2- Medine'nin Fazileti Ve Onun {Şerrli) İnsanları
Dışarıya Süreceği Babı
4- Medine'nin İki Lâbesi (İki Kara Taşlık Tepesi) Babı
5- Medine'den Yüz Çevirip Uzaklaşan Kimse Babı
7- Medîne Ahâlîsine Kötülük Yapmak İsteyen Kimse Babı
8- Medine'nin Taştan Yapılmış Büyük Binaları Babı
9- Bâb: Deccâl Medine'ye Girmez
10- Bâb: Medine Pis Ve Kötü Olanı Dışarıya Atar
12- Peygamber(S)İn Medine Etrafının Boş Ve Issız
Bırakılmasını Hoş Görmemesi Babı
13- Bab (Bu, geçen bâbdan bir fasıl gibidir)
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
(Medine'nin
Faziletleri)
1-.......Bize
Asım Ebû Abdirrahmân el-Ahvel, Enes(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S):
"el-Medîne şuradan şuraya kadar haremdir. Bu sahanın ağacı kesilmez,
burada bid'at çıkarılmaz. Kim bu Medine Haremi içinde (Kitâb ve sünnete
aykırı) bir bid'at ortaya koyarsa Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların
la'neti o kimse üzerine olsun" buyurmuştur [2]
2-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Medine'ye geldi ve Mescid'in bina
edilmesini emretti. Bunun için Nec-câr oğulları'na:
— "Ey Neccâr oğullan! Bu arsanızın
bedelini bana söyleyiniz!" dedi.
Onlar:
— Biz onun bedelini
istemiyoruz; biz onu Allah'a bırakıyoruz, dediler.
Peygamber (bu hibeyi
kabul etmeyip bedelini ödedi; sonra) oradaki müşrik kabirlerinin
kaldırılmasını emretti. Kabirler açılıp başka tarafa taşındı. Sonra harabelik
yerlerin düzeltilmesini emretti; oralar da düzeltildi. İçindeki yabanî hurma
ağaçlarının kesilmesini emretti; onlar da kesildi. Bu hurma gövdelerini Mescid'in
kıble tarafına dizdiler [3].
3-.......Ebû
Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Medine'nin iki kara
taşlığı arasındaki saha benim dilimle (Allah tarafından) Harem kılındı'9
buyurmuştur [4]. Yine Ebû Hureyre dedi ki:
Peygamber (S), Harise oğullan'na geldi de: "Ey Harise oğulları! Ben
sizleri Harem sahasından dışarı çıktınız görüyorum" dedi. Sonra (onların
Harem dâhilinde bulunduklarını hatırladı da): "Hayır, sizler Harem içinde
ikaamet etmektesiniz" diyerek, onlara iltifat etti[5].
4-.......Alî
(R) şöyle demiştir: Bizim yanımızda (şerîat hükümlerinden yazılı) olan şey,
yalnız Allah'ın Kitâbı'dır, bir de Peygam-ber(S)'den (yazdığım) şu sahîfedir:
"Medine şuraya kadar Âir Dağı arası Harem'dir. Kim Medine'nin bu Harem
sahası içinde bir bid'at çıkarırsayâhud bir bid'atçıyı barındırma Allah'ın
azabı, meleklerin laneti ve bütün insanların nefreti onun üzerine olsun. Ondan
ne bir sarf ve ne de bir adi (yânî farz ve nafile) kabul olunmaz. Müslümanların
emânı birdir (Bir müslimin kâfire emânı, bütün müslümânlarca sahîhdir;
mu'teberdir). Kim bir müslümâna verdiği ahdi bozarsa Allah'ın, meleklerin ve
bütün insanların la'neti onun üzerine olsun. Ondan ne bir sarf ve ne de bir
adi kabul olunmaz. Her kim de kendi velîlelerinin ve efendilerinin izni
olmaksızın başka bir kavmi velî ve efendi edinirse, bu kimse üzerine de
Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların la'neti yağsın. Bu kimseden de ne bir
sarf ve ne de bir adi kabul olunmaz" [6].
5-........
Ben Ebû Hureyre(R)'dan işittim, şöyle diyordu: RasûlulIah (S) şöyle buyurdu:
"Ben bir beldeye (hicret edip konaklamakla) emr olundum ki, o belde, diğer
beldeleri yer (yânı onun ahâlîsi diğer beldelerin halkını yener). O beldeye
Yesrib diyorlar. Hâlbuki o el-Medîne'dir (tam ve kâmil bir medeniyet
merkezidir). O, şerrli insanları, demirci körüğünün demirin kirini giderdiği
gibi, sürüp dışarıya atar" [7].
