1- Hürriyete Kavuşturma Ve Bunun Fazileti Hakkında Gelen
Şeyler Babı
2- Bâb: Kölelerin Hangisi(Nin Hürriyete Kavuşturulması)
Daha Faziletlidir?
6- Kul Âzâd Etmek. Kadın Boşamak Ve Benzeri İşlerde
Yanılma Ve Unutma(Nın Hükmü) Babı
8- Çocuk Anası(Nın Hükmü) Babı
9- Hürriyeti Sahibinin Ölümüne Bağlanmış Müdebber Kölenin
Satılıp Alınması Babı
12- Müşrikin Âzâd Etmesi(Nin Hükmü) Babı
14- Cariyesini Güzel Edeblendiren Ve Ona İlim Öğreten
Kimsenin Fazileti Babı
18- Bâb: Bir Şahsa Hizmetçisi Yemeğini Getirdiği Zaman
(Onun Da Yemesi İçin Beraberinde Oturtsun)
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
(Hürriyet
ve Köleyi Hürriyete Kavuşturma Kitabı)
Ve Yüce Allah'ın şu
kavli: \O), kul âzâd etmektir. Yâhud salgın, açlık gününde yakınlığı olan bir
yetime yâhud toprakta sürünen bir yoksula yemek yedirmektir" (ei Beied:
13-16) [2].
1-.......Bana
Alî ibn Hüseyn Zeyne'l-Âbidîn'in dostu olan Saîd ibnu Mercâne tahdîs edip şöyle
dedi: Alî ibn Hüseyin dedi ki, Ebû Hureyre (R) bana şunu söyledi: Peygamber (S)
şöyle buyurdu: "Her kim bir müslümân kişiyi kölelikten âzâd ederse
(hürriyetine kavuşturursa) Allah, o âzâd edilenin her uzvuna mukaabil âzâd
eden adamın uzuvlarını ateşten âzâd eder".
(Geçen senedle) Saîd
ibn Mercâne şöyle dedi: Ben bir kerre Ebû Hureyre'nin bu hadîsini dostum Alî
ibn Hüseyin (Zeyne'l-Âbidîn)'e götürdüm. Alî ibn Hüseyin hemen kendisine âid
olan bir köleyi kas-dedip, onu hürriyete kavuşturdu. Hâlbuki vaktiyle Abdullah
ibn Ca'-fer ibn Ebî Tâlib, Alî ibn Hüseyin'e bu köle mukaabilinde onbin dirhem
yâhud bin dînâr vermişti [3].
2-.......
Ebû Zerr (R) şöyle dedi: Ben Peygamber(S)'e:
— Hangi amel daha faziletlidir? diye sordum.
Peygamber:
— "Allah'a îmân etmek ve Allah yolunda
cihâd eylemek" buyurdu.
Ben:
— Esîr veya kölelerin
hangisi(ni âzâd etmek) daha faziletlidir? diye sordum.
— "Bahâca en yüksek ve sahihleri yanında
en iyi olandır" buyurdu.
Ben:
— Köle âzâd edemez
isem? diye sordum. Peygamber:
— "Fakır veya
ailesinden ayrı olana yardım edersin, yahud da beceriksiz, iş bilmez kimseye iş
yapıverirsin" buyurdu. Ben:
— Eğer bu yardımı da
yapamaz isem? dedim. Peygamber:
— "Şerr(in)den insanları serbest
bırakırsın! Şübhesiz bu da kendi nefsine sadaka yapmakta olduğun bir sadakadır"
buyurdu [4].
3-.......Esma
bintu Ebî Bekr (R): Peygamber (S) güneş tutulması hâdisesinde köleleri
hürriyete kavuşturmayı emretti, demiştir. Bu hadîsi ed-Derâverdî'den; o da
Hişâm'dan senediyle rivayet etmekte Alî ibnu'I-Medînî, Mûsâ ibn Mes'ûd'a
mutâbaat etmiştir [5].
4-.......Buradaki
senedle yine Esma bintu Ebî Bekr (R): Bizler ay tutulması sırasında (da) köle
âzâd etmekle emrolunurduk, demiştir [6]
5-.......Abdullah
ibn Umer (R)'den, Peygamber (S): "iki kişi arasında ortak olan bir köleyi
âzâd eden, eğer zengin ise kölenin kıymeti ta'yin olunur, sonra kölenin tamâmı
hürriyete kavuşturulur*' buyurmuştur, [7].
6-.......Abdullah
ibn Umer(R)'den (o, şöyle demiştir):
Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: <cHer kim bir köledeki hissesini
bağışlayıp âzâd eder ve kölenin, geri kalan değerine ulaşacak derecede bir
malı bulunursa, o pay için köleye âdilce bir kıymet konulur da o payını âzâd
eden, diğer ortakların hisselerini verir ve onun hesabına köle hürriyetine
kavuşup âzâd olur. Şayet hissesini ilk âzâd edenin diğer ortakların hisselerini
ödeyecek malı bulunmazsa, köleden âzâdladığı hissesi âzâd olmuştur".
7-.......İbn
Umer (R)'den (şöyle demiştir)ı Rasûhıllah (S) şöyle buyurmuştur: "Her kim
bir köledeki payını bağışlayıp âzâd eder, ve o kölenin, bütün bedeline
yetişecek bir malı bulunursa, o kölenin tamamen hürriyete kavuşturulması bu
zâtın üzerine vâcibdir. Eğer bu zâtın böyle bir malı yoksa köleye hissesini
âzâd edenin huzurunda kölenin âdil surette kıymeti takdir olunur da o köleden
bu zâtın âzâd ettiği pay kadarı âzâd edilmiş olur".
Bize Müsedded tahdîs
edip şöyle dedi: Bize Bişr, Ubeydullah'-tan tahdîs etti. Müsedded, zikrolunan
bu isnâdla bu hadîsi kısaca getirdi.
8-.......BizeHammâd,Eyyûb'dan;o
daNâfi'den; o da İbn Umer (R)'den tahdîs etti. Peygamber (S): "Her kim bir
memlûkteki kendi payını yâhud bir abddeki kendi hissesini bağışlayıp âzâd eder
ve kendisinin de bu kölenin âdil surette ta'yin edilecek kıymetine ulaşacak
kadar malı varsa, bu köle hürriyete kavuşmuştur" buyurmuştur.
Nâfi' dedi ki:
"Eğer bu zâtın böyle bir malı yoksa, artık o köleden bu kişinin
âzâdladığı hissesi âzâd olur".
Eyyûb es-Sahtıyânî: Bu
malsızın hükmü, Nâfi'in kendinden söylediği birşey mi, yâhud hadîse dâhil
birşey mi; bilmiyorum, dedi [8].
9-......
Bize Mûsâ ibnu Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: BanaNt fi', ibn Umer(R)'den haber
verdi ki, İbn Umer, ortaklar arasında ortak bulunacak erkek köle yâhud kadın
köle hakkında fetva verir idi de şöyle derdi: Ortaklardan biri köleden olan
kendi payını âzâd ederse, bu kölenin tamamen âzâd edilmesi şu takdirde onun
üzerine vâcib olmuştur: Şöyle ki: Bu âzâd edenin, ortakların hisselerine yetecek
kadar malı bulunduğu zaman, bu âzâd edenin malından âdil surette bir kıymet
takdiri yapılır (yânî diğerlerinin payları hesâb ve ta'yîn olunur) da diğer
ortakların payları kendilerine ödenir ve hürriyete kavuşturulan kölenin yolu
boşaltılır. îbnu Umer, bunu Pey-gamber(S)'den olmak üzere haber veriyordu.
