49- KİTÂBU'L-ITK.. 2

1- Hürriyete Kavuşturma Ve Bunun Fazileti Hakkında Gelen Şeyler Babı 2

2- Bâb: Kölelerin Hangisi(Nin Hürriyete Kavuşturulması) Daha Faziletlidir?. 2

3- Güneş Tutulmasında (Yakıcı Rüzgârlar, Zelzeleler Gibi Diğer İlâhî) Âyetler Sırasında Köleleri Hürriyete Kavuşturmanın Müstehâb Olması Babı 2

4- Bâb: Bir Şahıs İki Kişi Arasında Ortak Bir Köleyi Âzâd Ettiği Yâhud Ortaklar Arasındaki Bir Dişi Köleyi Âzâd Ettiği Zaman?. 3

5- Bâb: Bir Şahıs Kendi Malı Olmadığı Hâlde Bir Kaledeki Hissesini Bağışlayıp Âzâd Ederse, Bu Köle, Hürriyeti Satın Alma Akdinde Olduğu Gibi, Kendisine Meşakkat Verilmeksizin Çalıştırılır 3

6- Kul Âzâd Etmek. Kadın Boşamak Ve Benzeri İşlerde Yanılma Ve Unutma(Nın Hükmü) Babı 4

7- Bâb: Bir Adam Kendi Kölesi İçin, Onu Hürriyete Kavuşturmaya Niyet Ederek "O Allah İçin (Hürdür)" Dediği Zaman (Bu Sahihtir) 4

8- Çocuk Anası(Nın Hükmü) Babı 5

9- Hürriyeti Sahibinin Ölümüne Bağlanmış Müdebber Kölenin Satılıp Alınması Babı 5

10- Velâ'nın (Âzâd Edenin Âzâd Edilene Mîrâsçî Olma Hakkının) Satılması Ve Hibe Edilmesinin Hükmü) Babı 5

11- Bâb: Bir Adamın Kardeşi Yâhud Amcası Müşrik Bulunup Da Esîr Alındığı Zaman, Fidye Verilip Esirlikten Kurtarılır Mı? 6

12- Müşrikin Âzâd Etmesi(Nin Hükmü) Babı 6

13- Arab'dan (Esîr Alarak) Köleye Mâlik Olup Da Bunu Hibe Eden, Satan, Onunla Cinsî Münâsebet Yapan, Fidyesini Veren Ve Çoluk Çocuğu Esîr Alan Kimse Babı 6

14- Cariyesini Güzel Edeblendiren Ve Ona İlim Öğreten Kimsenin Fazileti Babı 8

15- Peygâmber(S)'İn: "Köleler sizin kardeşlerinizdir. Onun için onlara yemekte olduğunuz yemeklerden yediriniz" Kavli Babı 8

16- Rabb'ının İbâdetini Güzel Yaptığı, Efendisine De Doğru Ve İyi İş Yaptığı Zaman Böyle Kölenin (Ecri) Babı 8

17- Köleye Karşı Büyüklenmenin Kerîhliği Ve İnsanın : Kendi Kölesine "Kulum, Cariyem" Demesinin Hükmü Babı 9

18- Bâb: Bir Şahsa Hizmetçisi Yemeğini Getirdiği Zaman (Onun Da Yemesi İçin Beraberinde Oturtsun) 10

19- Bâb: 10

20- Bâb: 10


Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle

 

49- KİTÂBU'L-ITK

(Hürriyet ve Köleyi Hürriyete Kavuşturma Kitabı)

 

1- Hürriyete Kavuşturma Ve Bunun Fazileti Hakkında Gelen Şeyler Babı [1]

 

Ve Yüce Allah'ın şu kavli: \O), kul âzâd etmektir. Yâhud salgın, açlık gününde yakınlığı olan bir yetime yâhud toprakta sürünen bir yoksula yemek yedirmektir" (ei Beied: 13-16) [2].

 

1-.......Bana Alî ibn Hüseyn Zeyne'l-Âbidîn'in dostu olan Saîd ibnu Mercâne tahdîs edip şöyle dedi: Alî ibn Hüseyin dedi ki, Ebû Hureyre (R) bana şunu söyledi: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Her kim bir müslümân kişiyi kölelikten âzâd ederse (hürriyetine kavuştu­rursa) Allah, o âzâd edilenin her uzvuna mukaabil âzâd eden ada­mın uzuvlarını ateşten âzâd eder".

(Geçen senedle) Saîd ibn Mercâne şöyle dedi: Ben bir kerre Ebû Hureyre'nin bu hadîsini dostum Alî ibn Hüseyin (Zeyne'l-Âbidîn)'e götürdüm. Alî ibn Hüseyin hemen kendisine âid olan bir köleyi kas-dedip, onu hürriyete kavuşturdu. Hâlbuki vaktiyle Abdullah ibn Ca'-fer ibn Ebî Tâlib, Alî ibn Hüseyin'e bu köle mukaabilinde onbin dirhem yâhud bin dînâr vermişti [3].

 

2- Bâb: Kölelerin Hangisi(Nin Hürriyete Kavuşturulması) Daha Faziletlidir?

 

2-....... Ebû Zerr (R) şöyle dedi: Ben Peygamber(S)'e:  

  Hangi amel daha faziletlidir? diye sordum. Peygamber:

   "Allah'a îmân etmek ve Allah yolunda cihâd eylemek" buyurdu.

Ben:

— Esîr veya kölelerin hangisi(ni âzâd etmek) daha faziletlidir? diye sordum.

   "Bahâca en yüksek ve sahihleri yanında en iyi olandır" buyurdu.

Ben:

— Köle âzâd edemez isem? diye sordum. Peygamber:

— "Fakır veya ailesinden ayrı olana yardım edersin, yahud da beceriksiz, iş bilmez kimseye iş yapıverirsin" buyurdu. Ben:

— Eğer bu yardımı da yapamaz isem? dedim.   Peygamber:

  "Şerr(in)den insanları serbest bırakırsın! Şübhesiz bu da kendi nefsine sadaka yapmakta olduğun bir sadakadır" buyurdu [4].

 

3- Güneş Tutulmasında (Yakıcı Rüzgârlar, Zelzeleler Gibi Diğer İlâhî) Âyetler Sırasında Köleleri Hürriyete Kavuşturmanın Müstehâb Olması Babı

 

3-.......Esma bintu Ebî Bekr (R): Peygamber (S) güneş tutul­ması hâdisesinde köleleri hürriyete kavuşturmayı emretti, demiştir. Bu hadîsi ed-Derâverdî'den; o da Hişâm'dan senediyle rivayet etmekte Alî ibnu'I-Medînî, Mûsâ ibn Mes'ûd'a mutâbaat etmiştir [5].

 

4-.......Buradaki senedle yine Esma bintu Ebî Bekr (R): Bizler ay tutulması sırasında (da) köle âzâd etmekle emrolunurduk, demiştir [6]

 

4- Bâb: Bir Şahıs İki Kişi Arasında Ortak Bir Köleyi Âzâd Ettiği Yâhud Ortaklar Arasındaki Bir Dişi Köleyi Âzâd Ettiği Zaman?

 

5-.......Abdullah ibn Umer (R)'den, Peygamber (S): "iki kişi arasında ortak olan bir köleyi âzâd eden, eğer zengin ise kölenin kıy­meti ta'yin olunur, sonra kölenin tamâmı hürriyete kavuşturulur*' buyurmuştur, [7].

 

6-.......Abdullah ibn Umer(R)'den (o, şöyle demiştir):  Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: <cHer kim bir köledeki hissesini bağış­layıp âzâd eder ve kölenin, geri kalan değerine ulaşacak derecede bir malı bulunursa, o pay için köleye âdilce bir kıymet konulur da o pa­yını âzâd eden, diğer ortakların hisselerini verir ve onun hesabına köle hürriyetine kavuşup âzâd olur. Şayet hissesini ilk âzâd edenin diğer ortakların hisselerini ödeyecek malı bulunmazsa, köleden âzâdladığı hissesi âzâd olmuştur".

