1- Bâb: Üzümden Yapılan Hamr (Şarâb)
2- Bâb: "Hamrın Tahrîmi İndi, Hamr İse Hurma
Koruğundan Ve Hurmadan Yapılıyordu"
3- Bâb: Baldan Yapılan Hamr Ki, O Biti'(Denilen İçki)Dir.
4- "Hamr, Aklı Örten İçkidir" Hakkında Gelen
Şeyler Babı
8- Sarhoşluk Vermediği Müddetçe Nakî' Denilen Hurma
Şırası(Nı İçmenin Câizliği) Babı
9- Bâzak Ve Sarhoşluk Veren Her İçkiden Nehyeden Kımse(Yi
Zikr) Babı
11- Süt İçilmesi Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
12- Suyun İyisini, Tatlısını İsteyip Aramak Babı
13- Süte Su Karıştırıp İçmek Babı
14- Tatlı Şerbeti Ve Bal Şerbeti Babı
15- Ayakta Dikilmiş Olarak İçme(Nin Hükmü) Babı
16- Devesi Üzerinde Dururken İçen Kimse Babı
17- Bâb: İçmekte Sırasıyle Sağdakine (Ver)!
18- Bâb: İnsan İçmekte Daha Büyük Kişiye Vermek İçin Sağ
Yanında Bulunan Kimseden İzin İster Mi?
19- (Bardaksız Ve Avuçlamaksızın) Havuzdan Ağızla Su
İçmek Babı
20- Küçüklerin Büyüklere Hizmet Etmeleri Babı
21- Yiyecek İçecek Kaplarını Örtüp Kapatmak Babı
23- Tulumun
Ağzından İçme(Nin Nehyi) Babı
24- Birşey İçerken Kabın İçinde Nefes Almaktan Nehy Babı
25- (Birşey İçerken Kabın Dışında) İki Nefesle Yâhud Üç
Nefesle (Dinlene Dinlene) İçmek Babı
26- Altın Kapta İçmenin Hükmü Babı
27- Gümüş Kap (Kullanmanın Hükmü) Babı
28- Kâse, Bardak Ve Çanaklarda İçme{Nin Cevazı) Babı
29- Peygamberin Bardağından Ve Kabından Îçmek Babı
30- Bereketin Ve Mübarek Suyun İçilmesi Babı
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
(İçecek
Şeyler Kitabı) [1]
Ve Yüce Allah'ın şu
kavli: "Ey îmân edenler, içki, kumar, (tapmaya mahsûs) dikili taşlar, fal
okları ancak şeytânın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının
ki, muradınıza eresiniz '' (el-Mâide: 90) [2]
1-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S):
"Kim dünyâda şarâb içer de sonra bu günâhından tevbe etmezse, o kişi
âhirette cennet şarâbından mahrum olur" buyurmuştur [3].
2-.......ez-Zuhrî
(şöyle demiştir): Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb haber verdi ki, kendisi Ebû
Hureyre(R)'den işitmiştir: Rasûıullah'a is-râ ettirildiği gece îliyâ'da (yânî
Beytu'l-Makdis'te) biri şarâb, biri süt dolu olan iki kadeh getirildi.
Rasûlullah (S) onlara baktı, sonra süt kadehini aldı. Bunun üzerine Cibrîl:
— "Seni fıtrata
hidâyet eden Allah'a hamd olsun! Eğer sen şarâbı almış olsaydın, ümmetin azgın
olurdu" dedi.
Bu hadîsi ez-Zuhrî'den
rivayet etmekte Ma'mer ibn Râşid, İbnu'l-Hâd, Usmân ibnu Umer ve ez-Zubeydî,
Şuayb'e mutâbaat etmişlerdir [4].
3-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Ben RasûluIlah(S)'tan bir hadîs işittim ki, onu sizlere
benden başka hiçbir kimse söyleyemeyecektir: Şöyle buyurdu: "Cehlin
yayılması, ilmin azalması, zinanın yayılması, şarâbın içilmesi, erkeklerin
mikdârı azalıp da kadınların çoğalması, o derecede ki elli kadının yalnız bir
tek kayyımları, yânî bakanı olması kıyamet alâmetlerindendir" [5].
4-.......İbnu
Şihâb şöyle demiştir: Ben Ebû Seleme ibn Abdirrahmân ile İbnu'l-Müseyyeb'den
işittim, şöyle diyorlardı: Ebû Hu-reyre (R) şöyle dedi: Peygamber (S) şöyle
buyurdu: "Zina edici (mü'min) kişi zina ettiği sıra (tam ve kâmil bir)
mü'min olduğu hâlde zina etmez. İçki içen de içki içtiği zamanda (kâmil bir)
mü'min olarak içemez. Hırsız da hırsızlık yaparken (kâmil bir) mü'min olarak
hırsızlık yapamaz."
İbnu Şihâb şöyle dedi:
Ve yine bana Abdulmelik ibnu Ebî Bekr ibn Abdirrahmân ibni'l-Hâris ibn Hişâm
haber verdi ki, zikredilen Abdulmelik'in babası Ebû Bekr, bu hadîsi Ebû
Hureyre'den tahdîs ederdi. Sonra şöyle der idi: Bu Ebû Bekr ibnu Abdirrahmân,
şu Ebû Hureyre hadîsinde zikredilenlerin beraberine şunu da katardı: "İnsanların
gözleri önünde yağmacılık yapan yüksek mevki' sahibi (zâlim) kişi, yağmacılık
ettiği zaman (kâmil) mü'min olarak yağmacılık edemez" [6].
5-.......Bize
Mâlik -ki o, ibnu Mığvel'dir- Nâfi'den tahdîs etti ki, İbn Umer (R):
"Yemin olsun hamr haram kılındı, hâlbuki Medine'de ondan birşey yoktu"
demiştir [8].
6-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Hamr bizlere haram kılındı. Haram kılındığında biz
üzümlerden yapılan hamn -Medine'de demek istiyor- ancak pek az buluyorduk.
Bizim hamrımızın çoğu (yânî aslı) rutab kertesine varmamış olan hurma koruğu ve
hurmadır [9].
7-.......Bize
Âmir eş-Şa'bî tahdîs etti ki, İbn Umer (R) şöyle demiştir: Umer, Peygamber'in
minberi üzerinde ayağa kalktı da şöyle dedi: "Amma ba'du: Hamnn, yânî
şarâbın haram kılınması indi. Hamr ise (bu gün) beş şeyden yapılıyor: Üzümden,
hurmadan, baldan, buğdaydan, arpadan. Hamr, aklı ve şuuru örtüp karıştıran
içkididir" [10].
8-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle dedi: Ben Ebû Ubeyde'ye, Ebû Talha'ya, Ubeyy ibn Ka'b'a
"Zehv" denilen hurma koruğundan ve hurmadan yapılan "Fadîh"
içkisi dağıtıyordum. Bu topluluğa bir kimse geldi de:
— "Hamr haram kılınmıştır" dedi.
Bunun üzerine (üvey
babam) Ebû Talha bana:
— Yâ Enes! Kalk, bu şarâbları dök! dedi. Ben de
şarâbları döktüm [12].
9-.......Bize
Mu'temir tahdîs etti ki, babası Süleyman ibn Tarhân el-Basrî şöyle demiştir:
Ben Enes'ten işittim, şöyle dedi: Ben bir işret meclisinde kalkıp amcalarıma
fadîh denilen içki sunuyordum. Ben onların en küçükleri idim. Bu sırada "Şarâb
haram kılındı" denildi. Bunun üzerine o mecliste bulunanlar:
— Şarâbları dök! dediler. Biz de şarâbları
döktük.
(Süleyman ibn Tarhân
dedi ki:) Ben Enes'e:
— Onların şarâbları ne idi? diye sordum. Enes:
— Yaş hurma ve hurma koruğu içkisi idi, dedi.
Ebû Bekr ibn Enes:
— Onların hamrı bu
idi, dedi de Enes, oğlunun bu sözünü reddetmedi.
(Süleyman şöyle dedi:)
Ve bana arkadaşlarımdan biri tahdîs etti ki, o, Enes'ten:
— Fadîh, o gün onların hamrı idi, derken
işitmiştir [13].
10-.......Bana
Bekr ibnu Abdillah tahdîs etti ki, onlara da Enes ibn Mâlik (R): Şübhesiz hamr
haram kılındı. Hamr ise o gün "Büsr" ve "Temr" (yânî
alacası düşmüş hurma koruğu ve hurma) idi, diye tahdîs etmiştir [14].
Ma'n ibn îsâ: Ben
Mâlik ibn Enes'e
"el-Fukkaa"
(denilen kuru üzümden yapılan şıra) içkisinin hükmünü sordum. İmâm Mâlik:
Sarhoşluk vermediği
zaman be's yoktur, dedi. İbnu Derâverdî de şöyle dedi: Biz
"el-Fukkaa" içkisinin içilip içilmeyeceğim sorduk, âlimler:
Sarhoşluk vermiyorsa
be's yoktur, dediler [15].
11-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah(S)'a biti* (içkisinin hükmü) soruldu da, O:
"Sarhoşluk veren her içki haramdır'''buyurdu [16].
12-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân haber verdi ki, Âişe (R) şöyle
demiştir: Rasûlullah(S)'tan bit'u içkisinin hükmü sorulmuştu -ki bu bit'u,
baldan yapılan nebîz olup bunu Yemen ahâlîsi içmekte idiler- Rasûlullah:
"Sarhoşluk veren her içki haramdır" diye cevâb verdi.
Yine ez-Zuhrî şöyle
demiştir: Bana Enes ibnu Mâlik tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Dtıbbâ' ve
muzeffet denilen kaplarda şıra kurmayın" buyurmuştur.
(ez-Zuhrî dedi ki:)
Ebû Hureyre bu iki kabın beraberine "Hantem" ile "Nakîr"
ismindeki kapları da katardı [17].
13-.......Bize
Yahya ibn Saîd, Ebû Hayyân et-Teymî'den; o da Âmir eş-Şa'bî'den tahdîs etti ki,
İbn Umer (R) şöyle demiştir: Umer, RasûlulIah(S)'ın minberi üzerinde hutbe
yapıp şöyle dedi:
— "Şu muhakkak ki, hamnn haram kılınması
emri (ei-Mâide:93) inmiştir. (Bu gün) hamr da şu beş şeyden yapılmaktadır:
Üzümden, hurmadan, buğdaydan, arpadan ve baldan, Hamr ise aklı örten her
içkidir. Üç şey var ki, Rasûlullah'ın onlar hakkında bize tam bir bij-gi
verinceye kadar bizlerden ayrılmamasını temennî ettim: Dede, ke-lâle ve bir de
ribâ bâblarından birtakım bâblar."
Ebû Hayyân et-Teymî
dedi ki: Ben Âmir eş-Şa'bî'ye:
— Yâ Ebâ Amr! Bir şey
(bir içki) var ki, Sind'de pirinçten yapılıyor (bunun hükmü nedir)? dedim.
eş-Şa'bî:
— Pirinçten yapılan bu
içki Peygamber zamanında yoktu -yâhud: Umer zamanında yoktu-, dedi.
Haccâc da Hammâd'dan;
o da Ebû Hayyân'dan yaptığı rivayette üzüm ma'nâsına olan "İneb"
yerine, kuru üzüm demek olan "Ze-bîb"ı söylemiştir [18].
14-.......
Bize Şu'be, Abdullah ibn Ebî's-Sefer'den; o da eş-Şa'bî'den; o da İbn Umer'den
tahdîs etti ki, Umer (R): "Hamr, beş şeyden yapılıyor: kuru üzümden,
hurmadan, buğdaydan, arpadan, baldan" demiştir.