6-.......EbûHumeyd(R)
şöyle demiştir: Peygamber (S)'in beraberinde Tebûk'ten döndük. Nihayet Medîne
üzerine yukarıdan baktığımızda Peygamber (S): "İşte Tabet" buyurdu [8].
7-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle der idi: Ben Medine'den ceylânları otlar hâlde görmüş olsam,
onları korkutup ürkütmem. Rasûlul-lah (S): "Medine'nin iki kara taşlı tepesi
arası haramdır" buyurdu [9].
8-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah'tan işittim, şöyle buyuruyordu:
"(Bir zaman gelecek ki, o zamanki) nesiller Medine'yi şu üzerinde
bulunduğu hayr ve bereketlerine rağmen terke-decekler de, Medine'de rızkını
arayan âfiyetli hayvanlardan, yânı canavarların ve kuşların âfiyetlilerinden
başka kimse bulunmayacaktır. Medine'ye en son gelen ve koyunlarına sayha ederek
giren, Muzey-ne kabilesinden iki çoban olacaktır. Bunlar da Medine'yi bomboş,
vahşetli bir belde bulacaklar ve nihayet Seniyyetu'l-Vedâ mevkiine vardıkları
zaman bunlar da yüzleri üstüne düşeceklerdir (yânı ölecek-lerdİF)" [10].
9-.......Sufyân
ibn Ebî Zuheyr (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim, şöyle
buyuruyordu: "Yemen fethedilecek; Yemen fâtihlerinden bir topluluk
gelecek, hayvanlarını Medine'ye sevk edecek; ailelerini ve kendilerine uyanları
yükleyecekler (Yemen'e) taşıyacaklardır. Hâlbuki bunlar bilselerdi Medîne
kendileri için hayırlıdır. Şâm da fethedilecek; ora fâtihlerinden de bir
topluluk gelecek, hayvanlarını Medine'ye sevk edecekler; ailelerini ve bunlara uyan
kimseleri yükleyecek, Şam'a göç edeceklerdir. Hâlbuki Medîne bunlar için daha
hayırlıdır, eğer bilir olsalardı. Irak da fethedilecektir, frak fâtihlerinden
bir topluluk da gelecek, hayvanlarım sürüp gelecekler; ailelerini ve bunlara
uyanları yükleyip Irak'a gideceklerdir. Hâlbuki Medîne kendileri için
hayırlıdır, bunlar bilir olsalardı (Medine'den ayrılmazlardı)" [11].
İmân Medine'ye
toplanır'
10-.......Ebû
Hureyre (R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Yılan kendi yuvasına
toplandığı gibi, îmân (ehli de muhakkak) Medine'ye toplanacaktır"
buyurmuştur [12].
11-.......Âişe
bintu Sa'd, şöyle demiştir: Ben, babam Sa'd(R)'den işittim, şöyle dedi: Ben
Peygamber(S)'den işittim: "Medine ahâlîsine kötülük plânlayacak olan
herhangi kişi, muhakkak tuzun su içinde erimesi gibi eriyecektir"
buyuruyordu [13]
12-.......Bize
İbnu Şihâb tahdîs edip şöyle dedi: Bana Urve ibn Zubeyr haber verdi de: Ben
Usâme(R)'den işittim, şöyle söyledi dedi: Peygamber (S) Medine'nin taştan
yapılmış yüksek binalarına yukarıdan baktı da: "Sizler benim görmekte
olduğum tehlikeleri görebiliyor musunuz? Ben evlerinizin aralarına dökülecek
fitne ve felâket yerlerini, şiddetli yağmur sellerinin açtığı yarlar gibi
görüyorum" buyurdu [14].
Bu hadîsi Zuhrî'den
rivayet etmekte Sufyân ibn Uyeyne'ye Ma'mer ibn Râşid, Süleyman ibn Kesîr
mutâbaat etmişlerdir [15].
13-.......Bana
İbrâhîm ibnu Sa'd, babası Sa'd ibn İbrahim'den; o da dedesi İbrâhîm ibn
Abdirrahmân ibn Avf tan; o da Ebû Bek-re(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S):
"Medine'yeDeccâlMesih'in (değil kendisi;) korkusu (bile) giremiyecektir.
O fitne günlerinde Medine'nin yedi kapısı olacak, her kapı önünde (koruyucu)
iki melek bulunacaktır" buyurmuştur [16].
14-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S); "Medine'nin giriş çıkış
deliklerinde, yâni kapıları önünde bir takım melekler vardır. Medine'ye tâûn
hastalığı da, Deccâl de giremez" buyurdu [17].
