30- FADÂİLU'L-MEDİNE. 2

1- Medine'nin Haremi Babı 2

2- Medine'nin Fazileti Ve Onun {Şerrli) İnsanları Dışarıya Süreceği Babı 3

3- Bâb: "El-Medîne Tabidir' 3

4- Medine'nin İki Lâbesi (İki Kara Taşlık Tepesi) Babı 3

5- Medine'den Yüz Çevirip Uzaklaşan Kimse Babı 3

6-Bab. 4

7- Medîne Ahâlîsine Kötülük Yapmak İsteyen Kimse Babı 4

8- Medine'nin Taştan Yapılmış Büyük Binaları Babı 4

9- Bâb: Deccâl Medine'ye Girmez. 4

10- Bâb: Medine Pis Ve Kötü Olanı Dışarıya Atar 5

11-Bâb 5

12- Peygamber(S)İn Medine Etrafının Boş Ve Issız Bırakılmasını Hoş Görmemesi Babı 6

13- Bab (Bu, geçen bâbdan bir fasıl gibidir) 6


Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle

 

30- FADÂİLU'L-MEDİNE

(Medine'nin Faziletleri)

 

1- Medine'nin Haremi Babı [1]

 

1-.......Bize Asım Ebû Abdirrahmân el-Ahvel, Enes(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "el-Medîne şuradan şuraya kadar haremdir. Bu sahanın ağacı kesilmez, burada bid'at çıkarılmaz. Kim bu Medi­ne Haremi içinde (Kitâb ve sünnete aykırı) bir bid'at ortaya koyarsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların la'neti o kimse üzerine olsun" buyurmuştur [2]

 

2-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Me­dine'ye geldi ve Mescid'in bina edilmesini emretti. Bunun için Nec-câr oğulları'na:

  "Ey Neccâr oğullan! Bu arsanızın bedelini bana söyleyiniz!" dedi.

Onlar:

— Biz onun bedelini istemiyoruz; biz onu Allah'a bırakıyoruz, dediler.

Peygamber (bu hibeyi kabul etmeyip bedelini ödedi; sonra) ora­daki müşrik kabirlerinin kaldırılmasını emretti. Kabirler açılıp baş­ka tarafa taşındı. Sonra harabelik yerlerin düzeltilmesini emretti; oralar da düzeltildi. İçindeki yabanî hurma ağaçlarının kesilmesini emretti; onlar da kesildi. Bu hurma gövdelerini Mescid'in kıble tarafına diz­diler [3].

 

3-.......Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Me­dine'nin iki kara taşlığı arasındaki saha benim dilimle (Allah tara­fından) Harem kılındı'9 buyurmuştur [4]. Yine Ebû Hureyre dedi ki: Peygamber (S), Harise oğullan'na geldi de: "Ey Harise oğulları! Ben sizleri Harem sahasından dışarı çıktınız görüyorum" dedi. Sonra (on­ların Harem dâhilinde bulunduklarını hatırladı da): "Hayır, sizler Ha­rem içinde ikaamet etmektesiniz" diyerek, onlara iltifat etti[5].

 

4-.......Alî (R) şöyle demiştir: Bizim yanımızda (şerîat hüküm­lerinden yazılı) olan şey, yalnız Allah'ın Kitâbı'dır, bir de Peygam-ber(S)'den (yazdığım) şu sahîfedir: "Medine şuraya kadar Âir Dağı arası Harem'dir. Kim Medine'nin bu Harem sahası içinde bir bid'at çıkarırsayâhud bir bid'atçıyı barındırma Allah'ın azabı, meleklerin laneti ve bütün insanların nefreti onun üzerine olsun. Ondan ne bir sarf ve ne de bir adi (yânî farz ve nafile) kabul olunmaz. Müslüman­ların emânı birdir (Bir müslimin kâfire emânı, bütün müslümânlarca sahîhdir; mu'teberdir). Kim bir müslümâna verdiği ahdi bozarsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların la'neti onun üzerine olsun. On­dan ne bir sarf ve ne de bir adi kabul olunmaz. Her kim de kendi velîlelerinin ve efendilerinin izni olmaksızın başka bir kavmi velî ve efendi edinirse, bu kimse üzerine de Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların la'neti yağsın. Bu kimseden de ne bir sarf ve ne de bir adi kabul olunmaz" [6].

 

2- Medine'nin Fazileti Ve Onun {Şerrli) İnsanları Dışarıya Süreceği Babı

 

5-........ Ben Ebû Hureyre(R)'dan işittim, şöyle diyordu: RasûlulIah (S) şöyle buyurdu: "Ben bir beldeye (hicret edip konaklamakla) emr olundum ki, o belde, diğer beldeleri yer (yânı onun ahâlîsi diğer beldelerin halkını yener). O beldeye Yesrib diyorlar. Hâlbuki o el-Medîne'dir (tam ve kâmil bir medeniyet merkezidir). O, şerrli insan­ları, demirci körüğünün demirin kirini giderdiği gibi, sürüp dışarıya atar" [7].