 

7-.......İbn Umer (R)'den (şöyle demiştir)ı Rasûhıllah (S) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir köledeki payını bağışlayıp âzâd eder, ve o kölenin, bütün bedeline yetişecek bir malı bulunursa, o kölenin ta­mamen hürriyete kavuşturulması bu zâtın üzerine vâcibdir. Eğer bu zâtın böyle bir malı yoksa köleye hissesini âzâd edenin huzurunda kölenin âdil surette kıymeti takdir olunur da o köleden bu zâtın âzâd ettiği pay kadarı âzâd edilmiş olur".

Bize Müsedded tahdîs edip şöyle dedi: Bize Bişr, Ubeydullah'-tan tahdîs etti. Müsedded, zikrolunan bu isnâdla bu hadîsi kısaca getirdi.

 

8-.......BizeHammâd,Eyyûb'dan;o daNâfi'den; o da İbn Umer (R)'den tahdîs etti. Peygamber (S): "Her kim bir memlûkteki kendi payını yâhud bir abddeki kendi hissesini bağışlayıp âzâd eder ve ken­disinin de bu kölenin âdil surette ta'yin edilecek kıymetine ulaşacak kadar malı varsa, bu köle hürriyete kavuşmuştur" buyurmuştur.

Nâfi' dedi ki: "Eğer bu zâtın böyle bir malı yoksa, artık o köle­den bu kişinin âzâdladığı hissesi âzâd olur".

Eyyûb es-Sahtıyânî: Bu malsızın hükmü, Nâfi'in kendinden söy­lediği birşey mi, yâhud hadîse dâhil birşey mi; bilmiyorum, dedi [8].

 

9-...... Bize Mûsâ ibnu Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: BanaNt fi', ibn Umer(R)'den haber verdi ki, İbn Umer, ortaklar arasında ortak bulunacak erkek köle yâhud kadın köle hakkında fetva verir idi de şöyle derdi: Ortaklardan biri köleden olan kendi payını âzâd ederse, bu kölenin tamamen âzâd edilmesi şu takdirde onun üzerine vâcib olmuştur: Şöyle ki: Bu âzâd edenin, ortakların hisselerine ye­tecek kadar malı bulunduğu zaman, bu âzâd edenin malından âdil surette bir kıymet takdiri yapılır (yânî diğerlerinin payları hesâb ve ta'yîn olunur) da diğer ortakların payları kendilerine ödenir ve hür­riyete kavuşturulan kölenin yolu boşaltılır. îbnu Umer, bunu Pey-gamber(S)'den olmak üzere haber veriyordu.

Bu hadîse el-Leys ibn Sa'd, İbnu Ebî Zi'b, Mağâzt sahibi Mu-hammed ibn İshâk, Cuveyriye ibn Esma, Yahya ibn Saîd, İsmâîl ibn Umeyye de Nâfi'den; o da İbn Umer'den; o da Peygamber(S)'den olmak üzere muhtasar olarak rivayet etmişlerdir [9].

 

5- Bâb: Bir Şahıs Kendi Malı Olmadığı Hâlde Bir Kaledeki Hissesini Bağışlayıp Âzâd Ederse, Bu Köle, Hürriyeti Satın Alma Akdinde Olduğu Gibi, Kendisine Meşakkat Verilmeksizin Çalıştırılır

 

10-.... Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Her kim bir köleden bir hisse bağışlayıp âzâd ederse..." buyurdu.

 

 

11-.......Bize Saîd (ibn Muserhed), Katâde'den; o da en-Nadr ibnu Enes'ten; o da Beşîr ibnu Nehîkin'den; o da Ebû Hureyre (R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir mem-lûkteki bir payı yâhud hisseyi bağışlayıp âzâd eder ve kendine âid bir malı da bulunursa, (diğer hisseleri bu şahıs kendi malından ödemek yo­luyla) bu kölenin kölelikten tamâmiyle kurtulması bu kimse üzerine vâcibdir. Şayet bu hissesini bağışlayanın malı yoksa, kölenin âdil su­rette kıymeti takdir olunur ve (diğer ortağın hissesini kazanması için), üzerine meşakkat olmayacak şekilde çalıştırılır" [10].

Bu hadîsi Katâde'den rivayet etmesinde Saîd ibn Ebî Arûbe'ye Haccâc ibnu Haccâc, Ebân ibn Yezîd ve Mûsâ ibnu Halef mutâbaat etmişlerdir. Bu hadîsi Şu'be ibnu'l-Haccâc kısaltmıştır [11].

 

6- Kul Âzâd Etmek. Kadın Boşamak Ve Benzeri İşlerde Yanılma Ve Unutma(Nın Hükmü) Babı

 

Kula hürriyet verme ancak Yüce Allah'ın rızâsı için olur [12].

Peygamber (S) de: "Her bir kimsenin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur" buyurmuştur [13].

Unutan ve yanılan kimseler için hiçbir niyet yoktur [14].

 

12-...... Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Al­lah benim sebebimle ümmetim ferdlerinin gönüllerinin sessizce ko­nuşup düşündüğü yaramaz hâtıraları -kul onları işlemediği veya söylemediği müddetçe- affeylemiştir" buyurdu [15].

 

13-......Alkame ibn Vakkaas el-Leysî şöyle demiştir: Ben Umer

ibnu'l-Hattâb(R)'dan işittim; Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Amellerim kıymeti) ancak niyete göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise, eline geçecek olan odur. Her kimin hicreti Allah'a ve Rasûlü'ne yönelik ise, hicreti Allah 'a ve Rasûlü 'ne varıcıdır. Artık nail olacağı bir dünyâ veya evleneceği bir kadından dolayı hicret etmiş kimsenin hicreti (Allah'ın ve Rasûlü'nün rızâsına değil), hicretinin sebebi olan şeye varıcıdır" [16].

 

7- Bâb: Bir Adam Kendi Kölesi İçin, Onu Hürriyete Kavuşturmaya Niyet Ederek "O Allah İçin (Hürdür)" Dediği Zaman (Bu Sahihtir)

 

Ve hürriyete kavuşturmada şâhid getirme.

 

14-.......Ebû Hureyre, kölesiyle beraber İslâm'a girmek isteye­rek (Yemen'den Medine'ye) yönelip gelirken, bu iki yolcudan herbi-ri yolu şaşırıp birbirinden ayrı düşmüştü. Bundan sonra (günün birinde) Ebû Hureyre Peygamber'in beraberinde oturduğu sırada, köle çıkageldi. Peygamber (S) hemen:

  "Yâ Ebâ Hureyre! Şu kölendir. Sana gelmiştir" buyurdu.

Ebû Hureyre de:

— (Yâ Rasûlallah!) Ben de seni şâhid yapıyorum ki, o köle mu­hakkak (Allah için) hürrdür, dedi ve içinde Medine'ye ulaştığı vakti söylerken şu beyti inşâd etti:

Yâ îeyleten inin tvlihâ ve •anâihû Alâ eıuıehâ min dâreti'î-küfri necceti (Ey sefer gecesi! Uzunluğundan, yorgunluk ve meşakkatinden Allah'a sığınırım. Maamâfîh bu meşakkatli uzun gece küfür yurdun­dan beni kurtarmıştır.) [17]

 

15-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben (islâm'a girmek isteyerek) Medine'ye Peygamber'in huzuruna geldiğim zaman (yol­da söylediğim) şu şiiri inşâd ettim:

Yâ leyleten min tûlihâ ve anâihâ Ala ennehâ min dâreti'l-küfri necceti

Ebû Hureyre dedi ki: Bana âid olan bir köle yolda benden kaç­mıştı. Ebû Hureyre dedi ki: Peygamber'in huzuruna geldiğim zaman O'nunla İslâm üzerine bey'atlaştım. Ben Peygamber'in yanında bu­lunduğum sırada ansızın o köle çıkageldi. Rasûlullah (S) hemen ba­na hitaben:

  "Yâ Ebâ Hureyreîe! Şu senin köîendir!" buyurdu. Ben de:

— O, Allah rızâsı için hürrdür, dedim ve o köleyi âzâd eyledim. Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Ebû Kurayb, Ebû Usâme'den

yaptığı rivayetinde: ("O, Allah rızâsı içindir" dedi de) "Hürrdür" sözünü söylemedi.

