75- KITABU'L-MARDA VET-TIBB. 2

1- Hastalığın Keffâret Olması Hakkında Gelen Haberler Ve Yüce Allah'ın: 2

2- Hastalığın Şiddeti (Fadldandır) Babı 3

3- Bâb: 3

4- Hasta Ziyaretinin Vâcibliği Babı 3

5- Bayılmış Kimseyi Ziyaret Etmek Babı 4

6- (Beyin Menfezlerinde Habsolunup Başlıca Organları Hareketlerinden Eksik Olarak Men' Eden) Rüzgâr Sebebiyle Sar'aya Tutulan Kimsenin Fadlı Babı 4

7- Gözü Zayi' Olup Giden Kimsenin Fadlı Babı 4

8- Kadınların (Yabancı Olsalar Bile) Erkeklere Hasta Ziyareti Yapmaları Babı 5

9- Çocuklara Hasta Ziyareti Yapmak Babı 5

10- Çöl Arabına Hasta Ziyareti Babı 5

11- Müşrik Kimseye Hasta Ziyareti Babı 6

12- Bâb: Bir Topluluk Bir Hastayı Ziyarete Gittikleri Zaman Namaz Vakti Gelirse, O Hasta Gelenlere Cemaatla Namaz Kıldırır 6

13- Ziyaret Edenin Kendi Elini Hasta Üzerine Koyması Babı 6

14- Ziyaret Sırasında Hastaya Söylenecek Söz Ve Hastanın Vereceği Cevâb Babı 7

15- Binici Olarak, Yürüyerek, Eşek Üzerinde Arka Tarafa Başka Birini Bindirerek Hasta Ziyaretine Gitmek Babı 7

16- Hastanın "Ben Hastayım" Yâhud "Vay Başım" Yâhud "Hastalığım Şiddetlendi" Demesinin Cevazı Ve Eyyûb Aleyhi's-Selâm'ın "Hakikat bana bu der d gelip çattı. Sen ise acıyanların en acıyanısın" (el-Enbiyâ: 83) Kavli Babı 8

17- Hastanın (Ziyarete Gelenlere, Gerektiğinde): "Yanımdan Kalkınız!" Demesi Babı 9

18- Hasta Olan Çocuğa Duâ Edilmesi İçin Onu (Salih İnsanların Yanına) Götüren Kimse Babı 9

19- Hastanın Ölümü Temenni Etmesinin Nehyi Babı 9

20- Ziyaret Eden Kişinin Hastaya Dua Etmesi Babı 10

21- Hasta Ziyaretine Giden Kimsenin Hasta(Ya Şifâ Duası Yapmak) İçin Abdest Alması Babı 11

22- Salgın Veba Ve Humma Hastalıklarının Kaldırılmasına Duâ Eden Kimse Babı 11


Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle

 

75- KITABU'L-MARDA VET-TIBB

(Hastalar ve Tıbb Kitabı) [1]

 

1- Hastalığın Keffâret Olması Hakkında Gelen Haberler Ve Yüce Allah'ın:

 

"Kim bir kötülük yaparsa onunla cezalanır... (en-Nisâ: 123) [2]

 

1-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Urve ibnu'z-Zubeyr ha­ber verdi ki, Peygamber'in zevcesi Âişe (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Müslümâna batacak bir dikene varıncaya kadar herhangi bir musibet isabet ederse, Allah muhakkak o musibete kar­şılık, onun bir günâhını keffâretleyip örter".

 

2-....... Bize Zuheyr ibn Muhammed, Muhammed ibn Amr'dan...; o da Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû Saîd el-Hudrî (R) ile Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Müslümâna, vücûduna batacak bir dikene varıncaya kadar yorgun­luk, hastalık, gelecekten kederlenme, geçmişten hüzünlenme, başka­larından gelen eza ve iç sıkıntısı isabet ederse, Allah muhakkak bu musibetleri sebebiyle o müslümânın günâhlarından bir kısmını kef­fâretleyip örter."

 

3-.......Bize Sufyân es-Sevrî, Sa'd ibn İbrahim'den; o da (Ab­dullah yâhud Abdurrahmân) ibn Ka'b'dan; o da babası Ka'b ibn Mâ-lik(R)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Mü'minin meseli yeşil ekin dalı gibidir ki, rüzgâr onu kâh eğer, meylettirir, kâh doğrultur durur. Münâfıkın meseli de sert ve düz çam ve dağ servisi gibidir kit kökünden bir defada sökülmesi yâhud kırılması oluncaya kadar dimdik durmakta devam eder [3].

Zekeriyâ ibn Ebî Zaide de şöyle dedi: Bana Sa'd ibn İbrâhîm tahdîs etti. Bize Ka'b'm oğlu babası Ka'b'dan; o da Peygamber(S)'den tahdîs etti [4].

 

4-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle bu­yurdu: "Mü'min kişinin benzeri, bir sap üzerinde biten ekin gibidir. Hangi taraftan ona rüzgâr esip gelirse, rüzgâr onu eğer. Doğrulduğu zaman rüzgâr belâsı ile yine eğilir (fakat yıkılmayıp doğrulur, doğru kalır). Haktan yüz çeviren fâcir kişinin benzeri de sert ve düz çam gibidir ki, Allah onu dilediği vakit (bir defada) söküp kırıncaya ka­dar dimdik olmakta devam eder" [5].

 

5-.......Bize Mâlik, Muhammed ibn Abdillah...'tan haber ver­di ki, o şöyle demiştir: Ben Ebû'l-Hubâb Saîd ibn Yesâr'dan işittim, o şöyle diyordu: Ben Ebû Hureyre(R)'den işittim, şöyle diyordu: Ra-sûlullah (S): "Allah kime hayır murâd ederse ona musibet verir" bu­yurdu [6].

 

2- Hastalığın Şiddeti (Fadldandır) Babı

 

6-.......BizeŞu'be, el-A'meş'ten; o da Ebû Vâil'den; o daMesrûk'tan haber verdi ki, Âişe (R): Ben Rasûlullah(S)'tan ziyâde hasta­lığı şiddetli olan hiçbir kimse görmedim, demiştir [7].

 

7-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'in hastalığında vücûdu hummanın hararetinden şiddetle sar­sıldığı sırada huzuruna vardım ve:

  Yâ Rasûlallah, şübhesiz ki, humma hararetinden çok ıztırab çekmektesin! dedim.

Ardından:

  Yâ Rasûlallah, bu şiddetli hummanın şübhesiz iki kat ıztıra-bı var, elbette buna karşılık size de iki kat ecr ve mükâfat vardır! di­ye arzettim.

Rasûlullah:

  "Evet. Herhangi müslümâna bir ezâ isabet ederse, muhak­kak ağacın yapraklarının düşmesi gibi, Allah o müslümândan günâh­larını düşürür" buyurdu [8].

 

3- Bâb:

 

"İnsanlar içinde belâsı en şiddetli olanlar peygamberlerdir. Sonra sırasıyla fazilette ilk olan, sonra ilk olandır'' [9].

 

8-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Ben, Rasûlullah şiddetli humma hastalığıyle sarsılırken huzuruna girdim ve:

— Yâ Rasûlallah, muhakkak ki, Sen şiddetli bir humma hasta­lığıyle sarsılmaktasın, dedim.

Rasûlullah (S):

  "Evet, ben sizlerden iki kişinin yanması kadar yanmaktayım" buyurdu.

Ben:

  Şübhesiz bu iki kat yanmanın Sizin için iki kat ecri vardır, dedim.

Rasûlullah:

  "Evet, bu katlanmış hararetin mükâfatı da böyle katlanmış olur: Müslümâna bir diken batması ve daha küçük nevi'den bir ezâ isabet ederse Allah muhakkak bu ezaya mukaabü, onun seyyielerini ağacın kendi yapraklarım atması gibi keffâretleyip örter" buyurdu [10].

 

4- Hasta Ziyaretinin Vâcibliği Babı

 

9-.......Ebû Mûsâ el-Eş'arî (R): Rasûlullah (S): "Aç olanı do­yurun, hastayı ziyaret edin, esirin esirlik bağlarını çözün" buyurdu, demiştir [11].

 

10-.......el-Berâ ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bize yedi şeyi işlememizi emretti ve yedi şeyden de nehyetti: Bizleri altın yüzük takmaktan; harîr, dîbâc, istebrak, kassîyy (denilen ipekli ku­maşları) giymekten; binek üzerine içi yün ile doldurulmuş hâlis ipek­ten küçük minder koymaktan nehyetti. Yine bize cenazelerin ardından gitmemizi, hasta olanı ziyaret etmemizi ve selâm vermeyi yaymamızı emretti [12].