 

3- Bâb: "El-Medîne Tabidir'

 

6-.......EbûHumeyd(R) şöyle demiştir: Peygamber (S)'in bera­berinde Tebûk'ten döndük. Nihayet Medîne üzerine yukarıdan bak­tığımızda Peygamber (S): "İşte Tabet" buyurdu [8].

 

4- Medine'nin İki Lâbesi (İki Kara Taşlık Tepesi) Babı

 

7-.......Ebû Hureyre (R) şöyle der idi: Ben Medine'den ceylân­ları otlar hâlde görmüş olsam, onları korkutup ürkütmem. Rasûlul-lah (S): "Medine'nin iki kara taşlı tepesi arası haramdır" buyurdu [9].

 

5- Medine'den Yüz Çevirip Uzaklaşan Kimse Babı

 

8-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah'tan işit­tim, şöyle buyuruyordu: "(Bir zaman gelecek ki, o zamanki) nesiller Medine'yi şu üzerinde bulunduğu hayr ve bereketlerine rağmen terke-decekler de, Medine'de rızkını arayan âfiyetli hayvanlardan, yânı ca­navarların ve kuşların âfiyetlilerinden başka kimse bulunmayacaktır. Medine'ye en son gelen ve koyunlarına sayha ederek giren, Muzey-ne kabilesinden iki çoban olacaktır. Bunlar da Medine'yi bomboş, vahşetli bir belde bulacaklar ve nihayet Seniyyetu'l-Vedâ mevkiine vardıkları zaman bunlar da yüzleri üstüne düşeceklerdir (yânı ölecek-lerdİF)" [10].

 

9-.......Sufyân ibn Ebî Zuheyr (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Yemen fethedilecek; Ye­men fâtihlerinden bir topluluk gelecek, hayvanlarını Medine'ye sevk edecek; ailelerini ve kendilerine uyanları yükleyecekler (Yemen'e) ta­şıyacaklardır. Hâlbuki bunlar bilselerdi Medîne kendileri için hayırlı­dır. Şâm da fethedilecek; ora fâtihlerinden de bir topluluk gelecek, hayvanlarını Medine'ye sevk edecekler; ailelerini ve bunlara uyan kim­seleri yükleyecek, Şam'a göç edeceklerdir. Hâlbuki Medîne bunlar için daha hayırlıdır, eğer bilir olsalardı. Irak da fethedilecektir, frak fâtihlerinden bir topluluk da gelecek, hayvanlarım sürüp gelecekler; ailelerini ve bunlara uyanları yükleyip Irak'a gideceklerdir. Hâlbuki Medîne kendileri için hayırlıdır, bunlar bilir olsalardı (Medine'den ayrılmazlardı)" [11].

 

6-Bab

 

İmân Medine'ye toplanır'

 

10-.......Ebû Hureyre (R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Yı­lan kendi yuvasına toplandığı gibi, îmân (ehli de muhakkak) Medi­ne'ye toplanacaktır" buyurmuştur [12].

 

7- Medîne Ahâlîsine Kötülük Yapmak İsteyen Kimse Babı

 

11-.......Âişe bintu Sa'd, şöyle demiştir: Ben, babam Sa'd(R)'den işittim, şöyle dedi: Ben Peygamber(S)'den işittim: "Medine ahâlîsine kötülük plânlayacak olan herhangi kişi, muhakkak tuzun su içinde erimesi gibi eriyecektir" buyuruyordu [13]

 

8- Medine'nin Taştan Yapılmış Büyük Binaları Babı

 

12-.......Bize İbnu Şihâb tahdîs edip şöyle dedi: Bana Urve ibn Zubeyr haber verdi de: Ben Usâme(R)'den işittim, şöyle söyledi de­di: Peygamber (S) Medine'nin taştan yapılmış yüksek binalarına yu­karıdan baktı da: "Sizler benim görmekte olduğum tehlikeleri görebiliyor musunuz? Ben evlerinizin aralarına dökülecek fitne ve fe­lâket yerlerini, şiddetli yağmur sellerinin açtığı yarlar gibi görüyorum" buyurdu [14].

Bu hadîsi Zuhrî'den rivayet etmekte Sufyân ibn Uyeyne'ye Ma'mer ibn Râşid, Süleyman ibn Kesîr mutâbaat etmişlerdir [15].