 

16-.......Bize İbrâhîm ibn Humeyd, İsmail'den; o da Kays'tan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ebû Hureyre (R) İslâm'a girmek isteye­rek kölesiyle birlikte Medine'ye yönelip gelirken, bu iki yolcudan her-biri yolu şaşırıp kendi yol arkadaşından ayrı düştü. Hadîsin gerisi yukarıda geçen lâfız iledir. Sonunda da: Muhakkak ben seni şâhid yapıyorum ki, o köle Allah içindir, demiştir [18].

 

8- Çocuk Anası(Nın Hükmü) Babı [19]

 

Ebû Hureyre (R) Peygamber(S)'den olmak üzere şunu söyledi: "Köle kadının kendi efendisini doğurması kıyamet alâmetler indendir [20].

 

17-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Utbe ibn Ebî Vakkaas, karde­şi Sa'd ibn Ebî Vakkaas'a, Zem'a'nın cariyesinin oğlu Abdurrahmân'ı kendisine almasını vasıyyet etmiş ve Utbe: O çocuk benim oğlumdur, demiş. Rasûlullah (S) fetih zamâm Mekke'ye gelince Sa'd (ibn Ebî Vakkaas), Zem'a'nın cariyesinin oğlunu yakaladı ve onu Rasûlullah'a getirdi. Beraberinde (Sevde'nin erkek kardeşi) Abd ibn Zem'a'yı da getirdi. Sa'd:

  Yâ Rasûlallah! Bu kardeşim Utbe'nin oğludur. O bana bu çocuğun kendi oğlu olduğuna ahid vermiştir, dedi.

Bunun üzerine Abd ibn Zem'a da:

— Yâ Rasûlallah! Bu çocuk benim kardeşimdir. (Babam) Zem'-a'mn cariyesinin oğludur. Onun döşeği üzerinde kendi cariyesinden doğmuştur, dedi.

Rasûlullah, Zem'a'nın cariyesinin oğluna baktı. Gördü ki o ço­cuk, Utbe'ye insanların en çok benzeyenidir. Akabinde Rasûlullah, o çocuk kendi babasının döşeği üzerinde doğduğu için:

—"Yâ Abdu'bne Zem'a!Bu (Abdurrâhmân) senin (ks.rdeşin)dir" buyurdu.

Sonra Rasûlullah, nesebi da'vâ konusu olan bu çocuğun yüzce Utbe'ye benzediğini gördüğünden:

  "Yâ Sevdetu binte Zem'ate!Sen (bundan sonra) bu Abdur-rahmân'dan perdelen!" buyurdu.

Şevde o zaman Peygamber'in zevcesi idi [21].

 

9- Hürriyeti Sahibinin Ölümüne Bağlanmış Müdebber Kölenin Satılıp Alınması Babı [22]

 

18-....... Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Biz Ensâr ce-£ mâatinden bir adam, kendisine âid olan bir köleyi "Ben öldükten sonra: hürsün" deyip, müdebber olarak âzâd etmişti. (Sonra bu zât fakır1; düştü ve bu kölenin bedeline muhtâc oldu.) Peygamber (S) o köleyi çağırdı, akabinde o köleyi Nuaym ibn Abdillah satın aldı. (Peygam­ber parayı o muhtâc sahâbîye verdi.) [23]                                      

Câbir: Bu köle birinci yılda öldü, demiştir.

 

10- Velâ'nın (Âzâd Edenin Âzâd Edilene Mîrâsçî Olma Hakkının) Satılması Ve Hibe Edilmesinin Hükmü) Babı

 

19-.......Bana Abdullah ibnu Dînâr,haber verip şöyle dedi: Ben İbn Umer{R)'den işittim:   Rasûlullah (S) velânın alınıp satılmasını ve hibe edilmesini nehyetti, diyordu.

 

20-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Ben Berîre'yi satın aldım. Es­ki sâhibleri onun velâsınm kendilerine âid olması şartını ileri sürdü­ler. Ben bunu Peygamber'e zikrettim. Peygamber (S):

  "Sen Berîre'yi satın alıp âzâd eyle! Çünkü velâ, basılıp dam­galanmış gümüş parayı verene âiddir" buyurdu.

Ben de Berîre'yi âzâd ettim. Akabinde Peygamber, Berîre'yi ça­ğırdı da onu (henüz köle bulunan kocası Mugîs'ten) muhayyer kıldı. Berîre bu muhayyer kılınması üzerine:

— Eğer kocam bana şöyle şöyle verse bile, ben onun yanında sabit olmazdım, dedi de, kendi nefsini tercih etti [24].

 

11- Bâb: Bir Adamın Kardeşi Yâhud Amcası Müşrik Bulunup Da Esîr Alındığı Zaman, Fidye Verilip Esirlikten Kurtarılır Mı? [25]

 

Ve Enes dedi ki: el-Abbâs, Peygamber'e: Bu maldan bana da ver. Çünkü ben kendim için de, Akîl için de fidye vermiştim, dedi [26].

Buhârî şöyle dedi: Alî ibn Ebî Tâlib'in de, kardeşi Akîl'den ve amcası Abbâs'tan elde etmiş olduğu bu ganimetin içinde bir nasibi vardı [27].

 

21-.......Enes (R) şöyle tahdîs etmiştir: Ensâr'dan bir takım kim­seler Rasûlullah'tan izin istediler ve: Bize izin ver de kizkardeşimizin oğlu Abbâs lehine, kendini esirlikten kurtaracak olan fidyesini ona terkedelim, dediler. Rasûlullah (S): "Onun fidyesinden bir tek dirhe­mi de terketmeyeceksiniz" buyurdu [28].

 

12- Müşrikin Âzâd Etmesi(Nin Hükmü) Babı

 

22-.......Hişâm şöyle dedi: Bana babam Urvetu'bnu'z-Zubeyr şöyle haber verdi: Hakîm ibn Hızâm (R) Câhiliyet zamanında yüz tane köle âzâdfamış ve yüz tane (kurbanlık) deve sevketmişti. Müs­lüman olunca da (hacc mevsiminde) yüz tane kurbanlık deve sevket-miş ve yüz tane köle âzâd eylemiştir. Hakîm söyledi ki: Ben Rasûlullah'a sorup şöyle dedim:

— Yâ Rasûlallah! Birtakım şeyler hakkında re'yini bana söyler misin? Ben Câhiliyet devrinde (sadaka, köle âzâd etme gibi) birta­kım işler yapıyor ve bunlarla taabbüd ediyordum, yânı bunlarla in­sanlara hayır ve iyilik yapmayı, Allah'a da yakınlık kazanmayı istiyordum (Bunlarda benim için bir ecir vcsevâb var mıdır? dedim).

Hakîm dedi ki: Rasûlullah (S):

  "Sen, senin lehine geçmiş olan hayırlar üzerine müslümân "oldun" buyurdu [29].

 

13- Arab'dan (Esîr Alarak) Köleye Mâlik Olup Da Bunu Hibe Eden, Satan, Onunla Cinsî Münâsebet Yapan, Fidyesini Veren Ve Çoluk Çocuğu Esîr Alan Kimse Babı [30]

 

Ve Yüce Allah'ın şu kavli:      

"Allah şöyle bir mesel getirdi: Hiçbir şeye gücü yetmeyen memlûk bir kul, bir de (hürr) bir zât ki, kendisine tarafımızdan güzel bir rızk nasîb etmişiz de o bunu gizli aşikâr harcayıp duruyor; bunlar hiç müsâvî olurlar mı? Bütün hamd Allah hndır. Hayır, onların çoğu bilmezler" (en-Nahi: 75) [31].

