1- İstiğfarın En Faziletli Olanı Babı
2- Peygamber(S}'În Gündüz Ve Gece İstiğfar Etmesi Babı
4- Sağ Yan Üzerine Yatmak Babı
5- Bâb: İnsan Temiz Olarak Gecelediği Zaman
6- İnsanın Uyumak İstediği Zaman Söyleyeceği Duâ Babı
7- (Yatışta) Sağ Eli Sağ Yanağın Altına Koymak Babı
8- Sağ Taraf Üzerinde Uyuma(Nın Müstehâblığı) Babı
9- Geceleyin Uykudan Uyandığı Zaman (Okunması Müstehâb
Olacak) Duâ Babı
10- Uyuma Sırasında (Allâhu Ekber Ve Subhânallah Demek
Suretiyle) Tekbîr Ve Tesbîh Etmek Babı
11- Uyuma Sırasında Allah'a Sığınmak Ve Okumak Babı
13- Gece Yarısında Duâ Etme(Nin Fazileti) Babı
14- (Hacetini Gidermek İçin) Halâya Giriş Sırasında
Söylenecek Duâ Babı
15- İnsanın Sabaha Ulaştığı Zaman Söyleyeceği Duâ Babı
17- Farz Namaz Ardında Yapılacak Duâ Babı
18- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
19- Duada Seci'li Ve Kaafiyeli Sözlerin Mekruh Olacağı
Bâbı
21- Bâb: Acele Etmediği Takdirde Kulun Duasına İcabet
Olunur
22- Duada Elleri Kaldırmak Babı
23- Kıbleden Başka Tarafa Yönelerek Dua Etme(Nin Cevazı)
Babı
24- Kıbleye Yönelerek Duâ Etmek Babı
25- Peygamber(S)'İn Kendi Hizmetçisine Ömür Uzunluğu Ve
Mal Çokluğu İle Duâ Etmesi Babı
26- Keder, Hüzün Veren Şeyler Sırasında (Okunacak) Dua
Babı
27- Belânın Meşakkatinden Allah'a Sığınmak Babı
29-Ölümle Ve Hayâtla Duâ Etme(Nin Hükmü) Babı
30- Çocuklara Duâ Etmek Ve Başlarına Meshetmek Babı
31- Peygamber (S) Üzerine Salât Okumak Babı
32- Bâb: Peygamber(S)'Den Başkası Üzerine Salât Okunur
Mu?
34- Fitnelerden Allah'a Sığınmak Babı
35- Erkeklerin Galebesinden (Kahrından) Allah'a Sığınmak
Babı
36- Kabir Azabından Allah'a Sığınmak Babı
37- Cimrilikten Allah'a Sığınmak Babı
38- Hayât Ve Ölüm Fitnelerinden Allah'a Sığınmak Babı
39- Günâhtan Ve Borçtan Allah'a Sığınmak Babı
40- Korkaklıktan Ve Tenbellikten Allah'a Sığınmak Babı
41- buhlden (yânı cimrilikten) allah'a sığınmak babı
42- Ömrün En Değersizinden Allah'a Sığınmak Babı
43- Vebanın Ve Hastalığın Kaldırılmasına Duâ Etmek Babı
44- Ömrün En Değersizinden, Dünyânın Fitnesinden Ve
Ateşin Fitnesinden Allah'a Sığınmak Babı
45- Zenginlik Fitnesinden Allah'a Sığınmak Babı
46- Fakîrlik Fitnesinden Allah'a Sığınmak Babı
47- Mal Çokluğu İle, Bereketle Duâ Etmek Babı
48- Hayırlısını İsteme Sırasında (Okunacak) Duâ Babı
49- Abdest Almak Sırasında Duâ Etmek Babı
50- İnsanın Yüksek Bir Yere Çıktığında Duâ Etmesi Babı
51- Bir Vâdîye İndiği Zaman Duâ Etmek Babı
52- İnsanın, Bir Sefere Çıkmak Yâhud Seferden Dönmek
İstediği Zamanlarda Söyleyeceği Duâ Babı
53- Evlenen Kimseye Yapılacak Duâ Babı
54- (Cinsi Münasebet İçin) Eşine Geldiği Zaman
Söyleyeceği Duâ Babı
55- Peygamber(S)1n "Rabbena Âtinâ Fvd-Dünyâ
Haseneten.., " Kavli (Yânî Duâsi) Babı
56- Dünyâ Fitnesinden Allah'a Sığınmak Babı
57- Duayı Tekrar Tekrar Yapmak Bâbî
58- Müşrikler Aleyhine Beddua Babı İbn Mes'ûd Da:
Peygamber (S)
60- Peygamberdin "Allâhumme'ğfir Lî Mâ Kaddemtu Ve
Ahhartu" Duası Babı
62- Cumua Günü İcabet Ümîd Edilen Saatte Duâ Etmek Babı
63- (Duâ Sonunda) "Âmîn" Demek Babı
64- "Lâ İlahe İlle'llâh" Demenin Fazileti Babı
65- "Subhânallah" Demenin Fazileti Babı
66- Azız Ve Celîl Olan Allah'ı Anmanın Fadlı Babı
67- "Lâ Havle Velâ Kuvvete İllâ Billahi' Kavli(Nin
Fazîleti) Babı
69- (Usandırmamak İçin) Zaman Zaman Va'z Ve Ders Yapmak
Babı
Bu Kitabı, Kur'ân'dan Bâzı Duâ Metinleriyle Bitirelim
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
(Dualar
Kitabı)
Yüce Allah'ın şu
kavli:
"RabbHniz şöyle
buyurdu: Bana dua edin, size icabet edeyim. Çünkü bana ibâdetten büyüklük
taslayanlar, hor ve hakîr cehenneme gireceklerdir" (el-Mu'min: 60) [1], Her
peygamber için kabul edilmiş bir dua vardır [2]
1-.......
Bize Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs
etti ki, RasûJ- Hah (S): "Herpeygamberin duâ edegeldiği (kabul edilmiş
iir duâs- vardır. Ben o duamı, âhi-reîte ümmetime şefaat etmek için saklamak
istiyorum" buyurmuştur.
Ve bana Halîfe ibn
Hayyât söyledi: Mu'temir şöyle demiştir: Ben babam Süleyman et-Teymî'den
işittim; o da Enes ibn Mâlik'ten ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Her
peygamber bir istek istedi -yâhud şöyle buyurdu:- Her peygamberin bir duası
vardır, onunla dua etti de duası kabul olundu. Ben ise duamı kıyamet gününde
ümmetime şefaat için ayırdım" [3].
Ve Yüce Allah'ın şu
kavilleri:
"... Rabb'inizden
mağfiret dileyin. Çünkü O çok mağfiret edicidir. Gök üstünüze bol yağmur
salıverir. Sizin mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltır, size bağlar, bustânlar
verir, size ırmaklar akıtır"
(Nüh: 10-12) [5];
"Ve çirkin bir
günâh işledikleri yâhud nefislerine zulmettikleri vakit Allah'ı hatırlayarak
hemen günâhlarının mağfiret edilmesini isteyenlerdir. Günâhları Allah'tan başka
kim mağfiret eder? Bir de onlar işledikleri günâh üzerinde, bilip dururken
ısrar etmeyenlerdir" (âiu imrân: 135) [6].
2-.......Buşeyr
ibn Ka'b el-Adevî şöyle demiştir: Bana Şeddâd ibn Evs (R) tahdîs etti ki,
Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Sey-yidu'l-istiğfâr (yânı istiğfar
dualarının ulusu) Allah'tan şöyle mağfiret dilemektir:
Allâhumme ente Rabbîlâ
ilahe illâ ente, halaktenî ve ene abdu-ke ve ene alâ ahdike ve va 'dike mastata
'tu. Eûzu bike min şerri mâ sana'tu. Ebûu leke bi-nVmetike aliyye ve ebûu
bi-zenbî fağfir lî. Fe-innehû lâ yağfiru 'z-zunûbe illâ ente.
( = Yâ Allah! Benim
Rabb'im Sen'sin. Sen'den başka ilâh yoktur. Beni Sen yarattın. Ben Sen'in
kulunum ve gücüm yettiği kadar ezelde Sana verdiğim ahd ve va'd üzere sabitim.
İşlediğim günâhların şerrinden Sana sığınırım. Bana ihsan eylediğin
ni'metlerini i'tirâf ederim, günâhımı da i'tirâf ederim. Benim günâhlarımı
mağfiret eyle! Şu muhakkak ki, günâhları Sen'den başkası mağfiret
edemez!)"
Peygamber buyurdu ki:
"Bu seyyidu'l-istiğfâr duasını her kim kalbiyle sevâb ve faziletine kesin
inanarak gündüz okur da o gün akşama girmeden önce ölürse, o kimse cennet
ehlindendir. Her kim de sevâb ve faziletine kesin inanarak bunu geceleyin okur
da sabaha girmeden evvel ölürse, o kimse de cennet ehli zümresindendir" [7].
3-.......Ebû
Hureyre (R): Ben Rasûlullah(S)'tan işittim: "Vallahi ben Allah'a günde
yetmiş defadan fazla muhakkak istiğfar ve tevbe ederim" buyuruyordu,
demiştir [8].
Katâde: "Ey îmân
edenler, tam doğruluk ve hulûsa mâlik bir tevbe ile Allah'a dönün..."
(et-Tahrîm: 8) kavlindeki "Tevbeten nasûhan", "es-Sâdıkatu'n- nâsıha"
yânı "Doğru ve nasihat edici tevbe" ma'nâsınadır, demiştir [9].
4-.......Bize
Ebû Şihâb, el-A'meş'ten; o da Umâre ibn Umeyr'den; o da el-Hâris ibn Suveyd'den
tahdîs etti. Bize Abdullah ibn Mes'-ûd (R) iki hadîs tahdîs etti. Bunlardan
birisi Peygamber(S)'den, diğeri de İbn Mes'ûd'un kendisindendir: İbn Mes'ûd
kendisinden olarak şöyle dedi: Mü'min kişi günâhlarını (hayâlinde büyütüp)
şöyle görür: Gû-yâ kendisi bir dağın eteğinde oturuyor ve dağın üzerine düşmesinden
korkuyor. Fâcir kişi de günâhlarını burnunun üstüne konan bir sinek gibi
görür, o sineği eliyle şöylece kovar!
Râvî Ebû Şihâb: Bu
hadîsi bana şeyhim ("O, sineği eliyle şöylece kovar" sözünün tefsiri
olarak) elini burnunun üstünde tutarak rivayet etti, demiştir.
Sonra İbn Mes'ûd
(Rasülullah'tan rivayet ederek) şöyle dedi: "Allah kulunun tevbesinden,
şu kişinin ferahından daha fazla ferahlanır: Bu kişi (yolcu olup) yanında
devesi, üstünde suyu, azığı olduğu hâlde varıp sahrada korkunç bir yere inmiş,
başını yere koyarak hafif bir uyku uyumuştu. Uyanınca devesinin gitmiş
olduğunu anladı.
(Devesini aramağa çıktı.) Sıcaklık,
susuzlukyâhud Allah'ın dilediği ıstırablar bu zât üzerinde şiddetle te'sîr
edince (kendi kendine): Eski yerime olsun döneyim! dedi ve dönüp geldi. Az bir
uyku daha uyudu. Sonra uyanıp başım kaldırınca devesini yanında buldu" [10].
Bu hadîsi
el-A'nıeş'ten rivayet etmekte Ebû Şihâb el-Hannât'a Ebû Avâne ile Cerîr de
mutâbaat etmişlerdir.
Ebû Usâme de şöyle
dedi: Bize el-Ameş tahdîs etti. Bize Umâre tahdîs etti. Ben el-Hâris ibn
Suveyd'den işittim. Şu'be ile Ebü Müslim de el-A'meş'ten; o da İbrâhîm
et-Teymî'den; o da el-Hâris ibn Suveyd'den söyledi.
Ebû Muâviye de şöyle
dedi: Bize el-A'meş, Umâre'den; o da el-Esved'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd'dan
tahdîs etti.
Yine el-A'meş,
Umâre'den; o da İbrâhîm et-Teymî'den; o da el-Hâris ibn Suveyd'den; o da Abdullah
ibn Mes'ûd'dan tahdîs etti [11].
5-.......Buradaki
iki seneddeEnes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir:
Rasûlullah (S):
"Allah, kulunun teybe etmesiyle, herhangi birinizin çöl bir arazîde
kaybetmiş olduğu devesine ansızın tesadüf edivermesi anındaki sevincinden daha
çok sevinir" buyurdu.
6-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) geceleyin onbir rek'at namaz kılardı. Fecr
tulü' ettiği zaman da hafif iki rek'at daha kılar, sonra müezzin ikaameti haber
vermek üzere gelinceye kadar sağ yanı üzerine yatardı [12].
7-.......el-Berâ
ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Yatağına
vardığında evvelâ namaz abdesti gibi abdesî al. Sonra sağ tarafın üzerine uzan
ve şu duayı söyle:
Allâhumme eslemtu
nefsî ileyke ve favvadtu emri ileyke ve elce 'tu zahrî ileyke rehbeten ve
rağbeten ileyke. Lâ melcee velâ mencâ minke illâ ileyke. Âmentu
bi-KitâbikeHlezî enzelte ve bi-Nebiyyike'llezî erselte.
( = Yâ Allah! Kendimi
Sana teslim ettim ve işimi Sana ısmarladım. Çünkü korkum da Sen'dendir, ümidim
de Sen'dendir. Sen'den sığınacak yer varsa, o da Sen'sin; Sen'den kurtulacak
yer varsa yine Sen'sin! İndirdiğin Kitâb'ma ve gönderdiğin Peygamberine îmân ettim.)
Eğer o gece ölecek
olursan, fıtrat üzere ölürsün. Sen bu sözleri, o gün söyleyeceğin sözlerin en
sonu yap!" buyurdu.
Ben bu duayı O'nun
huzurunda iyice ezberleyip tekrar etmek istedim de: "Ve gönderdiğin
Rasûlü'ne îmân ettim" dedim. Peygamber:
— "Hayır,
'Gönderdiğin Peygamber'ine" diye (düzeltti de aynı lafızlarla okumamı)
buyurdu [13].
8-.......Huzeyfe
ibmı'l-Yemân (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) yatağına girdiği zaman
"Bismike emûtu ve ahyâ (= Sen'in ismini anarak ölürüm ve dirilirim)"
der idi. Uykudan kalktığı zaman da: ' 'el-Hamdu lillâhi 'llezî ahyânâ ba 'de mâ
emâtenâ ve ileyhi 'n-nuşûru (= Bizi öldürmesinin ardından tekrar dirilten ve
son gidiş ancak kendisine olan Allah'a hamd olsun)/" derdi.
"Nunşiruhâ",
"Nuhricuhâ ( = Biz onu çıkarırız)" ma'nâsınadır [14].
9-.......Bize
Şu'be, Ebû İshâk'tan tahdîs etti; o da el-Berâ ibn Âzib(R)'den işitmiştir ki,
Peygamber (S) bir adama (şu duayı okumasını) emretmiştir.
Ve yine bize Âdem
tahdîs etti. Bize Şu'be tahdîs etti. Bize Ebû İshâk el-Hemdânî, el-Berâ ibn
Âzib'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) bir adama tavsiye edip şöyle
buyurmuştur: "Yatağına girip yatmak istediğin zaman şu duayı söyle;
Alîâhumme, eslemtu
nefsîileyke vefavvadtu emrîileyke ve vec-cehtu vechî Heykel Ve elce 'tu zahrî
ileyke rağbeten ve rehbeten Heykel La melcee velâ mencâ minke illâ Heykel
Âmentu bi-Kitâbike'llezî enzelte ve bi-Nebiyyike 'llezî erselte!
Eğer o gece ölürsen,
fıtrat üzere (yânî İslâm Dîni üzere) ölürsün" [15].
10-.......Huzeyfe
ibnu'l-Yemân (R) şöyle dedi: Peygamber (S) geceleyin yatağını alıp yatacağı
zaman (sağ) elini (sağ) yanağının altına kordu. Sonra şu duayı söylerdi:
"Attâhumme bVsmike emûtu ve ahyâ { = Yâ Allah! Sen'in isminle ölürüm ve
dirilirim -yânî Sen'in isminle uyurum ve uyanırım-)". Uykudan uyandığı
zaman da: "el~ Hamdu lillâhVttezî ahyânâ ba'de mâ emâtenâ ve ileyhVn-nuşuru
(~ Bizleri öldürmesinin ardından dirilten ve öldükten sonra dirilip toplanmak
da ancak kendisine olacak bulunan Allah'a hamd olsun)" der idi.
11-.......el-Berâ
ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) döşeğine girdiği zaman sağ tarafı
üzerine yatar, sonra şu duayı söylerdi:
"Allâhumme,
eslemtu nefsî ileyke, ve veccehtu vechîileyke ve favvadtu emrî ileyke. Ve elce
'tu zahrî ileyke rağbeten ve rehbeten ileyke. La meîcee velâ mencâ minke illâ
ileyke. Âmentu bUKitâbike 'llezî enzelte ve bi-Nebiyyikellezî erselle!"
Ve Rasûlullah:
— "Bu dua
sözlerini söyleyen, sonra da o gecesi altında ölen kimse, fıtrat üzerine ölmüş
olur" buyurdu.
"İsterhebûhum (=
Onları korkuttular)" (ei-A'râf: 116) fiili "Korkmak" ma'nâsma
olan "Rehbet" masdarındandır. "Melekûtun", "Mülk"
(yânı "Meliklik") ma'nâsmadır. Vezin bakımından "Raha-bûtun
hayrun min rahammûtin (= Korkmak, acınmaktan hayırlıdır)" gibidir.
"Terhebu (yâhûd: Turhibu) hayrun min en terhame" dersin.
12-.......îbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Ben bir gece (Peygamber'in zevcesi teyzem)
Meymûne'nin yanında kaldım. Geceleyin Peygamber kalktı, hacetini yerine
getirdi, yüzünü ve ellerini yıkadı. Sonra uyudu. Sonra uyanıp kalktı, su
kırbasına geldi, onun ağız bağını çözdü. Sonra iki abdest ortası, yânı suyu
çok kullanmadan ve organlara da tam ulaştırarak bir abdest aldı. Sonra namaza
durdu. Ben de kalktım ve Peygamber'in benim kendisinden sakındığımı (yâhud
ta'kîb ettiğimi) görmesini istemediğim için, uykudan yeni uyanıyormuş gibi
belimi uzatıp gerindim. Abdest aldım. Peygamber namaz kılmak üzere dikildi. Ben
de O'nun sol tarafına namaza durdum. Peygamber benim kulağımdan tuttu da beni
sol yanına döndürüp geçirdi. Namazı onüç rek'atte tamâm oldu. Sonra yatıp
uyudu, hattâ horladı. Kendisi uyuduğu zaman horlardı. Bilâl gelip namaz vaktini
haber verdi. Peygamber bu sefer abdest almadan (iki rek'at daha) namaz kıldı [16].
Duasında şunları
söylüyordu:
Aüâhumme 'c 'al fî
kalbî nûran ve fî basarı nurân ve fî sem T nurân ve an yemînî nûran ve an
yesârî nûran ve fevki nurân ve tahtı nûran ve emâmî nûran ve halfî nûran
ve'c'al lî nûran "
(= Yâ Allah! Kalbimde
bir nûr kıl, gözümde de bir nûr kıl, kulağımda da bir nûr kıl. Yine böyle
sağımda bir nûr, solumda bir nûr, üstümde bir nûr, altımda bir nûr, önümde bir
nûr, arkamda bir nûr kıl. Ve benim için umumî ve büyük bir nûr yarat!)
Râvî Kureyb şöyle
demiştir: Bu kelimelerden yâhud nurlardan yedisi tâbuttadır (yânî kalbin tâbutu
gibi olan ceseddedir). Sonra ben İbn Abbâs'ın oğullarından bir adama kavuştum.
O bana bu duâ kelimelerini tahdîs etti de "Asabt ve lahmî ve demî ve
şaarî ve beşerî ( = Sinirimi, etimi, kanımı, saçımı ve derimi)" sözlerini
de zikretti ve iki haslet daha (kemik ve ilik sözlerini de) zikretti [17].
13-.......Bize
Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Ben Süleyman ibn Ebî Müslim'den
işittim; o da Tâvûs'tan; o da İbn Ab-bâs(R)'tan ki, Peygamber (S) geceleyin
uyanıp kalktığı zaman teheccüd namazı kılar, şu duayı söylerdi:
"Allâhumme
lekel-hamdu. Ente nûru's-semâvâti ve'l-Ardı ve men fîhinne. Ve leke'l-hamdu
ente kayyımu's-semâvâti-VArdı ve men fîhinne. Ve lekel-hamdu. Ente'l-hakku ve
va'duke hakkun ve kavluke hakkun ve likaauke hakkun veH-cennetu hakkun
ve'n-nâru hakkun ve's-sâatu hakkun. Ve'n-nebiyyûne hakkun veMühammedun hakkun.
Allâhumme leke eslemtu ve aleyke tevekkeltu ve bike âmentu ve ileyke enebtu ve
bike hâsamtu ve ileyke hâkemtu. Fağfir lîmâ kad-demtu ve mâ ahhartu ve mâ
esrertu ve mâ a lentu. Ente H-mükaddimu ve entel-muahhıru. Lâ ilahe illâ ente
-ev lâ ilahe ğayruke-. "
[ = Yâ Allah, hamd
Sana mahsûstur. Göklerin, Yer'in ve bunlardaki herkesin nuru Sen'sin!
Göklerin, Yer'in ve bunlardaki herkesin kayyımı (yânî işlerini tedbîr eden)
ancak Sen'sin! Hamd ancak Sana, mahsûstur. Hakk Sen'sin. Va'din de haktır,
sözün de haktır.
Sana kavuşmak da
haktır. Cennet de haktır, ateş de haktır. Kıyamet saati de haktır. Bütün
peygamberler de haktır. Muhammed de haktır! Yâ Allah! (Emrini ve nehyini kabul
edip) kendimi yalnız Sana teslim ettim. Yalnız Sana güvenip dayandım. Yalnız
Sana îmân ettim. Yalnız Sana döndüm. Senin burhanlarına tutunarak düşmanlarla
mücâdele ettim. Aramızda yalnız Sen'i hakem kıldım! Evvelden yaptığım, sonradan
yapacağım, gizlediğim, açığa çıkardığım bütün günâhlarımı benim lehine mağfiret
eyle! Öne geçirici ancak Sen'sin, sona bırakıcı da ancak Sen'sin! (İbâdete
lâyık) tanrı yok, yalnız Sen varsın -yâhud: Sen'den başka (ibâdete lâyık)
hiçbir tanrı yoktur-.] [18].
