1- Ödünç Vermekte, Borçlarda, Bedenlerle Ve Mallarla
Kefalet Babı
3- Bir Ölünün Borcuna Kefîl Olan Kimseye O Kefaletten
Dönmesi (Sahîh) Olmaz Bâb1
4- Peygamber (S) Zamanında Ebû Bekr'e Emân Verilmesi Ve
Ebû Bekrin Akdi Babı
'Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
(Kefalet
Kitabı)
Ebû'z-Zinâd, Muhammed
ibn Hamza ibn Amr el-Eslemî'den; o da babası Hamza'dan olmak üzere i, söyledi ki, Umer ibn Hattâb (R) onu sadaka
toplayıcı ; olarak göndermiş. O bölgede bir adam, kendi karısının cariyesi ile cima' etmiş. Hamza (R)
o if adamdan kefîl (yânı hâlinden
taahhüd ve zabt) alıp, LJmer'in yanına gelmiş. Umer o adama yüz deynek
vurmuştu. O adam zina ettiğini söyleyen topluluğu tasdîk ve suçunu i'tirâf
etti. Ancak Umer onu cahillikle özürlü saydı (ve ondan recmi def etti) [2].
Cerîr ibn Abdillah
el-Becelî ile el-Eş'as ibn Kays el-Kindî (R) Abdullah ibn Mes'ûd'a dînden
dönenler hakkında: Onların tevbe etmelerini iste ve onlardan kefalet al,
dediler. Akabinde mürtedler tevbe ettiler, *V aşiretleri onlara kefîl oldular [3].
Hammâd ibn Ebî
Süleyman (120): Nefisle kefil olup da öldüğünde üzerine birşey yoktur, dedi.
Hakem ibn^ Uteybe: Zimmette subûtunu kabul ettiği malı Öder, dedi [4].
Ebû Abdillah el-Buhârî
şöyle dedi: Ve el-Leys ibn Sa'd şöyle dedi: Bana Ca'fer ibn Rabîa, Abdurrahmân
ibn Hürmüz'den; o da Ebû Hureyre(R)'den; o da Rasûlullah(S)'tan tahdîs etti.
Rasûlullah, İsrâ-îl oğullarından bir adam zikretti. O adam İsrâîl oğullan'nın
bâzısından ödünç olarak bin dînâr vermesini istedi. Para vermek isteyen zât:
— Buna şâhid yapacağım
şâhidleri getir, dedi. Ödünç isteyen:
— Şâhid olarak Allah yeter" {en-Msâ, 19,
\65), dedi.
Ödünç verecek olan bu
sefer de:
— Haydi bana kefil getir, dedi. O adam:
— Kefil olarak Allah
yeter" -dedi (Bu, âyet değildi
Para sahibi:
— Hakîkaten doğru
söyledin, dedi ve belirlenen bir va'de ile ona bin dînân verdi.
Parayı alan müteakiben
deniz seferine çıktı.İşlerini gördü. Sonra kendisine ödünç veren zâta gelmek
üzere bineceği bir gemi aradı. Belirlenen müddet geliyordu. Fakat bir gemi
bulamadı. Bunun üzerine bir odun parçası alıp, onun içini oydu. İçine bin
dînârı ve bir de kendisinden o arkadaşına yazdığı bir mektûb sahîfesini koydu.
Sonra o oyuk yerin ağzını sıkıca kapatıp düzeltti. Sonra o odun parçasını
deniz kenarına getirdi de şöyle duâ etti:
— Yâ Allah, Sen
bilmektesin ki, ben fulan kimseden bin dînâr ödünç istedim. O benden bir kefil
istedi. Ben "Kefîl olarak Allah kâfidir" dedim. O, Sen'in kefilliğine
razı oldu. Bir de benden şâhid istedi. Ben yine "Şâhid olarak Allah
kâfidir" dedim. O yine Sen'in şâhidliğine de razı oldu (ve bin dînârı
verdi. Ben va'desinde borcumu ödemek kaygısına düştüm de) ona bu parayı
göndereyim diye bir gemi bulmaya çalıştım. Fakat bulmağa muktedir olmadım.