 

 

5- Bayılmış Kimseyi Ziyaret Etmek Babı

 

11-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne, Muhammed ibnu'l-Munkedir'den tahdîs etti ki, o, Câbir ibn Abdillah (R) şöyle derken işitmiştir: Ben bir hastalığa tutulmuştum. (Veda Haccı sırasında) Peygamber (S) ile Ebû Bekr es-Sıddîk; ikisi yürüyerek gelip bana hasta ziyareti yapıyorlardı. Onlar beni bayılmış hâlimde buldular. Peygamber ab-dest aldı, sonra abdest suyundan benim üzerime döktü. Akabinde ben ayıldım ve Peygamber'i gördüm:

— Yâ Rasûlallah! Ben malım hakkında nasıl yapayım? Malla­rım hakkında nasıl hükmedeyim? diye sordum.

Rasûlullah bana hiçbir cevâb vermedi. Nihayet Mîrâs Âyeti (en-Nisâ:ll-12veyâ 176) İndi [13].

 

6- (Beyin Menfezlerinde Habsolunup Başlıca Organları Hareketlerinden Eksik Olarak Men' Eden) Rüzgâr Sebebiyle Sar'aya Tutulan Kimsenin Fadlı Babı [14]

 

12-.......İmrân ibnu Ebî Bekr şöyle demiştir: Bana Atâ ibnu Ebî Rebâh tahdîs edip şöyle dedi: İbnu Abbâs, bana:

— Ben sana cennet kadınlarından bir kadın göstereyim mi? de­di.

Ben:

  Evet göster, dedim. İbn Abbâs:

  İşte şu (iri yapılı, uzun boylu) kara kadındır. Bu kadın bir kerresinde Peygamber(S)'e geldi de:

— Ben sar'alamyorum, ben sar'alanınca da açılıyorum. Benim için Allah'a duâ ediver! dedi.

Peygamber:

  "İstersen hastalığına sabret! Bunun karşılığında sana cennet vardır. İstersen sana afiyet vermesi için Allah'a dua edeyim!" bu­yurdu.

Kadın:

— Ben sabredeyim, dedi de: Ben açılıyorum, açılmamaklığım için Allah'a duâ ediver! diye rica etti.

Peygamber de onun için duâ etti [15].

 

13-.......(İbn Cureyc şöyle demiştir:) Bana Atâ ibn Ebî Rebâh, Ümmü Zufer denilen bu kadını Ka'be örtüsüne dayanmış hâlde gör­düğünü haber verdi ki, o uzun boylu, iri yarı, siyah bir kadınmış..

 

7- Gözü Zayi' Olup Giden Kimsenin Fadlı Babı

 

14-.......Bana İbnu'1-Hâd, Muttalib'in kölesi Amr'dan tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'den işit­tim, şöyle buyuruyordu:

— "Yüce Allah: Kulumu iki sevgilisiyle belâlandırıp (göz nurla­rından mahrum edip) de kulum sabrederse, iki sevgilisi yerine ona cenneti veririm, buyurdu" [16].

Enes: Peygamber "İki sevgilisi" sözüyle iki gözünü kasdediyor, dedi.

Bu hadîsi Enes'ten; o da Peygamber'den senediyle rivayet etmekte Eş'as ibnu Câbir ile Ebû Zilâl, Muttalib'in âzâdlısı Amr'a mutâbaat etmişlerdir [17].

 

8- Kadınların (Yabancı Olsalar Bile) Erkeklere Hasta Ziyareti Yapmaları Babı

 

Ummü'd-Derdâ, mescid ehlinden bulunan Ensâr'dan bir adama hasta ziyareti yapmıştır [18].

 

15-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) muhacir olarak Medine'ye geldiği zaman Ebû Bekr ile Bilâl sıtma hastalığına tutul­dular.

Âişe dedi ki: Ben onların yanma girdim de:

— Ey babacığım, kendini nasıl buluyorsun? Ey Bilâl, sen de ken­dini nasıl buluyorsun? dedim.

Âişe dedi ki: Ebû Bekr, kendini humma nevbeti yakaladığı za-rnân:

Kullu ımriin musabbahun fî ehlihî Ve'1-mevtu ednâ min şirâki na'lihî

(= Her kişi ailesi içinde mes'ûd sabâhlamıştır, hâlbuki ölüm ona ayakkabısının kayışından daha yakındır) beytini söylerdi.

Bilâl de kendisinden humma nevbeti gidince, şunları söylerdi:

Ela îeyîe şi'rî hel ebîtenne îeyîeîen Bi-vâdin ve havlı ızhırun ve celîîu Ve hel eriden yevmen miyâha Mıcennetin Ve hel tebduven lî Şâmetun ve Tafîlu

( = Ey keski bileydim. Mekke vadisinde etrafımı ızhır ve celîl ot­ları sararak bir gece olsun geceler miyim? Bir gün gelip de Ukâz'daki Mıcenne sularının başına varır mıyım? Mekke'nin Şâme ve Tufeyl dağları acaba bir kerre daha bana görünürler mi?)

Âişe dedi ki: Ben bu ziyaretim ardından Rasûlullah'a geldim de, O'na (Ebû Bekr ile Bilâl'ın haberlerini ve sözlerini) haber verdim. Bu­nun üzerine Rasûlullah şöyle duâ etti:

  "Yâ Allah! Mekke'yi bize sevdirdiğin gibi Medine'yi de sev­dir, yâhud onu daha ziyâde sevdir! Yâ Allah, Medine'nin havasını bizim için sahih ve hastalıktan salim kıl! Müdd ve sâ' ölçeklerinde bizim için bereket ihsan eyle! Hummasını taşı da onu Cuhfe'ye koy!" [19].

 

9- Çocuklara Hasta Ziyareti Yapmak Babı

 

16-.......Âsim ibn Süleyman haber verip şöyle demiştir: Ben Ebû Usmân'dan işittim; o da Usâme ibn Zeyd(R)'den ki, Peygamber(S)'in bir kızı (Zeyneb) Peygamber'e:

  Kızımın ölmesi yakın oldu, bizim yanımıza gel! diye haber gönderdi.

Usâme, Sa'd ibn Ubâde ve zannediyoruz Ubeyy ibn Ka'b de Pey­gamber'in beraberinde bulunuyorlardı. Peygamber de kızına selâm gönderip:

  "Allah 'in aldığı ve verdiği herşey kendisine âiddir. Ve herşey Allah yanında (ilâhî ilimde bir müddetle) ta'yîn edilmiştir. Sen Allah katından ecr iste ve sabret!" diyerek cevâb yolladı.

Bu defa Zeyneb, Peygamber'e and vererek muhakkak gelmesini istedi. Bu haber üzerine Peygamber kalktı, biz de beraberinde kalk­tık. (Zeyneb'in evine geldiğimizde) çocuk, Peygamber'in kucağına kal­dırılıp verildi. Çocuğun canı çekişmekte ve bir ses işitilmekte idi. Peygamber'in iki gözü yaş döküyordu. Sa'd ibn Ubâde:

— Yâ Rasûlallah! Bu gözyaşı, bu ağlayış nedir? diye hayretini açıkladı.

Rasûlullah:

  "Bu gözyaşı bir rahmettir ki, Allah onu kullarından istediği kimselerin kalblerine koymuştur. Allah kendi kullarından ancak mer­hametli olanlara merhamet eyler" buyurdu [20].

 

10- Çöl Arabına Hasta Ziyareti Babı

 

17-.......Bize Hâlid el-Hazzâ, İkrime'den; o da İbn Abbâs(R)'tan şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) bir kerresinde hasta ziyareti yapmak üzere (Kays ibn Ebî Hazım adında) bir çöl Arab'ının yanına girdi.

İbn Abbâs dedi ki: Peygamber, hasta ziyareti için bir hastanın yanına girdiğinde ona:

  "Lâ be'se, tahûrun, in şâallâhu{- -Üzerine- be's yoktur, bu senin günâhlarını temizleyicidir inşâallah)" demek âdetinde idi.

(Bu çöl Arab'ına da bu sözleri söyledi.) Çöl Arab'ı da Peygam-ber'e:

— Sen günâhlarına keffârettir, zararsız geçmiş olsun! diyorsun; fakat bu hastalık hiç de öyle (geçici) değildir. Belki o ergin bir ihtiyar üzerinde harareti feveran yâhud galeyan edip duran ve onu kabirleri ziyarete gönderecek olan humma hastalığıdır, dedi.