14-.......
Bize Şu'be, el-Hakem ibn Uyeyne'den; o da Abdurrahman ibn Ebî Leylâ'dan; o da
Alî ibn Ebî Tâlib(R)'den şöyle tah-dîs etti: Fâtıma aleyha's-selâm el değirmeni
çevirmekten dolayı eline rahatsızlık geldiğinden şikâyet etti. Peygamber(S)'den
bir hizmetçi istemek üzere, Peygamber'in evine geldi, fakat evde Peygamber'i
bulamadı. Bu dileğini Âişe'ye zikretti. Peygamber gelince Âişe, Fâtima'-mn
isteğini kendisine haber verdi.
Alî dedi ki: Biz
yataklarımıza girmiş hâlde idik ki, Peygamber bize geldi. Ben kalkmağa
davrandım. Rasûlullah:
— "Yerinde
kal!" buyurdu, ve ikimizin arasına oturdu. Hattâ ben göğsümün üstüne
dokunan iki ayağının serinliğini hissettim. Rasûlullah:
— "İyi
dinleyiniz! Size benden istediğiniz hizmetçiden daha hayırlı olan birşeye
delâlet ediyorum: İkiniz döşeğinize girdiğiniz -yâhud: İkiniz yataklarınızda
yerinizi alıp yattığınız- zaman otuzüç kerre Aî-lâhu Ekber, otuzüç kerre
Subhânallahu, otuzüç kerre de Lâ ilahe il-le'llâh söyleyerek tevhîd ediniz.
İşte bunları söylemek, ikiniz için bir hizmetçiden daha hayırlıdır"
buyurdu.
Şu'be'den; o da Hâlid
el-Hazzâ'dan gelen rivayete Muhammed ibn Şîrîn: Tesbîh, otuzdörttür, demiştir [19].
15-.......el-Leys
tahdîs edip şöyle demiştir: Bana Ukayl, İbn Şihâb'dan tahdîs etti. Bana Urve,
Âişe(R)'den şöyle haber verdi: Rasûlullah (S) yatağında yerini aldığı zaman
iki eline Muavvize Sûreleri'ni okuyup nefes eder ve elleriyle bedenine
meshederdi [20].
(Bu, geçen bâbdan bir
fasıl gibidir.)
16-.......Bize
Zuheyribn Muâviye tahdîs etti. Bize Ubeydullah ibn Umer tahdîs etti. Bana Saîd
ibnu Ebî Saîd el-Makburî, babasından tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir:
Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Sizin biriniz döşeğine gireceği zaman
izârının iç ta-rafıyle döşeğini silksin. Çünkü o kimse, kendisinin ardından
döşeğine hangi mahlûkun girdiğini bilmez- Silktikten sonra şu duayı söyler:
BVsmike Rabbi, vada'lu
cenbîve bike erfauhû. İn emsektefen-sîferhamhâ. Ve in erseltehâ fahfazhâ bimâ
tahfazu bihî ibâdeke's- sâlihîn.
(= Rabb'im, ancak
Sen'in isminle yan tarafımı yatağıma koydum. Sen'in isminle de kaldırırım. (Ey
Rabb'im!) Eğer canımı tutup alacaksan, nefsime merhamet ihsan eyle! Eğer
salıverip hayâtta bi-rakacaksan, hayâtımı sâlih kullarını muhafaza ettiğin
himayenle muhafaza eyle!)"
Ubeydullah'tan rivayet
etmekte Ebû Demre ile İsmâîl ibn Zeke-riyyâ da Zuheyr ibn Muâviye'ye mutâbaat
etmişlerdir. Yahya ibn Saîd ile Bişr de Ubeydullah'tan; o da Saîd
el-Makburî'den; o da Ebû Hu-reyre'den; o da Peygamber(S)'den söylediler. Bu
hadîsi İmâm Mâlik ile İbnu Aclân da Saîd el-Makburî'den; o da Ebû Hureyre'den;
o da Peygamber(S)'den olmak üzere rivayet etmişlerdir [21].
17-.......Bize
Mâlik, îbn Şihâb'dan; oda Ebû Abdillah el-Agarr ile Ebû Seleme ibn
Abdirrahmân'dan; onlar da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs ettiler ki, Rasûlullah (S)
şöyle buyurmuştur: "Rabb'imiz Te-bâreke ve Taâlâ her gece, gecenin son
üçte biri kaldığı zaman (keyfiyeti bizce bilinmez bir hâlde) dünyâ semâya iner
ve: Bana kim dua eder ki, onun duasını kabul edeyim! Benden kim bir hacetini
ister ki, ona dileğini vereyim! Benden kim mağfiret ister ki, ona mağfiret
edeyim! buyurur" [22]
18-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) hacetini gidermek için halâya
gireceği zaman: "Attâhumme, innîeûzu bike minel-hubusi veH-habâisi ( = Yâ
Allah, ben bütün habislerden ve habîselerden Sana sığınırım)/" duasını
söylerdi [23]
19-.......
Bize Abdullah ibn Bureyde, Buşeyr ibn Ka'b'dan; o da Şeddâd ibn Evs'ten tahdîs
etti ki, Peygamber (S): "Seyyidu'l-istiğfâr şudur:
Allâhumme, ente Rabbt
Lâ ilahe illâ ente. Halaktenî. Ve ene abduke ve ene ala ahdike ve va 'dike
mastata 'tu. Ebûu leke bi-ni 'metike ve ebûu leke bi-zenbî. Fağfir lî.
Fe-innehû lâ yağfiru 'z-zunûbe illâ ente. Eûzu bike min şerri mâ sana'tu!
( = Yâ Allah! Benim
Rabb'im Sen'sin. Sen'den başka ilâh yoktur. Beni Sen yarattın. Ben Sen'in
kulunum. Ben gücümün yettiği derecede Sen'in ahdin ve va'din üzere sabitim.
Ben Sen'in ihsan ettiğin ni'metlerini i'tirâf ediyor ve günâhlarımı da i'tirâf
ediyorum. Bana mağfiret eyle! Şu muhakkak ki, günâhları Sen'den başkası mağfiret
edemez. Ben işlediğim işlerin şerrinden Sana sığmıyorum!)
İnsan akşama girerken
bu duayı söylediği zaman, o gece ölürse cennete girer -yâhud: Cennet ehlinden
olur-. Bu duayı sabaha girerken söylediği zaman da o gününde ölürse, o da Öteki
gibi cennet ehlinden olur" [24].
20-.......Huzeyfe
ibnu'l-Yemân (R) şöyle demiştir: Peygamber
(S) uyumak istediği
zaman: "BVsmike Allâhumme! Emûtu ve ahyâ (-Yâ Allah, ancak Sen'in isminle
yatar, Sen'in isminle ölür ve dirilirim)/" der idi. Uykusundan uyandığı
zaman da: "el-Hamdu tillâ-hi llezî ahyânâ ba 'de mâ emâtenâ ve îleyhi
'n-nuşûru (= Bizi öldürmesinin ardından dirilten ve son dirilme de ancak
kendisine olan Allah'a hamd olsun)/" der idi.
21-.......Ebû
Zerr (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) geceleyin yatağında yerini aldığı zaman:
"Allâhumme, bVsmike emûtu ve ahyâ" der idi. Uyandığı zaman da: el-Hamdu
HllâhVllezîahyânâ ba'demâ emâtenâ ve ileyhVn-nuşûru!" der idi [25].
22-.......Bize
İmâm el-Leys ibn Sa'd haber verip şöyle dedi: Bana Yezîd ibn Ebî Habîb,
Ebû'l-Hayr'dan; o da Abdullah ibn Amr(R)'dan tahdîs etti ki, Ebû Bekr es-Sıddîk
(R), Peygamber(S)'e:
— (Yâ Rasûlallah!)
Bana bir duâ öğret de ben onu namazımda okuyayım! dedi.
Rasûlullah da ona:
— ''Kul: Allâhumme, innî zalemtu nefsi zulmen
kesîran ve lâ yağfiru \-zunûbe illâ ente. Fağfir lî mağfiraten min indike ve
'rharn-nt. İnneke ente'l-ğafûru'r-rahîmu (= Yâ Allah! Şübhesiz ben kendime çok
zulmettim. Günâhları mağfiret edecek de ancak Sen'sin. Öyle ise kendi
Rahîmiyyet makaamından gelen bir mağfiret ile bana mağfiret ve bana merhamet
eyl?! Şübhesiz çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyici Sen'sin! de)/"
buyurdu.
Amr ibnu'I-Hâris,
Yezîd'den; o da Ebû'l-Hayr'dan söyledi ki; o da Abdullah ibn Amr'dan: Ebû Bekr,
Peygamber'e şöyle dedi derken işitmiştir [26].
23-.......Bize
Hişâm ibn Urve, babası Urve'den; o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki
"Namazında pek bağırma, sesini o kadar kısma da; ikisinin arası bir yol
tut!" (dimi: ııo> âyeti, duâ hakkında indirilmiştir [27].
24-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Bizler namaz içinde "es-Selâmu ala'llâhi,
es-selâmualâfulânin"derdik. Peygamber (S) bir gün bize şöyle buyurdu:
— "Şübhesiz
Selâm, Allah'ın kendisidir. Herbiriniz namaz içinde oturduğu zaman
İet-Tahıyyâtu lillâhi ve's-salavâtu veH-tayyıbâtu. Es-Selâma aleyke eyyuhe
'n-nebiyyu ve Rahmetli İlâhi ve berekâtuhû. es-Selâmu aleynâ ve alâ
ibâdi'ilâhi's-sâlihin' desin. O bunu söylediği zaman, gökte olan ve Yer'de
olan hersâlih kula isabet etmiş olur. Sonra da 'Eşhedu en lâ ilahe ille 'ilah
ve eşhedu enne Muhammeden abdu-hu ve rasûluhu' (desin)/ Bundan
sonra da dilediği
senayı seçer !" [28].
25-.......
Bize Verkaa, Sumeyy'den; o da Ebû Salih'ten; o da Ebû Hureyre(R)'den şöyle
haber verdi: Muhacirlerin fakîrleri:
— Yâ Rasûlallah! Çok mâl sâhibleri yüksek
dereceleri ve de-vâmh ni'meti kazanıp gittiler! dediler.
Rasûlullah (S):
— "Bu senin söylediğin nasıl oldu?"
diye sordu. Onlar şöyle dediler:
— Zenginler hem bizim
kıldığımız gibi namaz kıldılar, bizim ci-hâd ettiğimiz gibi cihâd ettiler, hem
de mallarının fazlalarından Allah yolunda harcadılar. Hâlbuki bizim için
mallar yok (bu yüzden onların harcama yaptıkları gibi harcama yapamıyoruz)?
dediler.
Rasûlullah:
— "Ben size bir iş haber vereyim mi ki,
siz onu yapmakla sizden önde olanlara erişirsiniz, sizden sonra gelen mal
sahihlerinin de önlerine geçersiniz. Sizin yaptığınızın benzerini yapan herbir
kimse de ancak sizin yaptığınızın benzerini yapar: Her (farz) namazın ardından
on kerre tesbîh eder, on kerre îahmîd eder, on kene tekbîr getirirsiniz"
buyurdu.
Bu hadîsi Sumeyy'den
rivayet etmekte Verkaa'ya Ubeydullah ibn Umer mutâbaat etti. Bu hadîsi Muhammed
İbnu Aclân da Sumeyy'den ve Recâ ibn Hayve'den rivayet etti.
Ve yine bu hadîsi
Cerîr de Abdulazîz ibn Rufey'den; o da Ebû Salih'ten; o da Ebu'd-Derdâ'dan
rivayet etti.
Bu hadîsi Süheyl de
babası Ebû Sâlİh Zekvân'dan; o da Ebû Hu-reyre'den; o da Peygamber'den rivayet
etti [29].
26-.......
Verrâd şöyle demiştir: el-Mugîre ibn Şu'be, Muâviye ibn Ebı Sufyân'a
(gönderdiği mektûbda) şunu yazdı: Rasûlullah (S) her namazın ardında selâm
verdiği zaman şu duayı söylerdi:
"Lâ ilahe ille
'llâhu vahdehû lâ şerike lehu, lehu H-mulku ve lehu 7-hamdu ve huve ala
kullîşey 7« kadının. Allâhumme lâ mania Uma a 'tey~ te ve lâ mu 'tiye îimâ mena
He ve lâ yenfeu za H-ceddi minke H-ceddu!
( = Allah'tan başka
hiçbir ilâh yoktur. O tek'tir, O'nun hiçbir ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd
O'na mahsûstur. Herşeye kudreti yeten de O'dur. Allah'ım! Sen'in verdiğine
mâni' olabilecek hiç yok, vermediğini verebilecek de hiç yok! Baht ve zenginlik
sahibinin baht ve zenginliği Sen'in lütuf ve ihsanın yerine geçip de kendisine
fâide vermez!)"
Şu'be ibnu'l-Haccâc, Mansûr
ibnu'l-Mu'temir'den söyledi. O da: Ben el-Müseyyeb ibn Râfi'den işittim, dedi
(de bu hadîsi rivayet etti) [30].
"Onlara dua et.
Çünkü senin duan onlar için Sükûnettir... " (et-Tevbe: 103) [31].
Ve kendinden başka bir
(dîn yâhud neseb) kardeşine duâ tahsis eden kimsenin zikri [32].
Ebû Mûsâ el-Eş'arî de:
Peygamber (S): "Yâ Allah! Ubeyd'e, (yânı) Ebû Âmir'e mağfiret eyle!"
diye duâ etti. (Benim için de:) "Yâ Allah! Abdullah ibn Kays lehine
günâhını mağfiret eyle!" dedi [33].
27-.......
Bize Seleme ibnu'1-Ekva' (R) tahdîs edip şöyle dedi: Biz Peygamber(S)'in
beraberinde Hayber gazvesine çıkmıştık. Giderken kaafileden bir adam (Âmir
ibnu'l-Ekva'a):
— Yâ Âmir! Bize kısa
vezinli şiirlerinden biraz işittirsen! dedi. Bu istek üzerine Âmir, bineğinden
indi de onların develerini şu
şiirini hatırlatıp
söyleyerek yürütüyordu:
Tallahi levlâ'Hâhu
ma'htedeynâ Velâ tasaddaknâ velâ saîîeynâ
..... ve bundan
sonraki mısraları söylüyordu.
Yahya el-Kattân: Yezîd
ibn Ebî Ubeyd bundan başka bir şiir de zikretti, lâkin ben onu ezberimde
tutamadım, demiştir. Rasûlullah:
— "Şiir inşâd edip develeri yollandıran
kimdir?" diye sordu. Sahâbîler:
— Âmir ibnu'l-Ekva'dır! dediler. Rasûlullah:
— "Allah Âmir'e rahmet eylesin!" diye
duâ etti. Kaafileden bir adam (Umer ibnu'l-Hattâb):
— Yâ Rasülallah! Keski
Âmir'le (onun şiir ve yiğitliğiyle) bizleri faydalandırsaydm! dedi.
Nihayet Hayber'de ordu
saff bağlayıp Yahûdîler'le harb ettikleri sırada Âmir, kendi kılıcının keskin
tarafı kendisine isabet etti ve bu yaradan şehîd oldu. (Hayber'in fethedildiği
gün) akşam olunca sahâbîler pekçok ateşler yakmışlardı. Rasûlullah:
— "Bu ateşler nedir? Neyin üzerine
yakıyorsunuz?" diye sordu.
Sahâbîler:
— Evcil eşeklerin
etlerini pişirmek üzere! diye cevâb verdiler. Rasûlullah:
— "O tencereler içinde olan etleri
dökünüz, kapları da kırınız!" buyurdu.
Sahâbîler'den bir
adam:
— Yâ Rasülallah!
İçlerindeki etleri döküp kaplarını yıkasak olmaz mı? diye sordu.
Rasûlullah:
— "Yâhud öyle yapınız!" buyurdu [34].
28-.......
Abdullah ibn Ebî Evfâ (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'in âdeti, kendisine bir
adam bir sadaka getirdiği zaman, onun için:
— "Yâ Allah! Fulân ailesine salât
eyle!" diye duâ ederdi. Babam Ebû Evfâ da Peygamber'e kendi sadakasını
getirdiği zaman, onun için de;
— "Yâ Allah! Ebû Evfâ ailesine salât
eyle!" diye duâ etti [35].
29-.......Kays
ibn Ebî Hazım şöyle demiştir: Ben Cerîr ibn Abdillah(R)'tan işittim, o şöyle
dedi: Rasûlullah (S) bana:
— "(Ey Cerîr!) Şu Zu'l-Halasa'dan beni
rahata kavuşturmaz mir sın?" buyurdu.
O, dikili putlar için
yapılmış bir bina idi ki, ona ibâdet ediyorlar ve
"el-Ka'betu'1-Yemâniyye" diye isim veriyorlardı.
Cerîr dedi ki: Ben:
— Yâ Rasûlallah! Ben
at üzerinde sabit duramayan bir adamım! dedim.
Bunun üzerine
Rasûlullah göğsüme vurdu da:
— "Yâ Allah! Sen Cerîr'i at üzerinde sabit
tut ve onu hâdî ve mehdi kıl!" diye duâ etti.
Cerîr dedi ki:
Müteakiben ben kavmim olan Ahmes kabilesinden elli süvârî'nin başında
Zu'I-Halasa'ya doğru yola çıktım. -Bazen râvî Sufyân ibn Uyeyne:
"Kavmimden bir topluluk içinde hareket ettim" dediğini söylemiştir.-
Sonunda Zu'1-Halasa'ya vardım ve onu yaktım. Sonra Peygamber'e geldim ve:
— Yâ Rasûlallah!
Vallahi ben Sen'in huzuruna muhakkak o put evini uyuz deve gibi bıraktıktan
sonra geldim! dedim.
Bu sözüm üzerine Rasûlullah
Ahmes kabilesine ve süvarilerine duâ etti [36].
30-.......Katâde
şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik(R)'ten işittim, şöyle dedi: Annem Ümmü Suleym,
Peygamber(S)'e:
— Bu Enes, Sen'in hizmetçindir! dedi.
Peygamber:
— "Yâ Allah! Sen bu çocuğun malını ve zürriyetini
çoğalt, ona verdiklerinde kendisi lehine bereketler ihsan eyle!" diye duâ
etti [37].
31-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) mescidde Kur'ân okumakta olan bir adamın
sesini işitti de: "Allah ona merhamet eyleşin! Yemin olsun o bana, fulân
vefulân sûrede düşürmüş olduğum şu ve şu âyetleri hatırla'mı :tır" bıyurdu
[38].
32-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) -Huneyn harbi sonunda- bir ganîmet
taksimi yapmıştı. Bu sırada (câhil bedevi) bir adam:
— Şübhesiz bu, kendisinde Allah'ın rızâsı
kasdolunmayan bir taksimdir! dedi.
Ben de onun bu sözünü
Peygamber'e haber verdim. Peygamber bu sözden çok öfkelendi. Hattâ ben O'nun
yüzünde öfke eserini gördüm. Sonra Peygamber:
— "Allah Musa'ya rahmet eylesin! Yemin
olsun o, bundan daha çok sözlerle ezâlandırılmıştı da sabretmişti"
buyurdu [39].
33-.......İbn
Abbâs (R) -irşâd emri olarak- şöyle demiştir: İnsanlara her cumua günü bir
kerre hadîs tahdîs et. Eğer bunu az görüp kabul etmezsen, her haftada iki
kerre tahdîs et! Eğer daha fazla yapmak istersen, haftada üç defa ders yap!
İnsanları bu Kur'ân'dan bıktırma! Sakın seni, bir topluluk, kendi hadîslerinden
bir hadîs üzerinde konuşurlarken onların yanma gelip de onlara karşı hadîs
kıssa eder ve böylece onların konuşmalarını keser ve onları usandırıp bıktırır
hâlde bulmayayım! Lâkin kendin (onlara kulak verip) sus! Onlar sana
kendilerine ders anlatmanı isteyip emrederlerse, onlar derse arzulu
bulundukları hâlde onlara hadîs ve ders tahdîs et! Duadan da seci'li nev'ini
bırak da böylesinden sakın! (Zihnini böylesiye meşgul etme!) Çünkü ben
RasûIullah(S)'tan ve sahâbîlerinden seci'li ve kaa-fiyeli duâ ile meşgul
olmadıklarını bilmişimdir. Yânı onlar bunu değil de ancak seci'li ve kaafiyeli
sözlerden çekinmeyi yapıyorlardı [40].
"İnsan Allah'tan
istemeyi kesin yapsın, çünkü Allah'ı zorlayacak (hiçbir kuvvet) yoktur!"
34-......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Rasülullah (S): "Sizin herhangi biriniz duâ
ettiği zaman, Allah'tan istemeyi kesin yapsın. Sakın 'Yâ Allah! İstersen bana
(atıyye) ver' demesin. Şu muhakkak ki, Allah için hiçbir zorlayıcı
yoktur!" buyurdu [41].
35-.......Bize
Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da
Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Ra-sûlullah (S) şöyle buyurmuştur:
— "Sakın sizin
biriniz 'Yâ Allah! Dilersen beni mağfiret eyle! Yâ Allah! Dilersen bana
merhamet eyle!' diye dua etmesin. İstemeyi azim ve kafiyede, kesin bir ifâde
ile yapsın! Çünkü şübhesiz Allah için hiçbir zorlayıcı yoktur!"
36-.......Bize
Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da İbnu Ezher'in himayesinde bulunan Ebû Ubeyd'den; o
da Ebû Hureyre(R)'den haber verdi ki, Rasûlullah (S): "Sizden herbirinizin
duasına acele etmediği takdirde icabet olunur: İnsan (acele edip): 'Dua ettim
de kabul olunmadı' der" buyurmuştur [42].
Kitâbu'd-Daavât'm
devamı ondördüncü cilddedir
Ebû Mûsâ el-Eş'arî:
Peygamber (S) duâ etti, sonra ellerini yukarı kaldırdı, demiştir.
Yine Ebû Mûsâ:
Ben Peygamberin koltuk
altlarının beyazlığını gördüm, demiştir.
Abdullah ibn Umer de:
Peygamber (S) ellerini yukarıya kaldırdı da "Allâhumme innî ebreu iîeyke
mimmâ sanaa Hâlidun (= Yâ Allah! Hâlid'in işlediği bu işten Sana
sığınırım)/" dedi.
Ebû AbdiUah el-Buhârî
dedi ki:
Ve bana el-Uveysî
söyledi: Bana Muhammed ibn Ca'fer, Yahya ibn Saîd'den ve Serik'ten; onlar da Enes'ten
işittiler diye tahdîs etti ki, Enes (R): Peygamber (S) ellerini kaldırdı, hattâ
ben O'nun iki koltuk altı beyazlığını gördüm, demiştir [43].