Bu hadîse el-Leys ibn
Sa'd, İbnu Ebî Zi'b, Mağâzt sahibi Mu-hammed ibn İshâk, Cuveyriye ibn Esma,
Yahya ibn Saîd, İsmâîl ibn Umeyye de Nâfi'den; o da İbn Umer'den; o da
Peygamber(S)'den olmak üzere muhtasar olarak rivayet etmişlerdir [9].
10-.... Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Her kim bir köleden bir hisse
bağışlayıp âzâd ederse..." buyurdu.
11-.......Bize
Saîd (ibn Muserhed), Katâde'den; o da en-Nadr ibnu Enes'ten; o da Beşîr ibnu
Nehîkin'den; o da Ebû Hureyre (R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle
buyurmuştur: "Her kim bir mem-lûkteki bir payı yâhud hisseyi bağışlayıp
âzâd eder ve kendine âid bir malı da bulunursa, (diğer hisseleri bu şahıs kendi
malından ödemek yoluyla) bu kölenin kölelikten tamâmiyle kurtulması bu kimse
üzerine vâcibdir. Şayet bu hissesini bağışlayanın malı yoksa, kölenin âdil surette
kıymeti takdir olunur ve (diğer ortağın hissesini kazanması için), üzerine
meşakkat olmayacak şekilde çalıştırılır" [10].
Bu hadîsi Katâde'den
rivayet etmesinde Saîd ibn Ebî Arûbe'ye Haccâc ibnu Haccâc, Ebân ibn Yezîd ve
Mûsâ ibnu Halef mutâbaat etmişlerdir. Bu hadîsi Şu'be ibnu'l-Haccâc
kısaltmıştır [11].
Kula hürriyet verme
ancak Yüce Allah'ın rızâsı için olur [12].
Peygamber (S) de:
"Her bir kimsenin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur"
buyurmuştur [13].
Unutan ve yanılan kimseler
için hiçbir niyet yoktur [14].
12-......
Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Allah benim sebebimle
ümmetim ferdlerinin gönüllerinin sessizce konuşup düşündüğü yaramaz hâtıraları
-kul onları işlemediği veya söylemediği müddetçe- affeylemiştir" buyurdu [15].
13-......Alkame
ibn Vakkaas el-Leysî şöyle demiştir: Ben Umer
ibnu'l-Hattâb(R)'dan
işittim; Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Amellerim kıymeti) ancak niyete
göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise, eline geçecek olan odur. Her kimin hicreti
Allah'a ve Rasûlü'ne yönelik ise, hicreti Allah 'a ve Rasûlü 'ne varıcıdır.
Artık nail olacağı bir dünyâ veya evleneceği bir kadından dolayı hicret etmiş
kimsenin hicreti (Allah'ın ve Rasûlü'nün rızâsına değil), hicretinin sebebi olan
şeye varıcıdır" [16].
Ve hürriyete
kavuşturmada şâhid getirme.
14-.......Ebû
Hureyre, kölesiyle beraber İslâm'a girmek isteyerek (Yemen'den Medine'ye)
yönelip gelirken, bu iki yolcudan herbi-ri yolu şaşırıp birbirinden ayrı
düşmüştü. Bundan sonra (günün birinde) Ebû Hureyre Peygamber'in beraberinde
oturduğu sırada, köle çıkageldi. Peygamber (S) hemen:
— "Yâ Ebâ Hureyre! Şu kölendir. Sana
gelmiştir" buyurdu.
Ebû Hureyre de:
— (Yâ Rasûlallah!) Ben
de seni şâhid yapıyorum ki, o köle muhakkak (Allah için) hürrdür, dedi ve
içinde Medine'ye ulaştığı vakti söylerken şu beyti inşâd etti:
Yâ îeyleten inin
tvlihâ ve •anâihû Alâ eıuıehâ min dâreti'î-küfri necceti (Ey sefer gecesi!
Uzunluğundan, yorgunluk ve meşakkatinden Allah'a sığınırım. Maamâfîh bu
meşakkatli uzun gece küfür yurdundan beni kurtarmıştır.) [17]
15-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben (islâm'a girmek isteyerek) Medine'ye
Peygamber'in huzuruna geldiğim zaman (yolda söylediğim) şu şiiri inşâd ettim:
Yâ leyleten min tûlihâ
ve anâihâ Ala ennehâ min dâreti'l-küfri necceti
Ebû Hureyre dedi ki:
Bana âid olan bir köle yolda benden kaçmıştı. Ebû Hureyre dedi ki:
Peygamber'in huzuruna geldiğim zaman O'nunla İslâm üzerine bey'atlaştım. Ben
Peygamber'in yanında bulunduğum sırada ansızın o köle çıkageldi. Rasûlullah
(S) hemen bana hitaben:
— "Yâ Ebâ Hureyreîe! Şu senin
köîendir!" buyurdu. Ben de:
— O, Allah rızâsı için
hürrdür, dedim ve o köleyi âzâd eyledim. Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Ebû
Kurayb, Ebû Usâme'den
yaptığı rivayetinde:
("O, Allah rızâsı içindir" dedi de) "Hürrdür" sözünü
söylemedi.
16-.......Bize
İbrâhîm ibn Humeyd, İsmail'den; o da Kays'tan tahdîs etti. O şöyle demiştir:
Ebû Hureyre (R) İslâm'a girmek isteyerek kölesiyle birlikte Medine'ye yönelip
gelirken, bu iki yolcudan her-biri yolu şaşırıp kendi yol arkadaşından ayrı
düştü. Hadîsin gerisi yukarıda geçen lâfız iledir. Sonunda da: Muhakkak ben
seni şâhid yapıyorum ki, o köle Allah içindir, demiştir [18].
Ebû Hureyre (R)
Peygamber(S)'den olmak üzere şunu söyledi: "Köle kadının kendi efendisini
doğurması kıyamet alâmetler indendir [20].
17-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Utbe ibn Ebî Vakkaas, kardeşi Sa'd ibn Ebî Vakkaas'a,
Zem'a'nın cariyesinin oğlu Abdurrahmân'ı kendisine almasını vasıyyet etmiş ve
Utbe: O çocuk benim oğlumdur, demiş. Rasûlullah (S) fetih zamâm Mekke'ye
gelince Sa'd (ibn Ebî Vakkaas), Zem'a'nın cariyesinin oğlunu yakaladı ve onu
Rasûlullah'a getirdi. Beraberinde (Sevde'nin erkek kardeşi) Abd ibn Zem'a'yı da
getirdi. Sa'd:
— Yâ Rasûlallah! Bu kardeşim Utbe'nin oğludur.
O bana bu çocuğun kendi oğlu olduğuna ahid vermiştir, dedi.
Bunun üzerine Abd ibn
Zem'a da:
— Yâ Rasûlallah! Bu çocuk
benim kardeşimdir. (Babam) Zem'-a'mn cariyesinin oğludur. Onun döşeği üzerinde
kendi cariyesinden doğmuştur, dedi.
Rasûlullah, Zem'a'nın
cariyesinin oğluna baktı. Gördü ki o çocuk, Utbe'ye insanların en çok
benzeyenidir. Akabinde Rasûlullah, o çocuk kendi babasının döşeği üzerinde
doğduğu için:
—"Yâ Abdu'bne
Zem'a!Bu (Abdurrâhmân) senin (ks.rdeşin)dir" buyurdu.