 

23-.......İbnu Şihâb şöyle demiştir: Urve şöyle zikretti: Mervan ibnu'l-Hakem ile el-Mısver ibn Mahrame, Zuhrî'ye şöyle haber ver­mişlerdir: Peygamber (S) -Huneyn seferinde- kendisine Hevâzin hey'eti geldiği ve ondan mallarını ve esirlerini geri vermesini istedikleri za­man ayağa kalktı da şöyle buyurdu:

— "Şübhesiz benim beraberimde şu görmekte olduğunuz insanlar vardır. Bana sözün en sevimlisi, en doğrusudur. Şimdi siz iki taife­nin birini tercih ediniz: Ya malı, ya da esirlerinizi. Ben onların tem­silci hey'eti gelir diye esirlerin taksimini geri bırakmış idim".

Ve Peygamber Tâif'ten (Cı'râne'ye)döndüğü zaman on buka-dar gece Hevâzin hey'etinin gelmesini beklemiş idi. Hevâzin hey'eti­ne, Peygamberdin onlara ancak iki şıkktan birini geri vereceği apaçık belli olunca, onlar:

Âyet hakkında bir tefsir şöyledir:

  Biz esirlerimizin geri verilmesi şıkkını seçiyoruz, dediler.

Bunun üzerine Peygamber insanların içinde ayağa kalktı, aka­binde Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyle övdü. Sonra "Amma ba'-du( = Sözün bundan sonrası)" hitâb faslını söyleyerek şu hutbeyi yaptı:

  "(Sahâbîlerim!) Şu Hevâzin hey'eü kardeşleriniz tevbe edici­ler olarak bize geldiler. Ben de (hısımlarımın payı olan) esirleri ken­dilerine geri vermemi uygun gördüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (karşılıksız vererek) kardeşlerinizin gönlünü hoş etmeyi severse, bunu yapsın! Sizden her kim de kendi hissesi üzerine (bağlı) kalmak (karşılıksız vermemek) arzu ederse (bu bedeli) biz ona Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından veririz. Bu kanâatle de böyle yap­sın!'' buyurdu.

Bunun üzerine halk (hep birden):

— Peygamber'in hatırı için Hevâzin reislerine esirlerini vermek­le memnun oluruz, dediler.

Peygamber:

  "Şimdi biz sizden esirini vermeye razı olan kimseleri, rızâsı olmayanlardan bilip ayırdedemiyoruz. Haydi siz gidiniz de muvafa­kat emrinizi iş bilir nakîbleriniz bize yükseltsinler!" buyurdu.

İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin iş bilir arifleri, kabilele­ri halkıyle konuştular. Sonra Peygamber'in yanma dönüp herbiri kav­minin esirleri geri vermekten memnun olduklarını ve Peygamber'e bu iş için izin verdiklerini haber verdiler.

ez-Zuhrî: Hevâzin esirlerinden bize ulaşan işte budur, demiştir [32].

Ve Enes şöyle dedi: Abbâs, Peygamber'e hitaben: Ben kendim için fidye verdim, Akil için de fidye verdim, demiştir [33].

 

24-.......Bizeİbnu Avn haber verip şöyle dedi: Ben Nâfi'emektûb yazdım. O da bana şunu yazdı: Peygamber (S) -Medine'yi bas­mak isteyen- Mustalık oğullan üzerine gece baskını yaptı. Onlar gafil bulunuyorlardı. Yaylım hayvanları da su başında sulanıyordu. Pey­gamber onların kıtale girişenlerini öldürdü, zürriyetlerini esir etti. Pey­gamber o gün Cuveyriye'ye de nail oldu. Nâfi' (mektubunda): Bu hadîsi bana Abdullah ibn Umer tahdîs etmiştir; kendisi bu orduda idi, dedi [34].

 

25-.......Abdullah ibnu Muhayrîz şöyle dedi: Ben Ebû Saîd Hudri (R)'yi gördüm de kendisine azli (yâni cinsî yaklaşmada meniyi dı­şarıya akıtmanın dînî.hükmünü) sordum. O da şöyle dedi: Biz Rasûlullah'ın maiyyetinde Mustalık oğulları gazasına çıktık. Sonunda bizlere Arab esirlerinden birer esîr düştü. Bu sırada kadınlara çok iş-tihâ ve arzu hissetmiştik; bekârlık bizlere şiddetli olmuştu. (Çocuk olup da satışa mâni' olmasın diye) cinsî yaklaşmada azl yapmak isti­yorduk. Ve azlin hükmünü Rasülullah'tan sorduk. Rasûlullah (S):

— "Azli yapmamanız sizin üzerinize bir be's değildir. Kıyamet gününe kadar (İlâhî ilimde) var olacağı mukadder olan her insan, mu­hakkak var olacaktır" buyurdu [35].

 

26-.......Burada iki senedle gelen hadîste Ebû Hureyre (R) şöy­le demiştir: Benû Temîm kabilesi hakkında Rasûlullah'tan şu üç sö­zü söylerken işittiğim zamandan beri, Benû Temîm kabilesini sevmekte devam ediyorum:

a. Rasülullah: "Temîmîler ümmetimin Deccâl'a karşı en şiddet­li olan bir sınıfıdır" buyuruyordu.

b.  Benû Temîm'in zekât malları gelmişti. Bunun üzerine Rasü­lullah (S): "Bu mallar kavmimizin sadakalarıdır" buyurdu.

c. Âişe^nin yanında Benû Temîm kabîlesinden esir bir kadın vardı. Rasülullah, Âişe'ye: "Bu esîr kadını âzâd et! Çünkü o İsmâîl neslindendir" buyurdu [36].

 

14- Cariyesini Güzel Edeblendiren Ve Ona İlim Öğreten Kimsenin Fazileti Babı

 

27-.......Ebû Mûsâ (R) şöyle demiştir: Rasülullah (S) şöyle bu­yurdu: "Kendisi köle bir kıza mâlik olup da onun ihtiyâçlarına har­cama yapan -diğer bir rivayette: Ona ilim öğreten- ona ihsan edip güzelleştiren, sonra da onu hürriyete kavuşturan ve onunla evlenen kimsenin iki ecri vardır"[37].

 

15- Peygâmber(S)'İn: "Köleler sizin kardeşlerinizdir. Onun için onlara yemekte olduğunuz yemeklerden yediriniz" Kavli Babı [38]

 

Bir de Yüce Allah'ın şu kavli:

"Allah'a ibâdet edin, O'na hiçbirşeyi ortak tutmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, sağ elinizin mâlik olduğu kimselere (memlûklerinize) iyilik edin. Allah kendini beğenen vedâima böbürlenen kimseyi sevmez" (en-Nisâ: 36) [39].

Ebû Abdillah Buhârî şöyle dedi: "Zil-Kurbâ",

"Yakın"; "Ve'l-Cunub", "Yabancı", "el-Câru'l- Cunüb", yânî "Yolculuktaki arkadaş" demektir [40].

 

28-....... Bize Vâsıl el-Ahdeb tahdîs edip şöyle dedi: Ben el- Ma'rûr ibn Suveyd'den işittim; şöyle dedi: Ben Ebû Zerr el-Gıfârî (R)'yi -Rebeze'de- kendi üzerinde bir hülle, kölesinin üzerinde de bir hülle olduğu hâlde gördüm. Biz Ebû Zerr'e, kölesine de kendi elbise­sinden giydirmesini sorduk. Ebû Zerr şöyle dedi: Ben (bir kerre) bir adamla sövüştüm (onu anasından dolayı ayıpladım). O da beni Pey-gamber'e şikâyet etti. Bunun üzerine Peygamber (S) bana:

  "Sen onu anasından dolayı ayıpladın mı?" buyurdu, ve son­ra şunları söyledi:

  "Şübhesiz sizin kardeşleriniz, sizin hizmetçilerinizdir, Allah onları sizin ellerinizin altına (yânî mülk ve kudretinizin altına) koy­muştur. Her kimin eli altında kardeşi bulunursa, ona yediğinden ye-dirsin, giydiğinden giydirsin. Ve onlara güçleri yetmeyecek (zahmetli) işler yüklemeyiniz. Şayet onlara zahmet verecek işler yüklerseniz, on­lara yardım ediniz" [41].

