74- KİTÂBU'L-EŞRİBE. 2

1- Bâb: Üzümden Yapılan Hamr (Şarâb) 3

2- Bâb: "Hamrın Tahrîmi İndi, Hamr İse Hurma Koruğundan Ve Hurmadan Yapılıyordu" 3

3- Bâb: Baldan Yapılan Hamr Ki, O Biti'(Denilen İçki)Dir. 4

4- "Hamr, Aklı Örten İçkidir" Hakkında Gelen Şeyler Babı 4

5- Hamr'ı Halâl Saymak İsteyen Ve Ona Hamr'dan Başka İsim Veren Kimseler Hakkında Gelen Haberler Babı 4

6- Birçok Kaplarda Ve Tevr (Denilen Taş Yâhud Ma'denî Kap) İçinde Nebîz Yânî Şıra Kurma(Nın Hükmü) Babı 5

7- Peygamber(S)'İn Birçok Kaplar Ve Zarflar İçinde Şıra Kurmayı Nehyetmesinin Ardından, Bu Kaplarda Ve Zarflarda Şıra Kurmaya Ruhsat Verip Müsâade Etmesi Babı 5

8- Sarhoşluk Vermediği Müddetçe Nakî' Denilen Hurma Şırası(Nı İçmenin Câizliği) Babı 6

9- Bâzak Ve Sarhoşluk Veren Her İçkiden Nehyeden Kımse(Yi Zikr) Babı 6

10- Karıştırılmaları Sarhoş Edici Olduğu Zaman Alacalı Hurma Koruğu İle Hurmayı {Şıra Kurmakta) Karıştırmama Yi Ve İki Katığı Bir Katık Hâline Getirmemeyi Düşünen Kimse Babı . 7

11- Süt İçilmesi Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı: 7

12- Suyun İyisini, Tatlısını İsteyip Aramak Babı 8

13- Süte Su Karıştırıp İçmek Babı 9

14- Tatlı Şerbeti Ve Bal Şerbeti Babı 9

15- Ayakta Dikilmiş Olarak İçme(Nin Hükmü) Babı 9

16- Devesi Üzerinde Dururken İçen Kimse Babı 10

17- Bâb: İçmekte Sırasıyle Sağdakine (Ver)! 10

18- Bâb: İnsan İçmekte Daha Büyük Kişiye Vermek İçin Sağ Yanında Bulunan Kimseden İzin İster Mi?. 10

19- (Bardaksız Ve Avuçlamaksızın) Havuzdan Ağızla Su İçmek Babı 10

20- Küçüklerin Büyüklere Hizmet Etmeleri Babı 11

21- Yiyecek İçecek Kaplarını Örtüp Kapatmak Babı 11

22- Deriden Yapılmış Tulum Ve Kırbaların Ağızlarını Dışa Kıvırıp Ondan Ağızla Su İçme(Nin Nehyi) Babı 11

23-   Tulumun Ağzından İçme(Nin Nehyi) Babı 12

24- Birşey İçerken Kabın İçinde Nefes Almaktan Nehy Babı 12

25- (Birşey İçerken Kabın Dışında) İki Nefesle Yâhud Üç Nefesle (Dinlene Dinlene) İçmek Babı 12

26- Altın Kapta İçmenin Hükmü Babı 12

27- Gümüş Kap (Kullanmanın Hükmü) Babı 12

28- Kâse, Bardak Ve Çanaklarda İçme{Nin Cevazı) Babı 13

29- Peygamberin Bardağından Ve Kabından Îçmek Babı 13

30- Bereketin Ve Mübarek Suyun İçilmesi Babı 14


Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle

 

74- KİTÂBU'L-EŞRİBE

(İçecek Şeyler Kitabı) [1]

 

Ve Yüce Allah'ın şu kavli: "Ey îmân edenler, içki, kumar, (tapmaya mahsûs) dikili taşlar, fal okları ancak şeytânın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki, muradınıza eresiniz '' (el-Mâide: 90) [2]

 

1-.......Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S): "Kim dünyâda şarâb içer de sonra bu günâhından tevbe etmezse, o kişi âhirette cennet şarâbından mahrum olur" buyurmuştur [3].

 

2-.......ez-Zuhrî (şöyle demiştir): Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb ha­ber verdi ki, kendisi Ebû Hureyre(R)'den işitmiştir: Rasûıullah'a is-râ ettirildiği gece îliyâ'da (yânî Beytu'l-Makdis'te) biri şarâb, biri süt dolu olan iki kadeh getirildi. Rasûlullah (S) onlara baktı, sonra süt kadehini aldı. Bunun üzerine Cibrîl:

— "Seni fıtrata hidâyet eden Allah'a hamd olsun! Eğer sen şa­râbı almış olsaydın, ümmetin azgın olurdu" dedi.

Bu hadîsi ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Ma'mer ibn Râşid, İbnu'l-Hâd, Usmân ibnu Umer ve ez-Zubeydî, Şuayb'e mutâbaat etmişler­dir [4].

 

3-.......Enes (R) şöyle demiştir: Ben RasûluIlah(S)'tan bir ha­dîs işittim ki, onu sizlere benden başka hiçbir kimse söyleyemeyecek­tir: Şöyle buyurdu: "Cehlin yayılması, ilmin azalması, zinanın yayıl­ması, şarâbın içilmesi, erkeklerin mikdârı azalıp da kadınların çoğal­ması, o derecede ki elli kadının yalnız bir tek kayyımları, yânî bakanı olması kıyamet alâmetlerindendir" [5].

 

4-.......İbnu Şihâb şöyle demiştir: Ben Ebû Seleme ibn Abdirrahmân ile İbnu'l-Müseyyeb'den işittim, şöyle diyorlardı: Ebû Hu-reyre (R) şöyle dedi: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Zina edici (mü'min) kişi zina ettiği sıra (tam ve kâmil bir) mü'min olduğu hâlde zina etmez. İçki içen de içki içtiği zamanda (kâmil bir) mü'min ola­rak içemez. Hırsız da hırsızlık yaparken (kâmil bir) mü'min olarak hırsızlık yapamaz."

İbnu Şihâb şöyle dedi: Ve yine bana Abdulmelik ibnu Ebî Bekr ibn Abdirrahmân ibni'l-Hâris ibn Hişâm haber verdi ki, zikredilen Abdulmelik'in babası Ebû Bekr, bu hadîsi Ebû Hureyre'den tahdîs ederdi. Sonra şöyle der idi: Bu Ebû Bekr ibnu Abdirrahmân, şu Ebû Hureyre hadîsinde zikredilenlerin beraberine şunu da katardı: "İn­sanların gözleri önünde yağmacılık yapan yüksek mevki' sahibi (zâ­lim) kişi, yağmacılık ettiği zaman (kâmil) mü'min olarak yağmacılık edemez" [6].

 

 

1- Bâb: Üzümden Yapılan Hamr (Şarâb) [7]

 

5-.......Bize Mâlik -ki o, ibnu Mığvel'dir- Nâfi'den tahdîs etti ki, İbn Umer (R): "Yemin olsun hamr haram kılındı, hâlbuki Medi­ne'de ondan birşey yoktu" demiştir [8].

 

6-.......Enes (R) şöyle demiştir: Hamr bizlere haram kılındı. Ha­ram kılındığında biz üzümlerden yapılan hamn -Medine'de demek istiyor- ancak pek az buluyorduk. Bizim hamrımızın çoğu (yânî aslı) rutab kertesine varmamış olan hurma koruğu ve hurmadır [9].

 

7-.......Bize Âmir eş-Şa'bî tahdîs etti ki, İbn Umer (R) şöyle de­miştir: Umer, Peygamber'in minberi üzerinde ayağa kalktı da şöyle dedi: "Amma ba'du: Hamnn, yânî şarâbın haram kılınması indi. Hamr ise (bu gün) beş şeyden yapılıyor: Üzümden, hurmadan, bal­dan, buğdaydan, arpadan. Hamr, aklı ve şuuru örtüp karıştıran içkididir" [10].

 

2- Bâb: "Hamrın Tahrîmi İndi, Hamr İse Hurma Koruğundan Ve Hurmadan Yapılıyordu" [11]

 

8-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle dedi: Ben Ebû Ubeyde'ye, Ebû Talha'ya, Ubeyy ibn Ka'b'a "Zehv" denilen hurma koruğundan ve hurmadan yapılan "Fadîh" içkisi dağıtıyordum. Bu topluluğa bir kim­se geldi de:

  "Hamr haram kılınmıştır" dedi.

Bunun üzerine (üvey babam) Ebû Talha bana:

  Yâ Enes! Kalk, bu şarâbları dök! dedi. Ben de şarâbları döktüm [12].

 

9-.......Bize Mu'temir tahdîs etti ki, babası Süleyman ibn Tarhân el-Basrî şöyle demiştir: Ben Enes'ten işittim, şöyle dedi: Ben bir işret meclisinde kalkıp amcalarıma fadîh denilen içki sunuyordum. Ben onların en küçükleri idim. Bu sırada "Şarâb haram kılındı" de­nildi. Bunun üzerine o mecliste bulunanlar:

  Şarâbları dök! dediler. Biz de şarâbları döktük.

(Süleyman ibn Tarhân dedi ki:) Ben Enes'e:

  Onların şarâbları ne idi? diye sordum. Enes:

  Yaş hurma ve hurma koruğu içkisi idi, dedi. Ebû Bekr ibn Enes:

— Onların hamrı bu idi, dedi de Enes, oğlunun bu sözünü red­detmedi.

(Süleyman şöyle dedi:) Ve bana arkadaşlarımdan biri tahdîs etti ki, o, Enes'ten:

  Fadîh, o gün onların hamrı idi, derken işitmiştir [13].

 

10-.......Bana Bekr ibnu Abdillah tahdîs etti ki, onlara da Enes ibn Mâlik (R): Şübhesiz hamr haram kılındı. Hamr ise o gün "Büsr" ve "Temr" (yânî alacası düşmüş hurma koruğu ve hurma) idi, diye tahdîs etmiştir [14].

 

3- Bâb: Baldan Yapılan Hamr Ki, O Biti'(Denilen İçki)Dir.

 

Ma'n ibn îsâ: Ben Mâlik ibn Enes'e

"el-Fukkaa" (denilen kuru üzümden yapılan şıra) içkisinin hükmünü sordum. İmâm Mâlik:

Sarhoşluk vermediği zaman be's yoktur, dedi. İbnu Derâverdî de şöyle dedi: Biz "el-Fukkaa" içkisinin içilip içilmeyeceğim sorduk, âlimler:

Sarhoşluk vermiyorsa be's yoktur, dediler [15].

 

11-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah(S)'a biti* (içkisi­nin hükmü) soruldu da, O: "Sarhoşluk veren her içki haramdır'''bu­yurdu [16].

 

12-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân haber verdi ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah(S)'tan bit'u içkisinin hükmü sorulmuştu -ki bu bit'u, baldan yapılan nebîz olup bunu Yemen ahâlîsi içmekte idiler- Rasûlullah: "Sarhoşluk veren her içki haramdır" diye cevâb verdi.

Yine ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Enes ibnu Mâlik tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Dtıbbâ' ve muzeffet denilen kaplarda şıra kur­mayın" buyurmuştur.

(ez-Zuhrî dedi ki:) Ebû Hureyre bu iki kabın beraberine "Hantem" ile "Nakîr" ismindeki kapları da katardı [17].

 

4- "Hamr, Aklı Örten İçkidir" Hakkında Gelen Şeyler Babı

 

13-.......Bize Yahya ibn Saîd, Ebû Hayyân et-Teymî'den; o da Âmir eş-Şa'bî'den tahdîs etti ki, İbn Umer (R) şöyle demiştir: Umer, RasûlulIah(S)'ın minberi üzerinde hutbe yapıp şöyle dedi:

  "Şu muhakkak ki, hamnn haram kılınması emri (ei-Mâide:93) inmiştir. (Bu gün) hamr da şu beş şeyden yapılmaktadır: Üzümden, hurmadan, buğdaydan, arpadan ve baldan, Hamr ise aklı örten her içkidir. Üç şey var ki, Rasûlullah'ın onlar hakkında bize tam bir bij-gi verinceye kadar bizlerden ayrılmamasını temennî ettim: Dede, ke-lâle ve bir de ribâ bâblarından birtakım bâblar."