Sonra Rasûlullah,
nesebi da'vâ konusu olan bu çocuğun yüzce Utbe'ye benzediğini gördüğünden:
— "Yâ Sevdetu binte Zem'ate!Sen (bundan
sonra) bu Abdur-rahmân'dan perdelen!" buyurdu.
Şevde o zaman
Peygamber'in zevcesi idi [21].
18-.......
Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Biz Ensâr ce-£ mâatinden bir adam, kendisine
âid olan bir köleyi "Ben öldükten sonra: hürsün" deyip, müdebber
olarak âzâd etmişti. (Sonra bu zât fakır1; düştü ve bu kölenin bedeline muhtâc
oldu.) Peygamber (S) o köleyi çağırdı, akabinde o köleyi Nuaym ibn Abdillah
satın aldı. (Peygamber parayı o muhtâc sahâbîye verdi.) [23]
Câbir: Bu köle birinci
yılda öldü, demiştir.
19-.......Bana
Abdullah ibnu Dînâr,haber verip şöyle dedi: Ben İbn Umer{R)'den işittim: Rasûlullah (S) velânın alınıp satılmasını ve
hibe edilmesini nehyetti, diyordu.
20-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Ben Berîre'yi satın aldım. Eski sâhibleri onun velâsınm
kendilerine âid olması şartını ileri sürdüler. Ben bunu Peygamber'e zikrettim.
Peygamber (S):
— "Sen Berîre'yi satın alıp âzâd eyle!
Çünkü velâ, basılıp damgalanmış gümüş parayı verene âiddir" buyurdu.
Ben de Berîre'yi âzâd
ettim. Akabinde Peygamber, Berîre'yi çağırdı da onu (henüz köle bulunan kocası
Mugîs'ten) muhayyer kıldı. Berîre bu muhayyer kılınması üzerine:
— Eğer kocam bana
şöyle şöyle verse bile, ben onun yanında sabit olmazdım, dedi de, kendi nefsini
tercih etti [24].
Ve Enes dedi ki:
el-Abbâs, Peygamber'e: Bu maldan bana da ver. Çünkü ben kendim için de, Akîl
için de fidye vermiştim, dedi [26].
Buhârî şöyle dedi: Alî
ibn Ebî Tâlib'in de, kardeşi Akîl'den ve amcası Abbâs'tan elde etmiş olduğu bu ganimetin
içinde bir nasibi vardı [27].
21-.......Enes
(R) şöyle tahdîs etmiştir: Ensâr'dan bir takım kimseler Rasûlullah'tan izin
istediler ve: Bize izin ver de kizkardeşimizin oğlu Abbâs lehine, kendini
esirlikten kurtaracak olan fidyesini ona terkedelim, dediler. Rasûlullah (S):
"Onun fidyesinden bir tek dirhemi de terketmeyeceksiniz" buyurdu [28].
22-.......Hişâm
şöyle dedi: Bana babam Urvetu'bnu'z-Zubeyr şöyle haber verdi: Hakîm ibn Hızâm
(R) Câhiliyet zamanında yüz tane köle âzâdfamış ve yüz tane (kurbanlık) deve
sevketmişti. Müslüman olunca da (hacc mevsiminde) yüz tane kurbanlık deve
sevket-miş ve yüz tane köle âzâd eylemiştir. Hakîm söyledi ki: Ben Rasûlullah'a
sorup şöyle dedim:
— Yâ Rasûlallah!
Birtakım şeyler hakkında re'yini bana söyler misin? Ben Câhiliyet devrinde
(sadaka, köle âzâd etme gibi) birtakım işler yapıyor ve bunlarla taabbüd
ediyordum, yânı bunlarla insanlara hayır ve iyilik yapmayı, Allah'a da
yakınlık kazanmayı istiyordum (Bunlarda benim için bir ecir vcsevâb var mıdır?
dedim).
Hakîm dedi ki:
Rasûlullah (S):
— "Sen, senin lehine geçmiş olan hayırlar
üzerine müslümân "oldun" buyurdu [29].
Ve Yüce Allah'ın şu
kavli:
"Allah şöyle bir
mesel getirdi: Hiçbir şeye gücü yetmeyen memlûk bir kul, bir de (hürr) bir zât
ki, kendisine tarafımızdan güzel bir rızk nasîb etmişiz de o bunu gizli aşikâr
harcayıp duruyor; bunlar hiç müsâvî olurlar mı? Bütün hamd Allah hndır. Hayır,
onların çoğu bilmezler" (en-Nahi: 75) [31].
23-.......İbnu
Şihâb şöyle demiştir: Urve şöyle zikretti: Mervan ibnu'l-Hakem ile el-Mısver
ibn Mahrame, Zuhrî'ye şöyle haber vermişlerdir: Peygamber (S) -Huneyn
seferinde- kendisine Hevâzin hey'eti geldiği ve ondan mallarını ve esirlerini
geri vermesini istedikleri zaman ayağa kalktı da şöyle buyurdu:
— "Şübhesiz benim
beraberimde şu görmekte olduğunuz insanlar vardır. Bana sözün en sevimlisi, en
doğrusudur. Şimdi siz iki taifenin birini tercih ediniz: Ya malı, ya da
esirlerinizi. Ben onların temsilci hey'eti gelir diye esirlerin taksimini geri
bırakmış idim".
Ve Peygamber Tâif'ten
(Cı'râne'ye)döndüğü zaman on buka-dar gece Hevâzin hey'etinin gelmesini
beklemiş idi. Hevâzin hey'etine, Peygamberdin onlara ancak iki şıkktan birini
geri vereceği apaçık belli olunca, onlar:
Âyet hakkında bir
tefsir şöyledir:
— Biz esirlerimizin geri verilmesi şıkkını
seçiyoruz, dediler.
Bunun üzerine
Peygamber insanların içinde ayağa kalktı, akabinde Allah'ı lâyık olduğu kemâl
sıfatlarıyle övdü. Sonra "Amma ba'-du( = Sözün bundan sonrası)" hitâb
faslını söyleyerek şu hutbeyi yaptı:
— "(Sahâbîlerim!) Şu Hevâzin hey'eü
kardeşleriniz tevbe ediciler olarak bize geldiler. Ben de (hısımlarımın payı
olan) esirleri kendilerine geri vermemi uygun gördüm. Sizden her kim
esirlerini bu suretle (karşılıksız vererek) kardeşlerinizin gönlünü hoş etmeyi
severse, bunu yapsın! Sizden her kim de kendi hissesi üzerine (bağlı) kalmak
(karşılıksız vermemek) arzu ederse (bu bedeli) biz ona Allah'ın bize ihsan
edeceği ilk ganimet malından veririz. Bu kanâatle de böyle yapsın!'' buyurdu.
Bunun üzerine halk
(hep birden):
— Peygamber'in hatırı
için Hevâzin reislerine esirlerini vermekle memnun oluruz, dediler.
Peygamber:
— "Şimdi biz sizden esirini vermeye razı
olan kimseleri, rızâsı olmayanlardan bilip ayırdedemiyoruz. Haydi siz gidiniz
de muvafakat emrinizi iş bilir nakîbleriniz bize yükseltsinler!" buyurdu.
