29-EBVABU'L-MUHS AR VE CEZÂİ'S-SAYD.. 2

1- Men' Olunan Kimse, Avlanma Cezası Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı : 2

2- Bâb: Umre Yapmağa Girişen Kimse Bundan Alıkonulduğu Zaman (Nasıl Yapar)?  2

3- Haccda Men' Olunmak Babı 3

4- Alıkonulma Hâlinde Kurbân Kesmek, Tıraştan Evveldir Babı 3

5- Alıkonulan Kişi Üzerine -Yapamadığı Hacc Yâhud Umreden Dolayı- Bedel (Yânî Kaza Etmek) Yoktur Diyen Kimse Babı 4

6- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı: 4

7- Yüce Allah'ın   "Ya Sadakadan.. " (El-Bakara: 196) Kavli(Nin Tefsiri) Babı 4

8- Bâb: Fidye Hakkındaki Doyurma (Her Fakire) Yarım Sâ'dır 5

9- Bâb: "En-Nüsük", Koyun'dur 5

10- YÜCE ALLAH'IN "Artık Haccda Refes Yoktur'' (El-Bakara: 197) KAVLİ BABI 5

11- Azız Ve Celîl Olan Allah'ın: 'Haccda İtaatsizlik Yapmak Ve Kavga Etmek Yoktur" (El-Bakara: 197) Kavli Babı 5

12-Bismi'llâhi’-Rahmâni'r-Rahîm.İhramlının Avlanma Benzeri Fiillerinin Cezası İle Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı : 6

13- Bâb : İhrâmsızolan Av Avladığı Ve Avı İhrâmlıya Hediye Ettiği Zaman, İhrâmlı Bunu Yer 6

14- Bâb: İhrâmlılar Bir Ay Hayvanı Görüp De Güldükleri Ve İçlerindeki İhrâmsız Kimse Avı Anladığı Zaman (Hüküm Nedir)? 7

15- Bâb: İhrâmlı Olan, İhrâmsız Kişiye Avı Öldürmesi Hususunda (Fiil Veya Sctzle) Yardım Etmez. 7

16- Bâb: İhrâmlı Bulunan Kişi, İhrâmşızın Avlaması İçin 1 Av Hayvanına Doğru (Fiili Ve Sözlü) İşaret Yapmaz. 8

17- Bâb: İhrâmsız Olan Kimse İhrâmlıya Canlı Bir Yaban Eşeği Hediye Ettiği Zaman Kabul Etmez. 8

18- İhrâmlı Kimsenin Hayvanlardan Öldürebileceği Nevî'ler Babı 8

19- Bâb: Harem'in Ağacı Kesilmez. 9

20- Bâb: Haremin Av Hayvanı Ürkütülmez. 10

21- Bab: Mekke'de Kıtal Yapmak Halal Olmaz. 10

22- İhrâmlı İçin Kan Alma Tedavisi Babı 10

23- İhrâmlının Eşlendirilip Evlendirilmesi Babı 11

24- İhrâmlı Erkek Ve İhrâmlı Kadın İçin Nehy Edilen Kokular Babı 11

25- İhrâmlının Yıkanması Babı 11

26- İhrâmlının. İkî Edik Bulamadığı Zaman. İki Mest Gîymesi Babı 12

27-  Bab: 12

28- (İhtiyâç Duyduğu Zaman) İhrâmunın Silâh Kuşanması Babı 12

29- Harem'e Ve Mekke'ye (Hacc Ve Umre Yapmayacaklar İçin) İhrâmsız Olarak Girmek Babı 12

30- Bâb: İnsan Üzerinde Gömlek Olduğu Hâlde ; Bilmiyerek İhrama Girdiği Zaman?  13

31- Arafat'ta Ölen İhrâmlının (Hükmü) Babı 13

32- İhramı İçinde Öldüğü Zaman İhrâmlının (Yıkanma Kefenlenme Keyfiyeti İle Diğer İşlerinde Uygulanacak) Sünneti Beyân Babı 14

33- Ölü Adına Hacc Yapmak; Ölü Adına Adakları Yerine Getirmek Ve Erkek; Kadın Adına Hacc Yapar Babı 14

34- Binek Üzerinde Durmaya Gücü Yetmeyen Kimse Adına Hacc Yapmak Babı 14

35- Kadının Erkek Adına (Vekâleten) Hacc Yapması Babı 14

36- Çocukların Hacc Yapması Babı 15

37- Kadınların Hacc Etmesi Babı 15

38- Ka'be'ye Kadar Yürümeyi Adayan Kimse Babı 16


Rahman ve ilahîm olan Allah'ın ismiyle a9 *

 

29-EBVABU'L-MUHS AR VE CEZÂİ'S-SAYD

(Men Olunan Kimse ve Avlanma Cezası Bâbları) [1]

 

1- Men' Olunan Kimse, Avlanma Cezası Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı [2]:

 

"Haca da, umreyi de Allah için tamam yapın. Fakat bunlardan alıkonursanız, o hâlde kolayınıza gelen kurbân (gönderin), kurbân yerine varıncaya kadar başınızı tıraş etmeyin..." {ei Bakara: 196) [3].

Ve Atâ ibn Löî Rcbâh: İhsâr, durumuna göre herşeyden (yânî hastalıktan, düşmandan ye şâir bir mâni'den) olur, demiştir [4].

Ebû Abdillah el-Buhârî: "Hasûran" <âiu tmrân: 39>, kadınlara gelmez (yânî nefsine hâkim) demektir, dedi [5].

 

2- Bâb: Umre Yapmağa Girişen Kimse Bundan Alıkonulduğu Zaman (Nasıl Yapar)?

 

1-.......Bize Mâlik, Nâfi'den şöyle haber verdi: Abdullah ibn Umer, (Haccâc'ın Abdullah ibn Zubeyr ile harb etmek için Mekke üzerine bir ordu ile yürüdüğü) fitne senesinde umre niyetiyle Mek­ke'ye gitmek üzere yola çıktı. (Çocukları tarafından kendisine: Bu fitne sebebiyle senin Beyt'i ziyaret etmene mâni' olacaklarını düşü­nürüz denildiğinde) îbn Umer:

— Eğer ben Beyt'i ziyaretten rnen' olunursam, ben de Rasûlul-lah'ın beraberinde yaptığımız gibi yaparım, dedi.

Ve umre niyetiyle telbiye edip (Zu'1-Huleyfe'den) ihrâmlandı. Şundan dolayıdır ki, Rasûlullah da Hudeybiye senesinde böyle umre niyetiyle ihrama girmişti [6].

 

2-.......Ubeydullah ibn Abdillah ile Salim ibn Abdillah şöyle ha­ber vermişlerdir; Haccâc ibn Yûsuf es-Sakafî'nin kumandasındaki Şâm askeri, Abdullah ibn Zubeyr ile harb etmek için Mekke üzerine in­dikleri gecelerde, biz babamız Abdullah ibn Ümer'e:

— Bu sene hacc yapmaman sana hiçbir zarar vermez. Çünkü biz bu yıl seninle Beyt arasına girilip, engel olunmasından endîşe ediyo­ruz, dedik.

İbn Umer cevaben:

— Biz Hudeybiye senesinde Rasûlullah'ın beraberinde umre için yola çıktığımızda, Kureyş kâfirleri bizimle Beyt arasına girip, bizim Beyt'e varmamıza mâni' oldular. Bunun üzerine Peygamber (S) kur­bânını (Hudeybiye'de) kesti, başım tıraş etti (ihramdan çıktı). Sizleri şâhid tutuyorum ki, ben kat'î surette umre yapmayı kendime vâcib kıldım. Allah dilerse ben Mekke'ye giderim. Beyt ile benim aram boş bırakılırsa, Beyt'i tavaf ederim (fiilleri tamamlarım). Eğer Beyt ile be­nim arama engel olunursa, ben de Peygamber ile beraber Hudeybi-ye'de bulunduğum zaman Peygamber'in işlediği gibi işlerim (yânî kurbân keser, tıraş olur, umre ihramından çıkarım), dedi.

Ve akabinde Zu'1-Huleyfe'den umre niyetiyle ihrama girdi. Sonra bir sâaî gitti. Sonra:

— Alıkonulmak ile ihramdan çıkma cevazında hacc ile umrenin ikisi de birdir, aralarında fark yoktur. Sizleri şâhid kılıyorum ki ben, umremle beraber bir haccı kendime vâcib kıldım, dedi.

(Ve böylece kıran haccına niyet etti.) Artık bu ikisinden dolayı girdiği ihramdan tâ nahr günü kurbân kesip ihramdan çıkıncaya ka­dar halâl olmadı. Ve:

— Kıran haccı niyetiyle ihrama giren kişi (Arafat dönüşü) Mek­ke'ye gireceği gün Beyt'i bir defa-tavaf edinceye kadar ihramdan çık­maz, der idi [7].

 

3-.......Bize Cuveyriye, Nâfi'den tahdîs etti ki, Abdullah ibn Umer'in oğullarından bâzısı (yânî ya Abdullah, ya Ubeydullah, ya da Salim) -Haccâc'ın İbn Zubeyr'le harb etmek için Mekke'ye indiği yıl umre yapmak istediği zaman- babaları İbn Umer'e: Bu sene Mekke'­ye gitmeyip Medîne'de otursanız (daha hayırlı olacak), demişlerdir [8].

 

4- Bize Muhammed tahdîs edip şöyle dedi [9]: Bize Yahya ibnu Salih tahdîs edip şöyle dedi: Bize Muâviye ibnu Sellâm tahdîs edip şöyle dedi: Bize Yahya ibnu Ebî Kesîr, îkrime'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: İbn Abbâs (R): Rasûlullah (S) -Hudeybiye umresinde Ka'-be'denmen' olunmuştu. Men' olunduğu Hudeybiye'de başını tıraş etti. Kadmlarıyle cinsî münâsebet yaptı, kurbânını kesti. Nihayet ge­len sene bir umre (daha) yaptı [10].

 

3- Haccda Men' Olunmak Babı

 

5-....... Bize Abdullah ibnu'l-Mübârek haber verip şöyle dedi: Bize Yûnus ibn Yezîd, haber verdi ki ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Salim haber verip şöyle dedi: İbnu Umer (R) şöyle der idi: "Sizden herhangi biriniz (Arafat'ta vakfe yapamayacak surette) haccdan alı­konulup men' edilirse (tutunmak için) size Rasûlullah'in sünneti kâfi değil midir? O men' olunan kişi imkân bulursa Beyt'i tavaf ve Safa ile Merve arasını sa'y eder. Sonra ihrâmlıya haram olmuş olan her-şey, buna halâl olur. Nihayet gelecek sene hacc eder, bu kimse ya kur­bân kesery yâhud kurbân bulamazsa oruç tutar" [11].

Ve yine Abdullah ibnu'l-Mübârek'ten; o dedi ki: Bana Ma'mer haber verdi ki, ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Salim, İbnu Umer'den bu hadîsin benzerini tahdîs etti [12].

 

4- Alıkonulma Hâlinde Kurbân Kesmek, Tıraştan Evveldir Babı

 

6-.......Bize Ma'mer (ibn Râşid), ez-Zuhrî'den; o da Urve'den; o da el-Mısver(R)'den haber verdi.el-Mısver ibn Mahrame: Rasûlul­lah (S) Hudeybiye'de tıraş olmazdan evvel kurbân kesti ve sahâbîle-rine de böyle yapmalarını, yânî tıraştan evvel kurbân kesmelerini emretti, demiştir [13]

 

7-.......Nâfi' tahdîs etti ki: (Şâm askeri Abdullah ibn Zubeyr'le harb etmek için Mekke'ye indiği gecelerde, Abdullah ibn Umer Mek­ke'ye gitmek istedikçe, oğullan Abdullah ile Salim, babalarına: Bu yıl hacc etmemen sana zarar vermez, biz seninle Beyt arasına engel olunacağından korkuyoruz dediklerinde) Abdullah ibn Umer:

— Biz Hudeybiye senesinde Peygamber'in beraberinde umre ya­pıcılar olarak yola çıktık. Kureyş kâfirleri Beyt'in berisinde ona var­mamıza engel oldular. Bunun üzerine Rasûlullah (S) kurbanlık develerini kesti ve başını tıraş etti (böylece ihramdan çıktı), demiştir [14].

5- Alıkonulan Kişi Üzerine -Yapamadığı Hacc Yâhud Umreden Dolayı- Bedel (Yânî Kaza Etmek) Yoktur Diyen Kimse Babı

 

Ve Ravh, Şibl ibn Abbâd'dan; o da İbn Ebî Necîh'ten;  o da  Mucâhid'den olmak üzere söyledi ki, İbn Abbâs (R):

BedeLtyânî kaza) ancak cima ile lezzet almak suretiyle haccını bozan (veya eksilten) kimse üzerine * vardır. Amma kendisini bir Özr veya bundan başka bir (   engelin habsettiği kimseye gelince, o kimse ihramından çıkar ve onu kaza etmez. Ve eğer kendisi ; alıkonulmuş olduğu hâlde beraberinde kurbanlığı varsa ve eğer onu Mekke'ye göndermeye muktedir olamıyorsa, Hıll veya Harem'den alıkonulduğu yerde onu keser. Eğer kurbanlığını Mekke'ye göndermeye muktedir olursa, kurbanlığı nahr günü yerine ulaşıncaya (kesilinceye) kadar

ihramdan çıkmaz, demiştir [15].

İmâm Mâlik ve başkası da: öKurbânını, alıkonulmanın meydana geldiği herhangi yerde keser, başını tıraş eder ve üzerine hiçbir kaza yoktur. Çünkü Peygamber (S) ve sahâbîleri Hudeybiye'de kurbânlarını kestiler, başlarını tıraş ettiler ve tavaf yapmadan, kurbânları da Ka'be'ye ulaşmadan evvel ihramın haram kıldığı şeylerin

hepsinden halâl oldular. Sonra da Peygamber'in, beraberinde bulunanlardan hiçkimseye kaza etmelerini emrettiği ve onların da öbunu tekrar yaptıkları zikredilmem iştir. Hâlbuki Hudeybiye, Harem dışındadır [16].