Artık ben şu bin dînâr borcumu Sen'in koruyuculuğuna emânet ediyorum! dedi de
o odunu denize attı.
Odun denizin içine
girdikten sonra kendisi geri döndü. Borçlu bu hususta kendisini beldesine
çıkaracak gemi bulmağa çalışırken, alacaklı da onun dönmesini umarak deniz
kenarına çıktı da belki bir gemi malını getirmiş olabilir diye gözetliyordu. Bu
sırada birdenbire sahilde içinde mal bulunan o odunu gördü. Onu ailesine yakacak
bir odun olarak aldı. Evde onu parçalayınca içindeki paraları ve mektûb
sahîfesini buldu. Sonra borçlu kimse kendisine borç verene geldi ve ona bin
dînârı getirdi de:
— Allah'a yemîn ederim
ki, malını sana getirmem için bir gemi arayıcısı olmakta devam ettim. Fakat
sana geldiğim şu zamandan önce bir gemi bulamadım, dedi ve borcunu verdi.
Alacaklı:
— Sen bana bir şey
gönderdin mi? dedi. Borçlu:
— İçinde sana geldiğim
şu günden önce bir gemi bulamadığımı sana haber veriyorum, dedi.
Alacaklı:
— Şübhesiz ki, Allah
senin odun içinde göndermiş olduğun borcunu senin adına ödemiştir. Binâenaleyh
tekrar vermek için getirdiğin bu bin dînârı, bir râşid olarak sevinçle götür,
dedi [5].
1-.......İbn
Abbâs(R) "Her biri için mevlâlar yaptık", "mirasçılar
yaptık" demektir, dedi. "Yeminlerinizin karşılıklı bağladığı
kimseler", Muhacirler ile Ensâr'dır ki, Muhacirler Medine'ye geldikleri
ilk zamanlarda Peygamber(S)'in kurduğu kardeşlik sebebiyle Ensâr'a kendi
hısımlarından evvel mîrâsçı olurlardı. Fakat sonra "Erkek ve dişiden
herbiri için mirasçılar yaptık...'1 (en-Nisâ: 33) âyeti inince, bu âyetin
birinci kısmı (yânı âyetu'l-mevâlî) ikinci kısmını (yânî akidleş-me âyetini)
neshetti, dedi. Sonra İbn Abbâs "Yeminlerinizin karşılıklı başladığı
kimseler..." kavli hakkında: Ancak yardım etmek, ihsan eylemek ve nasihat
etmek kaldı. Akidleşenler arasında verilegelen mîrâs gitti. Kardeşlik akdi
sebebiyle mîrâs almakta olan kimseye vasiyet yapılabilir, dedi [7].
2-.......Enes
(R) şöyle dedi: Yanımıza Abdurrahmân ibnu Avf geldi. Akabinde Rasûlullah (S)
Abdurrahmân ile Sa'd ibnu'r-Rabî' arasında kardeşlik akdi yaptı [8].
3-.......Âsim
ibn Süleyman tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik'e: Peygamber(S)'in
"İslâm'da (Câhiliyet devrinin) ahdi yoktur" buyurduğu sana ulaştı mı?
diye sordum. Enes (R): Peygamber (S) Medine'de benim evimde Kureyş ile Ensâr
arasında kardeşlik akdi yaptı, dedi [9].
el-Hasen de, dönme
olmayacağına kaail olmuştur [11].
4-....
Selemetu'bnu'l-Ekva'(R)'dan: Peygamber(S)'e, üzerine cenaze namazı kıldırması
için bir cenaze getirildi. Peygamber:
— "Üzerinde bir borç var mı?" diye
sordu.
Cenaze sâhibleri:
— Hayır (yoktur), dediler.
Bunun üzerine
Peygamber ona namaz kıldı. Sonra diğer bir ee-nâze getirildi. Peygamber yine:
— "Bu ölü üzerinde bir borç var mı?"
dedi. Sâhibleri:
— Evet vardır, dediler. Peygamber:
— "Arkadaşınızın üzerine sizler cenaze
namazı kılınız" buyurdu. Bu esnada Ebû Katâde:
— Yâ Rasûlallah, o
ölünün borcunu ödemek benim üzerime-dir, dedi.