Peygamber de:

  "Şu hâlde pek iyi (öyle olsun)/" buyurdu [21]

 

11- Müşrik Kimseye Hasta Ziyareti Babı

 

18-....... Bize Hammâd ibn Zeyd, Sabit el-Bunânî'den; o da Enes(R)'ten şöyle tahdîs etti: Yahudi'nin bir oğlu Peygamber (S)'e hiz­met ederdi. Derken bu oğlan çocuğu hastalandı. Peygamber ona hasta ziyareti yapmak üzere gitti. Orada çocuğa:

— "İslâm Dîni'ne gir!" buyurdu, çocuk da (Şehâdet kelimeleri­ni söyleyip) müslümân oldu [22].

Saîd ibnu'l-Müseyyeb de babası el-Müseyyeb ibn Hızn(R)'dan söyledi ki, Ebû Tâlib'e ölüm alâmeti hazırlandığı zaman Peygamber (S) onun yanma gitmiştir [23].

 

12- Bâb: Bir Topluluk Bir Hastayı Ziyarete Gittikleri Zaman Namaz Vakti Gelirse, O Hasta Gelenlere Cemaatla Namaz Kıldırır

 

19-.......Bize Hişâmtahdîs edip söyledi: Bana babam Urve, Âişe(R)'den şöyle haber verdi: Peygamber'in hastalığı sırasında birta­kım insanlar hasta ziyareti yapmak üzere huzuruna girdiler. Peygam­ber (S) onlara oturarak namaz kıldırdı. Cemâat de arkasında ayakta dikilerek namaz kılmaya başladılar. Peygamber onlara: "Oturunuz!" diye işaret etti. Namazı bitirince de:

— "İmâm, kendisine uyulmak için imâm edilir... Öyle olunca o rukû'a vardığı vakit sizde rükû'a varınız. Rukû'dan başını kaldır­dığı vakit siz de başınızı kaldırınız. Oturduğu hâlde namaz kıldırma siz de oturarak kılınız" buyurdu.

Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: el-Humeydî: Bu hadîs(ten yal­nız O'nun beraberinde oturmaları hükmü) mensûhtur. Çünkü Pey­gamber (S) kıldırdığı en son namazda kendisi oturarak kıldırdı, insanlar da arkasında ayakta dikilerek kılmışlardır, dedi [24].

 

13- Ziyaret Edenin Kendi Elini Hasta Üzerine Koyması Babı

 

20-.......Bize el-Cuayd ibn Abdirrahmân el-Kindî, Sa'd'ın kızı Âişe'den haber verdi ki, babası Sa'd ibn Ebî Vakkaas (R) şöyle de­miştir: Ben Mekke'de çok şiddetli bir hastalığa yakalandım. Peygam­ber (S) bana hasta ziyareti yapmak üzere geldi. Ben Peygamber'e:

— Ey Allah'ın Peygamberi! Ben (ölürsem) büyük bir mal bıra­kıyorum. Hâlbuki ben bir tek kız evlâdından başka mîrâsçı bırak­madım. Böyle olunca ben malımın üçte ikisini vasiyyet ediyorum da üçte birini bırakıyorum, dedim.

Peygamber:

— "Hayır. (Üçte ikinin hepsini vasiyyet etme)/" buyurdu.

Ben:

— Öyleyse ben malımın yansını vasiyyet edeyim de yansını (mîras) bırakayım! dedim. Peygamber yine:

  "Hayır!" buyurdu.

Ben:

— Üçte birini vasiyyet edeyim de kızıma üçte ikisini bırakayım, dedim.

Peygamber:

  "Üçte bir (kâfidir), üçte bir de çoktur" buyurdu.

Sonra elini Sa'd'ın alnına koydu. Sonra elini yüzüm ve karnım üzerine sürüp meshetti. Sonra:

  "Yâ Allah! Sa'd'a şifâ ver ve ona hicretini tamâm eyle!" di­ye duâ etti.

Ben, bana tasavvur ettirildiğine göre, bir müddete kadar ciğe­rim üzerinde duran O'nun el sürmesinin soğukluğunu hissetmekte de­vam ettim [25].

 

21-...... el-Hâris ibn Suveyd şöyle demiştir: Abduilah ibn Mes'ûd (R) şöyle dedi: Ben Rasûlullah (S) şiddetli bir humma ateşi ile yanar­ken huzuruna girdim de elimle vücûduna dokundum ve:

— Yâ Rasûlallah! Şübhesiz ki, Sen şiddetli bir humma hastalı-ğiyle yanmaktasın! dedim.

Bunun üzerine Rasûlullah:

  "Evet, hakîkaten ben sizden iki kişinin yanması gibi şiddetli bir humma ile yanmaktayım" dedi.

Ben de O'na:

— Bu iki kat yanmanın.karşılığında muhakkak Sana iki kat ecir vardır, dedim.

Rasûlullah:

  "Evet" buyurduktan sonra şunu söyledi: "Bir müslümâna hastalık ve daha başka bir ezâ isabet ederse muhakkak Allah onun, ağacın kendi yapraklarını döküşü gibi seyyielerini döker" [26].

 

14- Ziyaret Sırasında Hastaya Söylenecek Söz Ve Hastanın Vereceği Cevâb Babı

 

22-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Ben hastalığı sırasında Peygamber'in yanına geldim ve vücûduna elimle dokundum. Peygamber şiddetli bir humma ile yanmakta idi. O'na:

— Sen elbette çok şiddetli bir humma ile yanmaktasın. Bu şid­detli yanmanın şübhesiz Sen'in için iki kat ecri vardır, dedim.

Peygamber (S):

  "Evet, bir müslümâna herhangi bir ezâ isabet ederse, muhak­kak günâhları ondan, ağaç yapraklarının dağılması gibi dağılır" bu­yurdu [27].

 

23-.......Bize Hâlid ibn Abdillah et-Tahhân, Hâlid el-Hazzâ'dan; o da İkrime'den; o da îbn Abbâs(R)'tan şöyle tahdîs etti: Rasûlullah (S) bir adamın yanma hasta ziyareti yapmak üzere girdi de:

  "(Hastalığın) zararsız geçmiş olsun! Bu inşâattan bir temizle­yicidir (günâhlarına keffârettir)" dedi.

Bunun üzerine o adam:

  Hayır (bir temizleyici değildir). Fakat bu büyük bir ihtiyar üzerinde onu kabirleri ziyaret ettirmek için kaynayıp duran bir hum­ma hastalığıdır! dedi.

Peygamber de:

— "Öyle ise evet (benim sözlerimi kabul etmediğin takdîrde se­nin dediğin gibi olsun)/" buyurdu [28].

 

15- Binici Olarak, Yürüyerek, Eşek Üzerinde Arka Tarafa Başka Birini Bindirerek Hasta Ziyaretine Gitmek Babı

 

24-.......Bizeel-Leys, Ukayl'den; oda İbn Şihâb'dan; o daUrve'den tahdîs etti. Ona da Usâme ibn Zeyd (R) şöyle haber vermiştir: Peygamber (S) Bedir vak'asından önce bir gün Fedek dokuması kaplı saçaklı palan vurulmuş bir merkeb üzerine bindi ve arkasına da Usâ-me'yi bindirerek Sa'd ibn Ubâde'yi hasta ziyaretine gidiyordu. Gi­derken yolda, içlerinde Abdullah ibn Ubeyy ibnu Selûl'un bulunduğu bir meclise uğradı. Bu vak'a, Abdullah ibn Ubeyy müslümân olmaz­dan önce idi. Bu mecliste müslümânlardan, putlara tapan müşrikler­den, Yahüdîler'den birtakım kimseler vardı. (Ensârî şâir) Abdullah ibn Revâha da bu mecliste bulunuyordu. Hayvanın kaldırdığı toz, mec­lisi kaplayınca, Abdullah ibn Ubeyy kendi kaftanı ile burnunu örttü.

  "Bizim üzerimizi tozlatmayın" dedi.

Peygamber onlara selâm verdi. Akabinde durdu, hayvandan in­di, sonra onları İslâm'a da'vet etti ve onlara karşı Kur'ân okudu. Bu­nun üzerine Abdullah ibn Ubeyy, Peygamber'e hitaben:

— Ey kişi! Eğer bu söylemekte olduğun sözler hakk ise, bunlar­dan daha güzel bir şey olamaz. Fakat bizim meclisimizde bizi bununla ezâlandirma! Kendi menziline dön de, bizden sana her kim gelirse ona anlat! dedi.