Ebû Hayyân et-Teymî dedi ki: Ben Âmir eş-Şa'bî'ye:

— Yâ Ebâ Amr! Bir şey (bir içki) var ki, Sind'de pirinçten yapı­lıyor (bunun hükmü nedir)? dedim.

eş-Şa'bî:

— Pirinçten yapılan bu içki Peygamber zamanında yoktu -yâhud: Umer zamanında yoktu-, dedi.

Haccâc da Hammâd'dan; o da Ebû Hayyân'dan yaptığı rivayette üzüm ma'nâsına olan "İneb" yerine, kuru üzüm demek olan "Ze-bîb"ı söylemiştir [18].

 

14-....... Bize Şu'be, Abdullah ibn Ebî's-Sefer'den; o da eş-Şa'bî'den; o da İbn Umer'den tahdîs etti ki, Umer (R): "Hamr, beş şeyden yapılıyor: kuru üzümden, hurmadan, buğdaydan, arpadan, baldan" demiştir.

 

5- Hamr'ı Halâl Saymak İsteyen Ve Ona Hamr'dan Başka İsim Veren Kimseler Hakkında Gelen Haberler Babı

 

Ve Hişâm ibnu Ammâr şöyle söyledi: Bize Sadaka ibnu Hâlid tahdîs etti. Bize Abdurrahmân ibnu Yezîd ibn Câbir tahdîs etti. Bize Atıyye ibnu Kays el-Kilâbîtahdîs etti. Bize Abdurrahmân ibnu Gan-min el-Eş'arî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Âmir yâhud Ebû Mâ­lik el-Eş'arî tahdîs etti: Vallahi o bana yalan söylemedi. Kendisi Peygamber(S)'den işitti ki, şöyle buyuruyordu: "Yemîn olsun, üm­metimden muhakkak birtakım kavim/er meydana gelecektir. Bun­lar ferci (yânı zina etmeyi), ipek elbiseler giymeyi, şarâb içmeyi, çal­gı âletleri çalıp eğlenmeyi halâl ve mübâh sayacaklar. Ve yine birtakım (merhametsiz) zümreler de bir dağın yanına (dağ mesirelerine) konak­layacaklar, onlara âid koyun sürüsü ile çoban sabahları yanlarına ge­lecek (akşamlan gidecek). Bunlara fakır kişi bir hacet için gelecek de bu duygusuz insanlar fakire: Haydi (bugün git), bize yarın gel! diye­cekler. Bunun üzerine Allah (eğlendikleri) dağı geceleyin üzerlerine indirip bir kısmını helak edecek, (sağ kalan) öbürlerini de kıyamet gününe kadar maymunlar ve domuzlar suretine tebdil edecektir" [19].

 

6- Birçok Kaplarda Ve Tevr (Denilen Taş Yâhud Ma'denî Kap) İçinde Nebîz Yânî Şıra Kurma(Nın Hükmü) Babı

 

15-.......-Ebû Hazım şöyle demiştir: Ben Sehl ibn Sa'd'dan işit­tim, o şöyle diyordu. Ebû Useyd Mâlik ibn Rabîa es-Sâidî (R) geldi de, Rasûmllah'ı kendinin düğün yemeğine da'vet etti. Henüz evlen­diği karısı da yeni gelin olduğu hâlde da'vetlilere hizmet ediyordu.

Sehl dedi ki:

— Yeni gelinin o ziyafette Rasûlullah'a ne içirdiğini bilir misin? Tevr denilen kap içinde geceden Rasûlullah için birkaç hurma ıslattı (bunun şırasını içirdi) [20].

 

7- Peygamber(S)'İn Birçok Kaplar Ve Zarflar İçinde Şıra Kurmayı Nehyetmesinin Ardından, Bu Kaplarda Ve Zarflarda Şıra Kurmaya Ruhsat Verip Müsâade Etmesi Babı

 

16-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne, Mansûr'dan; o da Salim (ibn Ebi'l-Ca'd)'den tahdîs etti ki, Câbir (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bâzı zarflar içinde şıra kurmaktan nehyetmişti. Ensâr:

  Şu muhakkak ki, bizim için bu kaplar zarurîdir, dediler. Rasûlullah:

  ''Öyleyse bunlarda şıra kurmaktan nehyedilmez" buyurdu. (Buhârî dedi ki:) Ve bana Halîfe şöyle dedi: Bize Yahya ibn Sa-

îd tahdîs etti. Bize Sufyân, Mansûr'dan; o da Salim ibn Ebl'l-Ca'd'den; o da Câbir'den bu hadîsi tahdîs etti [21]

 

17- Bize Abdullah ibnu Muhammed tahdîs etti. Bize Sufyân ibn Uyeyne bu geçen hadîsi tahdîs etti. Sufyân bunda: "Peygamber (S) birtakım kaplardan nehyedince..." şeklinde söyledi.

 

18-.......Abdullah ibn Amr (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) kırba tulum gibi deriden yapılmış olanlardan başka kaplarda şıra ya­pılmasını nehyettiği zaman, sahâbîler tarafından Peygamber'e:

— İnsanların hepsi kırba ve tulum gibi deri kaplar bulamaz ki, denildi.

Bunun üzerine Peygamber onlara ziftlenmemiş olan balçık çömlek ve küp içinde şıra kurmalarına ruhsat ve müsâade verdi [22].

 

19-.......Bize Yahya ibn Saîd el-Kattân, Sufyân'dan tahdîs et­ti. Bana Süleyman el-A'meş, İbrâhîm et-Teymî'den; o da el-Hâris ibn Suveyd'den tahdîs etti ki, Alî (R): Peygamber (S) dubbâ'dan ve zift­lenmiş kap(içinde şıra kurmak)tan nehyetti, demiştir.

Bana Usmân ibn Ebî Şeybe tahdîs etti. Bize Cerîr ibn Abdilha-mîd, el-A'meş'ten... bu geçen hadîsi tahdîs etti [23].

 

20-.......Bize Cerîr, Mansûr'dan tahdîs etti ki, İbrâhîm en-Nahaî (şöyle demiştir): Ben, el-Esved ibn Yezîd'e:

— Sen mü'minlerin anası Âişe'ye, hangi şeyler içinde şıra tutul­ması mekruh olur diye sordun mu? dedim.

Esved:

  Evet, dedi ve şöyle ilâve etti: Ben:

— Ey mü'minlerin anası! Peygamber hangi şeylerin içinde şıra tutulmasından nehyetti? dedim.

Âişe:

— Bu hususta biz ev halkını dubbâ'da ve muzeffette (yânı zift­lenmiş kapta) şıra kurmamızdan nehyetti, dedi.

(İbrâhîm en-Nahaî dedi ki:) Bu sefer Esved'e:

— Âişe, hantem ve cerr denilen testiyi zikretmedi mi? diye sor­dum.

Esved:

— Ben sana ancak işittiğim şeyi tahdîs ediyorum, sana işitmedi­ğim şeyi mi tahdîs edeyim? Dedi [24].

 

21-.......Bize eş-Şeybânî tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Ebî Evfâ(R)'dan işittim, o şöyle dedi: Peygamber (S) yeşil testi (içinde şıra tutmak)tan nehyetti.

(eş-Şeybânî dedi ki:) Ben Abdullah'a:

  Beyaz testi içinde mi içelim? dedim. Abdullah:

  Hayır, ondan da içmeyin (çünkü hüküm birdir), dedi [25].

 

8- Sarhoşluk Vermediği Müddetçe Nakî' Denilen Hurma Şırası(Nı İçmenin Câizliği) Babı

 

22-.......Ebû Hazım şöyle dedi: Ben Sehl ibn Sa'd es-Sâidî(R)'den işittim. Ebû Useyd Mâlik ibn Rabîa es-Sâidî, Peygamber(S)'i kendi düğün aşına da'vet etti. O gün yeni gelin olduğu hâlde da'vetlilere hizmet eden karısı (Ümmü Useyd Selâme) idi. Ümmü Useyd:

— Bu ziyafette Rasûlullah'a ne şırası içirdiğimi bilir misiniz? Ben geceden O'nun için tevr dediğimiz kap içinde birkaç aded hurma ıs­lattım, dedi [26].

 

9- Bâzak Ve Sarhoşluk Veren Her İçkiden Nehyeden Kımse(Yi Zikr) Babı

 

Umer ibnu'l-Hattâb, Ebû Ubeyde ibnu'l-Cerrâh ve Muâz ibn Cebel, Tılâ" denilen içkinin (kaynatılıp üçte . biri kalınca) içilmesine kaail oldular. el-Berâ ibnu Azib  ile Ebû Cuhayfe de (kaynatılıp yarı olunca) tılâ içkisini

içtiler.

îbn Abbâs (sıkılmış şıradan soran kimseye): Sıkılmış şıra taze olduğu müddetçe iç, demiştir.

Umer ibnu'l-Hattâb şöyle demiştir:

"Ben (oğlum) Ubeydullah'ta şarâb kokusu hissettim,  (o, tılâ içtiğini söyledi). Ben tılâ içkisinin sarhoş edici olup olmadığını soracağım. Eğer sarhoş edici ise, onu celde vururum" [27].

 

23-.......Bize Sufyân es-Sevrî haber verdi ki, Ebû'I-Cuveyriye şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs'a "el-Bâzak" içkisinin hükmünü sor­dum. İbn Abbâs:

  Muhammed (S) bâzak içkisinin hükmünü önceden bildirip "Sarhoş eden her şey haramdır" buyurmuştur, dedi.

Ebû'l-Cuveyriye:

— Bâzak, halâl-tayyib içkidir, (çünkü o, halâl-tayyib olan üzü­mün sıkılmış sırasıdır), dedi.

İbn Abbâs:

— Halâl-tayyib olanı iç, şu muhakkak ki halâl-tayyib olandan sonra harâm-habîsten başkası yoktur, (çünkü o şıra ilk haletinden hamrlığa dönüşmüştür), dedi [28].

 

24-.......Bize Hişâm ibn Urve, babası Urve'den tahdîs etti ki, Âişe (R): Peygamber (S) tatlıyı ve balı severdi, demiştir [29].

 

10- Karıştırılmaları Sarhoş Edici Olduğu Zaman Alacalı Hurma Koruğu İle Hurmayı {Şıra Kurmakta) Karıştırmama Yi Ve İki Katığı Bir Katık Hâline Getirmemeyi Düşünen Kimse Babı [30].

 

25-.......Bize Katâde tahdîs etti ki, Enes (R) şöyle demiştir: Ben Ebû Talha'ya, Ebû Ducâne'ye, Süheyl ibnu'l-Beydâ'ya hurma koru­ğu ile hurma karışığından yapılmış içki sunuyordum. Derken hamr, yânî şarâb haram kılındı. Ben hemen o içkileri attım. Ben onların iç­ki dağıtıcıları ve en küçükleri idim. Biz o gün bu içkileri hamr sayı­yorduk [31].

Amr ibnu'l-Hâris şöyle dedi: Bize Katâde tahdîs etti ki, kendisi Enes'ten işitmiştir.

 

26-.......Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verdi ki, kendisi Câbir(R)*den şöyle derken işitmiştir: Peygamber (S) kuru üzümle hur­mayı, alacalanmış hurma koruğu ile taze hurmayı birleştirmekten nehyetti [32].

 

27-.......Ebû Katâde (R) şöyle demiştir: Peygamber (S), olgun hurma ile ermemiş hurma koruğunun, yine hurma ile kuru üzümün bir arada birleştirilmesini nehyetti. Bunlardan herbirisi ayrı ayrı şıra ve hoşaf yapılmalıdır [33].