 

8-.......Bana Mâlik, Nâfi'den tahdîs etti ki, Abdullah ibn Umer (R), Şâm ordusu fitnesi yılında umre yapmak üzere Mekke istikaa-metine yola çıktığı zaman (oğullarının o yıl hacc yapmamasının da­ha hayırlı olacağını söylemelerine) cevaben: Eğer ben Beyt'e ulaşmaktan men' olunursam, biz de Rasûlullah'ın beraberinde iken yaptığımız gibi yaparız, dedi. Ve umre niyetiyle (Zu'1-Huleyfe'den) ihrama girip telbiye etti. Şundan dolayı ki: Peygamber (S) de Hu-deybiye senesinde böyle umre niyetiyle ihrama girip telbiye etmişti.

Sonra Abdullah ibn Umer kendi işi hususunda nazar edip dü­şündü de kendi kendine: Alıkonulmakla ihramdan çıkmanın ceva­zında umre ile haccın durumu birdir; aralarında fark yoktur, dedi. Akabinde yüzünü yol arkadaşlarına yöneltti de: Umre ile haccın du­rumu ayrı ayrı değil, birdir. Ben sizleri şâhid kılıyorum ki, ben umre ile beraber haccı da kendime vâcib kıldım, dedi. (Yânı kıran haccına niyet etti.) Mekke'ye varınca umre ve hacc için bir tavaf yaptı ve bunun kendisine kâfi olduğu re'ymde bulunup kurbânını kesti [17].

 

6- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:

 

"(Kurbân yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin.)

Artık içinizden kim hasta olur yâhud başından bir eziyeti bulunursa, ona oruçtan veya sadakadan yâhud da kurbândan (biriyle) fidye (vâcib olur) ... " (el-Bakara: 196) [18].

Hasta veyâhud başından muzdarib olan kimse tıraş olunca, âyette bildirilen oruç, sadaka, kurbân fidyelerinden hangisini dilerse onu îfâ etmekte muhayyerdir. Oruca gelince o, üç gündür [19].

 

9-.......Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ'dan; o.da Ka'b ibnu Ucre(R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S) ona:

  "Belki sana başındaki haşereler eza veriyor?" buyurdu. Ka'b ibn Ucre:

  Evet yâ Rasûlallah! dedi. Bunun üzerine Rasûlullah:

  "Başını tıraş et de üç gün oruç tut yâhud altı fakiri doyur yâhud da bir koyun kurbânı kes!" buyurdu [20].

 

7- Yüce Allah'ın   "Ya Sadakadan.. " (El-Bakara: 196) Kavli(Nin Tefsiri) Babı

 

Bu sadaka, altı miskîni doyurmaktır.

 

10-.......Bana Mucâhid tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ'dan işittim, o şöyle dedi: Ka'b ibnu Ucre (R) tah­dîs edip şöyle dedi: Rasûlullah (S) Hudeybiye'de benim baş ucumda durdu. O sırada başımdan bitler düşüyordu. Rasûlullah:

  "Başındaki haşereler sana eza veriyor mu?" buyurdu. Ben:

  Evet, ezâ veriyor! dedim. Rasûlullah:

  "Öyleyse başını tıraş et -yâhud tıraş et-'1 buyurdu. Ka'b: İşte bu "Artık içinizden kim hasta olur, yâhud başından

bir eziyeti bulunursa, ona oruçtan yâhud sadakadan, yâhud da kur­bândan (biriyle) fidye vardır..." (ei-Bakara: 196) âyeti benim hakkımda indi, dedi.

Peygamber bana:

  "Üç gün oruç tut, yâhud altı fakır arasında birferak{ = onaltı ntl) sadaka ver, yâhud kolay gelen bir hayvanı kurbân et" buyurdu[21].

 

8- Bâb: Fidye Hakkındaki Doyurma (Her Fakire) Yarım Sâ'dır

 

11-.......Abdullah ibn Ma'kıl şöyle demiştir: Ben Ka'b ibn Ucre'nin yanına oturdum ve ona (ei-Bakara: 196.âyetteki) fidyeyi sordum. O, şöyle dedi: Bu âyet, husûsî olarak benim hakkımda, fakat umûmî ola­rak sizin hakkınızda indi: Ben Rasûlullah'ın yanına götürüldüm. Bitler yüzüm üzerinde saçılıyordu. Rasûlullah (S):

  "Sana ulaşan ezanın gözümle görmekte olduğum bu derece­ye ulaştığını sanmıyordum -yâhud da şöyle buyurdu: Sana ulaşan me­şakkatin   gözümle  görmekte   olduğum   bu   dereceye   varacağını düşünmüyordum. Bir koyun bulup kurbân edebilir misin?" buyurdu.

Ben:

  Hayır (bulamam), dedim. Bunun üzerine Rasûlullah:

  "Öyle ise sen ya üç gün oruç tut, yâhud herbir fakire yarım dirhem) vermek suretiyle altı fakiri doyur!'1 buyurdu [22].

 

9- Bâb: "En-Nüsük", Koyun'dur [23]

 

12-.......Bize Şibl ibn Abbâd, İbnu Ebî Necîh'ten tahdîs etti ki, Mucâhid şöyle demiştir: Bana Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ, Ka'b ibn Ucre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S), Ka'b'ı yüzü üzerine haşereler düşer hâlde gördüğünde:

  "Haşerelerin sana eziyet veriyor mu?" buyurdu. O:

  Evet eziyet veriyor, dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah ona; Hudeybiye'de iken, kendileri ve erâberindeki topluluk Hudeybiye'den hacc yapacakları belirmemiş ve Mekke'ye girmeleri arzusu üzerinde bulunurlarken, tıraş olmasını emretmiştir. Bunun üzerine Allah, tıraş olmakla ilgili fidye (ei-Bakara: 196) âyetini indirdi. Bunun akabinde Rasûlullah Ka'b ibn Ucre'ye altı fakîr arasında bir ferak verip doyurması yâhud bir koyun kurbân et-mesi yâhud da üç gün oruç tutması şıkklarını emretti [24].  Ve Muhammed ibn yûsuf tan; o, şöyle demiştir: Bize Verkaa ibnu lUmer, İbnu Ebû Necîh'ten tahdîs etti ki, Mucâhid şöyle demiştir: 'Bize Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ, Ka'b ibnu Ucre'den: Rasûlullah'-ın, kendisini bitleri yüzü üzerine düşer hâlde gördüğünü yukarıki ha­dîs gibi haber vermiştir [25].

 

10- YÜCE ALLAH'IN "Artık Haccda Refes Yoktur'' (El-Bakara: 197) KAVLİ BABI

 

13-.......Bize Şu'be, Mansûr ibn Mu'temir'den; o da Ebû Hâzım'dan tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S): "Her kim bu Bey t'i hacc eder de refes (= Cinsî münâsebet yâhud sözlü ve fiilî günâh) yapmaz, itaat yolundan çıkmazsa, o kimse, anasının onu doğurduğu gündeki gibi (tertemiz) döner" buyurdu [26].

 

11- Azız Ve Celîl Olan Allah'ın: 'Haccda İtaatsizlik Yapmak Ve Kavga Etmek Yoktur" (El-Bakara: 197) Kavli Babı

 

14-.......BizeSufyân(es-Sevrî), Mansûr'dan; odaEbûHâzım'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti. O: Peygamber (S): "Her kim bu Bey t 'i hacc eder de refes yapmaz, itaatsizlik etmezse, o kimse anasının onu doğurduğu günkü gibi günahsız döner" buyurdu, de­miştir [27].

 

12-Bismi'llâhi’-Rahmâni'r-Rahîm.İhramlının Avlanma Benzeri Fiillerinin Cezası İle Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı [28]:

 

"Ey îmân edenler, siz ihrâmlı bulunurken av öldürmeyin; içinizden kim onu bilerek öldürürse (üzerine) öldürdüğü o hayvanın benzeri bir ceza vardır ki, Ka'be'ye ulaşıcı bir kurbanlık olmak üzere, bunu içinizden adalet sahibi iki adam hüküm (ve takdir) edecektir. Yâhud bir keffâret vardır ki (o nisbette)

yoksulu doyurmak, yâhud onun dengi oruç tutmaktır. Tâ ki bu suretle o, ettiğinin vebalini tatmış olsun. Allah

geçmişi bağışladı. (Fakat) kim bir daha böyle yaparsa, /illah ondan intikaamını alır. Allah mutlak gâlibdir, intikaam sahibidir. Deniz avı yapmak ve onu yemek - kendinize de müsâfire de bir fâide olmak üzere- sizin için halâl edildi. İhramda bulunduğunuz müddetçe ise, kara avı haram kılındı. Huzuruna varıp toplanacağınız Allah'tan korkun" (el-Mâide: 95-96) [29].

 

13- Bâb [30]: İhrâmsızolan Av Avladığı Ve Avı İhrâmlıya Hediye Ettiği Zaman, İhrâmlı Bunu Yer [31]

 

îbn Abbâs ite Enes, ihrâmlının kesmesinde bir be's görmediler [32]. B.u kesme, kesilecek şey avdan başka; deve, koyun, sığır, tavuk, at gibi bir hayvan olduğu hâldedir. Bunun Adli, bunun misli demektir. Ayn'ın kesriyle/rf/ olduğu zaman, bunun Idh, bunun ağırlığı; dengi demektir [33]. "Kıyâmen" (ei-Mâide: 97) "Nizâmen" demektir [34]. "Ya'dilûn" (eiEnâm: i), denk (yâhud misi) tutuyorlar demektir [35].

 

15-.......Abdullah şöyle demiştir: Babam Ebû Katâde, Hudeybiye yılında gitti. Arkadaşları ihrama girdiler, fakat kendisi ihrama girmemişti. Çünkü Peygamber'e bir düşmanın kendisiyle harbedece-ği haberi söylenmişti.

Peygamber gitti. Ben O'nun sahâbîleri arasında bulunduğum sı­rada, onların bir kısmı diğer bir kısmına doğru güldü. Ben etrafa bak­tım. Derhâl bir yaban eşeği ile karşılaştım. Üzerine hücum ettim. Onu mızrakla vurup yerinde hareketsiz bıraktım. Onu yükleyip getirmek için sahâbîlerden yardım etmelerini istedim. (İhrâmh olduklarından) bana yardım etmekten çekindiler. Nihayet (kendim getirdim ve) he­pimiz onun etinden yedik. Biz, Rasûluilah ile aramızın (düşman ta­rafından) kesilmesinden endîşe ettik. Ben Peygamber'i aradım. Atımı bâzan şahlandırıyor, bâzan-da mu'tâd yürüşle sürüyordum. Gece or­tasında Gıfâr oğulları'ndan bir kimseye kavuştum. Ve ona:

— Peygamber'i nerede bıraktın? diye sordum.

Gıfârh. bana:

— Ben Peygamber'i Ta'hune mevkiinde bıraktım. O es-Sukyâ köyünde kuşluk uykusu uyumak istiyordu, dedi.

Ben Peygamber'e eriştim ve:

— Yâ Rasûlallah, keşif kolundaki sahâbîlerin sana selâm ve Al­lah'ın rahmetini okuyorlar. Onlar, düşman tarafından seninle arala­rının kesilmesinden endîşe ediyorlar. Binâenaleyh onların gelmesini" bekleyin! dedim.

Rasûluilah beklemeye koyuldu. Bu sırada ben:

  Yâ Rasûlallah, ben bir yaban eşeği vurdum. Yanımda onun etinden artmış bir parça vardır, decjim.

Rasûlallah yanında bulunan cemâate hitaben:

  "Bu av etini yiyiniz!" buyurdu. Hâlbuki onlar ihrâmh idiler.

Ve Ebû Abdillah el-Buhârî: "Şe'ven", "Merreten" demektir, dedi [36].

 

14- Bâb: İhrâmlılar Bir Ay Hayvanı Görüp De Güldükleri Ve İçlerindeki İhrâmsız Kimse Avı Anladığı Zaman (Hüküm Nedir)? [37]

 

16-.......Ebû Katâde tahdîs edip şöyle demiştir: Biz Hudeybiye senesi Peygamber'in beraberinde gittik. Peygamber'in sahâbîleri ih­rama girdiler, fakat ben ihrama girmemiştim. Bir ara bize Gayka'da düşman bulunduğu haberi verildi. Biz o düşmanın bulunduğu cihete yöneldik. Arkadaşlarım bir yaban eşeği gördüler. (İhrâmlı bulunduk­larından hayretle) birbirlerine gülmeye başladılar. Ben etrafa baktım ve hayvanı ben de gördüm. Ve atımı hemen ona doğru sürdüm. Aka­binde yaban eşeğini mızrak ile vurup olduğu yere mıhladım. Hayva­nı yüklenip getirmek için arkadaşlarımdan yardım etmelerini istedim. Onlar(ihrâmlı olduklarından) bana yardım etmekten çekindiler. (Ni­hayet kendim getirdim ve) hepimiz bunun etinden yedik. Sonra ben, düşman tarafından aramızın kesilmesinden endîşe ederek, Rasülul-lah ile buluşmak istedim. Atımı kâh şahlandırarak, kâh mu'tâd yü­rüyüş ile yürütüp giderken, gece yarısında Gıfâr oğulları'ndan bir kimseye kavuştum. Ve ona:

  Rasûlullah'ı nerede bıraktın? diye sordum.' Gıfârlı bana:

— Ta'hune mevkiinde bıraktım; es-Sukyâ'da kuşluk uykusu uyu­yacaktı, dedi.

Nihayet Rasûlullah'a kavuştum ve yanına geldiğimde:

— Yâ Rasûlallah! Keşif kolundaki sahâbîlerin sana selâm, Al­lah'ın rahmet ve bereketlerini okuyorlar. Onlar, düşmanın kendile­riyle senin arandaki irtibatı kesmesinden endîşe ettiler, onun için onların gelmesini bekle! dedim.

Rasülullah, arkadaşlarım gelinceye kadar bekledi. Bu sırada ben:

— Yâ Rasûlallah! Bizler bir yaban eşeği avladık. Ve yanımızda da onun etinden artmış bir parça vardır, dedim.

Rasülullah yanındaki sahâbîlere:

  "(Bu eti) yiyiniz!" buyurdu. Hâlbuki o sahâbîler ihrâmlı idiler [38].

 

15- Bâb: İhrâmlı Olan, İhrâmsız Kişiye Avı Öldürmesi Hususunda (Fiil Veya Sctzle) Yardım Etmez

 

17-....... Bize Salih ibnu Keysân, Ebû Katâde'nin himayesinde bulunan Ebû Muhammed Nâfi'den tahdîs etti. Ebû Muhammed Nâ-fi', Ebû Katâde'den şöyle dediğini işitmiştir: Bizler Medîne'den üç merhale uzaklıkta bulunan el-Kaaha mevkiinde, Peygamber'in bera­berinde idik.