Bunun üzerine Abdullah ibn Revâha:

— Evet yâ Rasûlallah! Sen bizleri meclislerimizde bununla (yânî Kur'ân'la) ört, onun nûrlarıyle bürü! Çünkü bizler bunu sekiyoruz! dedi.

Bunun üzerine müslümânlarla müşrikler, Yahudiler sövüşmeye başladılar. Hattâ birbirleri üzerine fırlamaya yaklaştılar. Peygamber de onları yatıştırmaya çalışıyordu, nihayet sustular. Sonra Peygam­ber hayvanına binip yürüdü. Sonunda Sa'd ibn Ubâde'nin evine va­rıp yanına girdi ve ona hitaben:

  "Ey Sa'd! Ebû Hubâb'ın dediklerini işitmedin mi?" buyur­du (da onun söylediklerini nakletti).

Peygamber "Ebû Hubâb" künyesi ile Abdullah ibn Ubeyy'i kas-dediyordu. Sa'd ibn Ubâde de:

— Yâ Rasûlallah! Sen onu affet ve kusurunu ma'zûr gör! Ye-mîn ederim ki, Allah sana verdiğini vermiştir. Hâlbuki bundan önce

5706/Sahîh-i Buharı ve Tercemesi

bu belde ahâlîsi onun başına tâc giydirmeğe ve üzerine de melike mah­sûs sarık sarmaya ittifak etmişlerdi. Allah Sana ihsan eylemiş oldu­ğu hakk ile onların bu tasavvurlarım reddedince, İbn Ubeyy bu mahrumiyetle kederlendi. İşte bu kederledir ki, İbn Ubeyy, gördü­ğün o çirkin harekette bulunmuştur!., dedi. (RasûluIIah da onu affetti...) [29].

 

25-....... Câbir ibn Abdillah el-Ensârî (R): Hastalığımda Pey­gamber (S) bana hasta ziyareti yapmak üzere geldi. Gelirken ne katı­ra, ne de ata binmiş değildi, demiştir [30].

 

16- Hastanın "Ben Hastayım" Yâhud "Vay Başım" Yâhud "Hastalığım Şiddetlendi" Demesinin Cevazı Ve Eyyûb Aleyhi's-Selâm'ın "Hakikat bana bu der d gelip çattı. Sen ise acıyanların en acıyanısın" (el-Enbiyâ: 83) Kavli Babı [31]

 

26-.......Ka'b ibn Ucre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) be­nim yanıma uğradı. Bu sırada ben tencerenin altına ateş yakıyordum. Peygamber bana:

  "Başının haşereleri sana ezâ veriyor mu?" buyurdu. Ben:

  Evet ezâ veriyor, dedim.

Bunun üzerine Peygamber bir berber çağırdı da başımın saçları­nı tıraş ettirdi. Sonra bana fidye vermekle emretti [32].

 

27-.......Bize Süleyman ibn Bilâl haber verdi ki, Yahya ibn Saîd şöyle demiştir: Ben el-Kaasım ibn Muhammed'den işittim, şöyle dedi: Âişe (R) (başı ağrıyınca):

  Vay başım! demişti. RasûluIIah (S) da:

  "Eğer sen ölür de ben hayâtta kalırsam, senin için mağfiret isterim, senin için duâ ederim" dedi.

Bunun üzerine Âişe:

— Vay başıma gelen musibete! Vallahi öyle sanıyorum ki, muhakkak Sen benim ölümümü istiyorsun! Eğer ben ölürsem, muhak­kak Sen o son günün gecesinde kadınlarının birisi ile gerdek olup yaşayacaksın! dedi.

Âişe'nin bu sözü üzerine Peygamber:

— "(Yâ Âişe! Endişelenme!) Bil'akisben 'Vay başım!"demeli­yim (çünkü senden önce öleceğim). Yâ Âişe, hattâ şimdi Ebû Bekr'e ve oğluna haber göndermeyi ve -halifelik dedikoducularının sözlerin­den ve halifelik umanların temennilerinden nefret ederek, nizâyı kes­mek için- halifeliği Ebû Bekr'e vasiyyet etmeyi kasdettim -yâhud: istedim-. Fakat sonra düşünüp dedim ki, Allah (halifeliği Ebû Bekr'-den başkasına vermekten) imtina eder; mü'minler de (Ebû Bekr'den başkasının halîfe olmasını) men' ederler -yâhud: Allah (Ebû Bekr'­den başkasının halîfe olmasını) men' eder; mü'minler de (Ebû Bekr'­den başkasına bey'attan) imtina ederler-"[33].

 

28-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) humma hastalığına tutulmuş hâldeyken huzuruna girdim, O'na elimle dokundum da:

  Sen şiddetli bir humma hastalığıyle yanmaktasın! dedim. Peygamber:

  "Evet, sizden iki kişinin humma harâretiyle yanması kadar şiddetlidir" buyurdu.

İbn Mes'ûd:

  Sana iki kat ecir vardır! dedi. Peygamber:

— "Evet, bir müslümâna hastalık ve daha başka bir eza isabet ederse, muhakkak Allah onun seyyielerini (sonbaharda) ağacın ken­di yapraklarını atması gibi atar" buyurdu [34].

 

29-.......Bize ez-Zuhrî, Âmir ibn Sa'd'dan haber verdi ki, ba­bası Sa'd ibn Ebî Vakkaas (R) şöyle demiştir: Veda Haccı zamanın­da (Mekke'de) yakalandığım şiddetli bir hastalıktan dolayı Rasûlullah (S) beni hasta ziyareti yapmak üzere bize geldi. Ben:

— (Yâ Rasûlallah!) Bendeki bu hastalık, görmekte olduğun şu müzmin dereceye ulaştı. Ben ise mal sahibiyim. Bana bir tek kızım­dan başkası da mîrâsçı olmayacaktır. Bu durumda ben malımın üçte ikisini sadaka (olarak ayırıp) vereyim mi? dedim.

  "Hayır (üçte ikinin hepsini sadaka yapma)/" buyurdu. Ben:

  Yarısını sadaka edeyim mi? dedim. Rasûlullah yine:

  "Hayır (yarısını da sadaka yapma)/" buyurdu. Ben:

  Üçte bir (olur mu)? dedim. Rasûlullah:

  "Üçte bir de çoktur. Senin mirasçılarım zengin kimseler ola­rak bırakman, onları muhtaçlar ve insanlara (sadaka için) ellerini açar bir hâlde bırakmandan daha hayırlıdır. Allah rızâsını aramak için ya­pacağın her harcamaya karşılık muhakkak sana ecir verilecektir. Hattâ (yemek yerken hayat yoldaşın olan) kadınının ağzı içine koyacağın lok­madan da sana sevâb verilecektir" buyurdu [35].

 

17- Hastanın (Ziyarete Gelenlere, Gerektiğinde): "Yanımdan Kalkınız!" Demesi Babı

 

30-.......Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Ubeydullah ibn Abdillah'tan haber verdi ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'ın vefatı yaklaştığı zaman, evinde, içlerinde Umer ibnu'l-Hattâb'ın da bulunduğu birtakım adamlar varken, Peygamber (S):

  "Haydin (bana yazı yazacak bir şey getiriniz de) size bir ki-tâb (yânı vasiyetname) yazdırayım ki, bundan sonra yolunuzu şaşır-mayasınız!" buyurdu.

Bunun üzerine Umer:

— Peygamber'in hastalığı muhakkak ağırlaşmıştır. Yanınızda ise Kur'ân vardır. Bize Allah'ın Kitabı yetişir! dedi.

Bunun üzerine evde bulunanlar ihtilâfa düşüp husûmete başla­dılar: Onlardan kimi "Yazı takımı getiriniz, Peygamber size bir ki-tâb yazsın ki, kendisinden sonra yolunuzu şaşırmayasınız!" diyordu.

beni ziyaret etmek üzere bize geldi" sözündedir. Bunun bâzı rivayetleri yakında "Eli hastanın üzerine koyma bâbi"nda ve Vasiyyetler Kitabı, "Üçte birden va-siyyet bâbı"nda da geçmiş ve bâzı açıklamalar oralarda verilmişti.

Kimi de Umer'in söylediği sözü söylüyordu. Peygamber'in yanında ko­nuşma ve ihtilâfı çoğalttıkları zaman Rasûlullah:

  "(Haydi yanımdan) kalkınız!" buyurdu.

Râvî Ubeydullah şöyle dedi: İbn Abbâs bu hadîsi tahdîs ettiği sı­rada:

— Onların ihtilâf etmeleri ve karışık gürültülerinin sebeb oldu­ğu o musibet ne büyük bir musibettir ki, Rasûlullah ile onlara yaz­mak istediği bu kitâb arasına engel oldu! der idi [36].

