77- KİTÂBU'L-LİBÂS. 4

1- (Bâb:) Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli : 4

2- İzârını Kibirlenmeksizin Yerde Sürüyen Kimse Babı 4

3- Elbiselerde Alt Tarafı Yukarı Kaldırıp Cemreme Yapmak Babı 4

4- Bâb: 5

5- Elbisesini Kibirlenmekten Dolayı Uzatıp Yerde Sürükleyen Kimse Babı 5

6- Saçaklı Elbise Gîyme(Nin Hükmü) Babı 6

7- Ridâ Denilen Elbiseler Babı 6

8- Gömlek Giyilmesi Babı 6

9- Gömleğin Ve Başkasının (Başın Çıkması İçin) Göğsünün'' Yanından Oyulan Yakası Babı 7

10- Seferde (İhtiyaçtan Dolayı) Yenleri Dar Bir Cübbe Giyen Kimse Babı 7

11- Gazvede Yün Cübbe Giyilmesi Babı 7

12- Kaftan Ve İpek Ferrûce Babı 7

13- Bornuslar Babı 8

14- Serâvîl Babı 8

15- Sarıklar Babı 9

16- Başı Ve Yüzün Çoğunu Örtmek Babı 9

18- Bürde Çeşitleri. Hıbere Ve Semle Denilen Giyecekler Babı 10

19- Kısa Ve Hamîsa Denilen Örtüler Babı 11

20- İştimâlıts-Sammâ Giyinişi Babı 11

21- Bir Tek Kumaş İçinde Sarınıp Bürünmek Babı 12

22- Damgalı Siyah Yün Kumaş Babı 12

23- Yeşil Elbiseler Babı 13

24- Beyaz Elbiseler Babı 13

25- Erkeklerin İpek Elbise Giymesi Ve İpek Yaygı Edinmelerinin Hükmü); Erkekler İçin Kullanılması Caiz Olacak İpek Mikdârı(Nı Beyân) Bâb1. 14

26- İpek Kumaşı Giymeksîzin Eliyle Dokunan Kimse Bâbî 15

27- İpek Yaygı Edinme(Nin Hükmü) Babı 15

28- Kassî (Denilen İpek Kumaş) Giymek Babı 15

29- Kaşıntılı Hastalık Sebebiyle Erkeklere İpekli Kumaştan Kullanmalarına Ruhsat Verilmesi Babı 16

30- Kadınlar İçin İpek Elbise (Kullanmanın Cevazı) Babı 16

31- Peygamberdin Elbiselerden Ve Yaygılardan (Herhangibir Sınıf Üzerine Kısaltma Ve Darlık Yapmayıp) Dâima Genişlik Gösterir Olduğu Babı 16

32- Yeni Bir Elbise Giyen Kimseye Yapılacak Duâ Babı 17

33- Erkekler İçin Zağferân Sürünme(Nîn Nehyi) Babı 18

34- Zağferân Bitkisiyle Boyanmış Elbise(Nin Hükmü) Babı 18

35- Kırmızı Elbise Babı 18

36- Kırmızı İpek Altlık Bâbır 18

37-Tabaklanmış Ve Tabaklanmamış Derilerden Yapılan Ayakkabılar (Giyilmesi) Babı 18

38- Bâb: (Kadın, Erkek) Giymeye Sağ  İf Ayakkabı İle Başlar 19

39- Bâb: İnsan Evvelâ Sol Ayakkabıyı Çıkarır 19

40- Bâb: İnsan Bir Tek Ayakkabı İle Yürümez. 19

41- Bir Ayakkabında İki Tasma Olur Ve Geniş Bir Tasmayı Da Câîz Gören Kimse Babı 19

42- (Tabaklanıp Boyanmış) Deriden Kırmızı Çâtmr Bâbi 19

43- Hasır Ve Benzeri Yaygılar Üzerine Oturmak Babı 20

44- (Yakaları Ve Yenleri) Alttn Düğmelerle Bağlanmış  Elbise Babı 20

45- Altın Yüzükler (Takmanın Hükmüm   Beyân) Babı 20

46- Gümüş Yüzük Takma(Nın Cevazı) Babı 20

47-Bâb: 21

48- Mühür Yüzüğün Kaşı Babı 21

49- Demir Yüzük Babı 22

50- Mühür Yüzüğün Nakşı (Ve Keyfiyeti) Babı 22

51- Mühür Yuzugun Küçük Parmakta Takılması Babı 22

52- Kendisiyle Birşeyler Mühürlenmesi Yâhud Kitâb Ehline Ve Başkalarına Mektûb Yazılıp Gönderilmesi İçin Mühür Yüzük Edinmek Babı 23

53- Mühür Yüzüğü Taktığı Zaman Onun Kaşını ,Elinin İç Tarafına Getiren Kimse;                                Babı 23

54- Peygamber(S)'İn: 'Hiç Kimse Kendi Yüzüğünün Kaşı Üzerine (Bu Yazıyı) Nakşetmez" Sözü Babı 23

55- Bâb: Mühür Yüzüğün Nakşı Üç Satır Hâlife  Yazılabilir Mi? 23

56- Kadınlar İçin Yüzük (Takmanın Hükmü) Babı 24

57- Kadınlar İçin Gerdanlıklar Ve Sihâblar Yânı Tîb Ve Sükk Denilen Güzel Kokulu Boncuklardan Yapılmış Gerdanlıklar (Giymenin Hükmü) Babı 24

58- Gerdanlıkların Ariyet Alınması Babı 24

59- Kadınların Kulaklarına Altın, Gümüş, Boncuk Nevinden Küpeler Takmalarımın Hükmü) Babı 25

60- Çocuklar İçin Olan Kokulu Boncuk Gerdanlık Babı 25

61- Bâb: Kadınlara Benzemeğe Çalışan Erkekler Ve Erkeklere Benzemeğe Çalışan Kadınlar 25

62- Kadınlara Benzemeğe Çalışan Erkeklerin Evlerdi Dışarı Çıkarılmaları Babı 25

63- Bıyığı Kesip Kırkma(Nın Müstehâblığı) Babı 26

64- Tırnakları Kesme(Nin Sünnetliği) Babı 26

65- Sakalları Bol Bırakmak Babı 26

66- Saç Ağarması Hakkında Zikrolunan Şeyler Babı 27

67- Baş-Ve Sakal Saçlarının Beyazlığını (Kına Gibi Bir Madde İle) Boyamak Babı 27

68- Saçın Kıvırcık Olması Babı 27

69- Başın Saçlarını Zamk Gibi Yapıştırıcı Bir Madde Sürmekle Birbirine Yapıştırıp Keçeleştirmek Babı 29

70- Başın Saçlarını Ortasından İkiye Ayırmak Babı 29

71- Baştan Sarkan Zülüf Ve Kâküller Babı 29

72- Baş Saçının Bir Kısmını Tıraş Edip Bir Kısmını Parça Parça Bulutlar Gibi Bırakma(Nın Hükmü) Babı 30

73- Kadının Kendi Kocasına İki Eliyle Güzel Kokular Sürmesi Babı 30

74- Başta Ve Sakaldaki Güzel Koku(Nun Hükmü) Babı 30

75- Tarakla Saçları Taramak Babı 30

76- Hayızlı Kadının Kendi Kocasının Saçını Taraması Babı 31

77- Saç Sakal Tarama Ve İşe Sağdan Başlama Babı 31

78- Misk Hakkında Zikredilen Şeyler Babı 31

79- Güzel Kokudan Kullanmanın Müstehâblığı Babı 31

80- Güzel Kokuyu Geri Çevirmeyen Kimse Babı 31

81- Zerîre (Kokusu) Babı 31

82- Güzellik İçin Dişlerinin Arasını Yontan Kadınlar(In Kötülenmesi) Babı 31

83- Saçta (Başkasının Saçıyle) Ekleme Yapmak Babı 32

84- Yüzlerinin Tüylerini Yoldurtan Kadınlar Babı 32

85- Saçına Ekleme Yapılmış Kadın Bâbî 33

86- Bedenlere Döğme Yapan Kadın Babı 33

87- Bedenine Döğme Yapılmasını İsteyen Kadın Babı 33

88- Tasvirlerdin Hükmü) Babı 34

89- Suret Yapan Musavvirlerin Kıyamet Günündeki Azâbları Babı 34

90- Suretleri Bozmak Babı 34

92- Sûretli Ve Resimli Şeyler Üzerine Oturmayı Sevmeyen Kimse Babı 35

93- Tasvirler Bulunan Yerde Namaz Kılmanın Keraheti Babı 36

94- Bâb: 36

95- İçinde Suret Bulunan Eve Girmeyen Kimse Babı 36

96- Suret Yapıcıya La'net Eden Kimse Babı 36

97- Bâb: 36

98- Binicinin Binek Üzerinde Arka Tarafına Başka Birini Bindirmesi Babı 37

99- Bir Binek Hayvanı Üzerine Üç Kişinin Binmesi Babı 37

100- Binek Sahibinin Başka Bir Kimseyi Ön Tarafına Bindirmesi Babı 37

101- Binek Üzerindeki Binicinin Arka Tarafına Başka Birini Bindirmesi Babı 37

102- Binek Üzerinde Kadını Erkeğin Arka Tarafına Bindirme(Nin Cevazı) Babı 38

103- Sırtüstü Yatmak Ve Ayağın Birini Diğeri Üzerine Koymak Babı 38


Rahman ve Rahîm olan Allah 'in ismiyle

 

77- KİTÂBU'L-LİBÂS

(Giyilen Şeyler - ve Hükümleri- Kitabı)

 

1- (Bâb:) Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli : [1]

 

"De ki: Allahhn kullan için çıkardığı zîneti, temiz ve hoş rızıkları kim haram etmiş. De ki: Onlar dünyâ hayâtında îmân edenler içindir. Kıyamet günü ise yalnız onlara mahsûstur. İşte biz âyetleri, bilirler için böyle tafsil ederiz" (el-A'râf: 32) [2].

Peygamber (S) de:

"(Ey mü'minler) israf etmeksizin ve kibirlenmeksizin yiyiniz, içiniz, giyiniz, sadaka veriniz!" buyurmuştur [3].

İbn Abbâs da: İki şey; israf ve kibir günâhları sana tecâvüz etmediği müddetçe, halâldan her istediğini ye, her istediğini giy, demiştir [4].

 

1-.......Bana Mâlik, Nâfi'den, Abdullah ibn Dînâr'dan ve Zeyd ibn Eslem'den tahdîs etti ki, bunların üçü de Mâlik'e İbn Umer(R)'den şöyle haber veriyorlardı: Rasûlullah (S): "Elbisesini kibirle yerlerde sürüyen kimseye Allah (merhamet bakışı ile) bakmaz" buyurmuş­tur [5].

 

2- İzârını Kibirlenmeksizin Yerde Sürüyen Kimse Babı

 

2-.......Bize Mûsâ ibn.Ukbe, Salim ibn Abdillah'tan; o da ba­bası Abdullah ibn Umer(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S):

— "Büyüklenerek izârını (uzatıp yerde) sürükleyen kimseye Al­lah kıyamet günü (merhamet bakışıyle) bakmaz" buyurmuştur.

Ebû Bekr es-Sıddîk:

— Yâ Rasûlallah! Benim izânmın yanlarından birisi -ben onu sürünmekten koruyup dikkat etmezsem- muhakak sarkar (yerde sü­rünür), dedi.

Peygamber de ona:

  "Sen bu sarkıtmayı büyüklenmek için yapanlardan değilsin" bu­yurdu [6].

 

3-.......Ebû Bekre (R) şöyle demiştir: Biz Peygamber'in yanın­da bulunurken güneş tutuldu. Bunun üzerine Peygamber (S) kalkıp acele ile elbisesini ardından sürükleye sürükleye yürüdü, nihayet mes­cide geldi. İnsanlar (mescidden çıkmalarının ardından) hemen mescide döndüler. Peygamber insanlara iki rek'at namaz kıldırdı. Güneş de açıldı. Sonra Peygamber bize yöneldi ve:

— "Şübhesiz Güneş ve Ay, Allah 'in âyetlerinden iki âyettir. Siz bu âyetlerden böyle birşey gördüğünüz zaman, hemen namaz kılın ve açılıncaya kadar Allah'a dua ediniz!" buyurdu [7].

 

3- Elbiselerde Alt Tarafı Yukarı Kaldırıp Cemreme Yapmak Babı

 

4-.......Ebû Cuhayfe (Vehb ibn Abdillah es-Suvâî-R) şöyle de­miştir: Ben Bİlâl'i gördüm ki, o bir harbe getirdi de, onu dikti. Son­ra da namaza ikaamet etti. Bunun üzerine Rasûlullah'ı gördüm ki, O (kırmızı) bir takım elbise giyinmiş ve çemrenmiş olarak çadırından çıktı da, o dikilen harbeye doğru oradaki insanlara iki rek'at namaz kıldırdı. Bu sırada gördüm ki, Rasûlullah(S)'ın önünden, dikili har­benin arkasından insanlar, hayvanlar geçip gidiyorlardı [8].

 

4- Bâb:

 

'Elbisenin iki topuktan aşağı sarkanı ateştedir"

 

5-.......Bize Saîd ibnu Ebî Saîd el-Makburî, Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "İzâr denilen elbisenin iki topuktan aşağı sarkanı ateştedir" buyurmuştur [9].

 

5- Elbisesini Kibirlenmekten Dolayı Uzatıp Yerde Sürükleyen Kimse Babı

 

6-.......Bize Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S): ''Allah azgınlık ve kibirden dolayı izârını uzatıp yerde sürükleyen kimseye kıyamet gününde (merhamet bakışıyle) bakmaz" buyurmuştur.

 

7-.......Bize Muhammed ibn Ziyâd tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Hureyre(R)'den işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S) -yâhud: Ebû'I-Kaasım (S)-şöyle buyurdu: "Bir adam takım elbisesi içinde, kendini beğenmiş ve başının saçlarını omuzlarına kadar sarkıtmış hâlde çalımlı çalımlı yolda yürüdüğü sırada, Allah onu birden yere geçiri-verdi de, artık o kimse kıyamet gününe kadar kalmak üzere yerin içi­ne doğru gömülüp gidiyordu".

 

8-....... Bana el-Leys tahdîs edip dedi ki: Bana Abdurrahmân ibn Hâlid, İbn Şihâb'dan; o da Sâlim'den tahdîs etti. Ona da babası Abdullah ibn Umer (R) şöyle tahdîs etmiştir: Rasûlullah (S) şöyle bu­yurdu: "(Eski ümmetlerden) bir kimse izânm yerde kibirle sürüdüğü sırada birden yere batırıldı da, artık o kimse kıyamete kadar kalmak üzere yerin içine gömülüp gidiyordu".

Bu hadîsi ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Yunus ibn Yezîd, Abdur­rahmân ibn Hâlid'e mutâbaat etti. Bu hadîsi Şuayb ibn Ebî Hamza, Zuhrî'den; o da Ebû Hureyre'den senediyle rivayet etti de, Peygam-ber'e yükseltmedi.                                             

 

9-.......Bize babam Cerîribn Hazım haber verdi ki, amcası Cerîr ibn Zeyd şöyle demiştir: Ben Salim ibn Abdillah ibn UmerMe bera­ber, onun kapısının önünde bulundum. Bu hâlde İbn Umer'in oğlu Salim: Ben Ebû Hureyre'den işittim; o da Peygamber(S)'den işitti di­yerek, yukarıki hadîs tarzında söyledi [10].

 

10-.......Bize Şu'be tahdîs edip şöyle dedi: Ben Muhârib ibn Disâr'a bir at üzerinde kavuştum. Kendisi Kûfe'de mahkeme hâkimliği yapmakta olduğu yere gitmekte idi. İşte orada kendisine bu hadîsi sordum. Bunun üzerine bana tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Umer(R)'den işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S):

  "Kibirden dolayı elbisesini yerde sürükleyen kimseye Allah kıyamet gününde (merhamet bakışıyle) bakmaz" buyurdu.

Şu'be dedi ki: Ben Muhârib'e:

  Abdullah ibn Umer bu hadîsinde izânm zikretti mi? diye sordum.

Muhârib:

— Abdullah izâr ve gömlek diye tahsis yapmadı (izâr, gömlek ve diğerlerini şâmil olarak "Elbise" ta'birini kullandı), dedi.

Bu hadîsi İbn Umer'den; o da Peygamber'den "Elbise" lafzıyle rivayet etmesinde Muhârib ibn Disâr'a Cebele ibnu Suhaym, Zeyd ibu Eşlem, Zeyd ibn Abdillah mutâbaat etmişlerdir.

el-Leys de Nâfi'den; o da İbn Umer'den bunun benzerini söyle­miştir.

Mûsâ ibn Ukbe, Umer ibnu Muhammed, Kudâme ibnu Mûsâ üçlüsü de "Elbisesini büyüklenerekyerde sürükleyen kimse..." ha­dîsini İbn Umer'den; o da Peygamber'den rivayet etmekte, Nâfi'e mu­tâbaat etmişlerdir [11].

 

6- Saçaklı Elbise Gîyme(Nin Hükmü) Babı

 

ez-Zuhrfnin, Ebû Bekr ibn Muhammed'in, Hamza ibn Useyd'in, Muâviye ibn Abdillah ibn Ca'fer'in (yânî bu dördünün de) saçaklı elbiseler giymiş oldukları zikrolunuyor [12].

 

11-.......Peygamber'in zevcesi Âişe (R) şöyle demiştir: Rifâa el-Kurazî'nin karısı Rasûlullah'a geldi. Ben oturmakta idim. Rasûlul-lah'ın yanında Ebû Bekr de vardı. Kadın:

— Yâ Rasûlallah! Ben Rifâa'nın nikâhı altında idim. Rifâa beni boşamış ve boşanmamı kesinleştirmişti. Ondan sonra ben Abdurralı-mân ibnu'z-Zubeyr ile evlenmiştim. Fakat hakikat şu ki, vallahi yâ Rasûlallah, Abdurrahmân'daki erkeklik âleti şu elbise saçağı gibi gev­şektir, dedi.

Kadın bunu söylerken kendi üst örtüsünden bir saçak tuttu (da gevşekliği onunla ta'rîf etti).

Âişe dedi ki: Bu sırada kapının önünde duran ve kendisine he­nüz içeriye girme izni verilmemiş olan Hâlid ibn Sa'd da kadının bu sözünü işitti.

Âişe dedi ki: İşte bu Hâlid:

— Yâ Ebâ Bekr! Rasûlullah'm huzurunda açık saçık söylemek­te olan bu kadını böyle söylemekten nehyetmelisin! dedi.

Vallahi Rasûlullah, gülümseme üzerine birşey artırmadı ve kadına:

  "Sanırım ki, sen eski kocan Rifâa'ya dönmek istiyorsun. İkinci kocan Abdurrahmân senin balçığından tutmadıkça, sen de onun bal­çığından tatmadıkça bu olamaz (ona varamazsın)" buyurdu.

Rasûlullah'm bu kıssada söylediği hüküm, bundan sonra değiş­mez bir sünnet (yânî kaanûn) oldu [13].

 

7- Ridâ Denilen Elbiseler Babı

 

Enes: Bir bedevi Peygamber(S)'in ridâsını çekti, demiştir [14].

 

12-.......Alî (R) şöyle demiştir: (Hamza'nın sarhoşken benim develerimi öldürmesini Peygamber'e söyleyince) Peygamber (S) ridâ-sını isteyip onu giydi. Sonra yürüyerek gitti. Ben ve Zeyd ibn Harise arkasından O'nu ta'kîb ettik. Nihayet Hamza'nın bulunduğu eve geldi. İçeriye girmek için izin istedi. İçeridekiler gelenlere izin verdiler [15].

 

8- Gömlek Giyilmesi Babı

 

Ve Yüce Allah'ın Yûsuf Peygamber'den hikâye ettiği şu kavli:

"Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne koyun, o iyice görür bir hâle gelir... '* (Yûsuf: 93)[16].    

 

13-.......Bize Hammâd, Eyyûb'dan; o da Nâfi'den; o da İbn Umer(R)'den şöyle tahdîs etti': Bir adam:

— Yâ Rasûlallah! İhrama giren kimse elbiselerden ne giyer? di­ye sordu.

Bunun üzerine Peygamber (S):

  "İhrama giren kimse ne gömlek, ne donlar, ne bornûs, ne de ayakkabı giyer. Ancak na'leyn bulamadığı takdirde topuklardan aşağıda olan birşey giysin!" buyurdu [17].

 

14-.......Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Abdullah ibn Ubeyy'in yanma, o ölüp de kabrine girdirilmesinden sonra geldi. Peygamber onun çıkarılmasını emretti, o da kabrinden çıkarıldı ve Peygamber'in iki dizleri üzerine konuldu. Peygamber ken­di tükrüğünden onun üzerine nefes etti ve kendi mübarek gömleği­ni ona giydirdi. (Peygamber'in kendi gömleğini ona giydirmesinin sebebini) Allah en bilendir [18].

 

15-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Abdullah ibn Ubeyy vefat ettiği zaman onun oğlu Abdullah, Rasûlullah'a geldi ve:

— Yâ Rasûlallah! Gömleğini bana versen de babamı onun içine kefenlesem, namazını da kılsanız ve onun için Allah'tan mağfiret is-teyiverseniz! dedi.

Rasûlullah, Abdullah'a gömleğini verdi ve ona:

  "Cenazenin hazırlanmasını bitirdiğin zaman bize bildirin" buyurdu.

Abdullah babasının cenazesini hazırlayıp bitirince bunu Rasû­lullah'a bildirdi. Rasûlullah da onun cenaze namazını kıldırmak için gitti. Namazını kıldıracağı sırada Umer, Rasûlullah'ı çekti de:

— Allah seni münafıklar üzerine namaz kılmaktan nehyetmedi mi?

Yüce Allah "Onlar için istiğfar et yâhud istiğfar etme. Eğer on­lar için yetmiş defa istiğfar dahî etsen yine Allah kendilerini asla mağ­firet edecek değildir... " (et-Tevbe: 80) buyurdu, dedi.

Bunun üzerine: "Onlardan ölen hiçbir kimseye ebedî dua etme. (Defn ve ziyaret için) kabrinin başında da durma. Çünkü onlar Al­lah yı ve Rasûlü 'nü inkâr ile kâfir oldular, onlar fâşıklar olarak öldüler'1' (et-Tevbe: 84) âyeti indi. Bu âyetten sonra artık Rasûlullah, ölen müna­fıklar üzerine cenaze namazı kıldırmayı terketti [19].

 

9- Gömleğin Ve Başkasının (Başın Çıkması İçin) Göğsünün'' Yanından Oyulan Yakası Babı

 

16-.......Bize İbrâhîm ibn Nâfi' el-Mahzûmî, el-Hasen ibn Müs­lim'den; o da Tâvûs'tan tahdîs etti ki,Ebû Hureyre(R) şöyle demiş­tir: Rasûlullah (S) cimri ile sadaka verici cömert kimsenin mesellerini şu iki adamın meselleri gibi beyân etti: "Bu iki adamın üzerinde de­mirden birer cübbe vardır. Bu cübbe onların ellerini memelerine ve köprücük kemiklerine doğru sıkıştırıp zorlamıştır. Sadaka verici kişi bir sadaka verdiği zaman o cübbe onun bedeninden yayılıp genişler, hattâ onun ayak parmaklarının uçlarını bile kaplar da ayak izlerini siler giderir. Cimri ise bir sadaka vermek kasdettikçe cübbesi daral­maya başlar ve herbir halka, vücûdun kendisine değen yerini yakala­yıp (şiddetle) sıkar".

Ebû Hureyre dedi ki: Ben Rasûlullah'ı parmağıyle yakasına doğru şöyle diye işaret ederken gördüm. Eğer sen onu cübbesini genişlet­meye çalışır, cübbenin de genişlemez olduğunu göreydin (elbette hayret ederdin)!

Tâvûs'un oğlu Abdullah, babasından; o da Ebû Hureyre'den se­nediyle el-Hasen ibn Müslim'e mutâbaat etti. Ebu'z-Zinâd da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre'den senediyle "İki cübbe" sözüyle ri­vayette yine el-Hasen ibn Müslim'e mutâbaat etti.

Hanzala da şöyle demiştir: Ben Tâvûs'tan işittim, şöyle diyor­du: Ben Ebû Hureyre'den işittim, "İki cübbe" sözünü söylüyordu. Ca'fer ibn Rabîa da el-A'rec'den "İki cünne" yânî "İki kalkan" sö­zünü söylemiştir [20].

 

10- Seferde (İhtiyaçtan Dolayı) Yenleri Dar Bir Cübbe Giyen Kimse Babı

 

17-.......el-Mııgîre ibn Şu'be (R) tahdîs edip şöyle demiştir: Pey­gamber (S) bir hacetini yerine getirmek için gitti. O işini bitirdikten sonra dönüp geldi. Bu sırada ben kendisini su alıp karşıladım. Ab-dest aldı. Üzerinde bir Şâm cübbesi vardı. Ağzını çalkaladı, burnuna su çekti, yüzünü yıkadı. Akabinde o cübbenin yenlerinden ellerini sı­vayıp çıkarmaya davrandı. Yenler çok dar idiler. (Bu sebeble ellerini sığayıp çıkaramadı.) Bu sefer ellerini cübbenin aşağısından dışarı çı­kardı ve onları da yıkadı. Başı ile ayaklan üzerine de meshetti [21].

 

11- Gazvede Yün Cübbe Giyilmesi Babı

 

18-.......el-Mugîre ibn Şu'be (R) şöyle demiştir: Ben bir sefer­de bir gece Peygamber'le birlikte idim» Bana:

  "Yanında su var mı?" diye sordu. Ben:

  Evet var, dedim.   :

Bunun üzerine bineğinden indi de gecenin karanlığı içinde ben­den iyice gizleninceye kadar yürüdü. Sonra geldi. Ben O'na kaptan su döktüm, O da yüzünü ve ellerini yıkadı. Üzerinde yünden yapılmış bir cübbe vardı. Peygamber kollarını ondan dışarıya çıkarmaya muk­tedir olamadı. Nihayet kollarını cübbenin aşağı tarafından çıkardı da, öyle yıkadı. Sonra başını meshetti. Sonra ben ayakkabılarını çıkar­mak için ellerimi uzattım.

  "Onlara ilişme! Çünkü ben ayaklarımı temiz oldukları hâlde (yânî abdestli iken) onların içine soktum" buyurdu, ve ayakkabıları üzerine meshetti [22].

 

12- Kaftan Ve İpek Ferrûce Babı

 

-Ki bu "Ferrûce" de kaftandır- "Ferrûce", arkasında yarığı olan kaftandır, denilir [23].

 

19-.......el-Mısver ibn Mahrame (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) sahâbîlerine birçok kaftanlar dağıttı da bunlardan Mahrame'ye birşey vermemişti. Bunun üzerine Mahrame, oğlu Mısver'e hitaben:

  Ey oğulcuğum! Haydi beraber Rasûlullah'a gidelim, dedi. (Mısver dedi ki:) Ben, babam Mahrame'nin beraberinde gittim.

O bana:

  Haydi Peygamber'in yanma gir de O'nu bana çağır! dedi.

Mısver dedi ki: Ben Rasûlullah'ı babam için da'vet ettim. Rasû­lullah omuzunda bu kaftanlardan bir kaftan olduğu hâlde, babamın yanma çıktı ve:

  "Bunu senin için sakladım!" buyurdu.

Mısver dedi ki: Babam kaftana baktı da kendisi (yânı Rasûlullah):

  "Mahrame razı oldu" dedi [24].

 

20- Bize Kuteybe ibn Saîd tahdîs etti. Bize el-Leys, Yezîd ibn Ebî Habîb'den tahdîs etti ki, Ukbe ibnu Âmir (R) şöyle demiştir: Rasû-lullah(S)'a bir ipek ferrûc hediye edilmişti. Onu giydi, sonra içinde namaz kıldı. Namazdan çıktıktan sonra onu istemez gibi bir tavır için­de bedeninden şiddetle çıkardı. Sonra:

— "Bu, mutta kilere yaraşmaz!" buyurdu.

Bu hadîsi el-Leys'ten rivayet etmekte Abdullah ibn Yûsuf, Ku­teybe ibn Saîd'e mutâbaat etmiştir. Abdullah ibn Yûsuf'tan başkası "Ferrûcun harîrun = İpek bir ferrûce" şeklinde söylemiştir [25].

 

13- Bornuslar Babı

 

Buharı dedi ki: Bana Müsedded ibn Muserhed söyledi: Bize Mu'temir tahdîs edip şöyle dedi: Ben babam Süleyman ibn Tarhân'dan işittim: Ben Enesin üzerinde kalın ipekten sarı bir bornus gördüm, dedi [26].

 

21-.......Bana Mâlik, Nâfi' den; o da Abdullah ibn Unıer(R)' den şöyle tahdîs etti: Bir adam:

— Yâ Rasûlallah! İhrama giren kimse elbiselerden ne giyer? di­ye sordu.

Rasûlullah (S):

— "Gömlekler, sarıklar, donlar, bornuslar, ayakkabılar giymez. Ancak na'leyn bulamayan kimse ayakkabı giysin de topuklardan aşa­ğısına kadar kessin. Bir de cehri ve zağferânla boyanmış kumaştan yapılı elbiseler giymez" buyurdu [27]

 

14- Serâvîl Babı

 

22-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne, Amr ibn Dinar'dan; o da Câbir ibn Zeyd'den; o da İbn Abbâs(R)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (S): "(İhrâm'da) izâr bulamayan serâvîl (yânı don) giysin, na'leyn bula­mayan da (topuklardan aşağı olan) huffeyn{ = iki mest) giysinf'bu-yurmuştur.