Bu kefalet üzerine
Rasûlullah, o ölünün cenaze namazım kıldı [12].
5-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle dedi: Peygamber (S):
— "Bahreyn(den cizye) malı gelmesi
gerçekleşirse sana (iki avu-cunu göstererek) şöyle şöyle veririm" buyurdu.
Peygamber'in ruhu
alınıncaya kadar Bahreyn malı gelmedi. Bahreyn malı geldiği zaman Ebû Bekr
emretti de bir nidâcı:
— Peygamber'in yanında
her kimin bir va'di yâhud bir alacağı varsa bize gelsin! diye i'lân etti.
Bunun üzerine ben Ebû
Bekr'e gittim de:
— Peygamber (S) bana
şöyle şöyle buyur(up va'd et)mişti, dedim. Ebû Bekr, benim için bir avuç (para)
avuçlâdı (ve bunları say
dedi). Ben onları
saydım. Onların beşyüz adet olduğunu gördüm. Ebû Bekr:
— Bunun iki mislini daha al, dedi [13].
6- Bize
Yahya ibn Bukeyr tahdîs edip şöyle dedi: Bize el-Leys, Ukayl'den tahdîs etti.
İbnu Şihâb dedi ki: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Peygamber'in
zevcesi Âişe (R): Ben babamla anamın İslâm Dîni'ni dîn edinir olmalarından
başka hâllerini hatırlamadım, demiştir.
Ve Ebû Salih şöyle
dedi: Bana Abdullah ibnu'l-Mübârek, Yû-nus'tan; o da ez-Zuhrî'den tahdîs etti.
ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Âişe (R)
şöyle demiştir: Ben babamla anamın İslâm Dîni'ni dîn edinerek yaşamalarından
başka yaşayışlarını hiç bilmedim. O zamanlarda hiçbir günümüz geçmezdi ki,
muhakkak o günde, gündüzün iki tarafında, sabah ve akşam vakitlerinde
Rasûlullah bize gelirdi. Müslümanlar (Kureyş müşrikleri tarafından) işkenceye
uğratılınca (Rasûlullah Habeşistan'a göçe izin vermişti), Ebû Bekr de
Habeşistan tarafına hicret etmek üzere (Mekke'den) çıkmıştı. Ebû Bekr,
Berku'I-Gımâd- [14] mevkîine gelince kendisine
İbnu'd-Dağine kavuştu [15].
İbnu'd-Dağine Kaare kabilesinin seyyididir. Ebû Bekr'e:
— Yâ Ebâ Bekr, nereye gitmek
istiyorsun? dedi.
Ebû Bekr de:
— Beni kavmin(in
ezası) çıkardı. Ben de yeryüzünde seyahat etmek, bir yere çekilmek ve orada
Rabb'ime ibâdet etmek istiyorum, dedi.
İbnu'd-Dağine:
— Senin gibi bir zât
ne yurdundan çıkar, ne de (başkaları tarafından) çıkarılır. Çünkü şu bir
hakikattir ki, sen fakîri kazandırırsın (veya: Bulunmayan bir malı ihsan
edersin), hısımlarla ilgiyi devam ettirirsin, âcizlerin yükünü çekersin,
konuklara ziyafet verirsin, hakk engellerine karşı hayır işlerine yardım edersin!
Şimdi ben senin için bir koruyucuyum. Haydi Mekke'ye dön de kendi memleketinde
Rabb'-ine ibâdet et! demiştir.
Bunun üzerine Ebû Bekr
geri dönmüş, İbnu'd-Dağine de kendisi ile beraber yollanmıştır. (Mekke'ye
gelince) İbnu'd-Dağine Kureyş şeriflerini dolaşmış ve onlara:
— Şübhesiz Ebû Bekr
gibi kıymetli bir zât memleketinden çıkmaz ve çıkarılmaz. Ey Kureyş, siz şu
faziletleri bulunan bir adamı memleketinden çıkarıyor musunuz? O, yok olanı
kazanır, hısımlık ilişkilerini devam ettirir, âcizin yükünü taşır, konuklara
ziyafet verir, hakk engellerine karşı hayır işlerine yardım eder, dedi ve Ebû
Bekr'i himayesine aldı.