15-.......Bana
Enes ibnu Mâlik (R) tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur:
"Beldelerden herbir beldeyi muhakkak Deccâl (oxdu\an) çiğneyecektir,
yalnız Mekke ile Medine bu isti'ladan müstesnadır. Medine'nin giriş çıkış
deliklerinden herbihsi üzerinde muhakkak orayı korumakta olan saff saff
melekler bulunur. Sonra meleklerin bu suretle muhafazasında bulunan Medine
şehri, ahâli-siyle beraber üç defa sarsılır ve Allah Medine'deki herbir kâfir
ve mü~ nâfıkı Medine dışına çıkarıp atar" [18].
16-.......
İbnu Şihâb şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibn Abdillah ibn Utbe haber verdi
ki, Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir:
Rasûlullah (S) bizlere
Deccâl(m fiil ve hâllerin)den uzun bir hadîs tahdîs etti. Bize tahdîs etmiş
olduğu o hadîs içinde şunları söylemişti:
"Deccâl, Medine
kapılarından içeri girmesi kendisine haram kılınm'ış olduğu hâlde gelir ve
Medine'nin etrafındaki bâzı çoraklı, çakıllı arazilere iner. O gün Medine
halkının en hayırlısı olan bir kimse yâhud insanların hayırlısından olan bir
kimse Deccâl'e karşı çıkar ve:
Şahadet ederim ki, sen
muhakkak Rasûlullah'ın bize hadisinde ha-^ ber vermiş olduğu o Deccâl'sın, der.
Bunun üzerine Deccâl, etrafındaki şaki kimselere;
— Şimdi ben bu adamı
öldürür, sonra diriltirsem re'yiniz nedir? Benim (ilâhhk) iddiamda şübhe eder
misiniz? diye sordu.
Maiyyetindeki kötü
kimseler:
— Hayır, şübhe
etmeyiz, derler.
Deccâl o kişiyi hemen
öldürür, sonra da diriltir. Ve onu diriltir i diriltmez, o kimse:
— Vallahi benim, senin Deccâl olduğun
hakkındaki bugünkü kanâatim, muhakkak bundan evvelki imânımdan daha
kuvvetlidir, der.
Bu defa Deccâl
maiyyetine:
— Bu adamı öldürünüz!
Artık ben bundan sonra onu Öldürmeye musallat (yânı muktedir) kılınmam!
der" [19].
17-.......Câbir
(R) şöyle demiştir: Peygamber'e bir A'râbî geldi de, İslâm üzere O'nunla
bey'atlaştı. O adam ertesi günü kızmış kararmış olarak tekrar geldi ve: Benim
bey'atımı çöz, dedi. Peygamber bu teklîfi kabul etmekten üç defa imtina etti.
Sonunda: "Medine şehri demirci körüğü gibidir; kirlisini, kötüsünü dışarı
atar da hâlis temiz olan kalır" buyurdu [20].
18-.......Abdullah
ibn Yezîd şöyle demiştir: Ben Zeyd ibn Sâbit(R)'ten işittim, o şöyle diyordu:
Peygamber (S) Uhud harbine çıktığı !zamân, sahâbîleri arasından bir takım
insanlar yoldan geri dönünce, ;Sahâbîlerinden bir fırka: Bu dönenleri
öldürelim, dediler; bir fırka da: Hayır, onları öldürmeyelim, dediler. Bu
ihtilâf üzerine; "Siz hâlâ niçin münafıklar hakkında -Allah onları
kazandıkları (bunca günâhlar) yüzünden tepesi aşağı getirdiği hâlde- iki zümre
oluyorsunuz?
Allah'ın saptırdığını
siz mi doğru yola getirmek istiyorsunuz? Allah kimi saptınrsa, artık onun için
hiçbir yol bulamazsın" (en-Nisâ: 88) âyeti indi. Peygamber (S):
"Medine ö«/kötü) adamları, ateşin, demirin pisliğini dışarıya atışı gibi,
dışarıya atar" buyurdu [21].
19-.......Ben
Yûnus ibn Yezîd'den işittim; o da tbn Şihâb'dan; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten ki,
Peygamber (S): "Yâ Allah! Mekke'ye bahşettiğin bereket ve hayrın iki
mislini Medine şehrine müyesser kıl!" diye duâ etmiştir [23].
Bu hadîsi Yûnus'tan
rivayet etmekte Cerîr ibnHâzım'a Usmân ibn Umer mutâbaat etmiştir [24].
20-.......Bize
îsmâîl ibmı Ca'fer, Humeyd'den; o da Enes(R)'ten tahdîs etti ki, o şöyle
demiştir: Peygamber (S) bir seferden geldiği zaman Medine'nin yüksek
duvarlarına bakıp görünce, devesini (sür'-atle yollanması için) sahverirdi.