Ve Hişâm ibnu Ammâr
şöyle söyledi: Bize Sadaka ibnu Hâlid tahdîs etti. Bize Abdurrahmân ibnu Yezîd
ibn Câbir tahdîs etti. Bize Atıyye ibnu Kays el-Kilâbîtahdîs etti. Bize
Abdurrahmân ibnu Gan-min el-Eş'arî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Âmir yâhud
Ebû Mâlik el-Eş'arî tahdîs etti: Vallahi o bana yalan söylemedi. Kendisi
Peygamber(S)'den işitti ki, şöyle buyuruyordu: "Yemîn olsun, ümmetimden
muhakkak birtakım kavim/er meydana gelecektir. Bunlar ferci (yânı zina
etmeyi), ipek elbiseler giymeyi, şarâb içmeyi, çalgı âletleri çalıp eğlenmeyi
halâl ve mübâh sayacaklar. Ve yine birtakım (merhametsiz) zümreler de bir dağın
yanına (dağ mesirelerine) konaklayacaklar, onlara âid koyun sürüsü ile çoban
sabahları yanlarına gelecek (akşamlan gidecek). Bunlara fakır kişi bir hacet
için gelecek de bu duygusuz insanlar fakire: Haydi (bugün git), bize yarın gel!
diyecekler. Bunun üzerine Allah (eğlendikleri) dağı geceleyin üzerlerine
indirip bir kısmını helak edecek, (sağ kalan) öbürlerini de kıyamet gününe
kadar maymunlar ve domuzlar suretine tebdil edecektir" [19].
15-.......-Ebû
Hazım şöyle demiştir: Ben Sehl ibn Sa'd'dan işittim, o şöyle diyordu. Ebû
Useyd Mâlik ibn Rabîa es-Sâidî (R) geldi de, Rasûmllah'ı kendinin düğün
yemeğine da'vet etti. Henüz evlendiği karısı da yeni gelin olduğu hâlde
da'vetlilere hizmet ediyordu.
Sehl dedi ki:
— Yeni gelinin o
ziyafette Rasûlullah'a ne içirdiğini bilir misin? Tevr denilen kap içinde
geceden Rasûlullah için birkaç hurma ıslattı (bunun şırasını içirdi) [20].
16-.......Bize
Sufyân ibn Uyeyne, Mansûr'dan; o da Salim (ibn Ebi'l-Ca'd)'den tahdîs etti ki,
Câbir (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bâzı zarflar içinde şıra kurmaktan
nehyetmişti. Ensâr:
— Şu muhakkak ki, bizim için bu kaplar
zarurîdir, dediler. Rasûlullah:
— ''Öyleyse bunlarda şıra kurmaktan
nehyedilmez" buyurdu. (Buhârî dedi ki:) Ve bana Halîfe şöyle dedi: Bize
Yahya ibn Sa-
îd tahdîs etti. Bize
Sufyân, Mansûr'dan; o da Salim ibn Ebl'l-Ca'd'den; o da Câbir'den bu hadîsi
tahdîs etti [21]
17- Bize
Abdullah ibnu Muhammed tahdîs etti. Bize Sufyân ibn Uyeyne bu geçen hadîsi
tahdîs etti. Sufyân bunda: "Peygamber (S) birtakım kaplardan
nehyedince..." şeklinde söyledi.
18-.......Abdullah
ibn Amr (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) kırba tulum gibi deriden yapılmış
olanlardan başka kaplarda şıra yapılmasını nehyettiği zaman, sahâbîler
tarafından Peygamber'e:
— İnsanların hepsi
kırba ve tulum gibi deri kaplar bulamaz ki, denildi.
Bunun üzerine
Peygamber onlara ziftlenmemiş olan balçık çömlek ve küp içinde şıra kurmalarına
ruhsat ve müsâade verdi [22].
19-.......Bize
Yahya ibn Saîd el-Kattân, Sufyân'dan tahdîs etti. Bana Süleyman el-A'meş,
İbrâhîm et-Teymî'den; o da el-Hâris ibn Suveyd'den tahdîs etti ki, Alî (R):
Peygamber (S) dubbâ'dan ve ziftlenmiş kap(içinde şıra kurmak)tan nehyetti,
demiştir.
Bana Usmân ibn Ebî
Şeybe tahdîs etti. Bize Cerîr ibn Abdilha-mîd, el-A'meş'ten... bu geçen hadîsi
tahdîs etti [23].
20-.......Bize
Cerîr, Mansûr'dan tahdîs etti ki, İbrâhîm en-Nahaî (şöyle demiştir): Ben,
el-Esved ibn Yezîd'e:
— Sen mü'minlerin
anası Âişe'ye, hangi şeyler içinde şıra tutulması mekruh olur diye sordun mu?
dedim.
Esved:
— Evet, dedi ve şöyle ilâve etti: Ben:
— Ey mü'minlerin
anası! Peygamber hangi şeylerin içinde şıra tutulmasından nehyetti? dedim.
Âişe:
— Bu hususta biz ev
halkını dubbâ'da ve muzeffette (yânı ziftlenmiş kapta) şıra kurmamızdan
nehyetti, dedi.
(İbrâhîm en-Nahaî dedi
ki:) Bu sefer Esved'e:
— Âişe, hantem ve cerr
denilen testiyi zikretmedi mi? diye sordum.
Esved:
— Ben sana ancak
işittiğim şeyi tahdîs ediyorum, sana işitmediğim şeyi mi tahdîs edeyim? Dedi [24].
21-.......Bize
eş-Şeybânî tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Ebî Evfâ(R)'dan
işittim, o şöyle dedi: Peygamber (S) yeşil testi (içinde şıra tutmak)tan
nehyetti.
(eş-Şeybânî dedi ki:)
Ben Abdullah'a:
— Beyaz testi içinde mi içelim? dedim.
Abdullah:
— Hayır, ondan da içmeyin (çünkü hüküm birdir),
dedi [25].
22-.......Ebû
Hazım şöyle dedi: Ben Sehl ibn Sa'd es-Sâidî(R)'den işittim. Ebû Useyd Mâlik
ibn Rabîa es-Sâidî, Peygamber(S)'i kendi düğün aşına da'vet etti. O gün yeni
gelin olduğu hâlde da'vetlilere hizmet eden karısı (Ümmü Useyd Selâme) idi.
Ümmü Useyd:
— Bu ziyafette
Rasûlullah'a ne şırası içirdiğimi bilir misiniz? Ben geceden O'nun için tevr
dediğimiz kap içinde birkaç aded hurma ıslattım, dedi [26].
Umer ibnu'l-Hattâb, Ebû
Ubeyde ibnu'l-Cerrâh ve Muâz ibn Cebel, Tılâ" denilen içkinin (kaynatılıp
üçte . biri kalınca) içilmesine kaail oldular. el-Berâ ibnu Azib ile Ebû Cuhayfe de (kaynatılıp yarı olunca)
tılâ içkisini
içtiler.
îbn Abbâs (sıkılmış
şıradan soran kimseye): Sıkılmış şıra taze olduğu müddetçe iç, demiştir.
Umer ibnu'l-Hattâb
şöyle demiştir:
"Ben (oğlum)
Ubeydullah'ta şarâb kokusu hissettim, (o,
tılâ içtiğini söyledi). Ben tılâ içkisinin sarhoş edici olup olmadığını
soracağım. Eğer sarhoş edici ise, onu celde vururum" [27].
23-.......Bize
Sufyân es-Sevrî haber verdi ki, Ebû'I-Cuveyriye şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs'a
"el-Bâzak" içkisinin hükmünü sordum. İbn Abbâs:
— Muhammed (S) bâzak içkisinin hükmünü önceden
bildirip "Sarhoş eden her şey haramdır" buyurmuştur, dedi.
Ebû'l-Cuveyriye:
— Bâzak, halâl-tayyib
içkidir, (çünkü o, halâl-tayyib olan üzümün sıkılmış sırasıdır), dedi.
İbn Abbâs:
— Halâl-tayyib olanı
iç, şu muhakkak ki halâl-tayyib olandan sonra harâm-habîsten başkası yoktur,
(çünkü o şıra ilk haletinden hamrlığa dönüşmüştür), dedi [28].
24-.......Bize
Hişâm ibn Urve, babası Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (R): Peygamber (S) tatlıyı
ve balı severdi, demiştir [29].
25-.......Bize
Katâde tahdîs etti ki, Enes (R) şöyle demiştir: Ben Ebû Talha'ya, Ebû
Ducâne'ye, Süheyl ibnu'l-Beydâ'ya hurma koruğu ile hurma karışığından yapılmış
içki sunuyordum. Derken hamr, yânî şarâb haram kılındı. Ben hemen o içkileri
attım. Ben onların içki dağıtıcıları ve en küçükleri idim. Biz o gün bu
içkileri hamr sayıyorduk [31].
Amr ibnu'l-Hâris şöyle
dedi: Bize Katâde tahdîs etti ki, kendisi Enes'ten işitmiştir.
26-.......Bana
Atâ ibn Ebî Rebâh haber verdi ki, kendisi Câbir(R)*den şöyle derken işitmiştir:
Peygamber (S) kuru üzümle hurmayı, alacalanmış hurma koruğu ile taze hurmayı
birleştirmekten nehyetti [32].
27-.......Ebû
Katâde (R) şöyle demiştir: Peygamber (S), olgun hurma ile ermemiş hurma
koruğunun, yine hurma ile kuru üzümün bir arada birleştirilmesini nehyetti.
Bunlardan herbirisi ayrı ayrı şıra ve hoşaf yapılmalıdır [33].
'Sağmal hayvanlarda da
sizin için elbette âyet vardır. Size onların karınlarındaki fışkı ile kan
arasında, içenlerin boğazından kolaylıkla geçen dupduru (ve tertemiz) bir süt
içiriyoruz" (en-Nahl: 66) [34]
28-.......Bize
Yûnus, ez-Zuhrî'den; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den haber verdi ki, Ebû Hureyre
(R): Rasûlullah(S)'a, isrâ ettirildiği gece (Beytu'l-Makdis'te) bir kadeh süt
ve bir kadeh şarâb getirildi... demiştir [35].
29- Bize
el-Humeydî tahdîs etti ki, o Sufyân ibn Uyeyne'den işit-miştir. Bize Salim
Ebu'n-Nadr haber verdi ki, kendisi Ümmü'1-Fadl'in himayesinde bulunan Umeyr'den
işitmiştir. O Ümmü'1-Fadl'dan tahdîs ediyordu. Ümmü'1-Fadl (R):
— İnsanlar (Arafat'ta)
Arefe günü Rasûlullah'ın oruçlu bulunmasında şübhe ettiler. Bunun üzerine ben
Rasûlullah'a içi süt dolu bir kap gönderdim, Rasûlullah (S) o sütü içti,
demiştir.
Râvî Sufyân ibn Uyeyne
bazen hadîsi şöyle söylemiştir: İnsanlar arefe günü Rasûlullah'ın orucu
hususunda şübhe ettiler. Bunun üzerine Ümmü'1-Fadl, Rasûîullah'a içinde süt
bulunan bir kap gönderdi...
Sufyân bu hadîs
üzerinde durdurulup da sorulduğu zaman:
— Bu hadîs, Ümmü'1-Fadl'dandır, derdi [36].