Kureyş de
İbnu'd-Dağine'nin Ebû Bekr'i emânına almasını infaz etti ve Ebû Bekr'i
emniyette kıldılar. İbnu'd-Dağine'ye:
— Ebû Bekr'e emret. O
(bir şeye karışmasın), evinde Rabb'ine ibâdet etsin, evinde namaz kılsın,
dilediği şeyi okusun. Fakat okuduğu ile bize ezâ vermesin, okuduğunu yüksek
sesle okumasın.Çünkü biz oğullarımızı ve kadınlarımızı fitneye düşürmesinden
korkmuşuz-dur, dediler.
Kureyş'in bu sözlerini
de İbnu'd-Dağine Ebû Bekr'e söyledi. Ebû Bekr de bu şartlara göre evinde
Rabb'ine ibâdet etmeye, evinden başka yerde yüksek sesle namaz kılmamaya ve
yüksek sesle okumamaya başladı. Sonra Ebû Bekr için bunun muhalifi bir re'y
zahir oldu da, evinin yanına bir mescid bina etti. Oraya çıktı, orada namaz
kılıyor ve Kur'ân okuyordu. Bunun üzerine müşriklerin kadınları ve oğulları Ebû
Bekr'in ibâdet ve kıraatine taaccüb ederek ve ona bakarak bir izdiham ve
sıkışıklık meydana getiriyorlardı. Ebû Bekr ince yürekli, çok ağlayıcı bir
adamdı. Kur'ân okurken gözyaşını tutamazdı. Ebû Bekr'in bu hâli Kureyş'in
müşrik şeriflerini korkuttu da, onlar İbnu'd-Dağine'ye haber gönderdiler.
Akabinde İbnu'd-Dağine onların yanına geldi. Kureyş, İbnu'd-Dağine'ye:
— Biz, kendi evinde
Rabb'ine ibâdet etmek üzere Ebû Bekr'i hi-mfty; ve emânına almam kabul
etmiştik. Ebû Bekr ise bu sınırı aşmış, evinin avulusunda bir mescid bina
etmiş, içinde yüksek sesle namaz kılmaya ve Kur'ân okumaya başlamıştır. Doğrusu
biz oğullarımızı ve kadınlarımızı fitneye düşürmesinden korktuk. Sen ona git.
Eğer kendi evinde Rabb'ine ibâdet etmek üzerine kısaltmak isterse bunu yapsın.
Eğer bunu kabul etmez de muhakkak namaz ve kıraatini yükseltip i'lân etmek
isterse, ona verdiğin ahd ve emânmı sana geri vermesini iste. Emîn ol ki, biz
sana verdiğimiz sözden caymayı çirkin gördük. Fakat biz Ebû Bekr'in alenî
ibâdet etmesini ikrar (ve kabul) ediciler de değiliz, dediler.
Âişe dedi ki: Bunun
üzerine İbnu'd-Dağine, Ebû Bekr'e geldi ve:
— Benim nasıl bir
husus üzerine sana emân ahdi verdiğimi iyi bümişsindir. Şimdi sen ya o husus
üzerine işi kısaltırsın, yâhud da emân ahdimi bana geri verirsin. Çünkü ben bir
kimse hakkında vermiş olduğum emân ahdimi bozmuş olduğumu Arab milletinin işitmesini
istemem, dedi.
Ebû Bekr de:
— Ben senin koruma
ahdini sana geri veriyorum ve Allah'ın korumasına razı oluyorum, dedi.
Rasûlullah ise o
günlerde Mekke'de bulunuyordu. Rasûlullah (S) şöyle dedi:
— "Sizin hicret edeceğiniz yurt bana
gösterildi. Ben iki kara taşlık arasında, hurmalıktı çorak bir yer gördüm"
dedi.
