34-KİTABU'L-BUYU' 5

1- Yüce Allah'ın Şu Kavilleri Hakkında Gelen Hadîsler Babı: 5

2- Bab. 7

3- Şübheli Şeylerin Tefsîri Babı 7

4- Uzak Durulacak Şübheli Şeyler Babı 8

5- Vesveseleri Ve Benzerleri Olan Hâtıraları Sakınılması Gereken Şübheli Şeyler Nevinden Görmeyen Kimse Babı 8

6- Yüce Allah'ın: “Onlar bir ticâret yâhud bir oyun, bir eğlence gördükleri zaman ona yönetip dağıldılar... " (ei-cumua: ii) Kavli Babı 9

7- Malı Nereden Kazandığına Aldırmayan Kimse Babı 9

8- Karada  Ticâret (Yapmanın Mübâhlığı) Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı: 9

9- Ticâret İçin Çıkmak Ve Yüce Allah'ın: 10

10- Denizde Ticâret Babı 10

11- Bâb: 11

12- Yüce Allah'ın: "Ey îmân edenler, kazandıklarınızın en güzellerinden İnfâk edin... " (el-Bakara: 267) Kavli(Nin Tefsiri) Babı 11

13- Rızkında Genişlik İsteyen Kimse Babı 11

14- Peygamber(S)'in Müddetle Satın Alınması Babı 11

15- Kişinin Kazanması ve Eliyle Çalışması Babı 12

16- Alışverişte Kolaylıklı ve Müsamahalı (Yani Mülayim ve Cömert) Olmak Babı 12

17- (Borçlu Olan) Zengine Mühlet Veren Kimse(nin Fazileti) Babı 13

18- (Borçlu Olan) Fakire Mühlet Veren Kimse(nin Fazileti) Babı 13

19- Bab: Satıcı İle Satın Alıcı (Mal Ve Bedelin Ayıbını) Birbirlerine Beyan Ettikleri; Ayıbı Gizlemedikleri Ve Birbirlerine Doğru Öğüt Verdikleri Zaman (Alışverişleri Kendilerine Bereketli Kılınır) 14

20- Çeşitli Nevi'lerden Karışık Olan Hurmanın Alışverişi Babı 14

21- Et Satıcı Ve Hayvan Kesici Hakkında Denilen Şeyler Babı 14

22- Alışverişte Yalan Söylemenin Ve Ayıp Gizlemenin Bereketi Giderip Mahvetmesi Babı 15

23- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı: 15

24- Ribânın Yiyicisi, Şahidi, Yazıcısı Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı: 15

25- Yüce Allah'ın Şu Kavli Sebebiyle. Ribâ Yedirici (Kimsenin Günâhını Beyân) Babı: 16

27- Alışveriş Esnasında Yemîn Etmenin Keraheti Babı 16

28- Kuyumcu, Dökümcü Hakkında Söylenen Hadîsler Babı 16

29- Kuyumcu, (Kılıççı) Ve Demircinin Zikri Babı 17

30- Terzinin Zikri Babı 17

31- Dokumacının Zikri Babı 17

32- Marangoz Babı 18

33- İmâmın (Veya Herhangibir Kimsenin) Bir Takım İhtiyaçlarını Bizzat Satın Alması Babı 18

34- Herhangi Nevi'den Binek Hayvanları Ve Eşekler Satın Alma Babı 19

35- Cahılıyet Devrinde Mevcud Olup İslam Devrinde De İnsanların Oralarda Alışveriş Yaptıkları Meşhur Arab Panayırları Babı 20

36- Deli Yâhud Hasta Develerin Satın Alınması Babı 20

37- Müslümanlar Arasında Meydana Gelen Harb Fitnesi Sırasında Ve Fitne Günleri Hâricinde Silâh Satmak Babı 21

38- Aittâr Ve Güzel Koku Satmak Hakkında Bâb. 21

39- Haccâm (Yânî Vücûddan Kan Alma Tedavisi Yapan) Kimsenin Zikri Babı 21

40- Erkekler Ve Kadınlar İçin Giyilip Kullanması Mekruh Olan Şeylerde Ticâriet (Yapmanın Hükmü) Babı 21

41- Bâb: Mal Ve Meta' Sahibi, Malın Fiâtını Ta'yîn Ve Takdir Etmeye Daha Haklıdır 22

42- Bâb Sapışın Kesinleşmesi Veya Feshi İçin Ne Kadar -Veya Kaç Tane- Muhayyerlik Caiz Olur? 22

43- Bâb: Satıcı Yâhud Müşteri Muhayyerlik Husûsundabir Vakit Ta'yîn Etmedikleri Zaman Bu Alışveriş Caiz Olur Mu? 22

44- Bâb: Satıcı İle Müşteri Birbirlerinden Ayrılmadıkları Müddetçe Muhayyerliktedirler 22

45- Bâb: 23

46- Bâb: Satıcı Muhayyerlikte Olduğu Zaman Satış Caiz Olur Mu? 23

47- Bab: 23

48- Alışverişte Aldatmanın Mekruh Olması Babı 24

49- Çarşılar Ve Pazarlar Hakkında Zikredilen Hadîsler Babı 24

50- Çarşıda Pazarda (Mala Sürüm Sağlamak İçin) Bağırıp Çağırmanın Keraheti Babı 26

51- Bâb: Ölçmek Vazifesi Satıcı Ve Vericiye Âiddir 26

52- Ölçeklemenin Müstehâblığı Babı 27

53- Peygamberdin Sâ' Ve Müdd Ölçeklerinin Bereketi Babı 27

54-  Satın Alınan Gıda Maddesini Kabz Etmeden Önce Başkasına Satmak Hakkında Ve İhtikâr Hakkında Zîkrolunan Hadîsler Babı 28

55- Yiyecek Maddesinin Kabz Edilmeden Önce Satılması Ve Yanında Mevcûd Bulunmayan Bir Şeyin Satılması Babı 29

56- Bir Yiyecek Maddesini Ölçüsüz Tartısız Olarak (Götürü Pazarlıkla) Satın Aldığında, O Malı Kendi Yerine Taşıyıp Nakletmedikçe Satmama Re'yinde Bulunan Kimse Ve Bu Husustaki Edebi Beyân Babı 29

57- Bâb: Bir Şahıs Bir Meta' Yâhud Bir Hayvan Satın Aldığında Bu Malı Satıcının Yanında Bıraksa Yâhub Hayvan Teslîm Alınmadan Önce Ölse (Hüküm Ne Olur)? 29

58- Bâb: 30

59- Müzayede (Karşılıklı Fiat Artırma) Satışı Bârı 30

60- Necş Ve Necşlı Satış Caiz Olmaz Diyen Kimse Babı 31

61- Bey'u'l-Garer, Yânî Aldatmaca Satışı Ve Habelu'l-Habele Satışı Babı 31

62- Bey'ü'l-Mülâmese (El Dokundurmakla Satiş) Babı 31

63- Munâbeze (Yânı Atışma) Satışı Babı 32

64- Satıcının Deve-Sığır, Davar Ve Sütü Memesinde Toplanabilecek Her Hayvanın Sütünü Memesinde Biriktirmekten Nehyedilmesi Babı 32

65- Bâb: (Aldatılmış Olan) Müşteri İsterse (Alışverişi Terkedip) Memesinde Sütü Habsedilmiş Olan Hayvanı Sahibine Geri Verir; Onun Sütünü Sağmaktan Dolayı Da Bir Sâ' Hurma (Vergisi) Vardır 33

66- Zinâ Edici Kölenin Satışı Babı 33

67- Kadınlarla Yapılan Alışveriş Babı 34

68- Bâb- Şehirli Ücretsiz Olarak Koylunun Malını Onun Adına Satabilir Mi? Ona Yardımcı Olur Yahud Irşad Edip Nasihat Verir Mi? 34

69- Şehirlinin Köylü Malını Köylü Adına Ücretle Satmasını Kerîh Gören Kimse Babı 35

70- Bâb: Hiçbir Şehirli Köylüye Âid Malı Simsarlıkla Satamaz. 35

71- Mal Getirmekte Olan Binicileri Karşılamaktan Nehy Babı 35

72-İmal Getiren Binicileri Karşılamanın (Caiz Olacağı Yerin) Son Noktası Babı 36

73- Bâb: Şahıs Alışveriş Akdinde Halâl Olmayan Bir Akım Şartlar Koyduğu Zaman (Satış Nasıl Olur; Yânî Bu Şartlar Akdi Bozar Mı, Bozmaz Mı)? 36

74- Kuru Hurmayı  Kuru Hurma İle Satmak Babı 37

75-Kuru Üzümü Kuru Üzümle, Yiyecek Maddesini (Aynı Cins) Yiyecek Maddesiyle Satmak Babı 37

76- Arpayı Arpa İle Satmak Babı 38

77- Altını Altınla Satmak Babı 38

78- Gümüşü Gümüş İle Satmak Babı 38

79-Dînârın Dînâr İle Müddete Bağlanmış Olarak Satılışı Babı 38

80- Gümüşü Gümüş İle Müddete Bağlanmış Olarak Satmak Babı 39

81- Altını Gümüşle Elden Ele Peşin Olarak Satmak Babı 39

82- Kuru Hurmayı Yaş Hurma İle; Kuru Üzümü Yaş . Üzümle Satmaktan İbaret Olan Muzâbene Satışı Ve Arıyyeler Satışı Babı 39

83- Hurma Ağaçlarının Başları Üzerindeki Yaş Hurmaların Altın Ve Gümüş İle Satılması Babı 40

84- Ariyyelerin Tefsiri Babı 41

85-Yaş Meyvelerin, Salâhları Meydana Çıkmadan Önce Satılmalarımın Hükmü) Babı 41

86- Hurma Ağacının (Yâhud Meyveli Ağacın) Meyvelerinin Salâhı Meydana Çıkmadan Önce Satılmasının Hükmü) Babı 42

87- Bâb: Şahıs, Salâhı Meydana Çıkmadan Önce Meyveleri Sattığında, Sonradan 0 Meyvelere Bir Âfet İsabet Ederse, Zarar Satıcıya Âiddir 42

88- Bedeli Bir Müddet Sonra Ödenmek Üzere Yiyecek Maddesi Satın Almak Babı 43

89- Bab: Bir Kimse Kendi Hurmaslıni Uindain Dama İyi Ki Hurma Nevi İle Değiştirmek İsterse (Ribâdan Selâmete Çıkmak İçin Ne Yapacaktır)?. 43

90- Erkek Hurma Telkihi Yapılmış Hurma Ağacı Satan Yâhud Ekilmiş Bir Tarla Satan Yahud İcâre İle Alan  : Kimse Babı 43

91- (Tarladaki Biçilmemiş) Ekinin Safî Hububatla Ölçekli Surette Satılmasının Hükmü) Babı 44

92- Hurma Ağacının Mahsulünü, Ağacın Kökü İle Satma(Nın Hükmü) Babı 44

93- Muhâdara Satışı (Yâni Meyve Ve Tahılları Henüz Yeşil İken Ve Salâhları Belirmeden Önce Satma) Babı 44

94- Hurma Ağacı Göbeğinin Satılması Ve Yenilmesi Babı 44

95- Şehirler Halkının Buyu', İcâre, Ölçü, Tartı Gibi Hususlardaki Hukukî İşlerini Öteden Beri Tanıyageldikleri Ve Aralarında Kendi Niyetlerine Göre Meşhur Olan Örfleri. Âdetleri Ve Gidişleri Üzere İcra Eden Kimse Babı 45

96- Ortağın. Kendi Ortağından Satım Alım Yapması Babı 45

97- Arâzî, Evler Ve Metâ'ların Taksim Edilmemiş Şuf'ali Mallar Olarak Satışı Babı 46

98- Bâb: Bir Kimse Başka Biri İçin, Onun İzni Olmaksızın Birşey Satın Aldığında, O Şahıs Buna Rızâ Gösterir, Kabul Ederse (Bu Fuzûlî Alış Caiz Olur Mu)? 46

99- Müşriklerle Ve Harb Ehli Olanlarla Alışveriş Etmek Babı 47

100- Müslimin Harbî Olan Kimseden Köle Satın Alması Harbînin Hibesi Ve Âzâd Etmesi Babı 47

101- Tabaklanmalarından Önce Meyte Derilerini Satmak Sahih Olur Mu Olmaz Mı?) Babı 49

102- Domuzu Öldürmek (Meşru" Mudur?) Babı 49

103- Bab: 49

104- Kendisinde Rûh Bulunmayan Cansız .Varlıkların Resimlerinin Satılması Ve Resim Edinmek, Yapmak. ,  Satmaktan Mekruh Sayılan Şeyler Babı 50

105- Şarâbda Ticâret Yapmanın Haram Kılınması Babı 50

106- Hürr Bir İnsanı (Bilerek Köle Diyk):Satan Kimsenin Günâhı Babı 50

107- Peygamber (S) Yahudileri Medine'den Sürgün Ettiği Zaman Onlara Arazîlerini Ve Deve Gübrelerini Satmalarını Emretmiştir Babı 50

108- Köleyi Köle İle, Hayvani Hayvan İle Veresiye Olarak Satmadın Hükmü) Babı 51

109- Köle Satışı Babı 51

110- Müdebber (Yânı Hürriyete Kavuşması Efendisinin Ölümüne Bağlanmış Olan) Kölenin Satılması Babı 51

111- Bâb: Şahıs, Satın Aldığı Câriye Rahimini Temizlemeden Önce Câriye İle Yolculuk Eder Mi? 52

112- Meytenin Ve Putların Satılması(Nın Harâmlığ1nı Beyân) Babı 52

113- Köpek Bedeli(Nin Hükmü) Babı 53


Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle

 

34-KİTABU'L-BUYU'

(Alışverişler Kitabı) [1]

 

Azîz ve Celîl olan Allah'ın şu sözleri: HâlbuRi Allah alışverişi halâl, ribâyı (faizi ise) haram kllmiŞtir..." (el-Bakara: 275);

'... Meğer ki aranızda (elden ele) devredeceğiniz ve peşin yaptığınız bir ticâret olsun.." (ei-Bakara: 282)[2].