30-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Ebû Humeyd Abdurrahmân es-Sâidî, en-Nakî'
merasından Rasûlullah'a bir kâse süt getirmişti. Rasûlullah (S), Ebû Humeyd'e:
— "Bu kâseyi bir
bezle örtmedin mi? Keski bunun üzerine enli-lemesine bir tahta parçası olsun
koysaydın!" buyurdu [37].
31-.......
Bize el-A'meş tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Salih Zekvân'dan işittim, o
zannediyorum ki, Câbir'den zikrediyordu. Câbir (R) şöyle demiştir: Ensâr'dan
bir zât olan Ebû Humeyd, en-Nakî' merasından Peygamber(S)'e bir kap süt
getirdi. Peygamber de ona:
— 'Bunu bir bezle
örtmedin mi? Keski bunun üzerine enlileme-sine bir tahta parçası olsun koy
sandın!" buyurdu.
(el-A'meş dedi ki:) Ve
bana Ebû Sufyân Talha ibn Nâfi', Câbir'den; o da Peygamber(S)'den olmak üzere
bu hadîsi tahdîs etti.
32-.......Ebû
İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib (R)'den işittim şöyle dedi:
Peygamber (S) beraberinde Ebû Bekr olduğu hâlde, Mekke'den (Medîne'ye Muhacir
olarak) geldi. Ebû Bekr dedi ki: Biz yolumuz üzerinde bir çobana uğradık.
Rasûlullah çok susamış hâldeydi.
Ebû Bekr dedi ki: Ben
bir kâse içine bir mikdâr süt sağdım. Rasûlullah bu sütten içti, hattâ ben
onun ihtiyâcı ve yeteri kadar içip doyduğunu bilip hoşnûd oldum. Bu sırada bize
Surâka ibnu Cu'şum bir at üzerinde olarak geldi. Rasûlullah ona beddua etti.
Bunun üzerine Surâka, Rasûlullah'tan kendisi aleyhine beddua etmemesini ve
kendisinin selâmetle geri dönüp gitmesini İstedi. Peygamber de onun isteğini
yerine getirdi (yânî ona beddua etmedi) [38].
33-.......Bize
Ebu'z-Zinâd, Abdurrahmân'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den olmak üzere tahdîs etti
ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Bol sütlü sağım devesi -sağılıp
sahibine geri verilmek üzere-hediye etmek ne güzel sadakadır. Seçkin sağmal
koyun hediye etmek de böyle güzel bir sadakadır. Bu bereketli hayvan,
sabahleyin bir kap süt verir, akşamleyin bir kap süt verir"[39].
34- Bize Ebû
Âsim, el-Evzâî'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Ubeydullah ibn Abdillah'tan; o da
İbn Abbâs(R)'tan tahdîs etti ki, Rasû-îullah (S) süt içip ağzını çalkalamış da
"Bu yağlıdır" buyurmuştur [40].
Ve îbrâhîm ibn Tahmân,
Şu'be'den; o da Katâde'den söyledi ki, Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir:
Rasûlullah (S) -Mi'râcı anlatırken-şöyle buyurdu: "Bana Sidre ağacı
gösterildi. Baktım ki, orada dört nehir vardı. İki nehir zahir, iki nehir de
bâtın idi. Zahir olan nehirler Nıl ile Furât nehirleridir. Bâtınî olan nehirler
cennetteki iki nehirdir. Sonra bana üç bardak sunuldu. Birinde süt, birinde
bal, birinde de şarâb vardı. Ben süt dolu olan bardağı aldım ve içtim. Bana:
Sen ve ümmetin fıtrata isabet ettiniz, denildi..." [41].
Hişâm ed-Destevâî,
Saîd ibn Ebî Arûbe ve Hemmâm ibn Yahya hepsi de Katâde'den; o da Enes ibn
Mâlik'ten; o da Mâlik ibn Sa'sa-a'dan; o da Peygamber(S)'den olmak üzere
nehirlerin zikrine kadar, geçen metin tarzında bu hadîsin metnini ittifakla
söylediler, fakat "Üç kadeh" fıkrasını zikretmediler [42].
35-.......İshâk
ibn Abdiliah, amcası Enes ibn Mâlik (R) şöyle derken işitmiştir: Ebû Talha,
Medine'de hurmalık mal yönünden En-sâr'ın en zengini idi. Kendisine mallarının
en sevimlisi de Beyruhâ (denilen bustânı) idi. Beyruhâ Peygamber mescidinin
karşısında idi. Ra-sûlullah (S) da Beyruhâ'ya girer ve onun içindeki güzel
sudan içerdi.
Enes dedi ki:
"Siz, sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harca-yıncaya kadar asla
iyiliğe ermiş olmazsınız. Her ne infâk ederseniz» şübhesiz Allah onu
bilir" (âiûimrân: 92) âyeti inince (üvey babam) Ebû Talha kalktı da:
— Yâ Rasûlallah!
Şübhesiz ki Allah "Siz, sevdiğiniz şeylerden harcayıncaya kadar asla
iyiliğe ermiş olmazsınız... "buyuruyor. Malımın bana en sevimli olanı
Beyruhâ'dır. İşte bu Beyruhâ, Allah için sadakadır. Bu sadakanın hayrını ve
Allah yanında onun âhiret azığı olmasını umanm. Yâ Rasûlallah! Sen bu bustânımı
Allah'ın sana gösterdiği yere koyup sarfet! dedi.
Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Bah! (Ne güzel ve ne büyük şey!) Bu,
kazanç veren bir maldır -yâhud: Bu, faydası sahibine çabuk ulaşan bir
maldır-" Şekk eden râvî Abdullah ibn Mesleme'dir.. "Ben senin
söylediğim işitüm. Ben bu bustânı kendi hısımlarına tahsîr etmeni uygun
bulurum" buyurdu.
Bunun üzerine Ebû
Talha:
— Yâ Rasûlallah! Ben
de Sen'in istediğin üzere yaparım, dedi. Akabinde Ebû Talha Beyruhâ'yı
hısımları ve amca oğullan arasında taksîm etti.
İsmâîl ibn Ebî Uveys
ile Yahya ibn Yahya ("Revân" masdarın-dan olmak üzere)
"Râyıhun" şeklinde söylediler [43].
36-.......
ez-Zuhrî şöyle dedi: Bana Enes ibn Mâlik (R) haber verdi ki, kendisi
Rasûlullah'ın süt içtiğini görmüş.
(Enes dedi ki:)
Rasûlullah, Enes'in evine gelmiş hâldeyken, ben bir koyunun sütünü sağdım ve
Rasûlullah için kuyudan biraz su ile karıştırdım. Rasûlullah (S) kadehi alıp
içti. Bu sırada solunda Ebû Bekr, sağında da bir bedevi bulunuyordu. Rasûlullah
kendisinden artan sütü bedeviye verdi. Sonra da:
— "Sağa (veOÎ Sıra
ile sağa (ver)!" buyurdu [44].
37-.......Bize
Fuleyh ibnu Süleyman, Saîd ibnu'l-Hâris'ten; o da Câbir ibn Abdillah(R)'tan
tahdîs etti ki, Peygamber (S), Ensâr'-dan bir zâtın bustâmna girdi. Yanında
dostu (Ebû Bekr) bulunuyordu. Peygamber bustân sahibine (Ebû'l-Heyseme):
— "Eğer yanında eski kırba içinde bu gece
geceleyip soğumuş su varsa (içeriz), yoksa biz şu sudan (bardaksiz) dudağımızla
içeriz!" buyurdu.
Câfair dedi ki: Bu
sırada bustân sahibi (ağaçları sulamak için) bustânınm bir tarafından öbür
tarafına su çeviriyordu. Yine Câbir dedi ki: Bustân sahibi:
— Yâ Rasûlallah!
Yanımda gecelemiş su vardır, çardağa doğru git, dedi.
Câbir dedi ki:
Akabinde onları (Rasûlullah ile Ebû Bekr'i) çardağa götürdü. Bir bardağın
içine su koydu, sonra suyun üzerine de elcil koyunun sütünden sağdı. Bunu
Rasûlullah içti. Sonra kendisiyle beraber gelen zât (yânî Ebû Bekr) içti [45].
ez-Zuhrî:
inecek bir şiddetten dolayı
insan sidiği içmek halâl olmaz. Çünkü o pistir. Yüce Allah: "Size bütün
iyi ve temiz şeyler halâl kılındı" (el-Mâide: 4-5) buyurdu, demiştir [46].
İbn Mes'ûd da
sarhoşluk verici içki (ile tedâvî) hakkında: Şübhesiz ki, Allah sizin şifânızı,
size haram kıldığı şeyler içinde kılmadı, demiştir [47].
38-.......Bize
Ebû Usâme tahdîs edip şöyle dedi: Bana Hişâm, babası Urve'den haber verdi ki,
Âişe (R): Peygamber (S) tatlıyı ve balı çok severdi, demiştir [48].
39-.......en-Nezzâl
şöyle demiştir: Alî (ibn Ebî Tâlib -R) (Küfe Mescidi'nin) geniş kapısı önüne
geldi de ayakta dikilerek su içti ve (halkın şübhesini gidermek için):
— Birtakım insanlar,
birisinin ayakta dikilerek su içmesini ke-rîh görürler. Hâlbuki ben Peygamber(S)'in
benim içtiğimi gördüğünüz gibi su içtiğini gördüm, dedi [49].
40-.......Bize
Abdulmelik ibn Meysere tahdîs etti. Ben en-Nezzâl ibnu Sebre'den işittim. O,
Alî'den şöyle tahdîs ediyordu: Alî (R) öğle namazını kıldırdı. Sonra
insanların hacetleri için Küfe Mescidi'nin geniş yerinde ikindi namazı vakti
gelinceye kadar oturdu. Sonra kendisine su getirildi. Ondan içti, yüzünü ve
ellerini yıkadı. Râvî, başını ve ayaklarını da zikretti. Abdest aldıktan sonra
ayağa kalktı, artan suyu da ayakta dikilerek içti. Sonra:
— Şübhesiz birtakım
insanlar, ayakta dikilirken su içmeyi kerîh görürler. Muhakkak ki, Peygamber
(S) şu benim yaptığımın benzerini yaptı, dedi [50].
41-.......Sufyân,
Âsim el-Ahvel'den; o da eş-Şa'bî'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R): Peygamber
(S) ayakta dikilerek Zemzem suyundan içti, demiştir [51].
42-.......Bize
Ebu'n-Nadr, îbn Abbâs1 m hizmetçisi Umer'den haber verdi ki, (Abbâs'ın zevcesi)
Haris kızı Ümmü'1-Fadl Lubâbe (R), Peygamber(Sye bir kadeh süt gönderdi.
Peygamber ikindi vaktinde Arafe'de duruyordu. Eliyle kadehi aldı ve sütü içti.
İmâm Mâlik bu hadîsi
Ebu'n-Nadr'dan rivayetinde "Peygamber devesinin üzerinde duruyordu"
fıkrasını ziyâde etti [52].
43-.......Bana
Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle tahdîs etti:
Rasûlullah(S)'a (içmesi için) su ile karıştırılmış hâlde süt getirildi.
Rasûlullah'ın sağ tarafında bir çöl Arab'ı, sol tarafında da Ebû Bekr
bulunuyordu. Rasûlullah sütü içti, sonra çöl
Arab'ına verdi ve:
— "Dâima sıra ile
sağa (ver)/" buyurdu [53].
44-.......Bana
Mâlik, Ebû Hazım ibn Dinar'dan; o da Sehl ibn Sa'd(R)'dan şöyle tahdîs etti:
RasûluIIah'a içecek birşey getirildi. Ra-sûlullah bundan (bir mikdâr) içti.