 

9- Bâb: Deccâl Medine'ye Girmez

 

13-.......Bana İbrâhîm ibnu Sa'd, babası Sa'd ibn İbrahim'den; o da dedesi İbrâhîm ibn Abdirrahmân ibn Avf tan; o da Ebû Bek-re(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Medine'yeDeccâlMesih'­in (değil kendisi;) korkusu (bile) giremiyecektir. O fitne günlerinde Medine'nin yedi kapısı olacak, her kapı önünde (koruyucu) iki me­lek bulunacaktır" buyurmuştur [16].

 

14-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S); "Me­dine'nin giriş çıkış deliklerinde, yâni kapıları önünde bir takım me­lekler vardır. Medine'ye tâûn hastalığı da, Deccâl de giremez" buyur­du [17].

 

15-.......Bana Enes ibnu Mâlik (R) tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Beldelerden herbir beldeyi muhakkak Dec­câl (oxdu\an) çiğneyecektir, yalnız Mekke ile Medine bu isti'ladan müs­tesnadır. Medine'nin giriş çıkış deliklerinden herbihsi üzerinde muhakkak orayı korumakta olan saff saff melekler bulunur. Sonra meleklerin bu suretle muhafazasında bulunan Medine şehri, ahâli-siyle beraber üç defa sarsılır ve Allah Medine'deki herbir kâfir ve mü~ nâfıkı Medine dışına çıkarıp atar" [18].

 

 

16-....... İbnu Şihâb şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibn Abdillah ibn Utbe haber verdi ki, Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir:

Rasûlullah (S) bizlere Deccâl(m fiil ve hâllerin)den uzun bir hadîs tahdîs etti. Bize tahdîs etmiş olduğu o hadîs içinde şunları söylemişti:

"Deccâl, Medine kapılarından içeri girmesi kendisine haram kılınm'ış olduğu hâlde gelir ve Medine'nin etrafındaki bâzı çoraklı, çakıllı arazilere iner. O gün Medine halkının en hayırlısı olan bir kimse yâhud insanların hayırlısından olan bir kimse Deccâl'e karşı çıkar ve:

Şahadet ederim ki, sen muhakkak Rasûlullah'ın bize hadisinde ha-^ ber vermiş olduğu o Deccâl'sın, der. Bunun üzerine Deccâl, etrafın­daki şaki kimselere;

— Şimdi ben bu adamı öldürür, sonra diriltirsem re'yiniz nedir? Benim (ilâhhk) iddiamda şübhe eder misiniz? diye sordu.

Maiyyetindeki kötü kimseler:

— Hayır, şübhe etmeyiz, derler.

Deccâl o kişiyi hemen öldürür, sonra da diriltir. Ve onu diriltir i diriltmez, o kimse:

  Vallahi benim, senin Deccâl olduğun hakkındaki bugünkü ka­nâatim, muhakkak bundan evvelki imânımdan daha kuvvetlidir, der.

Bu defa Deccâl maiyyetine:

— Bu adamı öldürünüz! Artık ben bundan sonra onu Öldürme­ye musallat (yânı muktedir) kılınmam! der" [19].

 

10- Bâb: Medine Pis Ve Kötü Olanı Dışarıya Atar

 

17-.......Câbir (R) şöyle demiştir: Peygamber'e bir A'râbî gel­di de, İslâm üzere O'nunla bey'atlaştı. O adam ertesi günü kızmış kararmış olarak tekrar geldi ve: Benim bey'atımı çöz, dedi. Peygam­ber bu teklîfi kabul etmekten üç defa imtina etti. Sonunda: "Medine şehri demirci körüğü gibidir; kirlisini, kötüsünü dışarı atar da hâlis temiz olan kalır" buyurdu [20].

 

18-.......Abdullah ibn Yezîd şöyle demiştir: Ben Zeyd ibn Sâbit(R)'ten işittim, o şöyle diyordu: Peygamber (S) Uhud harbine çıktığı !zamân, sahâbîleri arasından bir takım insanlar yoldan geri dönünce, ;Sahâbîlerinden bir fırka: Bu dönenleri öldürelim, dediler; bir fırka da: Hayır, onları öldürmeyelim, dediler. Bu ihtilâf üzerine; "Siz hâ­lâ niçin münafıklar hakkında -Allah onları kazandıkları (bunca gü­nâhlar) yüzünden tepesi aşağı getirdiği hâlde- iki zümre oluyorsunuz?

Allah'ın saptırdığını siz mi doğru yola getirmek istiyorsunuz? Allah kimi saptınrsa, artık onun için hiçbir yol bulamazsın" (en-Nisâ: 88) âyeti indi. Peygamber (S): "Medine ö«/kötü) adamları, ateşin, demirin pisliğini dışarıya atışı gibi, dışarıya atar" buyurdu [21].