 

23-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Bir adam aya­ğa kalktı da:

— Yâ Rasûlallah! İhrama gireceğimiz zaman bize ne giymemizi emir buyurursun? dedi.

Rasûlullah:                                

— "Gömlek, serâvîl, başlıklar, bornuslar, ayakkabılar giyme­yiniz. Ancak iki terliği bulunmayan kimse olursa, o topuklardan aşa­ğıda olan ayakkabılar giysin. Bir de kendisine vers vey.â zağferân bitkisi boyaları dokunmuş elbiselerden hiçbirini giymeyiniz" buyurdu.

 

15- Sarıklar Babı

 

24-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Salim, babası Abdullah ibn Umer(R)'den haber verdi ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "İhrama giren kimse ne gömlek, ne sarık, ne don, ne bornus, ne cehrî veya zağferânla boyanmış bir kumaş, ne ayakkabı giyer. Ancak iki terlik bulamayan kimse için ayakkabı giyme ruhsatı vardır. Şöyle ki, iki terlik bulamayan kimse, ayakkabıları topukların aşağısından keser" [28].

 

16- Başı Ve Yüzün Çoğunu Örtmek Babı [29]

 

İbn Abbâs: Rasûlullah (S) başı üzerine siyah bir kumaş parçası çatıp dolamış olduğu hâlde dışarı çıktı, demiştir [30].

Enes de: Peygamber (S) başı üzerine bir bürde kenarını sarıp doladı, demiştir [31].

 

25-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Müslümanlardan birçok adam­lar Habeşistan'a muhacir olarak gittiler. Ebû Bekr de muhacir olmak üzere hazırlık yapmıştı. Bu sırada Peygamber (S) ona:

  "Sabret, çünkü ben, bana da (hicret için) izin verileceğini ümîd etmekteyim" buyurdu.

Bunun üzerine Ebû Bekr:

— (Yâ Rasûlallah!) Babam anam Sana feda olsun! Böyle bir izin gelmesini umuyor musun? dedi.

Rasûlullah da:

  "Evet umarım!" diye cevâb verdi.

Bu sebeble Ebû Bekr de Peygamber'e hicrette yoldaşlık etmek • üzere hemen hareket etmekten vazgeçip kendini alıkoydu. Bu arada Ebû Bekr, evinde bulunan kuvvetli iki binek devesini dört ay ağaç yapraklanyle ev içinde besledi.

Râvî Urve dedi ki: Âişe şöyle dedi: Bir gün biz güneşin en sıcak zamânında.Ebû Bekr'in evinde oturuyorduk. Ev halkından biri Ebû Bekr'e:

— İşte Rasûlullah, bize gelmesi alışılmış olmayan bir saatte ba­şını bir sargı ile sarıp örtmüş olarak geliyor! dedi.

Ebû Bekr de:

— Babam anam O'na feda olsun! Vallahi O'nu bu saatte bura­ya muhakkak mühim bir iş getirmiştir! dedi.

Akabinde Peygamber geldi, içeri girmeye izin istedi, Ebû Bekr

O'na izin verip buyurun dedi. Bunun üzerine içeriye girdi. Girdiği za­man Ebû Bekr'e:.

  "Yanında kim varsa dışarı çıkar!" buyurdu, Ebû Bekr de:

  Babam Sana feda olsun yâ Rasûlallah! Onlar ancak Sen'in ehlin ve mahremindir (yabancı yoktur)! dedi.

Rasûlullah:

  "Bana Mekke'den çıkmak hususunda izin verilmiştir"buyur­du.

Ebû Bekr de:

  Yâ Rasûlallah! Babam Sana feda olsun! Ben de sohbetinde ve beraberinde bulunmak isterim! dedi.

Rasûlullah:                                                                 

  "Evet (sen de berâberimdesin)/" buyurdu.

Ebû Bekr:                                                                   

— Babam Sana feda olsun, yâ Rasûlallah! Şu ikfbineîrdeVefn-den birini al! dedi.                                                           

Peygamber:

  "Ancak bedeliyle alırım" buyurdu.

Âişe dedi ki: Biz Rasûlullah ile Ebû Bekr'in sefer malzemelerini ça­bucak hazırladık. Her ikisi için bir dağarcık içinde bir mikdâr azık düzenleyip bir sofra olarak koyduk. Ağzı bağlanacağı sıra Ebû Bekr'in kızı kardeşim Esma, belinin kuşağından bir parça kesip ayırdı da onun­la dağarcığın ağzını bağladı. İşte bundan dolayı Esmâ'ya "Zâtu'n-Nitâkayn = İki Kuşaklı" diye isim verildi. Sonra Rasûlullah ile Ebû Bekr Sevr denilen dağdaki bir mağaraya ulaştılar. Ve orada üç gece kaldılar. Her gece yanlarında Ebû Bekr'in oğlu Abdullah gecelerdi. Abdullah çabuk anlayışlı, kavrayışlı, taze bir gençti. Seher vakti Ra­sûlullah ile Ebû Bekr'in yanlarından, Mekke'de gecelemiş gibi Ku-reyş ile sabaha ulaşırdı. Abdullah Rasûlullah ile Ebû Bekr hakkında Kureyş müşriklerinin hilelerinden duyduğu şeyleri ezberinde tutar, tâ karanlık basınca gelir, Rasûlullah ile babası Ebû Bekr'e haber verir­di. Ebû Bekr'in kölesi Âmir ibn Fuheyre (o civarda) bol sütlü sağmal koyun otlatır ve akşamdan bir müddet geçtiğinde Rasûlullah ile Ebû Bekr'e getirirdi. Onlar da taze süt içerek gecelerlerdi. Nihayet gece­nin sonunda Âmir ibn Fuheyre (mağaranın önüne gelir) sağmal ko­yuna seslenirdi (ve alır, yaymağa götürürdü). Rasûlullah ile Ebû Bekr'in mağarada bulundukları üç gecenin hepsinde Âmir süt işini böy­le te'mîn ederdi [32].

 

26-....... Bize Mâlik, ez-Zuhrfden; o da Enes(R)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (S) Fetih yılında Mekke'ye, başında miğfer olduğu hâl­de girmiştir [33].

 

18- Bürde Çeşitleri. Hıbere Ve Semle Denilen Giyecekler Babı

 

Habbâb ibnu'l-Erett: Peygamber (S) Ka'be'nin gölgesinde bürdesini yastık ederek dayandığı sırada kendisine geldik de müşriklerin ezalarından şikâyet ettik... demiştir [34].

ücretle tutmak bâbı"nda kısaltılmış olarak; "Peygamberin hicreti bâbı"nda çok uzun bir metinle geçmişti.

 

27-.......Enesibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ben Rasûhıllah(S)'ın beraberinde yürüyordum. Rasûlullah'm üzerinde Necrân dokumala­rından kalın kenarlı bir bürde (yânî kaftan) bulunuyordu. Bir çöl Arab'ı bize yetişti de Rasûlullah'ın ridâsım şiddetli bir çekişle çekti. Hattâ ben o sırada Rasûlullah'm boynu ile omuzlan arasına baktım da bedevinin ridâyı şiddetle çekmesinden ridânın kaim kenarı Rasû­lullah'm boyun safhasında iz bırakmıştı. Bundan sonra bedevî, Ra-sûlullah'a hitaben:

— Yâ Muhammedi Yanında bulunan Allah malından bana bîr-şey verilmesini emret! dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah, bedeviye doğru (şefkatle) baktı, son­ra güldü, sonra da ona bir mikdâr atıyye verilmesini emretti [35].

 

28-...... Sehl ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Bir gün bir kadın ke-harli dokunmuş bir bürde ile geldi.                         

Sehl, râvîsine:                                                      

— Sen bürde nedir bilir misin? diye sordu.

O da:

— Evet bilirim. Bürde, kenarında saçaklar bırakılarak dokun­muş bir semledir, dedi.

(Sehl devamla şöyle dedi:) O kadın:

— Yâ Rasûlallah! Bu bürdeyi ben kendi elimle dokudum, onu Sana giydireceğim! dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah o bürdeyi aldı, zâten kendisinin böy­le bir bürdeye ihtiyâcı vardı. Sonra Rasûlullah bu bürde sırtında onun izârı olmuş hâlde bizim yanımıza çıktı. Oradaki topluluktan bir sa-hâbî bu bürdeye eliyle dokundu da:

  Yâ Rasûlallah! (Bu ne güzelmiş!) Bunu bana giydir! dedi. Rasûlullah:

  "Evet" buyurdu ve mecliste Allah'ın dilediği kadar oturdu. Sonra evine döndü, akabinde o bürdeyi sırtından çıkarıp dürdü. Sonra da onu isteyen adama gönderdi. Mecliste bulunan topluluk o zâta:

  Sen bunu iyi etmedin, Peygamber'in hiçbir isteyeni reddet­mez olduğunu bildiğin hâlde bunu O'ndan istedin (Peygamber'in ise buna ihtiyâcı vardı), dediler.

Bunun üzerine o zât:

— Vallahi bu bürdeyi giymek için istemedim. Ben onu ancak öl­düğüm gün benim kefenim olsun diye istedim, dedi.

Sehl: Hakîkaten bu bürde o zâtın kefeni oldu, demiştir [36].

 

29-....... Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah(S)'tan işitim:

  "Ümmetimden öyle bir zümre cennete girer ki, onlar yetmiş bindir, yüzleri de ayın ışık saçması gibi ışık saçar" buyuruyordu.

Bu sırada Ukâşe ibn Mıhsan el-Esedî, üzerine kaplan derisi gibi çizgili bir semle kaldırarak:

— Yâ Rasûlallah! Beni de onlardan kılması için Allah'a duâ edi-ver! dedi.

Rasûlullah (S) da:                                                                            

  "Yâ Allah! Bunu da onlardan kıl!" diye duâ etti.          

Bundan sonra Ensâr'dan bir adam da ayağa kalktı ve:

  Yâ Rasûlallah! Beni de onlardan kılmasına Allah'a duâ edi-ver, dedi.                                                                                     

Rasûlullah:

  "Bu hususta Ukâşe senin önüne geçti" buyurdu [37].

 

30-.......Bize Hemmâm ibn Yahya, Katâde'den; o da Enes'ten tahdîs etti.                                                                                  

Katâde dedi ki: Ben Enes'e:

— Peygamber(S)'e en sevimli olan elbise hangisi idi? diye sordum.

Enes:                                 

  Hibere idi, dedi.                          

 

31-.......Enes ibn Mâlik (R): Peygamber(S)'e en sevimli elbise hibere (ve "Bürdü Yemânî" denilen çubuklu) elbise giymekti, de-mistir.

 

32-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân ibn Avf haber verdi. Ona da Peygamber'in zevcesi Âişe (R): Rasûlullah (S) vefat ettiğinde beyaz hıbre bürdü ile örtüldü, di­ye haber vermiştir [38].

 

19- Kısa Ve Hamîsa Denilen Örtüler Babı

 

33-.......İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibnu Abdillah ibn Utbe haber verdi ki, Âişe ile İbn Abbâs (R), ikisi de şöyle demişlerdir: Rasûlullah (S) son hastalığında (çektiği zahmetten dolayi) yanında bulunan bir hamîsayı yüzüne örter dururdu. Hamîsa ken­disine sıkıntı verdikçe yine atıp yüzünü açardı. İşte o hâlde iken: "Allah'ın la'neti Yahûdîler'in ve Hnstiyanlar'in üzerine olsun. Onlar peygamberlerinin kabirlerini kendilerine mescidler edindiler" bu­yurdu ki, maksadı, onların yaptıklarından ümmeti sakındırmaktı [39].

 

34-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bir defasında üstünde damgalar bulunan bir hamîsa içinde namaz kıldı. Namaz es­nasında üstündeki damgalara bir göz atıp bakmıştı. Namazdan se­lâm verip çıkınca:

— "Benim şu hamîsamı Ebû Cehm'e (geri) götürün deAdiyy ibn Ka'b oğulları'ndan Ebû Cehm ibn Cehm ibn Huzeyfe ibn Gânim'în enbicâniyyesini bana getirin. Çünkü bu hamîsa, biraz önce beni na­mazımdan meşgul etti" buyurdu [40].

 

35-.......Bize Eyyûb, Humeyd ibn Hilâl'den tahdîs etti ki, Ebû Burde şöyle demiştir: Âişe (R) bize bir kisâ ve kaba bir izâr çıkardı da:

— Peygamber(S)'in ruhu işte bu ikisi içinde kabzolundu, de­di [41].

 

20- İştimâlıts-Sammâ Giyinişi Babı

 

36-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) mülâbeseden (el dokundurma alışverişinden), munâbezeden (birbirine at­ma suretiyle yapılan alışverişten) nehyetti. İki namazdan da nehy buyurdu: Fecr namazından sonra güneş doğuncaya kadar, ikindi na­mazından sonra da güneş batmcaya kadar namaz kılmaktan nehy bu­yurdu. Ve yine insanın bir tek elbise içinde avret yeri üzerinde onunla gök arasında elbiseden hiçbirşey olmayarak (yânı avret yerini örtme­yerek) ihtibâ etmesinden ve iştimâlu's-sammâ giyinişiyle libâsa bürün-mesinden nehy buyurdu [42].

 

37-.......Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) iki türlü giyinişten ve iki türlü alışverişten nehyetti. Alışverişte mulâme-seden ve munâbezeden nehyetti. Mulâmese, bir kimsenin gece veya gün­düz eliyle diğer birinin kumaşına dokunmasıdır. Bu adam o kumaşı alt üst etmez, sâdece böyle el dokundurur. Munâbeze ise bir adamın kendi kumaşını diğer adama doğru atması ve diğer adamın da kendi kumaşını atmasıdır, ve bu atışma, kumaşa bakmaksızın ve aralarında bir rızâlaşma da olmaksızın onların zoraki alışverişleri olur.

İki türlü giyinişin biri iştimâlu's-sammâ'dır. "es-Sammâ", insa­nın sevbini, ihramını iki omuzundan biri üzerine koyması ve iki şık­kından birinin açılması, üzerinde hiçbir sevb bulunmamasıdır. Diğer giyiniş ise insamn büründüğü kumaştan bir parçasını ferci üzerinde bu-lundurmaksızm, oturur hâlde kendi kumaşıyle ihtibâ etmesi, yânî onu sarınıp bürünmesidir [43].

 

21- Bir Tek Kumaş İçinde Sarınıp Bürünmek Babı

 

38-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) iki türlü giyinişten (ihtibâ ve istimal giyinişlerinden) nehyetti. İnsanın, bürün­düğü kumaşın bir parçasını avret yeri üzerinde bulundurmaksızm bir tek kumaşa sarınıp bürünmesinden ve insanın iki şıkktan biri üzerin­de birşey bulunmayarak bir tek kumaşla bürünmesinden nehyetti. Bir de mulâmese ve munâbeze sûretleriyle alışveriş yapmaktan nehyetti.

 

39-....... Bize İbn Cureyc haber verip şöyle dedi: Bana İbn Şihâb, Ubeydullah ibn Abdillah'tan; o da Ebû Saîd el-Hudrî(R)'den haber verdi ki, Peygamber (S) iştimâlu's-sammâ giyinişinden ve insanın, ferci üzerinde birşey yokken bir tek kumaş içinde sarınıp bürünmesinden nehyetmiştir [44].

 

22- Damgalı Siyah Yün Kumaş Babı

 

40-.......Bize İshâk ibn Saîd, babası Saîd ibnu Fulân'dan -ki o Amr ibnu Saîd ibni'I-Âs'tır-; o da Hâlid ibnu Saîd'in kızı Ümmü Hâ-lid'den tahdîs etti ki, bu kadın şöyle demiştir: Peygamber(S)'e birçok elbiseler getirilmişti. Bunların içinde bir küçük siyah yün kumaş var­dı. Peygamber oradaki topluluğa:

  "Bu küçük siyah yün kumaşı kime giydirelim diye düşünürsü­nüz?" diye sordu.

Topluluk susup cevâb vermedi. Peygamber:

  "Ümmü Hâlid'i bana getirin!" buyurdu.

Bunun üzerine Ümmü Hâlid küçük bir kızını taşıyarak huzura getirildi. Peygamber o siyah yün kumaşı eline aldı da onu Ümmü Hâ-lid'e giydirdi. Ve:

  "Sen bunu sağlıkla eskit ve parçala!" buyurdu.

Hamîsa denilen bu yün kumaşta yeşil yâhud san damgalar vardı. Bundan sonra Peygamber (S):

  "Yâ Ümme Hâlid! Bu yün kumaşın alemi (yânî damgası) se-nehtir senektir!" buyurdu.

Bu "Senen" kelimesi Habeşçe olup, "Güzel" ma'nâsmadır [45].

 

41-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Annem Ümmü Suleym, kardeşim Abdullah ibn Ebî Talha'yı doğurduğu zaman bana:

— Yâ Enes! Şu oğlana bak! Sakın ona zarar verecek hiçbirşey isabet ettirmeden, Peygamber'in yanına götür, Peygamber onun da­mağını çiğnemle ovuşturur, dedi.

Bunun üzerine ben çocuğu Peygamber(S)'e getirdim. O sırada Peygamber bir hurmalık içinde bulunuyordu, üzerinde hureysiyye de­nilen yün kumaş vardı. Peygamber (S) fetih zamanında kendisine gel­miş olan yük develerim damgalamakla meşgul oluyordu [46].

 

23- Yeşil Elbiseler Babı

 

42-.......Bize Eyyûb es-Sahtıyânî, İkrime'den şöyle haber verdi:

Rifâa karısını (Temime bintu Vehb'i) boşadı. Sonra o kadınla Abdur-rahmân ibnu'z-Zubeyr el-Kurazî evlendi.

Âişe dedi ki: Bu kadının üzerinde yeşil bir baş örtüsü vardı. Ben Âişe'ye geldi de kocası Abdurrahmân'dan şikâyet edip derd yandı ve cildi üzerinde (döğmeden meydana gelmiş) yeşil bir lekeyi gösterdi. Ni­hayet Rasûlullah gelince -İkrime: Kadınlar, birbirlerine yardım eder­ler, dedi- Âişe:

— Yâ Rasûlallah! Ben mü'min kadınların karşılaşmakta olduk­ları böylesine meşakkat görmedim. Vallahi bu kadının cildi, üzerin­deki örtüden daha yeşildir, dedi.

İkrime dedi ki: Kadının kocası, kadının Rasûlullah'a gidip şikâ­yet ettiğini işitti de, o da Peygamber'e geldi. Beraberinde başka ka­dından doğma iki oğlu da vardı. Karısı Temime:

— Vallahi (yâ Rasûlallah) benim ona karşı beni döğmesine sebeb olacak hiçbir günâhım yoktur. Ancak ondaki cinsiyet âleti şu elbise saçağı gibi gevşek olduğundan, benim şehvetimi gideremiyor, dedi ve elbisenin kenarında dokunmamış vaziyette sarkmakta olan bir saçağı tuttu (gevşekliği gösterdi).

Bunun üzerine kocası Abdurrahmân:

— Vallahi yalan söyledi yâ Rasûlallah! Muhakkak ki, ben onu deri silker gibi silkeliyorum {yânı cima kuvvetim kemâlindedir), fa­kat o benimle cinsî münâsebet yapmaktan çekiniyor, (eski kocası) Ri-fâa'yı istiyor! dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah (S) kadına:

  "İş böyle ise, sen Rifâa'ya halâl olmazsın -yâhud: Sen ona elverişli olmazsın-; tâ bu kocan Abdurrahmân senin balağından ta-s dıncaya kadar!" buyurdu.

İkrime dedi ki: Rasûlullah, Abdurrahmân'm beraberindeki iki oğlana baktı da:

  "Bunlar senin oğulların mı?" diye sordu. Abdurrahmân:

— Evet, dedi.                                               

Rasûlullah, kadına:

  "Kocanın iktidarsızlığından iddia edegeldiğin iddia işte bu-

dur! Allah'a yemin ederim ki, Abdurrahmân'm bu çocuklara ben­zerliği, karganın kargaya benzerliğinden daha açıktır!" buyurdu [47].

 

24- Beyaz Elbiseler Babı

 

43-....... Sa'd ibn Ebî Vakkaas (R): Ben Uhud harbinde Peygamber(S)'in solunda ve sağında iki adam gördüm ki, üzerlerinde be­yaz elbiseler vardı. Bu iki kişiyi ben Uhud harbinden önce de sonra da görmedim, demiştir [48].

 

44-.......Ebû'l-Esved ed-Dîlî tahdîs etmiştir. Ona da Ebû Zerr (R) tahdîs edip şöyle demiştir: Ben bir kerresinde Peygamber(S)'e zi­yarete geldim; O, üzerinde beyaz bir elbise olduğu hâlde uyuyordu. (Döndüm) sonra yine geldim. Bu defa uyanmıştı. Peygamber:

  "Lö ilahe ille'llâh deyip de sonra bu ikrar ve îmân üzerine vefat eden her kul muhakkak cennete girecektir!" buyurdu.

Ben:

  O kul zina etse, hırsızlık yapsa da mı? diye sordum.

O:

  "Zina etse de, hırsızlık yapsa da girecektir" buyurdu. Ben:

  Zina etse de, hırsızlık yapsa da mı? diye tekrar sordum. O:

  "Zina etse de, hırsızlık yapsa da!" buyurdu. Ben (üçüncü defa):

  Zina etse de, hırsızlık yapsa da mı? diye sordum. Peygamber:

  "Evet, Ebû Zerr'in burnu toprakta sürünmesine rağmen o kul zina etse de, hırsızlık yapsa da (cennete girecektir)/" buyurdu.

Râvî Ebû'l-Esved: Ebû Zerr bu hadîsi her rivayet ettiğinde: "Ebû Zerr'in burnu toprakta sürünmesine rağmen" sözünü söylerdi, dedi.

Ebû Abdillah el-Buhârî: Peygamber'in söylediği bu "Lâ ilahe ille'Hâh diyen her kul..." sözü, ancak ölüm sırasında yâhud daha ön­ceden günâhlardan tevbe edip bunlara pişman olduğu ve "La. ilahe Hle'Hâh" dediği zaman mağfiret olunur da cennete girdirilir, dedi [49].

 

25- Erkeklerin İpek Elbise Giymesi Ve İpek Yaygı Edinmelerinin Hükmü); Erkekler İçin Kullanılması Caiz Olacak İpek Mikdârı(Nı Beyân) Bâb1

 

45-.......Bize Şu'be tahdîs etti. Bize Katâde tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Usmân en-Nehdî'den işittim, şöyle dedi: Biz (Cezire fetihlerinde Umer'in kumandanı olan) Utbe ibnu Ferkad'ın maiyye-tinde Ezrabîcân'da bulunurken bize Umer ibnu'l-Hattâb'm mektu­bu geldi (içinde şu da vardı): Rasûlullah (S) hâlis ipek elbise giymekten nehyetmiştir. Yalnız baş parmağı yanındaki iki parrnağıyle (şehâdet ve orta parmaklanyle) işaret ederek: "Şu kadarı müstesna" demiştir.

Râvî Ebû Usmân en-Nehdî: Bizim bildiğimize göre, Rasûlullah bu işaretiyle (libâsın iki parmak mikdân ipek) alâmetlerini kasdet-mektedir, demiştir.

 

46-.......Bize Âsim tahdîs etti ki, Ebû Usmân en-Nehdî şöyle demiştir: Bizler, Ezrabîcân'da bulunduğumuz sırada Umer bize mek-tûb yazdı (içinde şu hadîs de vardı): Peygamber (S) ipek elbise giy­mekten nehyetmiştir. Ancak şu kadarı müstesnadır: Peygamber bize parmaklarını dizip gösterdi.

Râvî Zuheyr, orta parmak ile şehâdet parmağını dikip göster­miştir.

 

47-....... Bize Yahya ibn Saîd el-Kattân, et-Teymî Süleyman ibn Tarhân'dan tahdîs etti ki, Ebû Usmân en-Nehdî şöyle demiştir: Bizler (Ezrabîcân'da) Utbe ibn Ferkad'ın maiyyetinde idik. Umer (R), kumandan Utbe'ye şunu yazdı: Peygamber (S): "Dünyâda hâlis ipek giyilmez,' giyilirse âhirette ondan birşey giyilmez" buyurdu [50].

 

48-.......Bize babam Süleyman et-Teymî tahdîs etti. Bize Ebû Usmân tahdîs etti ve Ebû Usmân müsebbiha ve orta parmaklanyle işaret edip gösterdi [51].

 

49-.......Abdurrahmân ibn Ebî Leylâ şöyle demiştir: Huzeyfe Medâin şehrinde idi, içmek için su istedi. Ona Dihkaan, yânî oranın büyük bir adamı gümüş bir kap içinde su getirdi. Huzeyfe bardağı alıp sahibine fırlattı. Ve:

— Ben bunu ona ilk defa atmadım. Şu kadar ki, ben onu gümüş bardakla su vermekten nehyetmiştim, fakat o bundan vazgeçmedi.

Rasûlullah (S): "Altın, gümüş, ipek, dîbâc; bunlar dünyâda onlara âid zînet, âhirette ise sizindir" buyurdu, dedi [52]

 

50-.......Bize Şu'be tahdîs etti. Bize Abdulazîz ibnu Suheyb tah­dîs edip şöyle dedi: Ben Enes ibn MâhVten işittim. Şu'be dedi ki: Ben Abdulazîz ibn Suheyb'e:

  Enes bunu Peygamber(S)'den mi rivayet etti? diye sordum. Abdulazîz şiddetli olarak:

— Peygamber(S)'den: "Her kim dünyâda hâlis ipeği giyerse, âhi­rette onu asla giyemeyecektir" buyurdu, dedi.

 

51-.......Bize Hammâd ibn Zeyd tahdîs etti. Sabit el-Bunânî şöyle demiştir: Ben Abdullah ibnu'z-Zubeyr'den işittim, hutbe yaparken Mu-hammed (S): "Her kim ipeği dünyâda giyerse, onu âhirette giymez" buyurdu, diyordu.

 

52-.......Bize Şu'be haber verdi ki, Ebû Zubyân Halîfe ibn Ka'b şöyle demiştir: Ben Abdullah ibnu'z-Zubeyr'den işittim, şöyle diyor­du: Ben Umer ibnu'l-Hattâb'dan işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S): "Her kim dünyâda hâlis ipek giyerse, onu âhireîte giymez" buyurdu.

(Buhârî dedi ki:) Ve bize Ebû Ma'mer söyledi: Bize Abdu'l-vâris, Yezîd ed-Dab'î'den tahdîs etti. Abdullah el-Adevî'nin kızı Muâze şöyle demiştir: Bana Abdullah ibnu'z-Zubeyr*in kızı Ümmü Amr haber ve­rip şöyle dedi: Ben Abdullah ibnu'z-Zubeyr'den işittim, o da Umer'-den işitti; Umer de Peygamber(S)'den işitti.

 

53-.......Bize Alî ibnu'l-Mübârek, Yahya ibn Ebî Kesîr'den tah­dîs etti. îmrân ibnu Hıttân şöyle demiştir: Ben Âişe'ye ipekten sor­dum. Âişe:

— İbn Abbâs'a git, ona sor, dedi.

 İmrân dedi ki: Ben İbn Abbâs'a gidip ona da sordum. O da bana: :     

— İbn Umer'e sor, dedi.

îmrân dedi ki: Ben de gidip İbn Umer'e sordum. İbn Umer şöy­le dedi:

— Bana Ebû Hafs, yânı Umer ibnu'l-Hattâb haber verdi ki, Rasulullah (S): "Dünyâda ipeği ancak, âhirette nasibi olmayan kimse giyer! “ buyurmuştur.

— Ebû Hafs doğru söyledi, Rasûlullah üzerine yalan söyleme­di, dedim.

Abdullah ibnu Recâ da şöyle dedi: Bize Cerîr, Yahya'dan tah­dîs etti: Bana İmrân tahdîs edip, bu hadîsi senediyle anlattı [53].

 

26- İpek Kumaşı Giymeksîzin Eliyle Dokunan Kimse Bâbî

 

İpek kumaşa dokunmak hakkında ez-ZubeydFden; o da ez-Zuhrî'den; o da Enes'ten; o da Peygamber (S)'den olmak üzere bir hadîs rivayet ediliyor [54].

 

54-....... el-Berâ' ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Peygamber'e bir ipek kumaş hediye edildi de bizler hemen ona ellerimizle dokunmaya ve onun güzelliğine hayret etmeye başladık. Bunun üzerine Peygam ber (S):

  "Sizler buna hayret mi ediyorsunuz?" buyurdu. Biz:

— Evet (çok beğendik), dedik. Peygamber:

— "Sa'd ibn Muâz'ın cennetteki mendilleri bundan daha hayır­lıdır!" buyurdu [55].                                    

 

27- İpek Yaygı Edinme(Nin Hükmü) Babı

 

Abîde ibn Artır es-Selmânî: İpek yaygı edinmek, giyilmesi gibidir, demiştir [56]

 

55-.......Cerîr ibn Hazım tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Yesâr ibn Ebî Necîh'ten işittim; o da Mucâhid'den; o da Abdurrahmân ib-nu Ebî Leylâ'dan ki, Huzeyfe (R): Peygamber (S) bizleri altın ve gü­müş kaplardan içmemizi, bu kaplar içinde yemek yememizi nehyetti ve yine harîr ve dîbâc denilen hâlis ipek kumaşları giymekten ve bun­ların üzerine oturmamızdan da nehyetti, demiştir [57].