H ve yine bize Alî ibnu Abdillah tahdîs edip şöyle dedi: Bize Suf-yân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Bize Sâlîh ibn Keysân, Ebû Muhammed'den; o da Ebû Katâde(R)'den tahdîs etti, o şöyle demiş­tir: Bizler Peygamber'in beraberinde el-Kaaha mevkiinde bulunuyor­duk. Bizlerden kimimiz ihrâmlı, kimimiz ihrâmsız idi. Arkadaşlarımı gördüm ki, onlar birbirlerine birşey gösteriyorlar. Ben de baktım ve bir yaban eşeğiyle karşılaştım.

Râvî dedi ki: Ebû Katâde'nin kamçısı düştü. Oradakiler:

— Bizler sana o av üzerine hiçbir şeyle yardım etmeyiz; çünkü bizler ihrâmhyız, dediler.

Bu söz üzerine ben kendim bir şeyle o kamçıya uzandım ve onu yerden aldım. Sonra ben taş tepenin arkasından yanaşıp yaban eşe­ğine geldim ve onu vurup öldürdüm. Akabinde onu arkadaşlarıma getirdim.  Onların  bâzıları  "Bunu yiyiniz"  dediler.  Bâzıları da

"Yemeyiniz!" dediler. Bunun üzerine ben Peygamber'ifı yanına gel­dim. Peygamber önümüzde idi. Peygamber'e (ihrâmlının bunu ye­mesi caiz olur mu diye) sordum. Peygamber:

— "Onu yiyiniz; o halâidir" buyurdu [39].

Sufyân dedi ki: Amr ibn Dînâr bize: Sizler Salih ibn Keysân'a gidin de bu mes'eleyi ve diğer şeyleri ondan sorun; Salih ibn Keysân Medine'den, buraya, yânî Mekke'ye bizim yanımıza geldi, dedi [40].

 

16- Bâb: İhrâmlı Bulunan Kişi, İhrâmşızın Avlaması İçin 1 Av Hayvanına Doğru (Fiili Ve Sözlü) İşaret Yapmaz

 

18-.......Ebû Katâde şöyle haber vermiştir: Rasûlullah (S) Beyt'i ziyaret edici olarak (Medine'den) yola çıktı. O'nun beraberinde sa-hâbüer de yola çıktılar. (Zu'1-Huleyfe'den otuzdört mil mesafedeki Ravhâ'ya ulaştıklarında müşriklerden bir düşman grubunun kendile­rine saldıracağını Peygamber'e haber verdiler.) Bunun üzerine Pey­gamber sahâbîlerden, içlerinde Ebû Katâde'nin de bulunduğu bir

müfrezeyi çevirdi de:

— "Sizler deniz kenarı yolunu tutunuz, nihayet buluşuruz'''bu­yurdu.

Onlar deniz kenarını tuttular. Peygamber'den ayrıldıkları zaman Ebû Katâde hâriç, hepsi ihrama girdiler. Ebû Katâde ihrama girme­di. Onlar bu şekilde yol alırlarken birdenbire bir yaban eşeği sürüsü ile karşılaştılar. Ebû Katâde yaban eşekleri üzerine hücum etti. Ve onlardan bir dişi eşek vurup öldürdü. Nihayet hepsi bineklerinden „ indiler de o dişi yaban eşeğinin etinden yediler. Bu esnada: Bizler ih-râmh olduğumuz hâlde av etini yer miyiz? dediler. Akabinde dişi ya­ban eşeğinin etinden geri kalanı taşıdık. Rasûlullah'a geldikleri zaman: — Yâ Rasûlallah! Bizler ihrama girmiş idik. Ebû Katâde ise ih­rama girmemiş hâlde idi. Bir sürü yaban eşeği gördük. Ebû Katâde onların üzerine hücum etti ve onlardan bir dişi yaban eşeğini vurup öldürdü. İnip onun etinden yedik. Sonra kendi kendimize: Bizler ih-râmlı bulunduğumuz hâlde av etini yiyebilir miyiz? dedik. Ve onun etinden arta kalanı beraberimizde taşıyıp getirdik, diye söyledik.

Rasûlullah (S):

— "Sizlerden herhangi bir kimse Ebû Katâde'ye, o yaban eşeği

üzerine hücum etmesini emr veya ona doğru işaret etti mi?" diye sordu.

Sahâbîler:

  Hayır, dediler.

Rasûlullah:

  "Öyle ise bu av etinden geri kalanı yiyiniz!" buyurdu [41].

 

17- Bâb: İhrâmsız Olan Kimse İhrâmlıya Canlı Bir Yaban Eşeği Hediye Ettiği Zaman Kabul Etmez

 

19-.......Bize Mâlik, tbnu Şihâb'dan; o da Ubeydullah ibn Ab­dullah ibn Utbe ibn Mes'ûd'dan; o da Abdullah ibn Abbâs'tan tah-dîs etti ki, es-Sa'b ibnu Cessâme el-Leysî (R) Rasûlullah'a Ebvâ'da yâhud Veddân'da bulunduğu sırada bir yaban eşeği hediye etmişti. Fakat Rasûlullah bunu kabul etmeyip geri çevirmişti. Rasûlullah, Sa'-b'ın yüzündeki üzülme işaretini görünce (onun gönlünü hoş etmek için): "Biz senin hediyeni reddetmedik, şu kadar ki bizler ihrâmlı bulunuyoruz" buyurdu [42].

 

18- İhrâmlı Kimsenin Hayvanlardan Öldürebileceği Nevî'ler Babı

 

20-.......Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den tahdîs etti. Rasûlullah (S): "Hayvanlardan beş (nevi') vardır ki, bunları öldürmekte ihrâmlıya hiçbir günâh yoktur'* buyurmuştur [43].

Yine Mâlik, Abdullah ibn Dinar'dan; o da Abdullah ibn Umer'-den; Rasûlullah şöyle buyurdu... demiştir[44].

 

21-.......Bize Ebû Avâne tahdîs etti ki, Zeydibnu Cubeyr şöyle demiştir: Ben İbnu Umer(R)'den işittim, şöyle diyordu: Bana Pey-gamber'in kadınlarından birisi (yânı Hafsa) tahdîs etti ki, Peygam­ber (S): "İhrâmlı kişi bu hayvanları öldürür" buyurmuştur [45].

 

22-.......Salim şöyle demiştir: Abdullah ibnu Umer (R) şöyle dedi: Hafsa şöyle dedi:  Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Hayvanlardan beş nevi' var ki, bunları öldüren kimse üzerine günah yoktur: Karga, çaylak, fare, akreb ve yırtıcı köpek"[46].

 

23-....... Bana Yûnus ibn Yezîd, İbnu Şihâb'dan; o da Urve'den; o da Âişe(R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuş­tur: "Yeryüzünde gezen hayvanlardan beş nevi' vardır ki, bunların hepsi de fasıktır. Bunları insan Harem içinde de öldürür (Bunlar): Karga, çaylak, akreb, fare ve yaralayıcı köpektir" [47].

 

24-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Bir gün biz Peygamber ile beraber Minâ'daki bir mağarada bulunduğumuz sıra­da, Peygamber'e Ve'1-Mürselâti Sûresi inmişti de, Peygamber bu sû­reyi okuyor, ben de bu sûreyi O'nun ağzndan almaya çalışıyordum.

Peygamber'in ağzı bu sûrenin verdiği tatlılıkla taze ve yaş hâlde bu­lunuyordu. Ansızın üzerimize bir yılan hücum etti. Peygamber: "Bu yılanı öldürün!" buyurdu. Biz sür'^tle öldürmeye davrandık. Fakat yılan kaçtı. Bunun üzerine Peygamber (S): "Sizin onun şerrinden ko­runduğunuz gibi, o da sizin şerrinizden korundu" buyurdu [48].

 

25-....... Bana Mâlik, İbnu Şihâb'dan; o da Urvetu'bnu'z Zubeyr'den; o da Peygamber'in zevci Âişe(R)'den tahdîs etti. Âişe; Rasûlullah (S), keler cinsi için "Fâsıkcıktır" buyurdu; fakat bunu öl­dürmeyi emrettiğini işitmedim, demiştir [49].

Ebû Âbdillah el-Buhârî dedi ki: Biz bu geçen İbnulvles'üd hadî­si ile ancak Minâ'nın Harem'den olduğunu ve onların orada yılan öldürmekte bir be's görmediklerini göstermek istedik [50]

 

19- Bâb: Harem'in Ağacı Kesilmez

 

Ve İbn Abbâs (R), Peygamber(S)'in "Harem'in dikeni kesilmez" buyurduğunu söylemiştir[51].

 

26-.......Ebû Şurayh Huzâî, Amr ibn Saîd ibni'1-Âs'a, Mekke'ye; Abdullah ibnu'z-Zubeyr'e karşı ordular sevkettiği sırada şöyle demiş­tir: Ey Emîr, Mekke'nin fethinin ertesi günü Rasûlullah'ın ayağa kal­kıp söylediği bir sözü (yânı hutbeyi) sana haber vermekliğime bana izin ver. O hutbeyi şu iki kulağım işitti, kalbim belledi,söyleyeni de söylemekte bulunduğu anda gözlerim gördü. Rasûlullah Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle buyurdu: "Muhakkak ki, Mekke şehri­ni (tâ öteden beri) haram eden Allah Taâlâ'dir. Onu haram kılan in­sanlar değildir. Bundan dolayı Allah'a ve âhiret gününe îmân eden kimse için Mekke'de kan dökmesi ve Mekke'deki herhangibir ağa--cı kesmesi halâl olmaz. Şayet herhangibir kimse Rasûlullah burada harb etti diye ruhsat tarafına yollanacak olursa, ona: Allah yalnız Rasûlü'ne izin vermiştir, size izin vermemiştir, deyiniz- Bana da yal­nız bir günün bir saati içinde izin verdi. Ondan sonra bu günkü ha-râmlığı dünkü harâmlığı derecesine dönmüştür. Bu dediklerimi burada hâzır bulunanlar, gâib olanlara (yânı burada bulunmayanlara ve müs­takbel nesillere) tebliğ etsin".

Bu sözlerinden sonra Ebû Şurayh'a: Amr ne dedi? diye sorul­du. Amr cevaben: "Yâ Ebâ Şurayh! Ben bunları senden daha çok bilirim. Mekke Haremi hiçbir âsîyi, zimmetinde kan olan bir kaçağı, kaçan hiçbir hayırsızı kurtaramaz" dedi[52].

Buhârî "Hurbe", "Beliyye" demektir, dedi.

 

20- Bâb: Haremin Av Hayvanı Ürkütülmez

 

27-.......Bize HâÜd el-Hazzâ, İkrime'den; o da İbn Abbâs(R)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Şübhesiz Allah Mekke'yi harem kılmıştır. Artık Mekke benden evvel hiçbir kimse için halâl olmadı; benden sonra da hiçbir kimse için halâl olmaya­caktır. O benim için de, yalnız bir gündüzün bir saatinde halâl kılın­mıştır. Mekke'nin yaş otu koparılmaz, ağacı kesilmez, av hayvanları ürkütülüp rahatsız edilmez, yitiği kimse tarafından el uzatılıp alına­maz, ancak sahibini bildirici kimse alıp muhafaza eder".

Bu arada Abbâs: Yâ Rasûlallah! İzhır otu dökümcülerimiz ve kabirlerimiz için bu yasaktan hâriç olsun! dedi. Rasûluilah: "Izhır müstesnadır" buyurdu [53].

Ve yine Hâlid'den; o da İkrime'den: İkrime, Hâlid'e: Sen "Mekke hareminin avı ürkütülmez" sözünden maksad nedir bilir misin? Ür­kütücü kişinin av hayvanının bulunduğu mekâna inerek, onu gölgesin­den uzaklaştırmasıdır, demiştir [54].

 

21- Bab: Mekke'de Kıtal Yapmak Halal Olmaz

 

EbûŞurayh (R),Peygamber(S)'in "Mekke'de kan  dökülmez" buyurduğunu söylemiştir [55].

 

28-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Mekke'­yi fethettiği gün şöyle buyurdu: "(Fetihten sonra) hicret yoktur. Lâ­kin cihâd ve niyet vardır. Cihâda da'vet olunduğunuzda hemen seferber olup çıkınız[56]. Şübhesiz bu Mekke beldesini Allah, gökleri ve yeri yarattığı günden beri haram kılmıştır. Bu şehir, Allah 'm ha­ram kılması sebebiyle kıyamet gününe kadar haramdır. Şu muhak­kak ki, benden evvel burada kıtal hiçbir kimse için halâl olmamıştır. Benim için de bir gündüzün bir saatinden başkasında halâl olmamış­tır. Bu belde Allah'ın haram kılması ile kıyamet gününe kadar ha­ramdır. Buranın dikeni (bile) kesilmez. Av hayvanı ürkütülmez, yitiğini, sahibini arayacak olan kimseden başkası el uzatıp alamaz, yeşil otla­rı koparılmazf"

Hutbenin akabinde Abbâs: Yâ Rasûlallah! Izhır bitkisi bu ya­saktan müstesna olsun. Çünkü ızhır, Mekkeliler'in demircileri için ve evleri için(gerekli)dir! dedi. Rasûluilah: "Izhır müstesnadır" bu­yurdu [57].

 

22- İhrâmlı İçin Kan Alma Tedavisi Babı

 

Ve İbn Umer, ihrâmlı olduğu hâlde oğluVâkıd'ı, dağlama tedavisi yapmıştır [58]. İhrâmlı kişi, içinde güzel koku bulunmayan ilâçla tedâvî yapabilir.

 

29-.......Amr ibnu Dînâr dedi ki: Atâ ibn Ebî Rebâh'tan işitti­ğim ilk şey, şöyle demesidir: Ben, İbn Abbâs'tan işittim; o: Rasûlul-lah (S) ihrâmli iken kendisine kan aldırma tedâvîsî yaptırdı, diyordu. Sufyân dedi ki: Sonra ben Amr İbn Dinar'ı ikinci defa işittim; o şöy­le diyordu: Bana Tâvûs el-Yemânî, İbn Abbâs'tan tahdîs etti. Suf­yân dedi ki: Ben, belki Amr ibn Dînâr bu hadîsi her ikisinden, yânî hem Atâ'dan, hem de Tâvûs'tan işitmiştir, dedim[59].