 

11-Bâb [22]

 

19-.......Ben Yûnus ibn Yezîd'den işittim; o da tbn Şihâb'dan; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten ki, Peygamber (S): "Yâ Allah! Mekke'­ye bahşettiğin bereket ve hayrın iki mislini Medine şehrine müyesser kıl!" diye duâ etmiştir [23].

Bu hadîsi Yûnus'tan rivayet etmekte Cerîr ibnHâzım'a Usmân ibn Umer mutâbaat etmiştir [24].

 

20-.......Bize îsmâîl ibmı Ca'fer, Humeyd'den; o da Enes(R)'ten tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Peygamber (S) bir seferden geldiği za­man Medine'nin yüksek duvarlarına bakıp görünce, devesini (sür'-atle yollanması için) sahverirdi. Eğer deveden başka bir hayvan üzerine binmiş blursa, Medine’ye sevgiisinden dolayı binitini harekete getirirdi [25]

 

12- Peygamber(S)İn Medine Etrafının Boş Ve Issız Bırakılmasını Hoş Görmemesi Babı

 

21-.......Enes (R) şöyle demiştir: Ensâr'dan Selime oğulları (uzak olan yurdlarından) Mescid'in yakınına göçüp gelmek istedilerdi. Ra-sûlullah (S) Medine'nin (etrafının) boş ve ıssız bırakılmasını çirkin gördü ve onlara: "Ey Selime oğulları! Sizler ayak izlerinizin sevabını hesaba almıyor musunuz?" buyurdu. Bunun üzerine onlar da Mes-cid'e uzak olan yerlerinde ikaamet ettiler [26].

 

13- Bab (Bu, geçen bâbdan bir fasıl gibidir)

 

22-....... Bana Hubeyb ibnu Abdirrahmân, Hafs ıbnu Âsrnı'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Benim evimle minberim arasındaki saha cennet bahçelerinden bir bahçedir; minberim de havzım üzerindedir" buyurmuştur [27].

 

23-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Medîne'ye hic­ret edip geldiğinde, babam Ebû Bekr ile Bilâl sıtmaya tutuldular. Ebû Bekr, kendisini sıtma nevbeti tuttuğunda şu beyti söylerdi: "Kullu'mruin musabbahun fi ehlihî Ve'1-mevtu ednâ min şirâki na'lihî"

(Her insana kendi ailesi içinde sabahın hayırlı olsun denilmiştir. Hâl­buki ölüm insan oğluna pabucunun tasmasından daha yakındır).

Bilâl Habeşî de kendisinden humma nevbeti sıyrılınca, şu beyit­leri terennüm edip, sesini yükselterek söylerdi:

Elâ leyte şı'ri hel ehîtenne leyleten Bi'Vâdin ve havli ızhırun ve ceîîlu Ve hel eriden yevmen miyâhe Mecennetin Ve hel yebduvenne lî Şâmetun ve Tafîlu

(Ah bilebilseydim! Mekke vadisinde etrafımı ızhır ve celîl otları sar­mış olduğu hâlde bir gece olsun geceler miyim? Bir gün gelip de Ukâz'-daki Mecenne sularının başına varır mıyım? Mekke'in Şâme ve Tafîl dağlan acaba bir kerre daha bana görünürler mi?).

Yine Bilâl: "Yâ Allah! Şeybe ibn Rabîa'ya, Utbe ibn Rabîa'ya ve Umeyye ibn Halefe ia'net et! Nitekim onlar bizleri (zulm edip) arazîlerimizden çıkardılar da, veba arazîsine gelmeye mecbur ettiler" diye beddua ederdi.

Rasûlullah (S) bunları işittikten sonra: "Yâ Allah! Bizlere Mek­ke'yi sevdirdiğin gibi yâhud ondan daha fazla Medine'yi de sevdir. Yâ Allah! Sâf ve müdd ile ölçülen rızıklarımızda bizim için bereket ihsan eyle! Yâ Allah! Medine'nin havasım bizim için tashih edip has­talıklardan salim kıl! Hummasını ve sıtmasını da Cuhfe'ye naklet!" diye dua buyurdu [28].

Âişe (Peygamber'in duasının kabul olunduğuna işaret ederek): Biz Medîne'ye hicret edip geldiğimizde, Medine Allah'ın en vebalı, en hastalıklı arazîsi idi, demiştir. Yine Âişe: Medine'nin Buthân sah-râsındaki vâdîden acı bir su akar idi, demiştir[29].

 

24-.......Bize el-Leys, Hâlid ibn Yezîd'den; o da Saîd ibnu Ebî Hilâl'den; o da Zeyd ibnu Eslem'den; o da babası ve Umer'in azâd-hsı olan Eşlem den tahdîs etti ki, Umer (R):"Yâ Allah! Bana kendi yolunda şehîdlik nasîb et ve benim ölümümü de Rasûl'ün Muham-med'in beldesinde yap!" diye duâ etmiştir [30].