 

 28- Kassî (Denilen İpek Kumaş) Giymek Babı

 

Asım ibn Kuleyb, Ebû Burde'den söyledi ki, o şöyle demiştir: Ben Alî ibn Ebî Tâlib'e: "el-Kassıyye" nedir? diye sordum. Alî: O bize Şam'dan yâhud Mısır'dan gelen ipek kumaşlardır ki, bunlar bâzı yeri dokunup, bâzı yeri bırakılarak kaburga kemikleri tarzında aralık aralık dokunmuşlardır. Bunlarda ipek vardır ve yine bunlarda turunç gibi yol yol kalın çitâreler vardır.  "el-Miysere"(yânî eyer, semer ve palan minderleri) ise '[',   kadınların kocaları için yapmakta oldukları kadifeler gibi şeylerdir; onları sarartırlar -yâhud: Onları ". semerlerin üzerlerine koymak için suffa gibi yaparlar-, dedi [58].

Cerîr ibn Abdilhamîd de Yezîd ibn Ebî Ziyâd'dan «   aldığı hadîsinde şöyle demiştir: "el-Kassıyye", kaburga ',       kemikleri gibi yol yol dokunmuş kumaşlardır ki, .- bunlar Mısır'dan getirilir, içlerinde has ipek vardır. "el-Miysere" ise yaban hayvanların derileridir. Ebû Abdillah el-Buhârî: Rivayeti zikredilen bu Asım ibn Kuleyb'in rivayetinin yollan daha çok ve "Miysere"nin tefsîrinde (Cerîr'in canavar postlarıdır şeklindeki tefsirinden) daha sahihtir, dedi [59].

 

56-.......Buradaki senedde de el-Berâ' ibnÂzib (R): Peygamber (S) bizleri kırmızı ipek altlıklardan ve kassî denilen ipekli kumaştan nehyetti, demiştir [60].

 

29- Kaşıntılı Hastalık Sebebiyle Erkeklere İpekli Kumaştan Kullanmalarına Ruhsat Verilmesi Babı

 

57-.......Bize Şu'be, Katâde'den haber verdi ki, Enes (R): Pey­gamber (S) Zubeyr ibnu'l-Avvâm ile Abdurrahmân ibn Avf'a (bir se­ferde) bedenlerinde uyuz hastalığı meydana geldiği için, ipekli gömlekler giymelerine ruhsat verdi, demiştir [61].

 

30- Kadınlar İçin İpek Elbise (Kullanmanın Cevazı) Babı

 

58-.......Alî ibn Ebî Tâlib (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bana hulletu siyerâ denilen yol yol sarı kalemli dokunmuş ipek kumaştan bir takım elbise giydirdi. Müteakiben ben o elbiseyi giyerek dışarı çık­tığımda, Peygamber'in yüzünde öfke eseri gördüm. Bunun üzerine ben o takımı kadınlarım arasında yarıp bölüştürdüm [62].

 

59-.......Abdullah ibn Umer'den (şöyle demiştir): Umer ibnu'l-Hattâb satılmakta olan hulletu siyerâ ipek bir takım elbise gördü de:

  Yâ Rasûlallah! Keski bunu satın alsan da Sana geldikleri za­man elçiler için ve cumua günleri giysen! dedi.

Peygamber (S):

  "Bunu ancak âhiretten nasibi olmayan kimse giyer!" buyurdu. Bundan bir müddet sonra (bunun gibi birçok hülleler geldi de)

Peygamber, Umer'e ipekten bir takım elbise gönderdi ve o hülleyi ona hediye etti. Bunun üzerine Umer:

— (Yâ Rasûlallah!) Bunu bana verdin. Hâlbuki ben Sen'den bu ipekli kumaş hakkında daha Önce söylediğin sözleri söylerken işitmi-şimdir, dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah:

  "Ben bunu sana (giymen için değil) ancak satman yâhud başka birisine (yânî bir kadına) giydirmen için göndermişimdir" buyurdu [63].

 

60-....... ez-Zuhrî Muhammed ibn Müslim: Enes ibn Mâlik (R) bana Rasûlullah'ın kızı Ümmü Kulsüm aleyhâ's-selâm'ın üzerinde ipek bir siyerâ bürdü gördüğünü haber verdi, demiştir [64].

 

31- Peygamberdin Elbiselerden Ve Yaygılardan (Herhangibir Sınıf Üzerine Kısaltma Ve Darlık Yapmayıp) Dâima Genişlik Gösterir Olduğu Babı [65]

 

61-....... Bize Hammâd ibn Zeyd, Yahya ibn Saîd'den; o da Ubeyd ibn Huneyn'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Ben Umer'e, Peygamber(S)'e karşı birbirine yardım etmiş olan (et-Tahrîm: 4) o iki kadının kim olduğunu sormak isteyerek bir sene bek­ledim. Ben onun heybetinden korkuyordum. Nihayet bir gün bir ko­nak yerinde bineğinden indi ve hacetini yerine getirmek için erâk ağaçlarının içine girdi. Oradan çıkınca ben bunu kendisine sordum.

— O iki kadın Âişe ve Hafsa'dır, dedi de sonra şöyle devam etti:

— Bizler Câhiliyet devrinde kadınları birşey saymazdık. Nihayet İslâm Dînî gelip de Allah onları ("Onlarla iyi geçinin" -en Nisa: ıs-diye) zikredince, bizler Allah'ın onları zikretmesiyle onları işlerimizden hiç­birine girdirmeksizin, üzerimizde onlar için hakk olduğunu düşündük. Bir gün benimle zevcem arasında bir söz oldu da kadın bana karşı sert konuştu. Bunun üzerine ben ona:

— Şübhesiz senin yerin şurasıdır, yânı senin bana karşı sert ko­nuşacak cür'etin mi var? dedim.

Kadın:

— Sen bana bunu söylüyorsun. Hâlbuki senin kızın Peygamber'e ezâ veriyor, dedi.

Akabinde ben Hafsa'ya geldim de ona:

— Ben seni Allah'a ve Rasûlü'ne âsî olmandan sakındırıyorum, dedim.

Ve Peygamber'e ezası hususunda başkalarından evvel ona bu öğü­dü verdim. Akabinde Ümmü Seleme'ye gittim, ona da Hafsa'ya söy­lediğim tarzda söyledim. Ümmü Seleme:

— Sana hayret ediyorum yâ Umer! Bizim işlerimize girdin, hiç-birşey kalmadı da şimdi Rasûlullah ile zevceleri arasına girmen mi kaldı? dedi ve bunu tekrar tekrar söyledi.

Ensâr'dan bir komşu adam vardı. O Rasûlullah'tan kayboldu­ğu, O'nun meclisinde bulunmadığı zaman ben Rasûlullah'm yanın­da bulunurdum ve ona olan şeylerin haberini getirirdim. Ben Rasûlullah'm meclisinde bulunamadığım zaman o hazır bulunup, Ra-sûlullah'tan (vahy ve benzeri) olan şeyleri bana getirirdi. O sıralarda Rasûlullah'm etrafında bulunan melik ve başkan gibi kimseler hep ' Rasûlullah için doğrulmuş düzelmişlerdi. Düzelmedik yalnız Şam'­daki Gassân Meliki kalmıştı. İşte biz Gassân Meliki'nin bize gelip sal­dırmasından korkar dururduk. Derken bir gün Ensârî komşumun geldiğini hissettim. O:

  Şu muhakkak ki bir iş meydana gelmiştir! diyordu. Ben de ona:

  Nedir o? Gassânî mi geldi? dedim. Ensârî:

— Bundan daha büyük bir iş! Rasûlullah kadınlarını boşamış! dedi.

Akabinde ben geldim, bir de gördüm ki, kadınların hücrelerinin hepsinden bir ağlama var! Peygamber ise birkaç basamakla çıkılır meş-rubesine (şerbetlik denilen sekili hücresine) çıkmış, kapısının ününde de siyah uşağı duruyor. Ben ona vardım da:

  Benim için içeri girmeye izin isteyiver! dedim. Peygamber bana izin verdi, yanına girdim. Bir de gördüm ki,

Peygamber bir hasır üzerinde bulunuyordu. Üzerine yattığı hasır yan tarafında izler yapmıştı. Başının altında içi lif dolu meşin bir yastık vardı. İçeride asılmış birkaç tane tabaklanmamış hayvan derisi ile deri tabaklamakta kullanılan bir mikdâr karaz ağacı yaprağı vardı. Ben Rasûlullah'a, Hafsa ile Ümmü Seleme'ye söylediklerimi ve Ümmü Seleme'nin bana yaptığı reddiyeyi zikrettim. Rasûlullah güldü. Kendi o yüksek oda içinde yirmidokuz gece ikaamet etti, sonra oradan aile­lerinin yanma indi [66].

 

62-....... ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Haris kızı Hind haber verdi ki, Ümmü Seleme (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) geceden bir vakitte uyandı da şöyle diyordu:

— "Lâ ilahe ille'llâh! Bu gece ne fitneler indirildi! Ve ne hazî­neler de indirildi! Hücrelerin sahibeleri olan kadınları (yânı mü'min-lerin analarını) kim uyandırır? Dünyâda nice giyinik kadınlar vardır ki, kıyamet gününde çıplaktırlar!"

ez-Zuhrî: Bu Hind'in geniş elbisesinin iki yeninde, parmakları­nın arasında birçok düğmeleri vardı, demiştir [67].

 

32- Yeni Bir Elbise Giyen Kimseye Yapılacak Duâ Babı

 

63-.......Hâlid ibn Saîd'in kızı Hâlid ibnu'z-Zubeyr'in anası şöyle demiştir: Rasûlullah'a birçok elbiseler getirilmişti. Bunların içinde si­yah bir yün elbise vardı. Rasûlullah (S):

  "Bu siyah yün kumaşı kime giydirelim dersiniz?" buyurdu. Oradaki topluluk susturuldu. Rasûlullah:

  "Bana Ümmü Hâlid'i getirin!" buyurdu.

Bunun üzerine ben Peygamber'in yanına getirildim de Peygam­ber kendi eliyle onu giydirdi. Ve iki kerre:

  "(Kızım bunu sağlıkla) eskit parçala!" diye duâ etti. Peygamber o yün kumaşın damgalarına bakmaya ve eliyle bana işaret ederek:

   "Yâ Ümme Hâlid, bu senadır (yânî güzeldir)/" demeye başladı.

"Sena" kelimesi Habeş dilinde "Güzel" demektir.

Râvî İshâk ibn Saîd: Bana ehlimden bir kadın "Hamîsa" deni­len bu yünlü kumaşı Ümmü Hâlid'in üstünde gördüğünü haber ver­di, demiştir [68].

 

33- Erkekler İçin Zağferân Sürünme(Nîn Nehyi) Babı

 

64-.......Bize Abdulvâris, Abdulazîz ibn Suheyb'den tahdîs etti ki, Enes (R): Peygamber (S) erkeğin zağferân sürünmesini nehyetti, demiştir [69].

 

34- Zağferân Bitkisiyle Boyanmış Elbise(Nin Hükmü) Babı

 

65-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne, Abdullah ibn Dinar'dan tahdîs etti ki, İbn Umer (R): Peygamber (S) ihrama giren kimsenin vers bitkisiyle yâhud zağferân bitkisiyle boyanmış elbise giymesini neh-yetti, demiştir [70].

 

35- Kırmızı Elbise Babı

 

66-.......   Bize  Şu'be,  Ebû  İshâk'tan tahdîs  etti.  O  da  el-Berâ(R)'dan şöyle derken işitmiştir: Peygamber (S) uzunla kısa boy arası orta boyda yaratılmıştı. Ben O'nu bir kerresinde kırmızı bir el­bise içinde görmüştüm ki, ben O'ndan daha güzel bkşey görmedim [71].

 

36- Kırmızı İpek Altlık Bâbır

 

67-.......el-Berâ (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bizlere yedi şeyi işlememizi emretti: Hasta ziyaretine gitmeyi, cenaze arkasından gitmeyi, aksırana duâ etmeyi... Yine Peygamber bizleri harîr, dîbâc, kassî ve istebrak denilen ipekli kumaşlar giymekten ve kırmızı ipek altlıklar (yâhud üstlükler) kullanmaktan da nehyetti [72].

 

37-Tabaklanmış Ve Tabaklanmamış Derilerden Yapılan Ayakkabılar (Giyilmesi) Babı [73]

 

68-.......Ebû Seleme Saîd el-Ezdî şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik(R)'e:

— Peygamber (S) ayağındaki iki ayakkabı ile namaz kılar mıydı? diye sordum.

Enes:

— Evet (kılardı), diye cevâb verdi [74].

 

69-....... Ubeyd ibn Cureyc, Abdullah ibn Umer(R)'e:

— Arkadaşlarından hiçbirini yapar görmediğim dört şeyi, seni yapıyor görüyorum? dedi.

İbn Umer:                                                                  

  Nedir onlar? Yâ Ubeydallah ibne Cureyc! dedi. İbn Cureyc:

— Seni görüyorum ki, sen Ka'be'nin rükünlerinden el-Haceru'I-Esved ileer-Rüknü'l-Yemânî'den başkasına el sürmüyorsun. Seni gö­rüyorum ki, tabaklanmış deriden yapılmış ayakkabılar giyiyorsun. Seni görüyorum ki, sarı boya kullanıyorsun. Bir de görüyorum, Mek­ke'de bulunduğun zaman insanlar zu'1-hicce'nin hilâlini gördüklerinde yüksek sesle telbiyeye başladıkları hâlde, sen terviye yânı sekizinci gün girmedikçe telbiyeye başlamıyorsun, demiş.

Bunun üzerine Abdullah ibn Umer de ona hitaben şöyle demiştir:

— Ka'be'nin rükünlerine gelince, ben Rasûlullah'ın el-Hacerü'l-Esved ile er-Rüknü'1-Yemânî'den başkasına el sürdüğünü görmedim. Tabaklanmış deriden ayakkabılara gelince, ben Rasûlullah'ın üzeri kılsız (deriden yapılmış) ayakkabılar giyip ayağı içinde iken abdest aldığını gördüm. Onun için ben onları giymeyi severim. Sarı boyaya gelince, Rasûlullah'ın sarı boya ile (elbisesini veya sakalını) boyadı­ğını gördüm. Ben de onun için o boya ile boyamayı severim. Telbiye okumaya gelince, ben RasûIulIah(S)'ıh binek hayvanı Mekke'den Mi-nâ'ya doğru yönelip hareket etmedikçe telbiye ettiğini görmedim [75].

 

70-.......ibn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) ihrama giren kimsenin zağferânla yâhud vers bitkisiyle boyanmış elbise giymesini nehyetti ve: "İki na'l bulamayan huffeyn giysin ve onları topukları­nın altından kessin" buyurdu.

 

71-.......İbn Abbâs (R): Peygamber (S): "îzârı olmayan kimse don giysin; iki na 7/ olmayan kimse de huffeyn, yâni iki mest giysin " buyurdu, demiştir [76].

 

38- Bâb: (Kadın, Erkek) Giymeye Sağ  İf Ayakkabı İle Başlar                

 

72-.......Âişe (R): Peygamber (S) abdest almakta, saçını sakalanı taramakta, ayakkabı giymekte sağdan başlamayı severdi, demiş­tir [77].

 

39- Bâb: İnsan Evvelâ Sol Ayakkabıyı Çıkarır

 

73-.......el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Sizin biriniz ayakkabısını giye­ceği zaman sağ ayağı ile başlasın; çıkaracağı zaman da sol ayağıyle çıkarmaya başlasın! Bu suretle sağ ayak, giyilen iki ayağın evveli; çı­karılan iki ayağın da sonu olsun!"

 

40- Bâb: İnsan Bir Tek Ayakkabı İle Yürümez

 

74-.......el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Sakın sizin biriniz bir tek ayakkabı ile yürümesin! Ya ikisini beraber çıkarsın (çıplak ayakla yürüsün) yâhud ikisini de beraberce giysin!" buyurmuştur [78].

 

41- Bir Ayakkabında İki Tasma Olur Ve Geniş Bir Tasmayı Da Câîz Gören Kimse Babı

 

75-.......Bize Katâde, Enes ibn Mâlik(R)'ten: Peygamber(S)'in ayakkabısının iki tasması vardı, diye tahdîs etti.

 

76-.......Bize İsâ ibn Tahmân haber verip şöyle dedi: Enes ibn Mâ­lik (R) bize iki ayakkabı çıkardı ki, bunlardan herbirinin iki tasması vardı. Sabit el-Bunânî:

— Bunlar, Peygamber(S)'in ayakkabılarıdır, dedi [79].

 

42- (Tabaklanıp Boyanmış) Deriden Kırmızı Çâtmr Bâbi

 

77-.......Ebû Cuhayfe (Vehb ibn Abdillah es-Suvâî-R) şöyle de­miştir: Ben Peygamber(S)'in yanına geldim. Kendisi o sırada kızıl sah­tiyandan yapılmış kırmızı bir çadır içinde bulunuyordu. Bilâl'i de gördüm ki, Peygamber'in abdest suyunu alıp getirdi, insanlar o ab-dest suyunu almaya koşuşuyorlardı. O sudan her kimin eline birşey geçti ise (teberrük için) üzerine sürdü. Ele geçiremeyen ise arkadaşı­nın elindeki ıslaklıktan aldı [80].

 

78-.......İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik (R) ha­ber verip Peygamber (S) Ensâr'a haber gönderdi de, onları deriden yapılmış bir çadır içinde topladı, dedi [81].                                    

 

43- Hasır Ve Benzeri Yaygılar Üzerine Oturmak Babı

 

79-.......Bize Mu'temir, Ubeydullah'tan; o da Saîd ibn Ebî Saîd'den; o da Ebû Seleme ibn Abdirrahmân'dan; o da Âişe(R)'den şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) geceleyin hasırdan bir hücre edinir, na­maz kılar, gündüzleyin onu yere yayar ve üzerine otururdu. Peygamber böyle nafile namazı kılarken insanlar O'nun namazına uyup namaz kılmaya başladılar, nihayet insanlar çoğaldılar. Bunun üzerine Pey­gamber yüzünü insanlara döndürdü de:

— "Ey insanlar, amellerden gücünüzün yetişebileceği mikdârı atınız. Çünkü Allah, sizler ibâdetten usanıp bezmedikçe sevâb ver­mekten bıkmaz- Ve şübhesiz A ilah 'a göre amellerin en sevimli olanı, az olsa bile devamlı olanıdır!" buyurdu [82].

 

44- (Yakaları Ve Yenleri) Alttn Düğmelerle Bağlanmış  Elbise Babı

 

Ve el-Leys şöyle dedi:

Bana Abdullah ibnu Muleyke, Mısver ibn  Mahrame'den tahdîs etti ki, babası Mahrame ona:

  Ey oğulcuğum! Peygamber'e bir çok   kaftanlar geldiği, O'nun da bunları taksim ediyor olduğu haberi

bana ulaştı. Haydi Peygamberin yanına beraber gidelim, demiştir.                            ,

Mısver dedi ki: Bunun üzerine biz gittik ve Peygamber'i evinde bulduk. Babam bana:

— Ey oğulcuğum! Peygamber'i bana çağır! dedi.   

Ben Peygamber'i çağırmayı ağır buldum da Rasûlullah'ı senin yanına mı çağırayım? dedim. 

Babam tekrar bana:

— Ey oğulcuğum! (Haydi çağır!) Çünkü O bir cebbar değildir, dedi.

Bunun üzerine ben Rasûlullah(S)'i çağırdım.

Rasûlullah, omuzlarında altın düğmelerle düğmelenip sağlamlaştırılmış dîbâcdan bir kaftan olduğu hâlde dışarı çıktı ve:

  "Yâ Mahrame! Bu, senin için saklamış olduğum kaftandır!" buyurdu da, o kaftanı Mahrame'ye verdi [83].

 

45- Altın Yüzükler (Takmanın Hükmüm   Beyân) Babı

 

80-.......Bize Eş'as ibn Suleym tahdîs edip şöyle dedi: Ben Muâviye ibn Suveyd ibn Mukarrin'den işittim, şöyle dedi: Ben el-Berâ ibn Âzib'den işittim. Allah ikisinden de razı olsun, şöyle diyordu: Pey­gamber (S) bizleri yedi şeyi işlemekten nehyetti: Altın yüzük takmaktan -râvî: Yâhud altın halka takmaktan, dedi-, harîr, istebrak, dîbâc de­nilen ipekli kumaşları kullanmaktan, kırmızı ipek altlık kullanmak­tan, kassî denilen ipekli kumaşı kullanmaktan ve gümüş kaplar kullanmaktan nehyetti. Yine Peygamber bize şu yedi şeyi işlememizi emretti: Hasta ziyareti yapmayı, cenazelerin ardından gitmeyi, aksı-rana -{"YerhamukeHlâhu = Allah sana merhamet eylesin!" diye)-duâ etmeyi, verilen selâmı alıp karşılamayı, da'vet edene icabet et­meyi, yemîn edenin yeminini kabul etmeyi ve zulme uğramışa yar­dım etmeyi emreyledi [84].

 

81-.......Bize Şu'be, Katâde'den; o daNadr ibnEnes'ten; o da Beşîr ibn Nehîk'ten; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Pey­gamber (S) altın yüzük takınmadan nehyetmiştir.

 

82-.......Ubeydullah tahdîs edip şöyle dedi: Bana Nâfı', Abdullah ibn Umer(R)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlullah (S) evvelâ altından bir mühür yüzük edindi. Bunu takındığı zaman yazılı kaşını avucunun içine alırdı. Rasülullah'ın elinde bunu görünce insanlar da altın yüzük edin­meye giriştiler. Bunun üzerine Rasûlullah kendi altın mühür yüzüğü­nü attı ve gümüşten bir mühür yüzük edindi [85].                     

 

46- Gümüş Yüzük Takma(Nın Cevazı) Babı

 

83-.......Bize Ubeydullah, Nâfi'den; o da İbn Umer(R)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlullah (S) evvelâ altından bir mühür yüzük edindi. Onu takındığı zaman yazılı kaşım avucunun içine gelen tarafa kor­du. Rasûlullah bu mühür yüzüğün kaşına "Muhammedun Rasûlul-lâhi = Muhammed Allah'ın elçisidir" cümlesini nakşettir misti. İnsanlar da O'nun gibi yüzük edindiler. Rasûlullah halkın da altın yüzükler edinmiş olduklarını görünce kendi altın mühür yüzüğünü çıkarıp attı ve:

— "Ben bu altın mühür yüzüğü ebediyyen takınmam" buyurdu.

Bundan sonra gümüşten bir mühür yüzük edindi. İnsanlar da gümüşten yüzükler edindiler.

İbn Umer: Bu gümüşten mühür yüzüğü Peygamber'den sonra Ebû Bekr, sonra Umer, sonra Usmân taktı. Nihayet Usmân'ın elin­den Erîs Kuyusu'nun içine düştü, demiştir [86].

 

47-Bâb:

 

(Bu, geçen bâbdan bir fasıl gibidir.)

 

84-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) altından bir mühür yüzük takardı. Bir gün onu çıkarıp attı da:

— "Ben bunu ebediyyen takmam!" buyurdu.

Bunun üzerine parmaklarına altın yüzük takmış olan insanlar da kendi yüzüklerini çıkarıp attılar [87].

 

85-.......Bize el-Leys, Yûnus'tan tahdîs etti ki, İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik (R) tahdîs etti ki, kendisi bir gün Ra-sûluilah'ın elinde gümüşten.yapılmış bir mühür yüzük gördü.

(Enes dedi ki:) Bundan sonra bunu gören insanlar da kendileri­ne gümüşten yüzükler yaptırıp bunları parmaklarına taktılar. Bunun üzerine Rasûlullah (S) kendi parmağındaki mühür yüzüğünü çıkarıp attı. Akabinde insanlar da parmaklarındaki yüzükleri çıkarıp attılar [88].

Bu hadîsi ez-Zuhrî'den (yakın lafızlarla) rivayet etmekte Yûnus'a İbrâhîm ibn Sa'd, Ziyâd, Şuayb ibn Ebî Hamza mutâbaat ettiler.

İbnu Musâfir, ez-Zuhrî'den yaptığı rivayetinde "Enes gümüş­ten bir yüzük gösterdi" şeklinde söylemiştir.

 

48- Mühür Yüzüğün Kaşı Babı

 

86-.......Bize Humeyd et-TavîI haber verip şöyle dedi: Enes ibn Mâlik'e:

  Peygamber (S) bir mühür yüzük edindi mi? diye soruldu. Enes şöyle dedi:

— Peygamber (S) bir gece yatsı namazını gece yarısına kadar ge­ciktirdi. Namazı kıldırdıktan sonra yüzünü bize yöneltti. O zamanki Peygamber'in gümüş mühür yüzüğünün parıltısı hâlâ gözümün önün­dedir. Peygamber: "(Bu saatte) insanlar namaz kılıp uyumuşlardır. Sizler ise namazı beklemekte bulunduğunuz müddetçe hep devamlı namaz içinde olmaktasınız" buyurdu [89].

 

87-.......Bize Mu'temir haber verip şöyle dedi: Ben Humeyd'den işittim; o Enes ibn Mâlik(R)'ten, Peygamber(S)'in mühür yüzü­ğü gümüştendi, onun kaşı da gümüştendi, dediğini tahdîs ediyordu.

Yahya ibn Eyyûb şöyle dedi: Bana Humeyd tahdîs etti ki, ken­disi Enes'ten işitmiştir; o da Peygamber'den [90].

49- Demir Yüzük Babı

 

88-.......Bize Abdulazîz, babası Ebû Hâzim'dan tahdîs etti ki, Ebû Hazım da Sehl ibn Sa'd(R)'dan şöyle derken işitmiştir: Peygamr ber(S)'e bir kadın geldi de:

— Ben kendimi Sana hibe etmeye (kadınlık kıymetimi mehırsiz bağışlamaya) geldim, dedi ve uzun zaman ayakta dikildi.

Peygamber ona baktı ve başını indirdi. Kadının ayakta durması uzayınca, orada hazır bulunanlardan bir adam:

— Eğer bu kadına Sen'in için bir hacet yoksa, onu benimle ev­lendir! dedi.

Peygamber ona:

  "Yanında kadına mehr vereceğin birşey var mı?" buyurdu.

  Hayır yok! dedi.

Peygamber:                     

 — "Ona mehr verecek birşey bak araştır!" buyurdu.

Bunun üzerine o zât gitti, sonra dönüp geldi de: •      — Vallahi hiçbirşey bulamadım! dedi. Peygamber yine:

  "Git araştır!  Velev ki demirden bir yüzük olsun bul!" buyurdu. .-h    Adam yine gitti, sonra dönüp geldi ve yine:

  Hayır vallahi, demirden bir yüzük bile bulamadım! dedi.

Bu fakîr adamın belinden aşağısını örten bir tek izârı vardı, vü­cûdunun üst tarafını örtecek bir ridâsı bile yoktu. Böyle iken adam:

— Ben kadına bu izârımı mehr olarak veririm, dedi. Peygamber:

  "Senin izârın; eğer onu kadın giyerse, ondan senin üzerinde hiçbirşey kalmaz; eğer sen giyersen, kadının üzerinde ondan birşey bulunmaz!" buyurdu.

Bunun üzerine adam geri çekildi de oturdu. Peygamber sonra onu dönüp giderken gördü de, onun çağırıl-masmı emretti. Çağırıldı. Peygamber ona:

  "Kur'ân'dan ezberinde ne var?" diye sordu. v     O zât:

— Ezberimde şu sûre var, şu sûre var! diye birtakım sûreleri saydı.

Peygamber:

  — "Kur'ân'dan ezberindeki sûrelere mukaabil seni bu kadına mâlik kıldım!" buyurdu [91].

 

50- Mühür Yüzüğün Nakşı (Ve Keyfiyeti) Babı

 

89-.......Bize Saîd ibn Ebû Arûbe, Katâde'den; o da Enes ibn

Mâlik(R)'ten şöyle tahdîs etti. Peygamber (S) birçok kimselere yâ-hud yabancılardan birtakım insanlara mektûb yazmak istedi. Sahâ-bîler tarafından kendisine:

— Onlar (yânî Rûm'dan,Acem'den, Habeş'ten muhâtab olan­lar) üzeri mühürlü olmadıkça hiçbir mektûb kabul etmezler, denildi.

Bunun üzerine Peygamber, nakşı "Muhammedun Rasûlullah" olan, gümüşten bir mühür yüzük edindi. Şimdi bile Peygamber'in par­mağında yâhud elinde o mühür yüzüğün parıldaması sanki karşımda gibidir.

 

90-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) gümüşten bir mühür yüzük edindi. Bu, hayâtında O'nun elinde kal­dı. Sonra O'nun vefatının ardından Ebû Bekr'in elinde oldu. Sonra onun ölümünün ardından Umer'in elinde oldu. Sonra onun ölümü­nün ardından Usmân'ın elinde bulundu. Nihayet Erîs Kuyusu'na düş­tü. Bu mühür yüzüğün nakşı "Muhammedun Rasûlulîah"dır [92].

 

51- Mühür Yuzugun Küçük Parmakta Takılması Babı

 

91-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir mühür yüzük edindi ve:

— "Biz (gümüşten) bir mühür yüzük edindik, üzerine de bir na­kış ("Muhammedun Rasûlullah") nakşettirdik. Artık hiçkimse (ben hayâtta iken) bu yazıyı yüzük üzerine nakş ve taklîd etmesin!" bu­yurdu.

Enes: Ben şimdi Peygamber'in küçük parmağında o mühür yü­züğün parıldamasını muhakkak görmekteyimdir, demiştir [93].

 

52- Kendisiyle Birşeyler Mühürlenmesi Yâhud Kitâb Ehline Ve Başkalarına Mektûb Yazılıp Gönderilmesi İçin Mühür Yüzük Edinmek Babı

 

92-.......Enes ibn Mâlk (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Rûmlar'a (yânî Bizans devletine) mektûb yazmak istediği zaman kendisine:

— (Yâ Rasûlallah!) Onlar mühürlenmiş olmadıkça Sen'in mek­tubunu asla okumazlar! denildi.