Eğer deveden başka bir hayvan üzerine binmiş blursa, Medine’ye sevgiisinden
dolayı binitini harekete getirirdi [25]
21-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Ensâr'dan Selime oğulları (uzak olan yurdlarından)
Mescid'in yakınına göçüp gelmek istedilerdi. Ra-sûlullah (S) Medine'nin
(etrafının) boş ve ıssız bırakılmasını çirkin gördü ve onlara: "Ey Selime
oğulları! Sizler ayak izlerinizin sevabını hesaba almıyor musunuz?"
buyurdu. Bunun üzerine onlar da Mes-cid'e uzak olan yerlerinde ikaamet ettiler [26].
22-.......
Bana Hubeyb ibnu Abdirrahmân, Hafs ıbnu Âsrnı'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den
tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Benim evimle minberim arasındaki saha
cennet bahçelerinden bir bahçedir; minberim de havzım üzerindedir"
buyurmuştur [27].
23-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Medîne'ye hicret edip geldiğinde, babam Ebû
Bekr ile Bilâl sıtmaya tutuldular. Ebû Bekr, kendisini sıtma nevbeti tuttuğunda
şu beyti söylerdi: "Kullu'mruin musabbahun fi ehlihî Ve'1-mevtu ednâ min
şirâki na'lihî"
(Her insana kendi
ailesi içinde sabahın hayırlı olsun denilmiştir. Hâlbuki ölüm insan oğluna
pabucunun tasmasından daha yakındır).
Bilâl Habeşî de
kendisinden humma nevbeti sıyrılınca, şu beyitleri terennüm edip, sesini
yükselterek söylerdi:
Elâ leyte şı'ri hel
ehîtenne leyleten Bi'Vâdin ve havli ızhırun ve ceîîlu Ve hel eriden yevmen
miyâhe Mecennetin Ve hel yebduvenne lî Şâmetun ve Tafîlu
(Ah bilebilseydim!
Mekke vadisinde etrafımı ızhır ve celîl otları sarmış olduğu hâlde bir gece
olsun geceler miyim? Bir gün gelip de Ukâz'-daki Mecenne sularının başına varır
mıyım? Mekke'in Şâme ve Tafîl dağlan acaba bir kerre daha bana görünürler mi?).
Yine Bilâl: "Yâ
Allah! Şeybe ibn Rabîa'ya, Utbe ibn Rabîa'ya ve Umeyye ibn Halefe ia'net et!
Nitekim onlar bizleri (zulm edip) arazîlerimizden çıkardılar da, veba arazîsine
gelmeye mecbur ettiler" diye beddua ederdi.
Rasûlullah (S) bunları
işittikten sonra: "Yâ Allah! Bizlere Mekke'yi sevdirdiğin gibi yâhud
ondan daha fazla Medine'yi de sevdir. Yâ Allah! Sâf ve müdd ile ölçülen
rızıklarımızda bizim için bereket ihsan eyle! Yâ Allah! Medine'nin havasım
bizim için tashih edip hastalıklardan salim kıl! Hummasını ve sıtmasını da
Cuhfe'ye naklet!" diye dua buyurdu [28].
Âişe (Peygamber'in
duasının kabul olunduğuna işaret ederek): Biz Medîne'ye hicret edip
geldiğimizde, Medine Allah'ın en vebalı, en hastalıklı arazîsi idi, demiştir.
Yine Âişe: Medine'nin Buthân sah-râsındaki vâdîden acı bir su akar idi,
demiştir[29].
24-.......Bize
el-Leys, Hâlid ibn Yezîd'den; o da Saîd ibnu Ebî Hilâl'den; o da Zeyd ibnu Eslem'den;
o da babası ve Umer'in azâd-hsı olan Eşlem den tahdîs etti ki, Umer
(R):"Yâ Allah! Bana kendi yolunda şehîdlik nasîb et ve benim ölümümü de
Rasûl'ün Muham-med'in beldesinde yap!" diye duâ etmiştir [30].
İbnu Zuray' de Ravh
ibmı'l-Kaasım'dan; o da Zeyd ibnu Eslem'den; o da annesinden; o da Umer'in
kızı Hafsa'dan olmak üzere söyledi ki, Hafsa da: Ben Umer'den, bunun benzeri
bir duayı işittim, demiştir [31]
[1] Ebû Zerr el-Herevî'nin, el-Hamavî'den gelen Buhârî
nüshasında büyük ve küçük başlık böyledir. Diğer nüshalarda "Medine
Haremi Babı" başlığından gayrisi düşmüştür, yânî yoktur. Ebû Ali
eş-Şebbûye rivayetinde ise başlık "Medine Haremi Hakkında Gelen Şeyler
Babı" şeklindedir. Biz bu tercememizde îbn Ha-cer ile Aynî'nin kendi
şerhlerinde esas aldıkları nushalanndaki başlığa da uyduğu için, bu Ebû Zerr
nüshası başlığını aldık.