 

16- Rabb'ının İbâdetini Güzel Yaptığı, Efendisine De Doğru Ve İyi İş Yaptığı Zaman Böyle Kölenin (Ecri) Babı

 

29-.......İbn Umer (R)'den (şöyle demiştir): Rasûlullah (S): "Köle efendisine doğru ve iyi iş yaptığı ve Rabb 'inin ibâdetini de güzel yeri­ne getirdiği zaman, bu köle için iki ecir vardır" buyurdu.

 

30-.......Ebû Mûsâ el-Eş'arî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu-: "Her kimin kendine âid bir köle kadını olur da o, bu köle kadım eğitir ve eğitimini güzel yapar, onu hürriyete kavuştu­rur ve onunla evlenirse, işte böyle kimsenin iki ecri vardır. Hem Al­lah'ın hakkını, hem de efendilerinin hakkını eda edip yerine getiren herhangi köle için de iki ecir vardır".

 

31-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Ben Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den işittim; şöyle diyordu: Ebû Hureyre (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Salih olan memlûk kul için iki ecir vardır". (Ebû Hurey­re şöyle dedi): "Nefsim elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, eğer Allah yolunda cihâd etmek, hacc yapmak ve anama itaat ve iyilik etmek olmasaydı, muhakkak köle olduğum hâlde ölmemi arzu ederdim".

 

32-.......Ebû Hureyre (R) şöyle dedi: Peygamber (S): "Rabb'inin ibâdetini güzel yapmakta ve efendisi için de iyilik ve doğrulukla iş yapmakta olan herbirinize ne mutlu" buyurdu [42].

 

17- Köleye Karşı Büyüklenmenin Kerîhliği Ve İnsanın : Kendi Kölesine "Kulum, Cariyem" Demesinin Hükmü Babı

 

Ve Yüce Allah şöyle buyurdu:

"İçinizden bekârları ve kölelerinizden, cariyelerinizden   -h sâlih olanları evlendirin..." (en-Nûn 32); keza şöyle buyurdu: "Hiçbirşeye gücü yetmeyen memlûk bir kul... " (en-Nahl: 75);

'Kapının yanında kadının efendisine rast geldiler" (Yûsuf: 25);

"Sizden kim hürre ve müslümân kadınları nikâhla alacak bir bolluğa güç yetiştiremezse, o hâlde sağ ellerinizin mâlik olduğu mü'min cariyelerinizden (alsın)" (en-Nisâ: 25);

"Bu ikisinden kurtulacağını bildiği kimseye: Beni efendinin yanında an, dedi" (Yûsuf: 42) [43].

Peygamber (S) (Sa'd ibn Muâz için Ensâr'a):

'Efendinize ayağa kalkın" buyurdu [44]. Yine Peygamber (S): "Sizin seyyidiniz, yânî efendiniz kimdir (yâ Seleme

oğullan)?" demiştir [45].

 

33-.......Abdullah ibn Umer (R)'den: Peygamber (S) şöyle bu­yurdu: "Kul efendisine iyilik ve doğrulukla hizmet eder ve Rabb'i-nin ibâdetini de güzel yaptığı zaman onun ecri iki kat olur" [46].

 

34-....... Ebû Mûsâ(R)'dan: Peygamber (S) şöyle buyurmuş­tur: "Rabb'inin ibâdetini güzel yapmakta ve üzerinde hakk, nasihat, tâat vazifesi bulunan efendisine de bu vazifelerini tam yerine getirt­mekte bulunan kölenin de iki ecri vardır".

 

35-.......Bize Ma'mer (ibn Râşid), Hemmâm ibn Münebbih'ten haber verdi ki, o, Ebû Hureyre(R)'yi Peygamber'den hadîs söyler­ken işitmiştir. Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Sizin herhangi biriniz  (kölesine): Rabb 'ini doyur, rabb 'ine abdest aldır, rabb 'ine su içir! diye hitâb etmesin. Köle de: Efendim, velî ni'metim! desin. Yine sizin her­hangi biriniz (kölesine): Kulum, cariyem! demesin. Fakat: Yiğidim, kızım, oğlum! diye hitâb etsin"[47].

 

36-..... İbn Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle bu­yurdu: "Her kim köleden olan payını âzâd eder ve kendisinin köle­nin kıymetine ulaşacak derecede malı da varsa, kölenin âdil suretle kıymeti ta'yîn olunur da köle onun malından hürriyete kavuşturu­lur. Şayet âzâd edenin malı yoksa, köleden âzâd ettiği hissesini âzâd etmiş olur [48]         

 

37-...... Bana Nâfi', Abdullah ibn Umer (R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Her birerleriniz birer çobandır ve elinin altındakilerden sorumludur. İnsanlar üzerinde bulunan dev­let başkanı da bir çobandır ve o da idaresinde bulunan insanlardan sorumludur. Erkek insan da ev halkı üzerinde bir çobandır ve o da ev halkından sorumludur. Kadın da kocasının evi ve çocukları üzerinde bir çobandır; o da bunlardan sorumludur. (Hizmetçi) kul da efendisinin malı üzerinde bir çobandır ve o da bundan sorumludur. Dikkat edin! Her birerleriniz çoban ve her birerleriniz kendi eli ve idaresi al­tındakilerden sorumludur" [49]

 

38-.......ez-Zuhrî şöyle dedi: Bana Ubeydullah tahdîs edip şöy­le dedi: Ben Ebû Hureyre'den ve Zeyd ibn Hâlid (R)'den işittim. Pey­gamber (S) şöyle buyurmuştur: "Bir câriye zina ettiği zaman onu kamçılayın. Sonra yine zina ettiğinde onu yine kamçılayın. Sonra yi­ne zina ettiğinde ona yine kamçılama cezası uygulayın. Üçüncüde yâ-hud dördüncüde o cariyeyi kıldan örülmüş bir ip bahâsıyle de olsa satınız!"[50]

 

18- Bâb: Bir Şahsa Hizmetçisi Yemeğini Getirdiği Zaman (Onun Da Yemesi İçin Beraberinde Oturtsun)

 

39-.......Ebû Hureyre (R), Peygamber(S)'in şu hadîsini söyle­miştir: "Sizden birinize, hizmetçisi yemeğini getirdiği zaman eğer hizmetçiyi beraberinde oturtmazsa, efendi hizmetçisine bir yâhud iki lokma veya bir yâhud iki çiğnem sunsun. Çünkü o yemeğin yapılıp hazırlanması işini bu hizmetçi üzerine almıştır"[51].

 

19- Bâb:

 

“Köle, efendisinin malında bir çobandır"; Peygamber ; (S), malı efendiye nisbet etti [52]

 

40-.......Abdullah ibn Umer (R), Rasûlullah (S) şöyle buyurur­ken işitmiştir: "Her birerleriniz birer çobandır ve elinin altındakile­rin lâyıkıyle korunmasından sorumludur. Devlet başkanı da bir çobandır ve idaresi altmdakilerden sorumludur. Erkek de ailesi için­de bir çobandır; o da idaresinde olanlardan sorumludur. Kadın da kocasının evinde bir çobandır; o da idaresi altındakilerin iyi korun­masından sorumludur. Hizmetçi de efendisinin malında bir çoban­dır; o da elinin altındaki emânetlerden sorumludur".

İbn Umer dedi ki; Ben bunları Peygamber'den işittim. Bir de Peygamber'in şöyle buyurduğunu zannediyorum: "İnsan babasına âid malda da bir çobandır ve elinin altmdakilerden sorumludur. Böylece her birerleriniz çoban ve her birerleriniz güttüklerinden sorumludur" [53]

 

20- Bâb:

 

 'İnsan köleyi dövdüğünde yüzüne vurmaktan sakınsın"[54].

 

41-.......Burada ayrı ayrı iki senedle Ebû Hureyre'den getirilen bu hadîste Peygamber (S): "Sizden biriniz (îcâb-ı hâlinde) dövdüğü zaman yüze vurmaktan sakınsın" buyurmuştur [55].