Sağında bir genç, solunda da birtakım yaşlı kimseler yer tutmuşlardı. Bu
vaziyette Rasûlullah gence;
— "bardakta kalanı bu ihtiyarlara vermem
için bana izin verir misin?" diye sordu.
O genç sahâbî:
— Vallahi yâ
Rasûlallah, Sen'den gelen nasibimi hiçbir kimseye ihsan edemem, diye cevâb
verdi.
Bunun üzerine
Rasûlullah (S) bardağı o gencin elinin içine koyuverdi [54].
45-.......
Bize Fuleyh ibn Süleyman, Saîd ibnu'l-Hâris'den; o da Câbir ibn Abdillah(R)'tan
şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) beraberinde bir sahâbîsi olduğu hâlde,
Ensâr'dan bir adamın yanına girdi. Peygamber ile sahâbîsi o zâta selâm
verdiler. O adam selâmı aldı
da:
— Yâ Rasûlallah! Babam
ve anam Sana feda olsun! İçinde gelmiş olduğun bu saat, sıcak bir saattir,
dedi.
O zât, bu sırada
bustânındaki suyu kuyunun dibinden yeryüzüne çıkarmakla meşgul bulunuyordu.
Peygamber ona:
— "Eğer yanında eski kırba içinde
gecelemiş su varsa (içeriz), yoksa ağzımızla bu sudan içeriz" dedi.
O zât, bustân içinde o
suyu bir yerden diğer tarafa akıtıyordu.
O zât:
— Yâ Rasûlallah!
Yanımda eski kırba içinde gecelemiş (soğuk)
bir su vardır, dedi.
Bunun üzerine Peygamber
ve yanındaki sahâbî ile birlikte bus-tândaki çardağa doğru yürüdüler. Çardakta
bustân sahibi olan zât bir kap içine su döktü. Sonra o suyun üzerine kendine
âid bir elcil koyundan süt sağdı. Akabinde bu (suyla karıştırılıp soğutulan)
sütü Peygamber içti. Sonra geri verdi. Bu sefer o sütten Peygamber ile beraber
gelmiş olan zât (yânî Ebû Bekr) de içti [55].
46-.......Mu'temir'in
babası Süleyman şöyle demiştir: Ben Enes (R)'ten işittim, şöyle dedi: Ben bir
içki meclisinde amcalarıma fadîh içkisi sunup sâkîlik hizmetini yapıyordum. Ben
onların en küçüğü bulunuyordum. Bu sırada "Şarâb haram kılındı"
denildi. Bana:
— Şarâb testilerini devir! dediler. Biz de
onları devirip döktük, (Süleyman et-Teymî dedi ki:) Ben Enes'e:
— Onların içkileri ne idi? diye sordum. Enes:
— Taze hurma ve alacası düşmüş koruk hurmadır,
diye cevâb verdi.
Ebû Bekr ibnu Enes: Bu
fadîh şarâbı, o gün onların içkisi idi dedi de, Enes bunu reddetmedi.
Ve bana
arkadaşlarımdan biri tahdîs etti ki, kendisi Enes'ten: 'Fadîh, o gün onların
hamrı idi" derken işitmiştir [56].
47-.......İbnu
Cureyc şöyle dedi: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verdi ki, kendisi Câbir ibn
AbdiIlah(R)'tan şöyle derken işitmiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:
"(Güneş batıp) gece karanlığı başladığı yâhud akşama girdiğiniz zaman
çocuklarınızı (dışarı çıkmaktan) men' ediniz. Çünkü şeytânlar o sırada
dağılırlar. Geceden bir saat geçince de (dışarıdaki) çocuklarınızı evlerinize
koyunuz. O zaman Allah'ın ismini anarak kapıları kapatınız. Çünkü şeytân, kapatılmış
kapıyı açamaz. Yine Allah'ın ismini anarak su kırbalarınızın ağızlarını
bağlayınız. Yine Allah'ın ismini anarak yiyecek kaplarınızın üzerlerini örtüp
kapatınız, velev üzerlerine enlilemesine birşey koymanız suretiyle olsun.
Yanan kandillerinizi de söndürünüz!"[57]
48-.......Bize
Hemmâm ibn Yahya, Atâ'dan; o da Câbir(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S)
şöyle buyurmuştur: "Uyuyacağınız zaman kandillerinizi söndürünüz, kapılan
kapatınız, tulum ve kırbaların ağızlarını bağlayınız, yiyecek ve içecek
şeylerinizin üzerlerini iyice
örtüp kapatınız".
Râvî: Sanırım ki,
Rasûlullah burada "Velev ki, yiyecek kabının üzerine koyacağın bir
tahtaparçasıyle olsun"buyurdu, demiştir [58].
49-.......Ebû
Saîd el-Hudrî (R): Rasûlullah (S) tulum ve kırbaların ağızlarım dışa
kıvırmaktan, (yânî kapların ağızlarının dışa kıvrılıp onlardan (bir maşrabaya
koymadan, ağızla) içilmesinden nehyetti, demiştir.
50-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibn Abdillah tahdîs etti ki kendisi Ebû Saîd
el-Hudrî'den şöyle derken işitmiş-tir: Ben RasûIullah(S)'tan, deriden yapılmış
tulum ve kırbaların ağızlarını dışa kıvırıp onlardan ağızla su içmekten
nehyederken işittim, demiştir.
Bu hadîsin
râvîlerinden Abdullah ibnu'l-Mubârek şöyle dedi: Ma'-mer yâhud Ma'mer'den
başkası: Hadîsteki "el-Ihtmâs", kırba, tulum ve benzeri kapların
ağızlarından su içmektir, demiştir [59].
51-.......Bize
Eyyûb ibn Temîme es-Sahtıyânî tahdîs edip şöyle dedi: İkrime bize şöyle dedi:
Dikkat edin, size kısa kısa birşeyler haber vereceğim ki, onları bize Ebû
Hureyre şöyİe tahdîs etti: Rasûluî-lah (S) kırbanın veya su kabının ağzından
(bir bardağa koymaksızın) su içmekten ve birinizin evinin duvarına komşusunun
kendi ağacını -bir rivayette: bir ağaç başım- koymasını men' etmesinden
nehyetti.
52-.......Bize
Eyyûb, îkrime'den haber verdi ki, Ebû Hureyre (R): Peygamber (S) su kabının
ağzından (bardağa koymaksızın) su içmekten nehyetti, demiştir.
53-.......Bize
Hâlid el-Hazzâ, îkrime'den haber verdi ki, İbn Abbâs (R): Peygamber (S) su
kabının ağzından su içmekten nehyetti, demiştir [60].
54-.......Ebû
Katâde (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Sizin biriniz
birşey içtiğinde, su kabının içine nefes verip hohlamasın. Sizin biriniz çiş
ettiği zaman sağ eliyle cinsiyet organına meshetmesin. Sizin biriniz (halâda)
silindiği zaman da sağ eliyle silinmesin" [61].
55-.........
Azre ibnu Sabit şöyle dedi: Bana Sumâme ibnu Abdillah haber verip şöyle dedi:
Enes (R) su içtiği kap(dışm)da iki yâhud üç kerre nefes alırdı ve:
— Peygamber (S) üç
kerre nefes alırdı, dedi [62].
56-.......
Bize Şu'be, el-Hakem ibn Uyeyne'den tahdîs etti ki, Abdurrahmân ibn Ebî Leylâ
şöyle demiştir: Huzeyfe (ibnu'l-Yemân -R- İran fetihleri sırasında) Medâin'de bulunuyordu.
Su içmek istedi. Kendisine bir Dihkaan (yânî Medâin şeriflerinden birisi) bir
gümüş bardakla su getirdi. Huzeyfe kızarak bardağı fırlatıp attı da, şöyle dedi:
— Ben bu bardağı ilk
defa atmadım. Şu kadar ki, ben bu zâtı bana bunun içinde su vermekten
nehyetmiştim, fakat o vazgeçmedi. Hâlbuki Peygamber (S) bizleri hâlis ipek ve
atlastan, altın ve gümüş kaplarda içmekten nehyetti ve: "Bunlar dünyâda
kâfirlerindir» âhi-rette ise sizindir" buyurdu [63].
57-.......Bize
Muhammed ibn Ebî Adiyy, Abdullah ibn Avn'dan; o da Mucâhid ibn Cebr'den tahdîs
etti ki, îbnu Ebî Leylâ şöyle demiştir: Biz Huzeyfe'nin beraberinde sefere
çıktık. Huzeyfe, Peygamberdin şöyle buyurduğunu zikretti: "Altın ve gümüş
kaplarda içmeyin, hâlis ipek ve dîbâc (yânî atlas kumaş) giymeyin. Çünkü bunlar
dünyâda kâfirlerin, âhirette ise sizindir.'*
58-.......Peygamber'in
zevcesi Ümmü Seleme'den (o şöyle demiştir): Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:
"Şu gümüş kaptan birşey içen kişi var ya, muhakkak o kişi karnına ancak
(curb curb diye) cehennem ateşini göndermektedir" [64]
59-........
el-Berâ ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bizlere yedi şeyi
işlememizi emretti, yedi şeyden de bizleri nehyetti. Bizlere hastayı ziyaret
etmeyi, cenaze arkasından gitmeyi, aksırana duâ etmeyi, da'vetciye icabet
etmeyi, selamlaşmayı yaymayı, zulme uğramışsa yardım etmeyi, yemîn edenin
yemînini kabul edip isteğini yerine getirmeyi emreyledi. Ve yine Rasûlullah
bizleri altın yüzükler takmaktan, gümüş kaptan içmekten -yâhud: Gümüş kap
kullanmaktan-, eyer ve semerler üzerine binicinin altına konulan içi pamuk veya
yünle doldurulmuş, ipekten veya atlastan yapılmış küçük minderler kullanmaktan,
kassî denilen ince ve kalın ipek kumaşlar giymekten nehyetti [65].
60-.......Bize
Sufyânibn Uyeyne, Salim Ebu'n-Nadr'dan; oda Ümmü'l-Fadl'ın himayesinde bulunan
Umeyr'den; o da Ümmü'1-Fadl Lubâbe(R)'den tahdîs etti ki, sahâbîler Arafe günü
(Arafat'ta) Pey-gamber'in oruçlu olup olmadığı hakkında şübhe etmişlerdir.
Bunun üzerine Peygamber(S)'e bir kâse süt gönderilmiş, O da bu sütü içmiştir [66].
Ebû Burde şöyle
demiştir: Abdullah ibnu Selâm bana: Ben sana, içinden Peygamber'in içtiği bir
kâseden içireyim mi? dedi [67].
61-.......
Sehl ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Peygamber'e Arab kavminden bir kadın
zikredilmişti. Peygamber (S), Ebû Useyd es-Sâidî'ye, o kadına haber
göndermesini emretti. Ebû Useyd de o kadına haber yolladı. Bunun üzerine kadın
Medine'ye geldi ve Benû Sâide kalesine indi. Peygamber çıktı, nihayet kadının
bulunduğu yere geldi ve yanına girdi. Başını aşağıya doğru eğmiş bir kadınla
karşılaştı. Peygamber o kadına söz söyleyince, kadın:
— Senden Allah'a sığınırım, dedi. Peygamber de:
— "O hâlde ben de seni terkettim"
buyurdu. Müteakiben oradakiler kadına:
— Sen O'nun kim olduğunu biliyor musun?
dediler.
Kadın:
— Hayır bilmiyorum, dedi. Oradakiler:
— Bu, Allah'ın
Rasûlü'dür; seni görüp zevceliğe istemek maksadıyla sana gelmişti, dediler.