İnsanlar yerlerine
döndüler. Kabilelerin iş bilir arifleri, kabileleri halkıyle konuştular. Sonra
Peygamber'in yanma dönüp herbiri kavminin esirleri geri vermekten memnun
olduklarını ve Peygamber'e bu iş için izin verdiklerini haber verdiler.
ez-Zuhrî: Hevâzin
esirlerinden bize ulaşan işte budur, demiştir [32].
Ve Enes şöyle dedi:
Abbâs, Peygamber'e hitaben: Ben kendim için fidye verdim, Akil için de fidye
verdim, demiştir [33].
24-.......Bizeİbnu
Avn haber verip şöyle dedi: Ben Nâfi'emektûb yazdım. O da bana şunu yazdı:
Peygamber (S) -Medine'yi basmak isteyen- Mustalık oğullan üzerine gece baskını
yaptı. Onlar gafil bulunuyorlardı. Yaylım hayvanları da su başında sulanıyordu.
Peygamber onların kıtale girişenlerini öldürdü, zürriyetlerini esir etti. Peygamber
o gün Cuveyriye'ye de nail oldu. Nâfi' (mektubunda): Bu hadîsi bana Abdullah
ibn Umer tahdîs etmiştir; kendisi bu orduda idi, dedi [34].
25-.......Abdullah
ibnu Muhayrîz şöyle dedi: Ben Ebû Saîd Hudri (R)'yi gördüm de kendisine azli
(yâni cinsî yaklaşmada meniyi dışarıya akıtmanın dînî.hükmünü) sordum. O da
şöyle dedi: Biz Rasûlullah'ın maiyyetinde Mustalık oğulları gazasına çıktık.
Sonunda bizlere Arab esirlerinden birer esîr düştü. Bu sırada kadınlara çok
iş-tihâ ve arzu hissetmiştik; bekârlık bizlere şiddetli olmuştu. (Çocuk olup da
satışa mâni' olmasın diye) cinsî yaklaşmada azl yapmak istiyorduk. Ve azlin
hükmünü Rasülullah'tan sorduk. Rasûlullah (S):
— "Azli
yapmamanız sizin üzerinize bir be's değildir. Kıyamet gününe kadar (İlâhî
ilimde) var olacağı mukadder olan her insan, muhakkak var olacaktır"
buyurdu [35].
26-.......Burada
iki senedle gelen hadîste Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Benû Temîm kabilesi
hakkında Rasûlullah'tan şu üç sözü söylerken işittiğim zamandan beri, Benû
Temîm kabilesini sevmekte devam ediyorum:
a. Rasülullah:
"Temîmîler ümmetimin Deccâl'a karşı en şiddetli olan bir sınıfıdır"
buyuruyordu.
b. Benû Temîm'in zekât malları gelmişti. Bunun
üzerine Rasülullah (S): "Bu mallar kavmimizin sadakalarıdır" buyurdu.
c. Âişe^nin yanında
Benû Temîm kabîlesinden esir bir kadın vardı. Rasülullah, Âişe'ye: "Bu
esîr kadını âzâd et! Çünkü o İsmâîl neslindendir" buyurdu [36].
27-.......Ebû
Mûsâ (R) şöyle demiştir: Rasülullah (S) şöyle buyurdu: "Kendisi köle bir
kıza mâlik olup da onun ihtiyâçlarına harcama yapan -diğer bir rivayette: Ona
ilim öğreten- ona ihsan edip güzelleştiren, sonra da onu hürriyete kavuşturan
ve onunla evlenen kimsenin iki ecri vardır"[37].
Bir de Yüce Allah'ın
şu kavli:
"Allah'a ibâdet
edin, O'na hiçbirşeyi ortak tutmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere,
yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa,
sağ elinizin mâlik olduğu kimselere (memlûklerinize) iyilik edin. Allah kendini
beğenen vedâima böbürlenen kimseyi sevmez" (en-Nisâ: 36) [39].
Ebû Abdillah Buhârî
şöyle dedi: "Zil-Kurbâ",
"Yakın";
"Ve'l-Cunub", "Yabancı", "el-Câru'l- Cunüb", yânî
"Yolculuktaki arkadaş" demektir [40].
28-.......
Bize Vâsıl el-Ahdeb tahdîs edip şöyle dedi: Ben el- Ma'rûr ibn Suveyd'den
işittim; şöyle dedi: Ben Ebû Zerr el-Gıfârî (R)'yi -Rebeze'de- kendi üzerinde
bir hülle, kölesinin üzerinde de bir hülle olduğu hâlde gördüm. Biz Ebû Zerr'e,
kölesine de kendi elbisesinden giydirmesini sorduk. Ebû Zerr şöyle dedi: Ben
(bir kerre) bir adamla sövüştüm (onu anasından dolayı ayıpladım). O da beni Pey-gamber'e
şikâyet etti. Bunun üzerine Peygamber (S) bana:
— "Sen onu anasından dolayı ayıpladın
mı?" buyurdu, ve sonra şunları söyledi:
— "Şübhesiz sizin kardeşleriniz, sizin
hizmetçilerinizdir, Allah onları sizin ellerinizin altına (yânî mülk ve
kudretinizin altına) koymuştur. Her kimin eli altında kardeşi bulunursa, ona
yediğinden ye-dirsin, giydiğinden giydirsin. Ve onlara güçleri yetmeyecek
(zahmetli) işler yüklemeyiniz. Şayet onlara zahmet verecek işler yüklerseniz,
onlara yardım ediniz" [41].
29-.......İbn
Umer (R)'den (şöyle demiştir): Rasûlullah (S): "Köle efendisine doğru ve
iyi iş yaptığı ve Rabb 'inin ibâdetini de güzel yerine getirdiği zaman, bu
köle için iki ecir vardır" buyurdu.
30-.......Ebû
Mûsâ el-Eş'arî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu-: "Her
kimin kendine âid bir köle kadını olur da o, bu köle kadım eğitir ve eğitimini
güzel yapar, onu hürriyete kavuşturur ve onunla evlenirse, işte böyle kimsenin
iki ecri vardır. Hem Allah'ın hakkını, hem de efendilerinin hakkını eda edip
yerine getiren herhangi köle için de iki ecir vardır".
31-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Ben Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den işittim; şöyle diyordu: Ebû
Hureyre (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Salih olan memlûk
kul için iki ecir vardır". (Ebû Hureyre şöyle dedi): "Nefsim elinde
olan Allah'a yemîn ederim ki, eğer Allah yolunda cihâd etmek, hacc yapmak ve
anama itaat ve iyilik etmek olmasaydı, muhakkak köle olduğum hâlde ölmemi arzu
ederdim".
32-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle dedi: Peygamber (S): "Rabb'inin ibâdetini güzel yapmakta
ve efendisi için de iyilik ve doğrulukla iş yapmakta olan herbirinize ne
mutlu" buyurdu [42].
Ve Yüce Allah şöyle
buyurdu:
"İçinizden
bekârları ve kölelerinizden, cariyelerinizden
-h sâlih olanları evlendirin..." (en-Nûn 32); keza şöyle buyurdu:
"Hiçbirşeye gücü yetmeyen memlûk bir kul... " (en-Nahl: 75);
'Kapının yanında
kadının efendisine rast geldiler" (Yûsuf: 25);
"Sizden kim hürre
ve müslümân kadınları nikâhla alacak bir bolluğa güç yetiştiremezse, o hâlde
sağ ellerinizin mâlik olduğu mü'min cariyelerinizden (alsın)" (en-Nisâ:
25);
"Bu ikisinden
kurtulacağını bildiği kimseye: Beni efendinin yanında an, dedi" (Yûsuf:
42) [43].