Bunun üzerine Rasûlullah gümüşten bir mühür yüzük edindi, bu­nun nakşı da "Muhammedun Rasûlullah = Muhammed Allah'ın elçisidir" cümlesidir. Sanki ben Rasûlullah'in elinde o mühür yüzü­ğün beyazlığına hâlâ bakıyor gibiyim [94].

 

53- Mühür Yüzüğü Taktığı Zaman Onun Kaşını ,Elinin İç Tarafına Getiren Kimse;                                Babı

 

93-.......Abdullah ibn Umer (R), Nâfi'e şöyle tahdîs etmiştir: Peygamber (S) evvelâ altından bir mühür yaptırdı. Bunu takındığı zaman yazılı kaşını avucunun içine alırdı. Peygamber'in elinde altın yüzük gören insanlar da altından yüzükler yaptırdılar. Bunun üzeri­ne Peygamber minbere çıktı da Allah'a hamd ve sena etti ve akabinde:

— "Ben bu altından mühür yüzüğü yaptırmıştım. Fakat ben onu bundan sonra takmayacağım" buyurdu da, parmağından onu çıka­rıp attı.

Bunun üzerine insanlar da altın yüzüklerini ellerinden çıkardılar. Râvî Cuveyriye: Ben Nâfi'in "Yüzüğü sağ eline takardı" dedi­ğini kuvvetle sanıyorum, demiştir [95].

 

54- Peygamber(S)'İn: 'Hiç Kimse Kendi Yüzüğünün Kaşı Üzerine (Bu Yazıyı) Nakşetmez" Sözü Babı

 

94-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) gü­müşten bir mühür yüzük edindi, üzerine de "Muhammedun RasûlulIah" cümlesini nakşettirdi. Ve (insanlara hitaben):

— "Ben gümüşten bir mühür yüzük edindim ve üzerine de 'Muhammedun Rasûlullah'yazısını nakşettirdim. Artık sakın hiçbir kimse (ben hayâtta iken) bu yazıyı yüzüğünün üzerine nakş ve taklîd etme­sin!" buyurdu [96].      

 

55- Bâb: Mühür Yüzüğün Nakşı Üç Satır Hâlife  Yazılabilir Mi? [97]                      

 

95- Bana Muhammed ibn AbdiiJah el-Ensârî tahdîs edip şr le dedi: Bana babam Abdullah ibnu'I-Müsennâ, Sumâme ibn AbdiILJı'-tan; o da Enes ibn Mâlik(R)'den şöyle tahdîs etti: Ebû Bekr (R) halî­fe seçildiği zaman Enes ibn Mâlik'e (zekât mikdârlarını bildiren) bir mektûb yazdı. Mühürün nakşı üç satır hâlinde idi:

"Muhammedun" bir satır,  "Rasûlu" bir satır, ve: "Altâhi" bir satır. Ebû AbdİUah el-Buhârî şöyle dedi: İmâm Ahmed ibn Hanbel bana şunu ziyâde etti: Bize Muhammed ibn Abdillah el-Ensârî tahdîs edip şöyle dedi: Bana babam Abdullah ibnu'I-Müsennâ, Sumâme'-den tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik şöyle demiştir: Peygamber'İn bu mühür yüzüğü hayâtında kendi elinde bulundu. Ondan sonra Ebû Bekr'in elinde, Ebû Bekr'den sonra da Umer'in elinde oldu. Usmân halîfe olduğu zaman (da altı sene onun elinde olduktan sonra) Us­mân Erîs Kuyusu'nun başına oturdu.

Enes dedi ki: Usmân orada mühür yüzüğü parmağından çıkardı da (parmağına sokup çıkarmak suretiyle) onunla oynamağa başladı. İşte bu sırada mühür yüzük elinden kuyunun içine düştü.

Enes dedi ki: Biz Usmân'ın beraberinde üç gün gidip geldik, ku­yuya inip çıktık, kuyunun suyunu çıkararak aradık, fakat bir türlü onu bulamadık [98].

 

56- Kadınlar İçin Yüzük (Takmanın Hükmü) Babı

 

Ve Aişe(R)'nin üzerinde altın yüzükler vardı" [99].

 

96-.......Bize İbn Cureyc haber verdi: Bize el-Hasen ibnu Müs­lim, Tâvûs'tan; o da İbn Abbâs(R)'tan haber verdi ki, o:

— Ben, Peygamber (S) ile birlikte bayram namazında hazır bu­lundum. Namazı hutbeden evvel kıldırdı (demiştir).

Ebû Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: İbnu Vehb, İbn Cureyc'ten getirdiği hadîste şunu ziyâde etti: Peygamber (S) bundan sonra ya­nında Bilâl olduğu hâlde kadınların bulundukları tarafa geldi de on­lara sadaka vermeyi emretti. Kadınlar artık kaşsız halkaları ve yüzükleri Bilâl'in eteği içine atmaya başladılar, demiştir [100].

 

57- Kadınlar İçin Gerdanlıklar Ve Sihâblar Yânı Tîb Ve Sükk Denilen Güzel Kokulu Boncuklardan Yapılmış Gerdanlıklar (Giymenin Hükmü) Babı [101]

 

97-.......Bize Şu'be, Adiyy ibn Sâbit'ten; o da Saîd ibn Cubeyr'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir bayram günü namazgaha çıktı da yalnız iki rek'at kıldırıp, ondan evvel de sonra da hiçbir namaz kılmadı. Sonra (yanında Bilâl olduğu hâl­de) kadınların bulundukları tarafa geldi de onlara sadaka vermeleri­ni emretti. Bunun üzerine kadınlar küpelerini, gerdanlıklarını sadaka olarak vermeye başladılar [102].

 

58- Gerdanlıkların Ariyet Alınması Babı

 

98-.......Bize Hişâm ibn Urve, babası Urve ibnu'z-Zubeyr'den tahdîs etti ki, Âişe (R) şöyle demiştir; Bir seferde kızkardeşim Esmâ'ya âid olan bir gerdanlık kayboldu. Peygamber (S) onun aranması için birkaç adam yolladı. Bunlar ararken namaz vakti de geldi. Kendileri abdestli değillerdi ve bir su da bulamadılar. Artık çaresiz abdestsiz oldukları hâlde namazı kıldılar. Döndüklerinde onlar böyle abdest­siz olarak namaz kıldıklarım Peygamber'e söylediler. Bunun üzerine Allah Teyemmüm Âyeti'ni (ei-Mâide: 6) indirdi.

Abdullah ibnu Numeyr, Hişâm'dan; o da babasından; o da Âi-şe'den yaptığı rivayette: Âişe bu gerdanlığı kizkardeşi Esma'dan ari­yet olarak almıştı, ziyâdesini getirmiştir [103].

 

59- Kadınların Kulaklarına Altın, Gümüş, Boncuk Nevinden Küpeler Takmalarımın Hükmü) Babı

 

İbn Abbâs:

Peygamber (S) kadınlara sadaka vermelerini emretti de ben kadınların (altın, gümüş, boncuk, küpe gibi zînetlerini alıp çıkarmak için) ellerini kulaklarına ve boğazlarına doğru uzattıklarını gördüm, demiştir [104].

 

99-.......Bize Adiyy ibn Sabit haber verip şöyle dedi: Ben Saîd ibn Cubeyr'den; o da İbn Abbâs(R)'tan ki, o: Peygamber (S) bay­ram günü yalnız iki rek'at bayram namazı kıldırıp, bu iki rek'atten evvel de sonra da hiçbir namaz kılmadı. Sonra yanında Bilâl olduğu hâlde kadınların bulunduğu tarafa geldi de onlara sadaka vermeyi emretti. Herbir kadın artık kulağındaki küpesini Bilâl'in eteği içine atmaya başladı, demiştir [105].

 

60- Çocuklar İçin Olan Kokulu Boncuk Gerdanlık Babı

 

100-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben Medîne çarşıla­rından bir çarşıda Rasûlullah'ın beraberinde idim. Rasûlullah (S) yü­rüdü, ben de O'nun beraberinde yürüdüm. (Nihayet Fâtıma'mn evinin avlusunda bir kenara oturdu da torunu Hasen'i kasdederek) üç kerre:

  "Küçük neredesin? Küçük neredesin? Küçük neredesin?" diye seslendi.

Ve bana:

  "Alî'nin oğlu Hasen'i çağır!" buyurdu.

Bunun üzerine Alî'nin oğlu Hasen, boynunda kokulu boncuk gerdanlığı olduğu hâlde yürüyüp geldi. Peygamber (S) sarmaşmak üze­re elini şöyle yaydı, Hasen de elini açıp yaydı, Peygamber Hasen'e yapışıp sarmaştı ve:

  "Allah'ım, ben bu çocuğu seviyorum, Sen de onu sev ve onu seveni de sev!" diye duâ etti.

Ebû Hureyre: Rasûlullah'ın Hasen hakkında söylediği bu sözIerden sonra artık bana hiçbir kimse Alî'nin oğlu Hasen'den daha sevgili olmadı, demiştir [106].

 

61- Bâb: Kadınlara Benzemeğe Çalışan Erkekler Ve Erkeklere Benzemeğe Çalışan Kadınlar

 

101-.......Bize Şu'be, Katâde'den; o da İkrime'den tahdîs etti ki, tbn Abbâs (R): Rasûlullah (S) erkeklerden kadınlara benzemeye çalışanlara ve kadınlardan erkeklere benzemeye çalışanlara la'net et­ti, demiştir.

Bu hadîsi "Bize Şu'be haber verdi" diye rivayet eden Amr ibn Merzûk el-Bâhilî, Gunder'e mutâbaat etmiştir [107].

 

62- Kadınlara Benzemeğe Çalışan Erkeklerin Evlerdi Dışarı Çıkarılmaları Babı

 

102-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) erkek­lerden kadınlaşanlara ve kadınlardan da erkekleşenlere la'net etti ve:

— "Böyle kimseleri evlerinizden dışarı çıkarın!" buyurdu.

İbn Abbâs: Peygamber fulân kimseyi dışarı çıkardı. Umer de fu-lan kimseyi dışarı çıkardı, demiştir [108].

 

103-.......Peygamber'in zevcesi Ümmü Seleme (R), kendinin ve Ebû Seleme'nin kızı olan Zeyneb'e şöyle haber vermiştir; Peygamber (S) -Tâif muhasarası sırasında- Ümmü Seleme'nin yanında idi, evde de (kardeşim Abdullah ile) bir muhannes bulunuyordu. Bu mu-hannes, kardeşim Abdullah'a:

  Yâ Abdallah! Yarın size Tâif fethedilirse, ben sana Gaylân'-m (şişman) kızına delâlet ederim. O kız (semizlikten) dört kıvrımla karşılar ve sekiz kıvrımla da arkaya döner, deyiverdi.

Bunun üzerine Peygamber:

  "Bu kabil kimseler sakın sizin yanınıza bir daha girmesin!" buyurdu.

Ebû Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: "Dört ile yönelir ve arkasına döner" demek "Karnının dört bükümü ile yönelir de kendisi bu bü­kümlerle yönelir gelir" demektir. "Sekiz ile arkasına döner" sözü de, bu dört bükümün kenarlarıyle arkasına döner rna'nâsmadır. Çünkü o bükümler kızın iki yanını da çepçevre kuşatmış ve birbirine katıl­mışlardır. (Yânı semizlikten dolayı karnı dört büklümdür. Arkadan bakılınca iki taraftan taşarak sekiz büklüm gürünür.) Müzekker ola­rak "Semânın" demiş, müennes olarak "Semâniyetun" dememiştir. "Etraf" kelimesinin tekili "Taraftır, bu da müzekkerdir. Çünkü o kimse "Semâniyete etrafın" demedi [109].

 

63- Bıyığı Kesip Kırkma(Nın Müstehâblığı) Babı

 

İbn Umer bıyığını derince kestirirdi, hattâ derisinin beyazı görünürdü ve şu ikisi arasını alırdı, yânı dudakların iki tarafında olan bıyıkla sakal arasını alırdı [110].

 

104- Bize el-Mekkî ibn îbrâhîm, Hanzala'dan; o da Nâfi'den tahdîs etti. el-Buhârî (hadîsi böyle Mekkî'den tahdîs ettikten sonra) şöyle dedi: Ashabımız el-Mekkî'den rivayet ettiler. Nâfi' de İbn Umer(R)'den ki, Peygamber (S):

— "Bıyığı derince kırkmak fıtrattandır" buyurmuştur [111].

105-.......ez-Zuhrî şöyle dedi: Bize Sufyân ibn Uyeyne, Saîd ibnu'1-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre'den; o da Peygamber(S)'den rivayet olarak şöyle tahdîs etti: "Fıtrat beştir -yâhud: Beş şey fıtrattan­dır-; Hitan, yânı çocukları sünnet etmek, avret yerindeki kılları gi­dermek için ustura tutunmak, koltuk altlarının kıllarını gidermek, tırnakları kesmek ve bıyığı kırkmak" [112].

 

64- Tırnakları Kesme(Nin Sünnetliği) Babı

 

106-.......İshâkibn Süleyman tahdîs edip şöyle dedi: Ben Hanzala'dan işittim; o da Nâfi'den; o da îbn Umer(R)'den ki, Rasûlul-lah (S):

— "Eteği tıraş etmek, tırnaklan kesmek ve bıyığı kırkıp kısalî-mak fıtrattandır (yânî sünnettendir)" buyurmuştur.

 

107-.......Bize İbn Şihâb, Saîd ibnu'I-Müseyyeb'den tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (R): Ben Peygamber (S)'den işittim:

— "Fıtrat (hasletleri) beştir: Sünnet olmak, (etek kıllarını gider­mek için) ustura tutunmak, bıyığı kırkmak, tırnakları kesmek, kol­tuk altlarım temizlemek" buyuruyordu, demiştir.

 

108-....... Bize Umer ibnu Muhammed ibn Zeyd, Nâfi'den; o da İbn Umer(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S):

— "Müşriklere muhalefet ediniz (hâl ve hareketlerinde onlara benzemeyiniz)/ Sakalları bol bırakınız, bıyıkları derince kesiniz!" bu­yurmuştur.

Nâfi' ibn Umer hacc yâhud umre yaptığı zaman başını tıraş etti­rirken sakalının üzerinden eliyle tutar da elinden fazla olanı makasla alırdı, demiştir [113].

 

65- Sakalları Bol Bırakmak Babı

 

"Hatta afev" (ei-A'mf. 95), "Nihayet çoğaldılar ve malları da çoğaldı" ma'nâsınadır.

 

109-.......Bize Ubeydullah ibn Umer, Nâfi'den haber verdi ki, İbn Umer (R): Rasûlullah (S):

— "Bıyıkları derince kesiniz, sakalları bol bırakınız!" buyur­du, demiştir [114].

 

66- Saç Ağarması Hakkında Zikrolunan Şeyler Babı

 

110-.......Bize Vuheyb, Eyyûb'dan tahdîs etti ki, Muhammed ibn Şîrîn şöyle demiştir: Ben Enes'e:

— Peygamber (S) saçını sakalını boyadı mı? diye sordum. Enes (R):

— Peygamber (S) az bir şeyden başka saç sakal ağarmasına ulaş­madı, dedi.

 

111-.......Sabit el-Bunânî şöyle dedi: Enes'e Peygamber'in sa­kalını boyaması (vâki' olup olmadığı) soruldu da, Enes (R):

— Şu muhakkak ki, Peygamber (S) saç sakal boyayacak derece­ye ulaşmadı. Eğer ben O'nun sakalındaki beyaz kılları saymak iste­seydim (muhakkak sayardım), dedi.

 

112-.......Usmân ibn Abdillah ibn Mevheb şöyle demiştir: Eh­lim (yânı Talha ailesi yâhud zevcem) beni Peygamber'in zevcesi Üm-mü Seleme'ye bir gümüş bardak içindeki su sebebiyle yolladı.

Hadîsin râvîsi İsrâîl ibn Yûnus üç parmağını yumdu (üç defa gön­derdiler yâhud bardağın boyu bu kadardı demek istedi).

(Usmân devamla dedi ki:) O kadehin içinde Peygamber'in saç­ları vardı. İnsanlar kendilerinden bir insana göz değmesi yâhud her­hangi birşey isabet ettiği zaman Ümmü Seleme'ye bir kabını gönde­rirlerdi. İşte bu gönderilmemde ben Ümmü Seleme'nin yanında kü­çük bir kaba muttali' oldum ki, onun içinde bir takım kırmızı saçlar gördüm [115].

 

113-.......Usmân ibn Abdillah ibn Mevheb: Ben Ümmü Sele­me'nin yanına girdim. O bizlere Peygamber(S)'in saçlarından bir mik-dâr boyanmış saç çıkarıp gösterdi, demiştir.

(Buhârî geçen senedle şöyle dedi:) Bize Ebû Nuaym Fadl ibn Dü-keyn söyledi. Bize Nusayr ibn Ebi'l-Eş'as, İbn Mevheb'den tahdîs etti ki, Ümmü Seleme ona Peygamber'in kırmızı saçlarını göstermiştir [116].

 

67- Baş-Ve Sakal Saçlarının Beyazlığını (Kına Gibi Bir Madde İle) Boyamak Babı

 

114-.......EbûHureyre(R): Peygamber (S): "Yahudiler ve Hrıstiyanlar sakallarının beyazlığını boyamazlar, siz onlara muhalefet ediniz" buyurdu, demiştir [117].

 

68- Saçın Kıvırcık Olması Babı

 

115-.......Rabîa, Enes ibn MâIik(R)'ten işitmiştir, o şöyle di­yordu: Rasûlullah (S) çok uzun boylu da değil, kısa da değildi. Ren­gi (kireç gibi istenmeyen) duru beyaz da değil, kara yağız da değildi. Saçları (Sudanlılar gibi) kıvırcık ve kısa değildi, (Hindliler gibi) düz ve uzun da değildi (O, mu'tedil sarkık saçlı idi). Allah O'nu kırkıncı yaşının başında peygamber olarak gönderdi. Peygamber olarak on sene Mekke'de, on sene de Medine'de ikaamet etti. Allah O'nu, başında ve sakalında yirmi tane beyaz saç bulunmayarak Ömrünün alt­mışıncı senesinin başında vefat ettirdi [118].

 

116- Bize Mâlik ibn İsmâîl tahdîs etti. Bize îsrâîl ibn Yûnus tah-dîs etti ki, dedesi Ebû İshâk şöyle demiştir: Ben el-Berâ ibn Âzib'den işittim: Ben kırmızı bir takım elbise içinde Peygamber(S)'den daha güzel bir kimse görmedim, diyordu.

(el-Buhârî dedi ki:) Arkadaşlarımın bâzısı (yânî Ya'kûb ibn Suf-yân) şeyhim Mâlik ibn İsmâîl'den: "Peygamber'in başının saçı (sarktığı zaman) omuzlarına yakın uzun olup orayı döver dururdu" tarzında söylemiştir.

Ebû İshâk Amr es-Subey'î: Ben bu hadîsi el-Berâ'dan birçok de­falar tahdîs ederken işittim. O bu hadîsi her tahdîs ettiğinde muhak­kak güldü, demiştir.

Şu'be: "Peygamber'in saçları kulak memelerine kadar ulaşırdı" sözünde Ebû İshâk'a mutâbaat etmiştir [119].

 

117-.......Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den şöyle haber verdi: Rasûlullah (S) şöyle ^uyurdu: "Bana bir gece ru'-yâmda kendim Ka'be'nin yanında gösterildi ve orada esmer erkek­lerden görmekte bulunduklarının en güzeli olan esmer bir adam gördüm ki, yine görmekte olduklarının en güzeli nev'inden bol bir saçı vardı, saçlarını yeni taramış olup henüz su akıtıyordu, iki ada­ma yâhud iki adamın omuzlarına dayanarak Ka'be'yi tavaf ediyor­du. Ben:

— Bu kimdir? diye sordum.

  Bu, Meryem'in oğlu îsâ Mesih'tir, denildi.

Bir de başının saçı çok kıvırcık, sağ gözü şaşı, sanki emsalinin arasından dışa doğru fırlamış bir üzüm tanesi gibi olan birisiyle kar­şılaştım ve:

— Bu kimdir? dedim.

  Bu, Mesîh Deccâl'dir, denildi" [120].

 

118-.......Bize Katâde tahdîs etti: Bize Enes (R): Peygamber(S)'in saçları iki omuzlarını döver dururdu, diye tahdîs etti.              

 

119-.......Bize Hemmâm ibn Yahya, Katâde'den; o da Enes ibn1 MâIik(R)'ten: Peygamber'in saçları iki omuzunu döver dururdu, di­ye tahdîs etti.

 

120-.......Katâde şöyle demiştir: Ben, Enes ibn Mâlik(R)'e Rasûlullah'ın saçlarından sordum da Enes şöyle dedi: RasûluIlah(S)'ın saçları düz ve çok uzun da değil, kıvırcık ve kısa da değildi; O'nun saçları kulaklarıyle omuzu arasında idi.

 

121-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'in elleri iri ve kaim idi. Ben O'ndan önce de, sonra da (güzellikte) onun benzerini görmedim. Peygamber'in saçları kıvırcık da değil, düz de değil; ikisi arası bir kıvamda idi [121].

 

122-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'in iki eli ve iki ayağı kalındı, güzel yüzlü idi. Ben O'ndan önce de, O'­ndan sonra da güzellikte O'nun benzerini görmedim. Peygamber'in iki avucu (hilkaten veya ikramca) açık idi [122].

 

123-.......Bize Hemmâm ibn Yahya, Katâde'den; odaEnes ibn Mâlik'ten yâhud bir adamdan; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti. Ebû Hureyre (R): Peygamber (S) iki ayağı kalın ve güzel yüzlü idi; ben O'ndan sonra O'nun gibisini görmedim, demişti.

Râvî Hişâm ibn Yûsuf es-San'ânî, Ma'mer ibn Râşid'den; o da Katâde'den; o da Enes'ten: Peygamber (S)'in iki ayakları iri ve kalın, iki elleri de iri ve kalın idi, diye söylemiştir.

Ebû Hilâl Muhammed ibn Suleym de şöyle dedi: Bize Katâde, Enes'ten yâhud Câbir ibn Abdillah'tan: Peygamber(S)'in iki eli ve iki ayağı iri ve kalın idi, ben O'ndan sonra O'nun benzerini görme­dim, şeklinde tahdîs etti [123].

 

124-.......Mucâhid ibn Cebr şöyle demiştir: Biz İbn Abbâs'm, yanında idik. Mecliste bulunanlar Deccâl'ı (şaşı ve çok yalancıdır diye) zikrettiler. Bunun üzerine İbn Abbâs:

— Şu muhakkak ki, onun iki gözü arasında "Kâfir" sözü yazıl­mıştır, dedi.

Ve yine İbn Abbâs:

— Ben Peygamber'den bu "İki gözü arasında 'Kâfir' yazılmıştır" sözünü işitmedim. Lâkin Peygamber (S) "îbrâhim el-Halîl'e gelince (onu görmek isterseniz) işte ben arkadaşınıza bakınız. Musa'ya ge­lince, o buğday renkli, etli ve toplu bedenli bir adamdır. Saçları kı­vırcık, lifle yularlanmış kızıl bir deve üzerine binmiş, telbiye ederek Ezrak Vâdîsi'nde akıp giderkenki hâli hâlâ gözümün önündedir" bu­yurdu, demiştir [124].

 

69- Başın Saçlarını Zamk Gibi Yapıştırıcı Bir Madde Sürmekle Birbirine Yapıştırıp Keçeleştirmek Babı

 

125-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Salim ibn Abdillah ha­ber verdi ki (babası) Abdullah ibn Umer şöyle demiştir: Ben babam Umer(R)'den işittim:

— Başının saçlarını enliliğine ören kimse saçlarını tıraş etsin. (İh­ram dışında)  saçlarınızı yapıştırıp keçeleştirmeğe benzemeyiniz! diyordu.

Abdullah ibn Umer de:

— Yemîn olsun ben Rasûlullah'm başının saçlarını zamklı bir madde ile toplayıp yapıştırırken görmüşümdür, diyordu.

 

126-.......Bize Yûnus ibn Yezîd, ez-Zuhrî'den; o da Sâlim'deıı haber verdi ki, İbn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'tan saçlarını zamklı bir madde ile toplayıp yapıştırmış olduğu hâlde ih­ramda yüksek sesle telbiye ederken işittim. O şu sözleri söylüyordu: "Lebbeykellâhumme îebbeyke, îebbeyke lâ şerike leke, lebbeyke innel-hamde ve'n-nVmete leke, ve'l-mülke lâ şerike leke". Rasûlul-lah, bu kelimeler üzerine artırma yapmıyordu.

 

127-.......Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer'den tahdîs etti ki, Peygamber'in zevcesi Hafsa (R):

— Yâ Rasûlallah! Bu insanların hâli nedir? Herkes umre ile ih­ramdan çıktılar, hâlbuki Sen umren ile ihramdan çıkmadın? diye sordu.

Rasûlullah (S):

  "Ben başımın saçlarım yapıştırıp telbîd yaptım, kurbanıma da gerdanlık taktım. Artık ben kurbanımı kesinceye kadar ihramdan çıkamam" diye cevâb verdi [125].

 

70- Başın Saçlarını Ortasından İkiye Ayırmak Babı

 

128-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) hakkın­da müsbet menfî hiçbirşey ile emr olunmayan hususlarda kitâb ehli­ne uymayı severdi. Kitâb ehl'i olanlar saçlarını salıp sarkıtırlardı. Müşrikler ise başlarının saçlarını ortadan iki tarafa ayırırlardı. Pey­gamber (evvelâ kitâb ehline uyarak) alm saçlarını salıverdi. Sonra bu­nun bir müddet ardından başının saçlarını ortasından ikiye ayırdı [126].

 

129-.......Âişe (R): Peygamber (S) ihrama girmiş olduğu hâlde başının saç ayırım yerlerindeki kokunun parlaması hâlâ gözümün önündedir, demiştir.

Bu hadîsin râvîlerinden Abdullah ibn Recâ'nın rivayetinde Pey­gamber'in saç ayırımında... şeklinde söylemiştir.

 

71- Baştan Sarkan Zülüf Ve Kâküller Babı

 

130-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Ben bir gece teyzem Meymûne bintu'I-Hâris'in evinde geceledim. Rasûlullah (S) o gece nev-beti dolayısıyle onun yanında idi.

İbn Abbâs dedi ki: Yattıktan bir müddet sonra Rasûlullah kalk­tı da gece namazı kılmaya başladı. Ben de kalkıp sol tarafında na­maza durdum.

İbn Abbâs dedi ki: Rasûlullah benim başımın sarkan kâkülünü tuttu da beni sağ tarafına geçirdi.

Bana Amr ibn Muhammed tahdîs etti. Bize Huşeym tahdîs etti: Bize Ebû Bişr bu hadîsi haber verdi ve "Zülüflerimden yâhud başım­dan tuttu" şeklinde söyledi [127].

 

72- Baş Saçının Bir Kısmını Tıraş Edip Bir Kısmını Parça Parça Bulutlar Gibi Bırakma(Nın Hükmü) Babı

 

131-.......İbn Cureyc haber verip şöyle demiştir: BanaUbeydulIah ibn Hasf haber verdi; ona da Nâfi'nin oğlu Umer haber verdi; ona da Abdullah ibn Umer'in hizmetinde bulunan Nâfi' haber ver­di. O da Abdullah ibn Umer(R)'den şöyle derken işitmiştir: Ben Ra-sûIullah(S)'tan başın bir kısmını tıraş edip bir kısmını parçalı bulutlar gibi bırakmaktan nehyederken işittim.

Ubeydullah ibn Hafs el-Umerî şöyle dedi: Ben Nâfi'nin oğlu Umer'e:

— Kazaa nedir? diye sordum.

Ubeydullah bize Nâfi'nin oğlunun kelâmından naklederek işa­ret etti ve Nâfi':

— Çocuğun başını tıraş edip de alnındaki ve alnının iki tarafın­daki saçım tıraş etmeyip bırakmaktır! dedi, ve eliyle kendi nâsiyesini' ve alnının iki tarafını işaret edip gösterdi, dedi.

Bu sefer Ubeydullah'a:

— Bu nehiy erkek ve kız çocukları hakkında müşterek ve müsâ-vî midir? diye soruldu.

Oda:

— Bilmiyorum. O böyle çocuk, diye söyledi; erkek veya kız yâ­hud da ikisi müşterek midir, bildirmedi, diye cevâb verdi.

Ubeydullah dedi ki: Ben bunu Nâfi'nin oğlu Umer'e tekrar sor­dum. Bu sefer de şöyle îzâh etti:

— Ey Ubeydallah! Erkek çocuğunun nâsiyesi ve alnı ile alnının iki tarafındaki sudğunda (yânî göz iîe kulak arasında) saç bırakmak­ta bir mahzur yoktur. Çünkü kaza' yalnız nâsiyede perçem bırakılıp oradan başka yerde saç bırakılmaksızın başın her tarafının tıraş edil­mesidir. Başının yarısı tıraşlı, yarısı da tıraşsız olmak da böyledir, dedi [128].

 

132-.......Bize Abdullah ibn Umer'in hizmetinde bulunan Ab­dullah ibn Dînâr el-Medenî, İbn Umer'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) başın bir kısım saçını tıraş edip bir kısmını tıraş etmeyip, dağınık bulut parçaları gibi bırakmaktan nehyetmiştir [129].