 

11- Süt İçilmesi Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:

 

'Sağmal hayvanlarda da sizin için elbette âyet vardır. Size onların karınlarındaki fışkı ile kan arasında, içenlerin boğazından kolaylıkla geçen dupduru (ve tertemiz) bir süt içiriyoruz" (en-Nahl: 66) [34]

 

28-.......Bize Yûnus, ez-Zuhrî'den; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den haber verdi ki, Ebû Hureyre (R): Rasûlullah(S)'a, isrâ ettirildiği gece (Beytu'l-Makdis'te) bir kadeh süt ve bir kadeh şarâb getirildi... demiştir [35].

 

29- Bize el-Humeydî tahdîs etti ki, o Sufyân ibn Uyeyne'den işit-miştir. Bize Salim Ebu'n-Nadr haber verdi ki, kendisi Ümmü'1-Fadl'in himayesinde bulunan Umeyr'den işitmiştir. O Ümmü'1-Fadl'dan tahdîs ediyordu. Ümmü'1-Fadl (R):

— İnsanlar (Arafat'ta) Arefe günü Rasûlullah'ın oruçlu bulun­masında şübhe ettiler. Bunun üzerine ben Rasûlullah'a içi süt dolu bir kap gönderdim, Rasûlullah (S) o sütü içti, demiştir.

Râvî Sufyân ibn Uyeyne bazen hadîsi şöyle söylemiştir: İnsan­lar arefe günü Rasûlullah'ın orucu hususunda şübhe ettiler. Bunun üzerine Ümmü'1-Fadl, Rasûîullah'a içinde süt bulunan bir kap gön­derdi...

Sufyân bu hadîs üzerinde durdurulup da sorulduğu zaman:

  Bu hadîs, Ümmü'1-Fadl'dandır, derdi [36].

 

30-.......Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Ebû Humeyd Abdurrahmân es-Sâidî, en-Nakî' merasından Rasûlullah'a bir kâse süt getirmişti. Rasûlullah (S), Ebû Humeyd'e:

— "Bu kâseyi bir bezle örtmedin mi? Keski bunun üzerine enli-lemesine bir tahta parçası olsun koysaydın!" buyurdu [37].

 

31-....... Bize el-A'meş tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Salih Zekvân'dan işittim, o zannediyorum ki, Câbir'den zikrediyordu. Câbir (R) şöyle demiştir: Ensâr'dan bir zât olan Ebû Humeyd, en-Nakî' me­rasından Peygamber(S)'e bir kap süt getirdi. Peygamber de ona:

— 'Bunu bir bezle örtmedin mi? Keski bunun üzerine enlileme-sine bir tahta parçası olsun koy sandın!" buyurdu.

(el-A'meş dedi ki:) Ve bana Ebû Sufyân Talha ibn Nâfi', Câ­bir'den; o da Peygamber(S)'den olmak üzere bu hadîsi tahdîs etti.

 

32-.......Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib (R)'den işittim şöyle dedi: Peygamber (S) beraberinde Ebû Bekr olduğu hâl­de, Mekke'den (Medîne'ye Muhacir olarak) geldi. Ebû Bekr dedi ki: Biz yolumuz üzerinde bir çobana uğradık. Rasûlullah çok susamış hâl­deydi.

Ebû Bekr dedi ki: Ben bir kâse içine bir mikdâr süt sağdım. Ra­sûlullah bu sütten içti, hattâ ben onun ihtiyâcı ve yeteri kadar içip doyduğunu bilip hoşnûd oldum. Bu sırada bize Surâka ibnu Cu'şum bir at üzerinde olarak geldi. Rasûlullah ona beddua etti. Bunun üze­rine Surâka, Rasûlullah'tan kendisi aleyhine beddua etmemesini ve kendisinin selâmetle geri dönüp gitmesini İstedi. Peygamber de onun isteğini yerine getirdi (yânî ona beddua etmedi) [38].

 

33-.......Bize Ebu'z-Zinâd, Abdurrahmân'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den olmak üzere tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyur­muştur: "Bol sütlü sağım devesi -sağılıp sahibine geri verilmek üzere-hediye etmek ne güzel sadakadır. Seçkin sağmal koyun hediye etmek de böyle güzel bir sadakadır. Bu bereketli hayvan, sabahleyin bir kap süt verir, akşamleyin bir kap süt verir"[39].

 

34- Bize Ebû Âsim, el-Evzâî'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Ubeydullah ibn Abdillah'tan; o da İbn Abbâs(R)'tan tahdîs etti ki, Rasû-îullah (S) süt içip ağzını çalkalamış da "Bu yağlıdır" buyurmuştur [40].

Ve îbrâhîm ibn Tahmân, Şu'be'den; o da Katâde'den söyledi ki, Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) -Mi'râcı anlatırken-şöyle buyurdu: "Bana Sidre ağacı gösterildi. Baktım ki, orada dört nehir vardı. İki nehir zahir, iki nehir de bâtın idi. Zahir olan nehirler Nıl ile Furât nehirleridir. Bâtınî olan nehirler cennetteki iki nehirdir. Sonra bana üç bardak sunuldu. Birinde süt, birinde bal, birinde de şarâb vardı. Ben süt dolu olan bardağı aldım ve içtim. Bana: Sen ve ümmetin fıtrata isabet ettiniz, denildi..." [41].

Hişâm ed-Destevâî, Saîd ibn Ebî Arûbe ve Hemmâm ibn Yahya hepsi de Katâde'den; o da Enes ibn Mâlik'ten; o da Mâlik ibn Sa'sa-a'dan; o da Peygamber(S)'den olmak üzere nehirlerin zikrine kadar, ge­çen metin tarzında bu hadîsin metnini ittifakla söylediler, fakat "Üç kadeh" fıkrasını zikretmediler [42].

 

12- Suyun İyisini, Tatlısını İsteyip Aramak Babı

 

35-.......İshâk ibn Abdiliah, amcası Enes ibn Mâlik (R) şöyle derken işitmiştir: Ebû Talha, Medine'de hurmalık mal yönünden En-sâr'ın en zengini idi. Kendisine mallarının en sevimlisi de Beyruhâ (denilen bustânı) idi. Beyruhâ Peygamber mescidinin karşısında idi. Ra-sûlullah (S) da Beyruhâ'ya girer ve onun içindeki güzel sudan içerdi.

Enes dedi ki: "Siz, sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harca-yıncaya kadar asla iyiliğe ermiş olmazsınız. Her ne infâk ederseniz» şübhesiz Allah onu bilir" (âiûimrân: 92) âyeti inince (üvey babam) Ebû Talha kalktı da:

— Yâ Rasûlallah! Şübhesiz ki Allah "Siz, sevdiğiniz şeylerden harcayıncaya kadar asla iyiliğe ermiş olmazsınız... "buyuruyor. Ma­lımın bana en sevimli olanı Beyruhâ'dır. İşte bu Beyruhâ, Allah için sadakadır. Bu sadakanın hayrını ve Allah yanında onun âhiret azığı olmasını umanm. Yâ Rasûlallah! Sen bu bustânımı Allah'ın sana gös­terdiği yere koyup sarfet! dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah:

  "Bah! (Ne güzel ve ne büyük şey!) Bu, kazanç veren bir mal­dır -yâhud: Bu, faydası sahibine çabuk ulaşan bir maldır-" Şekk eden râvî Abdullah ibn Mesleme'dir.. "Ben senin söylediğim işitüm. Ben bu bustânı kendi hısımlarına tahsîr etmeni uygun bulurum" buyurdu.

Bunun üzerine Ebû Talha:

— Yâ Rasûlallah! Ben de Sen'in istediğin üzere yaparım, dedi. Akabinde Ebû Talha Beyruhâ'yı hısımları ve amca oğullan ara­sında taksîm etti.

İsmâîl ibn Ebî Uveys ile Yahya ibn Yahya ("Revân" masdarın-dan olmak üzere) "Râyıhun" şeklinde söylediler [43].

 

13- Süte Su Karıştırıp İçmek Babı

 

36-....... ez-Zuhrî şöyle dedi: Bana Enes ibn Mâlik (R) haber verdi ki, kendisi Rasûlullah'ın süt içtiğini görmüş.

(Enes dedi ki:) Rasûlullah, Enes'in evine gelmiş hâldeyken, ben bir koyunun sütünü sağdım ve Rasûlullah için kuyudan biraz su ile karıştırdım. Rasûlullah (S) kadehi alıp içti. Bu sırada solunda Ebû Bekr, sağında da bir bedevi bulunuyordu. Rasûlullah kendisinden ar­tan sütü bedeviye verdi. Sonra da:

— "Sağa (veOÎ Sıra ile sağa (ver)!" buyurdu [44].

 

37-.......Bize Fuleyh ibnu Süleyman, Saîd ibnu'l-Hâris'ten; o da Câbir ibn Abdillah(R)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (S), Ensâr'-dan bir zâtın bustâmna girdi. Yanında dostu (Ebû Bekr) bulunuyor­du. Peygamber bustân sahibine (Ebû'l-Heyseme):

  "Eğer yanında eski kırba içinde bu gece geceleyip soğumuş su varsa (içeriz), yoksa biz şu sudan (bardaksiz) dudağımızla içeriz!" buyurdu.

Câfair dedi ki: Bu sırada bustân sahibi (ağaçları sulamak için) bustânınm bir tarafından öbür tarafına su çeviriyordu. Yine Câbir dedi ki: Bustân sahibi:

— Yâ Rasûlallah! Yanımda gecelemiş su vardır, çardağa doğru git, dedi.

Câbir dedi ki: Akabinde onları (Rasûlullah ile Ebû Bekr'i) çar­dağa götürdü. Bir bardağın içine su koydu, sonra suyun üzerine de elcil koyunun sütünden sağdı. Bunu Rasûlullah içti. Sonra kendisiy­le beraber gelen zât (yânî Ebû Bekr) içti [45].

 

14- Tatlı Şerbeti Ve Bal Şerbeti Babı

 

ez-Zuhrî:

inecek bir şiddetten dolayı insan sidiği içmek halâl olmaz. Çünkü o pistir. Yüce Allah: "Size bütün iyi ve temiz şeyler halâl kılındı" (el-Mâide: 4-5) buyurdu, demiştir [46].

İbn Mes'ûd da sarhoşluk verici içki (ile tedâvî) hakkında: Şübhesiz ki, Allah sizin şifânızı, size haram kıldığı şeyler içinde kılmadı, demiştir [47].

 

38-.......Bize Ebû Usâme tahdîs edip şöyle dedi: Bana Hişâm, babası Urve'den haber verdi ki, Âişe (R): Peygamber (S) tatlıyı ve balı çok severdi, demiştir [48].

 

15- Ayakta Dikilmiş Olarak İçme(Nin Hükmü) Babı

 

39-.......en-Nezzâl şöyle demiştir: Alî (ibn Ebî Tâlib -R) (Küfe Mescidi'nin) geniş kapısı önüne geldi de ayakta dikilerek su içti ve (halkın şübhesini gidermek için):

— Birtakım insanlar, birisinin ayakta dikilerek su içmesini ke-rîh görürler. Hâlbuki ben Peygamber(S)'in benim içtiğimi gördüğü­nüz gibi su içtiğini gördüm, dedi [49].

 

40-.......Bize Abdulmelik ibn Meysere tahdîs etti. Ben en-Nezzâl ibnu Sebre'den işittim. O, Alî'den şöyle tahdîs ediyordu: Alî (R) öğ­le namazını kıldırdı. Sonra insanların hacetleri için Küfe Mescidi'nin geniş yerinde ikindi namazı vakti gelinceye kadar oturdu. Sonra ken­disine su getirildi. Ondan içti, yüzünü ve ellerini yıkadı. Râvî, başını ve ayaklarını da zikretti. Abdest aldıktan sonra ayağa kalktı, artan suyu da ayakta dikilerek içti. Sonra:

— Şübhesiz birtakım insanlar, ayakta dikilirken su içmeyi kerîh görürler. Muhakkak ki, Peygamber (S) şu benim yaptığımın benze­rini yaptı, dedi [50].

