tahdîs
etti. Babası Ya'lâ ibn Umeyye şöyle demiştir: Ben Rasûlullah'm beraberinde
idim. O'na; üzerinde bir cübbe, sarılık İzi yâhud benzeri bir boya izi bulunan
bir kimse geldi. Umer ibnu'l-Hattâb bana: Üzerine vahy indiği zaman
Rasûlullah'ı görmeyi arzu eder misin? der dururdu. Bu, sırada Rasûlullah'a
vahy indi. Sonra Rasûluüah'tan vahy hâli sıyrıldı. Rasûlullah (S), o gelen kimseye:
"Haccında yapageldiğin işleri umrende de yap!" buyurdu [79]. Ve
bu arada bir adam diğer bir adamın elini ısırdı, yânî eli ışınlan kişi, elini
çekmekle, ısıranın dişlerinden birini kökünden söktü. Peygamber o sökUlen dişi
heder kıldı, yânî onu diyetsiz bıraktı[80].
Ve Peygamber (S)
Arafat'ta ölen kimse adına geri kalan hacc fiillerinin yerine getirilmesini
emretmedi [81]
42-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Bir kimse Arafat'ta Peygamber'in beraberinde vakfe
yaparken ansızın devesinden düştü. Düşer düşmez de devesi onun boynunu kırdı
(ve öldürdü). Râvî burada aynı ma'nâya gelen iki ta'bîri terdîdle haber
vermiştir. Peygamber (S): "Bu ihrâmlı adamın cesedim su ve sidr ile
yıkayın ve onu iki bez içinde yâhud iki ihram bezi içinde kefenleyin. Ona koku
sürmeyin ve başına bez de sarmayın. Çünkü Allah onu kıyamet gününde telbi-ye
eder hâlde diriltecektir" buyurdu [82].
43-.......Abdullah
ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Bir kimse Arafat'ta Peygamber'le beraber vakfe
yaptığı sırada birdenbire devesinden düştü. Devesi onun boynunu kırdı (ve
öldürdü). Peygamber (S): I'Bu adamı su ve sidr ile yıkayın ve onu iki bez
içinde kefenleyin, ona hiçbir koku sürmeyin, başına bez sarmayın ve onu buhur
ile kokulandırmayın. Çünkü Allah onu kıyamet gününde telbiye eder hâlde
diriltecektir" buyurdu [83].
44-.......
Bize Ebû Bişr, Saîd ibn Cubeyr'den; o da İbn Abbâs(R)'tan haber verdi (o, şöyle
demiştir): Bir adam Peygamber'in beraberinde vakfe yapıyordu. İhrâmlı hâlde
iken dişi devesi onun boynunu kırdı ve derhâl Öldü. Rasûlullah (S): " Onu
su ve sidr ile yıkayın ve iki ihram bezi içinde kefenleyin, ona hiçbir güzel
koku sürmeyin, başını da bez sartp örtmeyin. Çünkü o, kıyamet gününde telbiye
eder hâlde diriltilecektir" buyurdu
[84].
45-.......Bize
Ebû Avâne, Ebû Bişr'den; o da Saîd ibn Cubeyr'den; o da İbn Abbâs(R)'tan
tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Cuhayne kabilesinden bir kadın Peygamber'e
geldi ve:
— Annem hacc yapmayı
adamıştı, fakat hacc yapamadan öldü. Şimdi ben (ona nâib olup da), onun adına
hacc yapabilir miyim? diye sordu.
Peygamber (S):
— "Evet, annen tarafından vekâleten sen
hacc yap! Şu hususta ne re'y ettin, bana haber ver: Şayet ananın üzerinde bir
kul borcu olaydı, sen ananın o borcunu öder miydin? (Elbette öderdin.) Allah hakkını
da ödeyip yerine getiriniz. Hem Allah hakkı vefa edilip ödenmeye,
başkalarından daha ziyâde lâyıktır" buyurdu [86].
46- Bize Ebû
Âsim, İbnu Cureyc'den; o da İbnu Şihâb'dan; o da Süleyman ibnu Yesâr'dan; o da
Abdullah ibnu Abbâs'tan; o da Fadi ibn Abbâs'tan: Bir kadın... diyerek tahdîs
etti. H ve yine bize Mûsâ ibn îsmâîl tahdîs edip şöyle dedi: Bize Abdulazîz
ibnu Ebî Seleme tahdîs edip şöyle dedi: Bize İbnu Şihâb, Süleyman ibn Yesâr'dan
tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir:
Veda Hacci yılında
Has'am kabilesinden genç bir kadın geldi ve:
— Yâ Rasûlallah! Allah'ın kulları üzerindeki
hacc farizası babama çok yaşlı ihtiyarlığında erişti. O binek devesi üzerinde
dümdüz durmağa takat yetiremiyor. Onun yerine vekâleten benim hacc yap-maklığım
ona kâfî gelir mi? diye sordu.
Rasûlullah (S):
— "Evet (vekâleten hacc yapabilirsin)"
diye cevâb verdi [87].
47-.......Abdullah
ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Fadl ibnu'l Abbâs Peygamber'in bineğinin arka tarafına binmişti.
Has'am kabilesinden genç bir kadın geldi. Bu sırada Fadl o kadına bakmaya,
kadın da Fadl'a bakmaya başladı. Peygamber de Fadl'ın yüzünü eliyle kadından
diğer tarafa çevirmeye başladı. Bu esnada kadın:
— Allah'ın (bu hacc)
farizası babama, binek üzerinde duramaz hâlde yaşlı bir ihtiyarken erişti. Ben
onun vekili olup, onun yerine hacc edebilir miyim? diye sordu.
Peygamber (S):
— "Evet
(vekâleten hacc edebilirsin)!" diye cevâb verdi. Bu suâl ve cevâb da Veda Haccı sırasında
olmuştur [88]
48-.......Ubeydullah
ibnu Ebî Yezîd şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs(R)'tan işittim; o: Peygamber (S)
beni -Veda Haccı'nda- Müzde-life'den yolculuk ağırlıkları içinde geceleyin
yolladı yâhud önden gönderdi, diyordu [89].
49-......Abdullah
ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah, Minâ'da dikilmiş namaz kıldırırken,
ben de ihtilâm olma devrine yaklaşmış olduğum hâlde, bana âid dişi bir eşek
üzerinde karşıdan geldim. Ben eşeği yürütüyordum. Nihayet birinci saffın bâzısının
önünden yürüdüm. Sonra eşekten indim. Eşek yerin bitkilerinden yedi. Ben de
insanlarla beraber RasûluUah'ın arkasında saff tuttum [90].
Ve Yûnus ibn Yezîd,
İbn Şihâb'dan rivayetinde: Veda Haccı'nda, Minâ'da, demiştir [91].
50-.......es-Sâib
ibnu Yezîd (R): Ben yedi yaşında olduğum hâlde RasûluUah'ın beraberinde bana
hacc yaptırıldı, demiştir [92].
51-.......Bize
el-Kaasım ibnu Mâlik, el-Cuayd ibnu Abdirrahmân'dan haber verdi; o şöyle
demiştir: Ben Abdulazîz'den işittim; o, es-Sâib ibn Yezîd için: Ona Peygamber'in
ağırlıkları içinde hacc yaptırılmıştır, diyordu [93]
Buhârî dedi ki: Bana
Ahmed ibn Muhammed el-Ezrakî şöyle dedi: Bize İbrâhîm, babası Sa'd'dan; o da kendi
babası İbrâhîm ibn Abdirrahmân ibn Avftan tahdîs etti ki, ümer ibnu'l-Hattâb
(R) yaptığı son haccında Peygamber'in kadınlarına izin vermiş ve onların
beraberlerinde Usmân ibn Affân ile Abdurrahmân ibn Avf u göndermiştir [94].
52-.......