37-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir cumua günü hutbe yaparken bir
adam kalktı da:
— Yâ Rasûlallah!
Allah'a duâ et de bize yağmur yağdırsın! dedi.
(Peygamber'in duası
akabinde) gökyüzü hemen bulutlandı ve bol yağmura kavuşturulduk, hattâ her bir
insan nerdeyse kendi menziline ulaşamıyordu. Gelecek cumuaya kadar üzerimize
hep yağmur yağdırılmaya devam etti. Ertesi cumua (yine hutbe sırasında) bu
adam yâhud bir başkası ayağa kalktı da:
— Yağmuru bizden
döndürmesi için Allah'a duâ ediver, sulara gömüldük! dedi.
Rasûlulîah:
— "Allâhumme havâleynâ velâ aleynâ ( = Yâ
Allah etrafımıza yağdır, üzerimize değil)/" diye duâ etti.
Akabinde bulutlar
Medîne'nin etrafına parçalanmaya ve Medî-ne ahâlîsi üzerine yağmur yağmamaya
başladı [44].
38-.......Abdullah
ibn Zeyd (R): Peygamber (S) yağmur duası yapmak üzere şu musallaya çıktı, orada
duâ etti ve yağmur yağdırılmasını istedi. Sonra kıbleye karşı yöneldi ve
ridâsını çevirdi, demiştir [45].
39-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Annem Ümmü Suleym:
— Yâ Rasûlallah! Enes
Sen'in hizmetçindir, onun lehine Allah'a duâ ediver! dedi.
— "Allâhumme, eksir mâlehû ve veledehû ve
bârik lehu fîmâ aHaytehûi- Yâ Allah! Onun malını ve evlâdını çoğalt, verdiğin
nimetlerinde de ona bereket ihsan eyle)" diye duâ etti [46],
40-.......Bize
Katâde, Ebû'l-Âliye'den tahdîs etti. îbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber
(S) keder ve hüzün veren şeyler sırasında duâ eder, şunu söylerdi:
"Lâ ilahe
ille'Mhu'l-Azîmu'l-Haltm. Lâ ilahe ille'İlâhu Rabbu's-Semâvâti ve'l-Ardı Rabbu
H-Arşı H-Azîm
[ = (İbâdete lâyık)
hiçbir ilâh yok, ancak Azîm ve Halîm olan Allah vardır. İbâdete lâyık hiçbir
ilâh yok, ancak göklerin ve Yer'in Rabb'i olan Allah vardır. O, büyük Arş'ın
Rabbi'dir]".
41-.......Bize
Yahya (ibn Saîd el-Kattân), Hişâm ibn Ebî Abdillah'tan; o da Katâde'den; o da
îbn Abbâs(R)'tan şöyle tahdîs etti: Rasûlullah (S) keder sırasında şu duayı
söyler idi: "Lâ ilahe ille'llâhu'l-Azîmu'l-Halîmu Lâ ilahe Me'Mhu
Rabbu'l-Arşı'l-Azîmi. Lâ ilahe ille'llâhu Rabbu's-Semâvâti ve Rabbu'l-Ârdı Ve
Rabbu'UArşVl'KenmU
[= (İbâdete lâyık)
hiçbir ilâh yok, ancak Azîm ve Halîm olan Allah vardır. (İbâdete lâyık) hiçbir
ilâh yok, ancak büyük Arş'ın Rabbi olan Allah vardır. İbâdete lâyık hiçbir ilâh
yoktur, ancak göklerin Rabb'i, Yer'in Rabb'i ve Kerîm Arş'ın Rabb'i olan Allah
vardır!]" Vehb de şöylededi: Bize Şu'be, Katâde'den bunun benzerini tahdîs
etti [47].
42-.......
Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti. Bana Sumeyy, Ebû Salih'ten; o da Ebû
Hureyre(R)'den tahdîs etti: Rasûlullah (S) belânın meşakkatinden, şakaanın
erişmesinden, kazanın kötüsünden, düşmanların sevinmesinden Allah'a sığınır
idi.
Râvî Sufyân ibn
Uyeyne: Ebû Hureyre'nin bu hadîsi üç şey idi: Birisini ben ziyâde ettim. Ziyâde
ettiğim o bir, bunların hangisidir, bilmiyorum, demiştir [48].
43-.......
İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Saîd ibmı'l-Müseyyeb ile Urvetu'bnu'z-Zubeyr,
ilim ehlinden birçok adamların içinde haber verdiler ki, Âişe (R) şöyle
demiştir; Rasûlullah (S) sıhhatte iken birçok defalar: "Hiçbirpeygamberin
ruhu, cennetteki durağını görmedikçe kabzolunmaz. Sonra muhayyer bırakılır
"buyururdu.
Ölümün alâmeti inince,
Peygamber'in başı benim dizimin üstünde bulunduğu sırada, üzerine bir müddet
baygınlık geldi. Sonra ayıldı da gözünü evin tavanına doğru dikti. Sonra:
"Aüâhumme, er-Refîka'i-A Hâ ( = Yâ Allah! En yüksek Refik'i tercih
ederim)/" diye duâ etti.
Bunun üzerine ben:
Artık Rasûlullah şimdi bizi tercih etmiyor! dedim. Ve bildim ki, bu, O'nun
sıhhatte iken bizlere devamlı söylemekte olduğu yukarıki hadîstir [49].
Âişe: Peygamber'in
tekellüm ettiği en son kelime bu "AHâhum-me, er-Reftka'l-A'lâ" duası
oldu, demiştir [50]
44-.......Kays
ibn Ebî Hazım şöyle demiştir: Ben Habbâb ibn Erett(R)'in hasta ziyaretine
gitmiştim. Kendisi (bir rahatsızlığından dolayı) karnında yedi defa dağlama
tedavisi yapmıştı. İşte o zaman kendisinden işittim:
— Eğer Peygamber (S)
bizi ölümü çağırmaktan nehyetmiş olmasaydı, muhakkak ben bu hastalık
ıztırâbmdan dolayı ölümü çağırır, duâ ederdim! dedi.
45-.......Kays
dedi ki: Habbâb'm yanına vardım, yedi defa karmm dağlamış bulunuyordu; ve
kendisini şöyle derken işittim: Peygamber (S) ölümü istememizi yasaklamamış
olsaydı, mutlakaa gelmesini isteyecektim.
46-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir Raşûlullah (S) şöyle buyurdu: "Sizden
hiçbiriniz kendisine inmiş olan bir zarardan dolayı sakın ölümü temenni
etmesin. Eğer muhakkak ölümü temenni etmek zorunda bulunursa:
Allâhumme ahyinî mâ
kânetVl-hayâtu hayran lî,
ve teveffenî izâ
kânetil-vefâtu hayran lî!
(= Yâ Allah! Yaşamak
benim için hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat, ölmek benim için hayırlı olduğu
zaman da beni öldür!) desin " [51]
Ebû Mûsâ da: Benim bir
oğlum doğdu, Peygamber (S) ona bereket duası yaptı, demiştir [52].
47-.......es-Sâib
ibn Yezîd (R) şöyle diyordu: Çocukluğumda teyzem beni Rasülullah(S)'ın yanına
götürdü de:
— Yâ Rasûlallah! Benim
şu kızkardeşimin oğlunun ayağından rahatsızlığı var! dedi.
Raşûlullah başımı
eliyle sıvadı ve bana bereket duası etti. Sonra abdest aldı. Ben O'nun abdest
suyundan içtim. Sonra sırtının arka tarafında durdum da iki kürek kemiği
arasında gerdek çadırının koca düğmeleri -yâhud: Keklik yumurtası- gibi olan Peygamberlik
Müh-rü'ne baktım [53].
48-........Bize
Saîd ibnu Ebî Eyyûb tahdîs etti ki, Ebû AkîPi, dedesi Abdullah ibn Hişâm (R)
çarşıdan yâhud çarşıya çıkarır idi de, kendisi yiyecek maddesi satm alırdı. Bu
sırada Abdullah ibn Hişâm'a İbnu'z-Zubeyr ile İbn Umer kavuşurlar da ona:
— Aldığın şeye bizleri
ortak yap. Çünkü Peygamber (S) sana bereket duası yapmıştır, derlerdi.
Abdullah da bu
ikisini, satın aldığı mala ortak yapardı. Bâzı zaman olurdu ki, (Peygamber'in
duası sebebiyle) tamâm bir deve yükü kâr isabet ederdi de, o kân Abdullah (olduğu
gibi) evine gönderirdi [54].
49-.......İbn
Şihâb şöyle demiştir: Bana Mahmûd ibnu'r-Rabî' (R) haber verdi: Kendisi (beş
yaşında) bir çocuk iken kendilerine âid olan bir kuyunun başında Rasûlullah (S)
onun yüzüne ağzıyle su püskürtmüş olduğu kimsedir! [55].
50-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'e çocuklar getirilirdi; O da çocuklar için
duâ ederdi. Bir kerresinde küçük bir çocuk getirildi, o küçük çocuk
Peygamber'in elbisesi üzerine işedi. Peygamber biraz su istedi de o suyu
sidiğin üzerine akıttı ve onu yıkamadı [56].
51-.......
ez-Zuhrî şöyle dedi: Bana Abdullah ibnu-Sa'lebe ibn Suayr haber verdi. Bu
Abdullah'ı Rasûlullah(S) -Fetih yılında- eliyle dokunup meshetmişti. İşte bu
Abdullah, Sa'd ibn Ebî Vakkaas'ı tek rek'atle vitr namazı kılarken görmüştür [57].
52-.......
Bize el-Hakem ibn Uteybe tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibnu Ebî
Leylâ'dan işittim, şöyle dedi: Bana bir kerresinde Ka'b ibn Ucre (R) kavuştu
da, şöyle dedi: Sana Peygamber'-den işittiğim bir hediye vereyim mi? Peygamber
(S) bizim yanımıza çıktı. Biz O'na:
— Yâ Rasûlallah!
Bizler Sen'in üzerine nasıl Selâm okuyacağımızı bildik. Fakat Sen'in üzerine
nasıl Salât okuyacağız (bunu bilmiyoruz)? dedik.
Rasûlullah bize;
— "Allâhumme sallı alâ Muhammedin ve alâ
âliMuhammedin. Kemâ salleyte alâ âli tbrâhîme inneke Hamîdun Mecîdun.
AMhumme bârik alâ
Muhammedin ve alâ âli Muhammedin. Kemâ bârekte alâ tbrâhîme inneke Hamîdun
Mecîdun.
(= Yâ Allah!
Muhammed'e ve Muhammed'in âli üzerine, İbrahîm'in âli üzerine salât ettiğin
gibi salât et. Şübhe yok ki, Sen Ha-mîd'sin, Mecîd'sin. Yâ Allah! Muhammed'e ve
Muhammed'in âline, İbrahim'in âline bereket ihsan ettiğin gibi bereket ihsan
eyle! Şübhe-siz ki, Sen Hamîd'sin, Mecîd'sin!) deyiniz" buyurdu [58].
53-.......
Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Biz:
— Yâ Rasûlallah! Şu Sen'in
üzerine okunacak Selâm'dır (biz onu biliyoruz), fakat biz Sen'in üzerine nasıl
Salât edeceğiz? diye sorduk.
Rasûlullah (S):
— "Allâhumme salli alâ Muhammedin abdike
ve Rasûlike, ke-mâ salleyte alâ İbrâhime. Ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin,
kemâ bârekte alâ İbrâhime ve âli İbrâhîm. (= Yâ Allah, Sen'in kulun ye Rasûlün
olan Muhammed'e, İbrahim'in âline salât ettiğin gibi salât eyle! Ve Muhammed'le
Muhammed'in âline, İbrâhîm ile İbrâhîm'in âline bereketler ihsan ettiğin gibi
bereket ihsan eyle!) deyiniz" buyurdu [59].
Ve Yüce Allah'ın şu
kavli: '...Onlara salât et. Çünkü senin salâtın onlar için sükünettİr... "
(et-Tevbe: 103).
54-....... Abdullah ibn Ebî Evfâ (R) şöyle demiştir:
Peygamber(S)'in âdeti, bir kimse O'na kendi sadakasını getirdiği zaman:
"Allâhumme salli aleyhi (-Yâ Allah, ona salât eyle)/" diye salât
ederdi. Babam Ebû Evfâ da sadakasını getirdi, ona da: "Allâhumme salli alâ
âli Ebî Evfâ ( = Yâ Aîlah, Ebû Evfâ ailesi üzerine salât eyle)/" diye duâ
etti.
55-.......Amr
ibnu Suleym ez-Zurakî şöyle dedi: Bana Ebû Humeyd es-Sâidî (R) haber verdi ki,
kendileri:
— Yâ Rasûlallah! Biz Sana nasıl salât edelim?
diye sormuşlar. Rasûlullah (S):
— "Allâhumme salli alâ Muhammedin ve
ezvâcihi vezurriyye-tihi, kemâ salleyte alâ âli tbrâhîme. Ve bârik alâ
Muhammedin ve ezvâcihi ve zürriyyetihi, kemâ bârekte alâ âli tbrâhîme, Inneke
Hamî-dun Mecîdun (= Yâ Allah, Muhammed'e, zevcelerine ve zürriyetine, İbrâhîm
ailesine salât ettiğin gibi salât et. Ve yine Muhammed'e, O'-nun zevcelerine ve
zürriyetine, İbrâhîm'in âline bereket ihsan ettiğin gibi bereket ihsan eyle.
Şübhesiz ki, Sen Hamîd'sin, Mecîd'sin)/ deyiniz" buyurdu [60].
56-.......
îbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu'I-Müseyyeb haber verdi ki, Ebû Hureyre
(R), Peygamber(S)'den şöyle buyururken işitmiştir: "Yâ Allah! Herhangibir
mü'mine ağır bir söz söylemiş olursam, Sen o sözümü kıyamet gününde o mü'min
için Sana yakınlığa bir vesile kıl!" [62].
57-.......Bize
Hişâm ed-Destevâî, Katâde'den; o da Enes(R)'ten şöyle tahdîs etti:
RasûIullah(S)'a soru sordular, soru sormayı çoğaltıp bunda ısrar ettiklerinde
öfkelendi de minbere çıkıp:
— "Bana bugün hangi şeyden sorarsanız,
muhakkak onu size beyân ederim!" buyurdu.
Enes dedi ki: Ben bu
sırada sağa sola bakmağa başladım, bir de gördüm ki, herkes başını elbisesinin
içine dürmüş de ağlamaktadır. Bir de adamlarla kavga ettiği zamanlarda
babasından başkasının adiyle çağırılmakîa (yânî babasından başkasına nisbet
edilmekte) olan bir adam:
— Yâ Rasûlallah! Benim babam kimdir? dedi.
Rasûlullah:
— "(Baban) Huzâfe'dir" buyurdu.
Sonra Umer ibnu'l-Hattâb
meydana çıktı da:
— Biz Allah'ı Rabb,
İslâm'ı dîn, Muhammed'i de Rasûl olarak kabul ve tasdîk ettik. Biz fitnelerden
Allah'a sığınırız! dedi.
Rasûlullah da:
— "Ben hayır ve şerr hakkında bu günün
benzerini asla görmedim. Şu muhakkak ki, cennet ile cehennem benim için
sûretlendirildi (yânî suretleri bana gösterildi) de ben şu mihrâb duvarı
arkasında onları gözlerimle gördüm" buyurdu.
Katâde bu hadîsi
rivayeti sırasında şu âyeti de zikrederdi: "Ey îmân edenler, Allah 'in
affettiği şeyleri -ki eğer size açıklanırsa ve, siz bunları Kur'ân inerken
sorup da hükmü kendinize izhâr edilirse fenanıza gidecektir- sormayın. Allah
çok mağfiret edicidir, cezada da aceleci değildir" (ei-Mâide: ıoi) [63].
58-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle der idi: Rasûlullah (S) –üvey babam- Ebû Talha'ya:
— "Oğlanlarınızdan bana hizmet edecek bir
oğlan araştır" buyurdu.
Akabinde Ebû Talha
beni bineğinin arka tarafına bindirerek Ra-sûlullah'ın yanına çıkardı. Artık
ben Rasûlullah'a devamlı hizmet ediyordum. (Seferlerde konak için bineğinden)
her inişinde O'nun şu duayı çok söyler olduğunu işitip dururdum:
— "Allâhumme innîeûzu bike minel-hemmi
ve'l-hazani ve'l-aczi ve'l-keseli veU-buhli, vel-cübni ve dalaVd-dîni ve ğalebeti'r-ricâÜ
(- Yâ Allah; ben tasadan, mahzunluktan, acizlikten, tenbellikten, cimrilikten,
korkaklıktan, borç baskısından ve ağırlığından, kudret sahibi insanların
tasallut ve galebesinden Sana sığınırım)/"
Ben O'na böyle hizmet
etmeğe devam ettim. Nihayet Hayber seferinden dönüyorduk, Rasûlullah kendisine
ayırıp aldığı Safiyye bintu Huyeyy ile dönüyordu. Ben Rasûlullah'm bineğinin
arka tarafını bir abâ yâhud bir örtü ile çevirir görüyordum. Sonra arka
tarafına Sa-fiyye'yi bindirerek yol aldı. Nihayet es-Sahbâ mevki'inde konakladığımız
zaman Rasûlullah, deriden sofralar içinde hurma, yağ ve kuru yoğurt karışığı
olan hay s yemeği yaptı. Sonra beni gönderdi. Ben insanları düğün aşına da'vet
ettim. İnsanlar gelip bu yemekten yediler. İşte Rasûlullah'm Safiyye ile zifafı
burada oldu. Sonra dönüşe devam etti. Nihayet Uhud meydana çıkıp görününce:
— "Şu Uhud'dur. O bizi sever, biz de onu
severiz!"buyurdu. Medîne'yi uzaktan görünce de:
— "Yâ Allah! Ben Medine'nin iki kara
taşlığı arasım, îbrâhfm 'in Mekke'yi haram kıldığı gibi haram kılıyorum. Yâ
Allah! Sen Medineliler'in müdd ve sâ' ölçeklerinde kendilerine bereket ihsan
eyle!" diye duâ etti [64].
59-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: Ben Hâlid kızrümmü HâIid(R)'den işittim.
Mûsâ dedi ki: Ümmü
Hâlid'den başka Peygamber'den bunu işitmiş olan bir kişiyi de işitmedim. Ümmü
Hâlid (R):
— Ben
Peygamber(S)'den, kabir azabından Allah'a sığınırken işittim, dedi [65].
60-.......Mus'ab
ibn Sa'd şöyle demiştir: Babam Sa'd ibn Ebî Vakkaas (R) beş şeyi emreder ve
bunların Peygamber(S)'den olduğunu zikrederdi: Peygamber (S) şu kelimelerle
duâ etmeyi emrederdi: "Allâhum-me innî eûzu bike mine'l-bahli. Ve eûzu
bike minel-cubni. Ve eûzu bike en uredde ilâ erzelVl-umuri. Ve eûzu bike min
fitnetVd-dünyâ ya 'nîfitneti 'd-Deccâli. Ve eûzu bike min azâbi 'l-kabri (- Yâ
Allah, ben cimrilikten Sana sığınırım. Korkaklıktan da Sana sığınırım, ömrün en
değersizine döndürülmekten de Sana sığınırım. Dünyâ fitnesinden yânî Deccâl
fitnesinden de Sana sığınırım. Kabir azabından da Sana sığınırım)/"
61-.......
Âişe (R) şöyle demiştir: Benim yanıma Medine Yahûdîleri'nden iki yaşlı kadın
girdiler de konuşma arasında bana:
— Şübhesiz, kabirler
ahâlîsi kendi kabirleri içinde azâb olunurlar! dediler.
Ben o kadınların bu
sözünü kabul etmedim, onları tasdik etmem bana güzel gelmedi. Sonra çıkıp
gittiler. Bu sırada Peygamber (S) de benim yanıma girdi. Ben kendisine:
— Yâ Rasûlallah! İki
koca-karı benim yanıma geldiler de kabir-dekiler kabirlerinde azâb olunurlar
dediler, diye zikrettim.
Rasûlullah:
— "Onlar doğru söylediler. Kabir ehli,
öyle bir azâbla azâb edilirler ki, onların azâblarını hayvanların hepsi
işitir" buyurdu.
Bundan sonra
Rasülullah'ı, kıldığı her namazda muhakkak kabir azabından Allah'a sığınırken
görmüşümdür [66].
62-.......
Enes ifan Mâlik (R) şöyle derdi: Peygamber (S) şu duayı söylerdi:
' 'Allâhumme innî eûzu
bike mine "-aczi ve 'l-keseli ve 1-cubni ve 7-heremi. Ve eûzu bike min
azâbVl-kabri. Ve eûzu bike min fitnetVl-mahyâ ve'l-memâtı!
( = Yâ Allah, ben
acizlikten, tenbellikten, korkaklıktan ve çok ihtiyarlığın çökkünlüğünden Sana
sığınırım. Keza ben kabir azabından da Sana sığınırım. Hayâtın ve ölümün
fitnelerinden de Sana sığınırım!)"
63-.......Bize
Vuheyb, Hişâm ibn Urve'den; o da babasından;o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki,
Peygamber (S) şu duayı söylerdi:
"Allâhumme innî
eûzu bike mine '1-keseH ve %heremi ve 1-me 'semi vel-mağrami ve min
fitnetVl-kabri ve azabVl-kabri ve minfitnetVn-nâri ve azâbı'n-nâri ve min şerri
fitnetVl-ğınâ. Ve eûzu bike min fitnetVl-fakri ve eûzu bike min
fitnetVl-MesîhVd-Deccâli. Aüâhum-me'ğsil annîhatâyâye bi-mâVs-selci veH-beradi
ve nakkı kalbimine'l-hatâyâ kemâ nakkayte 's-sevbe 1-ebyâde mine 'd-denesi. Ve
bâid bey-nî ve beyne hatâyâye kemâ bâadte beyneH-meşnkı vel-mağribi!
[ = Yâ Allah,
tenbellikten, bunaklık derecesinde ihtiyarlıktan, günâhtan, korkaklıktan,
kabir suâlinden ve kabir azabından, ateş fitnesinden ve ateş azabından,
zenginlik gururunun şerrinden Sana sığınırım. Fakîrlik fitnesinden de Sana
sığınırım. Mesîh Deccâl'in fitnesinden de Sana sığınırım. Yâ Allah!
Günahlarımın kirini) benden kar ve buz suyu ile yıka, kalbimi de günâhlardan
-beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi- pakla! Benimle günâhlarımın arasım
da doğu ile batı arasını uzaklaştırdığın gibi uzaklaştır!]" [67].