 

1- Yüce Allah'ın Şu Kavilleri Hakkında Gelen Hadîsler Babı:

 

"Artık cumua namazı kılınınca yeryüzüne dağılın. Allah’ın fadlından nasîb arayın. Allah'ı çok zikredin.

Tâ9 ki umduğunuza kavuşasımz. Onlar bir ticâret yâhud bir oyunt bir eğlence gördükleri zaman ona yönelip

dağıldılar. Seni ayakta bıraktılar.  De ki:

Allah nezdindeki, eğlenceden de, ticâretten de hayırlıdır. Allah, rızk verenlerin en hayırlısıdır". (el-Cumua: 9-11)

“Ey îmân edenler, birbirinizin mallarını aranızda haram sebeblerle yemeyin. Meğer ki o mallar sizden karşılıklı bir rızâdan doğan bir ticâret malı olsun..." (en-Nîsâ: 29)[3]

 

1-.......Bize Şuayb, ez-Zuhrî'den tahdîs etti. O şöyle demiştir:

Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb ve Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân tah­dîs ettiler ki, Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Sizler; Ebû Hureyre, Rasûlullah'tan hadîs rivayetini çok yapıyor diyorsunuz ve yine sizler: Muhâcirler'in ve Ensâr'ın hâlleri nedir ki bunlar Rasûlullah'tan Ebû Hureyre'nin hadîs rivayet edişi gibi hadîs rivayet etmiyorlar, diyor­sunuz. Şu muhakkak ki Muhacir kardeşlerimiz çarşılarda ahş-veriş etmek meşgul ediyordu. Ben ise karın tokluğuna karşılık Rasûuıllah'-tan hiç ayrılmaz, dâima O'nunla beraber olurdum. Bunun için onla­rın bulunmadıkları zaman ben hâzır bulunur, onlar unuttuklarında ben hafızamda tutar ezberlerdim. Ensâr'dan olan kardeşlerimi de mallarındaki çalışmaları meşgul ediyordu. Ben ise Suffa fakirlerin­den olan fakır bir kişi idim. Diğer sahâbîler hadîsleri unuturlarken, ben ezberimde tutar bellerdim. Muhakkak Rasûlullah (S) söylemek­te bulunduğu bir hadîs hakkında: "Ben şu makaaiemi bitirinceye kadar elbisesini yayacak; sonra da elbisesini kendine doğru toplayacak her kişi elbette benim söyleyeceğim sözleri kesin olarak ezberleyecektir*' buyurmuştu. Bunun için ben hemen üzerimdeki renkli bezi Rasûlul­lah o makaalesini bitirinceye kadar yaydım, akabinde o bezi göğsü­me doğru topladım. Artık sonra Rasûlullah'ın bu konaşmalarından hiçbirşeyi unutmadım [4].

 

2-....... Abdurrahmân ibnu Avf (R) şöyle demiştir:

Medîne'ye geldiğimiz zaman Rasûlullah (S) benimle Sa'd ibnu'r-Rabî' arasında kardeşlik kurmuştu. Bunun üzerine Sa'd ibnu'r-Rabî' (ben Abdurrahmân'a):

— Beri" mal cihetiyle Ensâr'ın en zenginiyim. Bunun için malı­mın yansım sana ayırıyorum. Ve bak! îki kadınımın hangisini sever­sen senin için ondan vazgeçer, onu boşarım.İddeti geçipjde evlenme halâl olduğu zaman onunla evlenirsin, dedi.

Râvî dedi ki: Bu teklif üzerine Abdurrahmân, Sa'd'e:

— Benim bu hususta ihtiyâcım yoktur. İçinde ticâret yapılan bir çarşı var mı? dedi.

Sa'd:

  Kaynukaa' kabilesinin çarşısı vardır, dedi.

Râvî dedi ki: Abdurrahmân sonra Kaynukaa' çarşısına gitti. Sat­mak üzere keş ve yağ götürdü. Sonra çarşıya gidişleri arka arkaya devam etti. Çok geçmedi, Abdurrahmân Rasûlullah'ı ziyarete geldi. Üstünde (zifafa girenlere mahsûs olan) sarı zağferân lekesi vardı. Ra­sûlullah (S) ona:

  "Evlendin mi?" diye sordu. Abdurrahmân:

  Evet evlendim, dedi. Rasûlullah:

  "Kimle evlendin?" dedi.

O da:

  Ensâr'dan bir kadınla evlendim, dedi.

Rasûlullah:

  "Ne kadar mehr verdin?" dedi.

Abdurrahmân:

— Bir çekirdek (yânî beş dirhem) ağırlığında altın yâhud altın­dan bir çekirdek verdim, dedi.

Bunun üzerine Peygamber (S) Abdurrahmân'a:

  "Bir koyun (kesmek sx\rQt\y)le olsun düğün yemeği yap!" bu­yurdu [5].

 

3-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle dedi: Abdurrahmân ibn Avf Medine'ye geldi. Peygamber (S) Abdurrahmân ibn Avf ile Ensâr'lı Sa'd ibnu'r-Rabf arasında kardeşlik akdi kurdu. Sa'd zenginlik sa­hibi bir kimse olduğundan, Abdurrahmân'a hitaben:

— Malımı yan yarıya seninle bölüşeyim, ve bir de seni evlendi­reyim, dedi.

Abdurrahmân da Sa'd'e:

— Allah sana ehlini ve malım bereketli kıhp mübarek eylesin. (Benim bunlara ihtiyâcım yoktur.) Siz bana çarşıya delâlet ediniz, dedi.

Akabinde çarşıya gidip bir mikdâr keş ve yağ kazancıyla döndü ve bu kârı ev halkına getirdi. Az bir zaman yâhud Allah'ın dilediği süre ikaamet ettik ki, Abdurrahmân, üzerinde (evlenenlere mahsûs olan) san koku bulaşığı olduğu hâlde geldi. Peygamber (S):

  "Bu, hâlin nedir?" dedi [6]. Abdurrahmân:

  Yâ Rasûlallah, ben Ensâr'dan bir kadınla evlendim, dedi. Rasûlullah:

— "O kadına ne kadar mehr verdin?" diye sordu. Abdurrahmân:

— Altından bir çekirdek yâhud bir çekirdek ağırlığı (yânî beş dir­hem) altın, dedi.

Bunun üzerine Peygamber:

  "Bir koyunla olsun düğün yemeği yap" buyurdu [7].

 

4-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Ukâz, Mecenne ve Zu'l- Mecâz, Câhiliyet devrinde bir takım büyük çarşılar (yânî panayırlar) idi. İslâm devri olunca müslümânlar bu panayırlarda ticâret etmeyi günâh sayıp çekindiler.Bunun üzerine: (Hacc mevsimlerinde ticâretle) Rabbinizden ka­zanç istemenizde üzerinize bir günâh yoktur" (ei-Bakara: 198) âyeti in­di. Bu âyetin sonundaki " Hacc mevsimlerinde" ziyâdesini İbn Abbâs, Kur'ân'dan olmak üzere okumuştur [8].

 

2- Bab

 

"Halâl bellidir, haram da bellidir; fakat bu ikisi arasında bir takım şübheli şeyler vardır"

 

5-.......Nu'mân ibnu Beşîr (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Halâl olan şeyler bellidir. Haram olanlar da belli­dir. Fakat halâl ile haram arasında bir takım şübheli şeyler vardır. Her kim kendisince günâh olması sezilen bir şeyi terk ederse o, ha~ râmlığı apaçık olan şeyi daha çok terkedici olmuştur. Her kim gü­nâh olması şübheli olan şeye cür'et ederse, bu da harâmlığı apaçık olan şeylere dalmağa yaklaşmıştır. Ma'siyetler (haramlar) Allah'ın komşudur. Her kim sürüsünü korunmuş arazî etrafında otlatırsa, o koruluğa düşmesi yakın olur" [9].

 

3- Şübheli Şeylerin Tefsîri Babı

 

Ve Hassan ibn Ebî Sinan: "Ben takvadan kolay birşey görmedim:

Seni şübheye düşürecek şeyi, sana şübhe vermeyecek şeye terk et" demiştir [10].

 

6-.......Ukbetu'bnu'l-Hâris(R)'ten (şöyle demiştir): Siyah bir ka­dın geldi de, Ukbe'yi ve Ukbe'nin evlendiği kadını emzirdiğini iddia etti. Akabinde Ukbe bu emzirilmeyi Peygamber'e zikretti. Peygam­ber Ukbe'den yüz çevirip tebessüm ederek: "(Senin, evlendiğin kadınla süt kardeşi bulunduğun) söylenmiş olduğu hâlde (onunla temasın) nasıl olur?!" buyurdu. Ukbe'nin nikâhı altında Ebû îhâb ibn Azîze't-Temîmî'nin kızı (Guneyye) vardı [11].

 

7-.......Âişe (R) şöyle demiştir; Utbe ibnu Ebî Vakkaas, karde­şi Sa'd ibnu Ebî Vakkaas'a vasiyet edip:

— Zem'a'nın cariyesinin oğlu (Abdurrahmân), benim sulbüm-dendir, Bu çocuğu al, demiştir.

Âişe dedi ki: Mekke'nin fethi yılı olup Mekke'ye varıldığında, Sa'd ibnu Ebî Vakkaas bu çocuğu yakaladı ve:

— Bu, kardeşim Utbe'nin oğludur. Bunun nesebinin kendisine katıiması hususunda bana vasiyet etmiştir, dedi.

Bunun zerine Abd ibnu Zem'a ayaklanıp:

— Bu, benim kardeşimdir; babamın cariyesinin oğludur, baba­mın döşeği üstünde doğmuştur, dedi.

Her iki taraf bu niza' ve husûmetlerini Peygamber'e sevk ettiler Sa'd ibn Ebî Vakkaas:

— Yâ Rasûlailah! Bu çocuk, kardeşim Utbe'nin oğludur. Nese­binin kendisine katılması hususunda bana vasiyette bulunmuştu, dedi.

Abd ibnu Zem'a da:

— Bu, benim kardeşimdir; babamın cariyesinin oğludur, baba­mın döşeği üstünde doğmuştur, dedi.

Rasûlullah (S):

  "Yâ Abd ibne Zem'a! Bu (Abdurrahmân), senin (karde-şin)cf/r" buyurdu.

Sonra da:

  "Çocuk döşek sahibinindir. Zina eden erkeğe de mahrumi­yet düşer" dedi.

Sonra Peygamber husûmet sebebi olan bu çocuğun sîmâca Ut-be'ye benzediğini görerek eşi Şevde bintu Zem'a'ya hitaben:

   "Ey Şevde! Bundan sonra sen de bu Abdurrahmân'dan perdelen" buyurdu.