 

41-.......Sufyân, Âsim el-Ahvel'den; o da eş-Şa'bî'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R): Peygamber (S) ayakta dikilerek Zemzem su­yundan içti, demiştir [51].

 

16- Devesi Üzerinde Dururken İçen Kimse Babı

 

42-.......Bize Ebu'n-Nadr, îbn Abbâs1 m hizmetçisi Umer'den haber verdi ki, (Abbâs'ın zevcesi) Haris kızı Ümmü'1-Fadl Lubâbe (R), Peygamber(Sye bir kadeh süt gönderdi. Peygamber ikindi vaktinde Arafe'de duruyordu. Eliyle kadehi aldı ve sütü içti.

İmâm Mâlik bu hadîsi Ebu'n-Nadr'dan rivayetinde "Peygam­ber devesinin üzerinde duruyordu" fıkrasını ziyâde etti [52].

 

17- Bâb: İçmekte Sırasıyle Sağdakine (Ver)!

 

43-.......Bana Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle tahdîs etti: Rasûlullah(S)'a (içmesi için) su ile karıştırılmış hâl­de süt getirildi. Rasûlullah'ın sağ tarafında bir çöl Arab'ı, sol tara­fında da Ebû Bekr bulunuyordu. Rasûlullah sütü içti, sonra çöl

Arab'ına verdi ve:

— "Dâima sıra ile sağa (ver)/" buyurdu [53].

 

18- Bâb: İnsan İçmekte Daha Büyük Kişiye Vermek İçin Sağ Yanında Bulunan Kimseden İzin İster Mi?

 

44-.......Bana Mâlik, Ebû Hazım ibn Dinar'dan; o da Sehl ibn Sa'd(R)'dan şöyle tahdîs etti: RasûluIIah'a içecek birşey getirildi. Ra-sûlullah bundan (bir mikdâr) içti. Sağında bir genç, solunda da bir­takım yaşlı kimseler yer tutmuşlardı. Bu vaziyette Rasûlullah gence;

  "bardakta kalanı bu ihtiyarlara vermem için bana izin verir misin?" diye sordu.

O genç sahâbî:

— Vallahi yâ Rasûlallah, Sen'den gelen nasibimi hiçbir kimseye ihsan edemem, diye cevâb verdi.

Bunun üzerine Rasûlullah (S) bardağı o gencin elinin içine ko­yuverdi [54].

 

19- (Bardaksız Ve Avuçlamaksızın) Havuzdan Ağızla Su İçmek Babı

 

45-....... Bize Fuleyh ibn Süleyman, Saîd ibnu'l-Hâris'den; o da Câbir ibn Abdillah(R)'tan şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) bera­berinde bir sahâbîsi olduğu hâlde, Ensâr'dan bir adamın yanına gir­di. Peygamber ile sahâbîsi o zâta selâm verdiler. O adam selâmı aldı

da:

— Yâ Rasûlallah! Babam ve anam Sana feda olsun! İçinde gel­miş olduğun bu saat, sıcak bir saattir, dedi.

O zât, bu sırada bustânındaki suyu kuyunun dibinden yeryüzü­ne çıkarmakla meşgul bulunuyordu. Peygamber ona:

  "Eğer yanında eski kırba içinde gecelemiş su varsa (içeriz), yok­sa ağzımızla bu sudan içeriz" dedi.

O zât, bustân içinde o suyu bir yerden diğer tarafa akıtıyordu.

O zât:

— Yâ Rasûlallah! Yanımda eski kırba içinde gecelemiş (soğuk)

bir su vardır, dedi.

Bunun üzerine Peygamber ve yanındaki sahâbî ile birlikte bus-tândaki çardağa doğru yürüdüler. Çardakta bustân sahibi olan zât bir kap içine su döktü. Sonra o suyun üzerine kendine âid bir elcil ko­yundan süt sağdı. Akabinde bu (suyla karıştırılıp soğutulan) sütü Pey­gamber içti. Sonra geri verdi. Bu sefer o sütten Peygamber ile beraber gelmiş olan zât (yânî Ebû Bekr) de içti [55].

 

20- Küçüklerin Büyüklere Hizmet Etmeleri Babı

 

46-.......Mu'temir'in babası Süleyman şöyle demiştir: Ben Enes (R)'ten işittim, şöyle dedi: Ben bir içki meclisinde amcalarıma fadîh içkisi sunup sâkîlik hizmetini yapıyordum. Ben onların en küçüğü bu­lunuyordum. Bu sırada "Şarâb haram kılındı" denildi. Bana:

  Şarâb testilerini devir! dediler. Biz de onları devirip döktük, (Süleyman et-Teymî dedi ki:) Ben Enes'e:

  Onların içkileri ne idi? diye sordum. Enes:

  Taze hurma ve alacası düşmüş koruk hurmadır, diye cevâb verdi.

Ebû Bekr ibnu Enes: Bu fadîh şarâbı, o gün onların içkisi idi dedi de, Enes bunu reddetmedi.

Ve bana arkadaşlarımdan biri tahdîs etti ki, kendisi Enes'ten: 'Fadîh, o gün onların hamrı idi" derken işitmiştir [56].

 

21- Yiyecek İçecek Kaplarını Örtüp Kapatmak Babı

 

47-.......İbnu Cureyc şöyle dedi: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh ha­ber verdi ki, kendisi Câbir ibn AbdiIlah(R)'tan şöyle derken işitmiş­tir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "(Güneş batıp) gece karanlığı baş­ladığı yâhud akşama girdiğiniz zaman çocuklarınızı (dışarı çıkmak­tan) men' ediniz. Çünkü şeytânlar o sırada dağılırlar. Geceden bir saat geçince de (dışarıdaki) çocuklarınızı evlerinize koyunuz. O za­man Allah'ın ismini anarak kapıları kapatınız. Çünkü şeytân, kapa­tılmış kapıyı açamaz. Yine Allah'ın ismini anarak su kırbalarınızın ağızlarını bağlayınız. Yine Allah'ın ismini anarak yiyecek kaplarını­zın üzerlerini örtüp kapatınız, velev üzerlerine enlilemesine birşey koy­manız suretiyle olsun. Yanan kandillerinizi de söndürünüz!"[57]

 

48-.......Bize Hemmâm ibn Yahya, Atâ'dan; o da Câbir(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Uyuyacağınız za­man kandillerinizi söndürünüz, kapılan kapatınız, tulum ve kırbala­rın ağızlarını bağlayınız, yiyecek ve içecek şeylerinizin üzerlerini iyice

örtüp kapatınız".

Râvî: Sanırım ki, Rasûlullah burada "Velev ki, yiyecek kabının üzerine koyacağın bir tahtaparçasıyle olsun"buyurdu, demiştir [58].

 

22- Deriden Yapılmış Tulum Ve Kırbaların Ağızlarını Dışa Kıvırıp Ondan Ağızla Su İçme(Nin Nehyi) Babı

 

49-.......Ebû Saîd el-Hudrî (R): Rasûlullah (S) tulum ve kırba­ların ağızlarım dışa kıvırmaktan, (yânî kapların ağızlarının dışa kıv­rılıp onlardan (bir maşrabaya koymadan, ağızla) içilmesinden nehyetti, demiştir.

 

50-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibn Abdillah tahdîs etti ki kendisi Ebû Saîd el-Hudrî'den şöyle derken işitmiş-tir: Ben RasûIullah(S)'tan, deriden yapılmış tulum ve kırbaların ağız­larını dışa kıvırıp onlardan ağızla su içmekten nehyederken işittim, demiştir.

Bu hadîsin râvîlerinden Abdullah ibnu'l-Mubârek şöyle dedi: Ma'-mer yâhud Ma'mer'den başkası: Hadîsteki "el-Ihtmâs", kırba, tu­lum ve benzeri kapların ağızlarından su içmektir, demiştir [59].

 

 

23-   Tulumun Ağzından İçme(Nin Nehyi) Babı

 

51-.......Bize Eyyûb ibn Temîme es-Sahtıyânî tahdîs edip şöyle dedi: İkrime bize şöyle dedi: Dikkat edin, size kısa kısa birşeyler ha­ber vereceğim ki, onları bize Ebû Hureyre şöyİe tahdîs etti: Rasûluî-lah (S) kırbanın veya su kabının ağzından (bir bardağa koymaksızın) su içmekten ve birinizin evinin duvarına komşusunun kendi ağacını -bir rivayette: bir ağaç başım- koymasını men' etmesinden nehyetti.

 

52-.......Bize Eyyûb, îkrime'den haber verdi ki, Ebû Hureyre (R): Peygamber (S) su kabının ağzından (bardağa koymaksızın) su içmekten nehyetti, demiştir.

 

53-.......Bize Hâlid el-Hazzâ, îkrime'den haber verdi ki, İbn Abbâs (R): Peygamber (S) su kabının ağzından su içmekten nehyet­ti, demiştir [60].

 

24- Birşey İçerken Kabın İçinde Nefes Almaktan Nehy Babı

 

54-.......Ebû Katâde (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle bu­yurdu: "Sizin biriniz birşey içtiğinde, su kabının içine nefes verip hoh­lamasın. Sizin biriniz çiş ettiği zaman sağ eliyle cinsiyet organına meshetmesin. Sizin biriniz (halâda) silindiği zaman da sağ eliyle silinme­sin" [61].

 

25- (Birşey İçerken Kabın Dışında) İki Nefesle Yâhud Üç Nefesle (Dinlene Dinlene) İçmek Babı

 

55-......... Azre ibnu Sabit şöyle dedi: Bana Sumâme ibnu Abdillah haber verip şöyle dedi: Enes (R) su içtiği kap(dışm)da iki yâhud üç kerre nefes alırdı ve:

— Peygamber (S) üç kerre nefes alırdı, dedi [62].

 

26- Altın Kapta İçmenin Hükmü Babı

 

56-....... Bize Şu'be, el-Hakem ibn Uyeyne'den tahdîs etti ki, Abdurrahmân ibn Ebî Leylâ şöyle demiştir: Huzeyfe (ibnu'l-Yemân -R- İran fetihleri sırasında) Medâin'de bulunuyordu. Su içmek iste­di. Kendisine bir Dihkaan (yânî Medâin şeriflerinden birisi) bir gü­müş bardakla su getirdi. Huzeyfe kızarak bardağı fırlatıp attı da, şöyle dedi:

— Ben bu bardağı ilk defa atmadım. Şu kadar ki, ben bu zâtı bana bunun içinde su vermekten nehyetmiştim, fakat o vazgeçmedi. Hâlbuki Peygamber (S) bizleri hâlis ipek ve atlastan, altın ve gümüş kaplarda içmekten nehyetti ve: "Bunlar dünyâda kâfirlerindir» âhi-rette ise sizindir" buyurdu [63].

 

27- Gümüş Kap (Kullanmanın Hükmü) Babı

 

57-.......Bize Muhammed ibn Ebî Adiyy, Abdullah ibn Avn'dan; o da Mucâhid ibn Cebr'den tahdîs etti ki, îbnu Ebî Leylâ şöyle demiştir: Biz Huzeyfe'nin beraberinde sefere çıktık. Huzeyfe, Pey­gamberdin şöyle buyurduğunu zikretti: "Altın ve gümüş kaplarda içmeyin, hâlis ipek ve dîbâc (yânî atlas kumaş) giymeyin. Çünkü bunlar dünyâda kâfirlerin, âhirette ise sizindir.'*

 

58-.......Peygamber'in zevcesi Ümmü Seleme'den (o şöyle de­miştir): Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Şu gümüş kaptan birşey içen kişi var ya, muhakkak o kişi karnına ancak (curb curb diye) cehen­nem ateşini göndermektedir" [64]

 

59-........ el-Berâ ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) biz­lere yedi şeyi işlememizi emretti, yedi şeyden de bizleri nehyetti. Biz­lere hastayı ziyaret etmeyi, cenaze arkasından gitmeyi, aksırana duâ etmeyi, da'vetciye icabet etmeyi, selamlaşmayı yaymayı, zulme uğ­ramışsa yardım etmeyi, yemîn edenin yemînini kabul edip isteğini ye­rine getirmeyi emreyledi. Ve yine Rasûlullah bizleri altın yüzükler takmaktan, gümüş kaptan içmekten -yâhud: Gümüş kap kullanmak­tan-, eyer ve semerler üzerine binicinin altına konulan içi pamuk ve­ya yünle doldurulmuş, ipekten veya atlastan yapılmış küçük minderler kullanmaktan, kassî denilen ince ve kalın ipek kumaşlar giymek­ten nehyetti [65].