Peygamber (S) (Sa'd
ibn Muâz için Ensâr'a):
'Efendinize ayağa
kalkın" buyurdu [44].
Yine Peygamber (S): "Sizin seyyidiniz, yânî efendiniz kimdir (yâ Seleme
oğullan)?"
demiştir [45].
33-.......Abdullah
ibn Umer (R)'den: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Kul efendisine iyilik ve
doğrulukla hizmet eder ve Rabb'i-nin ibâdetini de güzel yaptığı zaman onun ecri
iki kat olur" [46].
34-.......
Ebû Mûsâ(R)'dan: Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Rabb'inin ibâdetini
güzel yapmakta ve üzerinde hakk, nasihat, tâat vazifesi bulunan efendisine de
bu vazifelerini tam yerine getirtmekte bulunan kölenin de iki ecri
vardır".
35-.......Bize
Ma'mer (ibn Râşid), Hemmâm ibn Münebbih'ten haber verdi ki, o, Ebû
Hureyre(R)'yi Peygamber'den hadîs söylerken işitmiştir. Peygamber (S) şöyle
buyurmuştur: "Sizin herhangi biriniz (kölesine): Rabb 'ini doyur, rabb 'ine abdest
aldır, rabb 'ine su içir! diye hitâb etmesin. Köle de: Efendim, velî ni'metim!
desin. Yine sizin herhangi biriniz (kölesine): Kulum, cariyem! demesin. Fakat:
Yiğidim, kızım, oğlum! diye hitâb etsin"[47].
36-..... İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Her kim köleden olan
payını âzâd eder ve kendisinin kölenin kıymetine ulaşacak derecede malı da
varsa, kölenin âdil suretle kıymeti ta'yîn olunur da köle onun malından
hürriyete kavuşturulur. Şayet âzâd edenin malı yoksa, köleden âzâd ettiği
hissesini âzâd etmiş olur [48]
37-......
Bana Nâfi', Abdullah ibn Umer (R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle
buyurmuştur: "Her birerleriniz birer çobandır ve elinin altındakilerden
sorumludur. İnsanlar üzerinde bulunan devlet başkanı da bir çobandır ve o da
idaresinde bulunan insanlardan sorumludur. Erkek insan da ev halkı üzerinde bir
çobandır ve o da ev halkından sorumludur. Kadın da kocasının evi ve çocukları
üzerinde bir çobandır; o da bunlardan sorumludur. (Hizmetçi) kul da efendisinin
malı üzerinde bir çobandır ve o da bundan sorumludur. Dikkat edin! Her
birerleriniz çoban ve her birerleriniz kendi eli ve idaresi altındakilerden
sorumludur" [49]
38-.......ez-Zuhrî
şöyle dedi: Bana Ubeydullah tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Hureyre'den ve
Zeyd ibn Hâlid (R)'den işittim. Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Bir
câriye zina ettiği zaman onu kamçılayın. Sonra yine zina ettiğinde onu yine
kamçılayın. Sonra yine zina ettiğinde ona yine kamçılama cezası uygulayın.
Üçüncüde yâ-hud dördüncüde o cariyeyi kıldan örülmüş bir ip bahâsıyle de olsa
satınız!"[50]
39-.......Ebû
Hureyre (R), Peygamber(S)'in şu hadîsini söylemiştir: "Sizden birinize,
hizmetçisi yemeğini getirdiği zaman eğer hizmetçiyi beraberinde oturtmazsa,
efendi hizmetçisine bir yâhud iki lokma veya bir yâhud iki çiğnem sunsun. Çünkü
o yemeğin yapılıp hazırlanması işini bu hizmetçi üzerine almıştır"[51].
“Köle, efendisinin
malında bir çobandır"; Peygamber ; (S), malı efendiye nisbet etti [52]
40-.......Abdullah
ibn Umer (R), Rasûlullah (S) şöyle buyururken işitmiştir: "Her
birerleriniz birer çobandır ve elinin altındakilerin lâyıkıyle korunmasından
sorumludur. Devlet başkanı da bir çobandır ve idaresi altmdakilerden sorumludur.
Erkek de ailesi içinde bir çobandır; o da idaresinde olanlardan sorumludur.
Kadın da kocasının evinde bir çobandır; o da idaresi altındakilerin iyi korunmasından
sorumludur. Hizmetçi de efendisinin malında bir çobandır; o da elinin
altındaki emânetlerden sorumludur".
İbn Umer dedi ki; Ben
bunları Peygamber'den işittim. Bir de Peygamber'in şöyle buyurduğunu
zannediyorum: "İnsan babasına âid malda da bir çobandır ve elinin
altmdakilerden sorumludur. Böylece her birerleriniz çoban ve her birerleriniz
güttüklerinden sorumludur" [53]
'İnsan köleyi dövdüğünde yüzüne vurmaktan
sakınsın"[54].
41-.......Burada
ayrı ayrı iki senedle Ebû Hureyre'den getirilen bu hadîste Peygamber (S):
"Sizden biriniz (îcâb-ı hâlinde) dövdüğü zaman yüze vurmaktan sakınsın"
buyurmuştur [55].
[1] Bu Kitâb ve Bâb unvanları el-Câmi'u's-Sahîh'm çeşitli
nüshalarında değişik şekillerde gelmiştir. Buradaki başlıkların tertibi
Nesefî'nin rivayet ettiği şekildir. Aynî de bunu almıştır.
el-Itk, lügatte kuvvet
ve daha birçok ma'nâlara gelir. Dilimizde hürriyet ve kul âzâd olmak
ma'nâlannda kullanılır. Kelime isim ve masdar olur. Mas-dar olduğunda köle âzâd
olmak ve köle âzâd eylemek ma'nâsında lâzım ve mü-teaddî olur.
Şeriat ıstılahında Itk, şer'î hükmün memlûke bahşettiği bir kuvvettir
ki, bununla memlûk üzerinden mülkiyet zail olur ve hukukî tasarruflara mâlik
olur. Itk, Rıkk mukaabilidir. Rıkk (yânî kölelik) de şer'î bir za'ftır ki, bu
za'f o mem-Iûkü hukukî ve medenî tasarruflardan âciz bırakır...
[2] İmâm Buhârî bâb unvanından sonra köleleri hürriyete
kavuşturmanın fazîletini en belîğ şekilde ifâde eden bu âyetleri getirmiştir.
Bu âyetler biraz üst ve alt ta-raflarıyle şöyle bütünlenir"O (insan)
kendisini hiçbir gören olmadığım mı sanıyor? Biz ona vermedik mi iki göz, bir
dil, iki dudak? Biz ona iki de yol gösterdik. Fakat o, sarp î& yokuşa saldıramadı (onu aşıp geçemedi). Bu
sarp yokuşun ne olduğunu sana hangi şey bildirdi? O, kul âzâd etmektir, yâhud
salgın bir açlık gününde yakınlığı olan bir yetime yâhud toprakta sürünen bir
yoksula yemek yedirmektir. Sonra da (o sarp yokuşu aşıp geçerken) îmân
edenlerden olmak ve birbirlerine sabrı tavsiye, merhameti tavsiye edenlerden
olmaktır, işte bunlar sağcılardır. Ayetlerimize küfredenler ise solcuların tâ
kendileridir ki, (onların cezası) üzerlerine '$; kapıları sımsıkı kapatılmış bir
ateştir" (el-Beled: 7-20).