Artık bundan sonra bu Abdurrahmân, Şevde Allah*a kavuşun­caya kadar, Sevde'yi açık olarak görmemiştir [12].

 

8-.......Adiyy ibn Hatim (R) şöyle demiştir: Ben Peygamberce mı'râd(avın)dan sordum. Peygamber (S):

  "Mı'râd sivri tarafıyla isabet ettiği zaman o avı ye. Enli tara­fıyla isabet ettiği ve öldürdüğü zaman, artık o av hayvanını yeme. Çünkü okun enli tarafıyle vurulan hayvan vaktzedir (sopa ile vurul­muş olup, haramdır)" buyurdu.

Ben bu sefer:

—Yâ Rasûlallah! Ben av köpeğimi Bismillah diyerek salıyorum. Akabinde avın üzerinde onun beraberinde üstüne Besmele çekmedi­ğim başka bir köpek buluyorum ve o avı bu iki köpekten hangisinin yakaladığını bilemiyorum? dedim.

Rasûlullah:

  "Sen o avı yeme! Çünkü sen ancak kendi köpeğin üzerine Bismillah dedin, diğer köpek üzerine Bismillah demedin!" buyurdu [13].

 

4- Uzak Durulacak Şübheli Şeyler Babı

 

9-....... Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir kerresînde yerde düşürülmüş bir hurmaya tesadüf etti de: "Şu hur­manın sadaka malından olmadığını hileydim, muhakkak onu yerdim" buyurdu [14].

Ve Hemmâm, Ebû Hureyre'den; o da Peygamberden söyledi ki, Peygamber (S): "Bâzı defa gece ailemin yanma yatmağa geldi­ğimde yatağımın üstüne düşmüş bir hurma bulurum, yemek üzere ağ­zıma götürürüm de, sonra sadaka malt olmasından korkarak elimden bırakırım. Onun sadaka hurması olmadığını yakînen bilseydim mu­hakkak yerdim" buyurmuştur [15].

 

5- Vesveseleri Ve Benzerleri Olan Hâtıraları Sakınılması Gereken Şübheli Şeyler Nevinden Görmeyen Kimse Babı

 

10-.......Abbâd ibnu Temîm'in amucası Abdullah ibnu Zeyd el-Mâzinî şöyle demiştir: Bir kimsenin namaz kılarken gönlünde ab-destinin bozulduğu hakkında bir vesvese hisseder olduğu Peygamber'e şikâyet tarzında arz olundu da:

  O zât namazı kesip bozar mı? denildi. Peygamber (S):

  "Hayır, bir ses işitmedikçe yâhud bir koku duymadıkça na­mazı kesmez" diye cevâb verdi [16].

Ve Muhammed ibn Ebî Hafsa, ez-Zuhrî'den söyledi ki, o: Abdest al­mak ancak koku duyduğun yâhud ses işittiğin hâllerde olur, demiştir [17].

 

1l-....... Âişe(R)'den (şöyle demiştir): Bir topluluk:

— Yâ Rasûlallah! Bir kavim bize et getiriyor. Onların bu hay­vanları keserken üzerlerine Allah ismini söyleyip söylemediklerini bi­lemiyoruz? dediler. Rasûlullah (S):- "Bu et üzerine sizler Bismillah deyin ve onu yiyin" buyurdu [18].

 

6- Yüce Allah'ın: “Onlar bir ticâret yâhud bir oyun, bir eğlence gördükleri zaman ona yönetip dağıldılar... " (ei-cumua: ii) Kavli Babı

 

12-.......Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Biz (bir defa) Peygamber (S) ile birlikte cumua namazı kılarken Şam'dan yiyecek yüklü bir kervan geldi. Cemâat birer birer kervan kaafilesine doğru yönelip oniki kişi kalıncaya kadar hep dağıldılar. İşte bu­nun üzerine şu âyet indi:

"Onlar bir ticâret yâhud bir oyun, bir eğlence gördükleri zaman ona yönelip dağıldılar, seni ayakta bıraktılar. Deki: Allah nezdin-deki (sevâb mü'minler için) eğlenceden de, ticâretten de hayırlıdır. Allah rızk verenlerin en hayırlısıdır" (ei-cumua: ıi) [19].

 

7- Malı Nereden Kazandığına Aldırmayan Kimse Babı

 

13-.......Ebû Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Peygamber (S):

"İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o devirde kişi ele geçir­diği malı halâldan mı, yoksa haramdan mı kazandığına hiç aldırmaz" buyurmuştur [20].

 

8- Karada [21] Ticâret (Yapmanın Mübâhlığı) Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:

 

"Öyle adamlar vardır ki, onları ne bir ticâret, ne bir alışveriş Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namaz

kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymaz. Onlar kalblerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar" (en-Nûr: 37) [22].

Katâde şöyle demiştir: Sahâbîler alışveriş ve ticâret yaparlardı. Lâkin onlar Allah haklarından bir hakk karşılarına geldiği zaman hiçbir ticâret ve hiçbir alışveriş onları, o Allah hakkını Allah'a Ödeyinceye kadar, Allah'ın zikrinden alıkoymazdi [23].

 

14-.......Ebu'l-Minhâl şöyle dedi: Ben sarraflıkta ticâret yapar­dım. Zeyd ibn Erkam'a sordum. O: Peygamber (S) şöyle buyurdu... dedi.

H îbn Cureyc şöyle dedi:Bana Amr ibnu Dînâr ile Âmir ibnu Mıs'ab haber verdiler. Bu ikisi Ebu'l-Minhâl'den şöyle derken işit-mişlerdir: Ben el-Berâ ibn Âzib'e ve Zeyd ibn Erkam'a sarraflıktan sordum. İkisi de şöyle dediler:Biz Rasûlullah zamanında iki tacir idik. Rasûlullah'a sarraflıktan sorduk. Rasûlullah (S): "(Bir mecliste) bir elden bir ele verilir alınırsa be's yoktur. Eğer va'de ile olursa sahîh olmaz" buyurdu.

 

9- Ticâret İçin Çıkmak Ve Yüce Allah'ın:

 

"Artık o namaz kılınınca yeryüzüne dağdın, Allahhn /adlından (nasîb) arayın..," (ei-cumua: ıo> kavli babı [24]

 

15-.......Bize İbnu Cureyc haber verip şöyle dedi: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh Ubeyd ibnu Umeyr'den şöyle haber verdi: Ebû Mûsâ el-Eş'ârî, Umer ibnu'l-Hattâb'ın yanına girmek için izin istedi de ona izin verilmedi. Ve Umer o sırada meşgûliyetli olsa gerekti. Bunun üze­rine Ebû Mûsâ geri döndü. Umer meşguliyetten kurtulunca (Ebû Mû-sâ'yı kasdederek):

— Ben Abdullah ibn Kays'ın sesini işitmedim mi? Ona izin veri­niz de gelsin, demiş.

Fakat:

  Ebû Mûsâ gitti, denilmiş.

Umer Ebû Musa'yı çağırtıp dönüşünün sebebim sorunca, o:

  Biz bununla (yânı izin verilmeyen, kapıdan dönmekle) emro-lunuyorduk, dedi.

Bunun üzerine Umer:

— Rasûlullah'ın böyle emrettiğine dâir beyyine getireceksin! dedi. Bunun üzerine Ebû Mûsâ, Ensâr meclisine gitti de, onlardan bu

emri bileni istedi. Ensâr:

— Bu mes'ele üzerine sana büyüklerimizin şâhidlİğine ihtiyâç yok; bunu en küçüğümüz (meselâ) Ebû Saîd Hudrî (bile bilir) muhakkak şehâdet eder, dediler.

Akabinde Ebû Mûsâ, Ebû Saîd Hudrî'yi Umer'e götürdü (o da Peygamber'in emrini anlattı). Umer:

— Rasûlullah'ın emrinden bu geri dönme mes'elesi-bana kapalı mı kaldı? (Öyle ya) çarşılara, pazarlara çıkıp alışveriş etmek beni alı­koymuş, rneşgûl etmiştir, dedi [25].

 

10- Denizde Ticâret Babı

 

Ve Matar ibnu Tahmân: Denizde gemilerle ticâret etmekte be's yoktur. Çünkü Allah'ın Kur'ân'da gemilere binmeyi zikretmesi başka değil, ancak hakk iledir, dedi de: "... Ve gemilerin denizde suları yararak gittiklerini görüyorsun ki, bu sırf Allah 'm fazlından nasîb aramanız ve ona şükretmeniz içindir" (ei-Nahi: 14)

âyetini okudu [26]. Buhârî dedi ki: Ayetteki "Fı/Z/c", gemiler demektir. Bu lâfız, vâhidde ve cemi'de müsavidir [27].

Ve Mücâhid: Gemiler rüzgârı yarar ve gemilerden rüzgârı ancak çok büyük olanları yarabilir, dedi [28].

Ve Leys ibn Sa'd dedi ki: Bana Ca'fer ibn Rabîa, Abdurrahmân ibn Hürmüz'den; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) İsrâîl oğulları'ndan çıkıp hacetini yerine getirmiş olan bir kimseyi zikretti, dedi ve hadîsin tamâmını sevkeyledi [29].

Buhârî dedi ki: Bize Leys'in kâtibi Abdullah ibn Salih tahdîs edip şöyle dedi: Bana Leys bu hadîsi tahdîs etti [30]

 

11- Bâb:

 

'Onlar bir ticâret yâhud bir eğlence gördükleri zaman ona yönetip dağıldılar... " (ei-cumua: m. ve zikri ulu olan Allah'ın şu kavli: "Öyle adamlar vardır ki, onları ne bir ticâret, ne bir alışveriş Allah'ı anmaktan alıkoymaz (en-Nûr. 37). Ve Katâde şöyle demiştir: Sahâbîler ticâret yaparlardı.

Lâkin onlar, Allah haklarından bir hakk karşılarına geldiği zaman, hiçbir ticâret ve hiçbir alışveriş onları, o hakkı Allah'a ödeyinceye kadar Allah in zikrinden alıkoymazdı [31].

 

16-.......Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Bizler Peygamber(S)'in beraberinde cumua namazını kılmakta iken bir ticâret ker­vanı geldi. Oniki kişi müstesna, insanlar dağıldılar. Bunun üzerine şu âyet indi: "Onlar bir ticâret yâhud bir eğlence gördükleri zaman ona yönelip dağıldılar ve seni ayakta bıraktılar..." (ei-Cumua: in [32].

 

12- Yüce Allah'ın: "Ey îmân edenler, kazandıklarınızın en güzellerinden İnfâk edin... " (el-Bakara: 267) Kavli(Nin Tefsiri) Babı [33]

 

17-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu:

"Kadın, evinin yiyeceğinden, evinin geçimini bozucu olmayarak ik­ram ve infâk yaptığında, bu ikram ve infâkı sebebiyle kadın için bir ecr vardır. Bu malı kazanması sebebiyle kocasına, (bunu muhafaza etmesi sebebiyle) bekçisine de bir o kadar sevâb vardır. Bunların bâ­zısının sevabı, öbürlerinin sevabından hiçbirşey eksiltmez" [34]

 

18-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Ka­dın, kocasının kazancından, kocasının emri olmaksızın infâk ettiği za­man, kocası için de yarı ücret vardır" buyurdu [35].

 

13- Rızkında Genişlik İsteyen Kimse Babı

 

19-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Beri Rasûlullah(S)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Kim rızkının kendisine genişletilmesi yâhud ömrünün bakıyyesi kendisine uzatılması kendini sevindirirse, o kimse hısımlarıyle ilgilensin (yânı onlara iyiliği, ihsanı ekleyip dur-sun)" [36].

 

14- Peygamber(S)'in Müddetle Satın Alınması Babı

 

20-.......Âişe (R): Peygamber (S) bir Yahudi'den, bedelini bir müddet sonra ödemek üzere zahire satın aldı ve ona demirden bir zırhı rehin bıraktı, dedi.

 

21-...... Enes ibn Mâlik(R)'ten: Enes (bir kerresinde) Peygamber'e bir arpa ekmeği ve bir mikdâr bayat yağ götürdü. Yemîn olsun o sırada Peygamber (S) demirden bir zırhını Medine'de bir Yahüdî’nin yanında rehin bırakmış ve ondan ailesi için (va'de ile bir mikdâr) arpa almak üzere idi. Yine yemîn olsun bu hâlde iken, ben Peygam-ber'den işittim ki, O: "Muhammed'in ev halkiyatımda ne birsâ' buğ­day, ne bir sâdâne akşamladı" buyuruyordu. Ve hakîkaten o zaman Peygamber'in yanında dokuz kadın vardı [37].