"Kusâlâ" ve
"Kesâlâ" (en-Nisâ: ui\ et-Tevbe: 54) bir m a'n ayadır.
64-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şu duayı söylerdi:
"Allâhumme
innîeûzu bike mine'l-hammi ve'l-hazeni ve aczi ve'l-keseli ve'l-cubni
ve'l-buhli ve dalaı'd-deyni ve ğalebetPr-ricâli!" [68].
"el-Buhlu"
ve"l-Bahalu" (en-Nisâ: 37, ei-Hadîd: 24) bir ma'nâyadir;
"el-Huzn" ve"l-Hazen" lafızları gibi.
65-.......Bize
Şu'be, Abdulmelik ibn Umeyr'den; o da Mus'ab ibnu Sa*d'den tahdîs etti ki, babası
Sa'd ibn Ebî Vakkaas (R) şu beş şeyden sığınmayı emreder ve bunİan
Peygamber(S)'den olmak üzere tahdîs ederdi:
"Allâhumme innî
eûzu bike minel-buhli.
Ve eûzu bike
mine'l-cubni.
Ve eûzu bike en uredde
ilâ erzelVl-umuri.
Ve eûzu bike min
fîtneti'd-dünyâ.
Ve eûzu bike min
azâbi'l-kabri!"
'Erâzilunâ" (Hûd:
27) "En düşüklerimiz" ma'nâsınadır [69]
66-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şu duayı söyleyerek Allah'a
sığınırdı:
"Allâhumme innîeûzu
bike mine'l-keseli. Ve eûzu bike mine'I-cubni. Ve eûzu bike minel-heremi ve
eûzu bike mine'l-buhH! [70].
67-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) -Medîne'ye geldiği zaman- şöyle duâ etti:
"Yâ Allah!
Bizlere Mekke'yi sevdirdiğin gibi Medine'yi de sevdir yâhud Medine'yi daha
fazla sevdir. Medine'nin humma vesıîma hastalığını da Cuhfe'ye naklet! Yâ
Allah! Müdd ve sâ' ölçeklerimizle ölçülen rızıklarımızda bizler için bereket
ihsan eyle!" [71].
68-.......Bize
îbn Şihâb, Âmir ibn Sa'd'dan şöyle haber verdi:
Babası Sa'd ibn Ebî
Vakkaas (R) şöyle demiştir: Veda Haccı'nda benim hastalığımdan dolayı
Rasûlullah (S) bana hasta ziyaretine geldi. Ben bu hastalıktan ölmeye
yaklaşmıştım. O'nun bu ziyaretinde ben:
— Yâ Rasûlallah! Bendeki bu hastalık, görmekte
olduğun bu müzmin dereceye ulaştı. Ben mal sahibi bir kimseyim. Bana tek
kı-zım(Âişe)dan başka kimse vâris olmayacaktır. Bu durumda ben malımın üçte
ikisini sadaka yapayım mı? diye sordum.
Rasûlullah:
— "Hayır (tasadduk etme)/" buyurdu.
Ben:
— Yarısını sadaka
yapayım mı? dedim. Rasûlullah:
— "Üçte bir (yeter, üçte bir bile) çoktur.
Ey Sa'd! Senin mirasçılarını zengin bırakman, onları fakirler ve (sadaka için)
insanlara ellerini açar bir hâlde bırakmandan daha hayırlıdır. Sen Allah
rızâsı için harcayacağın her nafakadan muhakkak ecre nail kılınırsın. Hattâ
yemek yerken eşinin ağzına koyacağın bir lokmadan dasevâb alacaksın!"
dedi.
Ben:
— Yâ Rasûlallah! (Siz
Medine'ye döneceksiniz de) ben dostlarımdan geriye mi bırakılacağım? diye
sordum.
Rasûlullah şöyle
buyurdu:
— "Hayır, sen bizden asla geri
bırakılmazsın. (Şayet burada kalır da) Allah rızâsını aramak için sâlih amel
yaparsan, muhakkak bu iyi amelinle derecen artar ve merteben yükselir. Ve öyle
ümîd ediyorum ki Senin ecelin geri bırakılacak da sen uzun zaman yaşayacaksın!
Hattâ seninle birtakım kavimler fayda görecek, diğer birtakım kavimler de
senden zarar göreceklerdir. Yâ Allah! Sahâbîlerimin (Mekke^den Me-
dîne'ye dönüş)
hicretlerim tamamla! Onları topukları üzerinde geri döndürme! Lâkin acınacak
olan, Sa'd ibn Havle'dir!" buyurdu.
Sa'd ibn Ebî Vakkaas:
Rasûlullah, Sa'd ibn Havle'ye (hicret ettikten sonra) Mekke'de ölmesinden
dolayı hüzünlenip acıdı, demiştir [72].
69-.......
Sa'd ibn Ebî Vakkaas (R) şöyle demiştir: Şu kelimelerle Allah'a sığınınız;
Peygamber(S) bu duâ kelimeleriyle Allah'a sığınırdı:
"Allâhumme, innî
eûzu bike mine'l-cubni.
Ve eûzu bike
mineH-buhti.
Ve eûzu bike minen
uredde ilâ erzelVl-umurû
Ve eûzu bike min
fitnetVd-dünyâ ve azâbVt-kabri!"
70-.......Bize
Hişâm ibn Urve, babası Urve'den; o daÂişe(R)'den şöyle tahdîs etti: Peygamber
(S) şu duayı söylerdi;
"Allâhumme, innî
eûzu bike mine'l-keseli ve'I-heremi, vel-mağrami ve H-me 'semi. Allâhumme, innî
eûzu bike min azâbi yn-nâri ve fîtneti'n-nâri ve azâbVl-kabri ve şerri
fitnetiH-ğınâ ve şerri fitnetVl-fakri ve min şerri fitneti H-Mesîhi yd-Deccâli.
A llâhumme 'ğsil hatâyâ-ye bi-mâVs-selci veH-beradi ve nakkı kalbî mineH-hatâyâ
kemâ yunakka 's-sevbu fl-ebyâdu mine 'd-denesi ve bâid beyni ve beyne ha-tâyâye
kemâ bâadte beyneH-maşnkı ve'l-mağribi!" [73].
71-.......Bize
Sellâm ibnu Ebî Mutî\ Hişâm'dan; o da babası Urve'den; o da teyzesi Âişe(R)'den
şöyle tahdîs etti: Peygamber (S), şu duâ ile Allah'a sığınır idi:
"Allâhumme, innî
eûzu bike min fitnetVn-nâri, ve min azâbVn-nâri. Ve eûzu bike min
fitneti'l-kabri. Ve eûzu bike min azâbVl-kabri.
Ve eûzu bike min
fitnetVl-ğınâ. Ve eûzu bike min fitnetVl-fakri. Ve eûzu bike min
fitneti'l-Mesîhi'd-Deccâli!"
72-.......
Âişe (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) su duayı söylerdi:
"Allâhumme, innî
eûzu bike min fitnetVn-nâri ve azâbVn-nâri vefitneti'l-kabri ve azâbVl-kabri ve
şerri fitneti'l-ğınâ ve şerri fîtneti'l-fakri. Allâhumme innî eûzu bike min
şerri fitnetVl-MesîhVd-DeccâlL Allâhumme 'ğsil kalbî bi-mâi's-selci ve
H-beredi. Ve nakkı kalbi mine7-hatâyâ kemâ nakkayte 's-sevbe 'l-ebyadu mine
'd-denesi. Ve bâid beyni ve beyne hatâyâye kemâ bâadte beyne 'l-meşrıkı ve
'l-mağribi. A /-îâhumme, innî eûzu bike mine'l-keseli ve'l-me'semi
ve'l-mağramı!" [74].
73-.......Bize
Şu'betahdîs edip şöyle dedi: Ben Katâde'den işittim; o da Enes ibn
Mâlik(R)'ten ki, Enes'in annesi Ümmü Suleym (R):
— Yâ Rasûlallah! Enes
Sen'in hizmetçindir, onun için Allah'a duâ ediver! demiş.
Rasûlullah (S) da:
— "Allâhumme eksir mâlehû ve veledehû ve
bârik lehû fî mâ a Heytehû (- Yâ Allah! Onun malını ve çocuğunu çoğalt! Ona
verdiğin ni'metlerinde kendisi için bereket ihsan edip mübarek kıl)/"diye
duâ etmiştir.
Ve Hişâm ibn Zeyd'den;
o: Ben Enes ibn Mâlik'ten, bunun benzerini işittim, demiştir.
74-.......Katâde
şöyle dedi: Ben Enes(R)'ten şöyle dediğini işittim: Ümmü Suleym:
— Enes Sen'in
hizmetçindir (onun için Allah'a duâ ediver)! dedi.
Peygamber (S):
— "Allâhumme eksir mâlehû ve veledehû ve
bârik lehû fî mâ a'teytehû!" diye duâ etti [75].
75-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bizlere Kur'ân'dan bir sûre
öğretir gibi (büytik küçük) işlerin hepsinde İstihare Duâsı'm öğretir, şöyle
buyururdu:
— "Sizin biriniz
bir işi kasdettiği zaman iki rek'at namaz kılsın, sonra şu duayı söylesin:
Allâhumme, innî
estehîruke bi-ilmike ve estakdiruke bi-kudretike vees'elukemin fadlike'l-azîmL
Fe-inneke takdim velâ akdini. Ve tay-lemu velâ a *lemu ve enteAUâmu 1-Ğuyûbi.
Allâhumme in kunte ta '-lemu enne hazâ H-emre hayrun lîfî dîni ve maâşî ve
akıbeti emrî -ev kaale: Fîâcili emri ve ecilihi fakdurhu IL- Ve in kunte
ta'lemu enne hazâ 'l-emre şerrun lîfî dînî ve maâşî ve akıbeti emrî -ev kaale:
Fîâ'-cili emrî ve ecilihi fasrifhu annî vasnfnî anhu-, Vakdur lîye'l-hayra
haysu kâne. Summe raddinî bihî! der ve hacetinin ismini söyler!"
[ = Yâ Allah!
(Hakkımda hayırlısını) bildiğin için ben Sen'den hayırlısını (bildirmem)
isterim. Ve Sen'in kudretinden beni kudret-lendirmeni dilerim. Ve bunu Sen'in
büyük fadlmdan isterim. Çünkü Sen'in herşeye gücün yeter, benim ise gücüm
yetmez. Sen herşeyi bilirsin, ben ise bilmem. Sen bütün gaybleri en mükemmel
Bilen'sin! Yâ Allah! Şu azmettiğim işin benim için dînim, yaşayışım ve işimin
sonu hakkında bir hayır olduğunu bilmekte isen- yâhud: İşimin dünyâsı ve
âhireti hakkında... der- onu benim için takdîr et! Eğer bu işin benim için,
benim dînim, yaşayışım ve işimin akıbeti hakkında bir şerr olduğunu bilmekte
isen- yâhud: İşimin dünyâsı ve âhireti hakkında... der- bu işi benden çevir,
beni de bu işten çevir. Ve hayır nerede ise onu benim için takdîr et. Sonra
beni bu (takdîr edilen) işe razı kıl! der ve (bu iş dediği) hacetinin ismini
söyler!] [76].
76-.......Ebû
Mûsâ el-Eş'ari (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) abdest suyu istedi ve o su ile
abdest aldı. Sonra iki elini kaldırıp:
— "Allâhumme'ğfir
lî Ubeydin Ebî Âmirini Allâhumme'c'al-hu yevme 'l-kıyâmeti fevka kesîrin min
halkıke mine 'n-nâsi (= Yâ Allah! Ebû Âmir Ubeyd kulunu mağfiret eyle! Yâ
Allah! Ebû Âmir kulunu kıyamet gününde şu yarattığın insanlardan çoğunun
üstünde yüksek bir makaamda kıl)/" diye duâ etti.
Duâ ederken (ellerini
o kadar kaldırdı ki) ben O'nun iki koltuğunun beyazlığını gördüm [77].
77-.......Ebû
Mûsâ el-Eş'ârî (R) şöyle demiştir: Bizler Peygamber(S)'in maiyyetinde bir
seferde bulunduk. Vâdîden yüksek bir yere çıktıkça, yüksek sesle tekbîr
getiriyorduk. Peygamber (S):
— "Ey insanlar! Nefislerinize yumuşak
davranın (sesinizi yükseltmeyin)/ Çünkü sizler sağırı ve gaibi
çağırmıyorsunuz- Lâkin sizler
Semî' ve Basîr olan
Allah'a duâ ediyorsunuz!" buyurdu.
Sonra benim yanıma
geldi. Ben kendi kendime "Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi (= Değişiklik
ve kuvvet ancak Allah iledir)" zikrini söylüyordum. Rasûlullah:
— "Yâ Abdallah ibne Kays! Lâ havle velâ
kuvvete illâ billahi zikrini söyle. Çünkü bu, cennet hazînelerinden bir
hazînedir" buyurdu -yâhud: "Sana cennet hazînelerinden bir hazîne
olan bir kelâma delâlet edeyim mi? O: Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi
sözüdür" buyurdu [78].
Bu konuda Câbir'in
rivayet ettiği hadîs vardır [79].
Bu konuda Yahya ibnu
Ebî İshâk'm Enes'ten rivayet ettiği hadîs vardır [80].
78-.......Bana
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlullah
(S) bir gazveden yâhud bir haccdan yâhud bir umreden döndüğü zaman yolda
yüksek bir yere çıktığında üç kerre tekbîr getirir, sonra şu sözleri söylerdi:
"Lâ ilahe
üleHlâhu vahdehû İâ şerike lehü, tehu'l-mulku ve lehu'l-hamdu ve huve ala kullî
şeyn kadının. Âyibûne, tâibûne, âbidûne H-Rabbinâ hâmidûne. Sadaka'llâhû va'dehû
ve nasara abdehû ve hezeme*l-ahzâbe vahdehû!
[ = Yoktur tapacak
Çalap'tır ancak. O birdir. O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur. Hamd O'nundur.
O herşeye gücü yetendir. Biz ancak Rabb'imize dönücüleriz, O'na tevbe
edicileriz, O'na ibâdet edicileriz, O'na hamdedicileriz. Allah va'dinde doğru
çıkmış, kulu(Mu-hammed'i)na yardım etmiş, bütün düşman topluluklarını yalnız
başına bozguna uğratmıştır!] [81].
79-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Abdurrahmân ibn Avf'ın üzerinde
(evlenenlere mahsûs olan) safran boyasından yapılmış güzel koku) eseri gördü
de:
— "Hâlin nedir -yâhud: Bu ne-?" diye
sordu. Abdurrahmân:
— Bir çekirdek
ağırlığı altın (mehr) karşılığında bir kadınla evlendim, dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah
ona:
— "Allah (bu evliliği) sana mübarek
eylesin! Bir koyun (kesmek sureti) ile olsun düğün aşı yap!" buyurdu .
80-.......Câbir
(R) şöyle demiştir: Babam Abdullah, arkasında yedi yâhud dokuz kız bırakıp
vefat etti. Bir müddet geçince ben bir kadınla evlendim. Peygamber (S):
— "Evlendin rni yâ Câbir?" diye
sordu. Ben:
— Evet evlendim! diye cevâb verdim. O:
— "Bakire kız ile mi, yoksa dul ile mi
evlendin?" dedi. Ben:
— Dul bir kadınla evlendim, dedim. Peygamber:
— "Kendisiyle oynaşacağın, seninle
oynaşacak- -yâhud: Kendisiyle gülüşeceğin, seninle gülüşecek- bir kızla
evlenseydin ya!" bu yurdu.
Ben:
— Babam vefat etti,
arkasında yedi yâhud dokuz kız bıraktı. Beı
onların arasına,
kendileri gibi bir kız getirmekten hoşlanmadım. B' sebeble onlann işlerini
görecek bir kadınla evlendim, dedim. Rasûlullah:
— "Bareke'llâhu aleyhe ( = Allah eşini
sana mübarek eylesin)/ diye duâ etti.
Sufyân ibn Uyeyne ile
Muhammed ibn Müslim, Amr ibn Dînâr dan; o da Câbir'den rivayet ettikleri
hadîslerinde "Bâreke'llâhu aleyke duasını söylemediler [82].
81-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu:
— "Onların
herhangibiri (cinsî münâsebet yapmak için) eşine gelmek istediği zaman
Bismittâhi, Allâhumme cennibna'ş-şeytâne ve cennibVş-şeytâne mâ razaktenâ (=
Bismillâhi. Yâ Allah, bizleri şeytândan uzaklaştır, şeytânı da bize ihsan
ettiğin çocuktan uzak kıl) derse, şu muhakkak ki, eğer o karı-koca arasındaki
bu cinsî münâsebette bir çocuk takdir olunursa, o çocuğa ebediyyen şeytân zarar
veremez [83].
82-.......Enes
ibn Mâlik (R): Peygamber(S)'in en çok okuduğu duâ: "Allâhumme, Rabbena
âtinâ fVd-dünyâ haseneten ve fVl-âhireti haseneten ve kına azâbe'n-nâri ( = Yâ
Allah, ey Rabb'imiz, bize dünyâda da bir güzellik ver, âhirette de bir güzellik
ver ve bizi ateş azabından koru)/" duası idi, demiştir [84]
83-.......
Sa'd ibn Ebî Vakkaas (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bizlere şu duâ
kelimelerini yazı -yâhud kitâb- öğretir gibi öğretirdi:
' 'AMhumme, innî eûzu
bike mine 1-buhU ve eûm bike mine H-cubni. Ve eûzu bike min en uredde ilâ
erzelVl-umuri. Ve eûzu bike minfîtneti'd-dünyâ ve azâbVl-kabriV
[ = Yâ Allah, ben
cemrilikten, Sana sığınırım, korkaklıktan da Sana sığınırım. Ömrün en kötüsüne
(ihtiyarlığın bunaklık devrine) döndürülmemizden de Sana sığınırım. Dünyâ
fitnesinden ve kabir azabından da Sana sığınırım!] [85].
84-......
Bize Enes ibnu Iyâd, Hişâm'dan; o da babası Urve'den; o da Âişe(R)'den şöyle
tahdîs etti: RasûluIlah(S)'a sihir yapılmıştı. Hattâ kendisine bâzı işi
yapmadığı hâlde yaptım hayâl ettirilirdi. Rasûlullah, Rabb'ine (tekrar tekrar)
duâ etti. Sonra bana:
— "(Yâ Âişe) Hissettin mi? Fetva istemekte
olduğun şey hakkında Allah bana fetva verip bildirmiştir" buyurdu.
Ben Âişe de:
— Yâ Rasûlallah! Bu nedir? diye sordu.
Rasûlullah şöyle anlattı:
— "Bana iki adam geldi. Bunlardan biri
başımın yanına, diğeri de ayaklarımın yanına oturdu. Biri arkadaşına:
— Bu zâtın hastalığı nedir? diye sordu. O da:
— Sihir yapılmıştır, diye cevâb verdi. Öbürü:
— Ona kim sihir yapmıştır? dedi. Öteki:
— Lebîd ibnu'l-A'sam! diye cevâb verdi.
— Bu sihir ne ile yapılmıştır? diye sordu. O
da:
— Bir tarak, saç sakal
tarantısı ve erkek hurmanın kurumuş çiçek kapçığı ile! diye cevâb verdi.
— Nerede yapılmıştır?
sorusuna da:
— Zervân da! diye cevâb verdi."
Zervân, Zurayk
oğulları yurdunda bir kuyudur. Âişe dedi ki: Rasûlullah bâzı sahâbîleriyle o
kuyuya gitti. (Ona baktı, üzerinde hurma ağacı vardı.) Sonra dönüp Âişe'ye
geldi de:
— "(Yâ Âişe!)
Vallahi kuyunun suyu, içinde kına bekletilmiş gibi kıpkırmızı, kuyunun
etrafındaki hurma ağacının uçları şeytânların başları gibidir!" buyurdu.
Âişe dedi ki:
Rasûlullah geldi de ben Âişe'ye o kuyunun hâlinden haber verdi. Ben:
— (Yâ Rasûlallah!) Sen o sihri çıkarıp
çözseydin? dedim.
— "Bana gelince, Allah benim şifâmı
vermiştir. Ben o sihri çıkarıp da insanlar arasında bir şerri yaymayı
istemedim" buyurdu.
îsâ ibn Yûnus ile
el-Leys ibn Sa'd, Hişâm'dan; o da babası Ur-ve'den; o da Âişe'den yaptıkları
rivayette şu ziyâde vardır: Âişe: Pey-gamber'e sihir yapılmıştı da O tekrar
tekrar duâ etti, dedi ve hadîsi şevketti [86].
"Yâ Allah,
müşriklere karşı bana Yûsuf'un zamanındaki yedi yıl gibi, yedi şiddet yılı ile
yardım et!" diye beddua etti, dedi.
Ve yine İbn Mes'ûd:
(Ka'be'de namaz kıldığı sırada üzerine deve son'u attıklarında namazı
tamamlayınca):
"Yâ Allah! Ebû
CehVi Sana havale ediyorum..." diye beddua etti, dedi.
Abdullah ibn Umer de:
Peygamber (S) namaz
içinde kunûtta: "Yâ Allah, fulâna vefulâna la'net et" diye beddua
etti. Nihayet Azîz ve Celîl olan Allah:
"(Kullardaki)
işten hiçbirşey sana âid değildir. Allah ya onların tevbesini kabul eder, yahud
kendileri zâlimler
oldukları için
azablandırır" (âiu îmrân: 128) âyetini indirdi..., demiştir [87].
85-.......Abdullah
ibn Ebî Evfâ (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) müşrik orduları aleyhine şöyle
duâ etti:
"Allâhumme,
munzile'l-KitâbU serîa'l-hisâbU EhzimVl-ahzâbe eh-zimhum ve zehilhum [ = Yâ
Allah! Ey hesabı çabuk görücü olan
(Rabb'im)! Sen (Medine
önünde toplanan) şu Arab kabilelerini dağıt, onların topluluklarını kır,
irâdelerini sars]/" [88].
86-.......
Bize Hişâm ed-Destevâî, Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da Ebû Seleme'den; o da Ebû
Hureyre(R)'den şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) yatsı namazının son rek'atinde
başını rukû'dan kaldırıp Semiallâhu limen hamideh dediği zaman, kunût yapar, şu
duayı söylerdi:
— "Yâ Allah!
el-Velîd ibnu'l-Velid'i kurtar.
Yâ Allah, Seleme
ibnu'l-Hişâm'ı kurtar!
Yâ Allah, (müşrikler
elinde) zatfve âciz görülen diğer mü'min-leri de kurtar!