 

28- Kâse, Bardak Ve Çanaklarda İçme{Nin Cevazı) Babı

 

60-.......Bize Sufyânibn Uyeyne, Salim Ebu'n-Nadr'dan; oda Ümmü'l-Fadl'ın himayesinde bulunan Umeyr'den; o da Ümmü'1-Fadl Lubâbe(R)'den tahdîs etti ki, sahâbîler Arafe günü (Arafat'ta) Pey-gamber'in oruçlu olup olmadığı hakkında şübhe etmişlerdir. Bunun üzerine Peygamber(S)'e bir kâse süt gönderilmiş, O da bu sütü iç­miştir [66].

 

29- Peygamberin Bardağından Ve Kabından Îçmek Babı

 

Ebû Burde şöyle demiştir: Abdullah ibnu Selâm bana: Ben sana, içinden Peygamber'in içtiği bir kâseden içireyim mi? dedi [67].

 

61-....... Sehl ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Peygamber'e Arab kavminden bir kadın zikredilmişti. Peygamber (S), Ebû Useyd es-Sâidî'ye, o kadına haber göndermesini emretti. Ebû Useyd de o kadına haber yolladı. Bunun üzerine kadın Medine'ye geldi ve Benû Sâide kalesine indi. Peygamber çıktı, nihayet kadının bulunduğu yere gel­di ve yanına girdi. Başını aşağıya doğru eğmiş bir kadınla karşılaştı. Peygamber o kadına söz söyleyince, kadın:

  Senden Allah'a sığınırım, dedi. Peygamber de:

  "O hâlde ben de seni terkettim" buyurdu. Müteakiben oradakiler kadına:

  Sen O'nun kim olduğunu biliyor musun? dediler.

Kadın:

  Hayır bilmiyorum, dedi. Oradakiler:

— Bu, Allah'ın Rasûlü'dür; seni görüp zevceliğe istemek mak­sadıyla sana gelmişti, dediler.

Kadın:

— Ben Peygamber'le evlenmeyi kaçırmaktan dolayı bedbaht ol­dum, dedi [68].

(Sehl dedi ki:) O gün Peygamber dönüp geldi de, nihayet kendi­si ve sahâbîleri Benû Sâide sofasında oturdular. Sonra Peygamber:

— "Yâ Sehl! Bize su ver!" buyurdu.

Ben de onlar için bu kadehi çıkardım ve bununla onlara su içir-dim.

Sehl'in râvîsi Ebû Hazım şöyle dedi: Sehl bu kadehi bize çıkarıp gösterdi, biz de bunun içinden teberrüken su içtik.

Dedi ki: Sonra bu hâdisenin ardından Umer ibnu Abdilazîz (Me-dîne Vâlîsi iken) Sehl'den bu kadehin kendisine hibe edilmesini iste­di. Sehi de bu kadehi ona hibe etti [69].

 

62-.......Âsim el-Ahvel şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik'in yanında Peygamber'in kadehini gördüm. Bu kadeh çatlamış hâldey­di, Enes onu gümüşle bağlayıp kenetlemişti.

Âsim dedi ki: O, Nudâr ağacından yapılmış, enli, güzel bir su bardağı idi.

Yine Âsim dedi ki: Enes (R):

— Yemîn olsun ben bu kadeh içinde Rasûlullah'a şundan ve şun­dan daha çok zaman su vermişimdir, dedi.

Yine Âsim şöyle dedi: İbn Şîrîn de şöyle dedi: Bu kadehin üzerin­de demirden yapılmış bir halka vardı. Enes ibn Mâlik bu halkanın yerine altından yâhud gümüşten bir halka geçirmek istedi. Fakat (üvey babası) Ebû Talha ona:

— Sakın Rasûlullah(S)'m yapmış olduğundan hiçbirşeyi değiş­tirme! diye tenbîh etti.

Bu tenbîh üzerine Enes onu olduğu gibi bıraktı [70].

 

30- Bereketin Ve Mübarek Suyun İçilmesi Babı

 

63-.......el-A'meş şöyle demiştir: Bana Salim ibnu Ebi'I-Ca'd, Câbir ibn AbdilIah(R)'tan şu gelecek hadîsi tahdîs edip şöyle dedi: Ben kendimi Peygamber'in beraberinde gördüm ki, ikindi namazı vak­ti gelmiş, yanımızda da az bir sudan başkası yoktu. Bu az su bir kap içine konuldu da akabinde Peygamber'e getirildi. Peygamber (S) o kabın içine elini soktu ve parmakları su fışkırttı. Bundan sonra Pey­gamber:

  "Haydin abdest suyu ehlinin yanına geliniz! Bereket (yânî gör­düğünüz bu su artması) Allah kalındandır" buyurdu.

(Câbir dedi ki:) Yemîn olsun ki, ben suyu O'nun parmakları ara­sından fışkırırken görmüşümdür. Oradaki insanlar hep abdest aldı­lar ve içtiler. Ben ise o sudan karnıma koyduğum mikdârı çoğaltmak hususunda gayretimi hiç kısaltmıyordum. Ve o artan suyun hakîka­ten bir bereket olduğunu bildim.

Salim ibn Ebi'1-Ca'd dedi ki: Ben Câbir'e:

  Siz o gün kaç kişi idiniz? diye sordum. Câbir:

  Bindörtyüz kişi idik, dedi.

Bu hadîsi Câbir'den rivayet etmekte Sâlim'e, Amr ibn Dînâr mu-tâbaat etmiştir. Husayn ile Amr ibnu Murre, Sâlim'den; o da Câ­bir'den olmak üzere "Binbeşyüz" demiştir.

Yine bu hadîsi Câbir'den rivayet etmekte Sâlim'e, Saîd ibnu'l-Müseyyeb de mutâbaat etmiştir [71]



[1] Eşribe, Şarâb'm cem'idir. Şarâb ise içilen akıcı şeylerin ismidir. Haram ve halâl olan bütün içilen nevi'Ieri şâmildir. Türkçede ise Şarâb, nass ile haram olan hamr ve diğer sarhoş edici içkiler ma'nâsında kullanılmıştır. Bu kitâbda yalnız haram olan içkiler değil, su, süt gibi halâl olan İçkilere âid hadîsler toplanmıştır.

[2] Buhârî bu âyeti hamnn harâmlığı hakkında gelen hadîslere bir hazırlık ve mu­kaddime olmak üzere zikretmiştir.

Bu âyet sarhoşluk veren içkilerin men'i ve haram kılınması hakkında üçüncü ve son olarak inen âyettir ki, birincisi en-Nisâ: 43, ikincisi el-Bakara: 219-220. âyetleri idi. Allah Taâlâ bu âyette hamnn ve kumarın harâmlığım birçok vecih-lerle te'kîd etmiştir: Evvelâ cümlenin başı "İnnemâ" ile başlatılmış, ikinci ola­rak "Ensâb" ve "Ezlâm" ile beraber zikrolunarak putperestlik kabîlinden gösterilmiş, üçüncü olarak "itte?" ismi verilmiş, dördüncü olarak sırf şerr veya şerri gâlib olduğuna tenbîhen "Şeytânın amelinden" buyurulmuş, beşinci ola rak bunlardan sakınmak emredilmiş, altıncı olarak bu ictinâb, felah ümîdine bir sebeb yapılmış, yedinci olarak da bu beyândan asıl maksad hamr ve kuma­rın tahrîmi olduğu hatırlatılıp, bunların haram kılınmasını gerektiren dînî, dün­yevî mefsedet ve veballerini takrir ve şeytânın amelini tavzîh ile: "Şeytân içkide ve kumarda ancak aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz vazgeçtiniz değil mi?" (el-Mâide: 91) bu-yurulmuştur. Ki bir kerre bunlar olduktan sonra artık her günâh, her cinayet işlenir; ne dîn kalır, ne îmân; ne dünyâ kalır, ne âhiret... {Hakk Dîni, II, 1805)

[3] Hadîs dünyâda haram olan şarâbı içip de tevbe etmeden ölenlerin âhirette mut-tekîlere va'd olunan cennet şarâbından mahrum olacakları bir ceza olarak bil­diriliyor. Ma'siyet ve günâh cennetten mahrum olmayı gerektirmediğinden, bunlar cennete girecekler, fakat sarhoşluk vermeyen, içenlere yüksek lezzet ve­ren âhiret şarâbından mahrum kalacaklardır... Cennetliklere va'd edilen içki ne­hirlerini haber veren âyetlerden biri şudur: "Sakınanlara va'd olunan cennetin sıfatı şudur: İçinde rengi, kokusu, hiçbir vasfı bozulmayan sudan ırmaklar, ta­dına asla bozukluk gelmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şarâbdan ır­maklar, süzme baldan ırmaklar vardır. Orada meyvelerin her çeşidi onlarındır..." (Muhammed: 15).

"Kinden göğüslerinde ne varsa söküp atacağız- Altlarından ırmaklar aka­caktır. Hamd olsun Allah 'a ki, bizi hidâyetiyle buna kavuşturdu. Eğer Allah bize hidâyet etmeseydi, kendiliğimizden bunun yolunu bulamazdık. And olsun ki, Rabb 'imizin elçileri gerçeği getirmişlerdir derler..." (el-A'râf: 43).

' 'Biz onların göğüs/erindeki kini söküp attık. Hepsi kardeşler hâlinde karşı karşıya tahtları üzerine dayanarak oturacaklardır" (el-Nıcr 47).

[4] Bu hadîsin bir rivayeti, uzun Mi'râc ve Isrâ hadîsi içinde geçti. Müslim de îmân'-da, "Rasûlullah'm geceleyin semâlara yürütülmesi ve namazların farz kılınma­sı bâbı"nda 264-"164" hadîsin sonunda; bir de 272, "168" rakamlı hadîste buna yakın bir lafızla getirmiştir. Hadîs, süt içmenin fazileti ile sarhoş edicilerin kö­tülüğünü işaret etmiş oluyor.

[5] Başlığa uygunluğu "Şarâbın (açıkça ve alenî olarak) içilmesi..." sözündedir. Bunun bir rivayeti İlim Kitabı, "ilmin kalkıp, cehlin meydan alması bâbı"nda geçmişti.

[6] Başlığa uygunluğu "İçki içen de içtiği zamanda mü'min olarak içemez" kavlin-dedir.