İbnu Zuray' de Ravh ibmı'l-Kaasım'dan; o da Zeyd ibnu Eslem'­den; o da annesinden; o da Umer'in kızı Hafsa'dan olmak üzere söy­ledi ki, Hafsa da: Ben Umer'den, bunun benzeri bir duayı işittim, demiştir [31]



[1] Ebû Zerr el-Herevî'nin, el-Hamavî'den gelen Buhârî nüshasında büyük ve kü­çük başlık böyledir. Diğer nüshalarda "Medine Haremi Babı" başlığından gayrisi düşmüştür, yânî yoktur. Ebû Ali eş-Şebbûye rivayetinde ise başlık "Medine Ha­remi Hakkında Gelen Şeyler Babı" şeklindedir. Biz bu tercememizde îbn Ha-cer ile Aynî'nin kendi şerhlerinde esas aldıkları nushalanndaki başlığa da uyduğu için, bu Ebû Zerr nüshası başlığını aldık.

[2] Medine'nin eski ismi Yesrib'dır. Kur'ân'da da bu isimle anılmıştır: "O zaman onlardan bir güruh; Ey Yesrıb ahâlîsi, sizin için burada durmak yoktur, hemen dönün, demişti..' '(el-Ahzâb: 13).

Yesrib'e el-Medîne adı, Peygamber tarafından verilmiştir. Peygamber ta­rafından bu şehre Taybe ve Tâbe gibi başka isimler de verilmiştir.

Hadîsteki Harem ve Haram lâfızlarının, zemen ve zaman gibi delâlet ettik­leri ma'nâ birdir; taarruzdan men' edilmiş masun kılınmış; korunmuş demek­tir. Bu ta'bîr orası için bîr takım yasakların varlığını ve bunlar sebebiyle diğer şehirlerden farklı özel bir ihtirama tâbi' tutulacağını gösterir.

Medine'nin eski adı Yesrib idi. Peygamber'in oraya hicret edip yerleşme­sinden sonra Medînetü 'n-Nebî{ = Peygamber Şehri) denilmeye başladı. Bu isim gitgide kısaltılarak, sâdece el-Medîne denilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de bu İsimle de anılmıştır; el-Ahzâb:60; el-Munâfikûn:8.

[3] Peygamber bu ağaçlan hicretin evvelinde kestirmiştir. Medine'nin Harem ya­pılması hadîsi, Hayber'den dönüşünden sonra gelmiştir. Bu, inşâallah Cihâd ve Magâzî Kitâbı'nda gelecektir. Bu ağaçların kesilmesi hususunda başka gö­rüşler de ileri sürülmüştür.

[4] Başlığa uygunluğu "Medine'nin iki kara taşlığı arası harem kılındı" sözündedir. Çünkü bu sözde, başlıktaki mübhemliğin beyânı vardır.

[5] Harise oğullan, Evs kabilesinin bir şu'besi idi. Bunların yurdlan o zaman Hamza Meşhedi'nİn batı tarafında idi. Peygamber evvelâ bunların meskenleri Medine Haremi hududu hâricinde kaldı zannetmişti. Ve bunlar da Peygamber'in zan­nından üzülmüşlerdi. Sonra Peygamber onların yurdlarının Harem içinde bu­lunduğunu hatırlayarak, ilk görüşünü düzeltmiş ve Harise oğulları'ni taltîf etmiştir.

[6] Başlığa uygunluğu "Medîne şuraya kadar Âir Dağı arası Harem'dir" sözündedir.

Nesâî'nin rivayetinde hadîsin baş tarafında şu ziyâde vardır: Haris ibn Su-;    veyd dedi ki: Bir kerre Alî'ye: Rasûlullah'ın herkese bildirmeyip, husûsî olarak

sana verdiği bâzı bilgiler olsa gerek! denilmişti. Bunun üzerine Alî: Hayır, Ra-ı    sûlullah'm bana husûsî surette tebliğ ettiği birşey yoktur. Benim bildiğim yazılı

şey. yalnız Allah Kkabı'ndan, bir de şu kılıcımın kını içinde muhafaza edilen .   sahîfeden ibarettir, deyip, çıkardığı sahîfede yazılı bulunan yukarıda terceme

ettiğimiz hadîsi okumuştur.

[7] Hadîsin başlığa delâleti meydandadır. "O, diğer beldeleri yer" sözü, onun ahâ­lîsi diğer beldeler halkını mağlûb eder de onun nuru cihanın ufuklarına yayılır, demektir. Nitekim oraya hicret edip yerleşen İslâm Dîni ve müslümânlar, diğer

ı beldeleri ve memleketleri yenmiş, oradan fışkıran İslâm nuru, dünyânın çok bü­yük bir kısmına yayılıp nûrlandırmıştır.