[1] Bu Kitâb ve Bâb unvanları el-Câmi'u's-Sahîh'm çeşitli nüshalarında değişik şe­killerde gelmiştir. Buradaki başlıkların tertibi Nesefî'nin rivayet ettiği şekildir. Aynî de bunu almıştır.

el-Itk, lügatte kuvvet ve daha birçok ma'nâlara gelir. Dilimizde hürriyet ve kul âzâd olmak ma'nâlannda kullanılır. Kelime isim ve masdar olur. Mas-dar olduğunda köle âzâd olmak ve köle âzâd eylemek ma'nâsında lâzım ve mü-teaddî olur.

Şeriat ıstılahında Itk, şer'î hükmün memlûke bahşettiği bir kuvvettir ki, bu­nunla memlûk üzerinden mülkiyet zail olur ve hukukî tasarruflara mâlik olur. Itk, Rıkk mukaabilidir. Rıkk (yânî kölelik) de şer'î bir za'ftır ki, bu za'f o mem-Iûkü hukukî ve medenî tasarruflardan âciz bırakır...

[2] İmâm Buhârî bâb unvanından sonra köleleri hürriyete kavuşturmanın fazîletini en belîğ şekilde ifâde eden bu âyetleri getirmiştir. Bu âyetler biraz üst ve alt ta-raflarıyle şöyle bütünlenir"O (insan) kendisini hiçbir gören olmadığım mı sanıyor? Biz ona verme­dik mi iki göz, bir dil, iki dudak? Biz ona iki de yol gösterdik. Fakat o, sarp î&     yokuşa saldıramadı (onu aşıp geçemedi). Bu sarp yokuşun ne olduğunu sana hangi şey bildirdi? O, kul âzâd etmektir, yâhud salgın bir açlık gününde yakın­lığı olan bir yetime yâhud toprakta sürünen bir yoksula yemek yedirmektir. Sonra da (o sarp yokuşu aşıp geçerken) îmân edenlerden olmak ve birbirlerine sabrı tavsiye, merhameti tavsiye edenlerden olmaktır, işte bunlar sağcılardır. Ayetle­rimize küfredenler ise solcuların tâ kendileridir ki, (onların cezası) üzerlerine '$;      kapıları sımsıkı kapatılmış bir ateştir" (el-Beled: 7-20).

Bu âyetler beşeriyeti esirlikten hürriyete, açlıktan tokluğa, felâketten saa­dete götürmenin faziletine en belîğ delîl ve aynı zamanda eskimez hürriyet, saa­det ve medeniyet düstûrlarıdır.

[3] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Buharı bunu Yeminlerin Keffâretleri Kitâbt'nda da; Müslim de Itk'ta getirmiştir.

Şârih Aynî'nin tesbîtine göre köleleri hürriyete kavuşturmanın fazîletini öğ­reten bu hadîs ondört sahâbî tarafından rivayet edilmiştir ki, hepsi meâlen bir­birine çok yakındır.

Hadîsin son fıkrası saadet asnndaki iktisâdı vaziyeti, o devirde bîr dînârın on dirheme denk olduğunu bildirmektedir.

[4] Hadîsin başlığa delîlliği, ikinci fıkrasında apaçıktır.

Peygamber bu hadîsinde en faziletli olan amelleri sırasıyle bildirmiştir. Ha­dîsin son fıkrasında topluluğa hiçbir faydası dokunmayan kimse bahis konusu­dur. Böylesinin de en faziletli hayâtı, şerrinden, kötülüklerinden insanları ve cemiyeti masun bırakmasıdır. Mâdejn ki insanlara yardım ve iyilik yapmaktan uzaktır, bari zararı dokunmasın. Bu da onun menfaati ve günâhtan korunması bakımından sadaka yapılan bir sadakadır diye ifâde edilmiştir.

[5] Hadisin başlığı uygunluğu meydandadır. Böyle büyük ilâhî musibetler arasında topluca günâhlardan tevbe etmek ve hayırlar işlemek mustehab olur. Çünkü hayırlar, azabı def eder.

[6] Bu hadîs, bundan önce geçenin bir başka rivayetidir, başlığa uygunlukları ora­da da belirtilmişti

[7] Buhârî bu bâb altında ibn Umer hadîsini altı yoldan olmak üzere getirmiştir ki, bu yollar ortak kölenin hürriyete kavuşması hükümlerini ve birçok fasılları şâmil bulunmaktadır. Bu hadîslerin bahisleriyle ilgili olan bâzı şeyleri "Ortak­lar arasındaki eşyaların âdil surette kıymetlerinin takdir ve ta'yîn olunması bâ-bı"nda zikretmiştik.

[8] Bu sözer, Nafi’nin kendinden söylediği bir görüşü ise, bu munkatı' ve m^k olur şayet hadîse dâhil ise mevsûl ve merfû' olur. Bâzı âlimler bu şekk ,1e köle­nin çalıştırılmasının terkine istidlal etmek istemişlerdir.

[9] Yânî bunlar köİenin tamâmına yetecek malı olmayan kimse hakkındaki "Köle­den âzâd ettiği hissesi âzâd olmuştur" fırkasını zikretmeden rivayet etmişlerdir. Burada topluca İsimleri verilen altı imâmın rivayet etmiş oldukları bu ha­dîsleri, başta Müslim olmak üzere, diğer birçok hadîs imamları muttasıl sened-lerle kendi hadîs kitâblarmda getirmişlerdir.

[10] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır.

[11] Buhârî bu mutâbaalarla hadîsteki "Kölenin çalıştırılması" fıkrasına "Bu mah­fuz değildir" diye ilişenleri, Şu'be'nin bu hadîsi kısaltmış olmasını haber vere­rek cevâblamak ve i'tirâzlan reddetmek istemiştir

[12] Taberânî, İbn Abbâs'tan merfû' olarak: "Kadın boşamak ancak ıddet için hür­riyet vermek de ancak Allah rızâsı için olur" hadîsini rivayet etmiştir  Buharı -nin muradı, niyetin muteberliğini isbâttır. Zîrâ hürriyet vermenin Allah için olması, ancak kasd ile zahir olur (Kastallânî).

[13] Bu, Umer İbnu'l-Hattâb hadîsinden bir parçadır.

[14] Buhârî geçen Umer hadîsinden, unutan ve yamlan kimseden, bunların niyetleri

olmadığı için hürriyet vermenin vâki' olmayacağını İstİnbât etmiş gibidir. Bu mes'eledeki görüş ayrılığı ve tafsilât, yerinden incelenir.

[15] Hadîsin başlığa uygunluğu "Gönüllerin sessizce konuştuğu vesvese" sözünde-dir. Çünkü vesveseye, kalbe İyice yatışıp yerleşmediği zaman i'tibâr yoktur. Unu­tan ve yanılan da böyledir; onlar için de kalbin bir nesneye yatışıp yerleşmesi yoktur (Kastallânî).

[16] Bu Umer'in rivayet ettiği meşhur niyet hadîsidir ki, başlığa delâleti meydanda­dır. Bunun açıklaması el-Câmi'u's-Sahîh'm başında genişçe verilmiş idi.

[17] Hadisin başlığı uygunluğu “ Ben seni onun hürr olduğuna şâhid yapıyorum"

Hadisin sonundaki şiir, Ebû Hureyre'nindir yâhud kölesinindir veyâhud da Ebû Mersed-.el-Ganevî'nindir de Ebû Hureyre bunu mesel ve misal edinip okumuştur. Bu şiirde yorgunluktan ve seferden elem ve acı duyma vardır (Kas-tallânî).

[18] Buhârî bu bâb altında bu Ebû Hureyre hadîsini ayrı ayrı senedlerden bâzı lâfız fazlaliklarıyle getirmiş ve böylece hadîsler birbirindeki mübhemlikleri gidermiştir. Sonuncu hadîsteki son ifâde kinaye nev'indendir. Amma "O hürrdür" yâhud"Hürr kılınmıştır" yâhud "Ben onu hürr kıldım" sözlerine gelince, bunlar sa­rihtir; bir niyete muhtâc olmaz.. (Kastallânî).