İbn Battal dedi ki: İçki içmek hakkında gelen haberler içinde en şiddetli rivayet, Ebû Hureyre'nin bu hadîsidir. Çünkü hadîste zikredilen çirkin fiilleri işleyenlerden, işledikleri sırada îmân şuurunun kendilerinden silindiği bildirili­yor ki, zahir şekline göre çok ağırdır. Tebliğin bu zahir şekline bakarak Haricî­ler: Bu büyük cürümleri -haram olduklarını bilerek kasden- İşleyenleri tekfîr etmişlerdir. Sünnet ehli âlimleri ise bu husustaki îmânı kemâle hamlederek: "Bü­yük günâhları işleyenlerin îmânı tam ve kâmilolmaz" suretinde tefsir etmişler­dir.... Bâzı âlimler de "Bu, büyük bir tehdîddir" demişlerdir. Bu konuda gelen diğer haberler de bu suretle tefsîr ve tevcîh olunur: Meselâ Ebû Mûsâ el-Eş'arî hadîsinde: "Üç sınıf mücrim cennete girmez: Şarâb içen, hısımlığı kesen, sihre inananlar" buyurulmuştur. Ebû Hureyre'nin bir hadîsinde de: "Şarâb içen, puta tapan gibidir" buyurulmuştur ki, bütün bunlar tağlîz ve tehdîde hamlolunmuş-lardır... (Aynî).

el-Muzhırî şöyle dedi: Yânî zina etmekte iken îmânda kâmil olmaz, yâhud lafzı haber, ma'nâsı nehydir; birinci vech daha üstündür. Hattabî de buradaki imansızlığı, zinayı halâl sayana hamletti. Mişkaat şârihi de şöyle dedi: Menfî olan îmânla murâd, hayadır denilebilir. Nitekim "Haya îmândan bir şu'bedir" hadîsi gelmiştir. Buna göre ma'nâ: Zinâcı zina edeceği zaman Allah'tan haya eder hâlde zina edemez. Çünkü o Allah'tan utansaydı ve onun hazır ve hâline şâhid bulunduğuna i'tikaad etmiş olsaydı, bu çirkin fiili yapmazdı. Bunun tağ lîz ve teşdîd babından olması da muhtemeldir. Nitekim Âlu İmrân: 93'te böyle­dir. Yânî bunlar mü'minlerin hasletlerinden değildir. Çünkü bunlar mü'minlerin hasletlerine aykırıdır. Mü'minlerin bunlarla vasıflanmaları yakışmaz. Bunlar kâ­firlerin vasıflarıdır... (Kastallânî).

[7] Bu başlık "Üzümden yapılan hamr" yâhud "Hamr üzümden yapılandır" şek­linde tercüme edilebilir. İkinci şekil Ebû Hanîfe'nin görüşüdür. Ona göre üzüm­den başka meyve ve hububattan yapılan içkilere, hakîkî ma'nâsıyle hamr denmez, teşbîh suretiyle denilebilir. Diğer imamlara göre İse, hamr üzüme has değildir, başka şeylerden de yapılır.

[8] Enes'in bu "Hâlbuki Medine'de ondan birşey yoktu" sözü, üzümden yapılan hamr yoktu, demek oluyor. Bu cihetle hamr mutlak zikrolununca, kemâline sar-folunur ki, o da üzümden yapılandır.

[9] Enes'in bu hadîsi, bundan önceki haşiyede bildirilen şeyi te'yîd etmektedir. Yâ­nî o sırada Medine'de üzüm suyundan yapılan hamr pek az idi, fakat diğer şey­lerden yapılan hamr bolca bulunuyordu.

[10] İbn Umer'İn bu hadîsi, o devirde üzümden başka sayılan şeylerden de hamr ya­pıldığının delilidir.

Hamr, esasen örtmek ma'nâsına masdar olduğu hâlde, "Çiğ üzüm şırasın­dan şiddetlenmiş ve köpüğünü atmış olan şarâba isim olmuştur. Çünkü aklı bü-: rüyüp örter ve bir ta'bîr ile kafayı dumanlar kî, buna Humar denilir. Hamnn bu üzüm şarâbına ıtlak edilmesi, has bir ıtlaktır. Bu münâsebetle hamr, bir de umûmî olarak akla humar veren şey ma'nâsına kullanılır ki, bu ma'nâca müskiratın hepsi hamrdır. Buna binâen imâm Mâlik ve Şafiî ve bunlardan evvel ve sonra bir hayli âlimler ve fakîhler Kur'ân'daki hamnn umûmî ma'nâsıyle mutlak ola­rak müskir demek olduğuna ve binâenaleyh her nevi1 müskiratın Kur'ân nassı ile aynen haram bulunduğuna hükmetmişlerdir... (Hakk Dîni, I, 761-762).

[11] Bu başlık, bundan önce geçen hadîste Umer'in hutbede söylediği sözün kısaltıl­mış şeklidir.

[12] Başlığa uygunluğu "Zehv demlen hurma koruğundan ve hurmadan yapılan fa­dîh içkisi" sözündedir.

ez-Zehv: Hurma koruğu sarı ve kırmızı alacalanmak ma'nâsınadır. el-Fadîh: Bir günâ şarâba denir ki, hurd olmuş hurma koruğundan yapar­lar. Masdar olarak ezmek, kırmak ma'nâsınadır (Kaamûs Ter.)

[13] Başlığa uygunluğu "el-Büsr denilen hurma koruğu" sözündedir.

el-Büsr, herşeyin tazesine denir... ve rutab kertesine varmamış olan hurma koruğuna denir, müfredi "Busre"dir.

Bu hadîsin birkaç rivayetini Müslim de Eşribe Kitâbı'nda getirmiştir: Müs­lim Ter., VI, 202-205.

[14] Bu hadîsler, içkiyi kesin olarak haram kılan el-Mâide: 93. âyeti indiği zaman hurma şırasından yapılan içkiye hamr, yânî şarâb denildiğini gösteriyor. Bun­dan dolayı üç mezhebin imamlarına göre sarhoşluk veren her içki hamrdir ve üzüm şırasından yapılan ile diğer içkiler arasında hüküm i'tibâriyle bir fark yok­tur. Herhangi birinden az bir mikdâr da içilse hadd vurmak îcâb eder.

Hanefîler'e göre ise Hamr denilen ve üzüm şırasından yapılan şarâbın hük­mü, diğer içkilerden farklıdır. Onlarca her içkiye hamr, yânî şarâb denilmez. Böyle olunca hükümleri de bir değildir. Şarâbın bir damlasını içmek bile hadd'i îcâb eder. Fakat şâir içkiler böyle değildir. Onlar ancak sarhoş edecek mikdârı içilirse haddi îcâb eder. Daha fazla tafsilât için fıkıh kitâblarına başvurulmalıdır.

[15] El-Bit'u: Baldan yapılan kıvamlı koyu nebîze, bir kavle göre üzüm şırasına yâ-hud bâ'mn kesriyle hamre denilir... (Kaamûs Ter,).

îmâm Ebû Hanîfe: Bit'u, Yemen içkisidir, fakat Yemen halkı bu kelime­nin "T" harfini üstün okurlar da Bit a' derler" demiştir.

el-Fukkaa': Rummân vezninde, şerbetçilerin çarşıda sattıkları mutlaka şer­bete denir ki, hububattan, meyvelerden ve sâireden tertîb eder ederler... (Kaa­mûs Ter.)

[16] Bu hadîs, Rasûlullah'ın "Cevâmi'u'l-Kelim" diye anılan câmialı sözlerinden bi­risidir. Bunların kelimeleri az, ifâde ettikleri ma'nâlar ve hükümler çoktur. Ra-sûlullah'a yalnız Yemen'in "Bit'u" içkisinin hükmü sorulmuştu. O, içkinin mâhiyetini umûmî bir kaanûn hâlinde ta'rîf ederek cevâb vermiştir ki, her içki bununla Ölçülmelidir demek olur...

[17] Bunlar, içinde nebîz ve hamr, yânî şıra ile şarâb kurmak âdet edilen dört nevi' testi adıdır ki, içlerinde şıra kurulunca tahammur edip sarhoşluk verir olurmuş. Bunların açıklamaları îmân Kitâbı'nda verilmişti.

[18] Başlığa uygunluğu "Hamr, aklı örten (tefekkürü gideren) her İçkidir" sözün-dedir. Bu, eskimez ve umûmî bir kaaide ve son derece câmiali bir ta'rîftir.

[19] Hadîsin başlığın birinci fıkrasına uygunluğu açıktır. Fakat hadîste başlığın ikinci fıkrasına âid birşey yoktur. Buharı Sahîh'ini yazmakta âdet edindiği mesleği ge­reği kendi şartına uymayan hadîsi kitabına yazmaz da ona yalnız başlıkta işaret etmekle yetinir. İşte burada da öyle yapmıştır. "Hamr"e başka ad takanlara dâir başlıkta işaret ettiği hadîs, Ebû Davud'un, İbn Ebî Şeybe'nin, Ebû Mâlik el-Eş'arî'den rivayet ettikleri "Ümmetimden birtakım insanlar hamr'ı (yânî şa­râbı) içerler de ona şarâbdan başka isim takarlar... " hadîsidir.               '

Hişâm ibn Ammâr, Buhârî'nin üstâdlarından biridir. Ebû Bekr'in fadlı'-nda ve Buyû'da ondan isnâdla rivayet etmiştir. Üç yerde ise "Hişâm ibn Am­mâr şöyle dedi" diyor. Birisi Eşribe'de burada; biri Mağâzî'de, "İnsanlar Hudeybiye günü Rasûlulullah'm beraberinde idiler, ağaçların gölgelerine dağıl­dılar...." hadîsinde; bir de Rasûlullah'ın "Fulân gibi olma, gecekaaim olur...." hadîsinde. İşte bu üç yerde Buhârî "Haddesenâ" ve "Ahbaranâ" demiyor. Zâ-hİr olan onun bu yerlerdeki hadîsleri Hişâm'dan müzâkere suretiyle almış oldu­ğudur. Hadîslerin sureti her ne kadar ta'lîk sureti ise de, hadîsler sahîhtir... Hadîs hafızları indinde sabit olmuştur ki, Buhârî'nin cezim sîgasıyle getireceği bütün ta'lîkler sahîh olmaktadır... (Aynî, Kastallânî).

[20] Başlığa uygunluğu son fıkrasındadır. Bâzı nüshalarda mütekellim sîgasiyle gel­miştir. Bunun bir rivayeti Nikâh'ta, "Kadının erkeklere hizmet etmesi bâbı'-'nda geçmişti.

et-Tevr kelimesini lugatçiler; bakır kap, çömlek, kâse, desti, taştan oyul­muş çanak ma'nâlannı vermişlerdir.

el-înkaa' ise kuru hurma ve üzümü bir kap içinde ıslatarak hoşaf ve şıra yapmak ma'nâsınadır. Gece islatılırsa gündüz içilir, gündüz ıslatıhrsa gece içi­lirdi ve tahammur ettirilmezdi...

[21] Öyleyse nehy, ihtiyâçsızlık takdirine göre gelmişti. Bu mes'elede hüküm Rasû-lullah'ın re'yine havale edilmiş olması yâhud o anda kendisine sür'atle vahy ve­rilmiş olması da muhtemeldir... (Kastallânî).

Buhârî hadîsi ikinci yoldan müzâkere suretiyle aldığı için "Bana Halîfe

söyledi" şeklinde getirmiş, tahdîs ve ihbar sığalarını kullanmamıştır.

[22] Başlığa uygunluğu "Onlara ruhsat ve müsâade verdi" sözündedir.

el-Kirmânî: Bu hadîsteki "Ani'l-eskiye", siyaka göre istisna olmak üzere "İllâ" ziyadesiyle "İlla ani'l-eskiye" denilmesi gerekir... demiştir. Tercüme buna göre yapılmıştır.

Ziftli ve sırlı çömleklerde ve küplerde şıra kurmaktaki nehyin devamı, bun­larda şıranın daha çabuk tahammur etmesindendir.

[23] Alî'nin bu hadîsinde ziftli kap gibi, kuru kabaktan oyulmuş susak içinde de şıra kurulmasının nehyedildiği bildirilmektedir.

İbn Esîr: Bu kaplarda şıra kurmak İslâm'ın evvelinde haram kılınmıştır. Sonra nesh olundu. Ancak İmâm Mâlik ile Ahmed ibn Hanbel bu konudaki tahrîmin devam ettiğine kaail olmuşlardır, demiştir {en-Nihâye, I, 10).

Müslim'de "Muzeffet, dubbâ, hantem ve nakîr denilen kaplarda şıra kur­maktan nehy ve bu nehyin mensûh olup artık bugün sarhoşluk verici olmadıkça bunlarda şıra tutmanın halâl olduğunu beyân babı" adında bir başlık da vardır (Müslim, Tercümesi VI 212).

[24] Bunun bir rivayetini Müslim de el-Eşribe'de getirmiştir.

el-Cerr, topraktan yapılmış büyük testiye denir, el ile çekip götürmesi kaa-bil olur (Kaamûs Ter., II, 210).