 

73- Kadının Kendi Kocasına İki Eliyle Güzel Kokular Sürmesi Babı

 

133-.......Âişe (R): Ben Peygamber(S)'i ihrama gireceği için ken­di ellerimle güzel kokularla kokulandırdım. Ve yine Minâ'da (ilk ih­ramdan çıkıldığı sırada) Ka'be'ye tavaf etmek üzere hareket etmeden önce de kendisini güzel koku sürüp kokulandırdım, demiştir.

 

74- Başta Ve Sakaldaki Güzel Koku(Nun Hükmü) Babı

 

134-.......Âişe (R): Ben Peygamber(S)'i hoşlandığı en güzel koku ile kokulardım. Hattâ sürdüğüm koku O'nun başında ve sakalında parlayıp şakıdığını hissedip görünceye kadar sürmeye devam eder­dim, demiştir [130].

 

75- Tarakla Saçları Taramak Babı

 

135-.......Bize İbnu Ebî Zi'b, ez-Zuhrî'den; o da Seni ibn Sa'd(R)'dan şöyle tahdîs etti: Bir adam Peygamber'in evindeki bir pencere­den içeriye bakmıştı. Bu sırada Peygamber (S) mıdrâ (denilen demir bir saç ayırma âleti) ile başını kaşımakta idi. Bunun üzerine o kişiye:

— "Eğer senin (böyle mahrem yere) bakar olduğunu daha önce bilseydim, şu demiri muhakkak gözünün içine saplardım. Çünkü izin isteme (vecîbesi) ancak gözler cihetinden (yânî gözlerin evdeki mah-remliğe bakmaması için) kaanûn yapılmıştır" buyurdu [131].

 

76- Hayızlı Kadının Kendi Kocasının Saçını Taraması Babı

 

136-.......Bize Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Urvetu'bnu'z-Zubeyr'den haber verdi ki, Âişe (R): Ben hayızlı olduğum hâlde Rasû-lullah(S)'ın başını tarar idim, demiştir.

Bize Abdullah ibn Yûsuf tahdîs etti. Bize Mâlik, Hişâm'dan; o da babasından; o da Âişe'den bunun benzerini haber verdi [132].

 

77- Saç Sakal Tarama Ve İşe Sağdan Başlama Babı

 

137-....... Bize Şu'be, Eş'as ibn Suleym'den; o da babası Suleym ibnu'l-Esved el-Kûfî'den; o da Mesrük'tan; o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) saçını sakalını taramakta ve abdest al­masında gücünün yetiştiğince sağdan başlamaktan hoşlanırdı.

 

78- Misk Hakkında Zikredilen Şeyler Babı

 

138-.......Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Îbnu'1-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre(R)'den haber verdi ki, Peygamber (S) Yüce Allah'ın şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "Âdem oğlu'nun her ameli kendisi içindir. Fakat oruç böyle değildir. Çünkü oruç, hâlis benim rızâm için yapılan bir ibâdettir. Onun mükâfatını da ben veri­rim. Ve elbette oruçlu ağzın (açlık) kokusu, Allah katında misk ko­kusundan daha temizdir".

 

79- Güzel Kokudan Kullanmanın Müstehâblığı Babı

 

139-.......Âişe (R): Ben Peygamber(S)'i ihrama girmesi sırasında bulabildiğim en güzel koku ile kokulandırırdım, demiştir [133].

 

80- Güzel Kokuyu Geri Çevirmeyen Kimse Babı

 

140-.......Azre ibn Sabit el-Ensârî tahdîs edip şöyle dedi; Bana Sumâme ibnu Abdillah, dedesi Enes ibn Mâlik(R)'ten tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik, kendisine hediye edilen güzel kokuyu reddetmez ve Peygamber (S) de güzel kokuyu geri çevirmezdi, diye söylemiştir [134].

 

81- Zerîre (Kokusu) Babı

 

141-.......Âişe (R): Ben Veda Haccı'nda Rasûlullah(S)'ı ihram­dan çıktığında ve ihrama girmek istediğinde zerîre (yânı tutya deni­len güzel koku)yi kendi ellerimle sürmek suretiyle kokulandırdım, demiştir [135].

 

82- Güzellik İçin Dişlerinin Arasını Yontan Kadınlar(In Kötülenmesi) Babı

 

142-.......İbrâhîm en-Nahaî'den; o da Alkame'den; o da Ab­dullah ibn Mes'ûd(R)'dan tahdîs etti(ki o şöyle demiştir): Allah şu kadınlara la'net etmiştir: Döğün yapanlar, vücûdlarına döğün yaptı­ranlar, yüzlerinin tüylerini yolduranlar, seyrek dişli güzel görünmek için ön dişlerinin aralarını yontan sırıtkanlar, Yüce Allah'ın yarattı­ğım değiştirenler. Bana ne var ki, ben Peygamber(S)'in la'net ettiği kimselere la'net etmeyeyim? Bu Allah'ın Kitâbı'nda var: "O Rasûl size ne verdiyse onu alın, size ne yasak ettiyse ondan da sakının" (ei- Haşr: 7) [136].   

 

83- Saçta (Başkasının Saçıyle) Ekleme Yapmak Babı

 

143-.......Humeyd ibn Abdirrahmân, Muâviye ibn EbîSufyân'ın hacc yaptığı yıl minber üzerinde konuşmasından işitmiştir. Muâviye bu arada bir muhafız askerin elinde bulunan bir tutam saç demetini el uzatıp aldı da şöyle diyordu:

— (Ey Medîneliler!) Sizin âlimleriniz nerededir? Ben Rasûlul-lah(S)'tan işittim ki, O, şu elimdeki gibi saçlar(takınmak)dan nehye-diyor ve: "İsrail oğulları; ancak onların kadınları şu saçları edindik­leri zaman helak olmuşlardır" buyuruyordu [137].

 

144-.......Amr ibn Murre şöyle dedi: Ben el-Hasen ibn Müslim ibn Yennâk'tan işittim; o, Safiyye bintu Şeybe'den tahdîs ediyordu. O da Âişe(R)'den. (Âişe şöyle demiştir:) Ensâr'dan bir kız evlendi. O kız hastalandı da bundan dolayı saçları döküldü. Ailesi onun saçla­rına ekleme yapmak istediler de bunu Peygamber'e sordular. Bunun üzerine Peygamber (S):

— "Başkasının saçından saç ekleyen ve saç ekleten kadınlara Al­lah la'net etti" buyurdu.

Bu hadîsi Ebân ibn Salih'ten; o da el-Hasen'den; o da Safiyye'-den; o da Âişe'den senediyle rivayet etmekte İshâk ibn Muhammed, Şu'be'ye mutâbaat etmiştir.

 

145-.......Bize Mansûr ibnu Abdirrahmân tahdîs edip şöyle dedi:

Bana annem Safiyye bintu Şeybe, Esma bintu Ebî Bekr(R)'den şöyle tahdîs etti: Bir kadın Rasûlullah'a geldi de:

— Ben kızımı nikâh edip evlendirdim. Sonra kızıma bir hastalık isabet etti ve bu sebeble başının saçları döküldü. Kocası beni, döküIen saçları kızın başına Koymaya teşvik ediyor, binâenaleyh ben kı­zın başına saç ekleyeyim mi? dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah (S) saç ekleyen ve saç ekletmek iste­yen kadınları kötüledi.

 

146-.......Bize Şu'be, Hişâm ibn Urve'den; o da karısı Fâtıma bintu'I-Munzir'den tahdîs etti ki, Ebû Bekr'in kızı Esma (R): Pey­gamber (S) başkasının saçından kendi başına saç ekleyen ve saç ek­lettiren kadınlara la'net etti, demiştir.

 

147-.......Bize Ubeydullah, Nâfi'den; o da İbn Umer(R)'den ha­ber verdi ki, Rasûlullah (S):

— "Başkasının saçından kendi başına saç takan, böyle saç tak­tırmak isteyen, beden üzerine döğün yapan ve döğün yaptıran kadın­lara Allah la'net etti" buyurmuştur.

Nâfi': Döğün, dişlerin etrafındaki diş etlerinde olur, demiştir.

 

148-.......Saîd ibn Müseyyeb şöyle demiştir: Muâviye, gelişleri­nin sonuncusu olarak (51. senede) Medine'ye geldi de bizlere hitâb1 etti. Bu arada birbiri üzerine durulmuş birkaç demet saç çıkardı ve:

— Ben bunu Yahudi'den başka bir kimsenin yapacağını düşün-

müyorum. Çünkü Peygamber (S) bu işi, yânî saçta takma ve ekleme yapıcılığını yalancılık ve bâtıl şey diye isimlendirmiştir, dedi [138].

 

84- Yüzlerinin Tüylerini Yoldurtan Kadınlar Babı

 

149-.......Alkame şöyle demiştir; Abdullah ibn Mes'ûd, döğün yapan, yüzlerindeki tüyleri yoldurtan, güzellik için ön dişlerinin ara­larını yontturan ve Allah'ın yarattığını değiştiren kadınlara la'net et­mişti. (Bu la'netleme Esed oğullan'ndan Ümmü Ya'kûb denilen kadına ulaştı.) Bunun üzerine Ümmü Ya'kûb, Abdullah'a:

  Bu la'netleme nedir? dedi. Abdullah:

— Ben Rasûlullah'ın la'net ettiği kimselere neye la'net etmeye­ceğim? Hem bu Allah'ın Kitâbi'nda var! dedi.

Kadın:

  Vallahi ben Mushaf'ın iki kabı arasında ne varsa okudum, fakat onu bulamadım, dedi.

Abdullah:

— Vallahi eğer sen onu gerçekte okuduysan, muhakkak onu bul-muşsundur: "Ve mâ âtâkumu'r-Rasûlu fe-huzûhu ve mâ nehâkum anhu fe'ntehû(= O Rasûl size ne verdiyse onu alın, size ne yasak ettiyse ondan da sakının)" (d-Haşr: 7) âyetidir, dedi [139].

 

85- Saçına Ekleme Yapılmış Kadın Bâbî

 

150-.......Abdullah ibn Umer (R): Peygamber (S) başkasının saçından saç takan, böyle saç taktıran, bedenlere doğun yapan ve dö-ğün yaptıran kadınlara la'net etti, demiştir.

 

151-.......Bize Hişâm ibn Urve tahdîs etti ki, kendisi Fâtıma bintu'l-Munzir'den şöyle derken işitmiştir: Ben Ebû Bekr'in kızı Es-mâ'dan işittim, şöyle dedi: Bir kadın Peygamber'e geldi de:

— Yâ Rasûlallah! Benim şu kızıma kızamık hastalığı isabet etti, bu yüzden saçları diplerinden çıkıp döküldü. Ben bunu evlendirmiş bulunuyorum. Ben şimdi bunun saçına başkasının saçından ekleme yapayım mı? dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah (S):

  "Allah saç ekleyene ve saç eklenmişe la'net etti" buyurdu.

 

152-.......Abdullah ibn Umer (R): Ben Peygamber(S)'den işit­tim yâhud Peygamber (S): "Döğmeyapan, döğme yaptıran, saçlara ekleme yapan, ekleme yaptıran" buyurdu, yânî Peygamber bunlara Ia'net etti, dedi.

 

153-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R): Allah bedenlere döğme ya­pan kadınlara, döğme yaptıran kadınlara, yüz tüylerini yoldurtan ka­dınlara, güzellik için ön dişlerinin aralarını torpilleyip yontturan kadınlara ve Allah'ın yaratmasını değiştiren kadınlara la'net etti. Bana ne var ki, ben Rasûlullah (S)'in la'net ettiği kimseye la'net etmeye­yim? Hâlbuki bu, Allah'ın Kitâbı'nda var! demiştir [140].

 

86- Bedenlere Döğme Yapan Kadın Babı

 

154-.......Ebû Hureyre (R): Rasûlullah (S): "Göz değmesi haktır (sabittir)" buyurdu ve döğme yapmaktan nehyetti, demiştir [141].

 

155-.......Sufyân es-Sevrî, tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibn Âbis'e, Mansûr'un İbrâhîm en-Nahaî'den; ona da Alka-me'den; ona da Abdullah ibn Mes'ûd'dan gelen hadîsini zikrettim. O da:

— Ben o hadîsi Ümmü Ya'kûb el-Esediyye'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd'dan olmak üzere Mansûr ibn Mu'temir'in hadîsi gibi işit­tim, dedi.

 

156-.......Avn ibnu Ebî Cuhayfe şöyle demiştir: Ben babam Ebû Cuhayfe'yi gördüm, o:

— Peygamber (S) kan aldırma ücretinden, köpek parasından, ribâ yiyiciliğinden, döğme yapıcılığından ve döğme yaptırıcılığından neh­yetti, dedi [142].

 

87- Bedenine Döğme Yapılmasını İsteyen Kadın Babı

 

157-.......Bize Cerîr ibn Abdilhamîd, Umâre ibn Ka'kaa'dan; o da Ebû Zur'a'dan tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Umer'e, döğme yapar olan bir kadın getirildi. Bunun üzerine Umer orada hazır bulunan sahâbîlere:

  Sizlere Allah adıyla soruyorum: Döğme yapmak hakkında Peygamber(S)'den kim birşey işitmişse, onu bize haber versin! dedi.

Ebû Hureyre dedi ki: Bunun üzerine ben ayağa kalktım da şöyle dedim:

— Ey Mü'minlerin Emîri! Ben bunun hakkında Peygamber'den işittim, dedim.

Umer de ona:

  Ne işittin? dedi. Ebû Hureyre:

— Ben Peygamber(S)'den işittim: "(Ey kadınlar!) Sizler döğme yapmayın ve döğme yaptırmak da istemeyin!" buyuruyordu, dedi.

 

158-.......Abdullah ibn Umer (R): Peygamber (S) saça ekleme yapan, ekleme yaptıran, döğme yapan ve döğme yaptıran kadınlara la'net etti, demiştir.

 

159-.......Bize Abdurrahmân ibn Mehdî, Sufyân es-Sevrî'den; o da Mansûr ibnu'I-Mu'temir'den; o da îbrâhîm en-Nahaî'den; o da Alkame'den tahdîs etti ki, Abdullah ibn Mes'ûd (R):

— Allah, döğme yapan, döğme yaptıran; yüzlerinin tüylerini yol­durtan, güzellik için dişlerinin aralarını yontturup seyrekleştiren, Al­lah'ın yarattığını değiştiren kadınlara la'net etti. Bana ne var ki, ben Rasûlullah'ın la'net ettiği kimselere la'net etmeyeceğim? O, Allah'ın Kitâbı'nda var! demiştir [143].

 

88- Tasvirlerdin Hükmü) Babı [144]

 

160-.......Ebû Talha (Zeyd ibn Sehl el-Ensârî-R) şöyle demiş­tir: Peygamber (S):

— "İçinde köpek ve tasvirler bulunan bir eve melekler girmez" buyurdu.

el-Leys ibn Sa'd da şöyle dedi: Bana Yûnus ibn Zeyd, İbn Şi-hâb'dan tahdîs etti. Bana Ubeydullah haber verdi ki, kendisi İbn Ab-bâs'tan işitmiştir. O da: Ben Ebû Talha'dan işittim; o da: Ben, Pey-gamber(S)'den işittim, demiştir [145].

 

89- Suret Yapan Musavvirlerin Kıyamet Günündeki Azâbları Babı

 

161-.......Müslim ibn Subayh şöyle dedi: Biz Mesrûk'la beraber Yesâr ibn Numeyr'in evinde idik. Mesrûk evin sofasında birtakım tim­sâller (hayvan resimleri) gördü de: Ben Abdullah ibn Mes'ûd'dan işit­tim, şöyle dedi:

— Ben Peygamber (S)'den işittim: "Şübhesiz kıyamet gününde Allah katında insanların en şiddetli azâblıları suret yapanlardır" bu-yuruyordu, dedi.

 

162-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle haber vermiştir: Rasûlullah (S):

— "Şübhesiz bu suretleri yapmakta olanlar, kıyamet gününde azab olunurlar, onlara: Haydi, yaptığınız suretlere can veriniz! denir" buyurdu [146].

 

90- Suretleri Bozmak Babı

 

163-.......Bize Hişâm ibn Abdillah, Yahya ibn Kesîr'den; o da İmrân ibn Hıttân'dan tahdîs etti ki, ona da Âişe (R) şöyle tahdîs et­miştir: Peygamber (S) kendi evinde, içinde (Hnstiyanlar'ın) haç re­simleri nakşedilmiş bulunan hiçbirşeyi bırakmaz, muhakkak onu nakzedip bozardı [147].

 

164-.......Bize Ebû Zur'a tahdîs edip şöyle dedi: Ben bir kerre Ebû Hureyre ile beraber Medine'de bir eve girdim. Ebû Hureyre bu evin üst katında bir ressamın resim ve suretler yapmakta olduğunu gördü de şöyle dedi: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim; O, Yüce Allah'ın şöyle buyurduğunu söylüyordu:

  "Benim yarattığım gibi yaratmağa çalışan kişiden daha zâ­lim kim vardır? Haydi onlar (lezzetli ve gıda bolluğu yerinde) bir tek zerre yaratsınlar!"

Bundan sonra Ebû Hureyre bir kap su istedi de tâ koltuk altına ulaşıncaya kadar ellerini, kollarını (İsmâîlî rivayetinde: Ve dizlerine kadar iki ayaklarını) yıkadı.

Ebû Zur'a dedi ki: Ben:

— Yâ Ebâ Hureyre! Böyle yukarılara kadar yıkama Rasûlullah'-tan işittiğin birşey midir? dedim.

Ebû Hureyre:

Bu (yânı suyu koltuğa kadar ulaştırma, cennetteki) süsün so­nudur, dedi [148].

 

165-.......Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibnu'l-Kaasım'dan işittim. O günlerde Medine'de ondan daha faziletli kimse yoktu. O şöyle dedi: Ben babam(el-Kaasım ibn Muhammed ibn Ebî Bekr)'dan işittim, şöyle dedi: Ben Âişe(R)'den işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S) bir seferden geldi. Ben de ken­disinde birtakım timsâller bulunan bir perdemi bana âid olan bir raff üzerine örtmüştüm. Rasûlullah onu görünce yerinden çıkanp yırttı ve:

— "Kıyamet gününde insanların en şiddetli azâblıları, Allah'ın yaratmasına benzetmeye çalışan kimselerdir" buyurdu.

Âişe: Müteakiben biz o perdeyi bir yastık yâhud iki yastık yap­tık, demiştir [149].

 

166-.......Buradaki senedde Âişe şöyle demiştir: Peygamber (S) bir seferden geldi. Ben de "Durnûk" denilen ve üzerinde timsâller bulunan bir perde asmıştım. Rasûlullah bana onu yerinden çıkarma­mı emretti, ben hemen onu oradan çıkardım. Ben Peygamber ile tek bir kaptan yıkanırdım [150].

 

92- Sûretli Ve Resimli Şeyler Üzerine Oturmayı Sevmeyen Kimse Babı

 

167-.......Bize Cuveyriye ibn Esma, Nâfi'den; o da el-Kaasım'dan şöyle tahdîs etti: Âişe (R) küçük bir yastık satın almıştı, üzerin­de birtakım (hayvan) resimleri vardı. Rasûlullah (S) bunu görünce kapıda dikildi de içeriye girmedi.

(Âişe dedi ki:) Ben:

  İşlediğim günâhtan Allah'a tevbe ederim! dedim. Rasûlullah:

  "Bu resimli yastık nedir?" buyurdu. Ben:

— Ben onu üzerine oturman ve ona dayanıp yaslanman için sa­tın aldım, dedim. ;       Rasûlullah:

  "Bu suretlerin sahihleri kıyamet gününde muhakkak azâb olu­nurlar ve o kimselere (tehekküm ve aczlerini ortaya koymak için): Suretlerini yaptığınız bu hayvanları diriltiniz! denilir. Şübhesiz, me­lekler, içinde suret bulunan hiçbir eve girmezler" buyurdu [151].

 

168-.......Bize el-Leys, Bukeyr'den; o da Busr ibnu Saîd'den; o da Zeyd ibn Hâlid'den; o da Rasûlullah'ın sahâbîsi olan Ebû Tal-ha'dan tahdîs etti ki, Ebû Talha:

--Rasûlullah (S): "Melekler, içinde suret bulunan bir eve girmez­ler" buyurdu, demiştir.

Busr dedi ki: Bu hadîsi bana rivayet eden, Zeyd ibn Hâlid'dir. Bunu bana bildirdikten bir zaman sonra hastalanmış, biz de ona hasta ziyaretine gitmiştik. Eve girdiğimde kapısı üzerinde bir perde asılı ol­duğunu, perdede de bir suret bulunduğunu gördüm. Orada bulunan Ubeydullah el-Havlânî'ye -ki bu, Peygamber'in zevcesi Meymûne'-nin terbiye edip yetiştirdiği bir kimsedir-:

— İslâm'ın ilk günlerinde suretin nehyedilmiş olduğunu bize ha­ber veren bu Zeyd ibn Hâlid değil midir? (Şimdi bu resimli perde ne­dir ya?) dedim.

Ubeydullah bana:

— Zeyd ibn Hâlid bu hadîsi Ebû Talha'dan bize naklederken, sonunda "İllâ rakmen fî sevbin{ = Elbisedeki nakş ve resim müstes­nadır)" dediğini işitmedin mi? diye cevâb verdi.

İbn Vehb de şöyle dedi: Bana Amr ibnu'l-Hâris haber verdi. Ona da Bukeyr tahdîs etti. Ona da Busr tahdîs etti. Ona da Zeyd ibn Hâ­lid tahdîs etti. Ona da Ebû Talha, Peygamber(S)'den tahdîs etti [152].

 

 

93- Tasvirler Bulunan Yerde Namaz Kılmanın Keraheti Babı

 

169-....... Bize Abdulazîz ibn Suheyb tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Âişe'nin kırâm denilen, üzeri resimli, na­kışlı bir örtüsü vardı, onunla evinin bir tarafını örtmüştü. Peygam­ber (S) Âişe'ye:

— "Şu kırâmını benim karşımdan al gider! Çünkü üzerindeki tasvirleri namazımda iken hep bana görünüp duruyor" buyurdu [153].

 

94- Bâb:

 

"İçinde suret bulunan eve melekler girmez"

 

170-.......İbnu Vehb tahdîs edip şöyle dedi: Bana Umer, -ki Muhammed'in oğludur- Sâlim'den tahdîs etti ki, babası Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir;

— Cibril, Peygamber'le buluşma va'detmiş de Peygamber'egel­meyi geciktirmişti. Hattâ bu gecikme Peygamber'e ağır gelince evin­den dışarı çıkmıştı. Bu sırada Cibril'e kavuştu da gecikmesinden dolayı öfkelendiğini ona söyledi. Bunun üzerine Cibrîl de Peygamber'e: "Biz melekler, içinde suret ve köpek bulunan eve girmeyiz" dedi [154]

 

95- İçinde Suret Bulunan Eve Girmeyen Kimse Babı

 

171- Bize Abdullah ibn MesJeme, Mâlik'ten; o da Nâfi'den; o da el-Kaasım ibn Muhammed'den tahdîs etti ki, Peygamber'in zev­cesi Âişe (R) ona şöyle haber vermiştir: Âişe küçük bir yastık satın almıştı, üstünde birtakım (hayvan) resimleri vardı. Rasûlullah (S) bunu görünce kapının önünde dikildi de içeriye girmedi. Âişe bu sırada Ra-sûîullah'ın yüzündeki hoşnûdsuzluğu sezdi de:

— Yâ RasûlallahJ Ben AJlah'a ve Rasûlü'ne tevbe ediyorum. Aca­ba ben ne günâh işledim? dedi.

Rasûlullah:

  "Şu yastığın hâli nedir?" buyurdu. Âişe de:

— Ben onu Sana üzerine oturman ve dayanıp yaslanman için & aldım, dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah:

  "Bu suretlerin sahihleri kıyamet gününde muhakkak azâb o nurlar ve bunları yapan kimselere: Suretlerini yaptığınız bu hayvc lan diriltiniz! denilir" buyurdu.

Yine Rasûlullah:

  "Şübhesiz içinde suretlerbulunan eve meleklergirmezler''b yurdu [155].

 

96- Suret Yapıcıya La'net Eden Kimse Babı

 

172-.......Bize Şu'be, Ebû Cuhayfe'nin oğlu Avn'dan lahdîs etti ki, Ebû Cuhayfe (R) kan alıcı bir köle satın almıştı. Peygamber (S) kan alma ücretinden, köpek bedelinden, zina kazancından nehyetti. Ve ribâ yiyene, ribâ yedirene, döğme yapana, döğme yaptırana, su­ret yapana Ia'net etti, dedi [156].

 

97- Bâb:

 

"Kim suret yaparsa kıyamet gününde ona yaptığı surete rûh vermesi teklif olunur. Hâlbuki o, hayât vermek

kudretinde değildir".

 

173-.......Bize Saîd ibn Ebî Arûbe tahdîs edip şöyle dedi: Ben en-Nadr ibnu Enes ibn Mâlik'ten işittim; o, Katâde'ye tahdîs ediyor­du. en-Nadr şöyle dedi: Ben İbn Abbâs'm yanında idim. İnsanlar ona birşeyler soruyorlar (o da onlara cevâb veriyordu). Fakat "Peygam­ber şöyle buyurdu" diye Peygamber'i zikretmiyordu. Nihayet ken­disine birisi tarafından (Ben şu resimlen yapan ressam bir kimseyim, hâlim nedir? diye) bir suâl soruldu. Bunun üzerine İbn Abbâs (R):

— Ben Muhammed(S)'den işittim: "Her kim dünyâda (hayât sa­hibi) bir suret resmederse, kendisine kıyamet gününde o surete rûh vermesi teklif olunur. Hâlbuki o hayât üfürücü değildir (yânı hayât vermek kudretini hâiz değildir)" buyuruyordu, dedi [157].

 

98- Binicinin Binek Üzerinde Arka Tarafına Başka Birini Bindirmesi Babı

 

174-.......BizeEbû Safvân, Yûnus ibn Yezîd'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Urve'den; o da Usâme ibn Zeyd(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) Fedek dokuması kaplı saçaklı palan vurulmuş bir mer-keb üzerine binip (henüz çocuk bulunan) Usâme'yi bineğinin arkası tarafına bindirmiştir [158].

 

99- Bir Binek Hayvanı Üzerine Üç Kişinin Binmesi Babı

 

175-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: (Mekke fethi günü) Peygamber (S) Mekke'ye geldiği zaman kendisini Abdulmuttalib evlâdı­nın oğlancıkları karşıladı. Peygamber bunlardan birisini devesinin önüne, diğer birisini de arka tarafına bindirdi [159].

 

100- Binek Sahibinin Başka Bir Kimseyi Ön Tarafına Bindirmesi Babı

 

Bâzısı da binek hayvanının sahibi, hayvanın ön tarafına binmeye başkasından daha haklıdır, ancak başkasına izin vermesi hâli müstesnadır, dedi [160].

 

176-.......Bize Eyyûb es-Sahtıyânî tahdîs edip şöyle dedi: İkrime'nin yanında binek üzerine binen üç kişinin şerrlisi zikrolundu. Bu­nun üzerine İkrime şöyle dedi: İbn Abbâs (R) Mekke fethinde, Mekke'ye, Abbâs'm oğlu Kusam'i bineğinin ön tarafına, kardeşi el-Fadl'ı da arka tarafına bindirmiş -yâhud Kusam'ı arka tarafına, el-Fadl'ı da ön tarafına bindirmiş- olarak gelmiştir. Bunların hangisi şerr yâhud hangisi hayırdır? [161].

 

101- Binek Üzerindeki Binicinin Arka Tarafına Başka Birini Bindirmesi Babı

 

177-.......Bize Enes ibn Mâlik (R) tahdîs etti. Muâz ibn Cebel (R) şöyle demiştir: Ben bir seferde Peygamber (S)'in bindiği bineğin arka tarafına binmiş idim. Peygamber'le benim aramda, semerin ar­ka ağacından başka birşey yoktu. İşte bu kadar yakınında bulunur­ken Rasûlullah:

  "Yâ Muâz!" diye nida etti. Ben:

  Lebbeyke yâ Rasûlallah ve sa'deyke! dedim. Sonra bir müddet yürüdü. Sonra yine:

  "Yâ Muâz!" diye çağırdı. -      Ben:

  Lebbeyke yâ Rasûlallah ve sa'deyke! dedim. Sonra bir daha yürüdü. Sonra yine:

  "Yâ Muâz!" diye çağırdı. Ben yine:

— Buyur yâ Rasûlallah, emrine hazırım ve Sana tâata tekrar tek­rar yardımcıyım! dedim.

  "Allah'ın kulları üzerinde ne hakkı vardır bilir misin?" diye sordu.

Ben:

— Allah ve Rasûlü en bilendir! dedim.

  "Allah 'in kullan üzerinde sabit olan hakkı, kulların Allah 'a ibâdet etmeleri ve O'na hiçbirşeyi ortak kılmamalarıdır" buyurdu.

Sonra bir müddet daha yürüdü. Sonra:

  "Yâ Muâz ibne Cebel!" diye çağırdı. Ben:

— Buyur yâ Rasûlallah, emrine hazırım ve Sana tâata tekrar tek­rar yardımcıyım! dedim.

  "Bunu yaptıkları zaman kulların Allah üzerinde sabit olan hak­ları nedir bilir misin?" dedi.

Ben:

  Allah ve Rasûlü en bilendir, dedim. Rasûlullah:

— "Bunu yaptıkları zaman kulların Allah üzerinde sabit olan Kakları, Allah'ın onlara azâb etmemesidir" buyurdu [162].