Rasûlullah bunu
söylediği zaman Medine tarafıma hicret edenler (dalga dalga) hicret ettiler ve
Habeşistan'a hicret etmiş olanların bâzısı da Medine'ye dönüp geldiler. Ebû
Bekr de bir muhacir olmaya hazırlandı. Fakat Rasûlullah ona:
— "Yavaş ol (acele etme). Çünkü ben, benim
için de izin verilmesini umuyorum" buyurdu.
Ebû Bekr:
— Babam sana kurbân
olsun, sen bunu umuyor musun? dedi. Rasûlullah:
— "Evet" buyurdu.
Bunun üzerine Ebû
Bekr, Rasûlullah'a yol arkadaşlığı etmek için kendini (hicretten men' edip),
Rasûlullah üzerine habsetti ve yanında bulunan iki kuvvetli binek devesini dört
ay (dikenli meşe nev'inden büyük) talh ağacı yaprağı ile evinde besledi
(dışarıya salıvermedi) [16].
7-.......Ebû
Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Rasûlullah'a, üzerinde borç olduğu hâlde
ölmüş bir kimse(nin cenazesi) getirilirdi de, Rasûlullah (S): "Borcu için
bir fazlalık bıraktı mı?" diye sorardı. Şayet kendisine o zâtın borcu
için bir Ödeme bıraktığı söylenirse, onun cenaze namazını kılardı. Yoksa
müslümânlara hitaben: "Arkadaşımızın cenaze namazını sizler kılınız"
buyururdu. Nihayet Allah kendisine birçok fetihler müyesser kılınca: "Ben
bütün mü'minlere kendi öz nefislerinden daha yakınımdır. Binâenaleyh artık her kim
üzerinde bir borç bırakarak ölürse, o borcu ödemek bana âiddir. Her kim de bir
mal bırakırsa, o mal kendi mirasçılarına âiddir" buyurdu [18].
[1] Mifiâhu Künûzi's-Sünnet'it burası ayrı bir
"Kitâb" gösterilmiştir.
Aynî şöyle dedi: Yânî
bu, Ödünç vermede, borçlarda, yânî muamelât borç-lanndaki kefaletin hükmünü
beyân hakkında bir bâbdır. Bu âmmın hâss üzerine atfı nev'indendir. Bâzı
nüshalarda "Ödünç vermelerde ve borçlarda kefalet babı" şeklindedir.
Bu babın Havale Kitâbı'na dâhil edilmesi, havale ile damandan ibaret olan
kefaletin birbirine yakın olmaları yüzündendir. Çünkü bunlardan herbiri bir
borcun bir zimmetten diğer zimmete naklidir... (Umdetu'l-Kaarî, V, 667).
[2] Bu,Taİıâvî'nin senediyle rivayet ettiği kıssanın
özetidir.Bu kıssadan bedenlerle kefîl almanın meşruluğu hükmü çıkarılmıştır.
Çünkü Hamza bir sahâbîdir. Hamza bedenlerle kefîl almayı yapmış, o zaman
sahâbîlerin çokluğuyla beraber Umer, Hamza'ya karşı bu işini reddetmemiştir.
[3] Bu da Beyhakî'nin uzunca bir metinle rivayet ettiği
kıssanın özetidir. Vak'a şöyle olmuştur: Harise ibn Mudrib şöyle
demiştir:Abdullah ibn Mes'ûd'un maiyye-tinde sabah namazı kıldım .Selâm verince
bir adam ayağa kalktı ve İbn Mes'-ûd'a, kendisinin Benû Hanîfe Mescidİ'ne
vardığını ve oranın müezzini Abdullah ibnu'n-Nevvâha'nm "Enne müseylimete
Rasûlullah" diye şahadet etmekte olduğunu işittiğini haber verdi.
Abdullah ibn Mes'ûd: İbnu'n-Nevvâha'yı ve adamlarını öldürmek bana borç olsun,
dedi. Müteakiben bu mürtedler getirildiler. Abdullah, Kurayzata ibnu Ka'b'a
emretti de, o, tbn Nevvâha'nın boynunu vurdu. İbn Mes'ûd onun askerleri olan
topluluk hakkında insanlarla istişare etti. Adıyy ibn Hatim ona bunları
öldürmeyi İşaret etti. Cerîr ile el-Eş'as ise metindeki sözleri söylediler,
tbn Ebî Şeybe'nin rivayetinde, onlar yüzyetmiş kişi idiler.