 

15- Kişinin Kazanması ve Eliyle Çalışması Babı

 

22-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Ebû Bekr es-Sıddîk halîfe ya­pıldığı zaman şöyle dedi: Muhakkak ki benim kavmim, benim ka­zanç cihetimin kendi ailemi geçindirmekten âciz olmadığım kat'îyetle bilmiştir. Şimdi ise ben müslümânlarm-işiyle meşgul kılındım. Onun için bundan sonra Ebû Bekr ailesi şu Beytü'l-mâl'den yiyecek ve Ebû Bekr de müslümânlarm Beytü'1-mâli hesabına kazanacaktır [38].

 

23-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'm sahâbîleri kendi işlerinin işçileri idiler (Bizzat çalışırlar, terlerler, namaza gelirlerdi). Bu sebeble vücûdlarında ağır kokular olur idi. (Rasûlullah tarafın­dan) kendilerine "Keskiyıkansaydımz!" denilirdi [39].

Bu hadîsi Hemmâm, Hişâm'dan; o da babası Urve'den; o da Âi-şe'den rivayet etmiştir [40].

 

24-....... el-Mıkdâm(;R)'dan: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Hiç­bir kimse kendi elinin çalışmasını yemekten daha hayırlı bîr yiyecek asla yememiştir. Allah'ın Peygamberi Dâvûd aheyhi's-selâm da ken­di elinin emeğinden yer idi" [41].

 

25-.......Hemmâm ibn Münebbih şöyle demiştir: Ebû Hureyre (R) bizlere RasûlulIah(S)'ın: "Şübhesiz Dâvûd Peygamber (S), kendi elinin emeğinden başkasını yemez idi" buyurduğunu tahdjs etti [42].

 

26-.......Ebû Hureyre (R)şöyle der idi: Rasûlullah (S): "Yemîn ederim ki, sizden herhangi birinizin (ipini alıp da dağdan) arkasına bir bağ odun yüklenmesi, verecek yâhud vermeyecek olan herhangi bir kişiden istemesinden çok hayırlıdır" buyurdu [43].

 

27-.......ez-Zubeyr ibnu'l-Avvâm (R) şöyle demiştir: Peygam­ber (S): "Yemîn ederim ki, sizden birinizin iplerim alması, insanlar­dan istemesinden elbette daha hayırlıdır" buyurdu [44].

 

16- Alışverişte Kolaylıklı ve Müsamahalı (Yani Mülayim ve Cömert) Olmak Babı

 

"Kim bir hakk taleb ederse, onu çirkinlik ve haramlardan perhizkârlık ve geri durma haleti içinde istesin" [45]

 

28-.......Câbir ibn Abdillah(R)'tan: Rasûlullah (S): "Satarken, satın alırken, alacağını taleb ve borcunu öderken cömertlik ve kolay­lık gösteren kimseye Allah rahmet eylesin" buyurmuştur [46].

 

17- (Borçlu Olan) Zengine Mühlet Veren Kimse(nin Fazileti) Babı

 

29-.......Huzeyfe (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle bu­yurdu: "Sizden evvelki milletlerden müsamahalı bir kişinin ruhunu melekler karşıladılar ve:

— (Dünyâda iken) hayır nev'inden birşey işledin mi? diye sor­dular.

Bu kişi:

  Ben hizmetçilerime: (Borçlu olan) fakire mühlet veriniz ve müsamaha ediniz, diye emreder idim, dedim.

Bunun üzerine melekler de ona müsamaha eylediler" buyurdu [47].

Ve Ebû Mâlik, Rıb'î'den rivayetinde: "Ben zengine karşı kolay­laştırır, fakire de mühlet verirdim'* tarzında söylemiştir [48].

Bu hadîsi Abdulmelik'ten; o da Rıb'î'den rivayet etmekte Ebû Mâlik'e Şu'be ibnu'l-Haccâc mutâbaat etmiştir [49].

Ve Ebû Avâne, Abdulmelik'ten; o da Rıb'î'den rivayetinde: "Ben (borçlu olan) zengine mühlet verir, fakirden de vazgeçerdim" şeklin­de söyledi [50].

Ve Nuaym ibnu Ebî Hind, Rıb'î'den rivayetinde: "Ben zengin­den kabul eder, fakirden de müsamaha ederdim" şeklinde söylemiş­tir [51].            

 

18- (Borçlu Olan) Fakire Mühlet Veren Kimse(nin Fazileti) Babı

 

30-....... Ebû Hureyre(R)'den; Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Bir tacir vardı. İnsanlara borç verir dururdu. Borçluyu fakır gör­düğü zaman hizmetçilerine hitaben: Buna müsamaha gösteriniz; Al­lah 'in da bizlere müsamaha etmesi ümtd edilir, derdi. îşte bu huyundan dolayı Allah o taciri müsamaha ve afveylemistir" [52],

 

19- Bab: Satıcı İle Satın Alıcı (Mal Ve Bedelin Ayıbını) Birbirlerine Beyan Ettikleri; Ayıbı Gizlemedikleri Ve Birbirlerine Doğru Öğüt Verdikleri Zaman (Alışverişleri Kendilerine Bereketli Kılınır) [53]

 

Ve el-Addâ* ibn Hâlid(R)*den zikrolunuyor ki, o şöyle demiştir: Peygamber (S) benim için şu vesikayı yazdı: , "Bu, Muhammed Rasûluilah'ın el-Addâ' ibn Hâlid'den müslümânın müsiümâna alışverişi olarak yaptığı bir , alışveriştir. Satılan şeyde hiçbir hastalık, kötülük ve gaile yoktur'' [54]. Katâde: "el-Gâile", zina, hırsızlık ve kaçma huyu demektir, demiştir.

İbrâhîm en-Nahaî'ye: Bâzı hayvan dellâlları satış sırasında "Horasan ırkı"; "Sîcistân soyu" diye isimliyor ve "Dün Horasan'dan geldi" ve "Bugün Sîcistân'dan geldi" diyorlar (da hakîkat olmayan bu övgülerle hayvan satıyorlar; ne dersin)? denildi. İbrâhîm, bu alışverişin şiddetle kerîhliğine hükmetti-[55]. Ve Ukbe ibn Âmir (58): "Hiçbir kimseye hastalıklı veya ayıblı olduğunu bildiği bir şeyi, ayıbını haber vermeden müşteriye satması halâl olmaz" demiştir [56].

 

31-....... Hakîm ibn Hızâm (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Alışveriş eden iki kişi (yânî satıcı ile satın alıcı) bir­birlerinden ayrılmadıkları müddetçe -yâhud: Ayrılıncaya kadar, dedi-muhayyerliğe sâhibdirler. Bunlardan herbiri dürüst ve doğru söyler ve (mala, semene âid hususları) birbirlerine beyân ederlerse, bu alış­verişlerinde kendilerine bereket ihsan olunur. Eğer iki taraf (mal ve bedelin ayıbını) gizlerler ve yalan söylerlerse, bu alışverişlerinin be­reketi giderilir" [57].

 

20- Çeşitli Nevi'lerden Karışık Olan Hurmanın Alışverişi Babı

 

32-.......Ebû Saîd (R) şöyle demiştir: Bize çeşitli nevi'lerden ka­rışık olan hurma yığınından rızk verilirdi. Biz de onun iki sâ'ını bir sâ' hurmaya satardık. Peygamber (S) bize- "İki sâ' hurmayı bir sâ'a; iki dirhemi de bir dirheme satmayınız" buyurdu [58].

 

21- Et Satıcı Ve Hayvan Kesici Hakkında Denilen Şeyler Babı

 

33-.......Ebû Mes'ûd el-Ensârî (R) şöyle demiştir: Ensâr'dan Ebû Şuayb diye künyelenen bir adam geldi ve kasâb olan bir kölesine: Bana beş kişiye yetecek bir yemek yap. Çünkü ben Peygamber'i beş kişinin beşincisi olarak da'vet etmek istiyorum. Zira ben Peygamber'in yüzünde açlığı tanıdım, dedi. Nihayet o zât onları da'vet etti. Da'-vetli olan toplulukla beraber bir adam da geldi. Ebû Şuayb'ın evine vardığında Peygamber (S): "Şu zât bize tâbi' olup gelmiştir. Ona izin vermek istersen izin ver (girsin); gen dönmesini istersen geri dönsün!" buyurdu. Ebû Şuayb: Hayır (geri dönmeyecek), fakat ben ona izin verdim, dedi [59].

 

22- Alışverişte Yalan Söylemenin Ve Ayıp Gizlemenin Bereketi Giderip Mahvetmesi Babı [60]

 

34-.......Hakîrn ibn Hızâm(R)'dan: Peygamber (S) şöyle buyur­du: "Satıcı ile satın alıcı birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe - yâ-hud şöyle dedi: Ayrılıncaya kadar - muhayyerliktedirler. Bunlardan herbiri doğru söyleyip (metâ'a ve bedele âid hususları) birbirine be­yân ederlerse, bu alışverişlerinde kendilerine bereket ihsan olunur.

Eğer iki ?cra/(mal ve semenin ayıbını) gizler de yalan söylerlerse, alış­verişlerin bereketi giderilir" [61].

 

23- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:

 

"Ey îmân edenler, ribâyı (faizi) kat kat artırılmış olarak yemeyin. Allah'tan korkun; tâ ki muradınıza eresiniz" (Âlu İmrân: 130) [62].

 

35-.......Ebû Hureyre(R)'den: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Muhakkak insanlara Öyle bir zaman gelecek ki, o vakit kişi eline geçirdiği malı halâldan mı, yoksa haramdan mı kazandığını düşünmeye­cektir" [63].

 

24- Ribânın Yiyicisi, Şahidi, Yazıcısı Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:

 

"Ribâ yiyenler, kendilerini şeytân çarpmıştan başka bir hâlde kalkmazlar. Böyle olması da onların 'Alım satım da ancak ribâ gibidir' demelerindendir. Hâlbuki Allah alışverişi halâl, ribâyı haram kılmıştır. Bundan böyle kim Rabb 'inden kendisine bir öğüt gelip de (faizden) vazgeçerse geçmişi ona ve işi de Allah'a âiddir. Kim de tekrar (faize) dönerse onlar o ateşin yaranıdırlar ki, orada onlar ebedî kalıcıdırlar" (ei-Bakara: 275) [64].

 

36-....... Âişe (R) şöyle demiştir: eLBakara Sûresi'nin sonundaki ribâ âyetleri indiği zaman Peygamber (S) bu âyetleri mescidde sahâbîlere karşı okuyup tebliğ etti, sonra da şarâb hususunda ticâre­ti haram kıldı [65].

 

37-.......Semure ibnu Cundeb (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Ben bu gece ru 'yâmda iki kişi gördüm; onlar bana geldiler, müteakiben onlar beni düz bir yere çıkardılar. Birlikte yürüdük, nihayet kandan bir nehir üzerine geldik. O nehir içinde dikel-miş bir adam vardı. Nehrin kıyısında da bir adam vardı. Önünde bir takım taşlar vardı. Nehirdeki adam yüzerek sahile doğru gelip çıkmak isteyince, sahildeki adam onun çenesine bir taş atıyor, nehirdekini eski yerine döndürüyordu. Çıkmak için sahile doğru gelmeye her teşeb­büs ettikçe, sahildeki hemen onun çenesine bir taş fırlatıyor, o da es­ki yerine dönüyordu. Ben o iki meleğe:

— Bu nedir? dedim.

Meleklerden biri: . 

— O nehirde gördüğün kimse ribâ yiyendir, dedi" [66].