Bu âyetler beşeriyeti
esirlikten hürriyete, açlıktan tokluğa, felâketten saadete götürmenin
faziletine en belîğ delîl ve aynı zamanda eskimez hürriyet, saadet ve medeniyet
düstûrlarıdır.
[3] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Buharı bunu
Yeminlerin Keffâretleri Kitâbt'nda da; Müslim de Itk'ta getirmiştir.
Şârih Aynî'nin
tesbîtine göre köleleri hürriyete kavuşturmanın fazîletini öğreten bu hadîs
ondört sahâbî tarafından rivayet edilmiştir ki, hepsi meâlen birbirine çok
yakındır.
Hadîsin son fıkrası saadet asnndaki iktisâdı vaziyeti, o devirde bîr
dînârın on dirheme denk olduğunu bildirmektedir.
[4] Hadîsin başlığa delîlliği, ikinci fıkrasında
apaçıktır.
Peygamber bu hadîsinde en faziletli olan amelleri sırasıyle
bildirmiştir. Hadîsin son fıkrasında topluluğa hiçbir faydası dokunmayan kimse
bahis konusudur. Böylesinin de en faziletli hayâtı, şerrinden, kötülüklerinden
insanları ve cemiyeti masun bırakmasıdır. Mâdejn ki insanlara yardım ve iyilik
yapmaktan uzaktır, bari zararı dokunmasın. Bu da onun menfaati ve günâhtan
korunması bakımından sadaka yapılan bir sadakadır diye ifâde edilmiştir.
[5] Hadisin başlığı uygunluğu meydandadır. Böyle büyük
ilâhî musibetler arasında topluca günâhlardan tevbe etmek ve hayırlar işlemek
mustehab olur. Çünkü hayırlar, azabı def eder.
[6] Bu hadîs, bundan önce geçenin bir başka rivayetidir,
başlığa uygunlukları orada da belirtilmişti
[7] Buhârî bu bâb altında ibn Umer hadîsini altı yoldan
olmak üzere getirmiştir ki, bu yollar ortak kölenin hürriyete kavuşması
hükümlerini ve birçok fasılları şâmil bulunmaktadır. Bu hadîslerin bahisleriyle
ilgili olan bâzı şeyleri "Ortaklar arasındaki eşyaların âdil surette
kıymetlerinin takdir ve ta'yîn olunması bâ-bı"nda zikretmiştik.
[8] Bu sözer, Nafi’nin kendinden söylediği bir görüşü ise,
bu munkatı' ve m^k olur şayet hadîse dâhil ise mevsûl ve merfû' olur. Bâzı
âlimler bu şekk ,1e kölenin çalıştırılmasının terkine istidlal etmek
istemişlerdir.
[9] Yânî bunlar köİenin tamâmına yetecek malı olmayan
kimse hakkındaki "Köleden âzâd ettiği hissesi âzâd olmuştur"
fırkasını zikretmeden rivayet etmişlerdir. Burada topluca İsimleri verilen altı
imâmın rivayet etmiş oldukları bu hadîsleri, başta Müslim olmak üzere, diğer
birçok hadîs imamları muttasıl sened-lerle kendi hadîs kitâblarmda
getirmişlerdir.
[10] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır.
[11] Buhârî bu mutâbaalarla hadîsteki "Kölenin
çalıştırılması" fıkrasına "Bu mahfuz değildir" diye ilişenleri,
Şu'be'nin bu hadîsi kısaltmış olmasını haber vererek cevâblamak ve i'tirâzlan
reddetmek istemiştir
[12] Taberânî, İbn Abbâs'tan merfû' olarak: "Kadın
boşamak ancak ıddet için hürriyet vermek de ancak Allah rızâsı için olur"
hadîsini rivayet etmiştir Buharı -nin
muradı, niyetin muteberliğini isbâttır. Zîrâ hürriyet vermenin Allah için
olması, ancak kasd ile zahir olur (Kastallânî).
[13] Bu, Umer İbnu'l-Hattâb hadîsinden bir parçadır.
[14] Buhârî geçen Umer hadîsinden, unutan ve yamlan
kimseden, bunların niyetleri
olmadığı için hürriyet vermenin vâki' olmayacağını İstİnbât etmiş
gibidir. Bu mes'eledeki görüş ayrılığı ve tafsilât, yerinden incelenir.
[15] Hadîsin başlığa uygunluğu "Gönüllerin sessizce
konuştuğu vesvese" sözünde-dir. Çünkü vesveseye, kalbe İyice yatışıp
yerleşmediği zaman i'tibâr yoktur. Unutan ve yanılan da böyledir; onlar için
de kalbin bir nesneye yatışıp yerleşmesi yoktur (Kastallânî).
[16] Bu Umer'in rivayet ettiği meşhur niyet hadîsidir ki,
başlığa delâleti meydandadır. Bunun açıklaması el-Câmi'u's-Sahîh'm başında
genişçe verilmiş idi.
[17] Hadisin başlığı uygunluğu “ Ben seni onun hürr
olduğuna şâhid yapıyorum"
Hadisin sonundaki şiir,
Ebû Hureyre'nindir yâhud kölesinindir veyâhud da Ebû Mersed-.el-Ganevî'nindir
de Ebû Hureyre bunu mesel ve misal edinip okumuştur. Bu şiirde yorgunluktan ve
seferden elem ve acı duyma vardır (Kas-tallânî).
[18] Buhârî bu bâb altında bu Ebû Hureyre hadîsini ayrı
ayrı senedlerden bâzı lâfız fazlaliklarıyle getirmiş ve böylece hadîsler
birbirindeki mübhemlikleri gidermiştir. Sonuncu hadîsteki son ifâde kinaye
nev'indendir. Amma "O hürrdür" yâhud"Hürr kılınmıştır"
yâhud "Ben onu hürr kıldım" sözlerine gelince, bunlar sarihtir; bir
niyete muhtâc olmaz.. (Kastallânî).
[19] Çocuk anasının satılıp satılmayacağı mes'elesinde
imamlar arasında görüş ayrılığı olduğu için, Buhâri buradaki hükmü
zikretmemiştir.
[20] Bu ta'lîk senedli ve uzun olarak îmân Kitâbı'nda
"Cibril'in Peygamber'e îmân dan sorması bâbı"nda geçmişti.
[21] Hadîsin başlığa uygunluğu "Bu benim kardeşimdir;
babamın döşeği üzerinde doğmuştur" sözünde ve Peygamber'in o çocuğu onun
kardeşi olmakla hükmet-mesindedir. Çünkü bunda çocuk anasının subûtu vardır
[22] Yânı müdebber kölenin satılıp alınması caiz olur mu
olmaz mı? Bu başlık ayniyle Buyu' Kitâbı'nda da geçti.
[23] Hadîsin başlığa
uygunluğu açıktır. Hadîs başlığın hükmünü açıklamaktadır. Çünkü Buhârî başlığı
mutlak getirmiştir. Hadîs Buhârî'nin görüşünün müdebberin alınıp satılmasının
cevazı olduğuna delâlet etmiştir (Aynî)
[24] el-Velâ: Başlıkta da belirtildiği gibi, kişinin mâlik
bulunduğu bir şahsı âzâd etmesi sebebiyle, âzâd edenle âzâd edilen arasında
devam eden hükmî yakınlıktır ki, bu yakınlık sebebiyle âzâd eden, âzâd edilenin
mirasına hakk kazanır. Hadîsler başlığın hükmünü açıkça belirtmektedir.