Kadın:
— Ben Peygamber'le
evlenmeyi kaçırmaktan dolayı bedbaht oldum, dedi [68].
(Sehl dedi ki:) O gün
Peygamber dönüp geldi de, nihayet kendisi ve sahâbîleri Benû Sâide sofasında
oturdular. Sonra Peygamber:
— "Yâ Sehl! Bize
su ver!" buyurdu.
Ben de onlar için bu
kadehi çıkardım ve bununla onlara su içir-dim.
Sehl'in râvîsi Ebû
Hazım şöyle dedi: Sehl bu kadehi bize çıkarıp gösterdi, biz de bunun içinden
teberrüken su içtik.
Dedi ki: Sonra bu
hâdisenin ardından Umer ibnu Abdilazîz (Me-dîne Vâlîsi iken) Sehl'den bu
kadehin kendisine hibe edilmesini istedi. Sehi de bu kadehi ona hibe etti [69].
62-.......Âsim
el-Ahvel şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik'in yanında Peygamber'in kadehini
gördüm. Bu kadeh çatlamış hâldeydi, Enes onu gümüşle bağlayıp kenetlemişti.
Âsim dedi ki: O, Nudâr
ağacından yapılmış, enli, güzel bir su bardağı idi.
Yine Âsim dedi ki:
Enes (R):
— Yemîn olsun ben bu
kadeh içinde Rasûlullah'a şundan ve şundan daha çok zaman su vermişimdir,
dedi.
Yine Âsim şöyle dedi:
İbn Şîrîn de şöyle dedi: Bu kadehin üzerinde demirden yapılmış bir halka
vardı. Enes ibn Mâlik bu halkanın yerine altından yâhud gümüşten bir halka
geçirmek istedi. Fakat (üvey babası) Ebû Talha ona:
— Sakın
Rasûlullah(S)'m yapmış olduğundan hiçbirşeyi değiştirme! diye tenbîh etti.
Bu tenbîh üzerine Enes
onu olduğu gibi bıraktı [70].
63-.......el-A'meş
şöyle demiştir: Bana Salim ibnu Ebi'I-Ca'd, Câbir ibn AbdilIah(R)'tan şu
gelecek hadîsi tahdîs edip şöyle dedi: Ben kendimi Peygamber'in beraberinde
gördüm ki, ikindi namazı vakti gelmiş, yanımızda da az bir sudan başkası yoktu.
Bu az su bir kap içine konuldu da akabinde Peygamber'e getirildi. Peygamber (S)
o kabın içine elini soktu ve parmakları su fışkırttı. Bundan sonra Peygamber:
— "Haydin abdest suyu ehlinin yanına
geliniz! Bereket (yânî gördüğünüz bu su artması) Allah kalındandır"
buyurdu.
(Câbir dedi ki:) Yemîn
olsun ki, ben suyu O'nun parmakları arasından fışkırırken görmüşümdür. Oradaki
insanlar hep abdest aldılar ve içtiler. Ben ise o sudan karnıma koyduğum
mikdârı çoğaltmak hususunda gayretimi hiç kısaltmıyordum. Ve o artan suyun
hakîkaten bir bereket olduğunu bildim.
Salim ibn Ebi'1-Ca'd
dedi ki: Ben Câbir'e:
— Siz o gün kaç kişi idiniz? diye sordum.
Câbir:
— Bindörtyüz kişi idik, dedi.
Bu hadîsi Câbir'den
rivayet etmekte Sâlim'e, Amr ibn Dînâr mu-tâbaat etmiştir. Husayn ile Amr ibnu
Murre, Sâlim'den; o da Câbir'den olmak üzere "Binbeşyüz" demiştir.
Yine bu hadîsi
Câbir'den rivayet etmekte Sâlim'e, Saîd ibnu'l-Müseyyeb de mutâbaat etmiştir [71]
[1] Eşribe, Şarâb'm cem'idir. Şarâb ise içilen akıcı
şeylerin ismidir. Haram ve halâl olan bütün içilen nevi'Ieri şâmildir. Türkçede
ise Şarâb, nass ile haram olan hamr ve diğer sarhoş edici içkiler ma'nâsında
kullanılmıştır. Bu kitâbda yalnız haram olan içkiler değil, su, süt gibi halâl
olan İçkilere âid hadîsler toplanmıştır.
[2] Buhârî bu âyeti hamnn harâmlığı hakkında gelen
hadîslere bir hazırlık ve mukaddime olmak üzere zikretmiştir.
Bu âyet sarhoşluk veren
içkilerin men'i ve haram kılınması hakkında üçüncü ve son olarak inen âyettir
ki, birincisi en-Nisâ: 43, ikincisi el-Bakara: 219-220. âyetleri idi. Allah
Taâlâ bu âyette hamnn ve kumarın harâmlığım birçok vecih-lerle te'kîd etmiştir:
Evvelâ cümlenin başı "İnnemâ" ile başlatılmış, ikinci olarak
"Ensâb" ve "Ezlâm" ile beraber zikrolunarak putperestlik
kabîlinden gösterilmiş, üçüncü olarak "itte?" ismi verilmiş, dördüncü
olarak sırf şerr veya şerri gâlib olduğuna tenbîhen "Şeytânın
amelinden" buyurulmuş, beşinci ola rak bunlardan sakınmak emredilmiş,
altıncı olarak bu ictinâb, felah ümîdine bir sebeb yapılmış, yedinci olarak da
bu beyândan asıl maksad hamr ve kumarın tahrîmi olduğu hatırlatılıp, bunların
haram kılınmasını gerektiren dînî, dünyevî mefsedet ve veballerini takrir ve
şeytânın amelini tavzîh ile: "Şeytân içkide ve kumarda ancak aranıza
düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister.
Artık siz vazgeçtiniz değil mi?" (el-Mâide: 91) bu-yurulmuştur. Ki bir
kerre bunlar olduktan sonra artık her günâh, her cinayet işlenir; ne dîn kalır,
ne îmân; ne dünyâ kalır, ne âhiret... {Hakk Dîni, II, 1805)
[3] Hadîs dünyâda haram olan şarâbı içip de tevbe etmeden
ölenlerin âhirette mut-tekîlere va'd olunan cennet şarâbından mahrum olacakları
bir ceza olarak bildiriliyor. Ma'siyet ve günâh cennetten mahrum olmayı
gerektirmediğinden, bunlar cennete girecekler, fakat sarhoşluk vermeyen,
içenlere yüksek lezzet veren âhiret şarâbından mahrum kalacaklardır...
Cennetliklere va'd edilen içki nehirlerini haber veren âyetlerden biri şudur:
"Sakınanlara va'd olunan cennetin sıfatı şudur: İçinde rengi, kokusu,
hiçbir vasfı bozulmayan sudan ırmaklar, tadına asla bozukluk gelmeyen sütten
ırmaklar, içenlere lezzet veren şarâbdan ırmaklar, süzme baldan ırmaklar
vardır. Orada meyvelerin her çeşidi onlarındır..." (Muhammed: 15).
"Kinden
göğüslerinde ne varsa söküp atacağız- Altlarından ırmaklar akacaktır. Hamd
olsun Allah 'a ki, bizi hidâyetiyle buna kavuşturdu. Eğer Allah bize hidâyet
etmeseydi, kendiliğimizden bunun yolunu bulamazdık. And olsun ki, Rabb 'imizin
elçileri gerçeği getirmişlerdir derler..." (el-A'râf: 43).
' 'Biz onların
göğüs/erindeki kini söküp attık. Hepsi kardeşler hâlinde karşı karşıya tahtları
üzerine dayanarak oturacaklardır" (el-Nıcr 47).
[4] Bu hadîsin bir rivayeti, uzun Mi'râc ve Isrâ hadîsi
içinde geçti. Müslim de îmân'-da, "Rasûlullah'm geceleyin semâlara
yürütülmesi ve namazların farz kılınması bâbı"nda 264-"164"
hadîsin sonunda; bir de 272, "168" rakamlı hadîste buna yakın bir
lafızla getirmiştir. Hadîs, süt içmenin fazileti ile sarhoş edicilerin kötülüğünü
işaret etmiş oluyor.
[5] Başlığa uygunluğu "Şarâbın (açıkça ve alenî
olarak) içilmesi..." sözündedir. Bunun bir rivayeti İlim Kitabı,
"ilmin kalkıp, cehlin meydan alması bâbı"nda geçmişti.
[6] Başlığa uygunluğu "İçki içen de içtiği zamanda
mü'min olarak içemez" kavlin-dedir.
İbn Battal dedi ki:
İçki içmek hakkında gelen haberler içinde en şiddetli rivayet, Ebû Hureyre'nin
bu hadîsidir. Çünkü hadîste zikredilen çirkin fiilleri işleyenlerden,
işledikleri sırada îmân şuurunun kendilerinden silindiği bildiriliyor ki,
zahir şekline göre çok ağırdır. Tebliğin bu zahir şekline bakarak Haricîler:
Bu büyük cürümleri -haram olduklarını bilerek kasden- İşleyenleri tekfîr
etmişlerdir. Sünnet ehli âlimleri ise bu husustaki îmânı kemâle hamlederek:
"Büyük günâhları işleyenlerin îmânı tam ve kâmilolmaz" suretinde
tefsir etmişlerdir.... Bâzı âlimler de "Bu, büyük bir tehdîddir"
demişlerdir. Bu konuda gelen diğer haberler de bu suretle tefsîr ve tevcîh
olunur: Meselâ Ebû Mûsâ el-Eş'arî hadîsinde: "Üç sınıf mücrim cennete
girmez: Şarâb içen, hısımlığı kesen, sihre inananlar" buyurulmuştur. Ebû
Hureyre'nin bir hadîsinde de: "Şarâb içen, puta tapan gibidir"
buyurulmuştur ki, bütün bunlar tağlîz ve tehdîde hamlolunmuş-lardır... (Aynî).
el-Muzhırî şöyle dedi:
Yânî zina etmekte iken îmânda kâmil olmaz, yâhud lafzı haber, ma'nâsı nehydir;
birinci vech daha üstündür. Hattabî de buradaki imansızlığı, zinayı halâl
sayana hamletti. Mişkaat şârihi de şöyle dedi: Menfî olan îmânla murâd, hayadır
denilebilir. Nitekim "Haya îmândan bir şu'bedir" hadîsi gelmiştir.
Buna göre ma'nâ: Zinâcı zina edeceği zaman Allah'tan haya eder hâlde zina
edemez. Çünkü o Allah'tan utansaydı ve onun hazır ve hâline şâhid bulunduğuna
i'tikaad etmiş olsaydı, bu çirkin fiili yapmazdı. Bunun tağ lîz ve teşdîd
babından olması da muhtemeldir. Nitekim Âlu İmrân: 93'te böyledir. Yânî bunlar
mü'minlerin hasletlerinden değildir. Çünkü bunlar mü'minlerin hasletlerine
aykırıdır. Mü'minlerin bunlarla vasıflanmaları yakışmaz. Bunlar kâfirlerin
vasıflarıdır... (Kastallânî).
[7] Bu başlık "Üzümden yapılan hamr" yâhud
"Hamr üzümden yapılandır" şeklinde tercüme edilebilir. İkinci şekil
Ebû Hanîfe'nin görüşüdür. Ona göre üzümden başka meyve ve hububattan yapılan
içkilere, hakîkî ma'nâsıyle hamr denmez, teşbîh suretiyle denilebilir. Diğer
imamlara göre İse, hamr üzüme has değildir, başka şeylerden de yapılır.