 

30-.......İbnu Buhayne (R): Peygamber (S) ihrâmlı iken Lahyu Demel denilen mevkide başının ortasından kan aldırma tedavisi yap-ırdı, demiştir [60].

 

23- İhrâmlının Eşlendirilip Evlendirilmesi Babı

 

31-.......Bize el-Evzâî tahdîs edip şöyle dedi:   Bana Atâ ibnu Ebî Rebâh, İbn Abbâs(R)'tan, Peygamber(S)'in Haris kızı Meymû-ne ile (yedinci hicret yılında umre için) ihrâmlı iken evlendiğini tah­dîs etmiştir [61].

 

24- İhrâmlı Erkek Ve İhrâmlı Kadın İçin Nehy Edilen Kokular Babı

 

Aişe (R) de: İhrâmlı kadın vers, yânî sarı boya yâhud zağferân ile boyanmış elbise giymez, demiştir [62].

 

32-.......Bize Nâfı* tahdîsetti ki, Abdullah ibnu Umer (R) şöy­le demiştir: Bir kimse ayağa kalktı da:

— Yâ Rasûlallah! Bize ihramda elbiselerden neleri giymemizi emredersin! dedi.

Peygamber (S) şöyle buyurdu:

— "Gömlek, donlar, başlıklar, bornuslar giymeyiniz. Ancak iki ediği bulunmayan bir kimse olursa, o mest giysin ve mestlerin de iki topuktan aşağısını kessin. Ve yine sizler ihramda zağferân ve vers (yânı cehri bitkisi) dokunmuş olan hiçbirşey giymeyiniz. îhrâmlı kadın yü­züne peçe takmasın, ellerine eldiven de geçirmesin"'[63].

Mûsâ ibnu Ukbe, İsmâîl ibnu İbrâhîm ibn Ukbe, Cu^eyriye ib-nu Esma ve Muhammed ibn İshâk bu hadîsi Nâfi'den rivayette ve kadınların yüz örtüsü ile eldivenlerini zikretmekte İmâm el-Leys ibn Sa'd'a mutâbaat etmişlerdir [64]

Ubeydullah ibn Umer el-Umerî de bu hadîsi "Velâ versun" sö­züne kadar merfû' olarak rivayet etmekte yukarıki dört zâta muva­fakat etmiş, hadîsin bundan sonrasını ayırıp İbnu Umer'in sözünden kılmış ve: İbnu Umer: İhrâmh kadın yüzüne örtü takmaz, eldiven de giymez der idi, demiştir [65].

İmâm Mâlik de el-Muvatta'da Nâfi'den; o da İbn Umer'den söy­ledi ki, o: îhrâmlı kadın yüzüne peçe takmaz, demiştir. İmâm Mâ-| lik'e, Leys ibnu Ebî Suleym de mutâbaat etmiştir.

 

33-.......İbnu Abbâs (R) şöyle demiştir: (Arafat'ta taşların ya­nında) bir adamın dişi devesi, sahibi olan bu adamın boynunu kırdı ve onu öldürdü. Akabinde bu zâtın cesedi Rasûluilah'a getirildi. Rasû-lullah (S): "Onu yıkayın, kefenleyin, fakat başım örtmeyin ve ona hiçbir koku da yaklaştırmayın. Çünkü bu zât telbiye okuyarak diriltilir" buyurdu [66].

 

25- İhrâmlının Yıkanması Babı

 

Ve İbn Abbâs (R): İhrâmh kimse hammâma girer, demiştir.

İbn Umer ile Âişe de; yıkanırken ihrâmhnın bedenini ovalamakta be's görmediler [67].

 

34-.......Bize Mâlik, Zeyd ibn Eşlem'den; o da Abdullah ibn Huneyn'in oğlu İbrahim'den haber verdi ki, babası Abdullah ibnu Hu-neyn şöyle demiştir: Abdullah İbnu'l-Abbâs ile el-Mısver ibnu Mahrame, Mekke yakınındaki Ebvâ mevkiinde ihrâmlının başını yı­kaması hususunda ihtilâf ettiler: İbn Abbâs: İhrâmh kişi başını yıka­yabilir, dedi. el-Mısver ise: İhrâmh yıkamaz, dedi. (Râvî Abdullah ibnu Huneyn dedi ki:) Bu ihtilâf üzerine Abdullah ibnu'l-Abbâs be­ni Ebû Eyyûb el-Ensârf ye gönderdi. Ben Ebû Eyyûb'u bir kuyunun iki direği arasında bir bezle kendini perdelemiş olarak yıkanırken bul­dum. Kendisine selâm verdim. Bu kimdir? diye sordu. Ben Abdullah ibnu Huneyn'im. Beni Abdullah ibnu'l-Abbâs sana yolladı; senden: Rasûlullah ihrâmh iken başını nasıl yıkar idi? diye soruyorum, de­dim. Ebû Eyyûb elini kendini perdeleyen bez üzerine koydu ve bezi (başı hizasından göğsüne kadar) indirdi. Ve böylece başı bana açılıp göründü. Bundan sonra kendi üzerine su dökecek olan adama: Su dök! diye emretti. O adam da Ebû Eyyûb'un başı üzerine su döktü. Ebû Eyyûb iki elini ileri geri götürerek başını oğuşturdu. Ve: Rasû-lullah(S)'ı, başını böylece yıkarken gördüm, dedi [68].

 

26- İhrâmlının. İkî Edik Bulamadığı Zaman. İki Mest Gîymesi Babı

 

35-.......Bana Amr ibnu Dînâr haber verip şöyle dedi: Ben Câbir ibn Zeyd'den işittim şöyle dedi: ben İbnu Abbâs(R)'tan işittim, şöyle dedi: Ben Peygamber(S)'den işittim, (Veda Haccı'nda) Arafat'ta hutbe yaparken, ihrâmh için "İki na'l, yânı edik bulamayan, iki mest giysin; izâr (yânî göbeğinden aşağısını örtecek bir bez) bulamayan da şalvar giysin" buyuruyordu [69].

 

36-.......Bize İbnu Şihâb, Sâlim'den; o da babası Abdullah ibn Umer'den tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Rasûlullah(S)'a ihrâmh kimse elbiselerden ne]e.ri giyer? diye soruldu, Rasûlullah: "İhrama giren kim­se gömlek, başlıklar, şalvarlar, bornus, zağferân ve vers ile boyan­mış bir elbise (yânî bez ve kumaş) giyemez. Eğer iki edik bulamadığı takdirde, iki mest giysin ve onları topuklardan aşağıya varıncaya ka­dar kessin" buyurdu [70].

 

27-  Bab:

 

'İhrama girmek isteyen kimse izâr bulamadığı zaman şalvar giysin".

 

37-.......Bize Amr ibnu Dînâr, Câbir ibı> Zeyd'den tahdîs etti ki, İbnu Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) -Veda Haccı'nda-Arafat'ta bizlere hitâb edip: "İhrama girecek kimse izâr (yânî belin­den aşağısını örtecek bez, kumaş) bulamadığı zaman şalvar, yânî don giysin; iki edik bulamayan da iki mest giysin" buyurdu [71]

 

28- (İhtiyâç Duyduğu Zaman) İhrâmunın Silâh Kuşanması Babı

 

Ve İkrime: İhrâmlı düşmandan endîşe ettiği zaman silâh kuşanır ve fidye verir, demiştir.

Buharı: İkrime'nin fidye vermek hakkındaki sözü mutâbaa olunmamıştır, dedi [72].

 

38-.......el-Berâ (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) -hicretin ye­dinci yılındaki- zu'1-ka'de ayında umre yaptı. Mekke ahâlîsi, onu Mek­ke'ye girmeğe bırakmamışlardı. Nihayet Peygamber, Mekkeliler'le, Mekke'ye hiçbir silâh sokulmayacak, ancak kılıf içinde kılıç sokula­cak diye hükümleşmişti[73].

 

29- Harem'e Ve Mekke'ye (Hacc Ve Umre Yapmayacaklar İçin) İhrâmsız Olarak Girmek Babı

 

İbn Umer de ihrâmsız girmiştir[74]. (Buhârî dedi ki:) Peygamber (S) ancak hacc ve umre yapmak isteyen

kimselere, ihrama girip telbiye okumakla emretmiştir. Odunculara ve diğerlerine (yânî Mekke'ye giriş

çıkışları tekrarlanan şpförler, sürüceler, ot taşıyıcılarına) ihrama girip telbiye etmeyi zikretmemiştir [75].

 

39-.......Bize Abdullah ibnuTâvûs, babası Tâvûs'tan; oda İbn Abbâs(R)'tan tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Peygamber (S) Medine ahâlîsi için Zu'1-Huleyfe'yi, Necd ahâlîsi için Karne'l-Menâzil mev­kiini, Yemen ahâlîsi için Yalemlem'i mîkaat ta'yîn etti. Bu mahaller, hacc ve umre etmek isteyen bu memleketler ahâlîleri ile diğer mem­leketler halkından yollan bu mevki'lere uğrayan kimselerin mîkaat-larıdır. Bunlardan başka bu mîkaatlarla Mekke arasındaki memleketler halkı da bulundukları yerden ihrama girerler, hattâ Mekkeliler de Mek­ke'den ihrama girerler [76].

 

40-.......Bize Mâlik, îbnu Şihâb'dan; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten haber verdi (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) fetih senesi Mekke'ye, başında demirden bir miğfer olduğu hâlde girdi. Rasûlullah bu miğ­feri başından çıkardığı zaman bir kimse geldi de: İbnu Hatal Ka'be'-nin örtüsüne sarılmış (duruyor), dedi. Rasûlullah sahâbîlerine: "İbnu Hataî'ı öldürünüz!" buyurdu [77].

 

30- Bâb: İnsan Üzerinde Gömlek Olduğu Hâlde ; Bilmiyerek İhrama Girdiği Zaman?

 

Ve Atâ ibn Ebî Rebâh: İhrâmlı kişi koku süründüğü, bilmiyerek yâhud ihramı unutarak dikişli elbise giydiği

zaman üzerine keffâret yoktur, demiştir [78].

 

41-....... Bize Atâ ibn Ebî Rebâh tahdîs edip şöyle dedi: Bana Safvân ibnu Ya'lâ tahdîs etti. Babası Ya'lâ ibn Umeyye şöyle demiş­tir: Ben Rasûlullah'm beraberinde idim. O'na; üzerinde bir cübbe, sarılık İzi yâhud benzeri bir boya izi bulunan bir kimse geldi. Umer ibnu'l-Hattâb bana: Üzerine vahy indiği zaman Rasûlullah'ı görme­yi arzu eder misin? der dururdu. Bu, sırada Rasûlullah'a vahy indi. Sonra Rasûluüah'tan vahy hâli sıyrıldı. Rasûlullah (S), o gelen kim­seye: "Haccında yapageldiğin işleri umrende de yap!" buyurdu [79]. Ve bu arada bir adam diğer bir adamın elini ısırdı, yânî eli ışınlan kişi, elini çekmekle, ısıranın dişlerinden birini kökünden söktü. Pey­gamber o sökUlen dişi heder kıldı, yânî onu diyetsiz bıraktı[80].

 

31- Arafat'ta Ölen İhrâmlının (Hükmü) Babı

 

Ve Peygamber (S) Arafat'ta ölen kimse adına geri kalan hacc fiillerinin yerine getirilmesini emretmedi [81]

 

42-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Bir kimse Arafat'ta Pey­gamber'in beraberinde vakfe yaparken ansızın devesinden düştü. Dü­şer düşmez de devesi onun boynunu kırdı (ve öldürdü). Râvî burada aynı ma'nâya gelen iki ta'bîri terdîdle haber vermiştir. Peygamber (S): "Bu ihrâmlı adamın cesedim su ve sidr ile yıkayın ve onu iki bez içinde yâhud iki ihram bezi içinde kefenleyin. Ona koku sürmeyin ve başına bez de sarmayın. Çünkü Allah onu kıyamet gününde telbi-ye eder hâlde diriltecektir" buyurdu [82].

 

43-.......Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Bir kimse Ara­fat'ta Peygamber'le beraber vakfe yaptığı sırada birdenbire devesin­den düştü. Devesi onun boynunu kırdı (ve öldürdü). Peygamber (S): I'Bu adamı su ve sidr ile yıkayın ve onu iki bez içinde kefenleyin, ona hiçbir koku sürmeyin, başına bez sarmayın ve onu buhur ile koku­landırmayın. Çünkü Allah onu kıyamet gününde telbiye eder hâlde diriltecektir" buyurdu [83].

 

32- İhramı İçinde Öldüğü Zaman İhrâmlının (Yıkanma Kefenlenme Keyfiyeti İle Diğer İşlerinde Uygulanacak) Sünneti Beyân Babı

 

44-....... Bize Ebû Bişr, Saîd ibn Cubeyr'den; o da İbn Abbâs(R)'tan haber verdi (o, şöyle demiştir): Bir adam Peygamber'in beraberinde vakfe yapıyordu. İhrâmlı hâlde iken dişi devesi onun boy­nunu kırdı ve derhâl Öldü. Rasûlullah (S): " Onu su ve sidr ile yıka­yın ve iki ihram bezi içinde kefenleyin, ona hiçbir güzel koku sürmeyin, başını da bez sartp örtmeyin. Çünkü o, kıyamet gününde telbiye eder hâlde diriltilecektir" buyurdu  [84].

 

33- Ölü Adına Hacc Yapmak; Ölü Adına Adakları Yerine Getirmek Ve Erkek; Kadın Adına Hacc Yapar Babı [85]

 

45-.......Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr'den; o da Saîd ibn Cubeyr'­den; o da İbn Abbâs(R)'tan tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Cuhayne kabilesinden bir kadın Peygamber'e geldi ve:

— Annem hacc yapmayı adamıştı, fakat hacc yapamadan öldü. Şimdi ben (ona nâib olup da), onun adına hacc yapabilir miyim? di­ye sordu.

Peygamber (S):

  "Evet, annen tarafından vekâleten sen hacc yap! Şu hususta ne re'y ettin, bana haber ver: Şayet ananın üzerinde bir kul borcu olaydı, sen ananın o borcunu öder miydin? (Elbette öderdin.) Allah hakkını da ödeyip yerine getiriniz. Hem Allah hakkı vefa edilip öden­meye, başkalarından daha ziyâde lâyıktır" buyurdu  [86].