[2] Medine'nin eski ismi Yesrib'dır. Kur'ân'da da bu
isimle anılmıştır: "O zaman onlardan bir güruh; Ey Yesrıb ahâlîsi, sizin
için burada durmak yoktur, hemen dönün, demişti..' '(el-Ahzâb: 13).
Yesrib'e el-Medîne adı,
Peygamber tarafından verilmiştir. Peygamber tarafından bu şehre Taybe ve Tâbe
gibi başka isimler de verilmiştir.
Hadîsteki Harem ve
Haram lâfızlarının, zemen ve zaman gibi delâlet ettikleri ma'nâ birdir;
taarruzdan men' edilmiş masun kılınmış; korunmuş demektir. Bu ta'bîr orası
için bîr takım yasakların varlığını ve bunlar sebebiyle diğer şehirlerden
farklı özel bir ihtirama tâbi' tutulacağını gösterir.
Medine'nin eski adı
Yesrib idi. Peygamber'in oraya hicret edip yerleşmesinden sonra Medînetü
'n-Nebî{ = Peygamber Şehri) denilmeye başladı. Bu isim gitgide kısaltılarak,
sâdece el-Medîne denilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de bu İsimle de anılmıştır;
el-Ahzâb:60; el-Munâfikûn:8.
[3] Peygamber bu ağaçlan hicretin evvelinde kestirmiştir.
Medine'nin Harem yapılması hadîsi, Hayber'den dönüşünden sonra gelmiştir. Bu,
inşâallah Cihâd ve Magâzî Kitâbı'nda gelecektir. Bu ağaçların kesilmesi
hususunda başka görüşler de ileri sürülmüştür.
[4] Başlığa uygunluğu "Medine'nin iki kara taşlığı arası
harem kılındı" sözündedir. Çünkü bu sözde, başlıktaki mübhemliğin beyânı
vardır.
[5] Harise oğullan, Evs kabilesinin bir şu'besi idi.
Bunların yurdlan o zaman Hamza Meşhedi'nİn batı tarafında idi. Peygamber evvelâ
bunların meskenleri Medine Haremi hududu hâricinde kaldı zannetmişti. Ve bunlar
da Peygamber'in zannından üzülmüşlerdi. Sonra Peygamber onların yurdlarının
Harem içinde bulunduğunu hatırlayarak, ilk görüşünü düzeltmiş ve Harise
oğulları'ni taltîf etmiştir.
[6] Başlığa uygunluğu "Medîne şuraya kadar Âir Dağı
arası Harem'dir" sözündedir.
Nesâî'nin rivayetinde
hadîsin baş tarafında şu ziyâde vardır: Haris ibn Su-; veyd dedi ki: Bir kerre Alî'ye:
Rasûlullah'ın herkese bildirmeyip, husûsî olarak
sana verdiği bâzı
bilgiler olsa gerek! denilmişti. Bunun üzerine Alî: Hayır, Ra-ı sûlullah'm bana husûsî surette tebliğ
ettiği birşey yoktur. Benim bildiğim yazılı
şey. yalnız Allah
Kkabı'ndan, bir de şu kılıcımın kını içinde muhafaza edilen . sahîfeden ibarettir, deyip, çıkardığı
sahîfede yazılı bulunan yukarıda terceme
ettiğimiz hadîsi
okumuştur.
[7] Hadîsin başlığa delâleti meydandadır. "O, diğer
beldeleri yer" sözü, onun ahâlîsi diğer beldeler halkını mağlûb eder de
onun nuru cihanın ufuklarına yayılır, demektir. Nitekim oraya hicret edip
yerleşen İslâm Dîni ve müslümânlar, diğer
ı beldeleri ve
memleketleri yenmiş, oradan fışkıran İslâm nuru, dünyânın çok büyük bir
kısmına yayılıp nûrlandırmıştır.
[8] Başlık, hadîsin bir parçasıdır. Bu hadîs, Zekât
Kitâbı'nın sonlarında geçen uzunca bir metnin kısaltılmış bir rivayetidir.
Tâbe'mn aslı Taybe'dir\ yâ harfi elife kalb olunmuştur. Ttbe de denilmiştir.