[19] Çocuk anasının satılıp satılmayacağı mes'elesinde imamlar arasında görüş ayrı­lığı olduğu için, Buhâri buradaki hükmü zikretmemiştir.

[20] Bu ta'lîk senedli ve uzun olarak îmân Kitâbı'nda "Cibril'in Peygamber'e îmân dan sorması bâbı"nda geçmişti.

[21] Hadîsin başlığa uygunluğu "Bu benim kardeşimdir; babamın döşeği üzerinde doğmuştur" sözünde ve Peygamber'in o çocuğu onun kardeşi olmakla hükmet-mesindedir. Çünkü bunda çocuk anasının subûtu vardır

[22] Yânı müdebber kölenin satılıp alınması caiz olur mu olmaz mı? Bu başlık ay­niyle Buyu' Kitâbı'nda da geçti.

[23]  Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Hadîs başlığın hükmünü açıklamaktadır. Çünkü Buhârî başlığı mutlak getirmiştir. Hadîs Buhârî'nin görüşünün müdebberin alınıp satılmasının cevazı olduğuna delâlet etmiştir (Aynî)

[24] el-Velâ: Başlıkta da belirtildiği gibi, kişinin mâlik bulunduğu bir şahsı âzâd et­mesi sebebiyle, âzâd edenle âzâd edilen arasında devam eden hükmî yakınlıktır ki, bu yakınlık sebebiyle âzâd eden, âzâd edilenin mirasına hakk kazanır. Hadîsler başlığın hükmünü açıkça belirtmektedir.

[25] Buhârî bu mes'elede görüş ayrılıkları olduğu için, haber isteme yolu üzere soru ile getirip, mes'elenin hükmünü beyân etmedi          

[26] Enes'in bu hadîsi Salât Kitâbı'nda "Mescidde taksim ve mescide hurma salkımı asmak bâbı"nda geçmiş olan hadîsin bir parçasıdır. Oradan da öğrenilebileceği gibi, Peygamber'e Bahreyn'den büyük bir mal gönderilmişti. "Malı mescide dökün" buyurdu. Bu mal, Peygamber'e gönderilen en bol mal olmuştu. Rasû-lullah namaza çıktığında oraya dönüp bakmadı. Namazı bitirdikten sonra gelip malın başında oturdu. Her kimi gördüyse ondan bir miktar verdi. Böyle ver­mekle meşgul iken Abbâs huzura gelip, başlıkta belirtilen gerekçe ile mal istedi. Rasûlullah ona "/i/"buyurdu... Abbâs bu sözü ile Bedr'de uğradığı ağır ziyanı hâtıra getirmek istemişti.

[27] Buhârî bunu, kardeşin ve amcanın sırf mülkiyetle âzâd olunmayacağını istid­lal yerinde zikretmiştir. Eğer kardeş ve benzeri hısımlar sırf mülk ile âzâd ol­muş olaydı, elbette Abbâs ve Akîl, Alî'nin ganimetten olan hissesi içinde âzâd olurlardı. Çünkü kâfir, doğrudan ganimetle mülk edinilmez. Fakat imâm onu ölüm ve esirlik; kölelik ve fidye arasında muhayyer kılar... Bu, Ebû Hanîfe'nin görüşüne aykırıdır. Ona göre hısım, hısım mülkiyetine girince âzâd olunur.

[28] Peygamber onlara dînde bir nevi1 müsamaha ve yakınlara husûsî muamele ol­masın diye bu isteklerine izin ve olumlu cevâb vermemiştir (Kastallânî).

[29] Bu Hakîm hadîsinin ifâde ettiği ilk hüküm, kâfirin müslümân olması ve müslü­mân olarak ölmesi hâlinde küfür hâlinde işlediği hayırlı işlerden sevâb kazanıp faydalanmasıdır. Küfür üzerine ölürse: Kim îmânı tanımayıp kâfir olursa, herhalde bütün yaptığı boşa gitmiştir ve o âhirette en çok ziyana uğrayanlardandır" (el-Mâide: 5) âyeti hük­münce kâfirken işlediği hayır işleri bâtıl olur.

Hadîsin son fıkrasının ma'nâsım âlimler birkaç türlü te'vîl etmişlerdir: a. Sen mazideki hayırlarının güzelliklerini toplayarak müslümân oldun.

b.  Sen, mazide kazandığın güzel tabîatler ile İslâm oldun.

c.  Sen Câhiliyet devrinde işlediğin hayırlarla iyi bir nâm kazandın ve bu içtimaî şerefinle müslümân olduit

d.  İslâm'daki hayırların hazneler i'tibâriyle fazla olması, ecri çoğalması gibi bir ma'nâya hamledilmek de uzak değildir, denilmiştir.

Buhârî bu hadîsi Zekât Kitabı; "Şirk hâlinde sadaka veren, sonra da müs­lümân olan kimse bâbı"nda da getirmişti. Bunun ma'nâsı ise "Her kim şirk hâlinde sadaka verir, sonra da müslümân olursa, bunun sadakası mu'teber olur" demektir.

[30] Buhârî bu başlık altında dört hadîs zikretmiş ve her bir hadîste, satma mes'elesi hâriç, bu başlıktaki mes'eîelerin hükümlerini beyân eylemiştir.

Buhârî bu başlığı bağlamakla Arab'ın köle yapılıp yapılmaması mes'ele-sindeki meşhur ihtilâfı beyân etmek İstemiştir. Âlimler cumhuru, Arab esîr alın­dığı zaman köle yapılması caiz olur; Arab, şartı dâiresinde köle bir kadınla evlenirse, bundan doğacak çocuk kadına uyarak köle olur., görüşündedir. Bu konuda aykırı görüşler de vardır

[31] Âyetin başlığa münâsebet ciheti şöyledir denildi: Yüce Allah memlûk kulu mut­lak söyledi, acemî yânî gayrı Arab olmakla kayıtlamadı. Bu da köle olmak mes'-elesinde Arab ile Arab olmayan arasında hiçbir fark olmadığına delâlet etmiştir (Aynî).         

"Allah bu âyette kendisine ortak tanınan putları başlı başına tasarruftan âciz memlûk bir abde, kendisini de o kulu nzıklarıyle besleyen, ona mâlik olan, onda ancak kendisi tasarruf eden, onu kendi malından infâk eyleyen hürr bir efendiye temsil buyurmuştur. Kul ile efendi bir cinsten ve ikisi de mahlûk oldu­ğu hâlde birbirine eş ve müsâvî olamazlarsa, yaratılanların en âcizi putlarla Ga­nî ve Mutlak Kaadir olan Allah nasıl müsâvî olabilir?" (Beydâvî).

[32] Hadîsin başlığa uygunluğu "Arab'dan bir esire mâlik olan ve hibe eden" kav-lindedir. Bu hadîs, Vekâlet Kitâbı'nda da geçmişti.

[33] Enes'in bu rivayeti de yakında senediyle geçmişti.

[34] Hadîsin başlığa uygunluğu "Zürriyetlerini esîr etti" sözündedir.

[35] Başlığa uygunluğu "Arab esîrlerinden birer esîre nail olduk, herbirimiz cima' etti..." sözündedir. Bu hadîs, sahâbîlerin kendi hisselerine düşen esîr kadınlar­la cinsî yaklaşmaya ittifak ettiklerine delâlet etmiştir. Ancak bu cinsî temas, âlim­lerin icmâıyle ancak raTıimlerin temizlenmesinden sonra olur.

el-Azl: Bir şeyi yerinden ayırmaktır. Fıkıhta cinsî temas zamanında kadın gebe kalmasın diye, erkeğin nesil suyunu kadının içine indirmeyip dışa çıkar­masıdır. Şafiî, köle kadınla mutlak olarak azlin cevazını; hürre'de İse izni ile ■   cevazım tercih etmiştir.

Hadîsin son cümlesindeki "Lâ"yı zâid kabul ederek, şöyle de ma'nâ veril­miştir: "Azli yapmanız sizin aleyhinize birşey değildir".