 

25- Yüce Allah'ın Şu Kavli Sebebiyle. Ribâ Yedirici (Kimsenin Günâhını Beyân) Babı:

 

"Ey îmân edenler, (gerçek) mü'minler iseniz Allah'tan korkun, faizden (henüz alınmamış olup da) kalanı bırakın. İşte böyle yapmazsanız Allah'a ve Rasûlü'ne karşı harb(e girmiş olduğunuzu) bilin. Eğer (tefeciliğe) tevbe ederseniz mallarınızın başları yine sizindir. (Bu suretle) ne haksızlık yapmış, ne de haksızlığa uğratılmış olursunuz. Eğer (borçlu) darlık içinde bulunuyorsa ona geniş bir zamana kadar mühlet (verin). Sadaka olarak bağışlamanız ise sizin için daha hayırlıdır eğer bilirseniz

Öyle bir günden sakının ki, o gün Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı tastamam verilecek, onlara haksızlık edilmiyecektir" (ei-Bakara: 278-28I) [67].

İbn Abbâs: Peygamber (S) üzerine inen son âyet budur (yânî ribâ âyetidir), demiştir [68].

 

38-.......Ebû Cuhayfe'nin oğlu Avn şöyle demiştir: Babam Ebû Cuhayfe'yi gördüm ki, o kan alıcı bir köle satın almıştı. Sonra Ebû Cuhayfe bu köleye emretti de, onun kan alma âletleri kırıldı. Ben ba­bamdan bu kırmayı sordum. O şöyle cevâb verdi: Peygamber (S) kö­pek bedelinden, kan alma ücretinden nehyetti. Döğün yapıcılıktan, döğünlenmekten, ribâ yiyiciliğinden ve ribâ yediricilikten de nehyet­ti. Suret yapıcı musavvire de la'net eyledi [69].

"Allah ribânın bereketini tamamen giderir, sadakaları ise artırır. Allah (haramı halâl tanımakta ısrar eden) çok kâfir, çok günahkâr hiçbir kimseyi sevmez" (ei-Bakara: 276).

 

39-.......İbnu Şihâb ez-Zuhrî dedi ki: Saîd ibnu'l-Müseyyeb şöyle dedi: Ebû Hureyre (R) şöyle dedi: Ben Rasûlullah(S)'tan kulağımla işittim; "Yemin, mal için sürüm ve revâc sebebi (sanılır; hakikatte) bereketin mahv sebebidir" buyuruyordu [70].

 

27- Alışveriş Esnasında Yemîn Etmenin Keraheti Babı

 

40-....... Abdullah ibn Ebî Evfâ(R)'dan (şöyle demiştir): Bir adam çarşıda satış esnasında müslümânlardan bir kimseyi satılık mal hakkında satın almaya ikna etmek için "Bu malın bedeline, müşteri­nin vermediği bir bedel verdiğini" Allah'a yemîn ederek, malına re­vâc vermişti. Bu vak'a üzerine şu âyet indi: "Hakikat Allah'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel az bir bahâyı satın alanlar; işte onlar için âhirette hiçbir nasîb yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuş­maz» onlara bakmaz» onları temize çıkarmaz. Onlar için pek acıtıcı bir azâb vardır" (Âiu imrân: 77) [71].

 

28- Kuyumcu, Dökümcü Hakkında Söylenen Hadîsler Babı

 

Ve Tâvûs, İbn Abbâs(R)'tan söyledi:   Peygamber(S) "Mekke'nin yaş otu kesilmez" buyurdu. Abbâs da: Izhır otu müstesna olsun; çünkü o Mekkeliler'in demircileri ve kuyumcuları ile evleri için gereklidir, dedi.

Bunun üzerine Peygamber "Izhır müstesna" buyurdu [72].

 

41-.......İbn Şihâb dedi ki: Bana Hüseyin'in oğlu Alî haber ver­di ki, kendisine Alî'nin oğlu Hüseyin şöyle haber vermiştir: Alî aleyhi's-selâm şöyle demiştir: Bedir gazasında ganîmetten payıma düşen bir devem vardı. Peygamber de ganimet malının beşte birinden bana bir deve vermiş idi. Rasûlullah'ın kızı Fâtıma aleyhi's-selâm ile evlenmek istediğim zaman Kaynukaa' Yahûdîleri'nden kuyumcu bir adamla, benimle beraber gidip ızhır otu getirmek üzere va'dleştim. Getirdiği­miz ızhır otunu kuyumculara satmayı ve bunun bedeliyle evlenme zi­yafetinin masrafı hususunda yardım istemeyi düşündüm.

 

42-.......îbn Abbâs(R)'tan (şöyle demiştir): Rasûlullah (S) şöy­le hitâb buyurdu: "Şübhesiz Mekke'yi Allah haram kılmıştır. Mek­ke benden evvel hiçbir kimse için halâl olmadı, benden sonra da hiçbir kimse için halâl olmayacaktır, O ancak.bir günün bir saatinde benim için halâl olmuştur. Mekke'nin otu koparılmaz, ağacı kesilmez, av hayvanı ürkütülmez, Mekke'nin yitiği yerden alınmaz, ancak sahibi­ni arayıcı alabilir".

Abdulmuttalib'in oğlu Abbâs: Kuyumcularımız ve evlerimizin tavanları için ızhır müstesna olsun, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah: "Izhır müstesna" buyurdu.

İkrime: Av hayvanı ürkütülmez nedir bilir misin? O, hayvanı göl­geden uzaklaştırman ve yerine konmandır, dedi.

Abdulvahhâb, Hâlid'den: Kuyumcularımız ve kabirlerimiz için, diye söylemiştir [73].

 

29- Kuyumcu, (Kılıççı) Ve Demircinin Zikri Babı

 

43-....... Habbâb ibn Erett (R) şöyle demiştir: Ben Câhiliyet dev­rinde bir kılıç yapıcı kimse idim. Benim Âs ibn Vâil üzerinde bir ala­cağım vardı. Bir gün alacağımı tahsil etmek üzere ona geldim. O bana:

— Sen Muhammed'e küfretmedikçe sana borcumu vermem, dedi. Ben de:

— Allah senin canını alıp sonra sen diriltilmedikçe ben Muham­med'e küfretmem, dedim.

Bu defa o:

— Öyle ise ben ölünceye, sonra diriltilinceye, (âhiretle) bana mal ve oğul, kız verilinceye kadar sen beni bırak da, sana borcumu orada vereyim, dedi.

Bunu müteâkib şu âyetler indi: "(Şu) âyetlerimizi inkâr eden ve 'Bana elbette mal ve evlâd verilecektir11 diyen adamı gördün mü? O gayba mı vâkıf, yoksa Rahman olan Allah nezdinde bir ahid mi edin­miş? - Hayır, Öyle değil. Biz onun söyleyegeldiği sözü yazar, azabını da uzattıkça uzatırız. Onun söyler olduğuna biz mîrâsçı olacağız ve o bize tek başına gelecektir" (Meryem: 77-80) [74].

 

30- Terzinin Zikri Babı

 

44-.......'Enes ibn Mâlik (R) şöyle diyordu: Bir terzi yapmış ol­duğu bir yemeğe Rasûlullah'ı da'vet etti. Enes ibn Mâlik dedi ki: Ben de Rasûlullah'ın beraberinde bu yemeğe gittim. Terzi Rasûlullah'a bir mikdâr ekmek, bir mikdâr çorba yaklaştırdı. Çorbanın içinde ka­bak ve kuru et parçaları vardı. Yemek yerken Peygamber'i gördüm ki, yemek çanağının etrafından kabak araştırıyordu. Yine Enes: Ar­tık o günden i'tibâren ben kabağı sevmekten bir an ayrılmadım, dedi [75].

 

31- Dokumacının Zikri Babı

 

45-.......Ebû Hazım dedi ki: Ben Sehl ibn Sa'd(R)'dan işittim, şöyle dedi: Bir kadın Rasûlullah'a bir bürde getirdi. Sehl, yanındaki­lere hitaben:

— Bürde nedir bilir misiniz? diye sordu.    

Onlar tarafından:

— Şemle'dir, ihrâm'dır, diye cevâb verildi.

 Sehl dedi ki:

  Evet, o henüz dokunmuş (yeni tezgâhtan çıkmış) ve kenarı

bile kesilmemiş bir kumaştı. Kadın: Yâ Rasûlullah! Bu bürdeyi ken­di elimle dokudum, onu sana giydireceğim, dedi. Peygamber bürde­yi, ona bir ihtiyaclı olarak aldı. Sonra Peygamber bu bürdeyi izâr yapıp giymiş olduğu hâlde bizim yanımıza çıktı. Topluluktan bir kim­se: Ya Rasûlallah, onu bana giydir, dedi. Rasûlullah: Peki, diyerek mecliste oturdu. Sonra hücresine döndü ve o bürdeyi çıkarıp dürdükten sonra' istemiş olan zâta yolladı. Bunun üzerine mecliste bulunan ce­mâat o isteyen kimseye: Sen bu işi güzel yapmadın. Peygamber'in hiçbir isteyeni geri çevirmeyeceğinikat'î bildiğinhâlde,O'ndan bu bür­deyi istedin, diye serzeniş ettiler. O zât da: Vallahi ben onu başka sebebden değil, ancak öleceğim günde benim kefenim olması için is­tedim, dedi.

Sehl ibn Sa'd:

  Hakîkaten bu bürde o zâtın kefeni oldu, demiştir [76].

 

32- Marangoz Babı [77]

 

46-.......Ebû Hazım şöyle dedi: Bir takım adamlar Sehl ibn Sa'd'e gelip ona Peygamber'in minberini soruyorlardı. Sehl (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) fulanca kadına - Sehl o kadının ismini söylemiştir- şöyle haber gönderdi: "Marangoz olan kölene emret de benim için insan­lara hitâb ettiğim zaman üzerine oturabileceğim tahtadan bir yer yapsın'* buyurdu. Bunun üzerine kadın, o kölesine emretti. Köle de Gâbe ormanlığının ılgın ağacından onu yapıyordu. Sonra bu tahta­ları kadına getirdi. Kadın da bunları Rasûlullah'a yolladı. Rasûlul­lah onların kurulmasını emretti de bunlar yerine konuldu. Müteakiben de Rasûlullah (va'z ve hutbe için) minber üzerine oturdu [78].

 

47-.......Câbir ibn Abdülah(R)'tan (şöyle demiştir): Ensâr'dan bir kadın Rasûlullah'a:

— Yâ Rasûlullah! Benim marangoz bir kölem vardır; senin için üzerine oturacağın bir şey yaptırayım mı? dedi.

Rasûlullah:

  "İstersen yaptır" buyurdu,

Râvî dedi ki: Bunun akabinde kadın, Rasûlullah için o minberi yaptırdı. Nihayet cumua günü olunca Peygamber( S) yerine konulan o minber üzerine oturdu. Akabinde daha önce yanında hutbe yapar olduğu hurma kütüğü sayha çıkardı, hattâ kendi kendine yarılacak-tı. Peygamber minberden indi, onu eliyle tuttu ve onu kucakladı. O sırada kütük susturulmakta olan çocuk gibi hafîf hafîf inliyordu. Ni­hayet kararlaşıp sustuktan sonra Rasûlullah:

— "O, yanında edildiğini işitmekte olduğu Zikru'llah için ağladı" buyurdu [79],

 

33- İmâmın (Veya Herhangibir Kimsenin) Bir Takım İhtiyaçlarını Bizzat Satın Alması Babı [80]

 

İbn Umer (R): Peygamber (S), Umer'den bir deve satın aldı, demiştir. Ebû Bekr'in oğlu Abdurrahmân da: Bir

müşrik bir sürü koyun getirdi.

Peygamber de ondan bir koyun satın aldı, demiştir. Ve Peygamber, Câbir'den de bir deve satın almıştır [81].

 

48-.......Âişe (R): Rasûlullah (S) bir Yahudi'den, bedeli bir za­man sonra verilmek üzere, veresiye hububat satın aldı ve o Yahûdî'-ye kendi zırhını rehin bıraktı, demiştir [82].

 

34- Herhangi Nevi'den Binek Hayvanları Ve Eşekler Satın Alma Babı [83]

 

Bir kimse, sahibi üstünde binicisi olduğu hâlde herhangi bir binek hayvanı yâhud deve satın aldığı zaman, bu satın alış, sahibi binekten inmezden evvel kabz olur mu? [84]

Ve İbn Umer (R) dedi ki: Peygamber (S) Umer'e: "Bu çetin ve sert deveyi bana sat" buyurdu [85]. 

Rasûlullah:

  "Kız mı, yoksa dut mu (aldın)?" diye sordu.

Ben de:

  Dul, diye cevâb verdim.

Rasûlullah:

  "Senin onunla, onun da seninle oynaşacağınız bakire bir kız

istemez miydin?" dedi.