[8] Başlık, hadîsin bir parçasıdır. Bu hadîs, Zekât Kitâbı'nın sonlarında geçen uzunca bir metnin kısaltılmış bir rivayetidir. Tâbe'mn aslı Taybe'dir\ yâ harfi elife kalb olunmuştur. Ttbe de denilmiştir. Medine'ye bu üç ismin verilmesinde, bu bel­denin şirk kiri ile kirlenmeyip temiz kalmasına ve Peygamber'in hicreti dolayı-sıyle Muhammedîlik nisbetinin taşına toprağına sinmiş olmasına işaret vardır.

[9] Bu hadîsin bir rivayeti 3 rakamıyle de geçmişti.

 el-Lûbe; harre ma'nâsınadır ki, kara taşlık yüksekçe yere denir. Cem'i Lûb gelir ki, cinsî cem'idir.

el-Lâbe; gâbe vezninde, bu da kara taşlık tepeye denir. Cinsî cem'i Lâb ge­lir. Şu hadîste gelmiştir: "Peygamber (S) Medîne'nin İki taşlı tepesi arasını harem kıldı". İki taraflı iki büyük kara taşlık arasında olduğu için bu mübarek havzayı Mekke Haremi gibi harem kıldılar, "Haremeyn"tâbm bu cihetledir... (Kaamûs Ter.).

Medîne Haremi:

Bir hadîste "şu yerden şu yere kadar" diye kinaye yoluyla gelen ve Medîne Haremi'ni hudûdlandiran iki yerden birisinin Medîne civarındaki Âir Dağı ol­duğu Alî hadîsinde açıkça bildirilmiştir. Fakat ikincisi Buhârî'nin bu bâblarda ki bütün hadîslerinde mübhemdir. Bunun da Uhud Dağı olduğu Ahmed ile Taberânî'nin Abdullah ibn Selâm'dan rivayet ettikleri hadîste tasrîh edilmiştir. Müslim de bu İkinciyi Sevr diye rivayet etmiştir. Fakat Ebû Ubeyd Kaasım ibn Sellâm:Medîne civarında Medine halkınca bilinmiş olan Sevr Dağı yoktur; Sevr Dağı Mekke civarındadır, demiştir. Kaamûs sahibi de "Sevr" maddesinde; Sevr Dağı'nın hem Mekke'de, hem Medîne'de olduğunu bildiriyor ve sahîh hadîste "Âir ile Sevr arasındaki saha Medine Haremi'dir" diye geldiğini söylüyor... Sonra Ebû Ubeyd gibi büyük âlimlerin "O, Sevr değildir, Uhud'dur; Medîne'de Sevr yoktur" iddiaları doğru değildir. Bana Zâhid muhaddis Şeyh Şucâ, Hafız Ab-dusselâm'dan: Medîne'de Uhud Dağı'nın arkasında küçük bir dağ vardır ki, buna Sevr derler diye haber verdi, demiştir... (Kaamûs Tercemesi'nden özetlendi). Hulâsa, Medine Haremi, Medîne civarındaki Âir Dağı ile Uhud veya Uhud'-un mâilesindeki Sevr Dağı arasındaki mıntıkadır.

[10] Başlığa uygunluğu "Medine'yi terkederter" sözündedir. Çünkü onların terkleri Medine'den yüz çevirip ayrılmak içindir.

Kaadî Iyâd: Medîne'de hicretin ilk asrı içinde meydana gelen fitnelerden dolayı Medine'nin böyle bir acıklı devir geçirdiğini ve Peygamberin bu ihbarı­nın mucizelerinden biri olduğunu söylemiştir.

Nevevî ise: Medine'nin bu metruk vaziyeti, kıyamet saatinin yaklaştığı âhir ı zamanda vuku' bulacaktır, muhtar olan budur. İki çobanın haşn mes'elesi -ki :: Sahîhayn 'da rivayet edilmiştir- de bunun âhir zamanda olacağını kuvvetlendir­il      mektedir... demiştir.

[11] Başlığa uygunluğu, bu zikredilen toplulukların fetihlerden sonra diğer beldele­re dağılıp, Medîne'de ikaametten yüz çevirmiş olmaları cihetindedir. Eğer on­lar Medîne'de İkaamete sabr etselerdi, bu kendileri için elbette hayırlı olacaktı... Bunlar Medine'den yüz çevirip diğer şehirleri tercih etmişlerdir (Aynî).

Hadîste üç defa "Eğer bilir olsalardı" suretindeki şartın cevâbı, mâ-kablehû kendisine delâlet ettiği için zikredilmemiştir. "Bunlar bilir kimseler olsalardı, Medîne'nin kadr ve kıymetini bilip, ayrılmazlardı" demektir.