 

102- Binek Üzerinde Kadını Erkeğin Arka Tarafına Bindirme(Nin Cevazı) Babı

 

178-.......Bize Şu'be tahdîs etti. Bize Yahya ibnu Ebî İshâk ha­ber verip şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik(R)'ten işittim, şöyle dedi: Rasûlullah'ın maiyyetinde Hayber'den dönüyorduk. Ben üvey babam Ebû Talha'nın bineğinin arka tarafına binmiş idim. O yol alıyordu. Rasûlullah'ın kadınlarından biri de Rasûlullah'ın bineği üzerinde ar­ka tarafına binmişti. Birden Rasûlullah'ın dişi binek devesi, ayağı sür­çüp tökezledi. (Rasûlullah ile Safiyye, ikisi birden düştüler.) Ben:

— (Kadın düştü!) Kadını koruyun! dedim ve hemen binekten yere indim.

Bu sırada Rasûlullah:

  "Bu kadın (yânî Safiyye bintu Huyey) annenizdir!" diye ses­lendi.

Ben hemen devenin semerim sıkıca bağladım, Rasûlullah deve­ye bindi (ve yola devam ettik). Nihayet Rasûlullah (S) Medine'ye yak­laşınca yâhud görünce:

  "Ayıbûne, tâibûne, âbidûne li-Rabbinâ hâmidûne{= Bizler dönücüleriz, günâhlardan tevbe edicileriz, Rabb'imize ibâdet edici­leriz ve ancak O'na hamd edicileriz)" sözlerini söyledi [163].

 

103- Sırtüstü Yatmak Ve Ayağın Birini Diğeri Üzerine Koymak Babı

 

179-.......Bize İbnu Şihâb, Abbâd ibn Temîm'den tahdîs etti ki, o amcası Abdullah ibn Zeyd el-Ensârî (R), Peygamber(S)'in mescidde sırtüstü yatıp bir ayağını diğeri üzerine kaldırdığını görmüştür [164].



[1] Bâzı nüshalarda burada "bâb" sözü vardır.

[2] Çoklarının rivayetinde âyetin yalnız baş tarafı zikredilmiştir. Ebû Nuaym ise biraz daha ziyâde etmiştir. (Biz âyetin tamâmını verdik.) Âyet, mubah ve halâl olan herşeyi âmm ve şâmildir. Yânî işte biz, medenî hayâtı öğrenmeyi bilen bir kavme medeniyet âdabını bildiren âyetlerimizi böyle tafsîl ederiz. Bundan ön çeki âyet de bu hususla ilgili olup şöyledir: "Ey Âdem oğullan, her mescid hu­zurunda ztnetinizi alın (giyinin). Yiyin, için, israf etmeyin. Çünkü O (Allah) israf edenleri sevmez".

[3] Bunu Ebû Dâvûd et-Tayâlîsî ile Haris ibn Ebî Usâme kendi Müsnedberinde, Hemmâm ibn Yahya tarikiyle Katâde'den; o da Amr ibn Şuayb'dan... senediy­le rivayet etmiştir. Bu, Buhârî'de ancak muallak olarak bulunan hadîsler cüm-lesindendir.

[4] ibn Abbâs'ın bu sözünü de İbn Ebî Şeybe Musannaf'mdz İbn Uyeyne'den; o da îbrâhîm ibn Meysere'den; o da Tâvûs'tan; o da İbn Abbâs'tan senediyle ri­vayet etmiştir... (Aynî).

Giyinmek hakkında şu âyetler de zikre değer: "Ey Adem oğulları, size çir-} kin yerlerinizi örtecek bir libâs, bir de giyip süsleneceğiniz bir libâs indirdik. Takva libâsı ise, o daha hayırlıdır. Bu, Allah Un âyetlerindendir. Tâ ki iyice dü­şünsünler (ni'metlerin kadrini bilsinler). Ey Âdem oğulları, şeytân ana ve baba­nızı, fena yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak nasıl cennetten çıkardıysa, sakın size de bir fitne yapmasın. Çünkü o da, kabilesinden olanlar da sizi, sizin kendilerini göremeyeceğiniz yerlerden muhakkak görürler. Biz şey­tânları îmân etmeyeceklerin velîleri yaptık" (el-A'râf: 26-27).   

[5] Elbisenin topuktan aşağı lüzumsuz uzatılması, kibirlenmek alâmeti idh Kibirli­lik ifâde eden bu türlü uzun ve lüks giyinişler nehyedilmiştir.

[6] Bu hadîs kasıtsız olarak elbisesini sarkıtıp sürüyen kimseye günâh olmadığını ifâde etmektedir. Demek ki, günâh,kibirlenme kasdmdadır. Bunun bir rivayeti Ebû Bekr'in fazîleti bâbi'nda geçmişti.

[7] Başlığa uygunluğu "Kalkıp acele ile elbisesini arkasından sürüyerek yürüdü" sözündedir. Peygamber'in bu fiili de kibirlenme kasdı olmaksızın elbisesini sarkı­tıp yerde sürükleyen kimseye bir günâh olmadığına açıkça delâlet etmektedir. Bunun birkaç rivayeti Kusûf'ta geçmişti.

[8] Başlığa uygunluğu "Bir takım elbise giyinmiş ve çemrenmiş olarak çıktı" sö-zündedir. Bunun bir rivayeti Namâz'da, "İmâmın sütresi, arkasındakilerin de sütresidir bâbı"nda daha uzunca bir metinle geçmişti. Buhârî burada hadîsi kı­saltarak getirdi.

Müslim'in rivayetinde bu çemrenmenin zikri sırasında: "Bacaklarının ak­lığı hâlâ gözümün önündedir" ta'rîfi vardır.

et-Teşmîr, bir nesneyi çekip büzmek..., baldırdan ve bacaktan esvabı yuka--n sığayıp çemremek ma'nâsınadir ki, bacakları sığamak ta'bîr olunur...

el-Hulle, hâ'nın ötresi ile kumaştan ve başka bezden ridâ ve izârın mecmû ûna denir, elbette "Hülle" iki parçadan olur, bir parçaya "Hülle" denilmez... (Kaamûs Ter.).

[9] İzâr, Arablar'ın giydikleri boy elbisesidir ki, bunun topuktan aşağı lüzumsuz uzatılması, kibirlenmek alâmeti idi. Onun için hadîste buna ağır ceza ta'yîn edi­lerek bundan nehyedilmiştir. Şübhesiz ateşte yanacak olan topuktan aşağı lü­zumsuz, yerde çekilip sürüklenen elbise parçası değil, bunun içinde o hizada bulunan ayaklardır. Burada kinaye olarak elbise zikredilip ayaklar ve beden kasdedilmiştir.

[10] Hadîslerin başlığa delîllikleri meydandadır. Böyle kendini beğenmiş olarak, bii-yüklene büyüklene, çalımlı ve şımarık bir yürüşle yürümek, Kur'ân dili ile de men' edilmiştir: "Yeryüzünde şımarık yürüme. Zira Allah her kibir taslayanı, kendini beğenip övüneni sevmez"" (Lukmln: İS).

[11] Bütün bu hadîsler ve mutâbaatlar hangi nevi'den olursa olsun, kibirden dolayı, uzatılıp yerde sürüklenen elbiselerin nehyini ifâde etmektedirler.

[12] Bunların saçaklı elbiseler giydiklerini başka hadîsçİler nakletmelerdir.

[13] Hadîsin başlığa uygunluğu "Şu elbise saçağı gibi" sözündedir. Bunun bir riva­yeti Talâk Kitabı, "Üç boşama ile boşamaya cevaz veren kimse bâbı"nda geç­mişti. Hadîsin son cümlesi râvî ez-Zuhrî'nin kelâmmdandir.

er-Ridâ, omuz üzerine yâhud iki kürek arasına konularak giyilen bir bez­dir, bedenin üst tarafına mahsûstur (Şerhler).

er-Ridâ, râ'nm kesriyle ma'rûf bir örtüdür ki, başa ve belden yukarıya bü­rünecek şal, fûta makûlesine denir, izâr mukaabilidîr. îzâr, belden aşağıya tu­tunacak fûta makûlesinden peştemâlden ibarettir (Kaamûs Ter.)

[14] Enes'in bu sözü dokuz bâb sonra gelecek olan hadîsin bir parçasıdır.

[15] Bu hadîs uzunca bir metinle Beşte bir Kitâbı'nda geçmişti.

[16] Arablar'da ridâ ve izâr giymek yaygın ise de gömlek, yeni olmayıp kadîm bir giyecektir. Buhârî Yûsuf âyetini zikretmekle, gömleğin kadîm bir giyecek oldu­ğunu işaret etmiştir.

[17] Başlığa uygunluğu "İhrama giren kimse gömlek giymez..." sözündedir. Bunun birer rivayeti İlim ve Hacc Kitâblan'nda da geçmişti

[18] Peygamber'in kendi gömleğini ibn Ubeyy'e giydirmesi sebebleri arasında, Be­dir günü Peygamber'in amcası Abbâs'a, İbn Ubeyy'in kendi gömleğini hediyye etmiş bulunmasına bir mukaabeledir denilmiştir. Başlığa delâleti açıktır. Bunun daha bütün bir rivayeti Cenazeler Kitabı; "Ölü kabrinden çıkarılır mı bâbı"n-da geçmişti.

[19] Bunun da bir rivayeti Tefsîr'de, el-Berâe Sûresi'nde geçmişti.

[20] Başlığa uygunluğu "Rasûlullah parmağıyle yakas-na doğru şöyle İşaret ediyordu" sözünden alınır.

Bu hadîsin aslı Buhârî ve Müslim'in Zekât Kitâbları'nda geçmişti.

[21] Namaz Kitâbı'nda "Şâm cübbesi içinde namaz kılmak" şeklinde başlık açmış­tı. Cihâd'da da "Seferde ve harbde cübbe" başlığı açmıştı. Bunun aslı Abdest Alma Kitâbı'nda, "Mestler üzerine mesh bâbı"nda geçti. Bu sefer, Tebûk Se­feri idi.

[22] Bu da Abdest Alma Kitabı, "Ayaklan temiz iken mestleri içine soktuğu zaman bâbı"nda geçmişti. Buradaki başlığa uygunluğu "Üzerinde yünden bîr cübbe vardı" sözündedir.

[23] Kastallânî:. Kaba, Acemler'in tanınmış libâsından dar bir cins libâstır diye ta'rîf etmiştir. Bunun ipekten dokunmuş bir kaftan olduğu da söylenmiştir.

el-Ferrûc: Tennûr vezninde, küçük çocuk gömleğine denir ve ensesinden yırtmacı olan kaftana denir ki, üste giyilir. Bu, hâlâ "Ferrâce" dediğimiz şey­dir ki, Fârisî'de "Ferecî" derler (Âsim Efendi).

[24] Hadîsin başlıkla münâsebeti açıktır. Mısver'le babası Mahranıe ibn Nevfel'in her ikisi de sahâbîdir. Abdu Menâf oğulları'ndandır. Mısver küçük sahâbîler-dendir. Hicretin beşinci yılında doğmuş, Mekke'nin fethinden sonra altı yaşın­da Medine'ye gelmiştir. Hadîste bildirildiği üzere, babasıyle Rasûlullah'm huzuruna gitmesi bundan sonra olacaktır. Peygamber'in vefatında sekiz yaşın­da idi. Rasûlullah'tan hadîs ezberlemiş ve Sahîhayn 'da rivayet edilmiştir. Ken­disi: "Ben Rasûlullah'tan hadîs işittim. O sırada ben hadîs yüklenecek ve ezberleyecek derecede akıllı, zabtedici bir çağda idim" demiştir. Babası İse ihti­yar idi. Rasûlullah'ı yanma çağırtması ve O'nun da icabet etmesi, ihtiyarlığın­dan dolayı idi.

[25] Bu ipek feraceyi hediye eden Dûmetu'l-Cendel Meliki Ukeydir ibn Abdilmelik'tir. Müslim'in Câbir'den rivayetinde, çıkardığı libâsın bir ipek kaftan olduğu, bu­nu çıkarırken de "Bunu giymekten beni Cibril nehyetti" buyurduğu belirtilmiştir.

Bunun bir rivayeti Namaz, "İpek ferrûc içinde namaz kılan ve çıkaran kimse bâbı"nda geçmişti.

[26] Müsedded, Buhârî'nin şeyhidir. Buhârî bunu müzâkere yoluyla aldığı için, "Bana söyledi" ta'bîriyle getirdi. Bu da mevsûl ve tam bir hadîstir.

Bornus, başlığı bedeninden olup ona bitişik bulunan giyecektir.

[27] Bunun bir rivayeti yakında geçmişti.

[28] el-Huff... insanın ayağına giydiği çizmeye, mest, çedik, tomak makûlesi ayak­kabıya denir ki, üzerine meshetmek mümkin olur... Bir kat olduğu için hafifli­ğinden dolayı bu isim verilmiştir. Bunun üzerine giyilen ayakkabıya "Çermûk" denir (Kaamûs Ter,).

Burada açılan bâblarda onların altında getirilen hadîslerin birbirleriyle mü­nâsebetleri meydandadır. Bu hadîsler bundan önce de birkaç kerreler geçmiş ve açıklamalar verilmişti.

[29] et-Takannu': Bir kimse başına câr bürünmek, tulga ve miğfer giymek ma'nâsı-nadır.

el-Makanna': Muazzam vezninde, basma tulga giymiş adama denir; demir­den miğfer giymiş ma'nâsınadır,

el-Kınâ': Kitâb vezninde baş örtüsüne denir...

el-Asb: Ayn'ın fethi ve sâd'm sükûnu ile bir nesneyi dürüp bükmek, sarıp bağlamak... ma'nâsınadır.

el-Isâbe: Ayn'ın kesriyle... ve başa ve alma bağladıkları sargıya denir; çen-ber, dülbend, kaşbasdı ve baş-bağı gibi. Ve hassaten sarığa denir, amâme gibi. (Kaamûs Ter.)

[30] Bu, Ensâr'm Menkabeleri'nde ve daha başka yerlerde geçen uzunca bir hadîsin   parçasıdır.

İbn Abbâs: Rasûlullah (ölüm hastalığından biraz önce) üzerinde bir ridâ ile ve ridâsım iki omuzu üzerine koyarak ve ağrıyan başı üzerine de siyah bir kumaş parçası sarmış olduğu hâlde mescide çıktı ve nihayet minber üzerine otur­du... şeklinde tahdîs etmiştir.

[31] Enes'in bu hadîsi de bu bâbda uzunca bir metinle gelecektir.

[32] Başlığa uygunluğu "îşte Rasûlullah başını bir sargı ile sanp örtmüş olarak geli­yor.." sözündedir. Bu hadîs bu İsnâdla İcâre'de "Zaruret sırasında müşrikleri

[33] Bunun bâzı rivayetleri Hacc, Cihâd ve Mağâzî Kitâbları'nda da geçmişti.

el-Miğfer, Minber vezninde el-Miğfere, el-Gıfâre, "Kitabe" vezninde şu zırh külahına denir ki, baş kisvetinin altından giyilir, bir kavle göre başı ve yüzü omuz­lara gelince bürüyen zırh külahına denir ki, başa yalnız giyilir ve Türkçe'de "Tulga" ta'bîr olunur (Kaamûs Ter.).

[34] Bu, Peygamber gönderilmesi bölümünde, "Peygamber'in ve sahâbîlerinin Mek­ke'de müşriklerden karşılaştıkları ezalar bâbı"nda geçen hadîsin bir parçasıdır. Açıklaması orada verilmişti.

[35] Başlığa uygunluğu "Necrân dokumalarından kaim kenarlı bir bürde" sözünde-dir. Bunun bir rivayeti Hums'ta geçti, Edeb'de de gelecektir.

[36] Bunun bir rivayeti Cenazeler Kitâbı'nda "Kefenini Peygamber zamanında ha­zırlayan kimse bâbı"nda geçmişti.

Buradaki bâzı isimler:

el-Höşıye: Kumaşın iki tarafındaki saçağa denir. Bu saçak kumaşın kulla­nılmadığının ve tezgâhtan çıktığı gibi yeni bir kumaş olduğunun nişânesidir.

el-Burd: Bâ'nm dammıyle bir nevi' çizgili, yânî çubuklu kumaş adıdır. Ve bir nevi' abaya denir ki, ihram gibi bedene bürünürler, bu cemi'dir. Müfredi "Bür-de"6ü. Ve hâlâ bu diyarlarda hırka ta'bîr ettiğimiz libâsa da Burde denilir...

eİ-Hıbere: Bir nevi' Yemen kumaşının adıdır ki, pamuktan yâhud ketenden dokunan çubuklu bir kumaştır. Buna "Burdu Yemânî" de denilir.. Tahbîr, tez-yîn ve tahsîn ma'nâsına olup bu kumaş da yol yol çubuklarla süslendiği için "Sev-bun muhabber = Süslü kumaş" ta'bîri de vardır.

el-Şemle: Kadife dedikleri büyük ve tüylü saçaklı ihramdan küçük şu yuf­ka ihrama denir, Arablarona bütün bedeni bürüyüp sarınırlar... (Kaamûs Ter.) Bu îzâha göre semle, burde üzerine bürünülen kisvedir.

[37] Bu, Buhârî'nin Müslim'den ayrı rivayet ettiği hadîslerdendir. Bunun bir rivaye­ti Tıbb'da ve Musa'nın ölümü'nde geçmişti.

[38] Bu hadîslerin başlığa uygunlukları meydandadır, bunlardaki giyecek isimleri­nin açıklamaları daha önce verilmişti.

[39] Hamîsa, yün yâhud sûftan dört köşeli İki taraflı zencefil bir nevi' siyah abaya denir ki, pek yumuşak ve dürünce pek az yer tuttuğu için bu ismi vermişlerdir. Bu hamîsa Şâm kumaşlarından olup Peygamber'e Ebû Cehm Kuraşî tarafından hediye edilmişti.

[40] Enbicânî, nakşı olmayan, yumuşak, fakat kalın sûf abaya denir ki, hamîsa ka­dar kıymetli kumaşlardan sayılmazmış.

Ebû Cehm ibn Cehm ibn Huzeyfe ibn Ganim el-Kuraşî el-Adevî (R) Mek­ke fethi günü İslâm'a giren Kureyş büyüklerindendir.

Bu hadîsin bir rivayeti Namâz'da daha geniş olarak geçmişti.

[41] Başlığa uygunluk "Kisâ ve kaba bir izâr" sözündedir. "Kisâ", örtü, yaygı ve kilim ma'nâlarınadır, cem'i "Eksiye" gelir.

[42] Başlığa uygunluğu "İştimâlu's-sammâ giyinişiyle libâsa bürünmesinden" sözün­dedir.

Sevb, kumaş demektir. O zamanın tam takım elbisesi -biri izâr, diğeri ridâ olmak üzere- iki sevb idi. Bunun hepsi bir hülle ederdi. Burada bir sevbden mak-sad ridâdır ki, sağ ucunu sol omuzundan geçirmek ve sol ucunu sağ kolunun altından çıkarmak suretiyle iki ucunu ya göğsü tarafından, ya arkadan bağla­narak tesettür edilirdi. Bu türlü giyinmeye "Teveşşuh" "tltihâf" ve "İstimal" de denir.

Iştimâlu's-Sammâ: Kumaşla bedevilerin büründükleri gibi bürünmektir ki, ihramı sağ canibinden sol kolunun ve sol omuzunun üzerinden götürdükten sonra sağ kolunun ve sağ omuzunun üzerinden atmakla tamamen bürünmekten iba­rettir. Elİeri ve ayaklan ve bütün âzası bağlanmış olur. Bİr kavle göre izâr ve ihram makûlesinden yalnızca bir kat sevbi bürünmekten ibarettir. Şöyle ki: Eğ­ninde ondan başka sevb olmayıp ve onun bir tarafını kaldırarak diğer omuza atar, lâkin bedeni tamamen örtmediğinden avret yerinin bâzısı meydana çıkar... Şârih der ki, ikinci ta'rîf fakîhlerin kavlidir. İki ta'rîfte de mahzur olduğundan dolayı, Peygamber'in nehyi sâdır olmuştur... Ve İştemele's-semmâ terkibi İştemete'ş-şetnlete's-sammâe te'vîlindedir. (Kaamus Ter., IV, 371).

İhübâ': Bir adam sevbine sarınıp bürünmek, bir kavle göre dülbend ve ks-i mer makûlesi ile sırtını ve baldırlarını sarıp toplamak ma'nâsınadır... Daha ko­lay tefsiri, insan kaba etleri üzerine oturup bacaklarını da dikerek o hey'et üzere sarınmaktır. Bu tertîbde dikkatsizce sarınan kimsenin, görünmesi haram olan beden azalarından bâzılarını örtmemesi ihtimâli gâlib olduğu için, böyle oturanın dik­katli olması lâzım gelir... Herhalde İştimâlu's-sammâile İfıtibâ'daki nehyin sebe­bi, haram avret yerinin açılması korkusudur. Avret yerinin açılmasına mahal vermeyecek derecede olursa haram olmazlar (Tecrîd Ter., II, 243).          

[43] Bunun kısaltılmış bir rivayeti Buyu' Kitâbı'nda, "Bey'u'l-mulâmese bâbı"nda geçmişti.

Buradaki giyinişlerin ta'rîfleri de bundan önceki haşiyede verilmişti. Kısa­ca tekrar edilirse: el-İştimûl, iftiâl vezninde bir adam ihramını elleri bile dışarı­da kalmayıp bütün bedelini ihata eylemek veçhile bürünmek ma'nâsınadır... ..   Bu ma'nâdandir ki, bir adamı bir madde ihram gibi basıp ihata eylese "İşteme-V   le aleyhi'l-emru(= İş onu tamâmiyle kapladı)" derler {Kaamûs Ter., III, 1388). eî-İhîibâ: Bir adam sevbine sarınıp bürünmek, bir kavle göre dülbend ve .   kemer makülesiyle sırtını ve baldırlarını sarıp toplamak ma'nâsınadır ki dervîşr    ler ıstılahında "Kemende girmek" ta'bîr olunur (Mütercim Âsim Efendi).

[44] Hadîslerin birkaç rivayeti daha önce geçmiş ve ilgili açıklamalar verilmişti. Baş­lığa uygunlukları da meydandadır.

[45] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bâzı rivayetleri Cİhâd'da "Farsça ko­nuşan kimse bâbı"nda; ve "Habeşistan'a hicret bâbı"nda geçmişti. Ümmü Hâ-' lİd, Habeşistan'dan gelen muhacirlerden idi. Peygamber'in ona karşı Habeşçe söy­lemesi, onun Habeş dilini öğrenmiş bulunduğundan idi.

[46] Buhârî bunu Akîka'da bu isnâdla ve fakat metinsiz olarak işaret etmiş, daha önce ise uzunca bir metinle sevketmiştir. Hadîsteki "Hureysiyye" ta'bîri Kuzâa kabilesinden Hureys ismindeki bir adama nisbettir.

[47] Başlığa uygunluğu "Üzerinde yeşil bir örtü vardı" sözündedir.

[48] Bunun bir rivayeti Uhud gazvesi'nde geçmişti. Müslim'in rivayetinde bu iki kişi­nin Cibrîl ile Mîkâîl oldukları açıkça söylenmiştir.

[49] Başlığa uygunluğu "Peygamber'e geldim. O üzerinde beyaz bir elbise olduğu hâlde uyuyordu" sözündedir. es-Sefaksî şöyle dedi: Buhârî'nin buradaki tefsiri hadîsin zahirine muhaliftir. Eğer tevbe şart olsaydı "Zina etse de, hırsızlık yap­sa da" demezdi. Hadîs, zahiri üzeredir. Kul müslümân olarak Öldüğü zaman, ateşten önce veya sonra cennete girecektir. Bu, Allah'ın haklarında sünnet ehli­nin ittifâkıyle böyledir. Kul haklarında ise, çoklarına göre hakkın geri verilmesidir... (Kastallânî).

[50] Bunlar aynı konuda ayrı ayrı yollardan bâzı küçük farklılıklarla gelmiş hadîs­lerdir. Başlıkla ilgileri meydandadır. Umer (R) devlet başkanlığı sırasında bölge valilerine ve kumandanlarına zaman zaman emirnameler, ta'lîmâtlar yazıp yol­lar, bunlara Peygamber'den hadîsler de koyarak İslâm'ın getirdiği yüksek me­deniyetin esaslarının oralarda öğretilip yerleştirilmesine çalışırdı.

[51] Buda ayrı yoldan bir rivayettir. Bunda parmaklardan biri'' Müsebbiha'' ismiy-, ,    ledir. Bundan öncekinde "Sebbâbe" ismiyle idi. Bunlar aynı şeydir. Başparmak-*     tan sonra gelen parmaktır. însan sövme ânında bîrşeye işaret ederken bu parmakla işaret ettiği için, bu isim verilmiştir. Namaz kılan da tevhide ve Al­lah'ın ortaktan tenzihine işaret ederken bu parmakla işaret ettiği için de "Müsebbiha" ismi verilmiştir.

[52] Huzeyfe, eski İran medeniyetinin tefâhur vâsıtası olan bardağı tereddüdsüz fır­latıp atmış, gerekçesini de açıklamış ve Peygamber'in bu konudaki yasağım şid­detli bir surette uygulamaya başlamıştır. Bu kaba bir hareket değildi, daha önceki ziyafetlerde tekrar tekrar bildirilmiş olan yasağa ehemmiyet verilmemesi üze­rine de uyarıcı ve te'sîrli bir uygulama idi.

[53] Yüce Allah, cennetlikler hakkında "...Orada elbiseleri de ipektir" (el-Hacc:Fâtır._33) buyurdu.

Âlimler cumhuru bu hadîslere dayanarak erkeklere ipek giymenin harî olduğuna hükmetmişlerdir. Harâmlık sebebine gelince, bunun erkekler için râf olması, gurur vesilesi olması ve kadınlara lâyık olan nevi'den bir süslenn ye kalkışarak kadınlara benzemesi gibi sebeblerdir.

[54] Bunu et-Taberânî el-Mu'cemu'I-Kebîr'ûz senediyle rivayet etmiştir.

[55] Başlığa uygunluğu "Bizler ona dokunmaya başladık" sözündedir. Bunun bir rivayeti "Sa'd ibn Muâz'm menkabeleri bâbı"nda geçti

[56] Başlığa uygunluğu "Ve ipek üzerine oturmamızı nehyetti" sözündedir. Bu hadî­sin bâzı rivayetleri Eşribe'de, Et'ime'de de geçti. Fakat onların hiçbirinde bu "İpek üzerine oturma..." ziyâdesi yoktur. Bu, Buhârî'nin müfredâtındandır (Aynî).

[57] Başlığa uygunluğu "Ve ipek üzerine oturmamızı nehyetti" sözündedir. Bu hadî­sin bâzı rivayetleri Eşribe'de, Et'ime'de de geçti. Fakat onların hiçbirinde bu "İpek üzerine oturma..." ziyâdesi yoktur. Bu, Buhârî'nin müfredâtındandır (Aynî).

[58] Bu Âsim ibn Kuleyb hadîsinin bîr rivayetini Müslim de Libâs Kitâbı'nda getir mistir: Müslim Ter., VI, 346-348 "2078".

[59] Bu hadîsteki ta'bîrlerin açıklaması:

Siyâbun Mudallaa: Bâzı yerleri dokunmuş, bâzı yerleri dokunmadan bı­rakılmış olan kumaşa denir ki, aralık aralık kaburga kaburga tarzında olur. Bir de yol yol ipekle çİtâre tarzında dokunmuş kumaşa denir.

Mİysere (cem'i:Meyâsir ve Mevâsir): Mıknese vezninde şu elbiseye denir ki, diğer elbiseler üzerine giyilmekle onlar dahî kabarıp yükselirler, murâd üst­lük libâs olacaktır.

Mi'sere: Eyer yastığına denir ki, eyer baldırı incitmesin diye edinilir. Bâzı diyarda ona "Köpçük" ta'bîr ederler. Keza canavar postlarına denir. Harîrden, dîbâcdan olan eyer ve palan minderlerine denir (Kaamûs Ter.).

Mi'sere: Acemler'in binme eşyâlarındandır, ipekten, dîbâcdan yapılır ve kü­çük minder gibi edinilir. İçi pamuk yâhud yün ile doldurulur. Binici bunu deve semerinin yâhud at eyerinin üstüne kendi oturağının altına kor (en-Nihâye).

Kassî: İpekle karışık ketenden dokunmuş bir kumaştır. Mısır'da Tenîs şeh­ri yakınında deniz kenarında Kass veya Kİss denilen bir beldeye nisbet edilmiş­tir. Bu kumaş oradan getirilir imiş. Bâzı hadîs âlimleri de "KassF'nİn aslı "Kazzî"dir. "Kazzî" de ibrişim denilen ham ipek ma'nâsma olan "ATazz" kerî­mesinin ismi mensubudur, "Kazz"deki zây harfleri sinlere tebdîi edilerek "Kassî" olmuştur, dediler.

[60] Bunlardan nehyin sebebi, bu kumaşların her devir için pahalı ve lüks şeyler ol­ması, en âdî kumaştan bile mahrum bulunan bunca fakirlere karşı tefâhur ola­cağı, zarurî şeylerden olmayıp fazladan meşgale ve teferruat olmaları gibi hususlar .   olması muhtemeldir.

[61] İhtiyâç ve zaruret hâllerinde yasak olan şeylerin kullanılması dînî bir asıldır: "Za­ruretler haramları mübâh kılar".

Bu hadîsi Buhârî gibi Müslim de aynı kitâbda getirmiştir.

[62] Siyerâ kelimesi hakkında Âsim Efendi: "Bir nevi' alaca kumaştır ki, yol yo! sarı kalemli ve çubuklu olur, dokumasında bol ipek karışık bulunur" diyor (Kaamûs Ter.).