[36] Bu hadîste Arab'ın da diğer gayrı Arab milletler gibi esîr edilmesinin ve.onlara mâlik olunmasının cevazına delîl vardır. Ancak onların hürriyete kavuşturul­ması daha faziletlidir.

Benî Temîm, Mudârîler içinde büyük bir kabiledir ve Temîm ibn Murr ibn Edd ibn Ilyâs ibn Mudârr'a mensûbdur. Bunlar Basra, Necd ve Yemâme arala­rında otururlardı, dokuzuncu hicret asrına kadar devam etmiş, sonra dağılmış­lardır.

Peygamber'in "Bu mallar bizim kavmimizin sadakalarıdır" diye Temîmî-ler'i kendisine nisbet buyurması, Temîmîİer'in nesebi Peygamber ile İlyâs ibn Mudâr'da birleşmiş olmasındandır.

[37] Hadisin başlığa uygunluğu "Onun iki ecri vardır" sözündedir. Bu ecirler, öğ­retme ve hürriyete kavuşturma ecirleridir üretmesi bâbı"n-Buhârî bunu İlim Kitâbı'nda; "Kişinin cariyesini ve ehlim öğretmesi onda daha tamam olarak getirmiştir.                                                          

[38] Buhârî bunu Ebû Zerr ve Câbir hadîsinden olmak üzere J^^f^S senediyle, ma'nâ olarak rivayet etmiştir. Bu hadîsi  bnu Mende ile^Ebuı Davud da rivayet etmişlerdir. Bu, kısmen Müslim, ehCâmı'u's-Sahıh,    ez-Zuhd ve r Rekaaık Kitâbı"nda Câbir'in uzun hadîsi ve Ebu'l-Yeser kıssası babı ndamev-cûddur: Rasülullah (S):   "Kölelere yediklerinizden yedirin, giydiklerinizden Sivdirin" buyuruyordu (VIII, 2302 "3007").

[39] Buhârî bu âyeti, içinde kölelere iyilik etmek emredildiği için buraya koymuştur.

[40] Bunlar Buhârî'nin Ebû Ubeyde'nin Mecâzu'l-Kur'ân Kitâbi'ndan naklettiği tef­sirlerdir (Aynî ve İbn Hacer).

[41] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Bu hadîs îmân Kitâbı'nın "Câhiliyet işinden olan ma'siyetler bâbı"nda da az farkla geçmişti.

Velîd ibn Müslim'in munkatı' suretle rivayetine göre sövülen zât Bilâl Ha­beşî (R) imiş. Ebû Zerr ona: "(ıi_pı ^ u'= Ey siyah kadının oğlu!" diye söv­müş. Bilâl'ın şikâyeti üzerine Peygamber'in bu azarlaması meydana gelince, Ebû Zerr yanağını yere koymuş ve: "Bilâl ayağıylc basmadıkça yanağımı yerden kaldırmayacağım" diyerek kusurunu affettirmiştir.

[42] Bu bâb altında getirilmiş olan bu dört hadîsin başlığa uygunlukları bâzısında lâfızca, bâzısında ma'nâ yönündendir. 31 rakamlı hadîsteki "Nefsim elinde olan Allah'a yemîn ederim ki..." diye devam eden kısmın Ebû Hureyre'nin kendi sözü olduğu ve hadîste Rasûlullah'm sözüne karıştırılmış müdrec bîr kelâm ol­duğu ileri sürülmüştür. Bunun için Kastallânî, şerhinde o fıkranın başına "Ebû Hureyre şöyle dedi:" lâfzını getirmiş ve böylece iki kısmı birbirinden ayırmış­tır. Biz de hadîsin tercemesinİ buna göre yazdık (M.Sofuoğlu).

[43] Buhârî bu âyetlerin hepsini "AbdV\ "EmetV (Kulum, cariyem) demenin ceva­zına delîl olarak zikretmiştir. Hadîslerde gelmiş olan kişinin, "Abdı, emetî" ve "Rabh'inisula!" ve benzeri ta'bîrlerden nehyedilmesi ise tenzîh içindir, tahrîm için değildir (Aynî).

[44] Buhârî bu hadîsi Ebû Saîd'den olmak üzere Mağâzî Kitâbı'nda senediyle getir­miştir.

[45] Buhârî bunu da el-Edebu'1-Müfred'de Câbir'den getirmiştir. Peygamber'in bu ta'bîrleri söylemiş olması da bunların cevazına delâlet etmiştir. Âlimlerin hepsi, hattâ Zahirîler bile bunları cevaza hamletmişlerdir.

[46] Peygamber bu hadîsinde köleyi "Abd", mâlikini de "Seyyid" diye isimledi. Bu isimleme de bu ta'bîrlerin cevazına delildir

[47] Müslim el-Edeb'de ve Nesâî'nin Amelu'l-Yevmi ve'l-Leyleti adlı eserinde, kişi­nin kölesine böyle hitâb etmemesinin sebebi de şöyle rivayet edilmiştir: "Çün­kü sizler hepiniz Allah'ın kulusunuz, hepiniz memlûksunuz"-

[48] Bu hadîs ile başlık arasındaki uygunluk da şöyledir: Zenginlik sırasında kölenin tamamını âzâd etmekle hükmedilmeseydi,elbette o bununla köleye karşı bir bü-yükSenici olacaktı (Kastallânî).

[49] Hadîsin başlığa uygunluk yeri "Kul da efendisinin malı üzerinde bir çobandır; o da bunlardan sorumludur" cümlesidir. Şübhesiz hizmetçi ve köle efendisinin hizmetinde dürüst calışıcı ve emâneti ona hakkıyle yerine getirici olduğu zaman, münâsib olan efendinin ona yardım etmesi ve ona karşı büyüklenmemesidir.

Buhârî bu hadîsi Cumua ve Ödünç İsteme Kitâblan'nda da getirmiştir.

[50] Hadîsin başlığa uygunluğu; câriye zina ettiği zaman ona karşı btiyüklenmenin mekruh olmaması, ona kamçılama cezası uygulanması ve bu suçu tekrar tekrar işlerse ucuz fiatla da olsa satılıp elden çıkarılmasıdır ki, bunların hepsi zinâkâr cariyeye karşı büyüklenmeye, haddi aşmaya aykırıdır (Kastallânî).

Buhârî bu hadîsi Buyu' Kitâbı'nda da biraz farklı olarak getirmişti.

[51] Hadîsin başlığa uygunluğu apaçıktır. Bu hadîs işveren ile işçi arasındaki her türlü münâsebetlerin en medenî şekilde yürütülmesinin hârika ve eskimez bir düs­tûrudur.

[52] Buhârî bununla îbn Umer'in şu hadîsine işaret etmiş gibidir: "Kim mallı bir köle satarsa, o kölenin malt efendisinindir". Buna işaret Buyu' ve Şirk Kitâbla-rı'nda erkek çiçek aşılanmış hurma ağacı satan kimse bâbı'nda geçmişti. Bu Mâ­lik, ŞâfİÎ ve Ebû Hanîfe mezhebidir. Çünkü kölelik mülke aykırıdır {îbn Hacer, jKastallânî)

[53] Hizmetçinin çobanlığı, efendisinin malından eline bırakılmış şeyleri koruması ve ancak efendisinin izni ile çalışması ve çalışmayı tam yapmasıdır.

[54] Bu başlık, Buhârî'nin el-Edebu'1-Müfred'de Ebû Hureyre'den rivayet ettiği bir hadîsin lâfzıdır. Bu lâfız Müslim ile Nesâî'nin yine Ebû Hureyre'den rivayet et­tikleri bir hadîste de böyle gelmiştir.

[55] Hadîs başlığın hemen hemen aynı olduğundan aradaki uygunluk tamdır. Yüz, İnsanoğlunun en şerefli bir parçasıdır. En mühim ve hayatî kıymeti bulunan bir hayli organlar orada toplanmıştır. Yüz, aynı zamanda bütün vücûdu ve şahsı temsîl eden uzuvdur. Bu sebeblerden dolayı husûsiyle yüze vurulmaması söy­lenmiştir