Mü'minlerin annesi Âişe (R) şöyle demiştir: Ben:
— Yâ Rasûlallah! Biz
kadınlar sizinle beraber çıkıp gazve yâ-hud mücâhede edemez miyiz? dedim.
Rasûlullah (S):
— '*Siz kadınlar için
cihâdın en iyisi ve en güzeli hacc etmektir. Makbul olan haccdır" buyurdu.
Âişe: Artık ben bu
sözü Rasûlullah'tan işittiğim zamandan sonra hacc etmeyi terk etmem, demiştir [95].
53-.......
İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S):
— "Hiçbir kadın mahrem sahibi bir kimsenin
beraberinde (yânî nikâh geçmez bir hısımının beraberinde) olmadıkça sefere
çıkmasın; kadının beraberinde mahrem kişi bulunmadıkça yanına hiçbir erkek
girmez" buyurdu.
Peygamber'in bu nehyi
üzerine sahâbîlerden biri:
— Yâ Rasûlallah! Ben
şu ve şu askerler içinde gazaya çıkmak istiyorum. Hâlbuki kadınım hacc yapmak
istiyor (Ne buyurursun)? diye sordu.
Rasûlullah:
— "Sen de kadınının beraberinde çık!"
buyurdu [96].
54-.......
Bize Habîb el-Muallim, Atâ'dan haber verdi ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir:
Peygamber (S) haccından (Medine'ye) döndüğü zaman Ensârî bir kadın olan Ümmü
Sinan'a:
— "(Bizimle
beraber) hacc etmenden seni men' eden nedir?" diye sordu.
Ümmü Sinan, kocası Ebû
Sinan'ı kasdederek:
— Ebû Fulânm iki
devesi vardır. Bunların birine binip hacca gitti. Öbürüsü de bizim bir
arazîmizi suluyor! dedi.
Peygamber de:
— "Ramazân'da umre yapılması (sevâbca)
benim beraberimde hacc etmeye bedel olur" buyurdu [97].
Bu hadîsi İbnu Cureyc,
Atâ'dan rivayet etti ki, Atâ: Ben îbn Ab-bâs'tan işittim; o da Peygamber'den,
demiştir[98]
Ve Ubeydullah da,
Abdulkerîm'den; o da Atâ'dan; o da Câbir'-den; o da Peygamber'den olmak üzere
söyledi [99].
55-.......Ziyâd'ın
âzâdlısı Kazaa şöyle demiştir: Ben Peygamber'in beraberinde oniki defa gaza
etmiş olan Ebû Saîd el-Hudrî'den işittim. O, şöyle dedi: Dört şey var ki, ben
onları Rasûlullah'tan işittim. Yâhud da şöyle dedi: Ben Peygamber'den son
derece dikkatimi çeken ve hayretimi toplayan dört (hikmetli) şey işittim:
a. Yanında kocası
yâhud nikâh geçmez bir hısımı bulunmaksızın bir kadın, iki günlük mesafeye
yolculuk etmez.
b. Ramazân ve kurbân bayramlarında oruç tutmak
yoktur.
c. iki namazdan sonra namaz kılmak sabit
değildir; İkindi namazından sonra güneş batıncaya kadar; sabah namazından
sonra güneş doğuncaya kadar.
ç. Hiçbir mescide
(adayarak) sefer için yükler bağlanmaz. Ancak şu üç mescide sefer edilir:
el-Mescidu 'l-Harâm, benim mescidim ve el-Mescidü'l-Aksâ",
56-.......Bana
Sabit el-Bunânî,Enes'tentahdîsetti. Peygamber (S) iki oğlunun arasında onlar
tarafından sevk olunan ihtiyar bir kimse gördü. Ve:
— "Bunun hâli nedir ki (böyle yürüyor)
?" dedi.
Oğullan:
— Yaya (Ka'be'ye) yürümeyi adadı, dediler.
Peygamber:
— "Şubhesiz Allah, bu ihtiyarın kendi
nefsini azâblandırmasın-dan (yânî kendini azâblandırmakla yaptığı ibâdetten)
müstağnidir" buyurup, ona binmesini emretti [101].
57-.......İbn
Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu Ebî Eyyûb haber verdi ki, ona
da Yezîd ibnu Ebî Habîb haber vermiştir. Ona da Ebu'1-Hayr tahdîs etti ki,
Ukbe ibnu Âmir (R) şöyle demiştir: Kızkardeşim Ümmü Hıbbân Beytullah'a kadar
yaya yürüyüp ziyaret etmeyi adamış ve (zaîflığından dolayı) kendisi için
Pey-gamber'in bu husustaki re'yini istememi bana emretmişti. Ben Peygamber'den
fetva istedim. Peygamber (S): "(Evvelâ) yaya yürüsün, (yorulunca)
binsin!" buyurdu [102].
Yezîd ibn Ebî Habîb:
Ebu'1-Hayr Mersed ibn Abdillah,.Ukbe ibn Âmir'den ayrılmazdı, demiştir [103].
58-.......Ebû
Abdillah el-Buhârî dedi ki: Brze Ebû Âsim, İbn Cureyc'den; o da Yahya ibn
Eyyûb'dan; o da Yezîd ibn Ebî Habîb'-den; o da Ebu'1-Hayr Mersed ibn
Abdillah'tan; o da Ukbe ibnÂmir el-Cuhenî(R)'den tahdîs edip yukanki hadîsi
zikretti[104].
[1] Birçok Buhârî nüshalarında; İbn Hacer ve Aynî'nin
şerhlerinde esas aldıkları nüshalarda başlık böyledir. Besmele, nüshaların
hepsinde sabittir. Bâzı nüshada müffed olarak bâb şeklindedir.
[2] Bu da Ebû Zerr el-Herevî nüshasında cemi' sîgasıyle;
diğerlerinde müfred olarak bâb şeklinde gelmiştir.
[3] Bunun yugulamasını, Peygamber ve sahâbîleri
Hudeybiye'de, Mekke'ye girip umre yapmalarına mâni' olunduğu zaman
yapmışlardır. Kurbânlarını Mekke'ye yollamak kaabil olmadığı için orada kesmişler,
tıraş olmuşlar ve ihramdan çıkmışlardır.
[4] Atâ'nın bu haberini İbn Ebî Şeybe parantez içine
alınan sözlerle mevsûlen rivayet etmiştir. Buhârî bununla ihsârın yalnız
düşman tarafından gelen engellemeye mahsûs değil, hastalık gibi diğer herhangi
mâni' olucu bir sebebi de şâmil olduğunu göstermek istemiştir
[5] Buhârî'nin âdeti, îzâhı sadedinde bulunduğu bir lâfız
Kur'ân'da geçtiği zaman, onu da zikr ve tefsir etmektir. Başlıkta
"Uhstrtum " (el-Bakara: 196) geçmişti. Âlu İmrân Sûresi'nde de
"Hasûran" geçtiği için, burada onu da zikretmiş ve tefsî-rini
vermiştir. Bu tefsir, İbn Mes'ûd'dan, îbn Abbâs'tan, Mücâhid, tkrime, Sa-îd ibn
Cubeyr'den... rivayet edilmiştir. Bu kelimeye başka ma'nâ verenler de olmuştur.
''Hasûran" kelimesi
Kur'ân'da Yahya'nın vasıflarından biri olarak geçer: *'Ö, mihrâbda durup namaz
kılarken, melekler ona şöyle nida etti; Gerçek, Allah sana kendisinden bir
kelimeyi tasdik edici, bir efendi, nefsine hâkim ve sâ-Uhlerden bir peygamber
olmak üzere Yahya'yı müjdeler'\Â\a İmrân:39).