[25] Buhârî bu mes'elede görüş ayrılıkları olduğu için,
haber isteme yolu üzere soru ile getirip, mes'elenin hükmünü beyân etmedi
[26] Enes'in bu hadîsi Salât Kitâbı'nda "Mescidde
taksim ve mescide hurma salkımı asmak bâbı"nda geçmiş olan hadîsin bir
parçasıdır. Oradan da öğrenilebileceği gibi, Peygamber'e Bahreyn'den büyük bir
mal gönderilmişti. "Malı mescide dökün" buyurdu. Bu mal, Peygamber'e
gönderilen en bol mal olmuştu. Rasû-lullah namaza çıktığında oraya dönüp
bakmadı. Namazı bitirdikten sonra gelip malın başında oturdu. Her kimi gördüyse
ondan bir miktar verdi. Böyle vermekle meşgul iken Abbâs huzura gelip,
başlıkta belirtilen gerekçe ile mal istedi. Rasûlullah ona
"/i/"buyurdu... Abbâs bu sözü ile Bedr'de uğradığı ağır ziyanı hâtıra
getirmek istemişti.
[27] Buhârî bunu, kardeşin ve amcanın sırf mülkiyetle âzâd
olunmayacağını istidlal yerinde zikretmiştir. Eğer kardeş ve benzeri hısımlar
sırf mülk ile âzâd olmuş olaydı, elbette Abbâs ve Akîl, Alî'nin ganimetten
olan hissesi içinde âzâd olurlardı. Çünkü kâfir, doğrudan ganimetle mülk
edinilmez. Fakat imâm onu ölüm ve esirlik; kölelik ve fidye arasında muhayyer
kılar... Bu, Ebû Hanîfe'nin görüşüne aykırıdır. Ona göre hısım, hısım
mülkiyetine girince âzâd olunur.
[28] Peygamber onlara dînde bir nevi1 müsamaha ve yakınlara
husûsî muamele olmasın diye bu isteklerine izin ve olumlu cevâb vermemiştir
(Kastallânî).
[29] Bu Hakîm hadîsinin ifâde ettiği ilk hüküm, kâfirin
müslümân olması ve müslümân olarak ölmesi hâlinde küfür hâlinde işlediği
hayırlı işlerden sevâb kazanıp faydalanmasıdır. Küfür üzerine ölürse: Kim îmânı
tanımayıp kâfir olursa, herhalde bütün yaptığı boşa gitmiştir ve o âhirette en
çok ziyana uğrayanlardandır" (el-Mâide: 5) âyeti hükmünce kâfirken
işlediği hayır işleri bâtıl olur.
Hadîsin son fıkrasının ma'nâsım âlimler birkaç türlü te'vîl etmişlerdir:
a. Sen mazideki hayırlarının güzelliklerini toplayarak müslümân oldun.
b. Sen, mazide kazandığın güzel tabîatler ile
İslâm oldun.
c. Sen Câhiliyet devrinde işlediğin hayırlarla
iyi bir nâm kazandın ve bu içtimaî şerefinle müslümân olduit
d. İslâm'daki hayırların hazneler i'tibâriyle
fazla olması, ecri çoğalması gibi bir ma'nâya hamledilmek de uzak değildir,
denilmiştir.
Buhârî bu hadîsi Zekât
Kitabı; "Şirk hâlinde sadaka veren, sonra da müslümân olan kimse
bâbı"nda da getirmişti. Bunun ma'nâsı ise "Her kim şirk hâlinde
sadaka verir, sonra da müslümân olursa, bunun sadakası mu'teber olur"
demektir.
[30] Buhârî bu başlık altında dört hadîs zikretmiş ve her
bir hadîste, satma mes'elesi hâriç, bu başlıktaki mes'eîelerin hükümlerini
beyân eylemiştir.
Buhârî bu başlığı bağlamakla Arab'ın köle yapılıp yapılmaması
mes'ele-sindeki meşhur ihtilâfı beyân etmek İstemiştir. Âlimler cumhuru, Arab
esîr alındığı zaman köle yapılması caiz olur; Arab, şartı dâiresinde köle bir
kadınla evlenirse, bundan doğacak çocuk kadına uyarak köle olur., görüşündedir.
Bu konuda aykırı görüşler de vardır
[31] Âyetin başlığa münâsebet ciheti şöyledir denildi: Yüce
Allah memlûk kulu mutlak söyledi, acemî yânî gayrı Arab olmakla kayıtlamadı.
Bu da köle olmak mes'-elesinde Arab ile Arab olmayan arasında hiçbir fark
olmadığına delâlet etmiştir (Aynî).
"Allah bu âyette
kendisine ortak tanınan putları başlı başına tasarruftan âciz memlûk bir abde,
kendisini de o kulu nzıklarıyle besleyen, ona mâlik olan, onda ancak kendisi
tasarruf eden, onu kendi malından infâk eyleyen hürr bir efendiye temsil
buyurmuştur. Kul ile efendi bir cinsten ve ikisi de mahlûk olduğu hâlde
birbirine eş ve müsâvî olamazlarsa, yaratılanların en âcizi putlarla Ganî ve
Mutlak Kaadir olan Allah nasıl müsâvî olabilir?" (Beydâvî).
[32] Hadîsin başlığa uygunluğu "Arab'dan bir esire
mâlik olan ve hibe eden" kav-lindedir. Bu hadîs, Vekâlet Kitâbı'nda da
geçmişti.
[33] Enes'in bu rivayeti de yakında senediyle geçmişti.
[34] Hadîsin başlığa uygunluğu "Zürriyetlerini esîr
etti" sözündedir.
[35] Başlığa uygunluğu "Arab esîrlerinden birer esîre
nail olduk, herbirimiz cima' etti..." sözündedir. Bu hadîs, sahâbîlerin
kendi hisselerine düşen esîr kadınlarla cinsî yaklaşmaya ittifak ettiklerine
delâlet etmiştir. Ancak bu cinsî temas, âlimlerin icmâıyle ancak raTıimlerin
temizlenmesinden sonra olur.
el-Azl: Bir şeyi
yerinden ayırmaktır. Fıkıhta cinsî temas zamanında kadın gebe kalmasın diye,
erkeğin nesil suyunu kadının içine indirmeyip dışa çıkarmasıdır. Şafiî, köle
kadınla mutlak olarak azlin cevazını; hürre'de İse izni ile ■ cevazım tercih etmiştir.
Hadîsin son cümlesindeki "Lâ"yı zâid kabul ederek, şöyle de
ma'nâ verilmiştir: "Azli yapmanız sizin aleyhinize birşey değildir".
[36] Bu hadîste Arab'ın da diğer gayrı Arab milletler gibi
esîr edilmesinin ve.onlara mâlik olunmasının cevazına delîl vardır. Ancak
onların hürriyete kavuşturulması daha faziletlidir.
Benî Temîm, Mudârîler
içinde büyük bir kabiledir ve Temîm ibn Murr ibn Edd ibn Ilyâs ibn Mudârr'a
mensûbdur. Bunlar Basra, Necd ve Yemâme aralarında otururlardı, dokuzuncu
hicret asrına kadar devam etmiş, sonra dağılmışlardır.
Peygamber'in "Bu mallar bizim kavmimizin sadakalarıdır" diye
Temîmî-ler'i kendisine nisbet buyurması, Temîmîİer'in nesebi Peygamber ile
İlyâs ibn Mudâr'da birleşmiş olmasındandır.