Yâ Allah, Mudar (müşrikleri)
üzerine baskını şiddetlendir.
Yâ Allah, içinde
bulundukları bu yılları onlara Yûsuf Peygam-ber'in kıtlık yıllarına
benzet!" [89]
87-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) (Munzir ibn Amr'ın başkanlığı
altında) kendilerine Kurrâ denilen (kırk yâ-hud yetmiş kişilik) bir birliği
Necd halkının isteği üzerine, onlara dîni öğretmek üzere göndermişti. Bunlar
Maûne Kuyusu başında pusuya düşürülüp öldürüldüler. Ben Peygamber'in onların
öldürülmelerine üzüldüğü kadar hiçbirşeye üzüldüğünü görmedim. Peygamber, sabah
namazında bir ay kunût yaptı da;
— "Usayya
kabilesi Allah'a ve Rasûlü'ne âsî oldular!" buyururdu [90].
88-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Yahudiler Peygamber (S) üzerine selâm verirler de
"es-Sâmu aleykum ( = Ölüm üzerinize)" derlerdi. (Ben) Âişe onların
bu sözlerini farkedip anladı da:
— AleykumuVsâmu
ve'l-la'netu( = Ölüm ve la'net sizin üzerinize olsun)! dedi.
Bunun üzerine
Peygamber:
— "Yavaş ol yâ Âişe! Muhakkak ki Allah
herşeyde yumuşak muamele etmeyi sever!" buyurdu.
Âişe:
— Ey Allah'ın
Peygamberi! Onların söylemekte oldukları sözü işitmedin mi? dedi.
Peygamber:
— "Sen de benim bu sözü onlara
reddettiğimi işitmedin mi? Ben onlara: Ve aleykum (-Sizin üzerinize de)!
şeklinde söylüyordum" buyurdu [91].
89-.......
Bize Alî ibn Ebî Tâlib (R) tahdîs edip şöyle dedi: Biz Hendek harbi gününde
Peygamber(S)'in beraberinde bulunduk. O:
— "Allah bu
müşriklerin kabirlerine ve evlerine ateş doldursun! Çünkü onlar bizi tâ güneş
batıncaya kadar orta namazını kılmaktan alıkoydular; orta namazı ikindi
namazıdır" buyurdu [92].
90-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: et-Tufeyl ibnu Amr ed-Devsî, Rasûlullah(S)'ın
huzuruna geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Devs
kabilesi halkı Allah'a âsî oldular ve İslâm'ı kabulden çekindiler! Bu sebeble
Sen onların aleyhine duâ et! dedi.
Onun bu sözü üzerine
oradaki insanlar Rasûlullah'ın Devs ka-bîlesi halkı aleyhine duâ edeceğini
sandılar. Rasûlullah ise:
— "Yâ Allah! Devs halkına hidâyet eyle de
onları İslâm topluluğumuza getir!" diye duâ etti [93].
91-.......Bize
Şu'be, Ebû İshâk'tan; o daEbû Burde'den; o da babası Ebû Mûsâ el-Eş'arî(R)'den
şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) şu duâ ile duâ ederdi:
' 'Rabbiğfir lî hatîetî
ve cehli ve israfı fî emri kullihî ve mâ ente aHemu bihi minni. Allâhumme*ğfir
lîhatâyâye ve amdi ve cehli ve hezlî ve kullu zâlike indî! A llâhumme 'ğfir lî
mâ kaddemtu ve mâ ah-hartu ve mâ esrertu ve mâ a'Ientu. EnteH-Mukaddimu ve
enteH-Muahhıru. Ve ente alâ külli şey'in kadîrun!
( = Ey Rabb'im! Benim
günâhımı, bilgisizliğimi, her işimde israfımı ve benden daha iyi bilmekte
olduğun kusurlarımı mağfiret eyle! Yâ Allah! Benim hatâlarımı, kasdımla ve
bilgisizliğimle işlediklerimi, şakalarımı mağfiret eyle! Bunların hepsi bende
vardır. Yâ Allah! Evvelden yaptığım, sonradan yapacağım; gizlediğim, açığa
çıkardığım bütün günâhlarımı Sen mağfiret eyle! Öne geçiren ancak Sen'sin,
sonraya bırakan da ancak Sen'sin. Sen herşeye gücü yetensin!)"
Ubeydullah ibnu Muâz
şöyle dedi: Ve bize Şu'be, Ebû İshâk'tan; o da Ebû Burde'den; o da babası Ebû
Musa'dan; o da Peygam-ber(S)'den bunun benzeri olan hadîsi tahdîs etti.
92-.......Bize
Ebû İshâk, Ebû Bekr ibnu Ebî Musa'dan ve Ebû Burde'den; sanırım ki, o da babası
Ebû Mûsâ el-Eş'arî(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle duâ ederdi:
"Allâhumme'ğfir
lî hatîetî ve cehli ve isrâfi fî emri ve mâ ente aHemu bihî minnt
Allâhumme 'ğfir lî
hezlî ve ciddî ve hatâye ve amdî ve kullu zâlike indî!"
( = Yâ Allah! Benim
günâhımı, bilgisizliğimi, isimdeki israfımı ve benden daha iyi bilmekte olduğun
bütün kusurlarımı mağfiret eyle!
Yâ Allah! Benim
latifemi, ciddî hâlimi, hatâmı ve dileyerek işlediğim günâhımı mağfiret eyle!
İ'tirâf ederim ki, bu kusurların hepsi bende vardır!) [94]
93-.......
Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ebû'I-Kaasım (S):
— "Cumua (gününde
öyle bir saat vardır ki, herhangibir müslümân dikeîip namaz kılar olduğu hâlde
Allah'tan bir hayır isler ve bu istemesini o saate denk getirirse, Allah ona
dilediğini muhakkak verir" buyurdu ve o saatin kısa olduğunu anlatmak için
eliyle işaret etti.
Biz: Peygamber bu
işaretiyle o saatin azlığını gösteriyor, dedik.
94-.......
Bize Eyyûb, İbnu Ebî Muleyke'den; o da Âişe(R)'den şöyle tahdîs etti: Yahudiler
Peygamber(S)'e geldiler ve ("Ölüm üzerine olsun" demek olan)
"es-Sâmu aleyke" dediler.
Peygamber de:
— "Ve aleykum ( = Sizin üzerinize de
olsun)/" dedi. Âişe de:
— es-Sâmu aleykum ve laanekumu'llâhu ve gadıbe
aleykum ( = Ölüm sizin üzerinize olsun, Allah size la'net etsin ve gadab eylesin)!
dedi.
Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Yavaş ol yâ Âişe! Rıfk ile,
yumuşaklıkla muamele etmen lâzımdır. Ben seni katılıktan, sertlikten
sakındırırım -yâhud: Çirkin sözden sakındırırım-!" buyurdu.
Âişe:
— Onların söyledikleri sözü işitmedin mi? dedi.
Rasûlullah:
— "Sen de benim söylediğimi işitmedin mi?
Ben (söylediklerini) onlara reddettim. Benim onlar hakkındaki duam kabul
olunur. Fakat onların benim hakkımdaki dilekleri kabul olunmaz" buyurdu [95].
95-.......Bize
Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Bu hadîsi bize ez-Zuhrî, Saîd
ibnu'I-Müseyyeb'den; o da Ebû Hurey-re(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S)
şöyle buyurmuştur: "Okuyucu, yânı Fatiha okuyan kimse 'Âmîn1 dediği zaman
sizde 'Âmîn* deyiniz* Çünkü melekler de 'Âmîn' derler. Her kimin 'Âmîn' demesi
meleklerin 'Âmîn' demesine uyarsa, geçmiş günâhları mağfiret olunur" .
96- Bize
Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da Sumeyy'den; o da Ebû Salih'ten; o da Ebû
Hureyre(R)'den şöyle tahdîs etti ki, Ra-sûlullah (S) şöyle buyurmuştur:
— "Her kim günde
yüz kerre *Lâ ilahe ille Hlâhu vahdehû lâ şerike leh lehu 'l-mulku ve lehu
1-hamdu ve huve ala kullî şey Hn kadîr (= Bir tek Allah'tan başka hiçbir ilâh
yoktur. O'nun hiçbir ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na mahsûstur.
Herşeye kudreti yeten O'dur)' tehlîlini söylerse, bu onun lehine on köleyi
hürriyete kavuşturmaya denk sevâb olur ve onun lehine yüz hasene yazılır,
ondan yüz seyyie de silinir. Ve bu, o kimse için bu gününde tâ akşama girinceye
kadar şeytândan da bir sığınma olur. Hiçkimse onun yaptığından daha
faziletlisini yapmış olmaz, ancak onunkinden daha çok çalışmış olan adam
müstesnadır" [96].
97- Bize
Abdullah ibnu Muhammed tahdîs etti. Bize Abdulme-lik ibnu Amr tahdîs etti. Bize
Amr ibnu Ebî Zaide, Ebû İshâk'tan tahdîs etti ki, Amr ibnu Meymûn:
— "Her kim günde on kerre 'Lâ ilahe
ille'llâhu...' tehlîlini okursa, İsmail Peygamber neslinden on esîr âzâdlamış
gibi sevaba hakk kazanır" diye söylemiştir.
Amr ibnu Ebî Zaide
şöyle dedi: Ve bize Abdullah ibnu Ebi's-Sefer, eş-Şa'bî'den; o da er-Rabî' ibnu
Hüseyin'den bunun benzerini tahdîs etti. Ben, er-Rabî'e:
— Sen bunu kimden işittin? diye sordum. O:
— Amr ibnu Meymûn'dan,
dedi. Akabinde Amr ibnu Meymûn'a geldim ve ona:
— Sen bunu kimden işittin? diye sordum. O:
— İbnu Ebû Leylâ'dan,
dedi.
Akabinde İbnu Ebî
Leylâ'ya geldim ve ona:
— Sen bunu kimden işittin? diye sordum. O:
— Ebû Eyyûb el-Ensârî
(R)'den işittim, o bunu Peygamber(S)'den tahdîs ediyordu, dedi.
Ve îbrâhîm ibn Yûsuf
da babası Yûsuf ibn İshâk'tan; o da dedesi Ebû İshâk Amr'dan söyledi ki, o
şöyle demiştir: Bana Amr ibnu Meymûn, Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ'dan; o da Ebû
Eyyûb(R)'dan, Peygamber'in bu hadîsini tahdîs etti.
Ebû Abdillâh
el-Buhârî: Sahîh olan, Amr'ın, Peygamber(S)'den olan sözüdür, dedi.
Ve (Buhârî'nin şeyhi)
Mûsâ ibnu İsmâîl şöyle dedi: Bize Vuheyb, Dâvûd ibnu Ebî Hind'den; o da Âmir
eş-Şa'bî'den; o da Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ'dan; o da Ebû Eyyûb(R)'dan; o da
Peygamber^)'den tahdîs etti.
Ve İsmâîl ibnu Ebî
Hâlid, eş-Şa'bî'den; o da er-Rabî'den onun sözünü söyledi.
Ve Âdem ibnu Ebû Iyâs
şöyle dedi: Bize Şu'be tahdîs etti.Bize Abdulmelik ibnu Meysere tahdîs etti.
Ben Hilâl ibn Yesâf'tan işittim; o da er-Rabî* ibn Huseym'den ve Amr ibnu
Meymûn'dan; onlar da Abdullah ibnu Mes'ûd(R)'dan, Peygamber'in bu sözünü
söylediler.
Ve el-A'meş ile
Husayn; bunların ikisi de Hilâl ibn Yesâf'tan; o da er-Rabî'den; o da Abdullah
ibn Mes'ûd'dan O'nun kavlini söylediler.
Ve bu hadîsi Ebû
Muhammed el-Hadramî de Ebû Eyyûb(R)'dan; o da Peygamber(S)'den: "Bu tehlîli
söyleyen, İsmâîl evlâdından on köle âzâd eden kimse gibi olur" hadîsini
rivayet etti " [97].
98-Bize
Abdullah ibnu Mesleme, Mâlik'ten; o da Sumeyy'den; o da Ebû Salih'ten; o da Ebû
Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlul-lah (S): "Her kim günde yüz kerre
'Subhânallahi ve bi-hamdihi (= Allah'ı tesbîh ve hamdederim)' derse, o kimsenin
(Allah hakkı olan) günâhları -deniz köpüğü kadar çok olsa bile- kendisinden
indirilip affedilir" buyurmuştur [98].
99-.......Bize
îbnu Fudayl, Umâreibnu'l-Ka'kaa'dan; o da Ebû Zur'a'dan; o da Ebû
Hureyre(R)'den tahdîs etti. Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur:
— "Subhânallahi
ve bi-hamdihi, SubhânallâhVl-azîm (= Allah^a hamdederek tesbîh ederim, ve yine
büyük olan Allah'ı tekrar tekrar tesbîh ederim), dile hafif, mizanda ağır,
Rahman 'a sevgili iki kelimedir" [99].
100-.......Ebû
Mûsâ el-Eş'arî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S):
— "Rabb'ini
zikreden kimse ile zikretmeyen kimsenin benzeri, diri ile ölü gibidir"
buyurdu [100].
101-.......
Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Allah'ın
bir sınıf melekleri vardır ki, bunlar yollarda, sokaklarda dolaşırlar, zikir
ehlini ararlar. Onlar (Azız ve Celîl olan) Allah'ı anan bir cemâat bulunca
birbirlerine:
— Aradığınıza geliniz,
diye seslenirler.
Bunun üzerine melekler
zikir ehlini dünyâ semâsına kadar ka-natlarıyle tavaf edip etrafını kuşatırlar.
Rabb'leri onları pek iyi bildiği hâlde, meleklere:
— Kullarım ne
söylüyorlar? diye sorar. Onlar da:
— CSubhânallah'
diyerek) Sen 'i tesbîh ediyorlar, ('Allâhu Ekber* diyerek) Sen 'i tekbîr
ediyorlar, ('el-Hamdu lüîâhi' diyerek) Sen 7 hamd ve sena ediyorlar! suretinde
cevâb verirler.
Sonra Allah:
— Bu kullarım Beni görürler mi ki? diye sorar.
Melekler:
— Hayır, vallahi onlar Sen'i görmezler! derler.
Allah:
— O kullarım ya Beni görseler nasıl olurlar?
buyurur. Melekler:
— Onlar Sen 'i görseler, Sana ibâdet ve
ubudiyetleri daha şiddetli; temcîd ve tahmîdleri daha çetin; teşbihleri daha çok
olur! derler.
Yüce Allah:
— Benden ne
diliyorlar? diye sorar. Melekler:
— Cennet istiyorlar! diye cevâb verirler.
Yüce Allah:
— Onlar cenneti görmüşler mi?
— Hayır, vallahi onlar
cenneti görmemişlerdir!
— Ya onlar cenneti görselerdi?
— Eğer görselerdi
cennete karşı hevesleri daha çok, talebleri daha şiddetli, rağbetleri daha
büyük olurdu.
Allah:
— O kullarım neden istiâze ederler? Melekler:
— Cehennem ateşinden!
— Cehennemi gördüler mi?
— Hayır, vallahi onu görmediler.
— Ya görselerdi nasıl olurlardı?
— Ondan daha çok kaçınırlardı, korkuları daha
çok olurdu. Bunun üzerine Yüce Allah, meleklere:
— Ey melekler, ben
sizleri şâhid yapıyorum ki, ben bu zikreden kullarımı mağfiret ettim! buyurur.
Meleklerden birisi:
— O zikredenlerin arasında fulan kişi var ki, o
zikredenlerden değildir, bir haceti için gelmiş oturmuştu! der.
Yüce Allah:
— O mecliste oturanlar
öyle kemâl sahibi kimselerdir ki, onlarla birlikte oturanlar şakı olamaz!
cevâbını verir."
Bu hadîsi Şu'be,
el-A'meş'ten, Peygamber'e yükseltmeyerek rivayet etti. Keza bu hadîsi Süheyl,
babası Ebû Salih es-Semmân'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den; o da Peygamber (S)'den
olmak üzere rivayet etmiştir [101].
102-.......Ebû
Mûsâ el-Eş'arî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir dağ yolunda yâhud bir
tepede yol alıp yürüdü.
Ebû Mûsâ dedi ki:
Rasûlullah (S) katırının üzerinde yol alıyordu:
— "Sizler sağırı ve gaibi
çağırmıyorsunuz!" buyurdu.
— "La ilahe illellâhu vallâhu ekber {=
Hiçbir ilâh yok, ancak Allah vardır. Allah en büyüktür)/" tehlîl ve
tekbîrini söyledi.
Ebû Mûsâ dedi ki:
Rasûlullah (S) katırının üzerinde yol alıyordu:
— "Sizler sağırı ve gaibi
çağırmıyorsunuz!" buyurdu.
Sonra da:
— "Yâ Ebâ Mûsâ -yâhud: Yâ Abdallah-! Ben
sana cennet hazînesinden bir kelimeye delâlet edeyim mi?" diye sordu.
Ben:
— Evet (delâlet buyur), dedim. Rasûlullah:
— "Z,â havle velâ
kuvvete illâ billahi (= Tahavvül ve kuvvet ancak Allah iledir)/" buyurdu [102].
"Aztz ve Celîl
olan Allah'ın, bir hâriç olarak yüz ismi vardır".
103-.......Sufyân
ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Biz bu hadîsi Ebu'z-Zinâd'dan; o da Ebû
Hureyre(R)'den; o da Peygam-ber(S)'den rivayet olarak ezberledik. Peygamber
(S):
— "Allah 'in
doksandokuz, yânî bir müstesna olmak üzere yüz ismi vardır. Bunları ezber eden
herbir kişi muhakkak cennete girer. Yüce Allah tek'tir, tek olanı sever"
buyurmuştur [103].
104-.......Bize
Şakîk tahdîs edip şöyle dedi: Biz Abdullah ibn Mes'üd'u bekleyip duruyorduk. Bu
sırada Yezîd ibn Muâviye el-Absî yanımıza çikageldi. Biz ona:
— (Yâ Yezîd!) Ders meclisi yapmaz mısın? dedik.
O:
— Hayır, lâkin ben İbn
Mes'ûd'un evine girer ve sahibiniz Abdullah ibn Mes'ûd'u size çıkarırım. Eğer
onu çıkaramaz isem, ben gelir sizin için ders meclisine otururum, dedi.
Müteakiben Abdullah
ibn Mes'ûd, Yezîd'in elinden tutarak evinden dışarı çıktı, gelip bizim
yanımızda dikeldi ve şöyle dedi:
— Dikkat edin! Sizin
benden (sık sık) ders isteme durumunda olduğunuz bana haber verildi. Fakat
gerçek şudur: Beni sizin yanınıza va'z ve ders için çıkmaktan men' eden şey,
Rasûlullah(S)'ın va'z ve ders hususunda bize bıkkınlık gelmesini istemediği
için hâlimize bakıp kollar ve ona göre bâzı günlerde va'z eder olmasıdır, dedi [104].
En güzel, en vecîz, en
câmialı dualar Kur'ân-ı Kerîm'dedir. Bunların bir kısmı peygamberlerin ve iyi
kulların dualarıdır. Muham-med Ümmeti'nin bunlarla duâ etmeleri için, bunlar
Kur'ân-ı Kerîm'de tescil edilmişlerdir. Bunlar âdeta Yüce Allah'a bir dilekçe
örnekleridirler. Peygamber ekseriya bunlarla duâ ederdi. Bunların dışında
Peygamberin de ümmetine öğrettiği yine vecîz, kısa, özlü bâzı dualar da vardır.
İşte bu iki grup dualar, yânı Kur'ân'daki dualarla Peygamberin duaları,
kendileriyle duâ edilmeye en lâyık duâ metinleridir. Bunların dışında daha
sonraki devirlerde düzülüp geliştirilen, tekrarlar, lüzumsuz sözlerle
doldurulmuş uzun duâ metinlerine i'tibâr edilmemelidir.
Kur'ân'daki duâ
metinlerinden bâzılarını burada ma'nâlarıyle birlikte verelim:
a. Fatiha Sûresi:
Dünyâda başka hiçbir dînde eşi ve benzeri olmayan en câmialı duadır. Ondan
sonra:
"Rabbena lâ
tuâhıznâ in nesınâ ev ahta'nâ, Rabbena ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu
alellezîne min kablinâ, Rabbena velâ tuhammilnâ mâ lâ takate lehâ bihi va'/«
annâ vağfir İenâ ve'r-hamnâ ente mevlânâ fensumâ ale'l-kavmi'l-kâfirin" (Ey
Rabb'imiz, unuttuk yâhud yanildıysak bizi tutup sorguya çekme. Ey Rabb'imiz!
Bizden evvelkilere yüklediğin gibi, üstümüze ağır yük yükleme. Ey Rabb'imiz!
Takat getiremiyeceğimizi bize taşıtma. Bizden (günâhları) sil, bağışla, bize
mağfiret et, bize merhamet eyle.
Sen Mevlâ'mızsm. Artık
kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et)" (el-Bakara: 286).
c. Her zaman ve her vesîle ile okunacak duâ:
el-bakara: 201.
d. Başarı duası:
' 'Rabbena âtinâ min
ledunke rahmeten ve heyyVienâ min em-rina râseden (= Ey Rabb'imiz, bize
tarafından bir rahmet ver ve işimizden bizim için bir başarı hazırla)"
(ei-Kehf: ıo).
e. İbrahim'in duası:
"Rabbi'c'alnî
mukîme's-salâti ve min zurriyeti, Rabbena ve tekabbeH-duâ. Rabbena'ğfır lî
veli-vâîideyye ve iil-mü 'minine yev-me yekûmu'l-hisâbi (= Ey Rabb'im, beni
doğru namaz kılmakta sabit tut. Zürriyetimden de (böyle namaz kılanlar yarat)!