Bu hadîste;

a. Yemen, Şâm ve Irak'ın fethedileceği, bir mu'cize olarak haber verilmiş;

hakîkaten aynı tertîbde bu yerler feth olunmuştur. Yemen'in fethi, kendi sağlı­ğında tahakkuk etmiştir.

b. Bu ülkelerin fâtihleri tarafından oralarda devletler kurulacağı, Medîne'­nin terk edileceği haber verilmiş; bu da gerçekleşmiştir.

c.  Bunların Medine'ye bağlı kalmalarının hayırlı olduğu haber verilmiştir ki, Medine'yi terk etmenin İslâm âlemi için büyük fitnelere kapı açtığı yakın bir istikbâlde görülmüştür.

[12] Hadîste îmân, yılana benzetilmiyor. îmânın menşe'i, kaynağı ve ebedî durağı Medine şehri olduğu ve îmânın orada her türlü saldırıdan korunmuş bulunduğu ve bulunacağı hâli, yılanın yuvasından çıkıp da maişet'talebi için yayılması, fa­kat bir taraftan bir saldırıya uğrayınca başkaları için girilmek kaabil olmayan yuvasına çekilmesi hâline benzetilmiştir.

Medîne, îmânın yayılma merkezi olduğundan, Son Peygamber Muhammed'-İn meskeni ve medfeni olması cihetiyle, her mü'minin gönlünde oraya karşı bir mahabbet, bir iç çekilmesi vardır. Mü'minler arasındaki bu Medîne sevgisi ve saygısı, Saadet Asn'ndan beri devam edegelmiştir.

îmânın Medine'ye toplanması demek, îmân ehlinin Medine'de toplanma­sı; kalbî yönelmeleri demektir.

[13] Müslim'in, Sa'd'ın oğlu Âmir tarikiyle rivayetinde "Herhangibir kimse Medî­ne ahâlîsine kötülük yapmak isterse, muhakkak Allah o kimseyi ateş içinde ka­layın, su içinde tuzun erimesi gibi eritir" buyurmuştur.

[14] el-Vtum, iki damma ile, köşke denir; kasr ma'nâsınadır. Ve mutlaka taştan ya­pılmış kal'a ve hişâra denir, palanga, kal'a ve tabiye ve şâms gibi. Medîne utu-mu bundandır ki! selef de damlan üzere tahassun edecek kafalar bina ederler ve oralarda mütehasın olurlardı. Ve utum, mutlaka murabba' ve musattah kârgîr haneye denir, cem'i Âtâm gelir ve Ulûm gelir. Lisânımızda "Oda" ta'bî-ri "Utum" muharrefi olmak zihinde cevlân eder (Kaamûs Ter.),

Peygamberin bu mu'cizesi de ayniyle zuhur etmiştir. Usmân'ın öldürül­mesiyle başlayan bu fitneler, musibetler fasılasız devam etmiş, Harre Vak'dsı gibi bir takım elîm hâdiseler bunları izlemiştir.

[15] Ma'mer ibn Râşid'in mutâbaatını Buhâri; Süleyman ibn Kesîr'inkini de Müs­lim mevsûlen rivayet etmiştir

[16] Hadîsin başlığa uygunluğu, Medine'ye Deccâl korkusu girmeyince kendisinin girmeyeceği evleviyet tarikiyle sabit olacağı cihetledir.

[17] Hadîsin başlığa delüliği meydandadır.

[18] Başlığa delîlliği "Medine'ye Deccâl girmeyecektir... " sözündedir. Bu sarsıntı ve zelzele akabinde Allah'ın her kâfir ve münâfıkı dışarı atmasıyle, Medine'de sırf hâlis mü'minler kalacaktır.

[19] Hadîsin başlığa uygunluğu, Deccâl'in Medine çoraklıklarından bâzısına inip de Medine'ye girmeye muktedir olamıyacağına delâlet etmesi cihetindedir.

Deccâl'e karşı çıkacak bu yüksek iradeli kişinin Hızır olduğu, Müslim'in Sahîh'mdc zikredilmiştir. Ma'mer de Com/'inde: Deccâl'e karşı çıkacak zâtın Hızır olduğu bize baliğ oldu, demiştir.

O zâtın ölüp ditildikten sonra: Vallâhî senin Deccâl olduğun hakkındaki bu günkü îmânın daha kuvvetlidir, demesi; Resûlullah'ın Deccâl'in şakilik alâ­meti olarak ölüyü diriltme hususunu da haber vermiş bulunmasından dolayı­dır. Bu hârikaların bîr zaman için İnsanlığa imtihan olmak üzere Deccâl'den çıkacağı haber verilmiştir. Bu hadîs Kitâbu'l-Fiten'de de gelecektir.