Beyhakîe/-Mû'n/e/'te
dedi ki: İbn Mes'ûd'un Cerîr'den ve el-Eş'as'tan rivayet edilen îbn Nevvâha
kıssasında, onların tevbe ettirilmeleri ve aşiretlerinin onlar üzerine kefîl
yapılmalarında maldan başka bedenlerle kefalet alma vardır.
Bunun başlığa uygunluğu
"Onları kefîl kıldır" sözündedir. Nefisle kefaletin cevazında
ihtilâf yoktur (Aynî).
[4] Bunu el-Esrem, Şu'be tarîkinden olmak üzere Hammâd ile
Hakem'den, sened-leriyle rivayet etmiştir.
[5] Buhârî bu hadîsi özet olarak İstikraz; Lukata,
İsti'zân, Şurût Kitâbları'nda getirdi. Zekât ve Buyû'da da geçti. Karz, Duyûn
ve Kefâlet'teki rivayetleri mufassaldır.
Hadîsin bâb başlığına
delîlliği "Benden bir kefîl istedi" sözündedir.
[6] Bu âyeti buraya getirmesinin sebebi tbnu'l-Münîr'in
dediği gibi,şöyledir: Ye-mînle bağlanma İslâm'ın evvelinde mîrâsa hp.kk
kazanmayı gerektirir idi. Bu mîrâs, teberru' vechi üzere yapılan bir iltizâm
(tutunma) akdinin vâcib kıldığı maldır. Bu lâzım olmuştur. İşte kefalet de
böyledir. Kefalet ancak gönüllü olarak, karşılıksızca bir malı iltizâm
etmektir. Bu da lâzım olmuştur (İbn Hacer).
[7] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Buhârî bu hadîsi
Tefsir ve Farâiz Kitâblan'-nda da getirmiştir.
[8] Bu, Buyu' Kitâbı'nm evvellerinde geçen uzun hadîsin
Özetidir. Buhârî'nin maksadı İslâm'da hılf'ın (yânî yeminle dost edinmenin)
varlığını isbât etmektir.
[9] Buhârî bu hadîsi İ'tisâm Kitabı'nda da getirmiştir.
Hadîsin "İslâm'da
(Câhiliyet devrinin) ahdi yoktur" kısmı da sahîh bir hadîstir. Bunu
Müslim, Sa'd ibn İbrâhîm ibn Abdirrahmân ibn Avf tan rivayet etmiştir. Bunda
Peygamber'İn kasdettiği ve İslâm'da olmadığını bildirdiği ahd, Câhiliyet
devrindeki haksız işler ve zulümler, kötülükler yapmak hususunda ya-pılagelen
ahddir. îslâm kötülük için yapılan ahidleri yok edip, bu babın birinci
hadîsinde İbn Abbâs'ın da belirttiği gibi, hakta nusrat, yardımlaşma ve nasihat
akdini bakî kılmıştır.
Enes ibn Mâlik
hadîsinde bildirilen kardeşlik akdi, Mescid'in inşâsını mü-teâkib
Peygamber(S)'İn bir gün Enes'in evinde Muhacirler ve Ensâr'dan doksan sahâbî
arasında İkişer ikişer akdettiği kardeşlik akdidir. Bunlardan bâzıları İbn
Hişâm'ın Sîret'inde İbn tshâk rivâyetiyle şunlardır:
Muhacirler
Ensâr
Ebû Bekr es-Sıddîk Hârice ibn Zeyd
Umer ibnu'l-Hattâb Utbân İbn Mâlik
Ebû Ubeyde İbn
Cerrah Sa'd ibn
Muâz
Abdurrahmân ibn
Avf Sa'd
ibnu'r-Rabî'
Zubeyr
ibnu'l-Avvâm Seleme ibn Selâme
Uşmân ibn Affân Evs ibn
Sabit
Talha ibn
Ubeydillah
Ka'b ibn Mâlik
Ca'fer Tayyar Muâz
ibn Cebel
Saîd ibn Zeyd Ubeyy ibn Ka'b
Mus'ab ibn Umeyr Ebû Eyyûb
el-Ensârî
Ebû Huzeyfe İbn
Utbe Abbâd ibn
Bİşr
Ammâr İbn Yâsir Huzeyfe ibn
Yemân
Ebû Zerr el-Gıfârî Munzir ibn Amr
Hatîb ibn Ebî
Beltaa Uveym
ibn Sâide
Selmân el-Fârisî
Ebu'd-Derdâ Uveymir
Bilâl el-Habeşî Ebû
Ruveyha Abdullah (R).