Ey Rabb'imiz, duamızı kabul eyle! Hesâb ayağa kalkacağı gün beni, ana-babamı
ve bütün mü'minleri mağfiret eyle)" (ibrahim: 40-41).
f. Her hareket ve
sükûnda, her gidiş-gelişte, her giriş-çıkışta okunacak duâ:
"Rabbiedhilnîmudhalesıdkın
veahricnîmuhracasıdkın. Ve*-c'allîmin ledunkesultanen nasıra (= Rabb'im, beni
sıdk girdiri-şiyle girdir, sıdk ve selâmet çıkarışı ile çıkar ve tarafından
bana hakkıyle yardım edici bir kudret ver)" (ei-isrâ: 80).
g. Hitabet, konuşma,
ders, imtihan duası:
"RabbVşrahlî sadrı
ve yessirlt emrî vahlul ukdeten min lisânı yeflehû kavlî(= Rabb'im, benim
göğsüme genişlik ver, işimi benim için kolaylaştır, dilimden düğümü çöz ki
sözümü iyi anlasınlar)" (Tâhâ: 25-28).
h. Dâim okunacak duâ:
"Rabbena 'ğfır
lenâ zunûbenâ ve ısrâfenâ ff emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ ate'l-kavmi'l-kâfîrin
{Ey Rabb'imiz, bizim
günâhlarımızı ve
işimizde israfımızı mağfiret eyle. Ayaklarımızı sabit kıl. Kâfirler güruhuna
karşı bizlere yardım et)" (Âiu imrân: 147). k. Diriler ve Ölüler için duâ:
' 'Rabbena 'ğfir lenâ
ve U ihvâmnellezîne sebekûnâ bil-îmâni ve lâ tec 'alfî kulûbinâ gülen Hllezîne
âmenû. Rabbena inneke Raûfun Rahîmun(= Ey Rabb'imiz, bizi ve îmân ile daha
önden bizi geçmiş olan (dîn) kardeşlerimizi mağfiret eyle! îmân etmiş olanlar
için kalblerimizde bir kîn bırakma. Ey Rabb'imiz, şübhesiz ki, Sen çok
şefkatlisin, çok merhametlisin)" (d-Haşr: 10).
1. Duayı bitiriş
sözleri:
"Subhâne Rabbike
Rabbi'l-izzeti amma yesıfûn. Ve Selâmun ale'l-murselin ve'l-hamdu lillâhi
Rabbi'l-Âlemin ( = Galebe sahibi
olan Rabb'in onların
isnâd etmekte oldukları vasıflardan münezzehtir. Gönderilen bütün
peygamberlere Selâm ve Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun)"
(es-Sâffât: 180-182).
Bunlardan başka,
çeşitli vesilelerle okunacak daha pekçok dualar vardır.
Duanın lüzumuna delîl
olan bâzı âyetleri de işaretle yetinelim: el-A'râf: 55-56, 180; el-Mu'min: 7-9,
60.
"Elâ
bi-zikri'ltâhi tatmainnu'I-kulûbu"
(= Haberiniz olsun ki,
kalbler ancak Allah'ı anmakla huzura
kavuşur"
(er-Ra'd: 28).
Ahmed el-Kastallânî bu
Duâ Kilâbı şerhini 914 hicret yılı, 28 Cumâda'l-âhire çarşamba günü yatsı
namazından sonra bitirdiğini yazmıştır. Bu nâçiz Mehmed Sofuoglu da bunun
tercümesini Allah'ın yardımı ve muvaffak kılmasıyla 23 Mart 1984/20
Cumâda'l-âhire cumua namazından sonra bitirmiş bulunuyorum. Yüce Allah
tamamlamayı müyesser eylesin! Âmîn!
[1] Hem duâ, hem ibâdet zikredilmiş olduğu için, ya duâ
ibâdet ile yâhud da ibâdet duâ ile tefsir edilmek gerektiğinden, müfessirler
İki vecih beyân etmişlerdir: Birincisi Kufân'm birçok yerinde olduğu üzere,
duâ ibâdet ma'nâsına olarak: Bana ibâdet ve kulluk edin ki, size sevâb ve
mükâfat vereyim demek olur. İbn Abbâs, Dahhâk ve Mucâhid'den rivayet edilen bu
tefsire göre, fiilî taleb de şart edilmiş demektir. Bu surette şu ta'lîl bu
ma'nâya mutabık olur: "Zîrâ benim ibâdetimden kibirlenenler, yânî bana
ibâdet etmek istemeyenler muhakkak yarın hor ve hakîr olarak cehenneme
gireceklerdir", ikincisi, "Udûnîestecib lekum" demek
"İsteyin benden vereyim size" demektir ki, Suddî'den rivayet edilen ve
ilk bakışta anlaşılan da budur. Fakat buna göre de ibâdet, duâ ile tefsîr
edilmek it-zım gelecektir. Bunu böyle iki vecihli olarak ifâdenin nüktesi,
ibâdetin duâ, duanın da ibâdet ile telâzümünü ifâde içindir: Bir taraftan duâ,
ibâdetin iliği mesabesinde olduğu gibi, ibâdet de duanın kabulü
şartlarındandır. Bu duâ emri, çok ehemmiyetli ve dikkate şayandır. Burada
evvelâ insanın cüz'î irâdesinin bir tahkiki ile cebrin reddi vardır. Gerek
ibâdet ma'nâsma olsun, gerek sâde duâ olsun, ikisini de istemek emredilmiş ve
Allah'ın isticâbesi için kulun istemesi şart kılınmıştır. Hem öyle şart
kılınmıştır ki, şartın yokluğundan meşrutun yokluğu lâzım geleceğinden,
terkine "Cehenneme girecekleredir vaîdi terettüb ettirilmiştir. Şu hâlde
emir, vucûb içindir. Her duanın kabul edilip edilmemesi hususuna gelince
"Hayır (putlarınızı değil) ancak O'nu çağırırsınız. O da kendisini
çağırdığınız herhangi birşeyi dilerse açar ve siz eş tutmakta olduğunuz şeyleri
unutursunuz" (el-En'âm: 41)âyetinden anlaşıldığına göre, ma'siyet ile
kayıtlıdır. Yânî buradan anlaşılan kazıyye şartıyye-i külliye değil,
mühmeledir.
"Kim ululanmak
hevesine düşerse bilsin ki, bütün ululuk Allah 'indir. Güzel kelimeler ancak
O'na yükselir. Onu da iyi amel yükseltir... " (Fâtır: 10) âye-tince, bâzı
şartlan kabul ile de şartlanmıştır. Onun için burada ibâdet ile yanyana olarak
zikredilmiştir... (Hakk Dîni, VI, 4176-4177).
[2] Ebû Zerr nüshasında bunun baş tarafında tenvînli
"Bâb" sözü vardır.
[3] Peygamberlerin yaptıkları dualar umumiyetle kabul
olunmaları ümîd edilmekle beraber, kesin değildir. Ancak kesinlikle kabul
olunmaya lâyık birer duâ hususiyetleri vardır. Nitekim birçok peygamberlerin
kabul edilmiş ve Kur'ân-ı Ke-rîm'de tescil edilmiş olan duaları vardır: Âdem
Peygamber'in tevbe duası, Nûh Peygamber'in kavminin helaki hakkındaki duası,
Mûsâ Peygamber'in Fir'avn'ın helaki için yaptığı duası, îsâ Peygamber'in Mâide
duası bunlardandır; bunlar kesinlikle kabul edilmiş dualardır. Bu hadîslerde
Peygamberimiz, kabul olunacağı kesin olan duasını âhirette ümmetine şefaat
için ayırdığını haber vermiştir.
[4] Buhârî bu başlığı, gelecek hadîsteki
"Seyyidu'l-istiğfâr" ta'bîrinden almıştır ki, duâ ve istiğfarın
ulusu, başı demektir. Bir kavmin başı, o milletin ihtiyâç ve sığınmada merci'i
olduğu gibi, tevbe ve istiğfar ma'nâsmm her cihetini toplayan bu duaya da
"Seyyidu'l-istiğfâr" unvanı verilmiştir.
[5] Buhârî başlıktan sonra istiğfarın ehemmiyetini
gösteren bu âyetleri getirdi. Bu âyetlerde istiğfarın yüksek fazileti teblîğ
buyurulmuştur. Bilhassa Nüh S'j'-esi'-ndeki âyette istiğfarın herşeyin meydana
gelmesine vesîle olduğu bildirilmiştir. Yağmur Duâsı'nda istiğfar, bundan
dolayı meşru' olmuştur. Şa'bî'nin rivayetine göre Umer (R) bir gün yağmur
duasına çıkmış, mütemadiyen istiğfar etmiştir. Sebebi sorulduğu zaman bu
âyetleri okumuştur. Hasen el-Basrî'den şöyle rivayet edilmiştir: Bir adam
kıtlıktan ona şikâyet etmişti. İstiğfar etmesini tavsiye etti. Diğer biri
fakirlikten şikâyet etmişti. Ona da istiğfar tavsiyesinde bulundu. Başka biri
geldi, zürriyetinin azlığından şikâyet etti. Ona ve toprağın az mahsûl
verdiğini anlatan diğer birine de aynı sözü söyledi. Rubeyy' ibn Sabîh dedi ki:
Sana muhtelif adamlar gelip çeşitli şikâyetlerde bulundular. Sen hepsine aynı
öğüdü verdin. Bunun üzerine Hasen, bu âyetleri okudu (Medârik, Hâzin).
[6] Buhârî Nûh Peygamber'in isyancı kavmine öğüdünden
sonra, Muhammed Ümmeti'nin dua ve istiğfar hakkındaki İtaatli hâllerini tasvir
eden bu âyeti getirmiştir.
[7] Hadîsteki duâ, başta da belirtildiği gibi, bütün tevbe
ve duaları toplayıcı mâhiyette olduğu için, bu Seyyidu'l-istiğfâr ismiyle
isimlendirilmiştir. Hadîsin râvîsi Şeddâd ibn Evs, Peygamber'in şâiri Hassan
ibn Sâbit'in kardeşi oğludur. Şed-dâd'm Buhârî'de bu hadîsten başka rivayeti
yoktur.
Şârih İbn Battal:
Duanın "Sana verdiğim ahd ve va'd üzere sabitim" fıkrasındaki
"Ahd ve va'd", ezelde, ruhlar âleminde, Allah'ın "Elestü
bi-Rabbikum = Ben sizin Rabb'iniz değil miyim?" (el-A'râf: 172) suâline,
insan tirn sâli zerrelerin: "Evet Rabb'imizsin" diye Allah'ın
Rabb'lığmı ikrar ve tasdik etmeleridir, demiştir.
[8] Hadîs, Peygamber'in günde yetmişten fazla tevbe
ettiğini açıklamaktadır. Peygamber günâh işlemekten korunmuş olduğu hâlde, bu
kadar tevbe etmesi, tevbe ve istiğfarın ibâdet olmasından, ubudiyeti izhâr ve
Rubûbiyetin keremine İhtiyâçtan yâhud da ümmetine öğretmek içindir.
[9] Tevbe, çirkinliğinden dolayı günâhı terk, kendisinden
meydana gelenlere pişmanlık ve onlara bir daha dönmemeye kesin karar ve iyi
amellerle onları müm-kin olduğu kadar telâfiye çalışmaktır.
Tevb ve Tevbe, îmân
makaamlarınm evveli, hakk yolculuğunun başlangıcı, vuslat kapısının
anahtarıdır. Lügatte rucû' demek olan Tevbe, şer'an da kabahatten kabâhet
olduğu için pişmanlık duyarak vazgeçmektir...
Nasûh tevbe: Çok iyi
nasîhat edici tevbe demek olur...
Alî(R)'ye
"Tevbe"yi sordular; o şöyle dedi: O, altı şeyle gerçekleşir: Geçmiş
günâhlara karşı pişmanlık, terkedilmiş farzları ödemek, kul hakkını edâ,
hasımlarla halâîlaşmak, bir daha günâha dönmemek, nefsini ma'siyet İçinde terbiye
ettiğin gibi Allah'a tâat ve terbiye etmek. Keşşaf şunu ilâve etti: Nefsine
ma'siyetlerin lezzetini taddırdığın gibi, tâatlerin de acılığını taddırmak
(Beydâfî, Şeyhzâde).
[10] Allah'a ferah isnadı, mecazî bir ta'bîrdir. Allah'ın
rızâsından kinayedir. Allah'ın rızâsını te'kîd ve tahakkukunu daha belîğ ifâde
için mecazî bir uslûb ile söylenmiştir.
Abdullah ibn Mes'ûd,
İslâm ilimlerinin her dalında sahâbîler arasında en yüksek derecede olmakla
beraber, hitabette de çok kuvvetli idi. Bu kudretin bir örneği bu hadîsi en
belîğ bir usiûbla rivayetinde görülür. O, hadîsin gerek kendisinden olarak
bildirdiği, gerek Peygamber'den rivayet ettiği kısımları birer mü-rekkeb teşbih
hâlinde söylemiştir.
Bİr kerresinde Peygamber
kısa bir hutbe yapmış, sonra Ebû Bekr'e de bir hutbe yapmasını emretmiş, o da
Peygamber'inkinden kısa bir hutbe söylemişti. Sonra Umer'e ve bâzı sâhâbîlere
de aynı şekilde kısa hutbeler yapmalarını emretmiş, onlar da kısa hutbeler
yapmışlardı. En sonra Abdullah ibn Mes'ûd'a emretmiş, o da: Allah'a hamd ve
sena ettikten sonra: Ey İnsanlar! Allah Rabb'i-mizdir, İslâm da dînimizdir.
-Eliyle Peygamberi işaret ederek:- Şu zât da Pey-gamberimizdir! demiştir. Bunun
üzerine Peygamber: "Ümmü Abd oğlu isabet etti. îbnu Ümmi Abd doğru
söyledi" diye takdîr etmiştir (Tezkirem'l-Huffâz).
[11] Buhârî'nin maksadı, hadîsin çeşitli yollardan gelişini
orataya koymak ve sened-lerdeki bâzı farklılıkları belirtmektir. Allah ondan
razı olsun!
[12] el-Kirmânî el-Kevâkib'dc şöyle dedi: Bu hadîsin Dualar
Kitabı ile ilgisi nedir? dedi de, buna: Diğer hadîslerden Peygamber'in yatarken
dua etmek âdetinde oiduğu biliniyor, diye cevâb verdi. Fethu'I-Bârfdç İbn
Hacer: Musannif bu bâbla bundan sonraki babı, onlardan sonra uyku sırasında
söylenecek sözlere bir hazırlık olmak üzere zikretmiştir, dedi (Kastallânî).
[13] Hadîsin bu fıkrasından Peygamber'in ümmetine öğrettiği
duâ lafızlarında hiçbir değişiklik yapılmadan aynen muhafaza edilip, öylece
okunmaları gereği anlaşılmaktadır. Çünkü burada "Rasûl" ve
"Nebi" kelimelerinin birbiriyle değiştirilmesi ve birinin diğeri
yerine konulması açıkça reddedilmiş, bunların öğretildikleri gibi,
değiştirilmeksizin okunmaları Peygamber tarafından te'mîn ve tenbîh edilmiştir.
[14] Buradaki öldürmekten murâd, uykudur. Uyku hâli hadîste
şuurun gitmesi alâ-kasiyle ölüme benzetilmiştir. Nitekim "Uyku ölümün
kardeşidir" sözü mesel olmuştur. ez-Zumer: 42. âyetinde de uyku ölüme
benzetilmiştir:
en-Nuşûr'a gelince, o
kıyamet gününde ba's için dirilmektir, el-înşâr da diriltmek, çfkarmak, yaymak
ma'nâlarma olur. Kur'ân'da "Neşeze" kökünden "Nunşizuhâ"
lafzı da gelmiştir: "Kemiklere de bak, onları nasıl birleştirip yerli
yerine koyuyoruz. Sonra da onlara et giydiriyoruz" (el-Bakara: 259).
[15] Bundan önceki Huzeyfe hadîsi ile bu el-Berâ ibn Âzib
hadîsleri, insanın yatağa girip yatacağı zaman söyleyeceği duâlan bildirmiş,
hattâ kalkarken söyleyeceği duayı da öğretmiştir. el-Berâ hadîsini burada iki
ayrı senedle getirmiş, fark, sâdece birincisinde "Bir adama
emretti"; ikincisinde "Bir adama tavsiye etti" ifâdesinden
ibarettir.
Duanın tercemesi daha
önce verildiği için tekrar yazılmadı.
[16] Uzanıp uyuduktan sonra abdesl almadan namaz
kılabilmek, Peygamberlik hu-sûsiyetlerindendir. Çünkü peygamberler uykularında
da vahy alır ve bunu ezberlemek için gözleri uyuşa da kalbleri uyumaz, dâima
uyanık kalır.
[17] Bu hadîsi Müslim de Namaz Kitâbı'nda getirmiştir.
[18] Bunun da bir rivayeti Namaz Kitâbı'nm sonunda,
"Geceleyin teheccüd namazı kılmak bâbf'nda geçmişti.
Peygamber biİ-cümle
ma'siyetlerden ve günâhlardan pâk ve uzak olduğu hâlde bu dualarında günâhlarından
mağfiret istemesi, ubûdiyyette kemâl göstermek ve ümmete Rabb'Ierine karşı ne
yolda züll ve fakirlik arzedileceğini öğretmek içindir.
[19] Hadîsin birer rivayeti Beşte bir Kitabı, "Beşte
birin Rasûlullah'm nevbet nev-bet meydana gelen âmme harcamaları için olduğuna
delîl bâbı"nda ve "Alî'nin fadlı bâbı"nda geçmişti.
İbn Teymiyye şöyle
demiştir: Her kim uyku uyuyacağı sırada hadîste bildirilen zikre devam ederse,
ona meşakkat ve yorgunluk arız olmaz. Çünkü Fâtıma çok çalışmaktan meydana
gelen yorgunluğundan şikâyet etmişti de, Rasûlullah ona bu yolda zikre devam
etmesini tavsiye etmişti.
[20] Bunun bir rivayeti Kur'ân'm Faziletleri Kitâbı'nda
geçmişti.
[21] Bunu Müslim de Dualar Kitâbı'nda getirmiştir.
[22] Nuzûî Hadîsi diye meşhur olan ve müteşâbih bulunan bu
hadîsin bir rivayeti, Teheccüd Namazı bâbı'nda geçmiş, inşâallah Tevhîd
Kitâbı'nda da gelecektir. Bu hadîs yirmi kadar sahâbîden Altı Kitâb'da ve diğer
Sahth, Sünen, Müsned ve Mu'cem kitâblannda rivayet edilmiştir...
Nuzûl, İntikaal, i'Iâm,
kavi, ikbâl, teveccüh, bir hükmün çıkması ma'nâla-rına kullanılır... Burada
Allah'ın geceleyin namaz kılıp duâ edenlere rahmetle, dileklerini vermekle ve
mağfiret etmek suretiyle teveccüh etmesidir, denilebilir...
[23] Bu iki lafızla gelen duâ, cevâmi'u'l-kelim olan
sözlerdendir. Bu iki kelime birçok ma'nâya geliyor: "Hubus",
şeytânların erkekleri, "Habâis" de dişileridir, demişlerdir. Keza
"Habâis", mutlak olarak şeytânlar, ma'siyetler, kötü fuller, düşük
hasletler; "Hubus" da küfür, fucûr, isyan ve mutlak şerr ma'nâiarına
gelir.
Bunun bir rivayeti
Abdest Alma Kitâbı'nda geçmişti.
[24] Bunun bir rivayeti, yakında "İstiğfarın efdali
bâbı"nda da geçmişti.
[25] Bunların birer rivayeti yakında da geçmişti.
[26] Namaz Kitâbı'nda verilen açıklamaya göre, teşehhüdden
sonra ve selâmdan ev vel demektir. Başlık da "Fî's-salât = Namazda"
demekle vakıa namazın hangi rüknünde bu duanın okunacağı kat'î olarak
bilinemezse de duanın yeri namazın sonunda, teşehhüdden sonra ve selâmdan
evvel olmak lâzım geleceği aklî karinelerden mâada bâzı haberler ile de sabit
oluyor. Nitekim İbn Mes'ûd'dan gelen teşehhüd hadîsinin sonunda "Sonra
di/ediği duayı seçer" Duyurulmuştur. "Günâhları ancak Sen mağfiret
edersin " demek, mağfireti çekmek olduğu gibi, ilâhî vahdâniyyeti de
ikrardır. "Mağfiretten "in nekre olması, mağfiretin büyüklüğüne,
künhünü idrâk mümkin olmayacak kadar azametine delâlet ettiği gibi, "Min
indifce" de mağfiretin azametini daha ziyâde artırır. Zîrâ Allah Taâlâ
tarafından olan şey, vasfın ihata edemeyeceği büyük birşey olmak lâzım gelir...
Kul böyle söylemekle "Yâ Rabb, amelimle ehliyet kazanmamış olduğum hâlde
kendiliğinden bana mağfiret bağışla" demiş gibi olur. Taleb, niyaz ve rahmetle
ikmâl ediliyor. Ve duâ, Allah'ın Gafûriyet ve Rahîmiyet'ine iltica ile sona
erdirmiyor. Bu duanın da cevâmi'u'I-kelimden olduğuna şübhe yoktur. Zîrâ abd,
büyük ve çok zulüm sahibi olmak gibi taksirinin kemâlini i'tirâf etmekle beraber,
mağfiret ve rahmetten ibaret olan in'âmm gayesini de taleb ediyor. Mağfiret,
cehennem ateşinden uzak bırakılmak; Rahmet de cennete girdirilerek Kerîm Rabb'e
nazardan nasîbli kılınmaktır. Ne sâadet, ne büyük zafer! (Bizleri de bunlardan
kıl yâ Rabb!) -Ahmed Naîm, Tecrîd Ter., II, 716-.
[27] Şârih el-Kirmânî, başlığa uygun olması için bu, namaz
içindeki duadır, demiş ise de, bu, namaz içindeki duayı da, namaz dışındaki
duayı da şâmil olan umûmî bir teblîğdir (Aynî).
[28] Sahabe, tâbi'ler devirlerinde "Namazın
hutbesi" ve "Namazın tahtyyesi" ad-lanyle anılan bu teşehhüdün
meali şöyledir: "Tahıyyât Allah'a râcî ve O'na mahsûstur. Salavât, Allah
İçindir. Tayyibât da O'na mahsûstur. Ey Nebî! Selâm, Allah'ın rahmeti ve
bereketleri senin üzerine olsun! Bize ve Allah'ın sâlih kullarına da selâm
olsun! Şehâdet ederim ki, Allah'tan başka hakk ma'bûd yoktur. Yine şehâdet
ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve rasûlüdür".
Tahıyyât,
"Tahıyye"nin cem'idir. Tahıyye: Selâm, feekaa, azamet, afattan,
noksanlıktan selâmet ve Allah'ın müstehakk olduğu ta'zîm nevi'lerini toplayan
en câmialı bir ma'nâdir. Salavât: Beş vakit namazlarla diğer namazların hepsidir.
Tayyibât: "Kelimâtı tayyibât" takdirinde olup, Allah'a sena olmaya
lâyık olan kemâl sıfatlarına delâlet eden lafızlar yâhud Allah'ı zikr yâhud
sâlih sözler demektir...