Bol İpekli olduğu için nehyedilmiştir. İpeği az olan kumaşın kullanılması

erkekler için de caiz oluyor. Kumaştaki ipeğin azlığı-çokluğu hususunda Hanefiler kumaşın argacı ile erişini; Şâfiîler de ağırlığını ölçü olarak kabul etmişler­dir. Hanefîler'e göre bir kumaşın erişi ibrişim, argacı pamuk, keten, yün olursa o kumaştan yapılan elbiseyi erkekler için de giymekte be's yoktur.

Alî'nin "Ben onu kadınlarım arasında yarıp bölüştürdüm" sözünde ken­disine izafe ettiği kadınların annesi Fâtıma bintu F.sed, eşi Fâtıma bintu Rasû-hıllah ve Hamza'nın kızı Fâtıma olduğu rivayet edilmiştir... (İbn Ebi'd-Dünyâ, Kitâbu‘l-Hedâya).

[63] Başliğa uygunluğu "Onu başkasına giydirmen için" sözünden alınır. Çünkü bu­nun ma'nâsı, onu başka bir kadına hibe ve benzeri bir suretle vermen için, de­mektir. Bu da ipekli kumaşın kadınlara halâl olduğuna delâlet eder.

Bunun bir rivayeti Cumua Kitâbı'nda "Bulabileceği en güzel elbiseyi giyer bâbı"nda geçmiş ve bâzı açıklamalar verilmişti.

[64] Bu hadîsle de kadınların ipek elbise giymelerinin caiz olduğuna delîl getirilmiş­tir. Bunu en-Nesâî de Zînet Kitâbı'nda rivayet etmiştir.

[65] Yânî Peygamber (S) giyilecek elbiselerden veya üzerinde oturulacak döşeme ve yaygılardan herhangibir moda üzerinde ısrar edip darlık yapmaz, bu hususlarda dâima genişlik gösterir, müsamahalı davranır idi. Çünkü Peygamber moda ta'-yîn etmemiş, sâdece ma'kûl örtünme hududunu göstermiştir. Milletlerin giyin­me ve örtünme nevi'leri ve modaları bölgelere ve örflere göre ayrı ayrı olur.

[66] Hadîsin başlığa uygunluğu "Bir de gördüm ki, Peygamber bir hasır üzerinde bulunuyor... ve içi lif dolu deriden bir yastık.." sözlerinden alınır. Bu hadîsin çok uzun bir rivayeti "Yüksek oda bâbı"nda, keza Tefsîr'de, et-Tahrîm Sûresi teısîrinde geçmişti. Daha kısa olarak Nikâh'ta da geçmişti.

Bu hadîste Peygamber'.n giyim ve yaygı hususlarında ne kadar sâde, gös­terişsiz ve mütevâzi' bir hayât yaşadığı pek açık surette görülmektedir. Allah O'na salât ve selâm eylesin!

[67] Yânî yeninin genişliği sebebiyle bedeninden bir kısmın meydana çıkmasından endîşe ettiği için düğmelerle düğmeleyip, bedenini kapatırdı.

Hadîsin başlığa uygunluğu Peygamber'jn "Nice giyinik kadınlar vardır ki kıyamet gününde çıplaktırlar" sözüyle mü'minlerin analarını ve onların şahsın­da bütün mü'mine kadınları ince, kısa, dar ve bedenlerinin vasıflarını gösteren elbiseler giymekten sakındırması yönün dendir.

Peygamber bu hadîsinde kendisinden sonra ümmetinin uğrayacakları fitne ve musibetleri hem de nail olacakları hudûdsuz ni'met hazînelerini ve rahmeti ha­ber verdiği gibi, "Giyinik çıplaklar" zümresinden yâhud örtülü olmakla beraber elbisesinde israf ve aşırılık yapacak nice kadınların meydana çıkacağını da haber vermiştir. Kadınlarını uyandırmayı istemesi de onlara va'z etmek, sadakaları çok vermek ve israfı terkeylemeğe teşvik etmek, Peygamber kadınları olmakla alda-narak ibâdet ve tâatten gaflet caiz olamayacağını bildirmek içindir...

Bunun bir rivayeti llim'de de geçmişti.

[68] Başlığa uygunluğu "Sağlıkla eskit ve parçala" duâsındadır. Bunun bir rivayeti "Siyah hamîsa bâbı"nda geçmişti.

[69] ez-Zağferân, ma'rûf isimdir ki, Türkçe'de "Safran" ta'bîr ederler.

ez-Zağfera: Dahraca vezninde bir nesneyi zağferânla boyamak ma'nâsınadır.

[70] el-Vers: Vâv'ın fethi ve râ'nın sükûnuyle sissim tarzında bir nebat adıdır. Yemen ülkesine mahsûstur, bir defa ekildikte yirmi seneye dek çiçek ve meyve vererek kalır... ve onunla boyanmış kumaş cimâ'ı kuvvetlendiricidir... Türkçe'de "Alaçehre" ve "Yemen zağferânı" dedikleridir ki, onunla sarı boyanır... (Kaa­mûs Ter.).

Ahmed ibn Hanbel ve Sünen sâhibleri Haris Ebû Umâme'den sahîh olarak: Rasûlullah: "el-Bezâzetu mine'l-îmâni'= Hayatta sadelik îmândandır" buyurdu­ğunu rivayet etmişlerdir. Erkekler için renkli şeylerle yapılacak vücûd ve yüz süs­lemesi mekruh ve çirkin sayılmıştır.^Yalnız yeni evlenen gençler müstesnadır.

[71] Hadîs metnindeki kırmızı hülleyi İbn Humâm: Kırmızı ve yeşil çubuklu olarak' dokunmuş Yemen kumaşından iki kat elbisedir diye ta'rîf etmiştir.

[72] Bunun bir rivayeti "Kassî giyme bâbı"nda geçti. Cenâzeler'de daha uzun ola­rak geçmişti. Buradaki ipek kumaşların ta'rîfleri de orada verilmişti. Burada şu kadarını tekrar edelim:

Miysere (cem'i Meyâsir ve Mevâsir): Mıknese vezninde şu elbiseye denir ki, diğer elbiseler üzerine giyilmekle onlar dahî kabarıp yükselirler, murâd üstlük li­bâs olacaktır... Ve eyer yastığına denir ki, eyer baldırı incitmesin diye edinilir. .    Bâzı diyarda ona "Köpcük" ta'bîr ederler. Keza., ipekten, dîbâcdan olan eyer ve palan minderlerine denir (Kaamûs Ter.).

[73] en-Niâlu's-sebtiyye: Tabaklanmış deri ile yapılan ayakkabılar demektir. es-Sibt: Sîn'in kesriyle dıbâğat olunmuş derilerdir... Yâhud karaz ile yânî palamutjle -   dibâğat olunmuş deriye mahsûstur. Türkçe'de "Gön" ta'bîr ettikleridir. Sari­hin beyânına göre dibâğatla tüyleri izâle olunduğundan en-Niâlu 's-sebtiyye bu­na mensûbdur. Ve o ayakkabıya da Sibt denilir (Kaamûs Ter.).

[74] en-Na'l: Nûn'un fethi ve ayn'ın sükûnuyle ayağı yere çıplak dokunmaktan ko­ruyacak nesneye denir ki, ayakabı ve pabuç ta'bîr olunur... bütün nevi'lerini şâ­mildir. Her mahalde birgûnâ dikip ayaklarına giyerler; Türkçe'de "Nâleyn" de­dikleri ki, çamurlukta giyilir na'leynden tahrif edilmiştir (Kaamûs Ter.).

[75] Bunun bir rivayeti Abdest Alma Kitâbı'nda geçti. Giyilen kumaşlar vers veya zağferânla sanya boyandığı gibi, hoşça kokulu olan bu boya saç-sakal boya­makta da kullanılırdı.

[76] Huffeyn'm ta'rîfi de 14. babın haşiyesinde verilmişti

[77] Bu hususlar giyinmek, mescide girmek, süslenmek, başını tıraş etmek gibi ke­rîm fiillerden olan hususlardır. Sümkürmek, istincâ gibi hususlarda ise soldan başlarlardı.

[78] Sıhhî bir zaruret üzerine tek giyimli olarak yürümek hâli bu nehiyden müstes­nadır.

[79] el-Kıbâl, Kitâb vezninde, ayakkabıda olan tasmaya denir ki, orta parmakla ya­nındaki parmağın aralığına geçer, bu hâlâ Haremeyn ahâlîsinin cemceme tar­zında olan na'llerinde olur (Kaamûs Ter.).

[80] el-Kubbe... tepesi daireli binaya denir ki, künbed ta'bîr olunur... Aslında Arab evlerinden küçük ve yuvarlak çadıra denip, sonradan mutlaka çadırda kullanıl­dı (Asım Efendi). Bu ta'rîfe göre Kubbe, yayvan küçük çadırdır.

Bu hadîsteki vak'a, Mekke'ye olan seferlerden birinde olmuştu. Peygam­ber Minâ'ya yakın Abtâh denilen yerde imiş.

[81] Bu ganîmet taksimi akabinde Ensâr'ı toplayıp onlara hitâb ettiği zaman olmuş­tu. Bunun bir rivayeti Humus Kitâbı'nda geçmişti

[82] Başlığa uygunluğu "Hasır yayar, üzerine otururdu" sözündedir. Bunun birer rivayeti Namâz'da, "Gece namazı bâbı"nda ve îmân'da, "Dînin Allah'a en se­vimlisi... bâbı"nda, geçmişti.

[83] Başlığa uygunluğu "Omuzunda dîbâcdan altın düğmeli" sözündedir. Bunun bir rivayeti yakında "Kaftan ve ipek ferrûc bâbı"nda da geçmişti.

[84] Başlığa uygunluğu "Altın yüzük takmaktan..." sözündedir.

Bu hadîsin bir rivayeti Cenazeler Kitâbı'nın evvelinde geçmişti. Orada emirler nehiylerin önüne geçirilmişti.

Hâtem, tâ'nın fethi ile yazılı evrakı ve vesikaları damgalamakta kullanılan mühür ve mühür yüzük olup âlet ismidir. Hatim ise tâ'nm kesresiyle fail ismi olup hatmeden, nihayete erdiren yâhud mühürleyen demek olur. Bu kelime Kur'ân-ı Kerîm'de de geçmektedir. Tefsîr'de iki türlü okunduğu ve ma'nâlan bildirilmişti. "Muhammed adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Fakat Al­lah'ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah herşeyi hakkıyle bilendir" (el-Ahzâb: 40).

[85] Rasülullah'ın bu yüzüğü sâdece parmağa takılan bir yüzük değil, kaşında "Mu-hammedun Rasûlullah" yazılı olup resmî vesikaları mühürlemekte kullandığı bir mühür yüzüktü. Bunun için "Hâtem" kelimesinin "Mühür yüzük" şeklin­de tercemesi daha doğrudur.

[86] Peygamber'in altın yüzükten vazgeçmesinin ve bu suretle erkeklere haram ol­masının sebebleri arasında, piyasada tedavül etmekte olan altının gitgide halkın parmaklarına geçerek tedavülden alıkonulması ve bu suretle iktisadî hayât üze­rinde ciddî te'sîrler yapması da zikredilebilir. Peygamber altından mühür yü­zük takmakta devam etseydi, yeryüzündeki erkek-kadm her mü'min du hare­keti şübhesiz bir sünnet telâkki edecek, herkes parmağına küçük-büyük bir mikdâr altın yüzük takacaktı. Bunun neticesinde de çok büyük bir yekûn tuta­cak tonlarca altın da ticarî ve İktisadî hareketlerden men' olunacaktı. Bu habs ve men' ise yalnız İslâm Âlemİ'nin iktisadiyâtım değil, belki bütün insanlık ale­mindeki iktisadî hareketleri olumsuz yönden te'sîr altında bulunduracaktı. Al­tın yüzük kullanılması bir defa sünnet kabul edilince de artık hiçbir kaanûn, hiçbir siyâsî ve İdarî tedbîr bunun önüne geçmeye muktedir olamayacaktı. Bu bakımdan Peygamber'in bizzat parmağından mühür yüzüğü çıkarıp atması ve bunu ebediyyen takınmayacağım beyân ederek men' eylemesi, yalnız İslâm Alemi için değil, fakat bütün insanlık için çok büyük bir iyilik ve büyük bir rahmet olmuştur.

Erîs, Medine'de Kubâ köyüne yakın meşhur bir bustândır. İçindeki kuyu, bustâna izafetle "Erîs Kuyusu" diye anılmıştır. Peygamber de bu kuyunun ba­şında otururdu.

[87] Bu, Abdullah ibn Umer'in bundan önce daha bütün olarak geçen hadîsinin başka yoldan ve daha kısa bir rivayetidir.

[88] Bütün hadîs ehli şöyle dedi: Bu, İbn Şihâb'ın vehmidir, ibn Şihâb altın yüzük­ten gümüş yüzüğe saptı. Çünkü İbn Şihâb'mkinden başka olan Enes rivayetle­rinde ma'rûf olan  Peygamber'in gümüş  yüzük  edinmesi ve onu elinden atmadığıdır. Nitekim Müslim de hadîslerin bakiyyesinde bunu zikretmiştir (Kaa-di Iyâd).                                                                                                          

Hadîsçilerden bâzısı da ibn Şihâb'ın hadîsini te'vîl ederek, bu hadîsle diğer rivayetler arasını birleştirmişlerdir. Şöyle ki: Peygamber (S) altın yüzüğü haram kılmak istediği zaman bir gümüş yüzük edindi. Gümüş yüzüğü takındığında ay­nı gün İçinde onun mübâhlığını insanlara öğretmek maksadıyle, onu İnsanlara gösterdi. Sonra altın yüzüğü çıkardı ve onun tahrîmini insanlara bildirdi. Bu­nun üzerine insanlar altın yüzüklerini ellerinden çıkardılar. Binâenaleyh "İn­sanlar da parmaklarındaki yüzükleri çıkarıp attılar" sözü, altın yüzüklerini1 ellerinden attılar demek olur. Bu sahîh bir te'vîldir. Hadîste bunu men' edecek bir husus yoktur (Nevevî).

[89] el-Fassu; fâ'nın üç harekesiyle ve sâd'ın teşdîdiyle yüzük kaşına denir... (Kaamûs Ter.).

eİ-Vabîs: Vâv'm fethiyle yaldırmak ve parlamak ma'nâsınadir... Bu hadîsin bir rivayeti "Yatsı namazının gecenin yansına kadar geciktiril­mesi bâbı"nda geçmişti.

[90] Müslim'in bir bâbındaki rivayetinde Enes tahdîs edip: Rasûlullah'm mühür yü­züğü gümüştendi, bu yüzüğün kaşı da Habeşî idi, demiştir: Libâs, 15. bâb.

[91] Başlığa uygunluğu "Velev demirden bir yüzük olsun... "sözündedir. Bunun bi­rer rivayeti Kur'ân'ın Faziletleri ile Nikâh'ta da geçmişti. Arablar arasında en sâde ve mütevâzi' giyim tarzı izâr ve ridâ olduğu hâlde, bu fakirin bilinen bu en basit giyeceği bile tam değildi, denilmek istenmiştir. İzâr, belden aşağı; ridâ da belden yukarı giyilen libâstır.

[92] Hadîslerin başlığa uygunlukları meydandadır.

Daha önce de ifâde ettiğimiz üzere "Hatim "(tâ'nm kesriyle) "Tamamla­yan ve sona erdiren" demektir. Tâ'nm fethiyle "Hâtem" ise yazılı vesîkalan, mektûblan damgalayan "Mühür" demektir. Bu kelime Kur'ân'da (el-Ahzâb: 40) olduğu gibi, bu hadîslerde de iki okunuşa göre zabt ve tesbît edilmiştir. Hadîs-lerdeki bu kelimeyi "Mühür yüzük" diye terceme etmeyi daha uygun bulduk. Çünkü bu yalnız mühür ve yalnız yüzük değildi. Üzerinde "Muhammedun Rasûlullah" nakşedilmiş bulunduğu ve resmî mektûblar bununla damgalandığı için, bir mühürdü. Parmağa takılan bir yüzük kaşında bulunduğu için de yüzük görünüşünde idi. Peygamber'in bu mühür yüzüğü bir ma'nâca Peygamberlik mührü idi.

Erîs Kuyusu'nun, Medine'de Kubâ yakınında meşhur bir bustân kuyusu olduğunu daha önce geçen haşiyede bildirmiştik.

[93] Arabça'da parmak isimleri şöyledir:

îbhâm: Elin olsun, ayağın olsun; baş parmağa denir.

Sebbâbe: Kezzâbe vezninde, şehâdet parmağına denilir, gûyâ ki, kişinin li-sânen sövmesine, kalben öfkesine alâmet olur. Çünkü sövme ve tehdîd vaktinde  bu parmak yukarıya kaldırılır. Buna "Musebbihct" (yânî "Tesbîh edici parmak") dahî denir.

Vustâ: Fu'lâ vezninde, orta parmaktır.

Bınsir: Orta parmakla sırça parmak arasında olan parmağa denir ki, "Ad­sız parmak" ta'bîr olunur.

Hınsır: Küçük parmağa denir ki, "Sırça parmak" ta'bîr olunur (Kaamûs Ter.).

Bundan öncekinde açıkça söylendiği üzere, Peygamber bu mühür yüzüğü yabancı devlet başkanlarına mektûblar göndermek için, siyâsî vesîkalan mühür­lemek için edinmişti. Mühür yüzük siyâsî bir maksad ve iş İçin edinildiğinden, Pey­gamber başkalarının böyle bir yazı ile yüzük edinmelerini men' etmiştir.

Peygamber'in bu mühür yüzüğünü küçük parmağına taktığı bildirilmiş, an­cak sağ elinin mi yoksa sol elinin mi parmağına taktığı bildirilmemiştir. Bu hu­susla muhtelif rivayetler vardır.

[94] Bu hadîste açıkça söylendiği üzere Peygamber, yabancı devlet başkanlanyle siyâsî münâsebetlere başlaması ve bilhassa Doğu Roma İmparatorluğu'na gönderilecek İslâm'a da'vet mektubunun mühürlenmesi gereği ile bu mühür yüzüğü yaptırmıştı.

[95] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır. Burada râvî Cuveyriye, kuvvetli bir zannla Nâfi'in: Peygamber mühür yüzüğü sağ eline takardı, dediğini ziyâde etmiştir.

[96] Daha önce de belirtildiği gibi, Peygamber'İn bu mühür yüzüğü peygamberlik ve devlet başkanlığı mührü idi. Bu mühür yüzük böyle resmî evrakı ve mektûb-ları mühürleyip damgalamak maksadıyle edinildiği için başkalarının bu yazı ile bir mühür yüzük edinmesi Peygamber tarafından açıkça yasaklanmıştır. Ve bu yasak Peygamber'İn hayâtı zamanına hass idi.

[97] Buharı, hükümden ibaret olan cevâbı, hadîsteki ile yetinerek başlıkta zikretme­di.

[98] Müslim'de, {Buhârî'de de bir rivayeti geçmiş olan) şu hadîs de vardır:

İbn Umer (R) şöyle dedi: Peygamber (S) altından bir mühür yüzük edindi. Sonra bu altın yüzüğü attı. Sonra da gümüşten, nakşı "Muhammedun Rasûlul­lah" olan bir mühür yüzük edindi ve: "Hiç kimse benim şu yüzüğümün nakşım yüzüğüne nakş ve taklîdetmesin "buyurdu. Rasûlullah bu mühür yüzüğünü takındığjnda nakşını avucunun iç tarafına getirirdi, işte Saîd ibn Ebi'l-Âs'ın himâyesinde bulunan Muaykıb'dan Erîs Kuyusu'na düşen yüzük, bu mühür yüzüktü.

Bu iki rivayeti cem' etmek mümkündür: Halîfeler Peygamber'İn bu mühür yüzüğünü bazen teberrüken takınmışlardır. Ekser vakitlerde de mühür yüzük bu adı geçen Muaykib'in yanında kalıyordu. Usmân birşey mühürlemek istedi­ği zaman mührü ondan istiyordu, işte böyle bir alıp verme sırasında mühür yü­zük kuyuya düşmüş, bundan dolayı da mühür yüzüğün düşmesi, Usmân ile Muaykıb'a nisbet edilmiştir. Müslim Ter. VI, 341-342.

Buhârî'nin diğer bir rivayet tarîkinde Halîfe Usmân tarafından aynı yazı yazılı gümüş bir mühür daha yaptırıldığı haber veriliyor.

[99] "Âişe'nin üzerinde alım yüzükler vardı" ta'Iîkmı İbn Sa'd, Arar ibn Ebî Amr yolundan senedli olarak rivayet etmiştir; el-Muttalib'in himayesinde bulunan bu Amr ibn Ebî Amr şöyle demiştir: Ben el-Kaasım ibn Muhammed 'e sordum. O: Yemîn olsun ki ben Âişe'yi, usfurla boyanmış elbise giver ve ait takar olduğu hâlde gördüm, dedi.

[100] Hadîsi buradaki başlığa yetecek kadar kısaca getirdi. Bunun tamâmı Namaz Ki­tabı ile Bayram Namazı Kitâbı'nda geçmişti. Buradaki "el-Fetah " kelimesi hak­kında Âsim Efendi şu bilgiyi vermiştir: el-Fetah: Fâ'nın fethi, tâ-ı fevkıyyenin sükûnu ve fethiyle bir nevi' büyük hâtem ismidir ki, el ve ayak parmaklarına geçirirler. Bir kavle göre hâtem gibi gümüşten bir halkadır, Arab kadınları parmaklarına takınırlar, Hicaz'da yedi ma'denden yapılıp gelen halkalar gibi. Eğer kaşı olursa "Hâtem" denir, omınla mühür basıldığı için. Bizim diyarlarda dahî tanınır... Kadınlar başparmaklarina takınırlar... (Kaamûs Ter.)

[101] Buradaki kelimelerin ma'nâlan:

et-Tîb: Tâ'nın kesriyle bir nesne pâkize ve Iezîz ve hoş olmak ma'nâsınadır.... Müellifin Basâir'de beyânına göre, "71b"m aslı hasselerin lezzet aldığı nesneden ibarettir, taamlar, içecekler vesâir nesnelerden gerek yiyecek ve güzel koku ve gerek pâkizelik ve hoşmanzarlık cihetiyle olsun ve gerek ma'nevî olsun, halâl mal gibi.

et-Tîb: Tâ'nın kesriyle hoş kokulu nesneye denir ki, onunla koku sürülüp  kokulanılır, misk, anber, duhn gibi ve halâl şeye denir...                               

es-Sihâb: Arab kadınlarına mahsûs bir nevi' gerdanlıktır ki, "Sükk" ta'bîr olunan güzel koku terkibiyle karanfilden ve mıhlebden düzerler, onda cev herlerle ilgili nesne bulunmaz...

el-Hurs:... Altın ve gümüş halkaya denir, bir kavle göre küpenin halkasına yâhud kadın süs eşyalarından olan bâzı küçük halkaya denir...

es-Sükk:.... Ve bir nevi' güzel koku adıdır ki, râmekten edinilir. Râmeki un edip elekten geçirdikten sonra su ile ma'cûn yaparlar, gereği gibi oğarlar.

Ondan sonra kaba bulaşmamak için bir mikdâr Mrî yağ ile yağlayıp bir gece olduğu gibi bırakıldıktan sonra bir mikdâr öğütülmüş hâlis misk katar ve gereği gibi karıştırır, kurslar (yânî yuvarlak, yassı külçeler) düzüp iki gün terkederler. Sonra ol kursları çuvaldız ile delip tesbîh taneleri gibi dizerler, bir sene öylece terkederler. Atîk oldukça kokusu daha hoş olur. Tabîbler arasında bu "Sükku'I Misk" İle tanınmaktadır (Kaamûs Ter.)

[102] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti bundan önce de geçmişti.

[103] Hadîsin bu ziyâde fıkrası başlığa uygunluk noktasıdır. Âişe "Cez'u zafâr" de­dikleri aklı karalı Yemen boncuğundan yapılmış onikî dirhem kıymetindeki bu gerdanlığı kızkardeşi Esmâ'dan ariyet almıştı. Hadîs, Teyemmüm Kitâbı'nda geçmişti.

[104] İbn Abbâs'ın bu sözü Bayramlar Kitâbi'ndaki hadîsin bir parçasıdır.

[105] Burada küpe sözü açıkça söylenmiştir.

el-Kurtu: KaaPm dammıyle boncuğa benzejen bir nevi' bitki adıdır... ve küpeye ve bir kavle göre salkım küpeye denir (Kaamûs Ter.)

[106] Başlıkta ve hadîsteki "Sihâb" isminin tefsiri yakında geçti. Hadîsin başlığa uy­gunluğu "Hasen boynunda kokulu boncuk gerdanlığı olduğu hâlde*yürüyüp geldi" sözündedir. Bu hadîsin bir rivayeti Alışverişler Kitabı, "Çarşılar hakkında zikredilen şeyler bâbı"nda geçmişti.    

[107] Bunlar "Ahkemu'l-Hâkimîn" olan Yaratan'ın koymuş olduğu sıfatlardan bâ­zısını kendilerinden çıkarıp diğer cinsin sifatlarıyle sıfatlanmaya çalışan, yânî Allah'ın yarattığını değiştirmeye çalışan kimseler oldukları için la'nete uğramışlar ve kötülenmişlerdir.

[108] el-Muhannes: Müennes vezninde ma'rûftur ki, kadın haslet olan nâmerd kim­seye denir, zarifler ıstılahında "Semaî müennes" ta'bîr olunur. Tahriîs masda-rından alınmıştır. Bunda fail isim vezniyle lügattir. Nefsini tahnîs eylediği (yânî eğip iki büklüm eylediği) için. Mef'ûl isim vezniyle de caizdir; puşt, kahbe lûtî-Iere belini büktürdüğü için. Türk usanınca "Kekez" ta'bîr ederler (Kaamûs Ter. 'den sâdeleş"tirerek).

et-Tereccül: Hâiun hân vaziyet ve tavırlarında erkeksi olmak ma'nâsınadır...

Kadının erkekleşmesi, konuşmasında, fiillerinde ve hareketlerinde erkek­lere benzemeye çalışmasıdır. İslâm içtimaî âdabına göre, her iki insan nev'İnin fazîleti aslî fıtrat ve tabîatlerini muhafaza etmektir. Bunlar aslî fıtrat ve tabîat-lerini değiştirmeğe çalışan, karşı nev'in hâlini taklîde uğraşan bozuk tabîatli kim­seler oldukları için la'netlenmiş ve evlerden çıkarılmaları emredilmiştir.

[109] Başlığa uygunluğu "Böyle kimseler siz kadınların yanına girmesinler" sözün­den alınır. Çünkü bunun ma'nâsı, evden çıkarılmasıdır.

Bunun bir rivayeti Mağâzî'de, "Tâif muhasarası bâbı"nda ve Nikâh'ın so­nunda "Kadınlara benzemeye çalışanların evlere girmesinden nehy bâbı"nda geçmişti.

Hadîste anılan Gaylân'ın kızı, şişman ve çok semiz olduğu İçin bedeni bük­lüm büklüm etli ve yağlı imiş, adı da Bâdiye imiş.                                      '

el-Ukne: Gurfe vezninde, pek semizlikten karın etinde hâsıl olan yive ve bü-küntüye denir, cem'i "Ukan "dır "Surad" vezninde.

et-Teakkün: Tefa'ûl vezninde, pek semizlikten karın etleri yivlenip büküm büküm olmak ma'nâsınadır.

el-Aknâ; Hamrâ vezninde el-Muakkene, muazzama vezninde, semizlikten karın etlerinde yivler ve büklümler peyda olmuş kıza elenir... (Kaamûs Ter.)

Musannif el-Buhârî bu sûrede Libâs'ı bitirince, zînette ortaklık yönünden alâkalı olan şeyleri zikretmeye başlamak üzere saçlar ve benzeri şeylerle ilgili bâblara girişti ve bundan sonraki babı söyledi (Kastallânî).

[110] Bunu Tâhâvî, senedli olarak rivayet etmiştir

[111] Yânı bütün peygamberlerin tercih ettikleri ve bütün şerîatlerin üzerinde ittifak ettikleri kadîm sünnettendir. Böylece o, insanların, üzerinde yaratıldıkları cı-billî bir iş gibi olmuştur (Kastallânî).

[112] Müslim'in Tahâret'te Âişe'den rivayeti şöyledir: Âişe (R) şöyle dedi: Rasûlul-lah (S) buyurdu ki: "On şey fıtrattandır: Bıyıkları kısaltmak, sakalı bol bırak­mak, misvak kullanmak, buruna su çekmek, tırnakları kısaltmak, parmak aralarını yıkamak, koltuk altlarını temizlemek, eteği tıraş etmek, sidik ve dışkı çıkan yerleri su ile yıkamak". Hadîsin râvîlerinden Zekeriyyâ dedi ki: Mus'ab, onuncuyu unuttum, onun ağzı çalkamak olması mümkindir, demiştir. Müslim Tercemesi, I, 335-336, (261).

[113] el-Kirmânî şöyle dedi: Elinin kabzasından fada olanı kısaltmak için keserdi. Belki îbn Umer başını tıraş ettirmekle sakalını kısaltmak arasını böylece cem' ederek Yüce Allah'ın şu kavline uyuyordu: "...înşâallah emniyet içinde (kiminiz) baş­larınızı tıraş ederek, (kiminiz) saçlarınızı kısaltarak korkusuzca muhakkak Mes­cidi Harâm'a gireceksiniz..." (el-Feth: 27) (Aynî).