[6] Hadîsin başlığa cevâb oluşu: İbn Umer'in kendi
umresinde, altıncı hicret yılı olan Hudeybiye senesinde müşriklerin kendisini
Beyt'e ulaşmaktan men' ettikleri zaman Rasûlullah'ın yaptığı gibi yapması
cihetiyledir. Çünkü o, zikrettiğimi? veçhile kurbân kesip, tıraş olarak
ihramdan çıkmıştı.
[7] Başlığa delîlliği; "Benimle Beyt arasına engel
olunursa, ben de RasûluIIah'ın yaptığı gibi yaparım. Rasûlullah umresinde
kurbânını kesip, tıraş olarak ihramdan çıkmıştı" kavlinden alınır. Bu,
umre yapan kişi, engel olunduğunda bu işleri yapıp İhramdan çıkacağına delâlet
ettiği gibi, hacının da engel olunduğunda bu işleri yapıp ihramdan
çıkacağına delâlet eder.
Bu hadîs "Kıran
haccı tavafı bâbı"nda bundan daha geniş olarak geçmişti.
Bu hadîsin son fıkrası,
kıran haccı yapan kimse iki tavafa muhtâc olmaz diyen fakîhlerin mezhebine
delîl sayılır. Hanefî mezhebinde ise kıran haccı yapan kişi için de iki tavaf
lâzımdır. Bunun biri başta yaptığı umre için, biri de Arafat dönüşü haccın
farzı olan ifâda tavafıdır. Kudüm yânî geliş ve veda tavafları bundan ayrıdır.
Çünkü bu geliş ve veda tavafları bazılarınca vâcib değil, müstehâb tavaflardır.
[8] Bu, geçen hadîsin diğer bir tarîkten gelen
rivayetidir.
[9] Bu Muhammed, bütün rivayetlerde nisbetsizdir. Onun
için bunun kim olduğunda ihtilâf etmişlerdir: Hâkim: Bu, Muhammed
ibnu'z-Zuhlî'dir, çünkü bâzı nüshalarda o, Muhammed ibn Müslim ibn Verrât'tır
demiştir.
el-Kelâbâzî, İbnu Ebî
Saîd'den, onun Ebû Hatim Muhammed ibn İdris er-Râzî olduğunu zikretmiştir. O,
bunu eski bir asılda gördüğünü söylemiştir.
Bu Muhammed'in, Muhammed
ibn tshâk es-Sagânî olması da muhtemil-dir denilmiştir (Aynî).
[10] Bunun başlığa delîlliği meydandadır. Çünkü hadîs, umre
yapmaya girişenin engel olunacağına delâlet etmektedir.
[11] Hadîsin başlığa delîlliği "Sizden biriniz haccdan
habs olunursa.." sözündedir. Çünkü haccdan habs olunmak, haccdan
alıkonulmak demektir.
Bundan önceki bâb ile
oradaki hadîsler umreden alıkonulmanın hükmünü bildirmişti. Bu bâb ve hadîsi
ise haccdan alıkonulmaya âid hükümleri öğretmektedir. "O alıkonulan kimse
Beyt'i tavaf eder..." cümlesi, hadîsteki "Rasûlullah'ın sünnetP'ni
tefsîr etmektedir. Bu hadîsin ihtiva ettiği hüküm îmâm Şafiî ile onun
tarafdârlarının mezhebidir. İmâm Ebû Hanîfe'ye gire Mekke'ye giren kimse muhsar
(yânî alıkonulmuş) değildir. Ebû Hanîfe'ye göre İhsâr, Mekke'ye varmaya mâni1
ve tavaf ile sa'ye engel olmaktan meydana gelir. Bu suretle muhsar,
Rasûlullah'ın Hudeybiye'de ihramdan çıkışı gibi yapar. Mekke'ye ulaşan ihrâmlı
hacı ise, haccı kaçıran kimsenin hükmüne tâbi'dir. Ebû Hanîfe'ye göre böylesi
umre yaparak ihramdan çıkar {Umdetu'l-Kaarî, V, 44).
[12] Buhârî bununla Abdullah ibnu'l-Mübârek'in bu hadîsi
bâzan Yûnus'tan; o da ez-Zuhrî'den; bâzan da Ma'mer'den; o da ez-Zuhrfden
rivayet ettiğini göstermek istemiştir.
[13] Bu hadîs muhsar için, yânî herhangi bir manianın engel
olmasıyla Ka'be'ye varması mümkİn olmayan kimse için, evvelâ kurbân kesip
sonra tıraş olarak ihramdan çıkmanın cevazında sarihtir.
Yalnız şârih Kastallânî:
"Kurbân yerine varıncaya (yânî kesilinceye) kadar başlarınızı tıraş
etmeyin.. "(el-Bakara:l96) âyeti, tıraşın kurbânı kesmeden sonraya
bırakılmasını gerektirir. Böyle İken nasıl olur da tıraş öne geçirilir? derim
demiş ve bu suâle kendisi şöyle cevâb vermiştir: Âyetteki kurbân kesmenin tıraştan
öne geçirilmesi keyfiyeti, muhsar hakkında değildir. Âyetteki durum Ka'be'ye
kurbân hediyesi sevkeden hacının tâ Minâ'da
kurbânını kesmeden tıraş olup ihramdan çıkamayacağını beyân ve teslime âiddir.
Muhsar olan, yânî herhangi bir engel ile alıkonulan hacıya gelince, bunun
kurbânın mahalli, yânî kurbânının kesileceği yer, Beyt'İ ziyaretten men' olunup
geri kaldığı mahaldir. Nasıl ki Rasûlullah da Hudeybiye'de kurbânını kesmiş ve
ihramdan çıkmıştır... Ve Hudeybiye Harem değil, hıliden sayılmıştır
(Kastaliânî, III, 285).
[14] H ıdîsin başlığa uygunluğu "Rasûlullah (S)
kurbanlık develerini kesti ve başını tıijaş ;etti" sözündedir.
Bu hadîs, bundan önceki
bâbda buradakinden daha bütün olarak geçmişti.
[15] Taberî, Alî ibn Ebî Talha'dan; o da İbn Abbâs'tan
bunun benzerini rivayet etmiştir (Aynî).
[16] Bu, Beyhakî'nin Kitâbu'l-Ma'rife'sinde Şafiî'nin
ibaresinden olmak üzere okuduğum habere benziyor... (Kastallânî)
[17] Hadîsin başlığa uygunluğu şu cihetledir: Peygamber ve
sahâbîlerinin Hudeybi-ye'de Ka'be'den alıkonuldukları meşhurdur. Onlar bu
hususta kaza ile emr olunmamışlardır. İşte bundan muhsara, yânî alıkonulan
kişiye bedel, yânî kaza etmek lâzım gelmiyeceği bilinmiştir.
Bu hadîs bu kitabın baş
tarafında "Umre yapan kişi alıkonulduğu zaman?
bâbı"nda geçmişti.
[18] Yânî Yüce Allah'ın şu kavlinin tefsiri babı: Âyetin
baş tarafı şöyledir: "Haccı da, umreyi de A İlah için tamam yapın. Fakat
alıkonursanız, o hâlde kolayınıza gelen kurbân gönderin. Kurbân yerine
ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin..."
[19] Buhârî bu ifadeleriyle âyeti tefsir etmektedir.
[20] Âyette, bildirilen özürlerden dolayı ihrâmlı için,
âyette zikrolunan keffâretler-den birini vererek tıraş olacağı sabit oluyor.
Fakat vücûdun diğer yerlerini bu suretle tıraş etmek caiz olup olmadığı nassan
bildirilmemiştir. Cumhûr,bedenin diğer yerlerinin tıraş edilmesini, kıyâsen
istidlal etmişlerdir. Âyetten ve hadîsten anlaşılan, muhayyerliğin yalnız
zaruret hâline mahsur olduğuna hükmetmişlerdir. İmâm Mâlik'in: Fidyenin,
bedendeki tüylere ilgisi yoktur, dediğini Râfiî rivayet etmiştir.