[29] Metinde "Her namazın ardında" lafzıyle
ta'rîf edilen bu zikirler farz ve nafile; bütün namazların akabinde olmak
gerekirse de, âlimlerin çoğu Müslim'deki Ka'b ibn Ucre(R)'nin merfûan
rivayetinde "Birtakım muakkıbât, yânî namaz ardında söylenecek güzel
kelimeler vardır ki, onları söyleyen hiçbir zaman zarara uğra tnaz: Her farz
namazın ardında otuz üç kerre tesbîh, otuz üç kerre tahmîd, otuz dört kerre de
tekbîr" buyurulmuş olduğuna bakarak ve mutlak'i mukayyed'e hamlederek, bu
zikirlerin yalnız farzdan sonra okunması re'yinde bulunmuşlardır. Bu gün
ümmetin ameli hep bunun üzerinedir.
Bu rivayetlerin çoğunda
zikirlerin adedi otuzüçer olmakla beraber, bâzılarında hem zikirlerin
sayılarında, hem de tertîblerinde farklılıklar vardır. Bunun bâzı rivayetleri
Namaz Kitâbı'nın sonlarında geçti.
[30] Buhârî bu hadîsin bâzı rivayetlerini Namaz Kitâbı'nın
birkaç yerinde de getirmiştir. Bu mektubu, Kûfe'de Muâviye tarafından emîr
bulunduğu sırada, Mu-âviye'nin isteği üzerine yazmıştır, Muâviye ibn Ebî
Sufyân'ın da: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim; her namazın ardından selâm verdiği
zaman: "Allâhumme lâ mania limâ a'teyte..." diye rivayeti olduğu
gibi, diğer bir lafızda: "Yâ eyyu 'n-nâsu, inne 'İlahe lâ muahhıra limâ
kaddeme. Velâ mukaddime limâ ahhara. Velâ mu'tiye hmâ menea. Velâ mania limâ a1
tâ. Velâ yenfau za'l-ceddi minhu 'l-ceddu. Ve men yuridi Tıâhu hayren
yufakkıhhu fî'd-dîn{ = Ey insanlar! Allah'ın ileri götürdüğünü geri bırakacak
yok, geri bıraktığını da ileri götürecek yok. Vermediğini verecek yok.
Verdiğine mâni' olacak da yok. Baht ve servet sahibinin bahtı ve zenginliği de
O'nun lütuf ve ihsanı yerine geçip, fâide veremez. Allah her kimin hayrını
İsterse onu dînde ilim ve fıkıh sahibi yapar)" demiş ve sonra: Ben bunu
Rasûlullah(S)'tan bu ağaçların, yânî bu minberin üstünde iken işittim, diyerek
hadîsi merfûan rivayet ederdi. Bu rivayetlerden, Mu-âviye'nin bu hadîsi ve
zikri esasen bildiği anlaşılıyor. Böyle iken Mugîre İbn Şu'be'ye mektûb yazıp
sormasındaki maksadı, bildiklerini kuvvetlendirip te'-kîd etmek ve
şâhidlendirmektİr.
Namazdan sonra bu zikri
okumak müstehâb olduğu gibi, okunması müs-tehâb olan diğer zikirler de vardır.
Bunların bâzı rivayetleri Namaz Kitâbı'nda, ilgili bâblarda geçmişti.
[31] Müfessirler buradaki "Salât "tan muradın,
duâ olduğunda ittifak ettiler. Bunun ma'nâsı: Sen onlara duâ et ve İstiğfar
eyle. Çünkü senin duan onlar için bir tesbît ve sükûnettir, demektir (Aynî).
[32] Bunu Müslim'in ve Ebû Davud'un Talha ibn Abdİllah'tan;
o da Ümmü'd-Derdâ'dan rivayet ettikleri şu hadîs te'yîd ediyor: "Kardeşi
için onun yokluğunda gönülden duâ eden her müslime melek muhakkak 'Onun benzeri
hayır sana da olsun' der".
[33] Bu Mağâzî'de, Evtâs gazvesi bâbı'nda geçen uzun
hadîsten bir parçadır.
[34] Bu hadîsin bâzı rivayetleri Mağâzî'de, Hayber
gazvesi'nde; Mezâlim'de ve Ze-bâih'te geçmişti.
Âmir ibnu'1-Ekva', bu
hadîsin râvîsi Seleme İbnu'l-Ekva'ın amcasidır. O, güzel sesli bir şâir ve
yiğit bir mücâhid idi. Arabistan'da kaafiledeki develer güzel sesli kimselerin
tegannî ile okuduğu şiirlerin vezinlerine göre hızlı veya yavaş
sevkedilirlerdi. Sahâbîler arasında Rasûlullah'ın rahmet ve mağfiret duası yap
tığı kimselerin ekseriya o harbde şehîd oldukları tecrübe ile biliniyordu. Onun
için Umer: "Âmir'le bizi faydalandırsaydın!" temennîsinde
bulunmuştur.
[35] Bunun bâzı rivayetleri Zekât ve Mağâzî'de de geçmişti.
[36] Bunun bâzı rivayetleri Cihâd'da ve Mağâzî'de de
geçmişti. Cerîr ibn Abdillah, Ahmes kabîlesindendi. Bu kabile halkı iyi at
binerlerdi. Bu hadîsin Cihâd'daki rivayetinde Cerîr'in onlardan yüzelli kişilik
bir süvârî birliğinin kumandanı olarak bu put evini yıkmaya gönderildiği
bildirilmiştir.
[37] Bunu Müslim de Fadâil'de getirdi. Enes ibn Mâlik:
"Malım çoktur, evlâdım, evlâdımın evlâdı da çoktur. Bugün yüz kadar
çocuğumu sayarlar" diye yeminle te'kîd ederek bu duâ bereketiyle nail
olduğu ilâhî ni'metleri söylemiştir.
[38] Bunun birer rivayeti Kur'ân'ın Faziletleri'nde geçti.
Müslim, Salâtu'I-Musâfirîn..., Kur'ârTm Faziletleri bâbı'nda getirmiştir:
Müslim Ter,, II, 433.
[39] Bunun bir rivayeti Edeb Kitabı, "Ezaya sabr
bâbı"nda geçmişti.
[40] Bu hadîs, duâ ve derslerde zoraki olarak ve huşû'u
bozacak, sevilmeyen seci'ler yapmaya özenmenin doğru olmadığını, gerek
derslerde, gerek dualarda insanları usandıracak lüzumsuz uzatmalar ve
tekrarlar yapmanın dîn eğitim ve Öğretiminde yeri olmadığını isbât etmektedir.
Rasûlullah'ın dualarında bazen seci'ye benzer düzgün kısa metinler vardır.
Bunlar elbette külfetsiz ve sâde dualardır...
[41] Yâni Allah'a karşı şartlı, ta'lîkli değil, kesin ve
ısrarlı olarak: Yâ Allah beni mağfiret et! Yâ Allah bana merhamet eyle! diye
duâ etmelidir.
[42] Hadîsin hedefi: Kul duâ ettiği zaman kabulü gecikirse,
acele edip de: "Ben duâ ettim, fakat kabul olunmadı" demesin, duadan
kesilmesin, duâ ve niyazına ısrarla devam etsin, ma'nâsınadir. Şu âyet
gereğince de dualar geç olsa bile bir gün kabul edilir: "Kullarım sana
beni sorunca (haber ver ki) işte ben muhakkak yakınımdır. Bana duâ edince ben
o duâ edenin da 'vetine icabet ederim. O hâlde onlar benim da 'vetime (tâatle)
icabet ve bana (mân etsinler. Tâ ki doğru yola ulaşmış olalar" (el-Bakara:
186).
[43] Ebû Musa'nın bu hadîsi, amcası Ebû Âmir'in öldürülmesi
kıssasında olup Hu-neyn gazvesi bâbi'nda senedli olarak ulaştırılmıştır.
îbn Umer'in hadîsi de
Hâlid ibn Velîd'in Peygamber tarafından Mekke fethinden sonra Benû Cezîme
kabilesi üzerine gönderilmesi ve Hâlid'in onlardan bâzı kimseleri öldürmesi
kıssasında geçmektedir.
Enes'ten gelen hadîs ise
Yağmur Duası bölümünde geçen hadîsten bir parçadır. Bu rivayetler ve diğerleri
duâ sırasında elleri kaldırmanın meşru' olduğunun delilleridir. .
[44] Peygamber her iki duayı da minber üzerinde cemâate
yönelip hutbe esnasında yaptığı için, elbette kıbleden başka tarafa yönelik
olarak bulunmakta idi. Başlığa delîlliği bu bakımdandır.
[45] Bu hadîslerin birer rivayeti Yağmur İsteme Duâst
bölümünde de geçmişti. Orada yine Abdullah ibn Zeyd'den gelen bir diğer
hadîste "Peygamber arkasını insanlara dönüp duâ etmek üzere kıbleye
yöneldi. Sonra ridâsını çevirdi. Sonra iki rek'at namaz kıldırıp kıraatlerini
de açıktan okudu" demiş olduğuna göre, ridâyı çevirme, duaya başlayacağı
sırada olmuştur.
[46] Enes ibn Mâlik, hicret senesinde henüz on yaşında idi.
Annesi Ümmü Suleym tarafından Peygamber'e hizmet etmek üzere teslîm edilmişti.
Böylece on yıl Pey-gamber'e hizmet edip O'nun öğre im ve eğitimini en feyizli
bir şekilde elde etmiştir. Peygamber'in bu dualarına mazhar olmuş ve bu
sebeble uzun ömür ve çok evlâd ve çok mal ni'metlerine nail olmuştur. 2180
hadîs rivayet etmiş, 103 sene kadar yaşamış, 90 veya 93 hicret yılında Basra'da
vefat etmiştir. Basra'dan birbuçuk fersah uzaklıkta bulunan köşkünde husûsî
makbereye gömülmüştür. Basra'da en son vefat eden sahâbîdir. Bundan önceki
cildlerde de kendisinden birçok vesilelerle söz edilip tanıtılmıştı.
Müslim, Sahâbîlerin
Faziletleri Kitabı, Enes ibn Mâlik'in faziletlerinden bir bâbda bu hadîsin
birkaç rivayetini getirmiştir: Müslim Ter., VII, 404-406.
[47] el-Müstemlî nüshasında "Vuheyb" şeklindedir.
Ebû Zerr el-Herevî: Doğru olan "Vehb"dir ki, o da Vehb ibn Cerîr ibn
Hâzım'dir, dedi. Müslim de bunu Duâu'l-Kerb bâbı'nda getirmiştir.
[48] Cehdu belâ: Belânın meşakkati, çetinliği, zorluğu
demektir. İnsanın ne çekmeğe tahammülü, ne de def etmeye kudreti yetmeyen
şiddetli meşakkate denir.
Derku şakaa: İnsanı
ölüme kadar götüren zorluk ve güçlük erişmesidir. Suu kadâ: Kazanın
kötülüğüdür. Kaza, ezelde kullî işler hakkında Allah' in mücmel surette
hükmüdür. Kader de işlerin cüz'iyyâtı hakkında lâyezelde mufassal bir surette
hükmüdür. Kaza ve Kader bu suretle Allah'ın hükmü olduğundan, hepsi iyidir,
hepsi güzeldir. Kötü ve çirkin olan kazanın ilgilendiği işlerdir ki, kişinin
nefsine, malına, ailesine ve bi'1-umûm başlangıç ve meâddaki işlerine taallûk
eden şeylerdir. Allah'a istiâze edilip sığınılan, bunların çirkinleridir.
Düşmanların şemateti:
Düşmanların sevinciyle hâsıl olan hüzün ve kederdir ki, vicdanda meydana gelen
teessürlerin en şiddetli olanlarmdandir.
[49] Yânî Rasûlullah'ın bu duası, sıhhatli zamanında bize
söylemekte olduğu "Peygamberlerin ruhu cennetteki yeri kendisine
gösterilip de muhayyer bırakılmadıkça alınmaz" diye haber verdiği
tercihin, kendisinde tecellîsidir.
[50] er-ReJîku'1-A 'lâ hakkında Hattâbî: Rasûlullah'ın ruhu
yüce makaamlara yükselirken, kendisine yoldaşlık eden meleklerdir, demiştir
ki, bu, lügat ma'nâsına uygundur.
Şârih Kirmanı ise:
er-Refîku'1-A'lâ'yı en-Nisâ: 69. âyetinde isimleri sayılan peygamberler,
sıddîklar, şehîdler ve iyi insanlarla tefsîr
etmiştir.
[51] Bunların birer rivayeti Tıbb Kitâbı'nda da geçmişti.
Bunlar hastalık gibi her-hangibir belâ ve musîbetin şiddeti sebebiyle ölüm
temenni etmeyi nehye delâlet etmektedir. Hadîsin son fıkrasındaki "Temenni
etmek zorunda kalırsa... şöyle desin" emri de vucûbîbir emir değil, izin
ve muhayyer kılmaya delâlet eden bir emirdir.
Ben nâçiz Mehmed
Sofuoğlu kulu da Allah'tan, tâati yolunda ömrümü uzatmasını, bana muafiyet
elbiseleri giydirmesini, sonunda fitnesiz, mihnetsiz olarak güzelliğin
güzelliği içinde islâm ve sünnet üzere ruhumu almasını, yitiğimi bana geri
vermesini, benim için dînimi, dünyâmı ve âhiretimi ıslâh edip iyileştirmesini
isterim! Hamd Allah'a, salâtu selâm Muhammed Rasûlullah'a!
[52] Ebû Musa'nın bu hadîsinin bir rivayeti Akîka
Kitâbı'nda geçti.
[53] Bu Sâib ibn Yezîd hadîsinin bir rivayeti Vudû'
Kitâbı'nda geçmişti.
[54] Şerîket Kitabı, "Taamda ortaklık bâbı"ndaki
hadîs daha tafsîllidir: Abdullah ibn Hişâm (R) Peygamber'e erişmişti. Annesi
Zeyneb bintu Humeyd onu (Mekke fethinde) Rasûlullah'a götürdü de:
— Yâ Rasûlallah,
oğlumla İslâm bey'atı yap! dedi. Rasûlullah:
— "O küçüktür"
buyurdu ve başını sıvazladı da ona bereketle duâ eyledi...
[55] Rasûlullah'ın bu fiili, âdeti olduğu üzere tebrik ve
sahabe çocuklanyle lütuf, rahmet ve şereflendirme olarak oynamasının delilidir.
Bunun bir rivayeti İlim'-de ve diğer yerlerde geçmişti.
[56] Bunun da bir rivayeti Vudû'da geçmişti.
[57] Bunun başlığa uygunluğu "Rasûlullah eliyle
dokunup meshetti" sözünden alınır. Bu sözü Buhârî'nin Fetih gazvesinde
muallak olarak Yûnus'tan; o da ez-Zuhrî'den "Fetih yılında Rasûlullah onun
yüzünü eliyle dokunup meshetti" laf-zıyle rivayet ettiği hadîs tefsîr
etmiştir... (Aynî)
[58] Ka'b ibn Ucre'nin: "Yâ Rasûlallah, bizler Sen'in
üzerine nasıl Selâm okuyacağımızı bildik" sözünden maksadı, namaz
oturuşunda okunmak üzere öğrettiği Tahıyyât duâsmdaki
"es-Selâmualeykeeyyuhe'n-Nebiyyu ve rahmetuHlâhi ve berekâtuhû"
selâmıdır. Sorup öğrenmek istediği Salât ise, el-Ahzâb: 56. âyetinde emredilen
salât'tir ki, bunu Tahıyyât'tan sonra namaz içinde ve her vesîle ile namaz
dışında okumamız emredilmiştir. Âlu Muhammed ve Âlu İbrâhîm, Muhammed Ümmeti ve
ibrâhîm Ümmeti ma'nâsınadır, denilmiştir. Bu salâtm bir rivayeti Namaz
Kitâbı'nda ve Tefsîr'de de geçmiş ve bâzı açıklamalar verilmişti.
[59] Allah, Kur'ân-ı Kerîm'de Peygamber'ine salât ve selâm
okuma hakkında şu emri verdi: "Şübhesiz ki, Allah ve melekleri o
Peygamberce çok salât ederler. Ey îmân edenler, siz de ona salât edin, tam bir
teslimiyetle de selâm verin" (el-Ahzâb: 56).
Salât, lugatçilerin
çoğuna göre duâ, tebrik, temcîd ve ta'zîm ma'nâlarına-dır. Allah'ın ve
Peygamber'inin müslümânlar hakkındaki salâtı, onları tezkiye ve ilâhî rahmete
mazhar buyurmaktır. Meleklerin salâtı, duâ ve istiğfardır. İnsanlarınki de
öyledir. Namaza "Salât" denmesi, aslının duâ olmasındandır
(el-Müfredât). Allah'tan salât ve rahmet, meleklerden istiğfar, mü'minlerden hayır
duadır (Seyyid Şerif).
"Allâhumme salli
alâ Muhammedin" demek, "Yâ Allah, Muhammed'in zikrini yükselt,
da'vetini gâlib ve şerîatini dâim kılmak suretiyle, O'nu dünyâda da, âhirette
de tekrîm, ta'zîm buyur. O'nu ümmeti hakkında şefaatçi kıl. Ecrini, derecesini
kat kat artır" demektir (Ramazân Efendi, Şerhu Akaaid).
Allah Taâlâ bütün
halkına, Peygamber üzerine salât etmelerini ve teslimiyetle selâm
getirmelerini farz kılmış ve bu farzın ifâsını muayyen bir vakte
has-retmemiştir. Binâenaleyh kişinin O'na salât ve selâmı çok yapması ve bunu
terketmemesi vâcibdir (Kaadı Ebû Bekr ibn Bukeyr).
Peygamber'e getirilecek
salavâtların muhtelif şekilleri, metinleri ve bunların dayandıkları senedleri
vardır. Bunların en kısa ve câmialı olanları Buhârî ve Müslim'in Sahîh'leri ile
diğer Sünen kitâblarındaki salât metinleridir.
[60] Hadîsler ve âyet, başbktaki soruya olumlu birer cevâb
teşkil etmektedirler. Çünkü "Onlara salât
et" demek, "Onlara duâ et, onlara istiğfar et!" demektir. Netîce
olarak, Peygamber'den başka kimseler
üzerine de salât etmek caizdir...
[61] Peygamber'in başlıktaki bu sözünü Müslim, el-Birr
ve's-Sıla ve'1-Âdâb Kitabı'-nın 25. babında senedli olarak getirmiştir.
[62] Bu hadîsin-Müslim'deki rivayeti daha geniştir:
Ebû Hureyre(R)'den:
Peygamber (S) şöyle dedi: "Yâ Allah! Ben Sen 'in katında, beni
kendisinden asla geri çevirmeyeceğin bir ahd ediniyorum: Ben de ancak bir
beşerim. (Her insan gibi benim de hoş vaktim ve öfkeli zamanım olur.)
Binâenaleyh ben mü'minlerden herhangibir kişiye eziyet etmiş, azarlamış,
la'-net etmiş, deynekle vurmuş olursam, Sen benim bu fiillerimi o mü 'min için
namaz, zekât ve kıyamet günü kendisini Sana yakınlaştıracak olan bir yakınlık
vesilesi kıl!"
Müslim'in aynı babında
bu hadîsin birkaç rivayeti ve başka sahâbîlerden de gelen rivayetleri vardır.
Müslim Ter., VIII, 64-71 "2600-2604."
Bu hadîsler Peygamber'in
ümmeti ve bütün insanlık hakkındaki şefkat ve merhametini, Kur'ân'ın teblîğ ve
ta'lîm ettiği en yüksek ahlâkının bir kısım örneğini ifâde etmektedirler.
[63] Buhârî, bunun bâzı rivayetlerini İlim'de, Namâz'da,
Fiten'de; Müslim de, Fa-dâil'de getirdi.
[64] Bunun bir rivayeti Cihâd, "(Hizmet ettirmek için)
çocuk ile gazveye giden kimse bâbi"nda geçmişti.
[65] Bu Ümmü Hâlid, Habeşistan'da doğmuştu, Medine'ye küçük
bir kız çocuğu iken gelmiş, Peygamber ona bâzı Hâbeşçe kelimeler söyleyerek,
üzerindeki elbisenin güzelliğini belirtmişti... Peygamber'den işittiği bu
hadîste kabîr azabının isbâtı vardır. Peygamber bu sığınmayı, ümmetini
Öğretmek için yapıyordu
[66] Bu hadîsin bir rivayeti Güneş Tutulması Kitâbı'nda da
geçmişti. Bundan anla siliyor ki, kabir azabını eski peygamberler de ümmetlerine
haber vermişlerdir. Yahûdî koca-kanlann mü'minlerin annesi Âişe'den evvel bunu
öğrenip haber vermeleri ya Tevrat'ın yâhud geçmiş peygamberlerin kitâblarının
bugün elde bulunmayan kadîm nüshalarında mevcûd olduğuna delâlet eder. Eldeki
Tevrat nüshalarında değil kabir azabı âhiret bahsi de mevcûd değildir.
Kur'ân'da da buna
delâlet eden yerler vardır.
IbnHibbân'mSü/îf/i'indeTâhâ:
124. âyetindeki "Maişeten danken", Peygamber tarafından kabir azabı
ile tefsîr edilmiştir. Tirmizî'de Alî (R): Biz kabir azabı hakkında şübhe edip
duruyorduk. Nihayet "el-Hâkûmu't-tekâsür hattâ
zurtumu'l-makaabir"Sûresi ininceye kadar bu şübhemiz gitmedi, demiştir.
Keza Katâde ile Rabî' ibn Enes de et-Tevbe: 101'deki "Biz onları iki kerre
azâb edeceğiz" âyetinin tefsirinde, iki kerre azabın biri dünyâda
olacağını, diğerinin de kabir azabı olduğunu söylemişlerdir.
[67] Fitne, asılda ibtilâ ve imtihan demektir ki, Türkçe'si
sınamak'tır. Sonraları hoşa giden birşeyi beğenip aldanmağa, dalâle, günâha,
küfre, katle ve diğer ma'-nâlara kullanılmıştır.
Mesîh,_ Meryem oğlu
îsâ'ya da, DeccâFe de sıfat olur. Lâkin ikincisi dâima "Deccâl"
kaydıyle birincisinden ayrılır. Deccâl'e "Mesîh" denilmesi,
kendisinden hayır silindiği yâhud gözlerinden biri silik olup tek gözlü olduğu,
yâhud Yeryü-zü'ne çıktığında az zaman içinde Yeryüzü'nü dolaşağı içindir.Mesîh
ibn Meryem'in isminin İştikaakı hakkında çeşitli görüşler söylenmiş ise de,
kelimenin İbrânîce "Meşthâ"dan alınmış olduğuna dâir olan vecih,
hepsinden daha kuvvetli görünüyor.