[114] Başlığa uygunluğu meydandadır. Buhârî "ei-I'fâ" masdarmın "Çok olmak" manâsına geldiğini Kur'ân'dan bir âyetle göstermiştir.

[115] Başlığa uygunluğu burasıdır. Çünkü bu, saç ağarmasına delâlet etmektedir. Ha­dîsin ma'nâsından hâsıl olan özet ise şudur: Ümmü Seleme'nin yanında, deve çanına benzer küçük bir kap içinde Peygamber'in saçlarından kırmızı boyalı bir mikdâr saç telleri vardı. İnsanlar hastalıktan dolayı bunlarla şifâ isterlerdi. Ba­zen bir su kabının içine onları korlar ve o suyu içerler, bazen de onları sulu bir tekne içine koyar, içinde Peygamber'in saçları bulunan o küçük kabın bulun­duğu su içine otururlardı. Bu hadîsi îbn Mâce de Libâs'ta getirmiştir (Kastallâ-nî).

Aynî, hadîsin ma'nâsını şöyle beyân etmiştir: Bunun beyânı tahrîr üzere şudur: Ümmü Seleme'nin yanında deve çanına benzeyen küçük bir kap içinde Peygamber'in saçlarından bir mikdâr kırmızı saç vardı. İnsanlar hastalandıkla­rı zaman bunlarla teberrük eder, onların bereketiyle şifâ isterler ve O'nun sa­çından alıp bir su kabına koyarlar ve İçinde saç bulunan suyu içerlerdi. Böylece kendilerine şifâ hâsıl olurdu. Usmân'm ailesi onlardan birşey almışlar ve onu gümüş bir kap içine koymuşlar ve içinde bulunan suyu içmişler, onlara da şifâ hâsıl olmuştur. Sonra Usmân'ı bu kapla Ümmü Seleme'ye göndermişler, Ümmü Seleme de kabı almış ve onu cülcüle içine koymuş, Usmân da onun içinde kır­mızı saçları görmüştür {Umdetu'l-Kaarı, X, 278-279).

[116] Bu da geçen hadîsin başka bir rivayetidir. Ümmü Seleme, Peygamber'e ikram olarak çok çok koku sürmesi sebebiyle Peygamber'in saçlarının siyahlığı kırmı­zıya değişmiş olabilir. Çünkü çok koku kullanmak saçların siyahlığını değiştirir (Kastallânî).

Müslim'de Enes ibn Mâlik'ten Peygamber'in Veda Hacci'nda tıraş olup ke-

: silen saçlarının dağıtılmasına müsâade ettiği rivayeti vardır. Bu hadîs saçlarla teberrük hususunda gayet açıktır (Tecrid Ter., VI, 194-196).

[117] Başlarının ak saçlarını ve sakallarını boyamayan Yahûdî ve Hrıstiyanlar'a mu­halefet emredildiğine göre, boyamakla emrolımmuş demek olur. Şu kadar ki, bu emir, vücûb için olmayıp mendûbluğa hamledilmiştir, yânî boyamak men-dûbdur. Fakat her boya ile değil, kına ve benzerleriyle. Bilhassa siyah boya ile <

ît/iz boyamaktan nehyedilmiştir. Müslim'in Câbir'den gelen bir hadîsinde "Beyaz saçların rengini değiştiriniz, fakat siyah boyadan sakınınız!" buyurulmuştur.

[118] Aliyyu'l-Kaarî Mişkât şerhinde re's ile senenin sonu kasdedildiğini bildirmiştir. Âişe'den Rasûlullah'in altmış üç yaşında vefat ettiği hadîsi geçmişti. Müslim'de Enes ibn Mâlik'ten gelen diğer bir rivayette de altmışüç yaşında vefat ettiği haber verilmiştir. İki rivayet de sahîhtir. Aralarındaki sayı farkına gelince, altmış rivayetinde doğum ve Ölüm taraflarındaki kesirlerin atıldığına hükmolunur. Mekke ve Medine'deki ikaamet sayılarında da kesîrler atılmış olarak söylenmiştir.

[119] Hadîsin başlığa uygunluğu,Peygamber'in başındaki saç topluluğunun bazen omuzlarına, bazen kulak memelerine kadar sarkması bakımındandır. Bundaki "el-Cümme", başta olan saçın gür ve çok olanına denir ki, çokluğundan omuz­lara kadar iner (Kaamûs Ter.).

[120] Bunda da saç çeşitlerinden kıvırcık ile düz olanı zikredilmiştir.

el-Ca'd: Ra'd vezninde kıvırcık saça ve sakala denir ve kıvırcık saçlı kişiye vasıf olur, müennesinde "Ca'de" denir.

es-Sebt, es-Sebet ve es-Sabit: Kıvırcık olmayan saça denir.

el-Limme: Kulak yumuşağından aşağı sarkan saça denir, cem'i "Limem" ve "Limâm" gelir.

[121] er-Racilu, Ketif vezninde ne kıvırcık, ne de doğru olan saça denir... düzlük ile kıvırcıklık arası olan saça ve saçı böyle olan adama denir (Kaamûs Ter.).

[122] Bu  hadîslerin bâzı rivayetleri Peygamber'in vasıflan bâbı'nda da geçmişti.

[123] eş-Şesnu: Parmaklarında kısalık olmaksızın kalınlık bulunan eldir, bu, erkek­lerde övülen bir sıfattır. Çünkü kavramaları daha şiddetli olur. Kadınlarda ise bu kötülenir (en-Nihâye).

eş-Şesnu: Şîn'in ve sâ'nın sükûnu ile iri ve kalın uzva denir. eş-Şesenu: Şîn'in ve üç noktalı sâ'nın fethasıyle, eş-Şusûne, umûme vez­ninde el iri ve kalın olmak ma'nâsınadır, dördüncü ve beşinci bâblardan kulla­nılır (Kaamûs Ter.)

[124] Bunun bu sened ve metin ile bir rivayeti Hacc Kitabı, "Vâdînin içine inince tel-bîye etmek bâbı"nda geçmiş ve açıklaması da yapılmıştı.

[125] eî-Telbîd:... ve ihramda olan hacı başının saçları perîşân olmayıp toplanmak için saçlarına zamk gibi yapıştırıcı bir nesne sürüp yapıştırmak ma'nâsmadir...

Telbîye: Beytullah'a hacca gidenlerin ihrama girdiği andan i'tibâren Aka­be taşlamasında ilk taşlamaları atıp halâl oluncaya kadar, yânî ihramdan çıkın­caya kadar hep "Lebbeyk, Lebbeyk" diye İbrâhîm Peygamber'in ezanına icabetlerini izhâr ve i'lân etmelerine denir. Telbiye kelimeleri metindeki sözler­dir. Bu hadîsler Hacc Kitâbı'nda da geçmişti.

[126] Rasûlullah putperestlik rejimi tamâmıyle yıkıldıktan sonra müşriklere benzemek mahzuru kalmayınca, saçlarını iki bukle hâlinde iki tarafa ayırıp bırakmaya baş­lamıştır.

[127] ez-Zuabe zâlm ötresiyle "Sumâme" vezninde, nâsiye ma'nâsmadır ki  aslında başın ön tarafından alına bitişik olan yerine denir, bıngıldak ile alnın aralığıdır Sonra orada biten zülüf ve kâküle denilmiştir. Mütercim der ki, esâsda Zuâbe başın ortasından arkaya doğru sarkan saç demeti ve keysi ile beyân edilmiştir (Kaamus Ter.).

[128] el-Kaza': İki fetha ile bulut parçalarına denir, müfredi "Kazaa"dn. Ve çocu­ğun başının bâzı yerlerinde dağınık bulut parçaları gibi saç konmağa denir. Ve ol resme konmuş dağınık saç parçalarına denir...

Ve küçük oğlanı tıraş ettikten sonra başında alıkonulan parçaya denir. Sarkık saç hey'etinde olur, bir kavle göre başın ortasında kalan perçeme denir... (Kaa-mûs Ter.).

[129] Bu hadîsleri Müslim de Libâs'ta rivayet etmiştir.

Âsim Efendi'nin bundan önceki haşiyede naklettiğimiz açıklamasına göre, çocuğun başının bâzı yerlerini tıraş edip bâzı yerlerinin saçını bulut parçaları gibi dağınık bırakmaktan nehyedilmiştir. Bu nehyin sebebleri arasında, o devir­de böyle perçem bırakmak Yahudiler, müşrikler, fâsıklar arasında yaygın âdet olması ve genç çocuklar için töhmet vesilesi olması da zikredilmiştir. Bu sebeble Nevevî, Müslim şerhinde bunun kerahet olduğunda âlimlerin ittifakı vardır, de­miştir. Gazâlî de îhyâu7-Ulûm 'unda temizlik kasdıyle başın ya tamamen tıraş edilmesinde yâhud da tamamen saçın bırakılmasında mahzur olmadığını bildir­miştir.

[130] Başta ve sakalda güzel koku bulunmasının cevazını Âişe annemizin bu hadîsi pek açık ifâde etmektedir.

[131] el-Mıdrâ, mîm'in kesriyle tarağa denir muşt ma'nâsına. Şârih der'ki, diğer ana kitâblarda Midrâ şu demirden düzülmüş pençe şeklinde küçük parmaklı kaşığa denir ki, onunla avratlar başlarını kaşıyıp saçlarını düzeltirler (intehâ). Ve Midrâ, toplu ve sancak ta'bîr olunan demir ve altın iğneye denir ki, hâtûnlar onunla saçlarını düzeltirler, hâlâ işittiğimize göre İslâmbol hanımlarının mücevher .,..   iğne ta'bîr ettikleridir... (Kaamûs Ter.).

[132] Hrıstiyanlar hayza hiç ehemmiyet vermezler, hayizlılarla cinsî münûsebette bile be's görmezler. Bu tefrittir. Yahudiler ise hayızlılarla bir odada bile oturmaz-

V lar, beraber yiyip içmezler. Arablar Câhiliyet'te Yahûdîler'in ifratına uymuş-ıV*  lardı. İslâm bu ifrat ve tefriti kaldırarak yalnız hayızlılarla cinsî münâsebeti haram kılmış ve bu hâldeki kadınları cünüb menzilesinde tutmuştur: el-Bakara: 222.

Bu ve benzeri hadîsler Arab'ın hayızlılar hakkındaki bâtıl inançlarım yıkıp haklarındaki şer'î hükümleri beyân eder (Tecrid Ter., I, 183-184).

[133] Burada arka arkaya getirilen üç başlık île bunlardaki hadîslerin uygunlukları apaçıktır. Bu hadîslerin bâzıları Oruç ve Hacc Kitâblan'nda da geçmiş ve ilgili açıklamalar oralarda verilmişti.

[134] Hadîs şöyle de İfâde edilmiştir: "Hadîsin râvîlerinden Azre ibn Sabit dedi ki: Bir kerre Enes ibn Mâlik'in torunu ve Basra Kaadısı Sumâme ibn Abdillah'ın huzuruna girmiştim. Sumâme bana güzel bir koku uzattı da şöyle dedi: (Alınız; dedem) Enes ibn Mâlik güzel bir koku hediye edilince reddetmezdi ve Peygam-ber(S)'İn de güzel kokuyu reddetmemek âdetinde olduğunu söylerdi".

[135] ez-Zerûr: Sabûr vezninde göz otuna denir. Ve tutya ve sırma vesaire gibi ve Ze-mr bir nevi' ıtır adıdır ki, Hind'den gelir, cem'i "Edile" vezninde "Ezine" gelir. ez-Zerîre: Sefine vezninde bu dahî "Zerûr" dedikleri ıtırın adıdır, bu isim­le ma'rûftur (Kaamûs Ter.).

Zerîre güzel kokudan bir nevi'dir, bir takım karışık şeylerden mürekkeb olup bu isimle meşhurdur. Bir cemâat -ki Nevevî de bunlardandır- bunun güzel ko­kulu bir kamış unu olduğu ve Hind'den geldiğini kesin söylemiştir (Kastallânî)

[136] et-Veşm: Yüze, kola veya bedenin herhangibir tarafına iğne batırıp boya süre­rek tesbît edilen nakşa denir, Türkçe'de "Na'l" ve "Döğün" ta'bîr olunur. Ha­dîste zikredilen (el-Haşn 7) âyet, fey' denilen mallar hakkında inmekle beraber,

''   müfessirlerin açıkça söyledikleri gibi, ma'nâsı her işi şâmildir. Abdullah ibn Mes'-;i  ûd da bu şumûlü, nehyedilmiş olan yukarıki hususlara tatbîk etmiştir. Bu hadî­sin bir rivayeti el-Haşr Sûresi tefsirinde de geçmişti.

[137] "Sizin âlimleriniz nerededir?" hitabı, Medîne âlimlerinin bu kötü işi değiştir-1 meyip ihmâl ettikleri için, onları redd ve şiddetli bir tevbîhtir. Bunun bir rivaye­tini Müslim; Libâs'ta getirmiştir.

(el-Buhârî şöyle dedi:) Ebû Bekr ibn Ebî Şeybe şöyle dedi: Bize Yûnus ibn Muhammed tahdîs etti. Bize Fulayh, Zeyd ibn Eslem'den; o da Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Pey­gamber (S): "Allah saç takan kadına, saç taktıran kadına, döğmeya­pan kadına ve döğme yaptıran kadına la'net etti" buyurmuştur.

[138] İslâm, fıtrata ehemmiyet veren bir dîn olduğundan "Ahsen-i Takvîm = En gü­zel kıvam'' (et-Tîn: 4) üzere yaratılan insanın aslî fıtratını değiştiren vücûd mü-dâhelelerinden ve süslenmek için de olsa sahte zînetler ve döğün yapmalarından insanları nehyetmiştir. Bu âdetler Arab kadınları arasında yaygındı. Şimdi ise hemen hemen bütün dünyâda yaygın bir hâl almıştır. Hattâ perukacılık vesaire

?T   isimleri ile bu işleri meslek edinen zümreler de peyda olmuştur.

Hâlbuki selîm tab' sâhibleri indinde yaratıcı kudretin bahşettiği güzelliğin

' üstünde bir güzellik bulmak imkânı yoktur. Eğer olsaydı İnsanları "En güzel biçimde" yarattığını bildiren Hâlık Taâlâ, insanları o şekil ve surette yaratır­dı. İşte bu sebebden Rasûlullah bu gibi aldatıcı süslemeleri yalancılık ve bâtıl diye isimlendirip nehyetmiştir.

[139] Bunun bir rivayeti yakında 81. bâbda geçmişti. Orada da belirtildiği üzere, bu âyet, fey' denilen ganîmet mallarının taksimi vesilesiyle inmiş olmakla beraber, müfessirlerin açık söyledikleri gibi, ma'nâsı her emri şâmildir. Abdullah ibn Mes'-ûd, kadına bu âyetin Peygamber'in yasaklamalarını da şâmil olduğunu göstermiş ve "İşte Peygamber böyle işleri yapanlara la'net edip bunlardan nehyetti" demiş oluyor.

[140] Bu hadîslerin bâzı rivayetleri daha önce de geçmişti. 151 rakamlı hadîste ismi mef ûl sîgasıyle "Saçma ekleme yapılmış kadın" lafzıyle gelmiş ve bu, başlığa tamâmiyle uygun düşmüştür.

[141] el-Veşmu: Vâv'm fethi, noktalı şîn'in sükûnu ile bedende iğne ile açılan şekle denir ki, bir uzvu iğneleyip müteessir eyledikten sonra üzerine çivit ekip göm­gök bir şekil ederler, Türkçe'de Na'l ve Döğün ta'bîr olunur... (Kaamûs Ter.)

Bu kelime hakkında daha önce geçen hadîslerde de bilgi verilmişti. Burada bununla ilgili ayrı bir başlık geldiği için tekrar yazdık.

Göz değmesi hakkındaki hadîsin bir rivayeti Tıbb'da geçmişti.

[142] Bunun bir rivayeti de Buyu' Kitâbı'nda geçmişti.

[143] Hadîslerin başlığa uygunlukları meydandadır. Bunların bâzı rivayetleri yakın­da da geçmişti.

[144] Yânı bu tasvirlerin yapılmaları, kullanılmaları ve edinilmeleri yönünden olan hükümler babı.

[145] Bunun birer rivayeti Bed'u'1-Halk ve Mağâzî'de geçti. Yakında daha geniş bir rivayeti gelecektir. Bunu Müslim de Libâs'ta getirmiştir.

[146] "Haydi can veriniz!" emri, acizliği meydana çıkarma emridir. Tasvîr yapanla­rın hayât hususundaki aczlerini belâgatle ortaya koyma ve beyândan ibarettir. Fakîhler ve hadîs âlimlerinin cumhuru bu ve benzeri hadîsler, hayât sahibi hay­vanların resimlerini yapmanın haram olduğuna hükmetmişler ve ancak hayâtlı olmayan manzara resimleriyle ta'zîm vesilesi olmayan eşya üzerindeki resimle­rin kullanılmasında be's görmemişlerdir.

[147] Peygamber'in üzerine saiîb resimlen nakşedilmiş eşyayı evinde bulundurmaması ve bunlan bozması, vazîfesi cümlesindendi. Çünkü salîb, büyük bir dînin sâlik-lerince âdeta put edinilmiş, kudsiyet verilmiş bir Hrıstiyanlık alâmetidir. Bu ise Peygamber'in getirdiği Tevhîd Dîni'ne tamâmıyle aykırı idi, Tevhîd'i yerleştir­mek için bunun bozulup değiştirilmesi gerekli idi.  

[148] Hadîsin Müslim'in Libâs Kitâbı'ndaki rivayetinde açıkça söylendiği üzere Ebû Zur'a ile Ebû Hureyre'nin Medine'de girdikleri bu ev, Mervân'm yâhud Eme-vîler'den Saîd ibn Âs'a âid idi. Bunların ikisi de birbiri arkasından Muâviye ta­rafından Medine Vâlîsi ta'yîn edilmişlerdi. Buna göre bu evin vâlî konağı ol­mak ihtimâli kuvvetlidir.

Hadîsin sonunda Ebû Hureyre'nin abdestte koltuk altına kadar yıkama­sında söylediği söz, cennetliklerin abdest suyu değen organlarının nurlu, sekili, süslü olacağı hakkındaki Peygamber müjdesine işarettir. Abdest Alma Kitabı'-nda geçen o hadîsin sonunda Peygamber: "Artık sizden gücü yeten bu parlaklı­ğı artırıp uzatsın" buyurmuştu

[149] el-Kırâm; al perdeye ve duvağa denir. Bir kavle göre yünden alaca ve nakış işlenmiş ince nihâliye denir ki, kapılara perde ederler. Yâhud be-gâyet ince zara : ve çarşafa denir (Kaamûs Ter.).

es-Sehve: Suffa ve eyvana, bir kavle göre iki oda aralığında olan kilere yâ­hud hazîne odasına denir. Yâhud raff ve musandıra ve şirvân makûlesine denir ki, ona bâzı ihtiyâç maddeleri konulur. Yâhud küçük hazîne odası şeklinde odaya denir, yâhud üç dört ağaçtan çatma tahta pûşa denir ki, üzerine ev eşyaları ko­nulur... (Kaamûs Ter.).                                                                                  

Peygamber perde gibi ta'zîm ve tekrîm ifâde eder bir surette resimli eşya "'": kullanmayı kerîh görmüş, fakat yayınmak, basılmak ve örtünmek, üzerinde yat­mak gibi ta'zîme delâlet etmeyecek şekilde kullanmayı mekruh saymamıştır. Nitekim bu hadîste resimli perde yerinden çıkarılmış, ondan üzerine yatılacak yastık yapılmıştır.

[150] Ben Peygamber'le bir kaptan yıkanırdım" fıkrasını Buhârî, ayrı olarak Gusl Kitâbı'nda getirmişti. Zahir olan şu ki, o, Âişe'nin bu perdeyi yıkanma yeri olan' o suffa üzerine asar olmasına hamletmiş, bu sebeble burada sevketmiş olması­dır (Kastallânî).

[151] Bu hadîste Âişe'nin yaptığı alışveriş akdini Peygamber feshetmemiştir. Bu fes­hetmemenin delaletiyle Peygamber'in bu resimli yastık hakkındaki sözleri ha-râmlığa değil, belki kerahete hamlolunabilir.

[152] Resimli şeylerden nehy edil meşinin sebebi, resimlere, suretlere taabbud endişe­sidir. İslâm Dîni, Tevhîd Dîni; zâtında, sıfatında bir Allah'a ibâdet dîni oldu­ğundan, Tevhîd, İslâmî umdelerin merkezi olduğundan, bu noktanın hiçbir su­retle şirk ile şaibeli olmaması Peygamber'in büyük bir titizlikle üzerinde durduğu bir mes'ele idi. Bu sebeble İslâm'ın ilk günlerinde Peygamber ister ta'zîm, ister ■,   tahkîr ifâde eder şekilde kullanılsın, resimli eşya kullanmayı mutlak surette neh-

' " yetmişti. Çünkü Peygamber İslâm'ın bu ilk günlerinde şirk ile mücâdele hâlin­de idi. Beşeriyeti putlara, timsâllere, tasvirlere ibâdet etmekten men'e çalışıyordu. Resim ve resim yapmak hakkında mutlak surette vaîd ifâde eden hadîsler hep

, ',     İslâm'ın bu ilk zamanlarında gelmiştir. Fakat İslâm'ın şirke galebesi ve hakîkî

zaferi gerçekleştikten sonra, ilk devirlerdeki kadar şiddetli harekete lüzum kal-

-    mamıştı. Tasvir ve timsâllerin ta'zîm ifâde etmeyecek bir surette kullanılmasına

-',   müsâade edilmiştir. Ki, bu müsâade, yukarıki Ebû Talha hadîsinin son fıkra-

• ..   sındaki istisnadan çıkarılmıştır.

Sonraları İslâm Dîni her tarafa yayılmaya başlayıp Tevhîd akidesi gönül­lerde gereği gibi yerleşince, birçok selef imamları ve fıkhî mezheb sahihleri man­zara resimlerini, tam hilkatlı olmayan insan ve şâir rûh sahibi hayvanların tasvirini ve ihtiram göstermeyerek bunların kullanılmasını mübâh saymışlardır. Bu se-1    beble hadîs sarihleri şiddetli sakındırmaları ihtiva eden hadîsleri tam hilkatlİ olan tasvirlere hasretmişler ve meselâ belden yukarı çekilen resim i'mâlinde ve kulla-....   nilmasında bir be's görmemişlerdir.

*         Buhârî'nin eski sarihlerinden Ebû Süleyman Hattâbî (öl.385), Ebû Talha

hadîsinin son fıkrasından istifâde ederek tam hilkatli olmamak gibi bir kayda da lüzum görmemiş ve sâdece bunun kerahetine kaail olmuştur. Kerahet sebebi olarak da kalbin mâlâyânî ile meşgul olmasını göstermiştir: "Hayvan şekilleri tasvîr eden musavvir ile ağaç ve benzeri nakışlar, resimler yapan nakkaaş ve res­samın, resim ve tasvîr hakkında gelen tehdîde dâhil olmayacağını ümîd ediyo rum. Her nekadar bu işlerin hepsi mekruh ve kalbi mâlâyânî ile meşguliyette dâhil ise de!" (Umdetu'i-Kaarî, X, 313).

Bu hadîsin bir rivayeti 88. bâbda 161 rakamıyle de geçmişti. Bunun birkaç rivayetini Müslim de Libâs'ta getirmiştir: Müslim Ter., VI, 360-362.

[153] Nesâî'nin Sünen'indeki rivayetlerin birinde Âişe, bu kiramın odaya girerken tâ karşıya gelen tarafa asılmış olanı üzerinde kuş, diğerinde kanatlı at tasvirleri bulunduğunu zikrediyor... Gerek metindeki hadîste, gerek o hadîsin Nesâî'deki diğer rivayetinde tasvirlerin namazı kestiğine ve namazın tekrar kılındığına dâir hiçbir kayıt bulunmadığı için, bunların hükmü kerahet olduğu istidlal olunur...

[154] Bunun bir rivâyeti^Bed'u'I-Halk'ta geçmişti. Müslim'in Libâs'ta Âışe'den ge-' tirdiği bir hadîste Âişe'nin evinin içinde bir köpek yavrusu bulunduğu ve Cib­ril'in bu yüzden gelmeyi geciktirdiği bildirilmiştir.

[155] Bunun birer rivayeti Buyö'da "Erkekler için giymesi mekruh olan şeylerde ticâ­ret bâbi"nda ve bu kitabın 91. babının 167 rakamında  bulunan eve girmemesinde »

[156] Bunun bir rivayeti de Buyü’da “Köpek bedeli babı”nda geçmişti

[157] Müslim'de bundan evvel şu hadîs vardır: Saîd ibn Ebî'l-Hasen şöyle demiştir:

ibn Abbâs'a ressam bir kimse geldi ve:

— Ben şu suretleri resmederek geçinirim. Bunlar ve san'atım hakkında ba­na bir fetva ver, dedi.

İbn Abbâs ona:

  Bana yaklaş! Dedi

Ressam ona yaklaştı. Sonra tekrar:

  Bana yaklaş! dedi.

Ressam İbn Abbâs'a yaklaşınca, İbn Abbâs elini bu fetva isteyen ressamın başı üstüne koyarak:

— Şimdi ben sana Rasûlullah'tan işittiğim bir hadîsi haber vereceğim (iyi dinle): Ben RasûlulIah(S)'tan işittim, O: "Her musavvir cehennemdedir. Mu-

savvirin tasvir ettiği her surete kıyamet gününde (Allah) hayât verir de o canlı

suret de cehennemde kendini yapan sahibine azâb eder" buyuruyordu, dedi.

Bunun ardından İbn Abbâs, ressama:

— Eğer sen san'atına devam etmek mecburiyetinde isen, ağaç resmi veya hayât sahibi olmayan vücûd kısımlarının resmini yap, dedi.

Bu hadîsi Nadr ibn Alî takrîr etmiştir.

Bu hadîsin bir rivayeti Buhârî, Buyu', "Kendilerinde rûh olmayan tavsîr-lerin satılması alınması... bâbi"nda geçmişti: 104. bâb, 168. hadîs.

İbn Abbâs'ın bu fetvasının delili Tahâvî'nin Ebû Hureyre'den rivayet etti­ği hadîsin son fıkrası olabilir: "... Cibril, Peygamber'e: Senin evinde birtakım at ve insan misâllerini İhtiva eden bir perde asılıdır. Ya bu resimlerin başlarını koparmalısın, yâhud bu perdeyi indirip onu yerde yayılan bir yaygı yapmalısın! Biz melekler, içinde resimler olan eve girmeyiz!" dedi.

[158] Bunun uzun birer rivayeti İlim'de, Cihâd'da ve Tefsîr'de; Âlu İmrân: 186. âye­tin tefsirinde geçti.

[159] Bunun bir rivayeti Hacc'da "Gelen hacıları karşılama bâbı"nda geçti.

[160] Bunu söyleyen Âmir eş-Şa'bî imiş, bunu İbn Ebî Şeybe ve Tirmizî, senedli ola­rak rivayet ettiler.

[161] Hadîsin ma'nâsi şudur: İkrime'nin yanında binek hayvanı üzerine üç kişinin bin­mesi şerrdir ve zulümdür diye zikrettiler de, Önde binen yâhud arkaya binen da­ha şerrlidir dediler. İkrime bu şerrliliği Peygamber'in fiilini delîl getirerek reddetti. Çünkü O iki kişiye zulm nisbet edilmesi caiz olmaz. Çünkü onlar Peygamber'in bindirmesiyle oralara binmişlerdir, demiş oldu (Kastallânî).

[162] Bu hadîsin bâzı rivayetlerini Buhârî, İlim, Cihâd, Rikaak, İsti'zân'da; Müslim de îmân'da getirmiştir: Müslim Ter., I, 92-94.

[163] Bunun bâzı rivayetleri Hacc ve Cihâd Kitâbları'nda da geçti. Hacc'daki rivayet : İbn Umer'den olup şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bir gazadan, bir haccdan, bir umreden döndüğünde her yüksek yerde üç kerre tekbîr getirir, sonra şöyle duâ ederdi: "Lâ ilahe Üle'llahu vahdehu lâşerîkelehu, lehu'l-mütkü ve lehu'l-hamdu '.., ve huve ala kullî şey 'in kadîr. Âyîbûne, tâibûne, âbidûne, sâcidûne, li-Rabbinâ hâmidûn. Sadaka'Uâhu va'dehu venasaru abdehu vehezeme'l-ahzâbe vahdehu (= Allah'tan başka ilâh yok. Yalnız O var. O'nun hiçbir ortağı yok. Bütün mülk O'nundur. Bütün hamd de O'nundur. Ve O herşeye kaadirdir. Biz (Sana) dö­nücüleriz, tevbe edicileriz, ibâdet edicileriz, secde edicileriz. Allah va'dinde doğru söylemiştir, kuluna yardım etmiştir. Yalnız başına büt'in zamanlarda ve mekân­larda müşrik topluluklarını bozup dağıtmıştır)".

[164] Bu hadîsin bir rivayeti Namaz Kitabı "Mescidde sırtüstü yatmak babı' 'nda geç-misti. Buhârî'nin orada sevkettiği müteâkıb rivayet ile şârih Aynî'nin zikrettiği diğer rivayetlerden Ebû Bekr, Umer, Usmân, İbn Umer, İbn Mes'ûd ve Enes-(R)'in de mescidde bu vaziyette görüldükleri sabit oluyor. Rivayet edilen Pey-.     gamber'in bu fiili ile sahâbîlerin fiilleri bunun cevazına delâlet eder... Bunu Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî de rivayet etmiştir. Muvaffak kılıcı ancak Allah'tır.