Buhârî bu Ka'b ibn Ucre
hadîsini buradaki değişik bâblarda ayrı ayrı beş tarîkten getirmektedir.
[21] Hadîsin başlığa hüccetliği "Birferak mikdarını
altı fakır arasında sadaka yap" sözündedir. Çünkü bu söz, âyetteki
"Ya sadakadan" ta'bînnâeki sadakayı tef-sîr etmektedir.
el-Ferak: Bir ölçek
adıdır ki, Medine'de ma'rûftur; üç sâ' hububat alır. Bâzılarına göre onaltı
ntl, bâzılarına göre dört ntl alır (Kaamûs).
Hadîsteki bilgiye göre
her fakire yarım sâ' buğday (yânı beşyüzyirmi dirhem) vermek üzere, altı
fakire üç sâ' verilecektir. Verilecek bu mikdâr, buğday ve diğer şeyleri şâmil
olursa da Müslim'in bir rivayetinde "Taam" geldiğinden, bununla
buğday kasdedilmiş olması daha uygundur
[22] Hadîsin başlığa delîlliği "Herbir fakire yarım
sâ' (yânî beşyüzyirmi dirhem) verilecektir" kavimdedir. Bu hadîsteki yanm
sâ'ın buğday ve hurma olacağı hususunda rivayetler vardır.
[23] el-Bakara:196. âyetinde zikredilen "Yâhud nüsük
"ten maksad, kesilecek kurbânın en az derecesi koyun kurbânıdır. Bunun en
yükseği deve, ortası da sığır olduğu anlaşılmakla beraber, Taberânî'nin bu
yolda sarîh rivayeti de vardır
[24] Hadîsin, başlıktaki "Nüsük" ta'bîrinin en
azının koyun olduğuna delîl olan yeri "Yâhud bir koyun kurbân etmesini
emretti" cümlesidir.
Bu hadîs, Kur'ân'da fidye
mutlak olduğu için, sünnetin Kur'ân'ın mücmelini beyân edici olduğu,
mutlaklığın sünnetle kayıdlanması, ihrâmhnın başını tıraş etmesinin harâmlığı,
haşereler veya başka bir sebeble eziyete uğradığında tıraş etmesi hususunda
ruhsat verildiği gibi hükümlerin dayanağı olmuştur.
[25] Bu, görünüşte ta'lîkdir, fakat gerçekte ta'lîk
değildir. Çünkü Ravh üzerine atfedilmektedir.
Bununla îshâk'ın Ravh'tan ve
Muhammed İbn Yûsuf el-Fıryâbî'den rivayet ettiğine işaret etmiştir. Bir de
burada tshâk'ın ve Verkaa1-nın kim olduklarına dâir tefsir gelmiştir
[26] Hadîs, başlıktaki "Refesyoktur" kavlini
tefsîr etmek üzere "Lem yerfus" lâfzını getirmiştir; uygunluk
buradadır.
[27] Buharî bundan önceki bâbda getirdiği Ebû Hureyre
hadîsini başka bir tarîkten, yine başlıkta bulunan âyetteki iki lâfzı tefsîr
etmek üzere getirmiştir. Hadîste, âyetteki "Cidal" lâfzıyle
yetinildiği için, ayrıca "Cidal" zikredilmemiştir.
er-Refes: Cinsî
münâsebet ve buna da'vet edici hareketler, sözlü veya fiilî günâhlar olmak
üzere tefsîr edilmiştir.
el-Fusûk: ttâat yolundan
çıkmak ma'nâsınadir; bütün münker işlerden sakınmayı emredicidir .(Cidal de
arkadaşlarla," diğer insanlarla mücâdele, münâkaşa olmak üzere tefsîr
edilmiştir.
[28] Ebû Zerr nüshasında başlık Besmele'H olarak böyle
gelmiştir. İbn Hacer, Aynî ve Kastallânî'nin esâs aldıkları mushalarda da
böyledir. Bir nüshada "Ebvâbu Cezâ'i's-Sayd, Bâbu kavli'llâhi.. -Avlanma
cezası bâblan, Yüce Allah'ın şu kavli babı.." şeklinde gelmiştir.
Başlıktaki "Ve
benzeri fiiller..."den maksad, Harem içinde ağaç kesmek gibi İhrâmlıya
yasak olan diğer fiillerdir.
[29] Mukaatil'İn tefsirinde bildirdiğine göre, bu âyetlerin
nuzûl sebebi- Ebu'1-Yusr Amr ibn Mâlik el-Ensârî'dir. Hudeybiye'de umre
niyetiyle ihrâmlı iken bir yaban eşeği öldürmüş, bunun üzerine yukanki "îhrâmh
iken av Öldürmeyiniz.." âyeti inmiştir.
İbn İshâk, Mûsâ İbn
Ukbe, Vâkıdî ve daha başkaları da Ka'b ibn Arnr hakkında İndi; Ka'b,
Hudeybiye'de bir yaban eşeği avlamıştı da bu âyet inmişti, demişlerdir (İbn
Hacer, Aynî, Kastallânî).
Bu âyetler, ihrâmlı
iken av öldürmenin harâmlığına; bu harâmlığa ceza vâ cib olduğuna delâlet
etmiştir. Bu hususta İmamlar arasında görüş ayrılığı olmamıştır. Hem de
ihrâmlı olana av avlamanın harâmlığı, bu harâmhğı bilsin bilmesin, avladığında
bu cezântn gerekliliğinde fark yoktur. Gerçi âyette 'T«' ammüden =
Bilerek" kaydı varsa da, kayıd, nassm geliş yeri i'tibâriyledir, Hatâen
avlamakta tağlîz için âmm de katılmıştır, deniliyor.
Âyetteki iki adaletli
hakemin vazîfesini, Mâlik, Şafiî, Ahmed, Muhammed ibn Hasen ceza olan kurbân,
doyurma ve oruçtan birisini ta'yîne âiddir, demişlerdir. İmâm Ebû Hanîfe İle
Ebû Yûsuf: Bunların vazifesi kıymet takdir etmektir. Bu takdir edilen kıymet
ile cinayet sahibi, öldürülen hayvanın benzeri bir kurbân bulursa keser,
isterse it'âm eder, isterse sadaka yapar; bu hususta tercih hakkı kaatile
âiddir, demişlerdir (Aynî).
[30] Ebû Zerr nüshasında başlık böyle sabit olmuştur. Diğer
rivayetlerde bu başlık yoktur. Onlar burada zikredilen şeyleri, bundan önceki
bâbdan kılmışlardır.
[31] Bu hususta fakîhler arasında görüş ayrılıkları vardır.
[32] İhrâmlının bu kesmesinin zahiri, av ve diğerlerini
şâmil ise de, muradı avdan gayrı hayvanların kesilmesidir. Buhârî bunun
kasdedildiğini, bunu ta'kîb eden sözleriyle işaret etmiştir.
îbn Abbâs'ın görüşünü
İkrime'den tarikiyle Abdurrazzâk; Enes'in haberini de İbn Ebî Şeybe mevsûlen
rivayet etmişlerdir.
[33] Buhârî, zikredilen âyette "/d/" geçtiği
için, "Adi" ile "Idl"ın farkını işaret etmektedir.
[34] Buhârî, o âyetten sonraki el-Mâide: 97. âyetinde
geçmekte olan "Kıyâmen"lâfzının ma'nâsını vermektedir.
[35] Buhârî burada "Kâfir olanlar onları RabbHerine
denk tutuyorlar "(e\-En'âm:\) âyetindeki "Ya'ditûri" fiilinin
ma'nâsına işaret etmiştir. Bunu burada zikretmesi bu fiilin "denk"
ma'nâsına olan *7tf/"den yâhud "misi" ma'nâsına olan
VAdl"den yapılmış olmasıdır (Aynî).