Ben de:

— Bakımları bana borç olan bir takım kızkardeşlerim var. Onun için bir kadınla evlenmeyi, bunun da çocukları toplamasını ve saçla­rını, başlarını taramasını ve bunlar üzerinde bir mürebbiye olmasını hayırlı buldum, dedim.

Rasûlullah:

  "Şimdi sen (Medîne'ye) varıyorsun. Vardığında artık ailene karşı akıllı, olgun, bağlı ol. Allah'tan evlâd isteyiniz"buyurdu. Sonra: "Deveni satar mısın?" diye sordu.

Ben de:

— Evet satarım, dedim.

Rasûlullah benden devemi bir ûkıyye(kırk dirhem)ye satın aldı. Sonra Rasûlullah benden önce Medîne'ye gitti. Ben de kuşluk vakti vardım. Mescide geldik. Rasûlullah'ı mescidin kapısı önünde bulduk. Rasûlullah bana:

  "Şimdi mi geldin?" diye sordu.

Ben de:

  Evet, şimdi geldim, diye cevâb verdim.

Rasûlullah:

  "Artık deveni bırak da (mescide) gir ve iki rek'at (geliş na­mazı) kıl" buyurdu.

Ben de girdim ve kıldım. Sonra Rasûlullah, Bilâl'e bir ûkıyye (gümüş) tartıp bana vermesini emretti. Bilâl de, terâzî ağır basarak tartıp verdi. Ben arkamı çevirip eve giderken birden Rasûlullah:

  "Câbir'i bana çağır" buyurdu.

Ben Rasûlullah devemi beğenmedi de şimdi geri verecek sandım. Hâlbuki bana bu deve kadar sevimsiz birşey yoktu. Rasûlullah:

  "Deveni al, bedeli de senin olsun" buyurdu [86].

 

49-.......Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Ben bir gazada

Peygamber'in beraberinde bulundum. (Dönüşte) devem beni geri bı­raktı ve yürümekten âciz oldu. Bu sırada Peygamber yanıma geldi ve:

  "Yâ Câbir" diye seslendi. Ben:

— Evet benim, dedim. Rasûlullah:

  "Zorun nedir (ki geri kaldın)?" diye sordu

Ben:

  Devem beni geri bıraktı ve yoruldu da ben arkada kaldım,

dedim.

Rasûlullah hemen (devesinden) indi ve çengelli deyneği ile deve­mi çekmeye koyuldu. Sonra bana:

  ' 'Haydi şimdi bin!' * dedi.

Ben de bindim. Bu defa da devemi gördüm ki, onu ben Rasûlul-lah'ın devesini geçmekten men' ediyordum. Rasûlullah (yol konuş­ması olmak üzere) bana:

  "Evlendin mi?" diye sordu. Ben de:

  Evet evlendim, dedim.

 

35- Cahılıyet Devrinde Mevcud Olup İslam Devrinde De İnsanların Oralarda Alışveriş Yaptıkları Meşhur Arab Panayırları Babı [87]

 

50-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Ukâz, Mecenne ve Zu'l-Mecâz, Câhiliyet devrinde (meşhur) panayırlardı. İslâm devri olunca bu panayırlarda ticâret yapmayı günâh saydılar. Bunun üzerine Al­lah: "Hacc mevsimlerinde ticâretleRabbHnizden rızk istemenizde üze­rinize bir günâh yoktur..." (ei-Bakara: 198) âyetini indirdi. İbn Abbâs bu âyeti böyle "Fî-mevâsimi'1-hacc (= Hacc mevsimlerinde)" kaydı ile okudu [88].

 

36- Deli Yâhud Hasta Develerin Satın Alınması Babı

 

"Hâım", herşeyde maksada aykırı harekette bulunandır [89].

 

51-....... Amr ibn Dînâr şöyle dedi: Şurada (yânî Mekke şeh­rinde) Nevvâs isminde bir (deve taciri) kimse vardı. Bunun yanında hastalıklı develer de vardı. İbn Umer (R) gidip, Nevvâs'ın bir orta­ğından bu hastalıklı deveyi satın aldı.Sonra ortağı Nevvâs'a geldi de:

  O hasta deveyi sattık, dedi. Nevvâs:

  Sen o deveyi kime sattın? dedi.

Ortağı:

  Şöyle şöyle sıfatta bir ihtiyara sattım, dedi.

Nevvâs:

— Vay sana yazıklar olsun! Vallahi bu ihtiyar zât İbnu Umer'-dir, dedi ve hemen İbn Umer'e gitti ve: Ortağım sana kusurunu bil­dirmeden hastalıklı deve satmıştır, deyip vaziyeti anlattı.

İbn Umer:

  Öyleyse deveni sür git, dedi.

Nevvâs deveyi alarak sürüp gitmeye davrandığı zaman, İbn Umer:

  Haydi bırak şu deveyi! Artık biz Rasûlullah'ın "Hastalığın bizatihi sirayeti yoktur" hükmüne razı olmuş kimseleriz, dedi [90].

 

37- Müslümanlar Arasında Meydana Gelen Harb Fitnesi Sırasında Ve Fitne Günleri Hâricinde Silâh Satmak Babı       

 

İmrân ibn Husayn (R) fitne günlerinde silâh satmayı kerîh görmüştür [91].

 

52-.......Ebû Katâde (R) şöyle demiştir: Bizler Huneyn yılında Rasûlullah'ın beraberinde sefere çıktık. Nihayet Rasûlullah (S) ben Ebû Katâde'ye bir zırh verdi. Ben de o zırhı sattım da, onun bedeliy­le Benû Seleme yurdunda küçük bir bustân satın aldım.İşte bu bus-tân, İslâm'da aslına sâhib olduğum ilk maldır [92].

 

38- Aittâr Ve Güzel Koku Satmak Hakkında Bâb

 

53-.......Ebû Mûsâ (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (R) şöyle bu­yurdu: "İyi arkadaş ile kötü arkadaşın meseli, misk sahibi ile demir­ci körüğü gibidir. Misk sahibinden sana şu iki ikiden biri yok olmaz: Ya sen ondan bir mikdâr satın alırsın, yâhud onun güzel kokusunu hisseder koklarsın, Demirci körüğü ise bedenini yâhud elbiseni ya­kar, yâhud da ondan pis bir koku hissedersin" [93].

 

39- Haccâm (Yânî Vücûddan Kan Alma Tedavisi Yapan) Kimsenin Zikri Babı [94]

 

54-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ebû Taybe Nâfi', Rasûlullah'ın vücûdundan kan aldı. Rasûlullah (S) da Ebû Taybe'ye bir sâ' (yânî 1040 dirhem) hurma verilmesini emretti. Bundan başka Ebû Taybe'nin efendisi olan Harise oğulları'na da, onun ödernesi ge­reken vergisini hafifletmelerini emreyledi.

 

55-.......İbn Abbâs (R): Peygamber (S) vücûdundan kan aldır­ma tedavisi yaptırdı da kendisinden kan alma tedâvîsi yapan haccâm kimseye (bir sâ' hurma) ücret verdi. Eğer (kan alıcıya) ücret vermek haram olsaydı, Rasûlullah bu zâta ücret vermezdi, dedi [95].

 

40- Erkekler Ve Kadınlar İçin Giyilip Kullanması Mekruh Olan Şeylerde Ticâriet (Yapmanın Hükmü) Babı

 

56-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Bir kerre Pey­gamber (S) Umer ibnu'l-Hattâb'a ipek yâhud siyerâ (denilen sarı çu­buklu) bir hülle (yânı takım elbise) gönderdi. Sonra Peygamber bu elbiseyi Umer'in üzerinde gördü de: "Ben bu elbiseyi sana giymen için göndermedim. Bu ipekli elbiseyi ancak âhirette nasibi olmayan erkek giyer. Ben ancak bunu sana satıp da faydalanasın diye gönderdim" buyurdu [96].

 

57-.......Mü'minlerin anası Âişe (R) şöyle haber vermiştir: Ken­disi, üstünde bir takım resimler bulunan küçük bir yastık, bir şilte satın almıştı. Rasûlullah (S) bunu görünce kapının önünde dikeldi de içeriye girmedi. (Âişe dedi ki:) Bu sırada ben O'nun yüzündeki iste-mezliği sezip tanıdım. Ve:

  Yâ Rasûlallah! Ben Allah'a ve Rasûlü'ne tevbe ederim. Ben ne günâhı işledim ki? dedim.

Rasûlullah:

  "Şu yastığın hâli nedir?" buyurdu. Ben:

— Ben onu Sen üzerinde oturasın ve yaslanasın diye, Senin için satın aldım, dedim.

Rasûlullah:

  "Bu suretlerin sahihleri kıyamet gününde muhakkak azab edi­lirler. Ve bu kimselere: Sûref verdiğiniz bu mahlûkları diriltiniz, de­nilir", Ve yine Rasûlullah: "İçinde suretler bulunan eve melekler girmez" buyurdu [97].

 

41- Bâb: Mal Ve Meta' Sahibi, Malın Fiâtını Ta'yîn Ve Takdir Etmeye Daha Haklıdır

 

58-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle dedi: Peygamber (S): "EyNeccâr oğullan, arsanızın kıymetini bana söyleyiniz!" buyurdu. O çev­rilmiş bahçenin içinde bakılmamış harâb yerler ve hurma ağaçlan var­dı [98].

 

42- Bâb Sapışın Kesinleşmesi Veya Feshi İçin Ne Kadar -Veya Kaç Tane- Muhayyerlik Caiz Olur? [99]

 

59-.......Nâfi',  İbn Umer'den; o da Peygamber'den işitti ki, Peygamber (S): ''Satıcı ile satın alıcı birbirlerinden ayrılmadıkça -yâhud: Ayrılıncaya kadar- alışverişleri hususunda muhayyerliğe mâ­liktirler, yâhud alışveriş muhayyerli olur" buyurdu.

Nâfi' dedi ki: İbn Umer, hoşuna gitmekte olan birşey satın aldı­ğı zaman o malı satın almış olduğu sahibinden ayrılırdı [100].

 

60-....... Bize Hemmâm, Katâde ibn Diâme'den; o da Ebu'I-HalîTden; o da Abdullah ibnu'l-Hâris'ten; o da Hakîm ibn Hızâm'-dan tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Satıcı ile satın alıcı birbirlerin­den ayrılmadıkça muhayyerliktedirler" buyurdu. Ahmed ibn Saîd ed-Dârimî ziyâde edip şöyle dedi: Bize Behz ibn Râşid tahdîs edip şöyle dedi: Hemmâm ibn Yahya şöyle dedi: Ben bu hadîsi Ebu't-Teyyâh'a zikrettim. Ebu't-Teyyâh: Kendisine bu hadîsi Abdullah ibnu'l-Hâris tahdîs ettiği zaman ben Ebu'I-HahTin beraberinde idim dedi [101].

 

43- Bâb: Satıcı Yâhud Müşteri Muhayyerlik Husûsundabir Vakit Ta'yîn Etmedikleri Zaman Bu Alışveriş Caiz Olur Mu? [102]

 

61-....... İbn Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Satıcı ve müşteri birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe muhayyirliktedir-ler. Yâhud ikisinden biri diğerine: (Satışı yâhud feshini) tercih et, der" buyurdu. Belki de şöyle demiştir: "Yâhud satış muhayyerli satış olur" [103].

 

44- Bâb: Satıcı İle Müşteri Birbirlerinden Ayrılmadıkları Müddetçe Muhayyerliktedirler

 

İbn Umer de, Kaadı Şurayh de, Şa'bî de, Tâvûs ibn Keysân da, Atâ ibn Ebî Rebâh da, İbnu Ebî Muleyke de bu meclis muhayyerliğine kaail olmuşlardır [104].

 

62-.......Hakîm ibn Hızâm (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Satıcı ile müşteri (birbirlerinden) ayrılmadıkça mu­hayyerliğe sâhibdirler. Bunlardan herbiri doğru söyleyip de (meta' ve bedele âid hususları birbirine) beyân ederlerse, bu alışverişlerinde kendilerine bereket ihsan olunur. Eğer iki taraf yalan söyler ve (mal ile semenin ayıbını) gizlerlerse, bu alışverişlerinin bereketi giderilir" [105].