 

18- Hasta Olan Çocuğa Duâ Edilmesi İçin Onu (Salih İnsanların Yanına) Götüren Kimse Babı

 

31-.......el-Cuayd ibn Abdirrahmân şöyle demiştir; Ben es-Sâib ibn Yezîd(R)'den işittim, şöyle diyordu: (Çocukluğumda) teyzem beni RasûIullah(S)'ın yanma götürdü de:

— Yâ Rasûlallah! Benim kızkardeşimin şu oğlu hastadır, dedi.

Rasûlullah benim başımı eliyle sıvazladı ve bana bereket duası yaptı. Sonra abdest aldı. Ben O'nun abdest aldığı sudan içtim. Ve arka tarafında durdum da sırtında, iki kürekleri arasında gerdek ça­dırının kocaman düğmeleri gibi Peygamberlik mührünü gördüm [37].

 

19- Hastanın Ölümü Temenni Etmesinin Nehyi Babı

 

32-.......Bize Sabit el-Bunânî, Enes ibn Mâlik(R)'ten tahdîs et­ti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur:

— "Sizden biriniz kendisine (hastalık gibi) bir zarar isabet etti­ğinden dolayı sakın ölümü temenni etmesin! Eğer muhakkak temen­ni etmek zorunda bulunursa: Allah'ım, yaşamak benim için hayır olduğu müddetçe beni yaşat, Ölmek benim için hayırlı olduğu zaman da beni Öldür! desin" [38].

 

33-.......Kays ibn Ebî Hazım şöyle dedi: Biz kendisine hasta zi­yareti yapmak için Habbâb (ibnu'l-Erett -R)'ın yanına girdik. Hab-bâb (karnını) yedi yerinden dağlamış hâldeydi. Bu ziyaretimizde Habbâb şöyle dedi:

— Bizden evvel geçen ve (Peygamber zamanında Ölüp) giden ar­kadaşlarımız vardır ki, dünyâ onların (âhiret saadetlerinden) birşey-lerini eksiltmemişti. (Çünkü dünyâda darlık içinde yaşadılar. Bize gelince) şübhesiz biz (fetihler sebebiyle) o kadar dünyalığa kavuştuk ki, bugün biz onu topraktan (köşkler yapmaktan) başka sarfedecek bir yer bulamıyoruz. Eğer Peygamber (S) bizi ölüm temennisinden nehyetmemiş olsaydı, muhakkak ben (şu hastalık ıztırâbından dola­yı) ölümü temenni ederdim!

(Kays ctedi ki:) Bir müddet sonra biz Habbâb'ı bir kerre daha ziyaret ettik. O, kendisine âid bir duvar bina etmekle meşguldü. Bi­ze:

— Müslüman, infâk ve harcama yapmakta olduğu herşey husu­sunda sevaba nail kılınır, yalnız şu toprak içine sarfetmekte olduğu mal hakkında sevaba nail kılınmaz! Dedi [39].

 

34-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim:

  "Hiçbir kişiyi, onun güzel ameli (ve ibâdeti) cennete girdire--mez" buyuruyordu.

Bunun üzerine sahâbîler:

  Yâ Rasûlallah! Seni de mi girdiremez? diye sordular. Rasûlullah şöyle cevâb verdi:

  "Evet, beni de Allah'ın fadlı ve rahmeti bürümedikçe, yalnız ibâdetim cennete girdiremez. Buna göre sizler iş ve ibâdetinizde ifrat ve tefritten sakınıp doğruyu arayınız ve doğru yoldan gidip Allah'ın yakınlığını isteyiniz. Sakın sizin hiçbiriniz (sâlih olsun, fâsık olsun) ölüm temenni etmesin! Çünkü, o, hayır ve ihsan sahibi ise yaşayıp hayrını, ihsanını artırması umulur. Eğer günahkâr bir kişi ise (yine yaşayıp, günün birisinde) tevbe ederek Allah 'in rızâsını dilemesi umu­lur!" [40].

 

35-.......Abbâd ibnu Abdillah ibni'z-Zubeyr şöyle demiştir: Ben Âişe(R)'den işittim, şöyle dedi: Ben, ölüm hastalığında sırtını bana dayamış olduğu hâlde Peygamber(S)'den işittim: "Allâhumme'ğfir lî, ve'rhamnî ve elhıknîbVr-raJîkı (— Allah'ım bana mağfiret et, mer­hamet eyle ve beni -yüksek- refika eriştir)/" diyordu [41].

 

20- Ziyaret Eden Kişinin Hastaya Dua Etmesi Babı

 

Sa'd ibn Ebî Vakkaas'ın kızı Aişe de babasından Peygamber(S)'in Sa'd'a: "Allah'ım, Sa'd'a şifâ ver!" diye duâ ettiğini söylemiştir [42].

 

36-.......Bize Ebû Avâne, Mansûr'dan; o da İbrâhîm en-Nahaî'den; o da Mesrûk'tan; o da Âişe(R)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlullah (S) bir hasta ziyaretine vardığında yâhud bir hasta Rasûlullah'a geti­rildiğinde, şöyle duâ ederdi: "EzhibVl-bâse Rabbe'n-nâsi. îşfi ve en-te 'ş-şâfî lâ şifâen illâ şifâuke, şifâen lâ yuğâdıru sakamen (= Ey insanların Rabb'i! Şu hastanın hastalığını gider! Şifâ ihsan eyle! Rabb'-im ancak Sen sağlık verirsin. Sen'in şifândan başka hiçbir şifâ yok­tur! Rabb'im bu hastaya öyle şifâ ver ki, o şifâ, hasta üzerinde hastalık izi ve eseri bırakmasın)/"

Amr ibnu Ebî Kays ile İbrâhîm ibn Tahmân, Mansûr'dan; o da İbrâhîm en-Nahaî'den ve Ebu'd-Duhâ'dan: "Hasta getirildiği zaman" şeklinde meçhul sîgasıyle söylediler.

Cerîr ibn Abdilhamîd de Mansûr'dan; o da Ebu'd-Duhâ'dan yal­nız olarak "Bir hastaya gittiği zaman" şeklinde söyledi, demiştir [43].

 

21- Hasta Ziyaretine Giden Kimsenin Hasta(Ya Şifâ Duası Yapmak) İçin Abdest Alması Babı

 

37-.......Muhammed ibnu'l-Munkedir şöyle dedi: Ben Câbir ibn AbdilIah(R)'tan şöyle dediğim işittim: Ben (kendimi bilmez derece­de) hasta iken Peygamber (S) benim yanıma girdi. Abdest aldı da ab-dest aldığı sudan üzerime döktü. -Yâhud: "Üzerine bu sudan dökü­nüz" buyurdu.- Bunun üzerine ben (baygınlığımdan) gözümü açtım da:

— Yâ Rasûlalîah! Bana kelâleden başkası vâris olmayacak. Bu­na göre benim mîrâsım nasıl olacak? dedim.

Bunun üzerine Ferâiz Âyeti indi [44].

 

22- Salgın Veba Ve Humma Hastalıklarının Kaldırılmasına Duâ Eden Kimse Babı

 

38-....... Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) muhacir ola­rak Medine'ye geldiği zaman Ebû Bekr ile BiJâl humma, yânî sıtma hastalığına tutuldular.

Âişe dedi ki: Ben bu iki hastanın yanlarına girdim de babama:

— Ey babacığım, kendini nasıl hissediyorsun? Bilâl'e de:

— Yâ Bilâl! Sen de kendini nasıl hissediyorsun? diye hatırlarım sordum.

Âişe dedi ki: Ebû Bekr, kendisini sıtma humması nevbeti yaka­layınca şu beyti söylerdi:

Kullu'mrün musabbahun B ehîihî Ve'1-mevtu ednâ min şirâki na'lihî

(= Herkes ailesi içinde mes'ûd sabâhlamıştır. Hâlbuki ölüm, ayakkabısının kayışından daha yakındır.)

Bilâl de kendisinden sıtma nevbeti sıyrılınca şu beyitleri söyleye­rek sesini yükseltirdi:

Eîâ leyîe şı'rî hel ebiîenne leyleten, Bi-vâdin ve havlı ızhırun ve celîlun. Ve hel enden yevmen rniyâha Mıcenneün

Ve hel îebduven îî Şâmetun ve Tafîlu

(= Şunu bilmek isterdim: Mekke vadisinde etrafımı ızhır ve celîl otları sararak bir gece olsun geceler miyim? Bir gün gelip de Ukâz'-daki Mıcenne sularının başına varır mıyım? Mekke'nin Şâme ve Ta-fîl dağları acaba bir kerre daha bana görünürler mi?)