[36] Hadîsin başlığa delîlliği "îhrâmlı oldukları
hâlde "Yiyiniz!" buyurdu" kavlin-dedir. Çünkü yaban eşeğini
avlayan kişi ihrâmh değildi. Bu kişi onu Peygamber'e hediye etmiş, Peygamber
de beraberindeki ihrâmlı sahâbîlere o eti yemelerini mübâh kılmıştır. İşte bu,
ihrâmsızm avından ihrâmlınm yemesinin cevazına delâlet etmiştir. Bunda ihtilâf
da vardır (Aynî).
Bu Ebû Katâde hadîsi,
ihramda avlanma cezası konusunda çok mühim bir esastır. Avlanma cezasına dâir
pekçok hükümlerde bundan istifâde edilmiştir. Bu hadîsin birkaç rivayeti daha
gelecektir.
Hadîste geçen es-Sukyâ,
Mekke ile Medine arasında bir köyün adıdır. Ta'hune veya Ti'hine de bu köye üç
mil mesafede bir su başıdır. Bu son isim, hâ'-nın üç harekesiyle okunmuştur
(Aynî).
[37] İçlerinde ihrâmsız insan bulunan İhrâmhlar bir av, onu
avlamaya kudretleri olmakla beraber ihrâmh oldukları için avlayamayacaklanndan
taaccüb ederek güldüklerinde, ihrâmsız insan av olduğunu anlasa, onların
gülüşü ihrâmsıza bir işaret olmadığı hâlde, ihrâmsız kişi onu avladığı zaman
gülmüş olan ihrâmlılara hiç-birşey lâzım gelmez (Kastallânî).
[38] Başlığa uygunluğu "Arkadaşlarım bir yaban eşeği
gördüler de bâzısı gülmeye başladı. Ben de baktım ve hayvanı gördüm..."
sözündedir. Peygamber'in yemekle emretmesi, ibâha içindir (Aynî).
[39] Bâb başlığına delîlliği "Bizler av hayvanı
aleyhine sana hiçbir şeyle yardım etmeyiz dediler" sözündedir.
Buhârî bu hadîsi burada
iki tarîkten getirmiştir: Biri Abdullah ibn Muham-med tarîki, diğeri de tahvilden
sonraki Alî ibn Abdillah tarîkidir
[40] Bundan maksad, Amr ibn Dînâr'ın zabtının te'kîdi ve
hadîsi Salih ibn Keysân'-| dan bizzat
işittiğinin isbâtıdır.
"O Medine'den
buraya, yânî Mekke'ye bizim yanımıza gelmiştir" sözünden maksadı,
Salih'in Medîne'li olup, Mekke'ye geldiğini göstermektir. Böylece Amr ibn
Dînâr, arkadaşlarına Salih'ten bizzat bu hadîsi ve diğer hadîsleri işitmeleri
için, Salih İbn Keysân'a delâlet edip göstermiştir. Bu hadîste fer'î
mes'-elelerde ictihâdm cevazı ve bunlarda ihtilâf edilebileceği hükmü de
vardır.
[41] Başlığa delîlliği "Sizden biri ona emrettiyâhud
işaret etti mı?" sözündedir. Bundan anlaşılan şudur: İhrâmlının, avı
avlaması için ihrâmsıza İşaret etmesi caiz olmaz. Şayet işaret etmiş ve o da
avı öldürmüş olsa, ihrâmlı için bundan yemek caiz olmaz. Bu hususta görüş
ayrılıkları da vardır.
İhrâmsız kimse
tarafından avlanan hayvanın, avlarken yardım ve işaret etmemek şartıyle
ihrâmlının bu av etini yemesi caiz olduğuna bu hadîs de açıkça delâlet
etmektedir. Bu hadîslerden yaban eşeği avlamanın cevazı ve etinin yenilir
olduğu da anlaşılmıştır.
[42] Sa'b'ın, bu yaban eşeğini Rasûlullah'a canlı olarak
mı, yoksa kesilmiş olarak mı verdiği hususu hadîsin metninde zikredilmemiştir.
Buhârî'nin İmâm Mâlik tarikiyle rivayet ettiği bu Sa'b hadîsini İmâm Mâlik gibi
daha birçok rivayet sâ-hibleri de ez-Zuhri'den böyle mutlak olarak rivayet
etmişlerdir. Yalnız İbn Uyey-ne'nin Zuhrî'den rivayetinde yaban eşeği eti diye
gelmiş, Müslim'deki bir rivayette de böyledir. Bu hadîsin bunlardan başka bir
takım rivayet tarîklerinde de kesilmiş ve kanı akarak, bâzılarında hayvanın
bir dudu ve bir parçası hediye edildiği rivayet edilmiştir.
Rivayette son derece
ihtiyata yapışan İmâm Buhârî, Rasûlullah'a hediye edilen bu hayvanın diri
veyâhud kesilmiş olduğuna temas etmeyerek, yaban eşeğini hadîste mutlak olarak
rivayet etmiştir. Fakat hayvanın diri hediye edildiği hakkında da gâlib zannı
bulunduğundan, bunu da hadîsin bâb başlığında izhâr ederek, diğer rivayetlerin
za'fına işaret etmiştir (Kastallânî).
Ebvâ: Medine civarında
Cuhfe'ye yirmiüç mil mesafede bir dağın adıdır.
Veddân: Cuhfe'ye daha
yakın ve sekiz mil mesafede bir yerin veya köyün adıdır. Râvî bu iki mahalden
birinin ta'yîninde şekk ettiği için, terdîd ile rivayet etmiştir. îbn İshâk
Veddân; Ma'mer ise Ebvâ olduğunu cezim ile rivayet etmişlerdir (Kastallânî).
[43] Hadîste ihrâmlımn Öldürebileceği beş nevi' kısaca
bildirilmiş yâhud da bu hayvanların isimleri yakında gelecek olan Salim
hadîsine havale edilmiştir.
[44] Mâlik'in Abdullah ibn Dinar'dan gelen bu tarîkinde
Rasûlullah, beş hayvanın isimlerini söylemiştir.
[45] Bu Müsedded hadîsi, başka bir tarîktir ki, bunda
sâdece bu kadar sevketmiş yâhud da bundan sonra gelecek olan tarîke havale
etmiştir.
[46] Bu, diğer bir tarîktir. Bunda, geçmiş olan tarîklerdekilerin
tamâmı vardır. Bu-hârî bunun için bunu "Ve bize..." diyerek vâvı atıf
harfiyle öncekiler üzerine atfetmiştir.
[47] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır.
Bu hayvanların
kötülükleri hususunda şunlar söylenmiştir: Karga ile çaylak zaîf buldukları sığır,
deve ve diğer hayvanların sırtlarındaki etlerini gagala-nyle yerler, gözlerini
çıkarırlar, şaşkın bir insanın elinden ekmeğini kaparlar. Bunlar kuşların en
âdîsidir. Akreb de en zehirli bir hayvandır; hattâ yılanı bile vurur öldürür.
İri bedenlerine rağmen akrebin zehiri, fili, sığın öldürmeğe kâfidir.
Yaralayıcı köpek, saldırgan her hayvana denir, kurt da buraya katılır. Şafiî,
Sevrî, Ahmed ibn Hanbel'e göre Akûr kelb ile murâd, her yırtıcı ve parçalayıcı
hayvandır. Bu beş nevi' hayvanın öldürülmesi, ihrâmlı için caizdir. îhrâmlı
için caiz olunca, ihrâmsızlar için bunların Öldürülmeleri evleviyetle caiz
olur.