 

63-....... Abdullah ibn Umer(R)'den: RasûTulleh <S) şöyle bu­yurmuştur: "Satıcı ile müşteriden herbiri birbirlerinden ayrılmadık­ları müddetçe, arkadaşına karşı muhayyerliktedir. Ancak satışın muhayyerli satış olması müstesnadır" [106].

 

45- Bâb:

 

"Satıcı ve müşteriden biri satıştan sonra arkadaşını muhayyer kıldığı zaman -ayrılmamış olsalar da- satış vâcib, yânt lâzım olmuştur".

 

64-.......İbnu Umer(R)'den: Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "îki kişi alışveriş yaptıkları zaman, beraber bulunarak birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe bunlardan herbiri meclis muhayyerliğine mâ­liktirler. Ve eğer bunların biri diğerini muhayyer kılar da bu muhay­yerlik üzere alışveriş yaparlarsa, alışverişten sonra ayrılsalar da bu satış vâcib olmuştur ve onların hiçbiri satışı terk, yânı feshedemez, ayrılıştan sonra da satış vâcib olmuştur" [107].

 

46- Bâb: Satıcı Muhayyerlikte Olduğu Zaman Satış Caiz Olur Mu? [108]

 

65........ İbn Umer(R)'den: Peygamber (S): "Satıcı ve satın alı­cı birbirlerinden ayrılıncaya kadar aralarında kesinleşmiş bir satış akdi yoktur, ancak muhayyerli satış olması müstesnadır" buyurdu.

 

66-.......Bize Hemmâm ibn Yahya tahdîs edip şöyle dedi: Bize Katâde, Ebû'l-Halîl'den; o da Abdullah ibnu'l-Hâris'ten; o da Ha-kîm ibn Hızâm(R)'dan tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Satıcı ve müş­teri birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe -yâhud: Ayrılıncaya kadar-muhayyerliktedirler" buyurmuştur. Râvî Hemmâm dedi ki: Ben kendi kitabımda şöyle yazılı buldum: "O üç kerre ihtiyar eder. Eğer satıcı ve müşteri doğru söylerler ve gerçeği beyân ederlerse, alışverişlerinde onlar için bereket ihsan olunur. Eğer yalan söylerler ve gerçeği gizlerlerse ha­yırsız bir kâr kazanmaları ve alışverişlerinin bereketinden mahrum kı­lınmaları umulur". Habbân şöyle dedi:Bize Hemmâm tahdîs edip şöyle dedi: Bize Ebu't-Teyyâh tahdîs etti ki, kendisi Abdullah ibnu'l-Hâris'ten, o bu hadîsi Hakîm ibn Hızâm'dan; o da Peygamber'den olmak üzere tahdîs ederken işitmiştir [109].

 

47- Bab:

 

Bir şahıs herhangi birşey satın alsa, satan ile alıcı satış meclisinden ayrılmalarından önce ve satıcı da müşteriye karşı bir inkârda bulunmadığı hâlde, alan kişi aldığı bu şeyi o saatte başka birine hibe etse; yâhud bir kimse bir köle satın alsa da satış meclisinden ayrılmadan o köleyi âzâd eylese? [110].

Tâvûs ibn Keysân, rızâ üzerine bir metâ'ı satın alan, sonra da o mctâ'ı satan kimse hakkında: Meta1 da, kazanç da onun lehine vâcib oldu, demiştir [111].

 

67- Ve el-Humeydî şöyle dedi: Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Bize Amr ibn Dînâr tahdîs etti ki, İbn Umer (R) şöy­le demiştir: Biz Peygamber(S)'in beraberinde olarak bir seferde idik. Ben, babam Umer'in genç, çetin bir devesine binmiştim. Deve bana galebe ediyor ve kaafilenin önüne geçiyordu. Umer de onu men' edip geriye çeviriyordu. Sonra devem tekrar kaafileyi geçiyor, Umer de onu men' edip çeviriyordu. Bu sırada Peygamber (S) Umer'e:     

  "Şu hırçın deveni bana sat!" buyurdu.                             

Umer:                                                                          

  O Senindir yâ Rasûlallah, dedi.                

Rasûlullah tekrar:

  "Şu deveyi bana sat!" buyurdu.

Umer de o deveyi Rasûlullah'a sattı. Peygamber hemen:

  "Yâ Abdallah ibne Umer! Şimdi bu deve senindir, ona iste­diğini yapabilirsin!" buyurdu [112].

Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Ve el-Leys ibn Sa'd şöyle dedi: Bana Abdurrahmân ibnu Hâlid, İbnu Şihâb'dan; o da Sâlim'den tah-dıs etti ki, babası Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Mü'-minlerin Emîri Usmân'dan, onun Hayber'deki bir malı mukaabilinde diğer bir vâdîde bir mal (bir arazî yâhud bir akar) satın aldım. Alış­verişi yaptığımız zaman ben topuğum üzerinde geri döndüm ve niha­yet onun evinden dışarı çıktım. Böyle çabuk dışarı çıkışım, satışı geri almak istemesi korkumdan dolayıdır. O vakit satışta sünnet olan hukûk yolu, satıcı ile müşteri birbirlerinden ayrılıncaya kadar meclis mu­hayyerliğinde olmaları idi. Abdullah dedi ki: Evinden çıkmamla, benim ve onun bu satış muamelesi vâcib olunca (yânî kesinleşip fesih hakkı kalmayınca) ben bu satış işinde onu aldattığımı gördüm. Çün­kü ben onu üç gecelik yol ile Senıûd kavmi arazîsine sevk ettim, o ise beni üç gecelik yol ile Medine'ye şevketti [113].

 

48- Alışverişte Aldatmanın Mekruh Olması Babı

 

68-.......Abdullah ibn Umer(R)'den (şöyle demiştir): Bir kimse Peygamber'e alışverişlerde dâima kendisinin aldatıldığını söyledi. Pey­gamber (S) ona: "Sen birşey satın almak istediğinde (İslâm Dîni'nde) aldatmak yoktur de!" buyurdu [114].

 

49- Çarşılar Ve Pazarlar Hakkında Zikredilen Hadîsler Babı

 

Ve Abdurrahmân ibn Avf şöyle dedi:

Biz Medine'ye (hicret edip) geldiğimizde ben (ahdî kardeşim Sa'd ibnu'r-Rabî'a): içinde ticâret yapılan bir çarşı var mı? dedim. Sa'd: Kaynukaa (kabilesinin) çarşısı vardır, dedi [115].

Ve Enes şöyle dedi: Abdurrahmân ibn Avf: Siz bana o çarşıya delâlet ediniz, dedi [116].

Umer de: Çarşılarda alışveriş yapmak, beni (Rasûlullah'ın meclisine devamdan) alıkoydu, dedi [117].

 

69-.......Âişe (R) tahdîs edip şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:

  "Bir ordu Ka'be'yi (harâb etmeye) kasdedecek. Bunlar Beydâ mevkiine geldiklerinde evvelleri ve âhirleriyle (yânı başbuğların­dan son neferlerine kadar hepsi) yere batırılırlar" buyurdu.

Âişe dedi ki: Ben:

— Yâ Rasûlallah! Bunlar, evvelleri ve âhirleriyle nasıl yere batı­rılırlar; hâlbuki bunların arasında (alışverişle geçinen) çarşılar halkı ve o zâlimlerden olmayan kimseler vardır, dedim.

Rasûlullah:

  "Bunlar evvelleri ve âhirleriyle batırılırlar. Sonra bu batırı­lanlar (kıyamet gününde) kendi niyetlerine göre diriltilirler" buyur­du [118].

 

70-....... Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Herhangi birinizin cemâatle namazı, (alışveriş ettiği) çar­şısında ve evinde (yalnızca kıldığı) namazı üzerine yirmi küsur dere­ce ziyâde olur. Bu ziyâdeliğin sebebi şudur: O kimse abdeste niyet edip abdestini güzel aldığı ve namazdan başka bir kasdı olmaksızın mescide gittiği zaman (tâ mescide girinceye kadar) her adım attıkça o adımdan dolayı muhakkak bir derece yükseltilir yâhud o adım se­bebiyle kendisinden muhakkak bir günâh indirilir. Melekler de sizin herbirinize namaz kılacağı yerde abdestini bozmadan ve orada kimse­ye eziyet etmeden durduğu müddetçe: 'Yâ Allah ona salât eyle, yâ Allah ona merhamet eyle!' diye duâ ve istiğfar ederler".

Ve yinj: Rasûlullah (S): "Sizden herhangi biriniz, namaz kendi­sini habsetrıekte olduğu müddetçe bir namaz (sevabı) içindedir" bu­yurdu [119].

 

71-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle dedi: Peygamber (S) çarşıda idi. Bir kimse:

  Yâ Eba'l-Kaasım! diye seslendi.

Peygamber hemen o zâta dönüp baktı. O zât (başka birine işaret ederek):

  Ben şunu çağırmıştım, dedi. !   Bunun üzerine Peygamber:

"Benim (öz) adımla ad koyunuz, fakat künyemle künyelen-meyiÂiz!" buyurdu [120].

 

72-...... Enes (R) şöyle demiştir: Bir kimse Bakî'da (yânî ora­daki çarşıda):

  Yâ Eba'l-Kaasım! diye çağırdı.

Peygamber de ona dönüp baktı. Bu sefer o kimse:

  Ben seni kasdetmedim, dedi. Peygamber (S):

— "Benim adımla ad koyunuz, fakat künyemle künyelenme-yiniz" buyurdu [121].

 

73-.......Ebû Hureyre ed-Devsî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) gündüzün bir parçasında çıktı; O benimle, ben de O'nunla ko­nuşmayarak Kaynukaa çarşısına gelinceye "kadar (yürüdü). Sonra(ora-dan dönüp) Fâtıma'nın evinin önünde bir kenara oturdu ve (Hasan'ı yâhud Hüseyin'i kasdederek):

  "Küçük orada mısın, küçük orada mısın?" diye sordu. Fâtıma çocuğu evden çıkmaktan biraz alıkoydu. Zannettim ki

bu az zaman içinde annesi çocuğu ya giydirdi yâhud başını yıkayıp taramıştı. Sonra çocuk koşarak geldi. Peygamber (S) çocuğu kucak­layıp sarmaştı ve onu öptü de:

  "Yâ Allah, sen bu çocuğu sev; onu seveni de sev!" diye dua etti [122].

Sufyân ibn Uyeyne (geçen isnâdla) şöyle dedi: Ubeydullah ibn Ebî Yezîd şöyle dedi: Bana haber verdi ki, o, Nâfi' ibn Cubeyr'in bir rek'atle vitir kıldığını görmüştür. [123].

 

74-.......Nâfi' şöyle dedi:Bize İbnu Umer tahdîs etti ki, onlar Peygamber zamanında deve sahibi tacirlerden zahîre satın alırlardı. Sonra Peygamber (S) bu tacirlere me'mûr gönderdi de bu me'mûrlar o tacirleri mallarım, malların satılacağı zahîre pazarına nakledip ge­tirinceye kadar malı aldıkları yerde satmaktan men' ediyorlardı.

Nâfi' geçen senedle dedi ki: Ve yine bize İbn Umer tahdîs edip şöyle dedi: Peygamber (S) tacir hububatı satın aldığı zaman onu ta-mâmiyle (ölçüp) teslim alıncaya kadar o hububatın satılmasını neh-yetti [124].

 

50- Çarşıda Pazarda (Mala Sürüm Sağlamak İçin) Bağırıp Çağırmanın Keraheti Babı

 

75-....... Atâ ibnu Yesâr şöyle dedi: Ben, Abdullalı ibnu Amr ibni'l-Âs(R)'a kavuştum da ona:

— Sen bana RasûlulIah(S)'ın Tevrat'ta yazılı olan sıfatından ha­ber ver, dedim.

Abdullah ibn Amr te'kîdli olarak şöyle cevâb verdi:

— Evet, vallahi Rasûlullah Kur'ân'daki sıfatlarının bâzısıyle mu­hakkak Tevrat'ta vasıflandırılmıştır (ki şöyledir): "Ey Peygamber, biz seni hakîkaten bir şâhid, bir müjdeci, bir korkutucu ve ümmîlere (âcizlere) bir koruyucu olarak gönderdik [125]. Sen elbette benim ku­lum ve rasûlümsün. Ben sana "MütevvekkÜ" adını verdim. Bu peygam­ber kötü huylu,  katı kalbli,  çarşılarda çağırgan değildir [126]. O kötülüğe kötülükle mukaabele etmez, fakat o kötülüğü afv ile, mağ­firet ile karşılar [127]. Allah eğrilmiş, sapmış olan milleti bu peygam­ber ile onları tâ ilahe illeHlah demeleri suretiyle doğrultmadıkça, o peygamberin ruhunu asla kabzetmeyecektir. Allah birçok kör gözleri, birçok sağır kulakları, birçok kapalı kalbleri bu tevhîd kelimesiy­le açacaktır" [128].