Deccâl, "Karıştırmak"
ma'nâsından alınmış olarak, hakk'ı bâtıl gibi gösterir hîleci, yalancı ve
yakhzlayıcı ma'nâlarına gelir. Zamanın âhirinde ulûhiyet da'vâsma kalkışacak
habisin ismidir ki, bunun çıkışı birçok hadîslerle beraber buradaki istiâze ile
de sabit oluyor.
Hayât fitnesi, insana
hayâtı müddetinde arız olan belâlardır ki, dünyâya aldanmak, şehvetlere uymak,
cehaletler ardından gitmek... gibi şeylerdir.
Ölüm fitnesi, ölüm
sırasındaki fitnelerdir.
Bunun bir rivayeti
Namaz Kitabı, "Namazın sıfatı bâbi"nda geçmişti.
[68] Bu duâmn tercümesi yakında verilmişti.
[69] ErzelVl-umuri" ta'bîri şu âyetlerde geçiyor:
"Sizi Allah
yarattı. Sizi yine O öldürecek. İçinizden kimi bildikten sonra birşey bilmesin
diye- en aşağı Ömre kadar geri götürülür. Allah hakkıyla bilen, kemâliyle
kaadir olandır" (en-Nahl: 70);
"...Kiminiz
öldürüyor, kiminiz de bilgiden sonra artık hiçbirşey bilmemek üzere ömrünün en
fena devresine doğru gerisin geri itiliyor..." (el-Hacc: 5).
[70] Hadîsteki "Ben keremden de Sana sığınırım"
fıkrası, başlıktaki "Erzeli'l-umuri — ömrün en kötüsü" ta'bîrinin
tefsîri olduğu ve uygunluğun da bu bakımdan olduğu meydandadır.
el-Herem: Pek ihtiyar
olup, dermansızlık ve akıl noksanlığı hususunda bir çocuk gibi olmak
ma'nâsmadır.
[71] Bu hadîsin daha geniş bir rivayeti Hacc Kitâbi'nın
sonunda, "Medine'nin fazî-letleri" bölümünde geçmişti. Âişe oradaki
rivayette: Medine'ye hicret edip geldiğimizde Medîne, Allah'ın en vebalı, en
hastalıklı bir diyân idi. Medîne'nin Bathân sahrâsındaki vâdîden acı, pis bir
su çıkardı, demiştir. Bu duadan sonra ve gerekli temizlik tedbirleriyle
Medîne'nin suyu, havası iyileşmiştir.
[72] Ballığa uygunluğu, Rasûlullah'in: "Yâ Allah,
sahâbîlerimin hicretlerini tamamla, onları topukları üzerinde geri
döndürme!" duasından almak mümkin olur.Çünkü bunda Sa'd'ın afiyetine ve
hicret yurduna dönmesine duâ ve işaret vardır. Bu-hârî bunun aslını birçok
yerde getirmiştir. Buna çok yakın lafız ile Cenazeler ve Vasiyetler'de geçmişti
(Aynî).
[73] Bu bâbdaki dualara benzer metinler yakında geçmiş ve
tercümeleri de orada verilmiş olduğundan, tekrar yazılmalarına ihtiyâç
görülmedi.
[74] Buhârî ayrı yollardan en küçük lafız farkıyle de olsa,
sabit olan bu duâ metinlerini böylece arka arkaya ayrı başlıklar altında
sıralamıştır. Bunlara benzer metinlerin tercümeleri yakında geçtiği için tekrar yazılmadı.
[75] Enes hakîkaten doksan yaşından fazla uzun bir ömür
sürmüş, malı ve çocukları, torunları pek çok olmuştur! (Mehmet Zihnî,
el-Hakaa'ık, s. 171-174, İslâm Ansiklopedisi, IV, 273-274).
[76] Buhârî bunun bir rivayetini Gece Namazı,' 'Tatavvu'
namazı ikişer ikişerdir hakkında gelen haberler bâbı"nda getirmişti.
Orada da bildirildiği gibi, bu İstihare hadîsini on kadar sahâbî rivayet
etmiştir. Metinlerde öne geçirme, arkaya bırakma, ziyâde ve noksan gibi küçük
farklılıklar vardır. Yalnız Enes ibn Mâlİk'ten gelen rivayet: "İstihare
eden kimse zarar görmez, istişare eden pişman olmaz, iktisâde yapan kimse
ihtiyâç görmez" mealinde olup İstihareye teşvîkı ihtiva etmektedir.
İstihare, istif âl
babından olup birşeyin hayırlısını istemek ma'nâsınadır.
İbnu Ebî Cemre, ruhî
meyilleri şöyle sıralamıştır: Üç evvelkiler: Hımme, lemme, hatire'dir. Bunlar
beşer hayâlinde esiveren gelip geçici ruhî temayüllerdir. Bunlarda sebat ve
istikrar bulunmadığından, kendilerine şer'î bir hüküm sabit olmuyor. Üç
sonrakiler: Niyet, irâde, azîmet'tu. Bunlarda şuurun fiil ve terkten bir tarafa
kat'î surette temayülü ve sahibinin o şeye tamâmiyle yönelmesi ve temekkünü
bulunur. Bu nevi' ruhî hâller hayır ve şerr ölçüsü olabildiklerinden sahibi
sevâblı yâhud ikaablı olur... Şuur, bu ikinci derecedeki şiddetli cereyanını
almadan, henüz birinci gruptaki rûh hâllerinde istihare etmektir...
İstiharenin vicdan
üzerine te'sîri vardır: İnsan bir İşin hayır ve şerrini, yarar ve zararım
kestiremediği, fiil ve terkinde hayrette kaldığı, şaşırdığı bir sırada
İstihare, en emîn bir mercî' ve en sağlam bir dayanaktır. İslâm'da falcılık,
gayb bilicilik yok, istihare ile işin hayırlısını Allah'tan isteme yolu vardır!
[77] Bu, Mağâzî'de "Evtâs gazvesi bâbı"nda geçen
uzun hadîsin bir parçasıdır. Ebû Mûsâ, o seferde amcası Ebû Âmir'in yaralanıp
şehîd olurken Peygamber'e kendisine duâ etmesini vasiyet ettiğini haber
verdiği zaman, abdest alıp ardından o şehîd için böyle duâ etmişti.
[78] Bunun birer rivayeti Cihâd'da, "Tekbîr'de sesi çok
yükseltmenin mekruh ol ması bâbı"nda ve "Hayber gazvesi"nde
geçmişti. Hadîs, bu zikrin hazîne gibi yüksek bir kıymette olduğunu İsbât
etmektedir.
[79] Buhârî'nin işaret ettiği ve Cihâd'da geçen hadîs
şudur: Câbir ibn Abdillah el-Ensârî (R): Biz seferde yüksek bir yere çıktıkça
tekbîr getirir (Allâhu Ekber der), yüksekten bir vâdîye indikçe de tesbîh eder
{Subhânâllah der) idik, demiştir.
[80] Buhârî'nin işaret ettiği bu Enes hadîsi de Cihâd'da
Usfân Seferi'nden dönüşü ve yolda Safiyye bintu Huyeyy'i bineğinin arka
tarafına bindirmesini, devejıin sürçüp ikisinin de düştüklerini... anlattığı
hadîstir. O hadîsin sonunda da "Âyi-bûne, tâibûne, âbidûne li-Rabbinâ
hâmidûne" zikri vardır.
[81] Bu hadîslerden öğrendiğimiz sudur: Dâima Allah'a
güvenip dayanan Peygamber, harb gibi yüksek irâdelere dayanan seferlerde o
bağlılığını Arz'ın değişiklikleri vesilesiyle izhâr ederek, sahâbîlerine
göstermiş ve onlann irâdelerini zaman zaman kuvvetlendirip yükseltmiştir.
[82] Bu Câbir hadîsi de Buyû'da, Nafakalar'da ve başka
yerlerde çok geçti. Bu 1 dîsler, evlenen çiftlere söylenecek vecîz ve câmiah
duâ ve tebrik ta'bîrini öğr mektedir
[83] Yânî şeytân o çocuğa dîni ve bedeni hususlarında zarar
ulaştıranıaz. Bundan nıurâd, şeytânın vesvesesini aslından def etmek değildir.
Bunun bir rivayeti Nikâh Kitâbı'nda geçmişti.
[84] Bu duâ, baştaki "Allâhumme" lafzı hâriç,
el-Bakara: 201. âyetteki duadır. Peygamber bazen âyetin başına bu lafzı
ekleyip, duâ olarak böyle okumuştur. Bunu eklemeden sırf âyetteki lafızla duâ
ettiği de çoktur. Hasene, güzellik ma'nâsma olup, insanın üzerinde tecellî eden
sevinmeyi gerektirecek ni'met demektir. In-sanın bütün hâllerinde görülmesi
arzu edilen dünyevî ve uhrevî her iyiliği ve ni'-meti şâmil bir sözdür.
Âlimler, âhiret güzelliğini cennetle; dünyâ güzelliğini de ilim, ibâdet,
sıhhat, mal, evlâd, iyi eş diye tefsîr etmişlerdir. Bunların hepsi birer
hasene, birer güzelliktir. Bu kısa olmakla beraber dünyâ ve âhiret hususlarında
istenebilecek her iyilik ve güzelliği içine alan çok câmialı bir düâ olduğu
için, Peygamber en çok bununla duâ etmiş ve mü'minlere örnek olmuştur.
[85] Bunun çok küçük lafız farkıyle bir rivayeti yakında da
geçmişti
[86] Hadîsin başlığa uygunluğu bu "Duâ etti, yine duâ
etti" ziyâdesinden alınır. Hadîsin bu ziyâdeyi ihtiva eden rivayetleri
Bed'u'1-Halk, "İblîs'İn sıfatı bâbı"nda ve Tıbb'da geçmişti.
[87] İbn Mes'ûd'un bu hadîsleri, Abdest Alma Kitabı'nm
sonunda ve Namaz Kitâ-bı'nda geçti. İbn Umer'in hadîsi de Namâz'da, "Kunüt
bâbı"nda, "Uhud gaz-vesi"nde ve Âlu İmrân: 128. âyeti tefsirinde
geçmişti.
[88] Peygamber'in bu duası akabinde şiddetli bir fırtına
çıkmış, bir gece içinde düşman ordularının herşeylerini alt-üst etmiş,
gönüllerini bir ümîdsizlik kaplamış ve neticede perîşân bir hâlde Mekke yolunu
tutarak çekilip gitmişlerdir:
Bunun da birer rivayeti
Cihâd'da ve Mağâzî'de geçmişti.
[89] Bunun birer rivayeti Yağmur Duâsi'nda ve en-Nisâ
Sûresi tefsirinde geçmişti.
[90] Hadîsin birkaç rivayeti Namaz ve Vitr'de geçti.
Bu vak'a Uhud'dan dört
ay sonra, dördüncü hicret senesinin safer ayında meydana gelmişti. Peygamber
Necdliler tarafından verilen bir ahd ve mîsâk üzerine, "Kurrâ"
denilen yetmiş kadar yetişmiş, bilgili sahâbîyi muallim olarak Mun-zir ibn Âmir
el-Hazrecî'nin maiyyetinde Necd'e göndermişti. İşte bu kadar çok sayıda
yetişmiş kimsenin bir pusuya düşürülerek o kabileler tarafından öldürülmeleri,
Peygamber'i çok derinden üzmüş ve bu felâketi yapanlara bir ay böyle beddua
etmiştir.
[91] Hadîsin bir rivayeti Edeb Kitabı, "Herşeyde
yumuşaklık bâbı"nda geçmişti.
[92] Hadîsin birer rivayeti Mağâzî'de, "Hendek gazvesi
bâbı"nda ve Tefsîr'de el-Bakara: 238. âyetin tefsirinde geçmişti.
Çünkü müşriklerin o gün
hücumlarından dolayı namazları korku namazı suretiyle olsun vaktinde
kılamamışlar, tâ güneşin batmasından sonra kılmışlardı.
İşte bu hadîsler,
müşriklere, dîn düşmanlarına, dîne ve müslümânlara zarar vermelerinden dolayı
aleyhlerine duâ yapıldığının delilleridir.
[93] et-Tufeyl İbn Amr ed-Devsî, Mekke'de müslümân olup
kabîlesi halkını İslâm'a çağırmaya me'mûr edilmişti. Hayber'in fethi sırasında
bâzı arkadaşlarıyle Pey gamber'i ziyarete gelip, kavminin islâm'ı kabul
etmemesinden şikâyet arz etmişti.
Bunun bir rivayeti
Cihâd'da geçmişti.
[94] Peygamber(S)'in bütün ma'siyetlerden ve günâhlardan
pâk ve uzak olduğu hâlde, yukarıdaki dualarda günâhlarından söz ederek mağfiret
niyaz etmesi, ubudiyet izhârında kemâl göstermek ve ümmete Rabb'Ierine karşı
ne yolda züll ve iftikaar arzeyleyeceklerini öğretmek içindir.
[95] Tercümesini yapmakta olduğumuz Buhârî nüshasında bu
61. ve 62. bâb başlıkları ve hadîsleri böyledir. Aynî'nin nüshasında ise
61.'deki başlık önce olup altına 93'rakamh Ebû Hureyre hadîsi yazılmış, sonra
62.'deki başlık ve altına da Âişe hadîsi yazılmıştır. Kastallânî nüshası da
Aynî'ninki gibidir. Bunlarınki daha uygundur. denileceği gibi, bunu
söylemekteki sünnetlik, yalnız Fâtiha'daki duaya mahsûs da değildir.
"Âmîn",
"İcabet et, kabul et" ma'nâsina bir fiil ismidir. 'V?mm"deme-ye
de "Te'mîn" denilir.. Bu, Kur'ân'm nazmından cüz' değildir. Bunun
için Mushaf'a yazılmaz... {Hakk Dîni, I, 145).
[96] Hadîsin bir rivayeti Bed'u'1-Halk Kitabı,
"İblîs'in ve askerlerinin sıfatı bâbı"n-da da geçmişti.
Müslim, Zikir ve Duâ...
Kitabı, "Tehlîl, tesbîh ve duanın fazileti babı", 28-
"2691" rakamıyle getirmiştir: Müslim Ter., VIII, 180.
[97] Bu hadîs, bundan önceki 96 rakamlı hadîsin aynıdır.
Her ikisi de "Lâ ilahe H-le'llâhu vahdehû lâ şerike lehu, lehu'l-mulku ve
lehu'l-hamdu vehuvealâ kuttî şey'in kadir" duasını her gün okumanın yüksek
faziletini bildirmektedir. Fark şudur: 95 rakamlı hadîs Ebû Hureyre'den, 97 rakamlı
hadîs ise Ebû Eyyûb ile Abdullah ibn Mes'ûd'dandır. İkinci fark da Ebû Hureyre
rivayetinde günde yüz kerre, Ebû Eyyûb ile ibn Mes'ûd rivayetlerinde günde on
defa okunmasıdır. Bir de Ebû Hureyre hadîsinde va'd edilen şeyler daha çoktur.
Bu hadîs üç büyük
sahâbîden rivayet olunduğu için, gayet kuvvetlidir. Sa-hâbî râvîler i'tibâriyle
kuvvetli olduğu gibi, müellif Buhârî'ye gelinceye kadar tabiî ve etbâu't-tâbiî
tabakalarındaki râvîleri yönüyle daha zengindir. Buhârî'nin bu hadîsteki
rivayet zincirlerine bakılınca -muhadramlardan, tabiî ve etbâu't-tâbiî
ricalinden, Buhârî'nin müteaddid şeyhlerinden - o kadar çok ve yüksek râvîler
görülüyor ki, Peygamber'imizin hadîsini nakletmekte seleflerimizin gösterdikleri
yüksek ihtimama hayret etmemek kaabil değildir. Gerek hadîsteki Tev-hîd
duasının, gerek va'd edilen mükâfatın Peygamber'imİzin mübarek lisânından
teblîğ olunduğu gibi naklolunduğunda riyâzî bir kesinlikle kanâat hâsıl oluyor.
Bu rivayetler ve kanâatler karşısında biz Muhammed Ümmeti'ne düşen vazife, bu
hacmi küçük, fakat fazileti çok büyük duayı, hiç olmazsa "Lâ ilahe
ille'llâh (= Yoktur tapacak Çalap'tır ancak)" tevhîd kelimesine devam
etmektir (Tev-hîd'in bu tercümesi Cevdet Paşa'nmdır).
[98] Hadîste afv, mutlak zikrolunup, sınırı çizilmemiştir.
Bunun sınırını diğer nass-lann delaletiyle öğreniyoruz: "Eğer yasak
edildiğiniz büyük günâhlardan kaçı-^ mrsamz, sizin (öbür) kabahatlerinizi
örteriz ve sizi şerefli bir mevki'e sokarız" {en-Nisâ: 31) âyeti
gereğince, büyük günâhlardan sakınılması şartıyle küçüklerinin, istiğfar
etmeksizin bile affolunacağı müjdelenmiş oluyor. Ancak bütün sarihlerin
ehemmiyetle kaydettikleri üzere, bu afv, Allah hakkına âid olan günâhların af
fidir. Kul hakkı ise yalnız halâllaşmakla düşer. Öyleyse çok kolay olup büyük
bir müjdeyi ihtiva eden bu duaya devam etmelidir.
[99] Metindeki iki kelime, iki kelâm, yânî iki cümle
demektir. Nitekim "Şehâdet Kelimesi" ta'bîri de böyledir. Hakîkaten
bu iki cümle âlim-câhil, büyük-küçük her müslümân için İfâdesi kolay, Allah'ı
noksan sıfatlardan tenzihi ve kemâl sıfatlanyle övgünün en güzeli olduğu için
Rahmân'a sevgili, mîzânda da ağır gelecek vecîz bir duadır.
Buhârî'de geçtiği
yerler:
a. Kitâbu'd-Daavât, 65. bâbda 98. hadîs.
b. Kitâbu'l-Eymân ve'n-Nuzûr, 19. bâbda 56.
hadîs.
c. Kitâbu't-Tevhîd, 59. bâbda 187. son hadîs.
[100] Allah'ı zikretmek, dînen rağbet ve teşvîk olunmuş
zikir ve duaları dille söylemek, "Bâkıyetu's-sâtihât"(d-Kehî: 46;
Meryem: 76), Havkale, Hasbele, Besmele, İstiğfar, Kur'ân okumak, hattâ daha
efdali hadîsle, ilim müzakeresiyle, âlimlerin ilmî münâzaraianyle olur... Bu
hadîste zikreden mü'min diriye, gafil de ölüye benzetilmiştir. Zikreden mü'min
Yaratan'ına karşı O'nu anarak bir varlık ve canlılık göstermiş bulunuyor.
Allah'ı anmaktan gafil olan duygusuz kimse ise, ölü gibidir.
[101] Bu hadîsi Ahraed ibn Hanbel ile Müslim de Peygamber'e
ulaştırılmış olarak rivayet etmişlerdir: Müslim, Zikr, Duâ..., "Zikr
meclislerinin fadlı babı", 25-"2689"; Müslim Ter., VIII, 177-178.
Âlimler: Bunlar
mahlûkların beraberinde tertîb edilmiş bulunan Hafaza ve diğer meleklerden
gayrı ve zâid olan birtakım meleklerdir. Bu seyyar meleklerin başka hiçbir
vazifeleri yoktur. Bunların maksûdu, sâdece ilim ve zikir halkalarıdır,
dediler (Nevevî).
"Meclîs"ten
maksad, ilim ve zikir meclislerinden bir meclistir ki, orada Allah'ın kelâmı,
Rasûlü'nün sünneti, sâlih selefin haberleri, zâhid, noksanlıklardan ve
adîliklerden uzak olan imamların sözleri zikrolunur. Bu gibi meclisler bu gün
yok oldu da, onların yerine yalanın ve şeytânın mizmârlarınm meclisleri konuldu
(Taberî).
Biz bu hadîsin
tercümesini pek az tasarrufla merhum Kâmil Mîrâs'ın tercümesinden naklettik.
Metinde "O dedi ki" ma'nâsında bir haylî "Kaale"ler vardı.
Merhum tercümeyi ağırlaştırmamak için bunların bir kısmını bırakmıştır. Biz de
bunları yazmadık (M. Sofuoğlu).
[102] "Tahavvül ve kuvvet ancak Allah iledir".
Âlimler dediler ki: Bunun sebebi, bu kelime istislâm ve Yüce Allah'ı tevfîz
etme kelimesidir. O'na itaati ve O'ndan başka Sâni' olmadığını, O'nun emrini
reddecek bulunmadığını, kulun ise O'-nun emrinden hiçbirşeye mâlik olmadığını
ikrar ve i'tirâf etmedir. "Kenz"in buradaki ma'nâsı ise, cennete
biriktirilmiş olan sevâbdır...
Lügat âlimleri derler
ki: Havi, hareket ve çâredir, yânî hiçbir hareket, isti-tâat ve çâre yoktur,
ancak Allah'ın meşîeti ile vardır. Keza denildi ki: Bunun ma'nâsı, şerri def
etmeye hiçbir hareket, hayrı elde etmeye de hiçbir kuvvet yoktur, ancak Allah
iledir... Bunların hepsi birbirine yakın ma'nâlardır (Neve-vî)- Müslim Ter., VIII, 190-194.
Bu nâçiz Sofuoğlu da
bunu "Tahavvül (yânî bir hâlden bir hâle hareket edip geçme) ve buna
gerekli enerji ve kuvvet, ancak Allah iledir" şeklinde ifâde etmek ister!
[103] Bu hadîste "Doksandokuz" sayısı bir de
"Yüzden bir eksik" diye te'yîd edilmiştir. Kâtibin kaleminin yanılma
ve şübhe ile başka rakamlar yazmasının önüne böylece geçilmiş ve sayı tam
te'mînâta alınmıştır.
Beyhakî'nin
Kitâbu'1-Esmâ ve's-Sıfât'ında bu hadîsin sonunda, Yüce Allah'ın haber verilen
bu "Doksandokuz ismi" sıralanmıştır.
Bu hadîs, Allah'ın
isimlerinin bunlardan ibaret olduğunu ifâde etmez. Bu ancak, bunlardan
doksandokuzunu ezberleyip sayanın cennete gireceğini haber vermektedir. Yüce
Allah'ın zâtı bir, güzel isimleri çoktur. Kur'ân ve hadîslerde zikrolunanlar,
buradakilerden ibaret değildir. Burada İlâhî isimlerin hepsi değil, bellenip
sayılması ve bu kadarının cennete girmeye vesîle olması hikmetinden ötürü
doksandokuz tanesi zikredilmiştir.
Bu hadîs ve isimler
hakkında: Müslim Ter., VIII, 164-165;
Hakk Dîni, VI, 4879-4880; Tecrtd Ter., VII, 219-224.
[104] Bu hadîsin iki rivayeti İlim Kitâbı'nda da geçmişti.