 

34- Binek Üzerinde Durmaya Gücü Yetmeyen Kimse Adına Hacc Yapmak Babı

 

46- Bize Ebû Âsim, İbnu Cureyc'den; o da İbnu Şihâb'dan; o da Süleyman ibnu Yesâr'dan; o da Abdullah ibnu Abbâs'tan; o da Fadi ibn Abbâs'tan: Bir kadın... diyerek tahdîs etti. H ve yine bi­ze Mûsâ ibn îsmâîl tahdîs edip şöyle dedi: Bize Abdulazîz ibnu Ebî Seleme tahdîs edip şöyle dedi: Bize İbnu Şihâb, Süleyman ibn Ye­sâr'dan tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir:

Veda Hacci yılında Has'am kabilesinden genç bir kadın geldi ve:

  Yâ Rasûlallah! Allah'ın kulları üzerindeki hacc farizası ba­bama çok yaşlı ihtiyarlığında erişti. O binek devesi üzerinde dümdüz durmağa takat yetiremiyor. Onun yerine vekâleten benim hacc yap-maklığım ona kâfî gelir mi? diye sordu.

Rasûlullah (S):

  "Evet (vekâleten hacc yapabilirsin)" diye cevâb verdi [87].

 

35- Kadının Erkek Adına (Vekâleten) Hacc Yapması Babı

 

47-.......Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Fadl ibnu'l Abbâs  Peygamber'in bineğinin arka tarafına binmişti. Has'am ka­bilesinden genç bir kadın geldi. Bu sırada Fadl o kadına bakmaya, kadın da Fadl'a bakmaya başladı. Peygamber de Fadl'ın yüzünü eliyle kadından diğer tarafa çevirmeye başladı. Bu esnada kadın:

— Allah'ın (bu hacc) farizası babama, binek üzerinde duramaz hâlde yaşlı bir ihtiyarken erişti. Ben onun vekili olup, onun yerine hacc edebilir miyim? diye sordu.

Peygamber (S):

— "Evet (vekâleten hacc edebilirsin)!" diye cevâb verdi.   Bu suâl ve cevâb da Veda Haccı sırasında olmuştur [88]

 

36- Çocukların Hacc Yapması Babı

 

48-.......Ubeydullah ibnu Ebî Yezîd şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs(R)'tan işittim; o: Peygamber (S) beni -Veda Haccı'nda- Müzde-life'den yolculuk ağırlıkları içinde geceleyin yolladı yâhud önden gönderdi, diyordu [89].

 

49-......Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah, Minâ'da dikilmiş namaz kıldırırken, ben de ihtilâm olma devrine yak­laşmış olduğum hâlde, bana âid dişi bir eşek üzerinde karşıdan geldim. Ben eşeği yürütüyordum. Nihayet birinci saffın bâzısının önünden yürüdüm. Sonra eşekten indim. Eşek yerin bitkilerinden yedi. Ben de insanlarla beraber RasûluUah'ın arkasında saff tuttum [90].

Ve Yûnus ibn Yezîd, İbn Şihâb'dan rivayetinde: Veda Haccı'­nda, Minâ'da, demiştir [91].

 

50-.......es-Sâib ibnu Yezîd (R): Ben yedi yaşında olduğum hâlde RasûluUah'ın beraberinde bana hacc yaptırıldı, demiştir [92].

 

51-.......Bize el-Kaasım ibnu Mâlik, el-Cuayd ibnu Abdirrahmân'dan haber verdi; o şöyle demiştir: Ben Abdulazîz'den işittim; o, es-Sâib ibn Yezîd için: Ona Peygamber'in ağırlıkları içinde hacc yaptırılmıştır, diyordu [93]

 

37- Kadınların Hacc Etmesi Babı

 

Buhârî dedi ki: Bana Ahmed ibn Muhammed el-Ezrakî şöyle dedi: Bize İbrâhîm, babası Sa'd'dan; o da kendi babası İbrâhîm ibn Abdirrahmân ibn Avftan tahdîs etti ki, ümer ibnu'l-Hattâb (R) yaptığı son haccında Peygamber'in kadınlarına izin vermiş ve onların beraberlerinde Usmân ibn Affân ile Abdurrahmân ibn Avf u göndermiştir [94].

 

52-....... Mü'minlerin annesi Âişe (R) şöyle demiştir: Ben:

— Yâ Rasûlallah! Biz kadınlar sizinle beraber çıkıp gazve yâ-hud mücâhede edemez miyiz? dedim.

Rasûlullah (S):

— '*Siz kadınlar için cihâdın en iyisi ve en güzeli hacc etmektir. Makbul olan haccdır" buyurdu.

Âişe: Artık ben bu sözü Rasûlullah'tan işittiğim zamandan son­ra hacc etmeyi terk etmem, demiştir [95].

 

53-....... İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S):

  "Hiçbir kadın mahrem sahibi bir kimsenin beraberinde (yânî nikâh geçmez bir hısımının beraberinde) olmadıkça sefere çıkmasın; kadının beraberinde mahrem kişi bulunmadıkça yanına hiçbir erkek girmez" buyurdu.

Peygamber'in bu nehyi üzerine sahâbîlerden biri:

— Yâ Rasûlallah! Ben şu ve şu askerler içinde gazaya çıkmak istiyorum. Hâlbuki kadınım hacc yapmak istiyor (Ne buyurursun)? diye sordu.

Rasûlullah:

  "Sen de kadınının beraberinde çık!" buyurdu [96].

 

54-....... Bize Habîb el-Muallim, Atâ'dan haber verdi ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) haccından (Medine'ye) dön­düğü zaman Ensârî bir kadın olan Ümmü Sinan'a:

— "(Bizimle beraber) hacc etmenden seni men' eden nedir?" di­ye sordu.

Ümmü Sinan, kocası Ebû Sinan'ı kasdederek:

— Ebû Fulânm iki devesi vardır. Bunların birine binip hacca gitti. Öbürüsü de bizim bir arazîmizi suluyor! dedi.

Peygamber de:

  "Ramazân'da umre yapılması (sevâbca) benim beraberimde hacc etmeye bedel olur" buyurdu  [97].

Bu hadîsi İbnu Cureyc, Atâ'dan rivayet etti ki, Atâ: Ben îbn Ab-bâs'tan işittim; o da Peygamber'den, demiştir[98]

Ve Ubeydullah da, Abdulkerîm'den; o da Atâ'dan; o da Câbir'-den; o da Peygamber'den olmak üzere söyledi [99].

 

55-.......Ziyâd'ın âzâdlısı Kazaa şöyle demiştir: Ben Peygamber'in beraberinde oniki defa gaza etmiş olan Ebû Saîd el-Hudrî'den işittim. O, şöyle dedi: Dört şey var ki, ben onları Rasûlullah'tan işit­tim. Yâhud da şöyle dedi: Ben Peygamber'den son derece dikkatimi çeken ve hayretimi toplayan dört (hikmetli) şey işittim:

a. Yanında kocası yâhud nikâh geçmez bir hısımı bulunmaksı­zın bir kadın, iki günlük mesafeye yolculuk etmez.

b.  Ramazân ve kurbân bayramlarında oruç tutmak yoktur.

c.  iki namazdan sonra namaz kılmak sabit değildir; İkindi na­mazından sonra güneş batıncaya kadar; sabah namazından sonra gü­neş doğuncaya kadar.

ç. Hiçbir mescide (adayarak) sefer için yükler bağlanmaz. An­cak şu üç mescide sefer edilir: el-Mescidu 'l-Harâm, benim mescidim ve el-Mescidü'l-Aksâ",

 

38- Ka'be'ye Kadar Yürümeyi Adayan Kimse Babı [100]

 

56-.......Bana Sabit el-Bunânî,Enes'tentahdîsetti. Peygamber (S) iki oğlunun arasında onlar tarafından sevk olunan ihtiyar bir kimse gördü. Ve:

  "Bunun hâli nedir ki (böyle yürüyor) ?" dedi.

Oğullan:

  Yaya (Ka'be'ye) yürümeyi adadı, dediler.

Peygamber:

  "Şubhesiz Allah, bu ihtiyarın kendi nefsini azâblandırmasın-dan (yânî kendini azâblandırmakla yaptığı ibâdetten) müstağnidir" buyurup, ona binmesini emretti [101].

 

57-.......İbn Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu Ebî Eyyûb haber verdi ki, ona da Yezîd ibnu Ebî Habîb haber ver­miştir. Ona da Ebu'1-Hayr tahdîs etti ki, Ukbe ibnu Âmir (R) şöyle demiştir: Kızkardeşim Ümmü Hıbbân Beytullah'a kadar yaya yürü­yüp ziyaret etmeyi adamış ve (zaîflığından dolayı) kendisi için Pey-gamber'in bu husustaki re'yini istememi bana emretmişti. Ben Peygamber'den fetva istedim. Peygamber (S): "(Evvelâ) yaya yürü­sün, (yorulunca) binsin!" buyurdu [102].

Yezîd ibn Ebî Habîb: Ebu'1-Hayr Mersed ibn Abdillah,.Ukbe ibn Âmir'den ayrılmazdı, demiştir [103].

 

58-.......Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Brze Ebû Âsim, İbn Cureyc'den; o da Yahya ibn Eyyûb'dan; o da Yezîd ibn Ebî Habîb'-den; o da Ebu'1-Hayr Mersed ibn Abdillah'tan; o da Ukbe ibnÂmir el-Cuhenî(R)'den tahdîs edip yukanki hadîsi zikretti[104].

 



[1] Birçok Buhârî nüshalarında; İbn Hacer ve Aynî'nin şerhlerinde esas aldıkları nüshalarda başlık böyledir. Besmele, nüshaların hepsinde sabittir. Bâzı nüsha­da müffed olarak bâb şeklindedir.

[2] Bu da Ebû Zerr el-Herevî nüshasında cemi' sîgasıyle; diğerlerinde müfred ola­rak bâb şeklinde gelmiştir.

[3] Bunun yugulamasını, Peygamber ve sahâbîleri Hudeybiye'de, Mekke'ye girip umre yapmalarına mâni' olunduğu zaman yapmışlardır. Kurbânlarını Mekke'­ye yollamak kaabil olmadığı için orada kesmişler, tıraş olmuşlar ve ihramdan çıkmışlardır.

[4] Atâ'nın bu haberini İbn Ebî Şeybe parantez içine alınan sözlerle mevsûlen riva­yet etmiştir. Buhârî bununla ihsârın yalnız düşman tarafından gelen engelleme­ye mahsûs değil, hastalık gibi diğer herhangi mâni' olucu bir sebebi de şâmil olduğunu göstermek istemiştir

[5] Buhârî'nin âdeti, îzâhı sadedinde bulunduğu bir lâfız Kur'ân'da geçtiği zaman, onu da zikr ve tefsir etmektir. Başlıkta "Uhstrtum " (el-Bakara: 196) geçmişti. Âlu İmrân Sûresi'nde de "Hasûran" geçtiği için, burada onu da zikretmiş ve tefsî-rini vermiştir. Bu tefsir, İbn Mes'ûd'dan, îbn Abbâs'tan, Mücâhid, tkrime, Sa-îd ibn Cubeyr'den... rivayet edilmiştir. Bu kelimeye başka ma'nâ verenler de olmuştur.

''Hasûran" kelimesi Kur'ân'da Yahya'nın vasıflarından biri olarak geçer: *'Ö, mihrâbda durup namaz kılarken, melekler ona şöyle nida etti; Gerçek, Al­lah sana kendisinden bir kelimeyi tasdik edici, bir efendi, nefsine hâkim ve sâ-Uhlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjdeler'\Â\a İmrân:39).

[6] Hadîsin başlığa cevâb oluşu: İbn Umer'in kendi umresinde, altıncı hicret yılı olan Hudeybiye senesinde müşriklerin kendisini Beyt'e ulaşmaktan men' ettik­leri zaman Rasûlullah'ın yaptığı gibi yapması cihetiyledir. Çünkü o, zikrettiği­mi? veçhile kurbân kesip, tıraş olarak ihramdan çıkmıştı.

[7] Başlığa delîlliği; "Benimle Beyt arasına engel olunursa, ben de RasûluIIah'ın yaptığı gibi yaparım. Rasûlullah umresinde kurbânını kesip, tıraş olarak ihramdan çıkmıştı" kavlinden alınır. Bu, umre yapan kişi, engel olunduğunda bu işleri yapıp İhramdan çıkacağına delâlet ettiği gibi, hacının da engel olunduğunda bu işleri yapıp ihramdan çıkacağına delâlet eder.

Bu hadîs "Kıran haccı tavafı bâbı"nda bundan daha geniş olarak geçmişti.

Bu hadîsin son fıkrası, kıran haccı yapan kimse iki tavafa muhtâc olmaz diyen fakîhlerin mezhebine delîl sayılır. Hanefî mezhebinde ise kıran haccı ya­pan kişi için de iki tavaf lâzımdır. Bunun biri başta yaptığı umre için, biri de Arafat dönüşü haccın farzı olan ifâda tavafıdır. Kudüm yânî geliş ve veda ta­vafları bundan ayrıdır. Çünkü bu geliş ve veda tavafları bazılarınca vâcib değil, müstehâb tavaflardır.

[8] Bu, geçen hadîsin diğer bir tarîkten gelen rivayetidir.

[9] Bu Muhammed, bütün rivayetlerde nisbetsizdir. Onun için bunun kim olduğunda ihtilâf etmişlerdir: Hâkim: Bu, Muhammed ibnu'z-Zuhlî'dir, çünkü bâzı nüs­halarda o, Muhammed ibn Müslim ibn Verrât'tır demiştir.

el-Kelâbâzî, İbnu Ebî Saîd'den, onun Ebû Hatim Muhammed ibn İdris er-Râzî olduğunu zikretmiştir. O, bunu eski bir asılda gördüğünü söylemiştir.

Bu Muhammed'in, Muhammed ibn tshâk es-Sagânî olması da muhtemil-dir denilmiştir (Aynî).

[10] Bunun başlığa delîlliği meydandadır. Çünkü hadîs, umre yapmaya girişenin en­gel olunacağına delâlet etmektedir.