[20] Başlığa uygunluğu "Medine demirci körüğü gibidir; kirini, kötüsünü dışarıya atar" sözündedir.

[21] Başlığa uygunluğu "Medine, ateşin demirin pisliğini dışarı çıkarışı gibi, kötüle­ri dışarıya atar" sözündedir.

[22] Evvelce zikretmiştik ki, böyle yalnız "Bâb" lâfzıyle olan başlık, bir önceki ko­nudan bir "FasI" ma'nâsım ifâde eder. Çünkü "Kitâb" bâblan; bâblar da fasl'-ları toplar (Aynî).

[23] Bu hadîsin geçen konuya münâsebeti şu cihettendir: Bereketin katlanması ve çoğaltılmasından, bunların zıddı olan şeylerin azalması lâzım gelecektir. Böyle­ce giderilmesine uygun düşmüş oluyor

[24] Bu mutâbaatı ez-Zuhlî, ez-Zuhrî'nin hadîslerini topladığı ez-Zuhriyyât'ta mev-sûlen rivayet etmiştir.

[25] Bunun evvelki konuya münâsebeti de, Peygamber'in Medine'yi sevmesi, Medi­ne'nin kendisinin ve ahâlîsinin temizliğine uygun olacağı cihetindendir (Kas-tallânî).

[26] Başlığa uygunluğu "Rasûlullah Medine etrafının ıssız bırakılmasını çirkin gördü" sözündedir.

Bir rivayette Selinle oğulları yurdunun Seli'de olduğu bildirildi ki, Seli' de­nilen yer, Medîne'ye takriben bir mil mesafede imiş. Rasûİullah, savunma dü­şüncesiyle Medine'yi koruyan bu yurdların boşaltılıp ıssız bırakılmasını istememiştir.

[27] Bu hadîsin burada zikri sebebi, bundan önceki "Bâb" lâfzı "Fasl" ma'nâsına ve onun, geçen baba, içinde Medine'nin boş bırakılmasının istenmemesi bulun­duğundan, bir ilgisi vardır. Bu hadîste ise Medine'de oturmaya tergîb vardır. Bu da ikisi arasında kuvvetli ve münâsib bir ilgidir.

Bu hadîs Kitâbu's-Salât'ta "Kabir ile minber arasının fazileti bâbı"nda da geçmişti.

[28] Hadîsin başlığa uygunluğu şu cihettendir:

Peygamber (S) Medine'ye gelen muhacirlerin orada yerleşmeleri ve havası­nın kendi tâblarına ağır gelmesi sebebiyle sıkıldıklarını anlayınca, Medine nü-||   füsunun azalıp boşalmaması için Allah'a, onlara Mekke'yi sevdirdiği gibi L   Medine'yi de sevdirmesini, Medine'de azıklarına bereket ihsan etmesini, Medî-j     ne havasını sağlamlaştınp hastalıklarını Cuhfe'ye nakletmesini niyaz eylemiştir. Ebû Bekr'in ve Bilâl'ın terennüm ettikleri beyitler, onların Medine'den ne derece sıkıldıklarım ve Mekke'yi ne kadar çok özlediklerini gayet açık olarak göstermektedir. Şübhesiz bu özleyişte gurbette olmanın, tanıdıklardan, imkân­larından uzakta bulunmanın te'sîri de çok büyüktür.

[29] Âişe'nin bu beyânlarından, Peygamber'in duası ve alınan tedbîrler bereketiyle bundan sonra Medine'nin havası ve suyunun güzelleştiği, sıtma yatağı olmak­tan kurtulduğu anlaşılıyor.

[30] Bu Umer'in sözüdür. Buhârî bunu geçen hadîsle arasında bir ilgi bulunduğu ,  İçin zikretmiştir.'O ilgi şudur: Umer, Peygamber'in "Yâ Allah! Bizlere Medîne'yi, Mekke'yi sevdirdiğin gibi sevdir" sözüyle duasını işitince, kendisinin Medîne'yi, Mekke'yi sevdiği gibi sevdiğini izhâr etmek için, ölümünün Medine'de olmasını istemiştir...*(Aynî). 

Umer'in bu duası kabul olunmuştur: Onu el-Mugîre ibn Şu'be'nm kölesi Ebû Lu'lu 23. hicret yılının 20. çarşamba günü boş böğründen vurmuş ve bu sebeble Medine'de ölmüş ve orada Peygamber ile Ebû Bekr'in yanına gömül­müştür. Zulmen öldürüldüğü için şehîd de olmuştur... (Kastallânî).                                                          

[31]  İbn Zuray'ın bu haberini el-İsmâîlî mevsûlen rivayet etti.