[8] Enes'in bu "Hâlbuki Medine'de ondan birşey
yoktu" sözü, üzümden yapılan hamr yoktu, demek oluyor. Bu cihetle hamr
mutlak zikrolununca, kemâline sar-folunur ki, o da üzümden yapılandır.
[9] Enes'in bu hadîsi, bundan önceki haşiyede bildirilen
şeyi te'yîd etmektedir. Yânî o sırada Medine'de üzüm suyundan yapılan hamr pek
az idi, fakat diğer şeylerden yapılan hamr bolca bulunuyordu.
[10] İbn Umer'İn bu hadîsi, o devirde üzümden başka sayılan
şeylerden de hamr yapıldığının delilidir.
Hamr, esasen örtmek
ma'nâsına masdar olduğu hâlde, "Çiğ üzüm şırasından şiddetlenmiş ve
köpüğünü atmış olan şarâba isim olmuştur. Çünkü aklı bü-: rüyüp örter ve bir
ta'bîr ile kafayı dumanlar kî, buna Humar denilir. Hamnn bu üzüm şarâbına ıtlak
edilmesi, has bir ıtlaktır. Bu münâsebetle hamr, bir de umûmî olarak akla humar
veren şey ma'nâsına kullanılır ki, bu ma'nâca müskiratın hepsi hamrdır. Buna
binâen imâm Mâlik ve Şafiî ve bunlardan evvel ve sonra bir hayli âlimler ve
fakîhler Kur'ân'daki hamnn umûmî ma'nâsıyle mutlak olarak müskir demek
olduğuna ve binâenaleyh her nevi1 müskiratın Kur'ân nassı ile aynen haram
bulunduğuna hükmetmişlerdir... (Hakk Dîni, I, 761-762).
[11] Bu başlık, bundan önce geçen hadîste Umer'in hutbede
söylediği sözün kısaltılmış şeklidir.
[12] Başlığa uygunluğu "Zehv demlen hurma koruğundan
ve hurmadan yapılan fadîh içkisi" sözündedir.
ez-Zehv: Hurma koruğu
sarı ve kırmızı alacalanmak ma'nâsınadır. el-Fadîh: Bir günâ şarâba denir ki,
hurd olmuş hurma koruğundan yaparlar. Masdar olarak ezmek, kırmak ma'nâsınadır
(Kaamûs Ter.)
[13] Başlığa uygunluğu "el-Büsr denilen hurma
koruğu" sözündedir.
el-Büsr, herşeyin
tazesine denir... ve rutab kertesine varmamış olan hurma koruğuna denir,
müfredi "Busre"dir.
Bu hadîsin birkaç rivayetini
Müslim de Eşribe Kitâbı'nda getirmiştir: Müslim Ter., VI, 202-205.
[14] Bu hadîsler, içkiyi kesin olarak haram kılan el-Mâide:
93. âyeti indiği zaman hurma şırasından yapılan içkiye hamr, yânî şarâb
denildiğini gösteriyor. Bundan dolayı üç mezhebin imamlarına göre sarhoşluk
veren her içki hamrdir ve üzüm şırasından yapılan ile diğer içkiler arasında
hüküm i'tibâriyle bir fark yoktur. Herhangi birinden az bir mikdâr da içilse
hadd vurmak îcâb eder.
Hanefîler'e göre ise
Hamr denilen ve üzüm şırasından yapılan şarâbın hükmü, diğer içkilerden
farklıdır. Onlarca her içkiye hamr, yânî şarâb denilmez. Böyle olunca hükümleri
de bir değildir. Şarâbın bir damlasını içmek bile hadd'i îcâb eder. Fakat şâir
içkiler böyle değildir. Onlar ancak sarhoş edecek mikdârı içilirse haddi îcâb
eder. Daha fazla tafsilât için fıkıh kitâblarına başvurulmalıdır.
[15] El-Bit'u: Baldan yapılan kıvamlı koyu nebîze, bir
kavle göre üzüm şırasına yâ-hud bâ'mn kesriyle hamre denilir... (Kaamûs Ter,).
îmâm Ebû Hanîfe: Bit'u,
Yemen içkisidir, fakat Yemen halkı bu kelimenin "T" harfini üstün
okurlar da Bit a' derler" demiştir.
el-Fukkaa': Rummân
vezninde, şerbetçilerin çarşıda sattıkları mutlaka şerbete denir ki,
hububattan, meyvelerden ve sâireden tertîb eder ederler... (Kaamûs Ter.)
[16] Bu hadîs, Rasûlullah'ın "Cevâmi'u'l-Kelim"
diye anılan câmialı sözlerinden birisidir. Bunların kelimeleri az, ifâde
ettikleri ma'nâlar ve hükümler çoktur. Ra-sûlullah'a yalnız Yemen'in
"Bit'u" içkisinin hükmü sorulmuştu. O, içkinin mâhiyetini umûmî bir kaanûn
hâlinde ta'rîf ederek cevâb vermiştir ki, her içki bununla Ölçülmelidir demek
olur...
[17] Bunlar, içinde nebîz ve hamr, yânî şıra ile şarâb
kurmak âdet edilen dört nevi' testi adıdır ki, içlerinde şıra kurulunca
tahammur edip sarhoşluk verir olurmuş. Bunların açıklamaları îmân Kitâbı'nda
verilmişti.
[18] Başlığa uygunluğu "Hamr, aklı örten (tefekkürü
gideren) her İçkidir" sözün-dedir. Bu, eskimez ve umûmî bir kaaide ve son
derece câmiali bir ta'rîftir.
[19] Hadîsin başlığın birinci fıkrasına uygunluğu açıktır.
Fakat hadîste başlığın ikinci fıkrasına âid birşey yoktur. Buharı Sahîh'ini
yazmakta âdet edindiği mesleği gereği kendi şartına uymayan hadîsi kitabına
yazmaz da ona yalnız başlıkta işaret etmekle yetinir. İşte burada da öyle
yapmıştır. "Hamr"e başka ad takanlara dâir başlıkta işaret ettiği
hadîs, Ebû Davud'un, İbn Ebî Şeybe'nin, Ebû Mâlik el-Eş'arî'den rivayet
ettikleri "Ümmetimden birtakım insanlar hamr'ı (yânî şarâbı) içerler de
ona şarâbdan başka isim takarlar... " hadîsidir. '
Hişâm ibn Ammâr,
Buhârî'nin üstâdlarından biridir. Ebû Bekr'in fadlı'-nda ve Buyû'da ondan
isnâdla rivayet etmiştir. Üç yerde ise "Hişâm ibn Ammâr şöyle dedi"
diyor. Birisi Eşribe'de burada; biri Mağâzî'de, "İnsanlar Hudeybiye günü
Rasûlulullah'm beraberinde idiler, ağaçların gölgelerine dağıldılar...."
hadîsinde; bir de Rasûlullah'ın "Fulân gibi olma, gecekaaim olur...."
hadîsinde. İşte bu üç yerde Buhârî "Haddesenâ" ve
"Ahbaranâ" demiyor. Zâ-hİr olan onun bu yerlerdeki hadîsleri
Hişâm'dan müzâkere suretiyle almış olduğudur. Hadîslerin sureti her ne kadar
ta'lîk sureti ise de, hadîsler sahîhtir... Hadîs hafızları indinde sabit
olmuştur ki, Buhârî'nin cezim sîgasıyle getireceği bütün ta'lîkler sahîh
olmaktadır... (Aynî, Kastallânî).
[20] Başlığa uygunluğu son fıkrasındadır. Bâzı nüshalarda
mütekellim sîgasiyle gelmiştir. Bunun bir rivayeti Nikâh'ta, "Kadının
erkeklere hizmet etmesi bâbı'-'nda geçmişti.
et-Tevr kelimesini
lugatçiler; bakır kap, çömlek, kâse, desti, taştan oyulmuş çanak ma'nâlannı
vermişlerdir.
el-înkaa' ise kuru hurma
ve üzümü bir kap içinde ıslatarak hoşaf ve şıra yapmak ma'nâsınadır. Gece
islatılırsa gündüz içilir, gündüz ıslatıhrsa gece içilirdi ve tahammur
ettirilmezdi...
[21] Öyleyse nehy, ihtiyâçsızlık takdirine göre gelmişti.
Bu mes'elede hüküm Rasû-lullah'ın re'yine havale edilmiş olması yâhud o anda
kendisine sür'atle vahy verilmiş olması da muhtemeldir... (Kastallânî).
Buhârî hadîsi ikinci
yoldan müzâkere suretiyle aldığı için "Bana Halîfe
söyledi" şeklinde
getirmiş, tahdîs ve ihbar sığalarını kullanmamıştır.
[22] Başlığa uygunluğu "Onlara ruhsat ve müsâade
verdi" sözündedir.
el-Kirmânî: Bu
hadîsteki "Ani'l-eskiye", siyaka göre istisna olmak üzere
"İllâ" ziyadesiyle "İlla ani'l-eskiye" denilmesi gerekir...
demiştir. Tercüme buna göre yapılmıştır.
Ziftli ve sırlı
çömleklerde ve küplerde şıra kurmaktaki nehyin devamı, bunlarda şıranın daha
çabuk tahammur etmesindendir.
[23] Alî'nin bu hadîsinde ziftli kap gibi, kuru kabaktan
oyulmuş susak içinde de şıra kurulmasının nehyedildiği bildirilmektedir.
İbn Esîr: Bu kaplarda
şıra kurmak İslâm'ın evvelinde haram kılınmıştır. Sonra nesh olundu. Ancak İmâm
Mâlik ile Ahmed ibn Hanbel bu konudaki tahrîmin devam ettiğine kaail
olmuşlardır, demiştir {en-Nihâye, I, 10).
Müslim'de
"Muzeffet, dubbâ, hantem ve nakîr denilen kaplarda şıra kurmaktan nehy ve
bu nehyin mensûh olup artık bugün sarhoşluk verici olmadıkça bunlarda şıra
tutmanın halâl olduğunu beyân babı" adında bir başlık da vardır (Müslim,
Tercümesi VI 212).
[24] Bunun bir rivayetini Müslim de el-Eşribe'de getirmiştir.
el-Cerr, topraktan
yapılmış büyük testiye denir, el ile çekip götürmesi kaa-bil olur (Kaamûs Ter.,
II, 210).
[25] Buna göre yeşil sifatıyle vasfetmenin mefhûmu yoktur.
Bunu ihtiraz için değil vâki'ı beyân için zikretmiştir. Hüküm ise sarhoşluk
vermeye bağlanmıştır. Kaplar ise birşeyi ne haram, ne de halâl kılabilirler...
(Kastallânî)..
[26] Bu hadîsin bir rivayeti 6. bâbda geçmişti.
en-NakV: Emîr
vezninde.... üzümü suya ıslatmakla tertîb edilen şarâba, bir kavle göre mutlaka
şırası alınmak için suya ıslatılmış hurma, üzüm ve unnâb makûlesine denir...
(Kaamûs Ter.).
[27] el-Bâzak, zâl'in kesri ve fethi ile üzüm suyundan bir
mikdârca kaynamakla ko-yulanip şiddet bulmuş içkiye denir ki, hâlâ Rûm
diyarında şarâb ta'bîr ettikleri olacaktır. Sarihin beyânına göre "Bâde-i
Fârisî"nİn arapçalanmışıdır. Bâzak içene hadd vâcib olur denilir...