Urve dedi ki: Âişe şöyle dedi: Ben akabinde Rasûlulîah'a gel­dim de kendisine bunları haber verdim. Bunun üzerine O:

  ' 'A ilah 'im! Mekke 'yi bize sevdirdiğin gibi Medine 'yi de sev­dir! Yâhud onu daha ziyâde sevdir! Medine'nin havasını bizim için sahih ve hastalıklardan salim kıl! Sâ'ındave müddünde bize bereket ihsan eyle! Medine'nin hummasını ve sıtmasını taşı da onu Mekke'­nin Cuhfe'sine koy!" diye duâ etti [45].



[1] en-Nesefî, diğer râvîlere muhalefet etti de Kitâbu'l-Mardâ'yı Kitâbu't-Tıbb'dan ayırmayarak, ikisini bir arada zikretti. Elimizdeki Buhârî nüshaları da böyledir. (Bundan sonra da Kitâbu't-Tıbb gelecektir.)

el-Marîz; hasta; el-Mardâ, onun cem'idir; el-Maraz da hastalık ma'nâsma-dır. Hastalık vücûdun tabiî mecrasından çıkmasıdır ki, o kendi konumundan hâriç ve salim olmayan fiiller çıkan bir halet ve melekedir diye ta'bîr olunur. Yânî hastalık, vücûdun maddesi ve ma'nâsıyle düzgün işlememe keyfiyyetidir... (Aynî, Kastallânî).

el-Maraz: İki fetha ile tabiat sağ, safî ve mu'tedil iken muzlim ve ıztırâblı olmağa denir ki, bedeni husûsî i'tidâlinden çıkarıp fiillerinde bozukluk meyda­na getirir, hastalık ta'bîr olunur.

et-Tıbb, tâ'nın üç harekesiyle bâ'nın şeddesiyle hakimlik eylemek ma'nâsı-nadır ki, gereğine göre hayvânî cisim ve nefse âid ilâç ve timâr eylemekten iba­rettir, pes gerek cismânî ve gerek rûhânî olsun, ki dualar ve rukye gibi. el-M:sbâh'ta tâ'mn kesriyle isim olmak üzere resmedilmiştir ki, tabîblik ma'nâ-sınadır. Ve Tıbb, işlerde nfk ve teenni edip maslahatları güzel vech ve lutf ve suhuletle yürütmek ma'nâsınadır. "Men ehabbe tabbe" meseli bundandır, yâ­nî işlerin yürütülmesini sevip isteyen kimse nfk, teennî ve suhuletle girişir, et-Tabîb, Emîr vezninde mutlakaa amel ve kârında üstâz ve hazık ve mahir olan kimseye denir. Şârih der ki, giderek hastaları ilâçlamakta hazık olan kimseye ıtlak olunmuştur... (Kaamûs Tercemesi).

[2] Âyetin bâb başlığına uygunluğu açıktır. Gerek müslümân ve gerek ehli ki-tâb ve kalanlardan her kim bir kötülük yaparsa, onunla cezalanır, ya dünyâda veya âhirette veya her ikisinde onun bir cezasını görür. Ebû Bekr(R)'den riva­yet olunduğuna göre, bu âyette bahsedilen ceza, mü'minin günâhlarına keffâ-ret olan dünyevî cezadır. Bir hadîs meali: "Allah kime hayır murâd ederse, ona musibet verir" (Buhârî, Ebû Hureyre'den, 5. hadîs).

el-Bakara: 284; eş-Şûrâ: 30; el-Kalem: 17-33 âyetlerine de bak.

[3] Başlığa uygunluğu "Mü'minin meseli taze ekin sapı gibidir" sözünden alınır. Çünkü mü'minin ekin sapına benzetilmesinden murâd, bazen sağlıklı, bazen zayıf olması hâlidir. Ekin de böyledir. Yemyeşilken sonra kızarır, sonra sararır da bir halet üzere kalmaz (Aynî).

[4] Buhârî bu İsnâdla iki şeye işaret etti: Bunlardan biri, bunda Ka'b'm oğlunun isminin mübhem olduğu, diğeri de hadîsin Sa'd'dan tahdîsini açıkça belirtmek (Aynî).

[5] Bu hadîslerde zikredilen "Hâme", ekinlerin çimen hâlinde bir sap ile çıkış şek­lidir. Mü'minin buna benzerliğine gelince şöyledir: Düzgün bir sap ile çıkan ekin her zaman sakin değildir, esen rüzgâr ile kâh eğilir, kâh doğrulur; bir zaman yeşil yaşar, bir zaman sonra sararır. Fakat o, rüzgârların şiddetleri ve zamanın inkılâblan karşısında eğildiği hâlde, hiçbir zaman devrilmez, yine doğrulur. Mü'-min de böyledir: Hastalık, hüzün, keder, zulüm gibi zamanın birtakım bunaltı­cı hâlleri karşısında sarsılsa da bir türlü yıkılmaz, Allah'a kulluktan ayrılmaz. Fâsık ve fâcir de serviler gibi ne kadar metin, boylu boslu olursa olsun, günün birinde Allah onu fısk ve fücuru sebebiyle yere serer.

[6] Başlığa uygunluğu "Yusıb - Musibet verir" sözünden alınır. Bâzı hadîsçiler bu fiili meçhul sîgasıyle "Yusab" okumuşlar ve bunun daha güzel; "Hastalandı-< ğım zaman bana şifâ veren O'dur" (eş-Şuarâ: 80)'da olduğu gibi, Allah'a karşı daha edebli ve yaraşıklı olduğunu söylemişlerdir. Buna göre hadîsin ma'nâsı "Al­lah'ın hayır dilediği kimse, birtakım musibetlerle imtihan edilir" demek olur.

Gazâlî insanlara gelen mihnetleri ve musibetleri üç kısma ayırmıştır: Birin­cisi münâfıkm hastalıkları ve musibetleridir ki, Allah'a i'tirâzda bulunduğu için, onun uğradığı musibeti, ukubet olur. İkincisi mü'minin hastalığı ve musibetidir ki, mü'min, Allah'tan geldi diye sabrettiği için, onun musibeti günâhlarına kef-fâret olur. Üçüncüsü de şükr makaamında olan mü'minin musibetidir ki, bu da hastalığında Allah'a hamd ve şükr ettiği için, hastalığı Allah katında derece­sinin yükselmesine sebeb olur (Tecrîd Ter.}.

[7] Başlığa uygunluğu açıktır. Buhârî bu hadîsi senedde görüleceği gibi, iki yoldan getirmiştir: Biri Kubeysa ibn Ukbe'den; o da Sufyân es-Sevrî'den... yolu, diğeri de Bişr ibn Muhammed'den... yolu. Yüce Allah, peygamberlerinin sevâbları kâ­mil ve hayırları umûmî olsun diye onlara verdiği yakîn kuvveti, sabır şiddeti, te­vekkül ve bağlılık salâbetinden dolayı onlara şiddetli acılar ve hastalıklar tahsis etmiştir.

[8] Başlığa uygunluğu "Yûaku va'kan şedîden" sözünden almır, çünkü Va'k şid­detli bir hastalık olan hummâ'dır.

Alimler, Abdullah ibn Mes'ûd'un: "Humma hastalığmdaki fazla harare­tin iki kat ecri vardır" sözünü, Rasûlullah'm "Eve?"diye tasdik etmesi hastalı­ğın derece yükselmesini mûcib olacağına, "Ağaç yapraklarının dökülmesi gibi günâhlarını düşürür" sözü de günâhların affına sebeb olacağına delâlet eder, demişlerdir. Bir de hastalık sebebiyle affolunan günâhların küçük günâhlar oldu­ğunu, büyük günâhlar için istiğfar, yânî mağfiret istemek gerektiğini söylemişler­dir.

[9] Bu başlığın lafzı, Tirmizî'nin Mus'ab ibn Sa'd'dan rivayet ettiği hadîsin lafzın­dan alınmıştır.

[10] Bundaki illet, belânın ni'met mukaabilinde olmasıdır. Kimde Allah'ın ni'meti daha çok olduysa, belâsı da çok olur. Bunun için hürrün cezası, kölenin iki katı yapıldı. Mü'minlerin analarına: "Ey Peygamber zevceleri, içinizden kim açık bir terbiyesizlik ederse, onun azabı iki kat artırılır..." (el-Ahzâb: 30) buyuruldu (el-Kirmânî, Askaİânî).