[25] Buna göre yeşil sifatıyle vasfetmenin mefhûmu yoktur. Bunu ihtiraz için değil vâki'ı beyân için zikretmiştir. Hüküm ise sarhoşluk vermeye bağlanmıştır. Kaplar ise birşeyi ne haram, ne de halâl kılabilirler... (Kastallânî)..

[26] Bu hadîsin bir rivayeti 6. bâbda geçmişti.

en-NakV: Emîr vezninde.... üzümü suya ıslatmakla tertîb edilen şarâba, bir kavle göre mutlaka şırası alınmak için suya ıslatılmış hurma, üzüm ve unnâb makûlesine denir... (Kaamûs Ter.).

[27] el-Bâzak, zâl'in kesri ve fethi ile üzüm suyundan bir mikdârca kaynamakla ko-yulanip şiddet bulmuş içkiye denir ki, hâlâ Rûm diyarında şarâb ta'bîr ettikleri olacaktır. Sarihin beyânına göre "Bâde-i Fârisî"nİn arapçalanmışıdır. Bâzak içene hadd vâcib olur denilir... (Kaamûs Ter.).

et-Tılâ': Kisâ vezninde... hamre ve badeye denir ve munsıf ta'bîr olunan üzüm şırasının koyulaşmasına denir ki, müselles ta'bîr ettikleri olur. Ve mun­sıf, nısfı kalıncaya kadar kaynatılmış olan şıradır... Türkî'de "Nardenk" de­dikleri olacaktır. Her iki takdîre göre halâldır, hamre ıtlakı sonradandır. (Kaamus Ter.).

Buradaki haberleri diğer hadîsçiler senedli olarak rivayet etmişlerdir. Umer o İçkiden sordu, onu sarhoş edici buldu, akabinde ikrar ve beyyine ile oğluna celde vurdu (Kastallânî).

[28] Bâzak, pişirilmiş hamrdır... Onu hamr isminden nakletmeleri için yapan ve bâ­zak ismi verenlerin ilki Umeyye oğullan'dır, denildi. Yânî Muhammed onun hük­münü, onların ona "Bâzak" ismi vermelerinden önce "Sarhoşluk veren herşey haramdır" buyurmakla bildirmiştir. Harâmlık sırf isme bağlanmış değildir ki, ismi değiştirmek hükmü değiştirici olsun, i'tibâr ancak sarhoş ediciliğedir. Sar­hoş edicilik bulunursa, harâmlık sabittir. Sarhoş edici ister eski İsmiyle isimlen­dirilsin, ister başka bir isme değiştirilsin, müsavidir... Feth'de, Ebû'1-Leys es-Semerkandî'den şöyle dediği naklolundu: Pişmişi içen, sarhoş edici olduğu zaman günâhça hamr içenden daha büyüktür. Çünkü hamr içen, onu içmekle âsî olduğunu bilerek içmektedir. Pişmiş olanı içen ise müskiri halâl görerek iç­mektedir. Hamrm azının ve çoğunun haram olduğunda icmâ' sabit olmuştur, haram olanı halâl sayan icmâ' ile kâfir olmuştur (Kastallânî).

[29] el-Kevâkib de şöyle dedi: Hadîsin baba münâsebeti, pişmiş şıranın sarhoşluk verir olmadığı zaman halâl olduğunu beyândır. Nitekim halvâ pişirilir ve bağla­nır, bal ise su ile karıştırılır ve saatinde içilir, bunun tayyîbliği ve halâlliğında şübhe yoktur.

Bu hadîsin bir rivayeti Taamlar Kitâbi'nda, "Halvâ ve bal bâbı"nda geç­mişti (Kastallânî)

[30] İbn Hacer şöyle dedi: Bana zahir olan, Buhârî'nin bu başlıkla muradı,karıştır­maktan nehyi iki te'vîlden biriyle te'vîl edene reddir. Bunlardan biri karıştırma­nın karışığa hamlidir ki, o da meselâ yalnız başına hurma şırasının şiddet kazanmış olması ve yalnız başına kuru üzüm şırasının şiddet kazanmış olması­dır. Bunlar sirke olmaları için karıştırılırlar. Böylece nehy ve sirke yapmak mak­sadından ileri gelmiş olur. Bu te'vîl külfetsiz olarak başlığa uygundur. İkinci te'vîl, karıştırmaktan nehyin illeti, israf olmasıdır. Bu da iki katık arasını bir­leştirmekten nehiy gibi olur... {Kastallânî).

[31] Başlığa uygunluğu "Hurma koruğu ile hurma karışığından yapılmış içki sunuyor­dum" sözünden alınır. Çünkü hadîste zikredilen kimselerin İçmesi vaktinde bu İki şeyin karışığından yapılmış İçki vardı. Onlara hamrın haram kılınması habe­ri ulaşınca, onu atıp terkettiler ve böylece hurma koruğu ile hurmayı karıştır-mamayı re'y eden kimselerden oldular... (Aynî).

[32] Bunda açık olarak karıştırmanın nehyi yoktur. Fakat Müslim, "Yaş hurma ile koruk hurma arasını ve kuru üzümle hurma arasını biri eştirmeyiniz" lafzıyle bunu beyân etmiştir. Nehyin hikmeti, karıştırmakla alkollenmede şiddetlenme­nin çabuklaşması korkusudur... (Aynî).

[33] Hadîs, başlıkta işaret ettiği iki katığın birleştirilmemesi fıkrasına delâlet etmek­tedir.

Temr, olgunlaşmış hurmanın adıdır. Zehv de olgunlaşmamış, fakat alaca­lanmış hurma koruğunun adıdır. Hurma ile koruğunun, hurma ile kuru üzü­mün birleştirilmesinin nehyi sebebi, geçim darlığı ve tasarruf endişesidir. Yoksa iki katığın bir arada birleştirilmesini nehy değildir. Çünkü Rasûlullah'tan böyle bir nehyin çıkması sahîh değildir. Bu sebeble tenkîdçiler, hadîsteki nehyi tenzî-hîdir, kerâhate hamledilir; tahrîmî nehy değildir demişlerdir.

[34] Buhârî bu babı "Çoksüt içmek sarhoşluk verir" diyen bâzı kimselerin iddiasını redd için açmış ve süt içmenin halâl olduğunu isbât için de buradaki âyeti getir­miştir.

[35] Hadîsin başlığa uygunluğu, İsrâ gecesi Peygamber'e süt ve hamr getirilince, Pey-gamber'in sütü tercîh etmiş olması ve sütün Allah'ın kulları üzerindeki ni'met-lerinin en büyüklerinden bulunması yönündendir. Bu hadîsin bir rivayeti, bu kitabın başında "2" rakarmyle geçmişti... (Aynî).

[36] Bunun Tevkiften ve Vakf\.m olması muhtemeldir. Ma'nâ şudur: Sufyân, ba­zen bu hadîsi mürsel olarak sevkeder de isnadında "Ümmü'l-Fadl'dan" sözü­nü söylemezdi. Kendisinden bu hadîs mevsûl müdür yoksa mürsel midir? diye sorulunca:  Hadîs Ümmü'l-Fadl'dandır,  derdi.  Onun  bu sözü ise  "Hadîs mevsûldür" kuvvetindedir. Bu hadîsin birer rivayeti Hacc ve Oruç Kitâbları'-nda da geçmişti (Kastallânî). Buhârî bu hadîsle de sütün sarhoşluk vermesi gibi bâtıl görüşü reddetmiş bulunuyor.

[37] Hadîsteki en-Nakî', Akîk vadisinde bir yerin adıdır. Medine'ye yirmi fersah uzak­lıkta bulunan bu mer'ayı, koyun yaylımı olmak üzere Rasûlullah kurup himaye etmişti. Bu süt, o koruluktan getirilmiş olacaktır. Rasûlullah'ın sütün üzerinin örtülmesi hususundaki tenbîhi, temizlik ve nezâfete ehemmiyet vermesindendir.

[38] Başlığa uygunluğu "Ben bir kâse içine bir mikdâr süt sağdım, Rasûlullah ondan içti" sözünden alınır. Bunun bir rivayeti "Peygamber'in ve sahâbîlerinin Medîne'ye hicreti bâbı"nda geçmişti.

[39] Başlığa uygunluğu hadîsin ma'nâsmdan alınır.

Menîhatu'l-Leben: Kişinin sağmal devesini veya koyununu, sütünden isti­fâde etmek üzere başkasına vermesi, onun da sağdıktan sonra hayvanı sahibine vermesidir. (İbnu'1-Esîr, en-Nihâye).

Menîha, aslında hibe ve atıyye demek olup, konumuz olan hadîs gereğince en güzel sadakadır. Bunun bir rivayeti Âriyet'te, "Menîhanın fazileti bâbı"nda geçmişti.

[40] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti Abdest Alma Kitâbı'nda, "Sütten ağız çalkalanır mı? bâbı"nda geçmişti.

[41] Bu hadîs, uzun İsrâ hadîsinin bir parçasıdır. Bunun bir rivayeti Namaz Kitabı'nın evvelinde de geçmişti.

[42] Buhârî bu senedden gelen hadîsi Bed'u'l-Halk'ta, "Melekleri zikr bâbı"nda uzun­ca bir metinle mevsûl olarak getirmişti.

[43] Başlığa uygunluğu "Rasûlullah, Beyruhâ'ya girer ve oradaki güzel sudan içerdi" sözündedir. Bu hadîsin birer rivayeti Zekât, Vasiyetler, Vekâlet, Tefsir Kitâbla-rı'nda da geçmiş ve açıklamalar verilmişti.

[44] Başlığa uygunluğu meydandadır. Hadîsin bir rivayeti Hibe Kitâbı'nda geçti. Yağ­ca zengin olan sütü biraz su katıp hafifleterek içmekte sağlık yönünden çok fayda olduğu bugün ilim ehlince tesbît edilmiş bir keyfiyettir.

[45] Dâcın: Halkın evlerinde besledikleri evcil koyundur (İbnu'1-Esîr, en-Nîhâye).

[46] Yüce Allah, Peygamberimizin sıfatlarını sayarken ".... Temiz şeyleri halâl, mur­dar şeyleri de üzerlerine haram kılıyor... " (el-A'râf: 157)) buyurdu,

"er~Rics" ise murdar şeyler cümlesindendir. ez-Zuhrî'nin sözünü Abdun-razzâk senedli olarak rivayet etmiştir.

[47] İbn Mes'ûd'un sözünü İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir.

[48] Bu hadîsin bir rivayeti Et'ime'de geçmişti.

[49] Hadîs, ayakta su içmek hakkındaki başlığa uymakta ve ayakta dikilerek su iç­menin caiz olduğu hükmünü açıklamaktadır.

[50] Bu da geçen Alî hadîsinin başka yoldan gelen bir rivayetidir.

[51] Bu da Hacc Kitâbı'nda geçmişti.

[52] Başlığa uygunluğu meydandadır,

[53] "el-Eymen fe'l-eymen" cümlesi, iki türlü okunur: Birinasb ile, biri ref ile. Nasb okuyuşuna göre mukadder bir fiilin mef ûlüdür ki, "Âti'l-eymene = Sağ taraf-takine ver!" denmiş olur. Ref okuyuşa göre bunlar birer mübtedâ kılınıp, ha­berleri takdir edilir:' 'el-Eymenu ehakku = Sağ taraf ikrama daha haklıdır" gibi.

[54] Peygamber'in âdeti, birşey içtiğinde artan kısmı sağında bulunan kimseye ver­mek üzere cereyan edegelmişti. Bu sünnet gereğince Peygamber'in artığını alıp içmek, sağ taraftaki gencin mukteseb hakkı olmuştu. Bundan dolayı Peygam­ber sol tarafında bulunan yaşlı kimselere vermek için genç sahâbîden izin ve mu­vafakat almağa teşebbüs etmiştir.