[48] İsmâîlî'nin sarahatle bildirdiğine göre, bu vakıa
arefe gecesi olmuştur. Minâ'da olduğu da hadîs metninde bildirildiğinden, bunun
Harem içinde vâki' olduğuna delâlet eder. ibn Huzeyme'nin Hafs ibn Gıyâs'tan
"Rasûlullah ihrâmlı iken Minâ'da, Harem dâhilinde bir yılanın
öldürülmesini emretti" suretinde daha açık bir rivayeti vardır.
Hadîsteki "Şu
yılanı öldürünüz!" emrinin gereği vucûbdur. îhrâmlı için Harem dâhilinde
yılanın öldürülmesi vâcib olunca, Harem haricindeki ihrâmsı-zın öldürmesi,
vucûbun evlâ derecesiyle sabit olur. İbn Battal: Gerek Hıll'de, gerek Harem'de
yılan Öldürülmesinin cevazında âlimlerin ittifakı vardır, demiştir.
[49] Hadîsin başlığa uygunluğu "Fâsıkcık"
sözündedir. Çünkü Peygamber'in onu "Fâsıkcık" ismiyle isimlendirmesi,
öldürülmesinin mübâhlığını gerektirir. Ai-şe, Peygamber'in keleri Öldürme
emrini işitmediğini bildirmiştir
"Fâsıkcık"
ta'bîri, keler cinsinden bâzılarının zararlı ve ağulu hayvancıklar'olduğunu
ifâde etmiştir.
[50] Buhârî'nin bu sözünün şevki, fer'de böyle bu babın
sonunda vâki' olmuştur. Hâlbuki bunun yeri açıkça sezileceği üzere bundan evvel
geçen İbn Mes'ûd hadîsinin arkasıdır (Kastallânî).
[51] Buhârî bu İbn Abbâs hadîsini, bundan sonra gelecek
olan bâbda mevsûlen rivayet etmiştir.
[52] Hadîsin başlığa uygunluğu "... Mekke Haremi'nin
ağacı kesilmez" sözünde-dir. Bu hadîs, ayniyle İlim Kitâbı'nda da
geçmişti.
Ebû Amr ibn Saîd
ibni'1-Âs, Umeyye oğullan hanedanından ve vâlîlerin-dendir. Yezâd ile Mervân ve
Abdulmelik günlerinde Abdullah ibnu'z-Zubeyr (R)'e ordular hazırlayıp
sevketmiş, nihayet Halîfelik sevdasına düştüğü için Abdulmelik ile harb de
etmiş ve onun tarafından sulh ve emân verildikten sonra ahde vefasızlıkla
(gadren) öldürülmüştür. Mekke Haremi'ne karşı ordu sevkedilme-mesi hakkında Ebû
Şurayh (R)'ın nasihatine mukaabil, ona ilim taslayarak verdiği cevâb da
mugalata yânî yanıltmadır. İbnu'z-Zubeyr, Amr'ın hizmet ettiği kimselerden
evvel Şam'dan mâada bütün İslâm beldelerinden bîat almış olup, sahâbî olmak
dolayısıyle halifeliğe onlardan daha hakklı olduğu hâlde onu âsî, kaatil ve
hırsız menzilesinde tutması ve Harem'in hürmetini parçalamağa kalkışması,
cinsiyet ve kavmiyet asabiyetine uymaktan başka şeye hamledilemez. (Tecrîd
Ter., I, 86-87).
[53] Hadîsin başlığa delîlliği "Haremin avı
ürkütülmez" sözündedir. Bu hadîs, Cenazeler Kitâbı'nda "Kabirde
ızhır ve kuru ot bâbı"nda da geçmişti.
İstemeden sonraki
istisna, ya o anda buna dâir vahiy geldiğine veya geçmiş olan vahiyde
istisnanın beyân ve tebliği, istemeye bırakıldığına; yâhud da böyle bir vahiy
yoksa, Peygamber'in Allah tarafından me'mûr buyurulduğu hususların
tafsillerinde icdhâda İzinli olduğuna delildir.
[54] Bu kısım, İkrime'nin Hâlid'e hitabıdır. İkrime bununla
hayvanları telef etmek ve diğer ezâ nevi'lerinden men'e tenbîh etmek
istemiştir. Bu, ednâ ile a'lâya, yânî daha küçük olanla daha yüksek olana
tenbîh etmektir. Nitekim "Ana babana üff rfeme.'"(el-lsrâ:23)
kavlinde de böyledir. Üff demekten men' edilen şahıs, onlara sövmekten
evleviyetle men' edilmiş olur (Aynî).
[55] Ebû Şurayh(R)'ın bu hadîsi, bundan önceki bâbda
mevsûlen geçmiştir
[56] "Lâkin cihâd ve niyet vardır" demek, Mekke
fethinden sonra Medine'ye hicret yoktur. Bundan sonra Mekke'den yalnız cihâd
için ve bir de hayır tahsîü niyetiyle çıkılır, demektir.
[57] Başlığa delîlliği "Mekke Allah'ın haram kılması
sebebiyle kıyamet gününe kadar haramdır..." sözündedir.
[58] îbn Umer'in oğlu Vâkıd'a yaptığı bu tedâvî haberini
Saîd ibn Mansûr, Mucâ-hid tarîkinden mevsûlen rivayet etti. Bu haberin başlığa
uygunluğu, bunların her ikisi de, yânî kan aldırma ve dağlama işlerinin ikisi
de tedâvîde kullanıldığı cihetledir
[59] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır.
[60] Lahyu Cemel, Mekke ile Medine arasında, Medîne'ye daha
yakın bir yer ismidir. Hazım ve daha başkaları bu kan aldırmanın Veda Haccı
yolunda olduğunu kat'iyetle bildirmişlerdir. Bu hadîslerden ihrâmlının burada
zikredilen ve zikredilmeyen tedâvî şekilleriyle tedâvî olabileceği hükmü
alınmıştır. Bâzı fakîhler, hadîsin zahirine göre sıhhî luzûm olsun, olmasın;
mutlak surette ihrâmlı için kan aldırmayı caiz görmüşlerdir...
[61] Hadîste ihrâmlının evlendirilmesi vardır. Keza
başlıkta mübhem bıraktığı cevaz hükmünün de- beyânı gelmiştir.
Bu hadîse dayanarak
îbrâhîm Nahaî, Sevrî, Atâ, Hammâd ibn Ebî Süleyman, İkrime, Mesrûk, Ebû
Hanîfe, Ebû Yûsuf... nikâh etmekte ihrâmlı için hiçbir mahzur yoktur, şu kadar
ki, ihramdan çıkıncaya kadar cinsî münâsebette bulunamaz, demişlerdir.
İbn Mes'ûd, Saîd ibn
Müseyyeb, Evzâî, Mâlik, Şafiî, Ahmed ve İshâk da ihrâmlının nikâh etmesini ve
nikâh olunmasını tecvîz etmemişlerdir.
[62] Âişe'nîn bu sözünü Beyhakî mevsûîen rivayet etmiştir.
Başlığa uygunluğu, bu boyaların tıyb kokusu gibi koku neşretmesi ve cinsî temas
arzusunu harekete geçirmeleri cihetindendir.
[63] Başlığa delîlliği "Vers ve zağferân ile boyanmış
hiçbirşey giymeyin" sözünde-dir. Bu hadîs İlim Kitâbı'nın sonlarında başka
bir tarîkten geçmiş idi.
[64] Bunların hadîslerini sırasıyle Nesâî, Ebû Dâvûd, Alî
ibn Muhammed el-Misrî, Ebû Ya'lâ el-Mevsılî, Âhmed, Hâkim mevsûlen rivayet
etmişlerdir
[65] Ubeydullah'ın bu hadîsini İshâk İbn Râhûye kendi
Müsned'inde mevsûlen rivayet etmiştir.