(Kaamûs Ter.).
et-Tılâ': Kisâ
vezninde... hamre ve badeye denir ve munsıf ta'bîr olunan üzüm şırasının
koyulaşmasına denir ki, müselles ta'bîr ettikleri olur. Ve munsıf, nısfı kalıncaya
kadar kaynatılmış olan şıradır... Türkî'de "Nardenk" dedikleri
olacaktır. Her iki takdîre göre halâldır, hamre ıtlakı sonradandır. (Kaamus
Ter.).
Buradaki haberleri diğer
hadîsçiler senedli olarak rivayet etmişlerdir. Umer o İçkiden sordu, onu sarhoş
edici buldu, akabinde ikrar ve beyyine ile oğluna celde vurdu (Kastallânî).
[28] Bâzak, pişirilmiş hamrdır... Onu hamr isminden
nakletmeleri için yapan ve bâzak ismi verenlerin ilki Umeyye oğullan'dır,
denildi. Yânî Muhammed onun hükmünü, onların ona "Bâzak" ismi
vermelerinden önce "Sarhoşluk veren herşey haramdır" buyurmakla
bildirmiştir. Harâmlık sırf isme bağlanmış değildir ki, ismi değiştirmek hükmü
değiştirici olsun, i'tibâr ancak sarhoş ediciliğedir. Sarhoş edicilik
bulunursa, harâmlık sabittir. Sarhoş edici ister eski İsmiyle isimlendirilsin,
ister başka bir isme değiştirilsin, müsavidir... Feth'de, Ebû'1-Leys
es-Semerkandî'den şöyle dediği naklolundu: Pişmişi içen, sarhoş edici olduğu
zaman günâhça hamr içenden daha büyüktür. Çünkü hamr içen, onu içmekle âsî
olduğunu bilerek içmektedir. Pişmiş olanı içen ise müskiri halâl görerek içmektedir.
Hamrm azının ve çoğunun haram olduğunda icmâ' sabit olmuştur, haram olanı halâl
sayan icmâ' ile kâfir olmuştur (Kastallânî).
[29] el-Kevâkib de şöyle dedi: Hadîsin baba münâsebeti,
pişmiş şıranın sarhoşluk verir olmadığı zaman halâl olduğunu beyândır. Nitekim
halvâ pişirilir ve bağlanır, bal ise su ile karıştırılır ve saatinde içilir,
bunun tayyîbliği ve halâlliğında şübhe yoktur.
Bu hadîsin bir rivayeti
Taamlar Kitâbi'nda, "Halvâ ve bal bâbı"nda geçmişti (Kastallânî)
[30] İbn Hacer şöyle dedi: Bana zahir olan, Buhârî'nin bu
başlıkla muradı,karıştırmaktan nehyi iki te'vîlden biriyle te'vîl edene
reddir. Bunlardan biri karıştırmanın karışığa hamlidir ki, o da meselâ yalnız
başına hurma şırasının şiddet kazanmış olması ve yalnız başına kuru üzüm
şırasının şiddet kazanmış olmasıdır. Bunlar sirke olmaları için
karıştırılırlar. Böylece nehy ve sirke yapmak maksadından ileri gelmiş olur.
Bu te'vîl külfetsiz olarak başlığa uygundur. İkinci te'vîl, karıştırmaktan
nehyin illeti, israf olmasıdır. Bu da iki katık arasını birleştirmekten nehiy
gibi olur... {Kastallânî).
[31] Başlığa uygunluğu "Hurma koruğu ile hurma
karışığından yapılmış içki sunuyordum" sözünden alınır. Çünkü hadîste
zikredilen kimselerin İçmesi vaktinde bu İki şeyin karışığından yapılmış İçki
vardı. Onlara hamrın haram kılınması haberi ulaşınca, onu atıp terkettiler ve
böylece hurma koruğu ile hurmayı karıştır-mamayı re'y eden kimselerden
oldular... (Aynî).
[32] Bunda açık olarak karıştırmanın nehyi yoktur. Fakat
Müslim, "Yaş hurma ile koruk hurma arasını ve kuru üzümle hurma arasını
biri eştirmeyiniz" lafzıyle bunu beyân etmiştir. Nehyin hikmeti,
karıştırmakla alkollenmede şiddetlenmenin çabuklaşması korkusudur... (Aynî).
[33] Hadîs, başlıkta işaret ettiği iki katığın
birleştirilmemesi fıkrasına delâlet etmektedir.
Temr, olgunlaşmış
hurmanın adıdır. Zehv de olgunlaşmamış, fakat alacalanmış hurma koruğunun
adıdır. Hurma ile koruğunun, hurma ile kuru üzümün birleştirilmesinin nehyi
sebebi, geçim darlığı ve tasarruf endişesidir. Yoksa iki katığın bir arada
birleştirilmesini nehy değildir. Çünkü Rasûlullah'tan böyle bir nehyin çıkması
sahîh değildir. Bu sebeble tenkîdçiler, hadîsteki nehyi tenzî-hîdir, kerâhate hamledilir;
tahrîmî nehy değildir demişlerdir.
[34] Buhârî bu babı "Çoksüt içmek sarhoşluk
verir" diyen bâzı kimselerin iddiasını redd için açmış ve süt içmenin
halâl olduğunu isbât için de buradaki âyeti getirmiştir.
[35] Hadîsin başlığa uygunluğu, İsrâ gecesi Peygamber'e süt
ve hamr getirilince, Pey-gamber'in sütü tercîh etmiş olması ve sütün Allah'ın
kulları üzerindeki ni'met-lerinin en büyüklerinden bulunması yönündendir. Bu
hadîsin bir rivayeti, bu kitabın başında "2" rakarmyle geçmişti...
(Aynî).
[36] Bunun Tevkiften ve Vakf\.m olması muhtemeldir. Ma'nâ
şudur: Sufyân, bazen bu hadîsi mürsel olarak sevkeder de isnadında
"Ümmü'l-Fadl'dan" sözünü söylemezdi. Kendisinden bu hadîs mevsûl
müdür yoksa mürsel midir? diye sorulunca:
Hadîs Ümmü'l-Fadl'dandır,
derdi. Onun bu sözü ise
"Hadîs mevsûldür" kuvvetindedir. Bu hadîsin birer rivayeti
Hacc ve Oruç Kitâbları'-nda da geçmişti (Kastallânî). Buhârî bu hadîsle de
sütün sarhoşluk vermesi gibi bâtıl görüşü reddetmiş bulunuyor.
[37] Hadîsteki en-Nakî', Akîk vadisinde bir yerin adıdır.
Medine'ye yirmi fersah uzaklıkta bulunan bu mer'ayı, koyun yaylımı olmak üzere
Rasûlullah kurup himaye etmişti. Bu süt, o koruluktan getirilmiş olacaktır.
Rasûlullah'ın sütün üzerinin örtülmesi hususundaki tenbîhi, temizlik ve
nezâfete ehemmiyet vermesindendir.
[38] Başlığa uygunluğu "Ben bir kâse içine bir mikdâr
süt sağdım, Rasûlullah ondan içti" sözünden alınır. Bunun bir rivayeti
"Peygamber'in ve sahâbîlerinin Medîne'ye hicreti bâbı"nda geçmişti.
[39] Başlığa uygunluğu hadîsin ma'nâsmdan alınır.
Menîhatu'l-Leben:
Kişinin sağmal devesini veya koyununu, sütünden istifâde etmek üzere başkasına
vermesi, onun da sağdıktan sonra hayvanı sahibine vermesidir. (İbnu'1-Esîr,
en-Nihâye).
Menîha, aslında hibe ve
atıyye demek olup, konumuz olan hadîs gereğince en güzel sadakadır. Bunun bir
rivayeti Âriyet'te, "Menîhanın fazileti bâbı"nda geçmişti.
[40] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti
Abdest Alma Kitâbı'nda, "Sütten ağız çalkalanır mı? bâbı"nda
geçmişti.
[41] Bu hadîs, uzun İsrâ hadîsinin bir parçasıdır. Bunun
bir rivayeti Namaz Kitabı'nın evvelinde de geçmişti.
[42] Buhârî bu senedden gelen hadîsi Bed'u'l-Halk'ta,
"Melekleri zikr bâbı"nda uzunca bir metinle mevsûl olarak
getirmişti.
[43] Başlığa uygunluğu "Rasûlullah, Beyruhâ'ya girer
ve oradaki güzel sudan içerdi" sözündedir. Bu hadîsin birer rivayeti
Zekât, Vasiyetler, Vekâlet, Tefsir Kitâbla-rı'nda da geçmiş ve açıklamalar
verilmişti.
[44] Başlığa uygunluğu meydandadır. Hadîsin bir rivayeti
Hibe Kitâbı'nda geçti. Yağca zengin olan sütü biraz su katıp hafifleterek
içmekte sağlık yönünden çok fayda olduğu bugün ilim ehlince tesbît edilmiş bir
keyfiyettir.
[45] Dâcın: Halkın evlerinde besledikleri evcil koyundur
(İbnu'1-Esîr, en-Nîhâye).
[46] Yüce Allah, Peygamberimizin sıfatlarını sayarken
".... Temiz şeyleri halâl, murdar şeyleri de üzerlerine haram kılıyor...
" (el-A'râf: 157)) buyurdu,
"er~Rics" ise
murdar şeyler cümlesindendir. ez-Zuhrî'nin sözünü Abdun-razzâk senedli olarak
rivayet etmiştir.
[47] İbn Mes'ûd'un sözünü İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir.
[48] Bu hadîsin bir rivayeti Et'ime'de geçmişti.
[49] Hadîs, ayakta su içmek hakkındaki başlığa uymakta ve
ayakta dikilerek su içmenin caiz olduğu hükmünü açıklamaktadır.
[50] Bu da geçen Alî hadîsinin başka yoldan gelen bir
rivayetidir.
[51] Bu da Hacc Kitâbı'nda geçmişti.
[52] Başlığa uygunluğu meydandadır,
[53] "el-Eymen fe'l-eymen" cümlesi, iki türlü
okunur: Birinasb ile, biri ref ile. Nasb okuyuşuna göre mukadder bir fiilin mef
ûlüdür ki, "Âti'l-eymene = Sağ taraf-takine ver!" denmiş olur. Ref
okuyuşa göre bunlar birer mübtedâ kılınıp, haberleri takdir edilir:'
'el-Eymenu ehakku = Sağ taraf ikrama daha haklıdır" gibi.
[54] Peygamber'in âdeti, birşey içtiğinde artan kısmı
sağında bulunan kimseye vermek üzere cereyan edegelmişti. Bu sünnet gereğince
Peygamber'in artığını alıp içmek, sağ taraftaki gencin mukteseb hakkı olmuştu.
Bundan dolayı Peygamber sol tarafında bulunan yaşlı kimselere vermek için genç
sahâbîden izin ve muvafakat almağa teşebbüs etmiştir.
[55] Başlığa uygunluğu "İllâ kera'nâ= Yoksa ağzımızla
içeriz" sözündedir. Câbir burada, Peygamber bustân sahibiyle konuşurken '
'O zât bustân içinde suyu tahvîl ediyordu" sözünü iki kerre söyledi. Bunun
zahiri şudur: Birincisi, o zâtın suyu kuyunun aşağısından, yânî derinliğinden
yeryüzüne çıkarmakta olduğunu ve sanki orada bir havuz var da suyu onun içinde
toplamakta bulunduğunu ifâde eder. İkincisi de sonra o suyu bustâmn bir
tarafından diğer bir tarafa nakleder bulunduğunu anlatır. Bu hadîsin bir
rivayeti yakında "Süte su karıştırıp içmek bâ-bı"nda geçmişti
(Kastallânî).