[11] Hadîsin başlığa delîlliği "Sizden biriniz haccdan habs olunursa.." sözündedir. Çünkü haccdan habs olunmak, haccdan alıkonulmak demektir.

Bundan önceki bâb ile oradaki hadîsler umreden alıkonulmanın hükmünü bildirmişti. Bu bâb ve hadîsi ise haccdan alıkonulmaya âid hükümleri öğretmek­tedir. "O alıkonulan kimse Beyt'i tavaf eder..." cümlesi, hadîsteki "Rasûlullah'ın sünnetP'ni tefsîr etmektedir. Bu hadîsin ihtiva ettiği hüküm îmâm Şafiî ile onun tarafdârlarının mezhebidir. İmâm Ebû Hanîfe'ye gire Mekke'ye giren kimse muhsar (yânî alıkonulmuş) değildir. Ebû Hanîfe'ye göre İhsâr, Mekke'ye varmaya mâni1 ve tavaf ile sa'ye engel olmaktan meydana gelir. Bu suretle muh­sar, Rasûlullah'ın Hudeybiye'de ihramdan çıkışı gibi yapar. Mekke'ye ulaşan ihrâmlı hacı ise, haccı kaçıran kimsenin hükmüne tâbi'dir. Ebû Hanîfe'ye göre böylesi umre yaparak ihramdan çıkar {Umdetu'l-Kaarî, V, 44).

[12] Buhârî bununla Abdullah ibnu'l-Mübârek'in bu hadîsi bâzan Yûnus'tan; o da ez-Zuhrî'den; bâzan da Ma'mer'den; o da ez-Zuhrfden rivayet ettiğini göster­mek istemiştir.

[13] Bu hadîs muhsar için, yânî herhangi bir manianın engel olmasıyla Ka'be'ye var­ması mümkİn olmayan kimse için, evvelâ kurbân kesip sonra tıraş olarak ih­ramdan çıkmanın cevazında sarihtir.

Yalnız şârih Kastallânî: "Kurbân yerine varıncaya (yânî kesilinceye) kadar başlarınızı tıraş etmeyin.. "(el-Bakara:l96) âyeti, tıraşın kurbânı kesmeden son­raya bırakılmasını gerektirir. Böyle İken nasıl olur da tıraş öne geçirilir? derim demiş ve bu suâle kendisi şöyle cevâb vermiştir: Âyetteki kurbân kesmenin tı­raştan öne geçirilmesi keyfiyeti, muhsar hakkında değildir. Âyetteki durum Ka'be'ye kurbân hediyesi sevkeden hacının tâ Minâ'da kurbânını kesmeden tı­raş olup ihramdan çıkamayacağını beyân ve teslime âiddir. Muhsar olan, yânî herhangi bir engel ile alıkonulan hacıya gelince, bunun kurbânın mahalli, yânî kurbânının kesileceği yer, Beyt'İ ziyaretten men' olunup geri kaldığı mahaldir. Nasıl ki Rasûlullah da Hudeybiye'de kurbânını kesmiş ve ihramdan çıkmıştır... Ve Hudeybiye Harem değil, hıliden sayılmıştır (Kastaliânî, III, 285).

[14] H ıdîsin başlığa uygunluğu "Rasûlullah (S) kurbanlık develerini kesti ve başını tıijaş ;etti" sözündedir.

Bu hadîs, bundan önceki bâbda buradakinden daha bütün olarak geçmişti.

[15] Taberî, Alî ibn Ebî Talha'dan; o da İbn Abbâs'tan bunun benzerini rivayet et­miştir (Aynî).

[16] Bu, Beyhakî'nin Kitâbu'l-Ma'rife'sinde Şafiî'nin ibaresinden olmak üzere oku­duğum habere benziyor... (Kastallânî)

[17] Hadîsin başlığa uygunluğu şu cihetledir: Peygamber ve sahâbîlerinin Hudeybi-ye'de Ka'be'den alıkonuldukları meşhurdur. Onlar bu hususta kaza ile emr olun­mamışlardır. İşte bundan muhsara, yânî alıkonulan kişiye bedel, yânî kaza etmek lâzım gelmiyeceği bilinmiştir.

Bu hadîs bu kitabın baş tarafında "Umre yapan kişi alıkonulduğu zaman?

bâbı"nda geçmişti.

[18] Yânî Yüce Allah'ın şu kavlinin tefsiri babı: Âyetin baş tarafı şöyledir: "Haccı da, umreyi de A İlah için tamam yapın. Fakat alıkonursanız, o hâlde kolayınıza gelen kurbân gönderin. Kurbân yerine ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etme­yin..."

[19] Buhârî bu ifadeleriyle âyeti tefsir etmektedir.

[20] Âyette, bildirilen özürlerden dolayı ihrâmlı için, âyette zikrolunan keffâretler-den birini vererek tıraş olacağı sabit oluyor. Fakat vücûdun diğer yerlerini bu suretle tıraş etmek caiz olup olmadığı nassan bildirilmemiştir. Cumhûr,bedenin diğer yerlerinin tıraş edilmesini, kıyâsen istidlal etmişlerdir. Âyetten ve hadîs­ten anlaşılan, muhayyerliğin yalnız zaruret hâline mahsur olduğuna hükmetmiş­lerdir. İmâm Mâlik'in: Fidyenin, bedendeki tüylere ilgisi yoktur, dediğini Râfiî rivayet etmiştir.

Buhârî bu Ka'b ibn Ucre hadîsini buradaki değişik bâblarda ayrı ayrı beş tarîkten getirmektedir.

[21] Hadîsin başlığa hüccetliği "Birferak mikdarını altı fakır arasında sadaka yap" sözündedir. Çünkü bu söz, âyetteki "Ya sadakadan" ta'bînnâeki sadakayı tef-sîr etmektedir.

el-Ferak: Bir ölçek adıdır ki, Medine'de ma'rûftur; üç sâ' hububat alır. Bâ­zılarına göre onaltı ntl, bâzılarına göre dört ntl alır (Kaamûs).

Hadîsteki bilgiye göre her fakire yarım sâ' buğday (yânı beşyüzyirmi dir­hem) vermek üzere, altı fakire üç sâ' verilecektir. Verilecek bu mikdâr, buğday ve diğer şeyleri şâmil olursa da Müslim'in bir rivayetinde "Taam" geldiğinden, bununla buğday kasdedilmiş olması daha uygundur

[22] Hadîsin başlığa delîlliği "Herbir fakire yarım sâ' (yânî beşyüzyirmi dirhem) verilecektir" kavimdedir. Bu hadîsteki yanm sâ'ın buğday ve hurma olacağı hu­susunda rivayetler vardır.

[23] el-Bakara:196. âyetinde zikredilen "Yâhud nüsük "ten maksad, kesilecek kur­bânın en az derecesi koyun kurbânıdır. Bunun en yükseği deve, ortası da sığır olduğu anlaşılmakla beraber, Taberânî'nin bu yolda sarîh rivayeti de vardır

[24] Hadîsin, başlıktaki "Nüsük" ta'bîrinin en azının koyun olduğuna delîl olan ye­ri "Yâhud bir koyun kurbân etmesini emretti" cümlesidir.

Bu hadîs, Kur'ân'da fidye mutlak olduğu için, sünnetin Kur'ân'ın mücme­lini beyân edici olduğu, mutlaklığın sünnetle kayıdlanması, ihrâmhnın başını tıraş etmesinin harâmlığı, haşereler veya başka bir sebeble eziyete uğradığında tıraş etmesi hususunda ruhsat verildiği gibi hükümlerin dayanağı olmuştur.

[25] Bu, görünüşte ta'lîkdir, fakat gerçekte ta'lîk değildir. Çünkü Ravh üzerine at­fedilmektedir.  Bununla îshâk'ın  Ravh'tan ve Muhammed İbn Yûsuf el-Fıryâbî'den rivayet ettiğine işaret etmiştir. Bir de burada tshâk'ın ve Verkaa1-nın kim olduklarına dâir tefsir gelmiştir

[26] Hadîs, başlıktaki "Refesyoktur" kavlini tefsîr etmek üzere "Lem yerfus" lâf­zını getirmiştir; uygunluk buradadır.

[27] Buharî bundan önceki bâbda getirdiği Ebû Hureyre hadîsini başka bir tarîkten, yine başlıkta bulunan âyetteki iki lâfzı tefsîr etmek üzere getirmiştir. Hadîste, âyetteki "Cidal" lâfzıyle yetinildiği için, ayrıca "Cidal" zikredilmemiştir.

er-Refes: Cinsî münâsebet ve buna da'vet edici hareketler, sözlü veya fiilî günâhlar olmak üzere tefsîr edilmiştir.

el-Fusûk: ttâat yolundan çıkmak ma'nâsınadir; bütün münker işlerden sa­kınmayı emredicidir .(Cidal de arkadaşlarla," diğer insanlarla mücâdele, münâ­kaşa olmak üzere tefsîr edilmiştir.

[28] Ebû Zerr nüshasında başlık Besmele'H olarak böyle gelmiştir. İbn Hacer, Aynî ve Kastallânî'nin esâs aldıkları mushalarda da böyledir. Bir nüshada "Ebvâbu Cezâ'i's-Sayd, Bâbu kavli'llâhi.. -Avlanma cezası bâblan, Yüce Allah'ın şu kavli babı.." şeklinde gelmiştir.

Başlıktaki "Ve benzeri fiiller..."den maksad, Harem içinde ağaç kesmek gibi İhrâmlıya yasak olan diğer fiillerdir.

[29] Mukaatil'İn tefsirinde bildirdiğine göre, bu âyetlerin nuzûl sebebi- Ebu'1-Yusr Amr ibn Mâlik el-Ensârî'dir. Hudeybiye'de umre niyetiyle ihrâmlı iken bir ya­ban eşeği öldürmüş, bunun üzerine yukanki "îhrâmh iken av Öldürmeyiniz.." âyeti inmiştir.

İbn İshâk, Mûsâ İbn Ukbe, Vâkıdî ve daha başkaları da Ka'b ibn Arnr hak­kında İndi; Ka'b, Hudeybiye'de bir yaban eşeği avlamıştı da bu âyet inmişti, demişlerdir (İbn Hacer, Aynî, Kastallânî).

Bu âyetler, ihrâmlı iken av öldürmenin harâmlığına; bu harâmlığa ceza vâ cib olduğuna delâlet etmiştir. Bu hususta İmamlar arasında görüş ayrılığı olma­mıştır. Hem de ihrâmlı olana av avlamanın harâmlığı, bu harâmhğı bilsin bilmesin, avladığında bu cezântn gerekliliğinde fark yoktur. Gerçi âyette 'T«' ammüden = Bilerek" kaydı varsa da, kayıd, nassm geliş yeri i'tibâriyledir, Hatâen avlamakta tağlîz için âmm de katılmıştır, deniliyor.

Âyetteki iki adaletli hakemin vazîfesini, Mâlik, Şafiî, Ahmed, Muhammed ibn Hasen ceza olan kurbân, doyurma ve oruçtan birisini ta'yîne âiddir, demiş­lerdir. İmâm Ebû Hanîfe İle Ebû Yûsuf: Bunların vazifesi kıymet takdir etmek­tir. Bu takdir edilen kıymet ile cinayet sahibi, öldürülen hayvanın benzeri bir kurbân bulursa keser, isterse it'âm eder, isterse sadaka yapar; bu hususta tercih hakkı kaatile âiddir, demişlerdir (Aynî).

[30] Ebû Zerr nüshasında başlık böyle sabit olmuştur. Diğer rivayetlerde bu başlık yoktur. Onlar burada zikredilen şeyleri, bundan önceki bâbdan kılmışlardır.

[31] Bu hususta fakîhler arasında görüş ayrılıkları vardır.

[32] İhrâmlının bu kesmesinin zahiri, av ve diğerlerini şâmil ise de, muradı avdan gayrı hayvanların kesilmesidir. Buhârî bunun kasdedildiğini, bunu ta'kîb eden sözleriyle işaret etmiştir.

îbn Abbâs'ın görüşünü İkrime'den tarikiyle Abdurrazzâk; Enes'in haberi­ni de İbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet etmişlerdir.

[33] Buhârî, zikredilen âyette "/d/" geçtiği için, "Adi" ile "Idl"ın farkını işaret et­mektedir.

[34] Buhârî, o âyetten sonraki el-Mâide: 97. âyetinde geçmekte olan "Kıyâmen"lâf­zının ma'nâsını vermektedir.

[35] Buhârî burada "Kâfir olanlar onları RabbHerine denk tutuyorlar "(e\-En'âm:\) âyetindeki "Ya'ditûri" fiilinin ma'nâsına işaret etmiştir. Bunu burada zikret­mesi bu fiilin "denk" ma'nâsına olan *7tf/"den yâhud "misi" ma'nâsına olan VAdl"den yapılmış olmasıdır (Aynî).

[36] Hadîsin başlığa delîlliği "îhrâmlı oldukları hâlde "Yiyiniz!" buyurdu" kavlin-dedir. Çünkü yaban eşeğini avlayan kişi ihrâmh değildi. Bu kişi onu Peygam­ber'e hediye etmiş, Peygamber de beraberindeki ihrâmlı sahâbîlere o eti yemelerini mübâh kılmıştır. İşte bu, ihrâmsızm avından ihrâmlınm yemesinin cevazına de­lâlet etmiştir. Bunda ihtilâf da vardır (Aynî).

Bu Ebû Katâde hadîsi, ihramda avlanma cezası konusunda çok mühim bir esastır. Avlanma cezasına dâir pekçok hükümlerde bundan istifâde edilmiştir. Bu hadîsin birkaç rivayeti daha gelecektir.

Hadîste geçen es-Sukyâ, Mekke ile Medine arasında bir köyün adıdır. Ta'­hune veya Ti'hine de bu köye üç mil mesafede bir su başıdır. Bu son isim, hâ'-nın üç harekesiyle okunmuştur (Aynî).

[37] İçlerinde ihrâmsız insan bulunan İhrâmhlar bir av, onu avlamaya kudretleri ol­makla beraber ihrâmh oldukları için avlayamayacaklanndan taaccüb ederek gül­düklerinde, ihrâmsız insan av olduğunu anlasa, onların gülüşü ihrâmsıza bir işaret olmadığı hâlde, ihrâmsız kişi onu avladığı zaman gülmüş olan ihrâmlılara hiç-birşey lâzım gelmez (Kastallânî).