[66] Hadîsin başlığa hüccetliği "Ona hiçbir koku
yaklaştırmayın " sözündedir. Çünkü o zât ihrâmlf iken ölmüştür, ihrâmhya
da koku sürmek men1 edilmiştir.
Buhârî bu hadîsi
Cenazeler Kitâbı'nda "İhrâmlı nasıl kefenlenir bâbi"nda iki tarîkten
getirmişti
[67] İbn Abbâs'ın bu sözünü Dârakutnî ile Beyhakî mevsûlen
rivayet etmişlerdir.
İbn Umer'in görüşünü
Beyhakî; Âişe'nin görüşünü ise İmâm Mâlik mevsûlen rivayet etmişlerdir.
Bunların başlığa uygunluğu, yıkanmak da, bedeni ve başı ovalamak da ezayı ve
kiri gidermek olduğu cihetledir
[68] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır.
İbn Uyeyne'nin
rivayetinde şu ziyâde vardır: Râvî Abdullah ibnu Huneyn, Ebû Eyyûb'un bu fiilî
ve kavlî cevâbını getirip, İbn Abbâs ile Mısver'e haber verince Mısver, İbn
Abbâs'a: Artık seninle bir daha mücâdele etmem, demiştir (Aynî ve Kastallânî).
[69] Başlığa uygunluğu "İki mest giysin "
sözündedir. Burada emir mutlaktır; kesilmesi zikredilmemiştir.
[70] Bu İbn Umer hadîsi, bundan önce geçen tbn Abbâs
hadîsindeki mutlakhğı ka-yıdlamiştır. Edik bulamayıp iki mest giyen ihrâmh,
bunları topuklarının altına kadar kesecektir. Bu hadîs, biraz evvelki bâbda küçük
bir metin farkıyle ayrı bir tarîkten geçmişti.
[71] Bâb başlığına delîlliği meydandadır, zâten biraz evvel
de başka bir tarik ile geçmişti
[72] İkrime'nin sözünün başlığa uygunluğu açıktır. Yalnız
silâh kuşandığı takdîrde fidye verir görüşüne hiç kimse katılmamıştır. Buhârî
de buradaki sözü ile, bu fidye vermek görüşünde mutâbaa olmadığını açıkça ifâde
etmiştir
[73] Buhârî bu hadîsi burada kısaltılmış olarak getirdi.
Sulh Kitâbı'nda tamâmını getirmiştir. Bâb başlığına delîlliği "Mekke'ye
silâh sokulmayacak" sözündedir. Eğer silâh taşımak mutlak olarak, yânî
zarurette ve zaruret dışında caiz olmamış olaydı, Mekke ahâlîsi bu madde
üzerine hükümleşmezdi (Aynî, Kastallânî).
Hadîs, ihtiyâç
duyulduğu zaman ihrâmlının beraberinde silâh taşıyabileceğine ve bundan dolayı
bir fidye söz konusu da olmadığına delâlet etmiş oluyor.
İbn Battal: Mâlik ve
Şafiî ihrâmlının haccda ve umrede silâh taşımasına cevaz verdiler; el-Hasen ise
bunu kerîh gördü, demiştir (Aynî).
[74] Yânî bu bâb, hacc ve umre yapmayacakların Harem'e
ihrâmsız girebileceklerini beyân babıdır. İbn Umer de Mekke'ye ihrâmsız olarak
girmiştir. İbnu Umer'in bu.fiilini İmâm Mâlik el-Muvatta'da mevsûlen rivayet
etmiştir.
[75] Bunların hepsi Buhârî'nin sözüdür. Buhârî bu
sözleriyle, Mekke'ye hacc ve umre niyetiyle olmayarak ihrâmsız giren kimseye
birşey lâzım gelmeyeceğini ifâde etmiştir. Çünkü gelecek olan İbn Abbâs
hadîsinde Rasûlullah (S): "Hacc ve umre yapmak isteyen kimseler
için" buyurmuştur.
Diğer imamlardan meşhur
olan görüş ise ihrâmlı girmek vucûbudur.
[76] Hadîsin başlığa delîlliği "Hacc ve umre yapmak
isteyenlere" sözündedir. Çünkü Rasûiullah bu sözüyle mîkaatlan hacc ve
umre yapacaklar için tahsîs etmiş, ve umre yapmayacaklar için bir mîkaat ta'yîn
etmemiştir. Hadîs ayniyle Hacc Kitâbı'nda "Mekke ahâlîsinin ihrama girme
yeri bâbı"nda geçmişti.
[77] Hadîsin başlığa delîlliği Peygamber'in Mekke'ye,
başında bir nevi' harb silâhı olan miğfer olarak girmiş olmasıdır. Eğer böyle
girmek haram olsaydı, muhakkak Peygamber başı açık girerdi. Başlık da Mekke'ye
ihrâmsız girmek hakkındadır. Buhârî bu hadîsi ayrı ayrı tarîklerden Libâs,
Cihâd ve Magâzî Kitâblan'nda da getirmiştir.
İbnu Hatal,
Rasûlullah'ı ve İslâm'ı dâima şiirleriyle hicveden kötü ruhlu birisi idi. İbn
Abdilberr: Müslüman olmuş, sonra dînden dönmüştü, diyor.
Rasûlullah Mekke'ye
girdiğinde umûmî afv i'Iân etmiş ve fakat dört erkek ile iki kadını bu afvdan
hâriç tutmuştu. Bunlardan biri İbn Hatal idi.
İbnu Hatal'ı Ebû Berze
(R) öldürdü, Saîd ibn Hureys de iştirak etti (Kas-tallânî).
[78] İnsan üzerinde gömlek olduğu hâlde hacc fiillerini
bilmiyerek ihrama girdiği zaman, üzerine fidye gerekir mi, gerekmez mi?
Buhârî, hadîste bu husus açıkça belirmediği için cevâbı zikretmedi. Buhârî
evvelâ hadîsin râvîsi olan Atâ'nm haberini zikretti. Bununla maksadı şudur:
Eğer hadîsten fidyenin vucûbü anlaşıl-saydı, bu Atâ'ya gizli kalmazdı. İşte
bunun için Atâ, o kimse üzerine fidye yoktur, demişti.
[79] Başlığa uygunluğu, o kimse üzerinde cübbe olduğu hâlde
ve İhram işlerinin câhili olduğu hâlde umre niyetiyle ihrama girmiş olmasıdır.
Şübhesiz gömlek ile cübbe aynı hükümdedir, aralarında hükmen bir fark yoktur.
[80] Çünkü eli ışınlan kişi, saldırıcıyı def etmek için
elini çekmiş ve bu çekişle onun dişini sokmuştu. Meşru' müdâfaada söktüğü için,
dişi heder olup diyetsiz bırakılmıştır.
Bu fıkranın bu bâbla
ilgisi, hadîsin tamamlayan bir fıkrası olmasından ibarettir. Burada
tebaiyyetle zikredilmiştir. Buhârî bu hadîsi Hacc, Fadâilu'l-Kur'ân, Magâzî,
Diyât Kitâblan'nda da getirmiştir
[81] Hakîkaten hadîslerde Peygamber'in böyle bir emri yoktur.
[82] Başlığa uygunluğu, Peygamber'in Arafat'ta ihrâmlı iken
Ölen kimse nâmına, geri kalan cemreler, tıraş, ifâda tavafı gibi hacc
fiillerinin niyabetle yerine getirilmesini ve onun ihrâmlı hâlinin devam
ettiğini ve kıyamette telbiye'ederek diriltileceğim bildirmesi cihetindendir.
[83] Bu da aynı hadîsin başka bir tarîkidir; metin bir
kelime farkı ile aynıdır.
[84] Bu, aynı hadîsin diğer bir tarîkidir. Hadîs başlıkta
ifâde edilen hususlara, yânî ihramı içinde öldüğü zaman ihrâmlının tâbi'
tutulacağı sünnet fiillerine delâlet etmektedir. Hadîsin bu kadarcık delâleti
de, daha umûmî olan başlığa hüccet yapmağa yeterlidir.