[56] Başlığa delîlliği meydandadır. Bunun bir rivayeti
Eşribe'nin evvellerinde "Hamrın tahrîmi indi; hamr, hurma koruğundan ve
hurmadan idi bâbı"nda geçmişti.
[57] Başlığa uygunluğu "Yiyecek ve içecek kaplarını
örtüp kapatınız" sözünden alınır.
Bu hadîste çocukları
men' etmek, kapıiarı kapatmak, kırba ağızlarını bağlamak gibi gizli olmayan
birçok iyilikleri çekip, kötülükleri savma edeblennden bir grup vardır. Bunları
yaparken Allah'ın ismini anmak, yânî "Bısmıllânır-rahmânVr-rahîm"
demek de emredilmektedir. Bir hadîste "Yerde ye gökte Allah 'm ismiyle
beraber bulunan hiçbirşey zarar görmez'' hakikati gelmiştir (Kas-tallânî).
Bunun bir rivayeti
"tblîs'in sıfatı" bölümünde geçmişti.
[58] Bu da Câbir hadîsinin başka yoldan bir rivayetidir.
Peygamber'in
"Yiyecek, içecek kaplarınızın üzerlerini iyice örtüp kapatınız dîye
emretmesi, yiyecek ve İçecek maddelerini toz, toprak ve zararlı mikroplardan
koruma hedefini gütmektedir. Büyük Peygamber bu emirleriyle en kıymetli bir
sağlık ve temizlik dersi vermiş bulunmaktadır.
[59] Hadîslerin başlığa uygunlukları açıktır.
el-Hans ve el-Ihtmâs,
tulumun ağzını taşra kıvırıp andan ağızla su İçmek ma'nâsınadir... (Kaamûs
Ter.).
Bu hadîslerde de tulum,
kırba, testi ve diğer kapların ağızlarından su içilmemesi, suyun ayrı bir
kâse, bardak, maşraba içine konulmak suretiyle medenîce içilmesi
emredilmektedir. Bunlar temizlik ve sağlık için çok ehemmiyetli şeylerdir.
[60] Hadîsler başlıktaki mübhemliği açıklamaktadır.
Bunlar da kırba, tulum,
testi, güğüm gibi içindeki su görülmeyen kapların ağzından -bardağa, tasa
koymaksızın- ezbere su içmekten nehyetmektedir. Bu nehyin sebebi de yine
temizlik olduğu gibi, suyun içi görülemediğinden, içinde zararlı bir hayvanın
bulunması ihtimâli de olabilir. Bir de kırbanın ağzına kendi ağzını dayayarak
içen kimse, kendi ağzındaki artığı bütün suya karıştıracağı ve bunun da o sudan
içecek başka insanlar hakkında sağlık bakımından mahzurlu olacağı açıktır...
[61] Başlığa uygunluğu birinci cümlesindedir. Sarihler
şöyle demişlerdir: Bu hadîs ile birşey içerken kabın içinde nefes almaktan
nehyolunduğu gibi, su kabında nefes vermek, hohlamak, üfürmek de
nehyolunmuştur. Bu nehyin yemek kabına da şumûlü vardır. Çünkü nehyin sebebi,
onun tükrüğünden birşey, su ve yemek kabına sıçrayarak, yenilen içilen şeyi
kirletip bozması ve başkasını tiksindir-mesidir. İçtimaî âdâb bakımından pek
büyük kıymeti hâiz olan bu nehyin, yalnız başına yenilip içilme hâllerine
şumûlü yoktur. Bu hadîsin bir rivayeti Vudû' Kitâbı'nda da geçmişti.
[62] Taberânî'nin el-Evsat'ia hasen bir senedle rivayet edilen
Ebû Hureyre hadîsinde: Peygamber (S) üç nefeste içerdi. Kabı ağzına
yaklaştırdığında Bismillah der, bardağı ağzından kaldırdığında da el-Hamdu UUah
der, bunu üç defa yapardı, demiştir.
Hiç şübhesiz nefes
alarak dinlene dinlene içmenin sıhhat yönünden faydaları vardır.
Bu babın hadîsini
Müslim, Tirmizî ve ibn Mâce de Eşribe'de rivayet etmişlerdir.
Müslim'in Eşribe
Kitâbı'nın bir babında "Birşey içerken kabın içinde nefes almanın
keraheti ve kabın dışında üç nefes almanın müstehâblığı" ünvânı yazılıp
ilgili hadîsler getirilmiştir: Müslim Tercemesi, VI, 253. bâb: 16.
[63] Bu Huzeyfe hadîsi altın ve gümüş kaplardan birşey içip
yemenin hâlis ipekli lüks kumaşlar kullanmanın harâmlığma açıkça delâlet
etmektedir. Bunun bir rivayeti Cenazeler Kitâbı'nda da geçmişti. Orada da
işaret edildiği gibi bu harâmlı-ğın hikmetleri arasında bu kapların imâlinde
kullanılan mikdâr değerli ma'denin dünyâ ticâretinden ve tedavülden habsedümiş
olması, içtimaî dengesizlik sebebiyle fakır tabakanın zenginlere kin
beslemeleri gelir...
[64] Bu hadîslerin başbğa delâletleri meydandadır.
[65] Bu el-Berâ hadîsinde emredilen ve nehyedilen
hususların da en yüksek medeniyetin temeli olan eskimez muaşeret edeblerinden
olduğu da pek açıktır.
Rasûluilah bu hadîste
bol ipekli olan lüks kumaşların kullanılmasını neh-yetmiştir. îpeği az olan
kumaşın kullanılması şer'ân caiz oluyor. Kumaştaki ipeğin azlığı veya
çokluğunda Hanefîler kumaşın argacıyle erişini, Şâfnler de ağırlığını ölçü
olarak kabul etmişlerdir. Hanefîler'ce bir kumaşın erişi ibrişim, argacı
pamuk, keten, yün olursa o kumaştan yapılan elbiseyi giymekte be's yoktur.
Dînimiz bize en iyi
elbise olarak pamuk, keten, yün elbise tavsiye ediyor. Bunların da kibir ve
gurur vesilesi olacak derecede nefîs olmaları veya horlanmayı gerektirecek
surette değersiz bulunmaları istenilmiyor. îşte bu bir zarurî giyim tarzıdır.
Bunun bir de müstehâb kısmı vardır. O da Allah'ın ni'metlerini açığa çıkarmak
için süslenmektir. Bunu şu âyetler şümulüyle ifâde eder: "Ey Âdem oğullan,
her mescid huzurunda zînetinizi alın. Yiyin, için. israf etmeyin. Çünkü O
(Allah) israf edenleri sevmez. De ki: Allah'ın kullan için çıkardığı zî~ neti,
temiz ve hoş nzıktan kim haram etmiş? De ki: Onlar dünyâ hayâtında îmân edenler
içindir. Kıyamet günü ise yalnız onlara mahsûstur... " (el-A'râf: 31-32).
Giyim hususunda bir de
mübâh derecesi vardır ki, o da cumualarda, bayramlarda, halk toplantılarında
güzel elbise giyilmesidîr. Bunun da büyüklenme vesilesi olmaması şarttır....
{Tecrîd Ter., III, 33-34 haşiyesinden).
[66] Başlığa uygunluğu açıktır. Bunun bir rivayeti yakında
16. bâbda geçmişti.
el-Kada: İki fetha ile
şu su kabına denir ki, kapladığı su iki adamı kandırır. Bir kavle göre küçük ve
büyüğünü cami' isimdir ki, cins ismi olur, gerek ağaçtan ve gerek topraktan ve
billurdan olsun. Türkçe'de kâse, bardak ve çanak ta'bîr ettikleridir; üsküre
dahî derler, cem'i "Ekdöh" gelir (Kaamûs Ter.)
[67] Bu el-İ'tisâm Kitâbi'nda mevsül, yânî senedli olarak
gelecek olan hadîsten bir yoldur... (Aynî).
[68] Bu kadının Cevn oğullarından Nu'mân ibn ŞurahbîPin
kızı Umeyme olduğu, Cevn oğullan'nın da Ezd soyundan bir kabîle olup Kinde
Emîrleri'nden bulundukları rivayet edilmiştir. Kinde Emîri, Peygamber'le
akrabalık kurmak için dul
kızı Umeyme'yi -diğer
rivayete göre Esmâ'yı- Peygamber'e arzetmiş, o da kabul etmiş idi. İşte bu
kadın Medine'ye bu sebeble gelmişti. Fakat bir yanlış hareket veya yerinde
söylenmemiş bir söz yüzünden bu evlenme gerçekleşmemiştir. İşte kadın bu yanlış
ve yersiz sözünün netîcesi uğradığı mahrûmluğu "Bedbaht oldum" cümlesiyle
dile getirmiş oluyor. Kadının bu yanıhşı, büyük Yûnus Em-re'nin sözü yerinde
kullanmak hakkındaki şu eskimez şiirini hatırlattı:
Keleci bilen kişinün
yüzünü ağ ide bir söz, Sözü pişirüb diyenün işini sağ İde bir söz. Söz ola kese
savaşı, söz ola kestire başı, Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ide bir söz.
Keledleriin pişürgil, yaramazların şaşırgil, Sözün us ile düşürgil, demegil
çağada bir söz. Yürüye yürüye yol gele, gafil olma bilgin ile, Key sakın kim
dilin ile canına dağ İde 4>İr söz. Kişi bile söz demini, demiye sözün
kemini. Bu cibân cehennemini sekiz uçmağ İde bir söz. Yûnus imdi söz yatından,
söyle sözü gayelinden, Key sakın ol şah katından seni ırağ ide bir söz.
(Abdulbakî Gölpınarlı,
İstanbul 1971, s. 265. Bendeki şiir ile bâzı küçük farklılıklar vardır.)
[69] Başlığa uygunluğu "Onlara bu kadehi çıkardım ve
bununla onlara su içirdim" sözünden alınır. Bunun bir rivayetini Müslim de
Eşribe'de getirmiştir: Müslim Tercemesi, VI, 235-236, 88-"2007".
[70] Başlığa uygunluğu meydandadır. Metindeki Nudâr ağacı,
lügat âlimlerinin bildirdiğine göre, Necd havâlisinde yetişirdi, en güzel
kadehler, bardaklar bu ağaçtan yapılırdı.
Bu hadîsin bir parçası
Cihâd Kitabı, "Peygamber'in zırhı hakkında gelen haberler bâbı"nda
geçmişti
[71] Başlığa uygunluğu "Onun bir bereket olduğunu
bildim" sözündedir. ''Bereket Allah'tandır" sözünün de başlığın
ikinci kısmına uygun kılınması mümkindir ki, o da "Mübarek su"
sözüdür. Bereket'le suyu irâde etti ve suya bu ismi verdi. Çünkü Arab,
kendisinde artırma yapılmış şeye "Bereket" adını verir. Şüb-he yoktur
ki, buradaki su mübarektir, kendisinde Allah tarafından artırma yanılmıştır...
Bu hadîsin bâzı
rivayetleri Peygamberlik Alâmetleri'nde geçmişti. Amr ibn Dînâr'm mutâbaatmi
Buhârî Tefsîr'de, Husayn'inkini de Mağâzî'de, Saîd ibnu'l-Müseyyeb'in
mutâbaatmi da Müslim ile Ahmed rivayet etmişlerdir... (Aynî ve Kastallânî)
Buhârf nin işi ile
meşgul olanların zabtettiğine göre burası eI-Câmi'u's~Sahîh"m üçüncü
dörtte birinin sonudur. Bunu el-Kirmânî, eI-Kavâkibu'd-Derân...'de nakletti
(Kastallânî).