Bu kardeşlik akdinin
dayanağı el-Enfâl: 72. âyetidir.
Bu iki hadîsin havale
ile münâsebeti kardeşlik akdinde iki dîn kardeşi birbirine tatavvu' veçhiyle
mîrâsçı olduklarıdır. Kefalet de tatavvu' veçhiyle ivazsız iltizâmdan ibaret
olduğu İçin, aralarında bir derece münâsebete vesîle olmuştur.
[10] Bir Ölünün borcunu ödemeyi üzerine alan kimse için bu
kefaletten dönmesi sahih olmaz. Çünkü bunu ödemek ona lâzım olmuş ve hakk,
onun zimmetinde kararlaşmıştır
[11] Hasen Basrî'nin bu görüşü âlimler cumhurunun görüşüdür
[12] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Ebû Katâde: Onun
borcu benim üzerimedir, dedi" sözündedir. Hadîs biraz önce de geçmişti
[13] Hadîsin bâb başlığına
münâsebeti şu cihetledir: Ebû Bekr, Peygamber'in devlet başkanlığı makaamma
geçtiği gibi, Peygamber'in üzerinde bulunan vâcib ve tatavvu' vazîfeleri yerine
getirmeyi üstüne almıştır. Bunu üstlenince,
Peygam-, ber'in üzerindeki va'd ve borçların hepsini ödemesi lâzım gelmiştir.
Peygamber (S) zâten va'di yerine getirmeyi severdi. Ebû Bekr de bunları infaz
etmiştir (Aynî).
[14] Bu, Mekke'nin Yemen cihetinde ve deniz sahilini
ta'kîben beş günlük mesafede bulunan bir yerin adıdır.
[15] Bu kelimeyi hadîsçiler böyle "İbnu'd-Dağine"
şeklinde okuyorlar; lugatçiler ise "İbnu'd-Duğunne" şeklinde telâffuz
ediyorlar. Her iki şekilde tesbît ve rivayet edilmiştir. Bu zâtın isminde de
ihtilâf edilmiştir. İbn İshâk'a göre adı Rabîa ibn Refi'dir. Sonra müslümân
olmuş, Huneyn gazasında bulunmuş ve o gün Dureyd ibn Samme'yi öldürmüştür (İbn
Abdilberr ve Zehebî).
[16] Bu, uzun hicret hadîsinin bir kısmıdır.
Bu hadîsten buradaki
hedef, Ebû Bekr'in, İbnu'd-Dağine'nin verdiği emâ-na, yâni koruma ahdine razı
olması ve Peygamber'in de onu bu emân üzerinde takrir etmesidir. Hadîsin
kefalet konusuna giriş ciheti de, hadîsin bedenlerin kefaletine yakışıcı
olmasıdır. Çünkü ona emân verip koruyan kimse, korunanın npfçîne zulrri
edilmemesini tekeffül etmiş gibidir {îbn Hacer, İbnu'l-Munîr'den).
[17] Bu bâb başlığı, Buhârî'nin el-Asîlî ve Kerime
nüshalarında böyle gelmiştir. Diğer râvîlerin nüshalarında ya yoktur, ya da
farklı şekilde gelmiştir
[18] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu açıktır; o da borcun
hükmünü beyân hakkında olmasıdır. "Peygamber mü'minlere kendi öz
nefislerinden daha yakındır" fıkrası, el-Ahzâb: 6. âyetinin baş kısmıdır.
Burada vahyu metluvv ile vahyu gayrı metluvv te'yîd buyurulmuştur.