[38] Başlığa uygunluğu "Arkadaşlarım bir yaban eşeği gördüler de bâzısı gülmeye başladı. Ben de baktım ve hayvanı gördüm..." sözündedir. Peygamber'in ye­mekle emretmesi, ibâha içindir (Aynî).

[39] Bâb başlığına delîlliği "Bizler av hayvanı aleyhine sana hiçbir şeyle yardım et­meyiz dediler" sözündedir.

Buhârî bu hadîsi burada iki tarîkten getirmiştir: Biri Abdullah ibn Muham-med tarîki, diğeri de tahvilden sonraki Alî ibn Abdillah tarîkidir

[40] Bundan maksad, Amr ibn Dînâr'ın zabtının te'kîdi ve hadîsi Salih ibn Keysân'-|   dan bizzat işittiğinin isbâtıdır.

"O Medine'den buraya, yânî Mekke'ye bizim yanımıza gelmiştir" sözün­den maksadı, Salih'in Medîne'li olup, Mekke'ye geldiğini göstermektir. Böyle­ce Amr ibn Dînâr, arkadaşlarına Salih'ten bizzat bu hadîsi ve diğer hadîsleri işitmeleri için, Salih İbn Keysân'a delâlet edip göstermiştir. Bu hadîste fer'î mes'-elelerde ictihâdm cevazı ve bunlarda ihtilâf edilebileceği hükmü de vardır.

[41] Başlığa delîlliği "Sizden biri ona emrettiyâhud işaret etti mı?" sözündedir. Bun­dan anlaşılan şudur: İhrâmlının, avı avlaması için ihrâmsıza İşaret etmesi caiz olmaz. Şayet işaret etmiş ve o da avı öldürmüş olsa, ihrâmlı için bundan yemek caiz olmaz. Bu hususta görüş ayrılıkları da vardır.

İhrâmsız kimse tarafından avlanan hayvanın, avlarken yardım ve işaret et­memek şartıyle ihrâmlının bu av etini yemesi caiz olduğuna bu hadîs de açıkça delâlet etmektedir. Bu hadîslerden yaban eşeği avlamanın cevazı ve etinin yeni­lir olduğu da anlaşılmıştır.

[42] Sa'b'ın, bu yaban eşeğini Rasûlullah'a canlı olarak mı, yoksa kesilmiş olarak mı verdiği hususu hadîsin metninde zikredilmemiştir. Buhârî'nin İmâm Mâlik tarikiyle rivayet ettiği bu Sa'b hadîsini İmâm Mâlik gibi daha birçok rivayet sâ-hibleri de ez-Zuhri'den böyle mutlak olarak rivayet etmişlerdir. Yalnız İbn Uyey-ne'nin Zuhrî'den rivayetinde yaban eşeği eti diye gelmiş, Müslim'deki bir rivayette de böyledir. Bu hadîsin bunlardan başka bir takım rivayet tarîklerinde de kesil­miş ve kanı akarak, bâzılarında hayvanın bir dudu ve bir parçası hediye edildiği rivayet edilmiştir.

Rivayette son derece ihtiyata yapışan İmâm Buhârî, Rasûlullah'a hediye edilen bu hayvanın diri veyâhud kesilmiş olduğuna temas etmeyerek, yaban eşe­ğini hadîste mutlak olarak rivayet etmiştir. Fakat hayvanın diri hediye edildiği hakkında da gâlib zannı bulunduğundan, bunu da hadîsin bâb başlığında izhâr ederek, diğer rivayetlerin za'fına işaret etmiştir (Kastallânî).

Ebvâ: Medine civarında Cuhfe'ye yirmiüç mil mesafede bir dağın adıdır.

Veddân: Cuhfe'ye daha yakın ve sekiz mil mesafede bir yerin veya köyün adıdır. Râvî bu iki mahalden birinin ta'yîninde şekk ettiği için, terdîd ile rivayet etmiştir. îbn İshâk Veddân; Ma'mer ise Ebvâ olduğunu cezim ile rivayet etmiş­lerdir (Kastallânî).

[43] Hadîste ihrâmlımn Öldürebileceği beş nevi' kısaca bildirilmiş yâhud da bu hay­vanların isimleri yakında gelecek olan Salim hadîsine havale edilmiştir.

[44] Mâlik'in Abdullah ibn Dinar'dan gelen bu tarîkinde Rasûlullah, beş hayvanın isimlerini söylemiştir.

[45] Bu Müsedded hadîsi, başka bir tarîktir ki, bunda sâdece bu kadar sevketmiş yâhud da bundan sonra gelecek olan tarîke havale etmiştir.

[46] Bu, diğer bir tarîktir. Bunda, geçmiş olan tarîklerdekilerin tamâmı vardır. Bu-hârî bunun için bunu "Ve bize..." diyerek vâvı atıf harfiyle öncekiler üzerine atfetmiştir.

[47] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır.

Bu hayvanların kötülükleri hususunda şunlar söylenmiştir: Karga ile çay­lak zaîf buldukları sığır, deve ve diğer hayvanların sırtlarındaki etlerini gagala-nyle yerler, gözlerini çıkarırlar, şaşkın bir insanın elinden ekmeğini kaparlar. Bunlar kuşların en âdîsidir. Akreb de en zehirli bir hayvandır; hattâ yılanı bile vurur öldürür. İri bedenlerine rağmen akrebin zehiri, fili, sığın öldürmeğe kâfidir. Yaralayıcı köpek, saldırgan her hayvana denir, kurt da buraya katılır. Şa­fiî, Sevrî, Ahmed ibn Hanbel'e göre Akûr kelb ile murâd, her yırtıcı ve parçala­yıcı hayvandır. Bu beş nevi' hayvanın öldürülmesi, ihrâmlı için caizdir. îhrâmlı için caiz olunca, ihrâmsızlar için bunların Öldürülmeleri evleviyetle caiz olur.

[48] İsmâîlî'nin sarahatle bildirdiğine göre, bu vakıa arefe gecesi olmuştur. Minâ'da olduğu da hadîs metninde bildirildiğinden, bunun Harem içinde vâki' olduğu­na delâlet eder. ibn Huzeyme'nin Hafs ibn Gıyâs'tan "Rasûlullah ihrâmlı iken Minâ'da, Harem dâhilinde bir yılanın öldürülmesini emretti" suretinde daha açık bir rivayeti vardır.

Hadîsteki "Şu yılanı öldürünüz!" emrinin gereği vucûbdur. îhrâmlı için Harem dâhilinde yılanın öldürülmesi vâcib olunca, Harem haricindeki ihrâmsı-zın öldürmesi, vucûbun evlâ derecesiyle sabit olur. İbn Battal: Gerek Hıll'de, gerek Harem'de yılan Öldürülmesinin cevazında âlimlerin ittifakı vardır, demiştir.

[49] Hadîsin başlığa uygunluğu "Fâsıkcık" sözündedir. Çünkü Peygamber'in onu "Fâsıkcık" ismiyle isimlendirmesi, öldürülmesinin mübâhlığını gerektirir. Ai-şe, Peygamber'in keleri Öldürme emrini işitmediğini bildirmiştir

"Fâsıkcık" ta'bîri, keler cinsinden bâzılarının zararlı ve ağulu hayvancık­lar'olduğunu ifâde etmiştir.

[50] Buhârî'nin bu sözünün şevki, fer'de böyle bu babın sonunda vâki' olmuştur. Hâlbuki bunun yeri açıkça sezileceği üzere bundan evvel geçen İbn Mes'ûd ha­dîsinin arkasıdır (Kastallânî).

[51] Buhârî bu İbn Abbâs hadîsini, bundan sonra gelecek olan bâbda mevsûlen ri­vayet etmiştir.

[52] Hadîsin başlığa uygunluğu "... Mekke Haremi'nin ağacı kesilmez" sözünde-dir. Bu hadîs, ayniyle İlim Kitâbı'nda da geçmişti.

Ebû Amr ibn Saîd ibni'1-Âs, Umeyye oğullan hanedanından ve vâlîlerin-dendir. Yezâd ile Mervân ve Abdulmelik günlerinde Abdullah ibnu'z-Zubeyr (R)'e ordular hazırlayıp sevketmiş, nihayet Halîfelik sevdasına düştüğü için Abdul­melik ile harb de etmiş ve onun tarafından sulh ve emân verildikten sonra ahde vefasızlıkla (gadren) öldürülmüştür. Mekke Haremi'ne karşı ordu sevkedilme-mesi hakkında Ebû Şurayh (R)'ın nasihatine mukaabil, ona ilim taslayarak ver­diği cevâb da mugalata yânî yanıltmadır. İbnu'z-Zubeyr, Amr'ın hizmet ettiği kimselerden evvel Şam'dan mâada bütün İslâm beldelerinden bîat almış olup, sahâbî olmak dolayısıyle halifeliğe onlardan daha hakklı olduğu hâlde onu âsî, kaatil ve hırsız menzilesinde tutması ve Harem'in hürmetini parçalamağa kal­kışması, cinsiyet ve kavmiyet asabiyetine uymaktan başka şeye hamledilemez. (Tecrîd Ter., I, 86-87).

[53] Hadîsin başlığa delîlliği "Haremin avı ürkütülmez" sözündedir. Bu hadîs, Ce­nazeler Kitâbı'nda "Kabirde ızhır ve kuru ot bâbı"nda da geçmişti.

İstemeden sonraki istisna, ya o anda buna dâir vahiy geldiğine veya geçmiş olan vahiyde istisnanın beyân ve tebliği, istemeye bırakıldığına; yâhud da böyle bir vahiy yoksa, Peygamber'in Allah tarafından me'mûr buyurulduğu hususla­rın tafsillerinde icdhâda İzinli olduğuna delildir.

[54] Bu kısım, İkrime'nin Hâlid'e hitabıdır. İkrime bununla hayvanları telef etmek ve diğer ezâ nevi'lerinden men'e tenbîh etmek istemiştir. Bu, ednâ ile a'lâya, yânî daha küçük olanla daha yüksek olana tenbîh etmektir. Nitekim "Ana ba­bana üff rfeme.'"(el-lsrâ:23) kavlinde de böyledir. Üff demekten men' edilen şa­hıs, onlara sövmekten evleviyetle men' edilmiş olur (Aynî).

[55] Ebû Şurayh(R)'ın bu hadîsi, bundan önceki bâbda mevsûlen geçmiştir

[56] "Lâkin cihâd ve niyet vardır" demek, Mekke fethinden sonra Medine'ye hicret yoktur. Bundan sonra Mekke'den yalnız cihâd için ve bir de hayır tahsîü niye­tiyle çıkılır, demektir.

[57] Başlığa delîlliği "Mekke Allah'ın haram kılması sebebiyle kıyamet gününe ka­dar haramdır..." sözündedir.

[58] îbn Umer'in oğlu Vâkıd'a yaptığı bu tedâvî haberini Saîd ibn Mansûr, Mucâ-hid tarîkinden mevsûlen rivayet etti. Bu haberin başlığa uygunluğu, bunların her ikisi de, yânî kan aldırma ve dağlama işlerinin ikisi de tedâvîde kullanıldığı cihetledir

[59] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır.

[60] Lahyu Cemel, Mekke ile Medine arasında, Medîne'ye daha yakın bir yer ismi­dir. Hazım ve daha başkaları bu kan aldırmanın Veda Haccı yolunda olduğunu kat'iyetle bildirmişlerdir. Bu hadîslerden ihrâmlının burada zikredilen ve zikre­dilmeyen tedâvî şekilleriyle tedâvî olabileceği hükmü alınmıştır. Bâzı fakîhler, hadîsin zahirine göre sıhhî luzûm olsun, olmasın; mutlak surette ihrâmlı için kan aldırmayı caiz görmüşlerdir...

[61] Hadîste ihrâmlının evlendirilmesi vardır. Keza başlıkta mübhem bıraktığı cevaz hükmünün de- beyânı gelmiştir.

Bu hadîse dayanarak îbrâhîm Nahaî, Sevrî, Atâ, Hammâd ibn Ebî Süley­man, İkrime, Mesrûk, Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf... nikâh etmekte ihrâmlı için hiçbir mahzur yoktur, şu kadar ki, ihramdan çıkıncaya kadar cinsî münâsebette bulu­namaz, demişlerdir.

İbn Mes'ûd, Saîd ibn Müseyyeb, Evzâî, Mâlik, Şafiî, Ahmed ve İshâk da ihrâmlının nikâh etmesini ve nikâh olunmasını tecvîz etmemişlerdir.

[62] Âişe'nîn bu sözünü Beyhakî mevsûîen rivayet etmiştir. Başlığa uygunluğu, bu boyaların tıyb kokusu gibi koku neşretmesi ve cinsî temas arzusunu harekete geçirmeleri cihetindendir.

[63] Başlığa delîlliği "Vers ve zağferân ile boyanmış hiçbirşey giymeyin" sözünde-dir. Bu hadîs İlim Kitâbı'nın sonlarında başka bir tarîkten geçmiş idi.

[64] Bunların hadîslerini sırasıyle Nesâî, Ebû Dâvûd, Alî ibn Muhammed el-Misrî, Ebû Ya'lâ el-Mevsılî, Âhmed, Hâkim mevsûlen rivayet etmişlerdir

[65] Ubeydullah'ın bu hadîsini İshâk İbn Râhûye kendi Müsned'inde mevsûlen riva­yet etmiştir.

[66] Hadîsin başlığa hüccetliği "Ona hiçbir koku yaklaştırmayın " sözündedir. Çün­kü o zât ihrâmlf iken ölmüştür, ihrâmhya da koku sürmek men1 edilmiştir.

Buhârî bu hadîsi Cenazeler Kitâbı'nda "İhrâmlı nasıl kefenlenir bâbi"nda iki tarîkten getirmişti

[67] İbn Abbâs'ın bu sözünü Dârakutnî ile Beyhakî mevsûlen rivayet etmişlerdir.

İbn Umer'in görüşünü Beyhakî; Âişe'nin görüşünü ise İmâm Mâlik mev­sûlen rivayet etmişlerdir. Bunların başlığa uygunluğu, yıkanmak da, bedeni ve başı ovalamak da ezayı ve kiri gidermek olduğu cihetledir

[68] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır.