[37] Hadisin başlığa uygunluğu "Onun iki ecri
vardır" sözündedir. Bu ecirler, öğretme ve hürriyete kavuşturma
ecirleridir üretmesi bâbı"n-Buhârî bunu İlim Kitâbı'nda; "Kişinin
cariyesini ve ehlim öğretmesi onda daha tamam olarak getirmiştir.
[38] Buhârî bunu Ebû Zerr ve Câbir hadîsinden olmak üzere
J^^f^S senediyle, ma'nâ olarak rivayet etmiştir. Bu hadîsi bnu Mende ile^Ebuı Davud da rivayet
etmişlerdir. Bu, kısmen Müslim, ehCâmı'u's-Sahıh, ez-Zuhd ve r Rekaaık Kitâbı"nda
Câbir'in uzun hadîsi ve Ebu'l-Yeser kıssası babı ndamev-cûddur: Rasülullah
(S): "Kölelere yediklerinizden
yedirin, giydiklerinizden Sivdirin" buyuruyordu (VIII, 2302
"3007").
[39] Buhârî bu âyeti, içinde kölelere iyilik etmek
emredildiği için buraya koymuştur.
[40] Bunlar Buhârî'nin Ebû Ubeyde'nin Mecâzu'l-Kur'ân
Kitâbi'ndan naklettiği tefsirlerdir (Aynî ve İbn Hacer).
[41] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Bu hadîs îmân
Kitâbı'nın "Câhiliyet işinden olan ma'siyetler bâbı"nda da az farkla
geçmişti.
Velîd ibn Müslim'in munkatı' suretle rivayetine göre sövülen zât Bilâl
Habeşî (R) imiş. Ebû Zerr ona: "(ıi_pı ^ u'= Ey siyah kadının oğlu!"
diye sövmüş. Bilâl'ın şikâyeti üzerine Peygamber'in bu azarlaması meydana
gelince, Ebû Zerr yanağını yere koymuş ve: "Bilâl ayağıylc basmadıkça
yanağımı yerden kaldırmayacağım" diyerek kusurunu affettirmiştir.
[42] Bu bâb altında getirilmiş olan bu dört hadîsin başlığa
uygunlukları bâzısında lâfızca, bâzısında ma'nâ yönündendir. 31 rakamlı hadîsteki
"Nefsim elinde olan Allah'a yemîn ederim ki..." diye devam eden
kısmın Ebû Hureyre'nin kendi sözü olduğu ve hadîste Rasûlullah'm sözüne
karıştırılmış müdrec bîr kelâm olduğu ileri sürülmüştür. Bunun için
Kastallânî, şerhinde o fıkranın başına "Ebû Hureyre şöyle dedi:"
lâfzını getirmiş ve böylece iki kısmı birbirinden ayırmıştır. Biz de hadîsin
tercemesinİ buna göre yazdık (M.Sofuoğlu).
[43] Buhârî bu âyetlerin hepsini "AbdV\ "EmetV
(Kulum, cariyem) demenin cevazına delîl olarak zikretmiştir. Hadîslerde gelmiş
olan kişinin, "Abdı, emetî" ve "Rabh'inisula!" ve benzeri
ta'bîrlerden nehyedilmesi ise tenzîh içindir, tahrîm için değildir (Aynî).
[44] Buhârî bu hadîsi Ebû Saîd'den olmak üzere Mağâzî
Kitâbı'nda senediyle getirmiştir.
[45] Buhârî bunu da el-Edebu'1-Müfred'de Câbir'den
getirmiştir. Peygamber'in bu ta'bîrleri söylemiş olması da bunların cevazına
delâlet etmiştir. Âlimlerin hepsi, hattâ Zahirîler bile bunları cevaza
hamletmişlerdir.
[46] Peygamber bu hadîsinde köleyi "Abd",
mâlikini de "Seyyid" diye isimledi. Bu isimleme de bu ta'bîrlerin
cevazına delildir
[47] Müslim el-Edeb'de ve Nesâî'nin Amelu'l-Yevmi
ve'l-Leyleti adlı eserinde, kişinin kölesine böyle hitâb etmemesinin sebebi de
şöyle rivayet edilmiştir: "Çünkü sizler hepiniz Allah'ın kulusunuz,
hepiniz memlûksunuz"-
[48] Bu hadîs ile başlık arasındaki uygunluk da şöyledir:
Zenginlik sırasında kölenin tamamını âzâd etmekle hükmedilmeseydi,elbette o
bununla köleye karşı bir bü-yükSenici olacaktı (Kastallânî).
[49] Hadîsin başlığa uygunluk yeri "Kul da efendisinin
malı üzerinde bir çobandır; o da bunlardan sorumludur" cümlesidir.
Şübhesiz hizmetçi ve köle efendisinin hizmetinde dürüst calışıcı ve emâneti ona
hakkıyle yerine getirici olduğu zaman, münâsib olan efendinin ona yardım etmesi
ve ona karşı büyüklenmemesidir.
Buhârî bu hadîsi Cumua ve Ödünç İsteme Kitâblan'nda da getirmiştir.
[50] Hadîsin başlığa uygunluğu; câriye zina ettiği zaman
ona karşı btiyüklenmenin mekruh olmaması, ona kamçılama cezası uygulanması ve
bu suçu tekrar tekrar işlerse ucuz fiatla da olsa satılıp elden çıkarılmasıdır
ki, bunların hepsi zinâkâr cariyeye karşı büyüklenmeye, haddi aşmaya aykırıdır
(Kastallânî).
Buhârî bu hadîsi Buyu' Kitâbı'nda da biraz farklı olarak getirmişti.
[51] Hadîsin başlığa uygunluğu apaçıktır. Bu hadîs işveren
ile işçi arasındaki her türlü münâsebetlerin en medenî şekilde yürütülmesinin
hârika ve eskimez bir düstûrudur.
[52] Buhârî bununla îbn Umer'in şu hadîsine işaret etmiş
gibidir: "Kim mallı bir köle satarsa, o kölenin malt efendisinindir".
Buna işaret Buyu' ve Şirk Kitâbla-rı'nda erkek çiçek aşılanmış hurma ağacı
satan kimse bâbı'nda geçmişti. Bu Mâlik, ŞâfİÎ ve Ebû Hanîfe mezhebidir. Çünkü
kölelik mülke aykırıdır {îbn Hacer, jKastallânî)
[53] Hizmetçinin çobanlığı, efendisinin malından eline
bırakılmış şeyleri koruması ve ancak efendisinin izni ile çalışması ve
çalışmayı tam yapmasıdır.
[54] Bu başlık, Buhârî'nin el-Edebu'1-Müfred'de Ebû
Hureyre'den rivayet ettiği bir hadîsin lâfzıdır. Bu lâfız Müslim ile Nesâî'nin
yine Ebû Hureyre'den rivayet ettikleri bir hadîste de böyle gelmiştir.
[55] Hadîs başlığın hemen hemen aynı olduğundan aradaki
uygunluk tamdır. Yüz, İnsanoğlunun en şerefli bir parçasıdır. En mühim ve
hayatî kıymeti bulunan bir hayli organlar orada toplanmıştır. Yüz, aynı zamanda
bütün vücûdu ve şahsı temsîl eden uzuvdur. Bu sebeblerden dolayı husûsiyle yüze
vurulmaması söylenmiştir