Medine'ye bu üç ismin verilmesinde, bu beldenin şirk kiri ile kirlenmeyip
temiz kalmasına ve Peygamber'in hicreti dolayı-sıyle Muhammedîlik nisbetinin
taşına toprağına sinmiş olmasına işaret vardır.
[9] Bu hadîsin bir rivayeti 3 rakamıyle de geçmişti.
el-Lûbe; harre ma'nâsınadır ki, kara taşlık
yüksekçe yere denir. Cem'i Lûb gelir ki, cinsî cem'idir.
el-Lâbe; gâbe vezninde,
bu da kara taşlık tepeye denir. Cinsî cem'i Lâb gelir. Şu hadîste gelmiştir:
"Peygamber (S) Medîne'nin İki taşlı tepesi arasını harem kıldı". İki
taraflı iki büyük kara taşlık arasında olduğu için bu mübarek havzayı Mekke
Haremi gibi harem kıldılar, "Haremeyn"tâbm bu cihetledir... (Kaamûs
Ter.).
Medîne Haremi:
Bir hadîste "şu
yerden şu yere kadar" diye kinaye yoluyla gelen ve Medîne Haremi'ni
hudûdlandiran iki yerden birisinin Medîne civarındaki Âir Dağı olduğu Alî
hadîsinde açıkça bildirilmiştir. Fakat ikincisi Buhârî'nin bu bâblarda ki bütün
hadîslerinde mübhemdir. Bunun da Uhud Dağı olduğu Ahmed ile Taberânî'nin
Abdullah ibn Selâm'dan rivayet ettikleri hadîste tasrîh edilmiştir. Müslim de
bu İkinciyi Sevr diye rivayet etmiştir. Fakat Ebû Ubeyd Kaasım ibn
Sellâm:Medîne civarında Medine halkınca bilinmiş olan Sevr Dağı yoktur; Sevr
Dağı Mekke civarındadır, demiştir. Kaamûs sahibi de "Sevr"
maddesinde; Sevr Dağı'nın hem Mekke'de, hem Medîne'de olduğunu bildiriyor ve
sahîh hadîste "Âir ile Sevr arasındaki saha Medine Haremi'dir" diye
geldiğini söylüyor... Sonra Ebû Ubeyd gibi büyük âlimlerin "O, Sevr
değildir, Uhud'dur; Medîne'de Sevr yoktur" iddiaları doğru değildir. Bana
Zâhid muhaddis Şeyh Şucâ, Hafız Ab-dusselâm'dan: Medîne'de Uhud Dağı'nın
arkasında küçük bir dağ vardır ki, buna Sevr derler diye haber verdi,
demiştir... (Kaamûs Tercemesi'nden özetlendi). Hulâsa, Medine Haremi, Medîne
civarındaki Âir Dağı ile Uhud veya Uhud'-un mâilesindeki Sevr Dağı arasındaki
mıntıkadır.
[10] Başlığa uygunluğu "Medine'yi terkederter"
sözündedir. Çünkü onların terkleri Medine'den yüz çevirip ayrılmak içindir.
Kaadî Iyâd: Medîne'de
hicretin ilk asrı içinde meydana gelen fitnelerden dolayı Medine'nin böyle bir
acıklı devir geçirdiğini ve Peygamberin bu ihbarının mucizelerinden biri
olduğunu söylemiştir.
Nevevî ise: Medine'nin
bu metruk vaziyeti, kıyamet saatinin yaklaştığı âhir ı zamanda vuku'
bulacaktır, muhtar olan budur. İki çobanın haşn mes'elesi -ki :: Sahîhayn 'da
rivayet edilmiştir- de bunun âhir zamanda olacağını kuvvetlendiril mektedir... demiştir.
[11] Başlığa uygunluğu, bu zikredilen toplulukların
fetihlerden sonra diğer beldelere dağılıp, Medîne'de ikaametten yüz çevirmiş
olmaları cihetindedir. Eğer onlar Medîne'de İkaamete sabr etselerdi, bu
kendileri için elbette hayırlı olacaktı... Bunlar Medine'den yüz çevirip diğer
şehirleri tercih etmişlerdir (Aynî).
Hadîste üç defa
"Eğer bilir olsalardı" suretindeki şartın cevâbı, mâ-kablehû
kendisine delâlet ettiği için zikredilmemiştir. "Bunlar bilir kimseler
olsalardı, Medîne'nin kadr ve kıymetini bilip, ayrılmazlardı" demektir.