İbn Uyeyne'nin rivayetinde şu ziyâde vardır: Râvî Abdullah ibnu Huneyn, Ebû Eyyûb'un bu fiilî ve kavlî cevâbını getirip, İbn Abbâs ile Mısver'e haber verince Mısver, İbn Abbâs'a: Artık seninle bir daha mücâdele etmem, demiştir (Aynî ve Kastallânî).

[69] Başlığa uygunluğu "İki mest giysin " sözündedir. Burada emir mutlaktır; kesil­mesi zikredilmemiştir.

[70] Bu İbn Umer hadîsi, bundan önce geçen tbn Abbâs hadîsindeki mutlakhğı ka-yıdlamiştır. Edik bulamayıp iki mest giyen ihrâmh, bunları topuklarının altına kadar kesecektir. Bu hadîs, biraz evvelki bâbda küçük bir metin farkıyle ayrı bir tarîkten geçmişti.

[71] Bâb başlığına delîlliği meydandadır, zâten biraz evvel de başka bir tarik ile geçmişti

[72] İkrime'nin sözünün başlığa uygunluğu açıktır. Yalnız silâh kuşandığı takdîrde fidye verir görüşüne hiç kimse katılmamıştır. Buhârî de buradaki sözü ile, bu fidye vermek görüşünde mutâbaa olmadığını açıkça ifâde etmiştir

[73] Buhârî bu hadîsi burada kısaltılmış olarak getirdi. Sulh Kitâbı'nda tamâmını getirmiştir. Bâb başlığına delîlliği "Mekke'ye silâh sokulmayacak" sözündedir. Eğer silâh taşımak mutlak olarak, yânî zarurette ve zaruret dışında caiz olma­mış olaydı, Mekke ahâlîsi bu madde üzerine hükümleşmezdi (Aynî, Kastallânî).

Hadîs, ihtiyâç duyulduğu zaman ihrâmlının beraberinde silâh taşıyabilece­ğine ve bundan dolayı bir fidye söz konusu da olmadığına delâlet etmiş oluyor.

İbn Battal: Mâlik ve Şafiî ihrâmlının haccda ve umrede silâh taşımasına cevaz verdiler; el-Hasen ise bunu kerîh gördü, demiştir (Aynî).

[74] Yânî bu bâb, hacc ve umre yapmayacakların Harem'e ihrâmsız girebilecekleri­ni beyân babıdır. İbn Umer de Mekke'ye ihrâmsız olarak girmiştir. İbnu Umer'in bu.fiilini İmâm Mâlik el-Muvatta'da mevsûlen rivayet etmiştir.

[75] Bunların hepsi Buhârî'nin sözüdür. Buhârî bu sözleriyle, Mekke'ye hacc ve umre niyetiyle olmayarak ihrâmsız giren kimseye birşey lâzım gelmeyeceğini ifâde et­miştir. Çünkü gelecek olan İbn Abbâs hadîsinde Rasûlullah (S): "Hacc ve um­re yapmak isteyen kimseler için" buyurmuştur.

Diğer imamlardan meşhur olan görüş ise ihrâmlı girmek vucûbudur.

[76] Hadîsin başlığa delîlliği "Hacc ve umre yapmak isteyenlere" sözündedir. Çün­kü Rasûiullah bu sözüyle mîkaatlan hacc ve umre yapacaklar için tahsîs etmiş, ve umre yapmayacaklar için bir mîkaat ta'yîn etmemiştir. Hadîs ayniyle Hacc Kitâbı'nda "Mekke ahâlîsinin ihrama girme yeri bâbı"nda geçmişti.

[77] Hadîsin başlığa delîlliği Peygamber'in Mekke'ye, başında bir nevi' harb silâhı olan miğfer olarak girmiş olmasıdır. Eğer böyle girmek haram olsaydı, muhak­kak Peygamber başı açık girerdi. Başlık da Mekke'ye ihrâmsız girmek hakkın­dadır. Buhârî bu hadîsi ayrı ayrı tarîklerden Libâs, Cihâd ve Magâzî Kitâblan'nda da getirmiştir.

İbnu Hatal, Rasûlullah'ı ve İslâm'ı dâima şiirleriyle hicveden kötü ruhlu birisi idi. İbn Abdilberr: Müslüman olmuş, sonra dînden dönmüştü, diyor.

Rasûlullah Mekke'ye girdiğinde umûmî afv i'Iân etmiş ve fakat dört erkek ile iki kadını bu afvdan hâriç tutmuştu. Bunlardan biri İbn Hatal idi.

İbnu Hatal'ı Ebû Berze (R) öldürdü, Saîd ibn Hureys de iştirak etti (Kas-tallânî).

[78] İnsan üzerinde gömlek olduğu hâlde hacc fiillerini bilmiyerek ihrama girdiği za­man, üzerine fidye gerekir mi, gerekmez mi? Buhârî, hadîste bu husus açıkça belirmediği için cevâbı zikretmedi. Buhârî evvelâ hadîsin râvîsi olan Atâ'nm ha­berini zikretti. Bununla maksadı şudur: Eğer hadîsten fidyenin vucûbü anlaşıl-saydı, bu Atâ'ya gizli kalmazdı. İşte bunun için Atâ, o kimse üzerine fidye yoktur, demişti.

[79] Başlığa uygunluğu, o kimse üzerinde cübbe olduğu hâlde ve İhram işlerinin câ­hili olduğu hâlde umre niyetiyle ihrama girmiş olmasıdır. Şübhesiz gömlek ile cübbe aynı hükümdedir, aralarında hükmen bir fark yoktur.

[80] Çünkü eli ışınlan kişi, saldırıcıyı def etmek için elini çekmiş ve bu çekişle onun dişini sokmuştu. Meşru' müdâfaada söktüğü için, dişi heder olup diyetsiz bıra­kılmıştır.

Bu fıkranın bu bâbla ilgisi, hadîsin tamamlayan bir fıkrası olmasından iba­rettir. Burada tebaiyyetle zikredilmiştir. Buhârî bu hadîsi Hacc, Fadâilu'l-Kur'ân, Magâzî, Diyât Kitâblan'nda da getirmiştir

[81] Hakîkaten hadîslerde Peygamber'in böyle bir emri yoktur.

[82] Başlığa uygunluğu, Peygamber'in Arafat'ta ihrâmlı iken Ölen kimse nâmına, geri kalan cemreler, tıraş, ifâda tavafı gibi hacc fiillerinin niyabetle yerine geti­rilmesini ve onun ihrâmlı hâlinin devam ettiğini ve kıyamette telbiye'ederek di­riltileceğim bildirmesi cihetindendir.

[83] Bu da aynı hadîsin başka bir tarîkidir; metin bir kelime farkı ile aynıdır.

[84] Bu, aynı hadîsin diğer bir tarîkidir. Hadîs başlıkta ifâde edilen hususlara, yânî ihramı içinde öldüğü zaman ihrâmlının tâbi' tutulacağı sünnet fiillerine delâlet etmektedir. Hadîsin bu kadarcık delâleti de, daha umûmî olan başlığa hüccet yapmağa yeterlidir.

Şafiî, Ahmed ibn Hanbel, İshâk ibn Râhûye ve Zahirîler, ihrâmlı olarak vefat eden mü'minin ihram hâlinin öldükten sonra da devam edeceğine bu ha­dîslerle istidlal etmişlerdir. Ve ihram hâlinin devamından dolayıdır ki, kefen-lenmesinde başının bezle örtülmesi, koku kullanılması nehyedilmiştir, demişlerdir.

[85] Hadîsin bâb başlığına uygun olması için "Kadın, kadın adına hacc yapar" de­mesi yakışırdı. Zerkeşî buna şöyle cevâb verdi: Buhârî bu başlığı, hadîsteki "Allah hakkını da ödeyip yerine getiriniz" sözünden istinbât etmiştir. Çünkü bu hitâb, içinde erkekler ve kadınların dâhil bulunduğu bir hİtâbdır. Böyle olunca erke­ğin kadın adına, kadının da erkek adına haccetmesi vardır (Kastallânî).

[86] Hadîsin başlığa delâleti "Annem hacc yapmayı adamıştı..." sözündedir. Çün­kü bu kelâmda ölmüş olan kimsenin adağı yerine hacc yapmak vardır. Bu İse başlığın birinci cüz'üne mutabıktır... (Aynî).

[87] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Bu hususta fakîhlerin bâzı farklı görüş­leri vardır.

Ebû Hureyre'den gelen hadîste "Baban tarafından (vekâleten) hacc yap" lâfzıyledir.

[88] Bâb başlığına delîlliği "Ben onun tarafından (vekâleten) hacc yapabilir miyim? ... Evet... buyurdu" sözünden alınır. Bu kelâm kadının erkek adma hacc yap­masının cevazını haber vermektedir.

Bu hadîsten binip inmeye muktedir olamıyacak derecede zaîf olan kimseye niyâbeten başkasının hacc etmesinin cevazı alınmıştır. İmâm Ebû Hanîfe, Sev-rî, Şafiî, Ahmed, îshâk'ın mezhebleri böyledir. İmâm Mâlik, Leys ibn Sa'd, Ha-seh ibn Salih ise: Hayattaki kimseden niyâbeten hacc edilmez; eğer hacc etmeden vefat etmiş olursa, ölüye vekâleten hacc etmek sahîhtir, demişlerdir.

Nahaî gibi bâzı selef âlimleri de: Ne Ölü hesabına, ne de herhangibir sebeb-Ie başkası nâmına vekâleten hacc etmek caiz değildir. İsterse hacc ile vasiyyet etmiş bulunsun, demişlerdir... (Umdetu'I-Kaarî, V, 120).

[89] Hadîsin başlığa delîlliği, tbn Abbâs'ın bulûğ çağının aşağısında iken Veda Hac­cı'nda Peygamber'in beraberinde bulunmuş olması cihetiyledir.

Bu hadîs Hacc Kitabı1 nda "Ailesinin zaîflerini önden gönderen kimse bâ-bı"nda da geçmişti.

[90] Hadîsin başlığa delîlliği bundan önceki hadîsin delîlliği hakkında söylediğimiz gibidir.

Bu hadîs de tlim Kitâbı'nda "Küçüğün hadîs işitmesi.ne zaman sahîh olur bâbı"nda; Namaz Kitâbı'nda "îmâmm sütresi bâbı"nda da geçmişti.

[91] Yûnus'un bu hadîsini Müslim rivayet etmiştir.

[92] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır.

İbn Sa'd'ın, Vâkıdî'den rivayetinde "Benimle anam hacc etmişti"; Fâkı-hî'nin rivayetinde "Benimle babam hacc etmişti" ziyâdeleri vardır. Tirmizî'nin rivayetinde Sâib'in bu haccı Veda Haccı'nda olduğu açıkça belirtilmiştir.

[93] Hadîsin başlığa uygunluğu "Sâib için, ona hacc yaptırılmış idi" sözündedir. Çün­kü Sâib, kendisine hacc yaptırıldığı zaman küçük bir çocuktu. Başlık da "Ço­cukların hacc etmesi" hakkındadır.

[94] Bu hadîsin başlığa uygunluğu, içinde kadınların haccı ve bir de erkeklerin haccı üzerine bir ziyâde bulunduğu cihetledir ki, o ziyâde, kadınların "sefere çıkışla­rında işlerini üzerine alan kimsenin iznine ihtiyâç duyulmastdır (Aynî).

Umer (R) "Evlerinde otursunlar..." (el-Ahzâb: 33) âyetine dayanarak, bu hu­susta evvelâ tereddüd edici ve Peygamber kadınlarına seferin harâmhğı görü­şünde idi. Sonra kendisine bunun cevazı zahir oldu ve hilâfetinin sonlarında onlar için izin verdi... (Kastallânî).

[95] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Bu hadîs, Hacc Kitâbı'nın evvellerinde "Meb-rûr haccın fazileti bâbı"nda da geçmişti

[96] Hadîsin başlığa delîlliği "Kadının beraberinde sen de çık!" emrindedir. Çünkü bu emr, kadınların hacc etmelerinin cevazına ve zevç yâhud nikâh geçmez bir hısım beraberinde sefere çıkmalarının cevazına delâlet etmektedir.

Buhârî bu hadîsi Cihâd ve Nikâh Kitâblan'nda da getirmiştir (Aynî).

[97] Başlığa delîlliğı "Seni hacc etmenden men' eden nedir?" sözünden alınır. Çün­kü bu söz, kadınların hacc etmelerinin gerekliliğine delâlet eder. Başlık da ka­dınların hacc etmeleri hakkındadır.

Bu hadîs, Umre Bâblan'nın evvelinde "Ramazân'da umre etmek bâbı"nda geçmişti

[98] Buhârî bununla Habîb el-Muallim rivayetini kuvvetlendirmek istemiştir. Çün­kü burada Atâ'nın, İbn Abbâs'tan işitmesi açıkça belirtilmiştir.

[99] Bunu İbn Mâce, mevsûlen rivayet etmiştir.

[100] Yâni bunu adayan kimse üzerine, adağına vefa etmesi vâcib olur mu, olmaz mı?

[101] Hadîsin bâb başlığına mutabakatı, hadîsin başlıktaki soruya cevâb olması ve başlıktaki mübhemliğe beyân getirmesi cihetindendir

[102] Bu hadîsin başlığa uygunluğu da, bundan öncekinden söylediğimiz gibidir.

Abdullah İbn Mâlik'in rivayetinde "Bineğine binsin; üç gün oruç tutsun"; İkrİme'nİn ibn Abbâs'tan rivayetinde de: "Binsin, bir deve kurbân etsin!" zi­yâdeleri vardır.

Ebû Hanîfe: Beytullah'a yaya gidip ziyaret etmeyi adayan kimse, kudreti yettiği kadar yaya yürür, yorulunca sefer vâsıtasına binerek gider. Ka'be'ye bir koyun kurbânı hediye eder" demiştir. Hattâ o, bu hükmü yürümekten âciz ol­mayan kişiye de teşmil etmiştir (Kastallânî).

[103] Buhârî bununla Ebu'l-Hayr'ın bu hadîsi Ukbe ibn Âmir el-Cuhenî (R)'den işit­mesini beyân etmek istemiştir.

[104] Buhârî bu senedfe bu hadîs hususunda ibn Cureyc'in iki şeyhi bulunduğunu işaret !   etmiştir. Bunlardan biri Yahya ibn Eyyûb, biri de Saîd ibn Ebî Eyyûb'dur.