Şafiî, Ahmed ibn Hanbel,
İshâk ibn Râhûye ve Zahirîler, ihrâmlı olarak vefat eden mü'minin ihram hâlinin
öldükten sonra da devam edeceğine bu hadîslerle istidlal etmişlerdir. Ve ihram
hâlinin devamından dolayıdır ki, kefen-lenmesinde başının bezle örtülmesi, koku
kullanılması nehyedilmiştir, demişlerdir.
[85] Hadîsin bâb başlığına uygun olması için "Kadın,
kadın adına hacc yapar" demesi yakışırdı. Zerkeşî buna şöyle cevâb verdi:
Buhârî bu başlığı, hadîsteki "Allah hakkını da ödeyip yerine
getiriniz" sözünden istinbât etmiştir. Çünkü bu hitâb, içinde erkekler ve
kadınların dâhil bulunduğu bir hİtâbdır. Böyle olunca erkeğin kadın adına,
kadının da erkek adına haccetmesi vardır (Kastallânî).
[86] Hadîsin başlığa delâleti "Annem hacc yapmayı
adamıştı..." sözündedir. Çünkü bu kelâmda ölmüş olan kimsenin adağı
yerine hacc yapmak vardır. Bu İse başlığın birinci cüz'üne mutabıktır...
(Aynî).
[87] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Bu hususta
fakîhlerin bâzı farklı görüşleri vardır.
Ebû Hureyre'den gelen
hadîste "Baban tarafından (vekâleten) hacc yap" lâfzıyledir.
[88] Bâb başlığına delîlliği "Ben onun tarafından
(vekâleten) hacc yapabilir miyim? ... Evet... buyurdu" sözünden alınır. Bu
kelâm kadının erkek adma hacc yapmasının cevazını haber vermektedir.
Bu hadîsten binip
inmeye muktedir olamıyacak derecede zaîf olan kimseye niyâbeten başkasının hacc
etmesinin cevazı alınmıştır. İmâm Ebû Hanîfe, Sev-rî, Şafiî, Ahmed, îshâk'ın
mezhebleri böyledir. İmâm Mâlik, Leys ibn Sa'd, Ha-seh ibn Salih ise: Hayattaki
kimseden niyâbeten hacc edilmez; eğer hacc etmeden vefat etmiş olursa, ölüye vekâleten
hacc etmek sahîhtir, demişlerdir.
Nahaî gibi bâzı selef
âlimleri de: Ne Ölü hesabına, ne de herhangibir sebeb-Ie başkası nâmına
vekâleten hacc etmek caiz değildir. İsterse hacc ile vasiyyet etmiş bulunsun,
demişlerdir... (Umdetu'I-Kaarî, V, 120).
[89] Hadîsin başlığa delîlliği, tbn Abbâs'ın bulûğ çağının
aşağısında iken Veda Haccı'nda Peygamber'in beraberinde bulunmuş olması
cihetiyledir.
Bu hadîs Hacc Kitabı1
nda "Ailesinin zaîflerini önden gönderen kimse bâ-bı"nda da geçmişti.
[90] Hadîsin başlığa delîlliği bundan önceki hadîsin
delîlliği hakkında söylediğimiz gibidir.
Bu hadîs de tlim
Kitâbı'nda "Küçüğün hadîs işitmesi.ne zaman sahîh olur bâbı"nda;
Namaz Kitâbı'nda "îmâmm sütresi bâbı"nda da geçmişti.
[91] Yûnus'un bu hadîsini Müslim rivayet etmiştir.
[92] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır.
İbn Sa'd'ın, Vâkıdî'den
rivayetinde "Benimle anam hacc etmişti"; Fâkı-hî'nin rivayetinde
"Benimle babam hacc etmişti" ziyâdeleri vardır. Tirmizî'nin
rivayetinde Sâib'in bu haccı Veda Haccı'nda olduğu açıkça belirtilmiştir.
[93] Hadîsin başlığa uygunluğu "Sâib için, ona hacc
yaptırılmış idi" sözündedir. Çünkü Sâib, kendisine hacc yaptırıldığı
zaman küçük bir çocuktu. Başlık da "Çocukların hacc etmesi"
hakkındadır.
[94] Bu hadîsin başlığa uygunluğu, içinde kadınların haccı
ve bir de erkeklerin haccı üzerine bir ziyâde bulunduğu cihetledir ki, o
ziyâde, kadınların "sefere çıkışlarında işlerini üzerine alan kimsenin
iznine ihtiyâç duyulmastdır (Aynî).
Umer (R) "Evlerinde
otursunlar..." (el-Ahzâb: 33) âyetine dayanarak, bu hususta evvelâ
tereddüd edici ve Peygamber kadınlarına seferin harâmhğı görüşünde idi. Sonra
kendisine bunun cevazı zahir oldu ve hilâfetinin sonlarında onlar için izin
verdi... (Kastallânî).
[95] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Bu hadîs, Hacc
Kitâbı'nın evvellerinde "Meb-rûr haccın fazileti bâbı"nda da geçmişti
[96] Hadîsin başlığa delîlliği "Kadının beraberinde
sen de çık!" emrindedir. Çünkü bu emr, kadınların hacc etmelerinin
cevazına ve zevç yâhud nikâh geçmez bir hısım beraberinde sefere çıkmalarının
cevazına delâlet etmektedir.
Buhârî bu hadîsi Cihâd
ve Nikâh Kitâblan'nda da getirmiştir (Aynî).
[97] Başlığa delîlliğı "Seni hacc etmenden men' eden
nedir?" sözünden alınır. Çünkü bu söz, kadınların hacc etmelerinin
gerekliliğine delâlet eder. Başlık da kadınların hacc etmeleri hakkındadır.
Bu hadîs, Umre
Bâblan'nın evvelinde "Ramazân'da umre etmek bâbı"nda geçmişti
[98] Buhârî bununla Habîb el-Muallim rivayetini
kuvvetlendirmek istemiştir. Çünkü burada Atâ'nın, İbn Abbâs'tan işitmesi
açıkça belirtilmiştir.
[99] Bunu İbn Mâce, mevsûlen rivayet etmiştir.
[100] Yâni bunu adayan kimse üzerine, adağına vefa etmesi
vâcib olur mu, olmaz mı?
[101] Hadîsin bâb başlığına mutabakatı, hadîsin başlıktaki
soruya cevâb olması ve başlıktaki mübhemliğe beyân getirmesi cihetindendir
[102] Bu hadîsin başlığa uygunluğu da, bundan öncekinden
söylediğimiz gibidir.
Abdullah İbn Mâlik'in
rivayetinde "Bineğine binsin; üç gün oruç tutsun"; İkrİme'nİn ibn
Abbâs'tan rivayetinde de: "Binsin, bir deve kurbân etsin!" ziyâdeleri
vardır.
Ebû Hanîfe: Beytullah'a
yaya gidip ziyaret etmeyi adayan kimse, kudreti yettiği kadar yaya yürür,
yorulunca sefer vâsıtasına binerek gider. Ka'be'ye bir koyun kurbânı hediye
eder" demiştir. Hattâ o, bu hükmü yürümekten âciz olmayan kişiye de
teşmil etmiştir (Kastallânî).
[103] Buhârî bununla Ebu'l-Hayr'ın bu hadîsi Ukbe ibn Âmir
el-Cuhenî (R)'den işitmesini beyân etmek istemiştir.
[104] Buhârî bu senedfe bu hadîs hususunda ibn Cureyc'in iki
şeyhi bulunduğunu işaret ! etmiştir.
Bunlardan biri Yahya ibn Eyyûb, biri de Saîd ibn Ebî Eyyûb'dur.