Bu hadîste;
a. Yemen, Şâm ve
Irak'ın fethedileceği, bir mu'cize olarak haber verilmiş;
hakîkaten aynı tertîbde
bu yerler feth olunmuştur. Yemen'in fethi, kendi sağlığında tahakkuk etmiştir.
b. Bu ülkelerin
fâtihleri tarafından oralarda devletler kurulacağı, Medîne'nin terk edileceği
haber verilmiş; bu da gerçekleşmiştir.
c. Bunların Medine'ye bağlı kalmalarının hayırlı
olduğu haber verilmiştir ki, Medine'yi terk etmenin İslâm âlemi için büyük
fitnelere kapı açtığı yakın bir istikbâlde görülmüştür.
[12] Hadîste îmân, yılana benzetilmiyor. îmânın menşe'i,
kaynağı ve ebedî durağı Medine şehri olduğu ve îmânın orada her türlü
saldırıdan korunmuş bulunduğu ve bulunacağı hâli, yılanın yuvasından çıkıp da
maişet'talebi için yayılması, fakat bir taraftan bir saldırıya uğrayınca
başkaları için girilmek kaabil olmayan yuvasına çekilmesi hâline
benzetilmiştir.
Medîne, îmânın yayılma
merkezi olduğundan, Son Peygamber Muhammed'-İn meskeni ve medfeni olması
cihetiyle, her mü'minin gönlünde oraya karşı bir mahabbet, bir iç çekilmesi
vardır. Mü'minler arasındaki bu Medîne sevgisi ve saygısı, Saadet Asn'ndan beri
devam edegelmiştir.
îmânın Medine'ye
toplanması demek, îmân ehlinin Medine'de toplanması; kalbî yönelmeleri
demektir.
[13] Müslim'in, Sa'd'ın oğlu Âmir tarikiyle rivayetinde
"Herhangibir kimse Medîne ahâlîsine kötülük yapmak isterse, muhakkak
Allah o kimseyi ateş içinde kalayın, su içinde tuzun erimesi gibi eritir"
buyurmuştur.
[14] el-Vtum, iki damma ile, köşke denir; kasr
ma'nâsınadır. Ve mutlaka taştan yapılmış kal'a ve hişâra denir, palanga, kal'a
ve tabiye ve şâms gibi. Medîne utu-mu bundandır ki! selef de damlan üzere
tahassun edecek kafalar bina ederler ve oralarda mütehasın olurlardı. Ve utum,
mutlaka murabba' ve musattah kârgîr haneye denir, cem'i Âtâm gelir ve Ulûm
gelir. Lisânımızda "Oda" ta'bî-ri "Utum" muharrefi olmak
zihinde cevlân eder (Kaamûs Ter.),
Peygamberin bu mu'cizesi
de ayniyle zuhur etmiştir. Usmân'ın öldürülmesiyle başlayan bu fitneler,
musibetler fasılasız devam etmiş, Harre Vak'dsı gibi bir takım elîm hâdiseler
bunları izlemiştir.
[15] Ma'mer ibn Râşid'in mutâbaatını Buhâri; Süleyman ibn
Kesîr'inkini de Müslim mevsûlen rivayet etmiştir
[16] Hadîsin başlığa uygunluğu, Medine'ye Deccâl korkusu
girmeyince kendisinin girmeyeceği evleviyet tarikiyle sabit olacağı cihetledir.
[17] Hadîsin başlığa delüliği meydandadır.
[18] Başlığa delîlliği "Medine'ye Deccâl
girmeyecektir... " sözündedir. Bu sarsıntı ve zelzele akabinde Allah'ın her kâfir ve münâfıkı dışarı
atmasıyle, Medine'de sırf hâlis mü'minler kalacaktır.
[19] Hadîsin başlığa uygunluğu, Deccâl'in Medine
çoraklıklarından bâzısına inip de Medine'ye girmeye muktedir olamıyacağına
delâlet etmesi cihetindedir.
Deccâl'e karşı çıkacak
bu yüksek iradeli kişinin Hızır olduğu, Müslim'in Sahîh'mdc zikredilmiştir.
Ma'mer de Com/'inde: Deccâl'e karşı çıkacak zâtın Hızır olduğu bize baliğ oldu,
demiştir.
O zâtın ölüp ditildikten
sonra: Vallâhî senin Deccâl olduğun hakkındaki bu günkü îmânın daha
kuvvetlidir, demesi; Resûlullah'ın Deccâl'in şakilik alâmeti olarak ölüyü
diriltme hususunu da haber vermiş bulunmasından dolayıdır. Bu hârikaların bîr
zaman için İnsanlığa imtihan olmak üzere Deccâl'den çıkacağı haber verilmiştir.
Bu hadîs Kitâbu'l-Fiten'de de gelecektir.