[55] Başlığa uygunluğu "İllâ kera'nâ= Yoksa ağzımızla içeriz" sözündedir. Câbir burada, Peygamber bustân sahibiyle konuşurken ' 'O zât bustân içinde suyu tahvîl ediyordu" sözünü iki kerre söyledi. Bunun zahiri şudur: Birincisi, o zâtın suyu kuyunun aşağısından, yânî derinliğinden yeryüzüne çıkarmakta olduğunu ve sanki orada bir havuz var da suyu onun içinde toplamakta bulunduğunu ifâde eder. İkincisi de sonra o suyu bustâmn bir tarafından diğer bir tarafa nakleder bu­lunduğunu anlatır. Bu hadîsin bir rivayeti yakında "Süte su karıştırıp içmek bâ-bı"nda geçmişti (Kastallânî).

[56] Başlığa delîlliği meydandadır. Bunun bir rivayeti Eşribe'nin evvellerinde "Hamrın tahrîmi indi; hamr, hurma koruğundan ve hurmadan idi bâbı"nda geçmişti.

[57] Başlığa uygunluğu "Yiyecek ve içecek kaplarını örtüp kapatınız" sözünden alınır.

Bu hadîste çocukları men' etmek, kapıiarı kapatmak, kırba ağızlarını bağ­lamak gibi gizli olmayan birçok iyilikleri çekip, kötülükleri savma edeblennden bir grup vardır. Bunları yaparken Allah'ın ismini anmak, yânî "Bısmıllânır-rahmânVr-rahîm" demek de emredilmektedir. Bir hadîste "Yerde ye gökte Al­lah 'm ismiyle beraber bulunan hiçbirşey zarar görmez'' hakikati gelmiştir (Kas-tallânî).

Bunun bir rivayeti "tblîs'in sıfatı" bölümünde geçmişti.

[58] Bu da Câbir hadîsinin başka yoldan bir rivayetidir.

Peygamber'in "Yiyecek, içecek kaplarınızın üzerlerini iyice örtüp kapatınız dîye emretmesi, yiyecek ve İçecek maddelerini toz, toprak ve zararlı mikroplar­dan koruma hedefini gütmektedir. Büyük Peygamber bu emirleriyle en kıymet­li bir sağlık ve temizlik dersi vermiş bulunmaktadır.

[59] Hadîslerin başlığa uygunlukları açıktır.

el-Hans ve el-Ihtmâs, tulumun ağzını taşra kıvırıp andan ağızla su İçmek ma'nâsınadir... (Kaamûs Ter.).

Bu hadîslerde de tulum, kırba, testi ve diğer kapların ağızlarından su içil­memesi, suyun ayrı bir kâse, bardak, maşraba içine konulmak suretiyle mede­nîce içilmesi emredilmektedir. Bunlar temizlik ve sağlık için çok ehemmiyetli şeylerdir.

[60] Hadîsler başlıktaki mübhemliği açıklamaktadır.

Bunlar da kırba, tulum, testi, güğüm gibi içindeki su görülmeyen kapların ağzından -bardağa, tasa koymaksızın- ezbere su içmekten nehyetmektedir. Bu nehyin sebebi de yine temizlik olduğu gibi, suyun içi görülemediğinden, içinde zararlı bir hayvanın bulunması ihtimâli de olabilir. Bir de kırbanın ağzına ken­di ağzını dayayarak içen kimse, kendi ağzındaki artığı bütün suya karıştıracağı ve bunun da o sudan içecek başka insanlar hakkında sağlık bakımından mah­zurlu olacağı açıktır...

[61] Başlığa uygunluğu birinci cümlesindedir. Sarihler şöyle demişlerdir: Bu hadîs ile birşey içerken kabın içinde nefes almaktan nehyolunduğu gibi, su kabında nefes vermek, hohlamak, üfürmek de nehyolunmuştur. Bu nehyin yemek kabı­na da şumûlü vardır. Çünkü nehyin sebebi, onun tükrüğünden birşey, su ve ye­mek kabına sıçrayarak, yenilen içilen şeyi kirletip bozması ve başkasını tiksindir-mesidir. İçtimaî âdâb bakımından pek büyük kıymeti hâiz olan bu nehyin, yal­nız başına yenilip içilme hâllerine şumûlü yoktur. Bu hadîsin bir rivayeti Vudû' Kitâbı'nda da geçmişti.

[62] Taberânî'nin el-Evsat'ia hasen bir senedle rivayet edilen Ebû Hureyre hadîsin­de: Peygamber (S) üç nefeste içerdi. Kabı ağzına yaklaştırdığında Bismillah der, bardağı ağzından kaldırdığında da el-Hamdu UUah der, bunu üç defa yapardı, demiştir.

Hiç şübhesiz nefes alarak dinlene dinlene içmenin sıhhat yönünden fayda­ları vardır.

Bu babın hadîsini Müslim, Tirmizî ve ibn Mâce de Eşribe'de rivayet etmiş­lerdir.

Müslim'in Eşribe Kitâbı'nın bir babında "Birşey içerken kabın içinde ne­fes almanın keraheti ve kabın dışında üç nefes almanın müstehâblığı" ünvânı yazılıp ilgili hadîsler getirilmiştir: Müslim Tercemesi, VI, 253. bâb: 16.

[63] Bu Huzeyfe hadîsi altın ve gümüş kaplardan birşey içip yemenin hâlis ipekli lüks kumaşlar kullanmanın harâmlığma açıkça delâlet etmektedir. Bunun bir riva­yeti Cenazeler Kitâbı'nda da geçmişti. Orada da işaret edildiği gibi bu harâmlı-ğın hikmetleri arasında bu kapların imâlinde kullanılan mikdâr değerli ma'denin dünyâ ticâretinden ve tedavülden habsedümiş olması, içtimaî dengesizlik sebe­biyle fakır tabakanın zenginlere kin beslemeleri gelir...

[64] Bu hadîslerin başbğa delâletleri meydandadır.

[65] Bu el-Berâ hadîsinde emredilen ve nehyedilen hususların da en yüksek medeni­yetin temeli olan eskimez muaşeret edeblerinden olduğu da pek açıktır.

Rasûluilah bu hadîste bol ipekli olan lüks kumaşların kullanılmasını neh-yetmiştir. îpeği az olan kumaşın kullanılması şer'ân caiz oluyor. Kumaştaki ipe­ğin azlığı veya çokluğunda Hanefîler kumaşın argacıyle erişini, Şâfnler de ağır­lığını ölçü olarak kabul etmişlerdir. Hanefîler'ce bir kumaşın erişi ibrişim, ar­gacı pamuk, keten, yün olursa o kumaştan yapılan elbiseyi giymekte be's yoktur.

Dînimiz bize en iyi elbise olarak pamuk, keten, yün elbise tavsiye ediyor. Bunların da kibir ve gurur vesilesi olacak derecede nefîs olmaları veya horlan­mayı gerektirecek surette değersiz bulunmaları istenilmiyor. îşte bu bir zarurî giyim tarzıdır. Bunun bir de müstehâb kısmı vardır. O da Allah'ın ni'metlerini açığa çıkarmak için süslenmektir. Bunu şu âyetler şümulüyle ifâde eder: "Ey Âdem oğullan, her mescid huzurunda zînetinizi alın. Yiyin, için. israf etmeyin. Çünkü O (Allah) israf edenleri sevmez. De ki: Allah'ın kullan için çıkardığı zî~ neti, temiz ve hoş nzıktan kim haram etmiş? De ki: Onlar dünyâ hayâtında îmân edenler içindir. Kıyamet günü ise yalnız onlara mahsûstur... " (el-A'râf: 31-32).

Giyim hususunda bir de mübâh derecesi vardır ki, o da cumualarda, bay­ramlarda, halk toplantılarında güzel elbise giyilmesidîr. Bunun da büyüklenme vesilesi olmaması şarttır.... {Tecrîd Ter., III, 33-34 haşiyesinden).

[66] Başlığa uygunluğu açıktır. Bunun bir rivayeti yakında 16. bâbda geçmişti.

el-Kada: İki fetha ile şu su kabına denir ki, kapladığı su iki adamı kandırır. Bir kavle göre küçük ve büyüğünü cami' isimdir ki, cins ismi olur, gerek ağaç­tan ve gerek topraktan ve billurdan olsun. Türkçe'de kâse, bardak ve çanak ta'bîr ettikleridir; üsküre dahî derler, cem'i "Ekdöh" gelir (Kaamûs Ter.)

[67] Bu el-İ'tisâm Kitâbi'nda mevsül, yânî senedli olarak gelecek olan hadîsten bir yoldur... (Aynî).

[68] Bu kadının Cevn oğullarından Nu'mân ibn ŞurahbîPin kızı Umeyme olduğu, Cevn oğullan'nın da Ezd soyundan bir kabîle olup Kinde Emîrleri'nden bulun­dukları rivayet edilmiştir. Kinde Emîri, Peygamber'le akrabalık kurmak için dul

kızı Umeyme'yi -diğer rivayete göre Esmâ'yı- Peygamber'e arzetmiş, o da ka­bul etmiş idi. İşte bu kadın Medine'ye bu sebeble gelmişti. Fakat bir yanlış ha­reket veya yerinde söylenmemiş bir söz yüzünden bu evlenme gerçekleşmemiştir. İşte kadın bu yanlış ve yersiz sözünün netîcesi uğradığı mahrûmluğu "Bedbaht oldum" cümlesiyle dile getirmiş oluyor. Kadının bu yanıhşı, büyük Yûnus Em-re'nin sözü yerinde kullanmak hakkındaki şu eskimez şiirini hatırlattı:

Keleci bilen kişinün yüzünü ağ ide bir söz, Sözü pişirüb diyenün işini sağ İde bir söz. Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı, Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ide bir söz. Keledleriin pişürgil, yaramazların şaşırgil, Sözün us ile düşürgil, demegil çağada bir söz. Yürüye yürüye yol gele, gafil olma bilgin ile, Key sakın kim dilin ile canına dağ İde 4>İr söz. Kişi bile söz demini, demiye sözün kemini. Bu cibân cehennemini sekiz uçmağ İde bir söz. Yûnus imdi söz yatından, söyle sözü gayelinden, Key sakın ol şah katından seni ırağ ide bir söz.

(Abdulbakî Gölpınarlı, İstanbul 1971, s. 265. Bendeki şiir ile bâzı küçük farklı­lıklar vardır.)

[69] Başlığa uygunluğu "Onlara bu kadehi çıkardım ve bununla onlara su içirdim" sözünden alınır. Bunun bir rivayetini Müslim de Eşribe'de getirmiştir: Müslim Tercemesi, VI, 235-236, 88-"2007".

[70] Başlığa uygunluğu meydandadır. Metindeki Nudâr ağacı, lügat âlimlerinin bil­dirdiğine göre, Necd havâlisinde yetişirdi, en güzel kadehler, bardaklar bu ağaçtan yapılırdı.

Bu hadîsin bir parçası Cihâd Kitabı, "Peygamber'in zırhı hakkında gelen haberler bâbı"nda geçmişti

[71] Başlığa uygunluğu "Onun bir bereket olduğunu bildim" sözündedir. ''Bereket Allah'tandır" sözünün de başlığın ikinci kısmına uygun kılınması mümkindir ki, o da "Mübarek su" sözüdür. Bereket'le suyu irâde etti ve suya bu ismi ver­di. Çünkü Arab, kendisinde artırma yapılmış şeye "Bereket" adını verir. Şüb-he yoktur ki, buradaki su mübarektir, kendisinde Allah tarafından artırma yanılmıştır...

Bu hadîsin bâzı rivayetleri Peygamberlik Alâmetleri'nde geçmişti. Amr ibn Dînâr'm mutâbaatmi Buhârî Tefsîr'de, Husayn'inkini de Mağâzî'de, Saîd ibnu'l-Müseyyeb'in mutâbaatmi da Müslim ile Ahmed rivayet etmişlerdir... (Aynî ve Kastallânî)

Buhârf nin işi ile meşgul olanların zabtettiğine göre bu­rası eI-Câmi'u's~Sahîh"m üçüncü dörtte birinin sonudur. Bu­nu el-Kirmânî, eI-Kavâkibu'd-Derân...'de nakletti (Kastallâ­nî).