Bu hadîs, bundan önceki bâbda başka bir yoldan olmak üzere geçmişti, aralarında bâzı ziyâde ve noksan bulunmaktadır.

Bu hadîsleri Müslim de el-Birr ve's-Sıla'da getirmiştir: Müslim Ter., VIII, 40-42.

[11] Başlığa uygunluğu "Hastayı ziyaret edin" sözündedir.

Bunun bir rivayeti Et'ıme'nin evvelinde ve Nikâh'ta da geçmişti.

[12] Bunun birer rivayeti İçecekler Kitâbı'nda "Gümüş kap bâbı"nda ve Cenâze-ler'de "Cenazeleri ta'kîb etme bâbı"nda da geçmişti.

Burada nehyi beş şey üzerinde, emri de üç şey üzerinde kısaltmış; yemîn edeni kabul etme, da'vete icabet, mazluma yardım, aksırana duâ etme fıkrala­rını zikretmemiştir.

[13] Bunun bir rivayeti Abdest Alma Kitâbı'nda ve en-Nisâ Sûresi'nin tefsirinde geç­mişti. Buradaki başlığa uygunluğu meydandadır

[14] ... Bazen sar'a habîs cinn nüfuzlarından olur... Ebû'l-Hasen el-Eş'arîMakaa-lâtu Ehli's-Sünne ve'l-Cemâd'da şöyle dedi: Tabîbler, cinnin sar'alımn bedeni ne girmekte olduğunu söylüyorlar. Nitekim Allah: "Ribâ yiyenler kendilerini şeytân çorpmış(birer delijden başka bir hâlde kalkmazlar..." (el-Bakara: 275) bu­yurdu... (Aynî).

Sar'a ve daha bâza hastalıkların sebebleri bugün de bilinememektedir.

Sar'a hakkında bir tanıtma:

"Sar'a (epilepsi) bir beyin hücresi (nöron) grubunda zaman zaman ortaya çıkan anormal ve güçlü elektrik deşarjların doğurduğu klinik belirtilerdir...

Epilepsi nöbeti olan hastalarda yapılmış olan çok sayıda biyoşimik ve fiz­yolojik incelemelere rağmen, nöbetlerin nasıl oluştuğu hâlen bilinmemektedir. Nöbetler beynin organik hasarı veya metabolik bozukluğu sonucu ortaya çıka-bilirse de, epilepsili hastaların büyük bir kısmında da böyle değişikliklerin mev­cudiyeti gösterilememiştir. Ayrıca böyle bir değişiklik bulunsa bile, bu sar'a nöbetinin tek sebebi olamaz. Çünkü anormallik dâima mevcûd olduğu halde nöbetler zaman zaman (düzensiz aralıklarla), ortaya çıkmaktadır.

Beyin dokusunda herhangi bir anatomik hasar bulunmayan veya metabo­lik bir sebebi olmayan epilepsiye "îdyopatik epilepsi" adı verilmektedir. Bu has­taların nörolojik ve psişik muayeneleri normaldir. Anne, baba, kardeş ve diğer yakınları arasında epilepsi nöbetleri geçiren kimseler vardır. Bu tür epilepsi nö­betlerinin çok defa hasta yaşlandıkça seyrekleştiği tesbît edilmiştir." (H.Mer-ritt, Çev: S.Doğulu, H.Gökalp, Ş.Akpınar, Nöroloji. Lea and Febiger yayınevi, 1973. s. 700-702 ve Prof. Dr. Edip Aktin, Nöroloji. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Ders Kitapları Serisi, 1974. s. 198, 213).

[15] Başlığa uygunlukları, kadının "Ben sar'alanı yorum" sözündedir. Bu kadının künyesi Ümmü Zufer olduğu ikinci hadîsten bilindiği hâlde, adında ihtilâf edil­miştir: Su'ayra, Şüfeyre, Sukayra olduğuna dâir rivayetler vardır.

[16] el-Bezzâr, Yezîd ibn Erkam'dan şu hadîsi rivayet etmiştir: "Bir kul, dîninin git­mesinden sonra gözlerinin gitmesinden daha şiddetli bir belâ ile belâlanmadı.

Her kim gözlerinin gitmesiyle belâlanır da Allah 'a kavuşuncaya kadar (şikâyet etmeksizin) sabrederse, o kul Allah'a, üzerinde hesâb olmayarak kavuşur".

Bu son hadîste kulun dîni gitmek suretiyle uğradığı dîn nurundan mahrumi­yeti ve dinsizlik felâketinden sonra göz nurundan mahrumiyet belâsı, bütün ibti-lâlann en şiddetlisi olduğu ve bu mahrumiyet acısına Allah'a kavuşuncaya kadar sabredip şikâyet etmeyen kişinin Allah'a hesâbsız, sorgusuz kavuşacağı bildiril­miştir.

[17] Eş'as ibn Câbir'in mutâbaatmı Ahmed ibn Hanbel, Ebû Zilâl'in mutâbaatını ise Abd ibn Humeyd senedli olarak rivayet etmişlerdir. Bu ma'nâda daha bâzı ha­dîsler de gelmiştir.

[18] Ümmü'd-Derdâ'nın bu haberini Buhârî Edebu'l-Müfred'de el-Hâris ibn Ubeyd yolundan rivayet etmiştir.

[19] Hadîsin başlığa uygunluğu Âişe'nİn "Ben onların yanına girdim" sözündedir.. Çünkü Âişe'nİn onların yanına girişi, onlar hummalı iken onları hasta ziyareti yapmak için olmuştu. Bunun bir rivayeti "Peygamber'in Medine'ye gelişi bâ-bı"nda geçmişti.

[20] Yânî bu, Allah'ın ahlâkiyle ahlâklanmadır. Allah ancak kendi ahlâkiyle sıfatla­nan ve kullarına merhamet eden kullarına merhamet eyler (Kastallânî).

Başlığa uygunluğu, Peygamber'in kızının yanma gelip, onun hasta çocu­ğunu alıp kendi kucağına koyması bakımındandır. Bu, şübhesiz bir hasta ziya­retidir... (Aynî)

Bu hadîsin bir rivayeti Cenazeler Kitâbı'nda geçmişti.

[21] Yânî ben seni, üzerine zararsız geçmiş olsun, humma seni temizleyici, günâhla­rım giderici olur, sen sabret ve buna karşı Allah'a şükret sözlerimle irşâd ettim, fakat sen irşadımı ve duamı kabul etmeyip ümîdsizlik ve küfrândan vazgeçme­din, öyleyse senin dediğin gibi olsun! demiş oluyor... (Şerhu'l-Mişkât).

Taberânî'nin ve başka hadîsçilerin bâzı rivayetlerinde bu hadîs şöyle bir zi­yâde ile bitiyor: "Madem ki sen, hakkındaki dileğimizi kabulden çekmiyorsun, şu hâlde senin dediğin olacaktır ve Allah'ın takdiri yerini bulacaktır"buyurdu.

el-Muhalleb şöyle dedi: Bu hadîsin fâidesi şudur: Çöl Arabi da olsa raiyye-sinden bir hastayı ziyaret etmesi devlet başkanına eksiklik olmaz. Câhile hasta ziyareti yapmak âlime de eksiklik getirmez. Çünkü âlim ona fayda verecek şey­leri hatırlatır. Ve sabretmesini emreyler... Bu da hastanın öfkelenmemesine, do-layısiyle Allah'ın da ona gadab etmemesine sebeb olur. Bir de bu ziyarette hem hastanın hatırını hoş etmek, hem de ailesinin hatırını onarmak hikmeti vardır (Aynî).                                                                   -

Peygamber'in bu sözünü "Hastalığın zararsız geçmiş olsun! Günâhlarına kef­fârettir inşâallah " şeklinde tercüme etmek belki Türkçe'ye daha uygun düşecektir.

Bu hadîs aynı isnâd ve metinle Nübüvvet Alâmetleri Kitâbı'nda da geçmişti.

[22] Başlığa uygunluğu açıktır. Hadîsin bir rivayeti Cenazeler Kitâbı'nda "Çocuk müslümân olup ölürse bâbı"nda geçmişti.

[23] Bu ta'lîk de senedli olarak hem Cenâzeler'de, hem de el-Kasas Sûresi tefsirinde geçti.

[24] Bunun da bir rivayeti Namaz Kitabı, "İmâm ancak kendisine uyulmak için imâm edilir bâbı"nda geçmişti.