[20] Başlığa uygunluğu "Medine demirci körüğü gibidir;
kirini, kötüsünü dışarıya atar" sözündedir.
[21] Başlığa uygunluğu "Medine, ateşin demirin
pisliğini dışarı çıkarışı gibi, kötüleri dışarıya atar" sözündedir.
[22] Evvelce zikretmiştik ki, böyle yalnız "Bâb"
lâfzıyle olan başlık, bir önceki konudan bir "FasI" ma'nâsım ifâde
eder. Çünkü "Kitâb" bâblan; bâblar da fasl'-ları toplar (Aynî).
[23] Bu hadîsin geçen konuya münâsebeti şu cihettendir:
Bereketin katlanması ve çoğaltılmasından, bunların zıddı olan şeylerin azalması
lâzım gelecektir. Böylece giderilmesine uygun düşmüş oluyor
[24] Bu mutâbaatı ez-Zuhlî, ez-Zuhrî'nin hadîslerini
topladığı ez-Zuhriyyât'ta mev-sûlen rivayet etmiştir.
[25] Bunun evvelki konuya münâsebeti de, Peygamber'in
Medine'yi sevmesi, Medine'nin kendisinin ve ahâlîsinin temizliğine uygun
olacağı cihetindendir (Kas-tallânî).
[26] Başlığa uygunluğu "Rasûlullah Medine etrafının
ıssız bırakılmasını çirkin gördü" sözündedir.
Bir rivayette Selinle
oğulları yurdunun Seli'de olduğu bildirildi ki, Seli' denilen yer, Medîne'ye
takriben bir mil mesafede imiş. Rasûİullah, savunma düşüncesiyle Medine'yi
koruyan bu yurdların boşaltılıp ıssız bırakılmasını istememiştir.
[27] Bu hadîsin burada zikri sebebi, bundan önceki
"Bâb" lâfzı "Fasl" ma'nâsına ve onun, geçen baba, içinde
Medine'nin boş bırakılmasının istenmemesi bulunduğundan, bir ilgisi vardır. Bu
hadîste ise Medine'de oturmaya tergîb vardır. Bu da ikisi arasında kuvvetli ve
münâsib bir ilgidir.
Bu hadîs
Kitâbu's-Salât'ta "Kabir ile minber arasının fazileti bâbı"nda da
geçmişti.
[28] Hadîsin başlığa uygunluğu şu cihettendir:
Peygamber (S) Medine'ye
gelen muhacirlerin orada yerleşmeleri ve havasının kendi tâblarına ağır
gelmesi sebebiyle sıkıldıklarını anlayınca, Medine nü-|| füsunun azalıp boşalmaması için Allah'a,
onlara Mekke'yi sevdirdiği gibi L Medine'yi
de sevdirmesini, Medine'de azıklarına bereket ihsan etmesini, Medî-j ne havasını sağlamlaştınp hastalıklarını
Cuhfe'ye nakletmesini niyaz eylemiştir. Ebû Bekr'in ve Bilâl'ın terennüm
ettikleri beyitler, onların Medine'den ne derece sıkıldıklarım ve Mekke'yi ne
kadar çok özlediklerini gayet açık olarak göstermektedir. Şübhesiz bu özleyişte
gurbette olmanın, tanıdıklardan, imkânlarından uzakta bulunmanın te'sîri de
çok büyüktür.
[29] Âişe'nin bu beyânlarından, Peygamber'in duası ve
alınan tedbîrler bereketiyle bundan sonra Medine'nin havası ve suyunun
güzelleştiği, sıtma yatağı olmaktan kurtulduğu anlaşılıyor.
[30] Bu Umer'in sözüdür. Buhârî bunu geçen hadîsle arasında
bir ilgi bulunduğu , İçin
zikretmiştir.'O ilgi şudur: Umer, Peygamber'in "Yâ Allah! Bizlere
Medîne'yi, Mekke'yi sevdirdiğin gibi sevdir" sözüyle duasını işitince,
kendisinin Medîne'yi, Mekke'yi sevdiği gibi sevdiğini izhâr etmek için,
ölümünün Medine'de olmasını istemiştir...*(Aynî).
Umer'in bu duası kabul
olunmuştur: Onu el-Mugîre ibn Şu'be'nm kölesi Ebû Lu'lu 23. hicret yılının 20.
çarşamba günü boş böğründen vurmuş ve bu sebeble Medine'de ölmüş ve orada
Peygamber ile Ebû Bekr'in yanına gömülmüştür. Zulmen öldürüldüğü için şehîd de
olmuştur... (Kastallânî).
[31] İbn Zuray'ın bu
haberini el-İsmâîlî mevsûlen rivayet etti.