[25] Başlığa uygunluğu "Sonra elini Sa'd'ın alnına koydu. Sonra elini yüzüm ve kar­nım üzerine sürüp meshetti..."sözündedir. "Eli hasta üzerine koymak, onun kalbini sakinleştirmek, hastalığının şiddetini bilmek ve ona afiyet duası yapmak için olduğu gibi, eğer tıbbı bilen kişi ise hastaya uygun olacak tedâvî ve ilâcı vasfetmesi için de olabilir" (Kastallânî).

Hasta ziyaretine giden kişinin, hastaya ünsiyet ve şefkat izhârı maksadıyle elini hastaya dokundurup, onu okşayarak teselli etmeye, ümidini, ma'neviyâtı-nı kuvvetlendirmeye vesile olacak kısa sözler ve dualar etmesi güzel edeblerden-dir. Peygamber'in fiilleri ve sözleri en güzel ve uyulacak eskimez örneklerdir.

[26] Başlığa uygunluğu "Elimle O'na meshedip dokundum" sözündedir. Bu hadîsin bir rivayeti, yakında "İnsanların belâ yönünden en şiddetli olanları peygamber­lerdir bâbı"nda geçmişti.

[27] Başlığa uygunluğu, İbn Mes'ûd'un Peygamber'e söylediği ve Peygamber'in de ona verdiği cevâbdadir. Hadîsin bir rivayeti şimdi bundan önceki bâbda geç­mişti.

[28] Başlığa uygunluğu Peygamber'in ona: "Zararsız geçmiş olsun, temizleyicidir inşâallah" demesi ve onun da Peygamber'e "Hayır.." diye cevâb vermesinde-dir. Sarihlerin bildirdiğine göre bu zât Kays ibn Ebî Hazım adında bir çöl Arabi bedevî idi. Aynı isimde tabiî büyüklerinden ve muhadramlardan bir zât daha vardır. Bedevî ise Peygamber'le görüştüğü açıklandığı için sahâbî olduğu anla­şılıyor. Bu hadîsin bir rivayeti, yakında "Bedevîye Hasta ziyareti bâbi"nda geç­mişti.

[29] Başlığa uygunluğu "Peygamber (S) bir merkeb üzerine bindi, Usâme'yi de arka tarafına bindirip Sa'd ibn Ubâde'ye hasta ziyaretine gitti" sözlerindedir. Bu ha­dîsin bir rivayeti Âlu İmrân: 186. âyeti tefsîrinde geçmişti.

[30] Başlığa uygunluğu "Ne katıra, ne de ata binmiş değildi" sözünden alınır. Bu söz ile Peygamber'in yayan olarak yürüyüp geldiğini söylemiş oluyor ki, başlı­ğın bir fıkrasına delîl olmuştur.

[31] Eyyûb Peygamber bu sözü mahlûklara değil, duâ için Allah'a karşı söylemiştir.

[32] Başlığa uygunluğu Ka'b ibn Ucre'nin "Evet" cevâbındadir. Onun haşerelerin ezasını haber vermesi şikâyet için değil, fakat vâki'i beyân için ve faydalanacağı şeye doğru yol istemek içindi. Bunun bâzı rivayetleri Hacc'da, el-Bakara: 196. âyette ve Mağâzî'de geçmişti

[33] Başlığa uygunluğu "Vay başım!" sözündedir. Hadîsin son fıkrasındaki ta'bîr-Ierin öne geçirme ve geri bırakılmasında râvî tereddüd ettiği için hadîsi "yâhud" terdîdi İle rivayet etmiştir.

Peygamber'in Âişe'ye: "Endîşe etme, sen benden sonra yaşayacaksın!" bu­yurması ilâhî vahyin eseridir ve Peygamber'in mu'cizeleri cümlesindendir. Bu hadîs Ebû Bekr'in halifeliği hususunda da gayet açık bir nasstır. Bunun bir ri­vayetini Hükümler Kitâbı'nda da getirmişti.

[34] Bu hadîsin bâzı rivayetleri yakında birkaç yerde geçmişti.

[35] Başlığa uygunluğu "Yakalandığım şiddetli bir hastalıktan dolayı Rasûlullah (S)

[36] Başlığa uygunluğu "Kalkınız!" sözündedir. Bu hadîste "Yanımdan" lafzını söy­lemedi. Fakat İlim Kitâbı'ndaki rivayette "Yanımdan katkınız!" şeklinde gel­miştir ki, buradaki başlığa uygundur. Bunun birer rivayeti Vasiyyetler1 de ve Mağâzî Kitâbı'nda da geçmişti. Oralarda hadîsle ilgili bâzı açıklamalar verilmişti.

[37] Başlığa uygunluğu açıktır. Bunun birer rivayeti Abdest Alma Kitabı ile Menâ-kıb'da geçmişti, inşâallah Dualar Kitâbi'nda da gelecektir.

[38] Hadîs, hastalık gibi herhangi zarar verici bir belâ ve musibetin şiddeti sebebiyle ölümü temenni etmekten nehye delâlet etmektedir. Hadîsin son fıkrasındaki "Eğer muhakkak ölümü temenni etmek zorunda kalırsa şöyle... desin" emri de vücûbî bir emir değil, izin ve ihtiyara delâlet eden bîr emirdir.

[39] Başlığa uygunluğu "Eğer Peygamber (S) bizi Ölüm temennisinden nehyetmemiş olsaydı, muhakkak ben ölümü temenni ederdim" sözündedir.

Habbâb ibnu'l-Erett (R), ilk müslümân olan bahtiyarlardandır. İslâm'a gi­renlerin onaltıncısıdır. Mekke müşriklerinden pek ağır işkenceler görmüştür. Bun­lardan hiç yılmamış ve her zaman feragatli bir hayât yolu ta'kîb etmiştir. Buhârî bu hadîsin birer rivayetini Dualar ve Rikaak'ta; Müslim de Duâlar'da getirmiş­tir.

[40] Bunu Müslim de "Doğruyu arayınız" kavline kadar çeşitli yollarla getirdi.

Buhârî'nin bu hadîsten buradaki maksadı "Sakın sizin hiçbiriniz ölüm te­menni etmesin" kavlidir. Bundan önceki kısımları istidrâd olarak zikretmiştir.

[41] Bir rivayette "En yüksek refik" şeklinde gelmiştir. Murâd, en yüksek topluluk sahibi olan meleklerdir. Peygamber bunu öleceği kendisine tahakkuk ettikten sonra, o zaman kendisine yüksek derecenin kemâlini müjdeleyen melekleri gör­düğünde söylemiştir. Hiçbir peygamber, ölümü kendisine haber verilmedikçe kabzolunmaz. Nehy ise ölümden evvelki hâlete mahsûstur... Buhârî'ye aşk ol­sun! Zihinleri keskinleştirmek için en gizli olanı en açık olan üzerine ne kadar güzel hazırlıyor ve tercih edip seçiyor! (İbn Hacer ve Kastallânî).

[42] Sa'd kızı Âişe'nİn bu hadîsi "Ziyaret edenin kendi elini hasta üzerine koyması bâbı"nda senedli olarak geçti.

[43] Başlığa uygunluğu meydandadır. Buhârî burada hadîsin birkaç yoldan gelişini de işaret etmiştir.

' 'Tedâvîde Duâmn Yeri''; İslâm Medeniyeti Dergisi, 1973 Hazîran sayısın­da Abdullah Aydemir'in 16 sahîfelik uzunca ve güzel makaalesi yerinden okun­mağa değer!...

[44] Başlığa uygunluğu "Abdest aldı da suyundan üzerime döktü" sözündedir.

Buradaki Ferâiz Âyeti'nden murâd, en-Nisâ: 11-32'deki iki mîrâs âyeti, yâ­hud yine en-Nisâ Sûresi'nin sonunda olan 176. âyettir ki, her ikisinde de "Kelâ-. le"den bahs buyurulmuştur.

Kelâle, usûl ve furû'dan olmayan kimselerdir.

Bu hadîsin bir rivayeti yakında "Bayılmış hastayı ziyaret bâbı"nda geçmişti

[45] Hadîsin bir rivayeti yakında "Kadınların hasta erkekleri ziyaret etmeleri bâbı"n-da geçmişti. Bu hadîslerde veba sözü geçmediyse de Hacc Kitâbı'nm sonların­daki bir rivayette Âİşe "Medine, Arz'ın en vebalı bir yeri idi" demiştir. Buhârî oraya işaretle yetinmiş oluyor.

Duâ ile taabbud makbuldür. Çünkü duâ, bazen ömrü uzatmaktaki sebeb-ler cümlesinden yâhud hastalığın kaldırılması sebeblerinden olur.. (Kastallânî).