Ve Abdulazîz ibn Ebî Seleme, bu hadîsi seneddeki Hilâl ibn Alî'­den rivayet etmekte diğer râvî Fulayh'a mutâbaat etmiştir.

Saîd ibn Ebî Hilâl, hadîsin senedindeki Hilâl'den; o da Atâ ibn Yesâr'dan; o da sahâbî olan Abdullah ibn Selâm'dan olmak üzere söy­ledi:

"Gulfun", gılâf içinde olan her şeydir: Kılıç gılâf içinde olduğu zaman "Seyfun ağlefu( = Kılıflı kılıç)"; yay gılâf içinde olduğu za­man "Kavsun ğalfau( = Kılıflı yay)"; erkek sünnetli olmadığı zaman "Raculun ağlefu(- Kabuklu adam)" denilir. Bu tefsîri Ebû Abdil-lah el-Buhârî söyledi [129].

 

51- Bâb: Ölçmek Vazifesi Satıcı Ve Vericiye Âiddir

 

Çünkü Yüce Allah şöyle buyurdu:

"Ölçekte ve tartıda hileye sapanların vay hâline! Ki onlar insanlardan ölçekle aldıkları zaman tastamam alanlar; onlara ölçekle yâhud tartı ile verdikleri zaman ise eksiltenlerdir" (et-Tatm: 13). Bu "Çağırdığınız vakit onlar sizi işitiyorlar mı?" (e 73) âyetindeki "FİT* lâfzının aslı "Yesmeune lekum iken cerr harfinin kaldırılmasıyle "Yesmeûnekum olması gibidir [130].

Ve Peygamber (S): "Devenizin bedelini tastamam alıncaya kadar hurma ölçtürünüz" buyurmuştur [131]. Usmân(R)'dan zikrolunuyor ki, Peygamber (S) ona:

"Birşey sattığın zaman sen ölç; satın aldığın zaman da ölçtür" buyurmuştur [132].

 

76-.......Abdullah ibn Umer(R)'den; Rasûlullah (S): "Herkim

bir zahire satın alırsa, o zahireyi ölçtürüp tastamam teslim almadık­ça (kabz etmedikçe) satmaz" buyurmuştur [133].

 

77-....... Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: (Babam) Ab­dullah ibn Amr ibn Haram, üzerinde (ödenecek) bir borç olduğu hâlde Uhud harbinde vefat etti. Ben onun alacaklılarının bu borçtan bir mikdârını barakmaları hususunda Peygamber'den yardım istedim. Peygamber onlardan böyle bir sulh istedi, fakat alacaklılar (Yahûdî olduklarından) birşey bırakmadılar. Bunun üzerine Peygamber (S) bana:

— "(Ey Câbir, sen bahçene) git, hurmanı toplayıp sınıf sınıf ayır: Acve cinsini bir boy, Azku Zeyd cinsini de bir boy yap. Sonra bana haber gönder!" buyurdu.

Ben bu işleri yaptım, sonra Peygamber'e haber gönderdim. Pey­gamber geldi ve hurma yığınının üst tarafına yâhud ortasına oturdu. Sonra (orada bekleşen alacaklılara işaret ederek):

  "Haydi şu alacaklı kav/n için Ölç!" buyurdu.

Ben de o alacaklılara, hakları olan mikdârı tamamen verince­ye kadar Ölçtüm; hurmam geri kaldı; sanki ondan hiçbirşey eksilme-miş gibiydi [134].

Ve Firâs ibn Yahya, Şa'bî'den söyledi ki, o şöyie demiştir: Bana Câbir, Peygamber'den tahdîs etti de: Ben alacaklılar için ölçmeye de­vam ettim, nihayet borcu ödedim, dedi.

Ve Hişâm ibn Urve, Vehb ibn Keysân'dan olmak üzere söyledi ki, Câbir şöyle demiştir: Peygamber (S):

— "Hurma salkımlarını alacaklı için kes, sonra da onun hak­kını öde!" buyurdu [135]

 

52- Ölçeklemenin Müstehâblığı Babı [136]

 

78-....... el-Mıkdâm ibnu Ma'dîkerib(R)'den: Peygamber (S):

"Azığınızı ölçünüz ki, sizin için bereketlendirilsin!" buyurmuştur [137].

 

53- Peygamberdin Sâ' Ve Müdd Ölçeklerinin Bereketi Babı

 

Peygamber'in sâ'^ye müdd ölçeği hakkındaki bu duasını Aişe rivayet etmiştir [138].

 

79-....... Abdullah ibn Zeyd(R)'den: Peygamber (S) şöyle bu­yurmuştur: "Şübhesiz İbrahim Peygamber Mekke'yi harem kıldı ve Mekke için (bereketle) dua etti. îbrâhîm Peygamberin Mekke'yi ha­rem kılışı gibi, ben de Medine'yi harem (yânî ihtiram edilecek yer) kıldım ve Medine için müddü ve sâ'ı hakkında, İbrahim aleyhi's-selâmın Mekke için yaptığı dua gibi, dua ettim" [139].

 

80-.......Enes ibn Mâlik(R)'ten: Rasûiullah (S) Medîneliler'i kasdederek: "Yâ Allah, bunlara kilelerinde bereket ihsan eyle, sâ'lann-da ve müddlerinde bereket ihsan eyle!" djye duâ eylemiştir [140].

 

54-  Satın Alınan Gıda Maddesini Kabz Etmeden Önce Başkasına Satmak Hakkında Ve İhtikâr Hakkında Zîkrolunan Hadîsler Babı

 

81-....... İbn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Rasûiullah (S) za­manında götürü.pazarlıkla erzak satın alan (ve malı teslîm almadan başkasına satmak isteyen öyle muhtekir) kimseler gördüm ki, bunlar o malları yükleyip kendi mekânlarına nakledinceye kadar döğülürler (ve kabzdan önce) satmaktan men' olunurlardı [141].

 

82-.......İbn Abbâs (R): Rasûlullah (S), kişiyi satın aldığı yiye­cek maddesini tamamen teslim alıncaya kadar başka bir müşteriye satmaktan nehyetti, demiştir. Ben (Tâvûs ibn Keysân), İbn Abbâs'a:

  Böyle bir satıştan nehyin sebebi nedir? diye sordum, îbn Abbâs:

— Müşterinin satın aldığı herhangi bir gıda maddesini kabz ve nakletmeden başkasına satması, parayı para ile satmak demektir. Hâl­buki ortada satın alınmış olan malın edası geri bırakılmıştır, dedi [142].

 

83-.......Abdullah ibnu Dînâr tahdîs edip şöyle dedi: Ben İbnu Umer(R)'den işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S): "Herhangi bir yiyecek maddesi satın alan kimse, o malı kendi eline teslim alıncaya kadar onu satmaz" buyurdu [143].

 

84-.......Amr ibnu Dînâr bu hadîsi ez-Zuhrî'den; o da Mâlik ibn Evs'ten tahdîs ediyordu. Bu Mâlik ibn Evs bir sahâbî meclisine gelip:

— Yanında (dînârları dirhemle) bozabilecek kimse var mı? Diye sordu.

Cennetle müjdelilerden olan Talha (R):

— Ben varım. Bizim hazinecimiz Gâbe ormanından gelince pa­ranı bozayım, dedi.

Râvî Sufyân ibn Uyeyne: Bu hadîs, bizim ez-Zuhrî'den ezberle­diğimiz hadîstir ki, içinde hiçbir kelime ziyâde yoktur, demiş (ve böy­lece hadîsin kuvvet ve kat'îliğini te'mîn etmiş)tir. ez-Zuhrî şöyle dedi: Bana Mâlik ibn Evs haber verdi ki, kendisi Umer ibnu'1-Hattâb'dan işitmiştir. Umer ibnu'l-Hattâb (R), Rasûlullah (S)'in şöyle buyurdu­ğunu haber veriyordu:

"Altını altın ile satma ve değiştirme ribâdır. Ancak iki tarafın birbirine 'Ha al, ha ver' diyerek, elden ele peşin verip almış olmaları hâli müstesnadır. Buğdayı buğdayla tebdilde ribâdır. Ancak iki ta-raf birbirine 'Ha al, ha ver' diye peşin alıp vermeleri müstesnadır. Hurmayı hurma ile satmak da ribâdır. Ancak 'Ha ah ha ver' denil­mesi hâli müstesnadır. Arpayı arpa ile satmak da ribâdır; ancak 'Ha al, ha ver'denilmesi müstesnadır" [144].

 

55- Yiyecek Maddesinin Kabz Edilmeden Önce Satılması Ve Yanında Mevcûd Bulunmayan Bir Şeyin Satılması Babı

 

85-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Amr ibn Dinar'dan ezberlediğimiz hadîs ki, Amr onu Tâvûs'tan şöyle der­ken işittiğini.söyledi: Ben İbn Abbâs(R)'tan işittim; şöyle diyordu: Peygamber(S)'in nehyettiği şey, satın alınıp da henüz kabz edilmeye­rek yanında bulunmayan erzakın satılmasıdır. İbn Abbâs: Peygamber'in nehyettiği erzakın gayrı eşyaya gelince; ben herhalde bunların da onlar gibi kabz edilmeden satışının nehyedilmiş olduğunu zann et­miyorum, dedi [145].

 

86-....... İbnu Umer(R)'den (şöyle demiştir): Peygamber (S):

"Her kim bir yiyecek maddesi satın alırsa, satın aldığı malı tama­men teslim alıncaya kadar onu başkasına satmaz" buyurdu.

İsmâîl ibn Ebî Uveys, Mâlik'ten yaptığı kendi rivayetinde "Bir yiyecek maddesi satın alan kimse, onu kabzedinceye kadar başkası­na satmaz"kelâmında "Yakbıdahu = Onu kabzedinceye kadar"^ fık­rasını ziyâde etmiştir [146].

 

56- Bir Yiyecek Maddesini Ölçüsüz Tartısız Olarak (Götürü Pazarlıkla) Satın Aldığında, O Malı Kendi Yerine Taşıyıp Nakletmedikçe Satmama Re'yinde Bulunan Kimse Ve Bu Husustaki Edebi Beyân Babı

 

87-.......İbn Şihâb şöyle dedi: Bana İbnu Umer'in oğlu Salim haber verdi ki, İbn Umer (R) şöyle demiştir: Yemîn olsun ben Rasû-lullah (S) zamanında ölçüsüz, tartısız olarak götürü pazarlıkla yiye­cek maddesi satın alan (ve kabz etmeden başkasına satmak isteyen ihtikâra) insanlar gördüm ki, bunlar o malları yükleyip kendi menzil­lerine nakledinceye kadar, onları bulundukları yerlerinde satmama­ları için -veya: onları bulundukları yerlerinde satmalarının kerahe­tinden dolayı- döğülürlerdi [147].

 

57- Bâb: Bir Şahıs Bir Meta' Yâhud Bir Hayvan Satın Aldığında Bu Malı Satıcının Yanında Bıraksa Yâhub Hayvan Teslîm Alınmadan Önce Ölse (Hüküm Ne Olur)? [148]

 

İbn Umer (R): Satış akdinin diri ve toplu olarak eriştiği herşey (yânî satış akdi sırasında ölmemiş ve değişmemiş bulunan herhangi şey, akidden sonra satıcının yanında helak olsa), o mal müşterinin damânın)dendir, demiştir [149].

 

88-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'in üzerine hiç­bir gün geçmezdi ki, o günün iki tarafının, yânî sabah ve akşam va­kitlerinin birinde Peygamber muhakkak Ebû Bekr'in evine gelirdi. Nihayet Peygamber'e Medine'ye gitmek üzere yola çıkmak hususun­da Allah tarafından izin verilince, bize gelmesi hususunda mu'tâd ol­mayan öğle vaktinde ansızın geldi. Ebû Bekr'e O'nun gelişi haber verildi. Ebû Bekr:

— Meydana gelmiş mühim bir iş olmadıkça Peygamber bu saat­te bize gelmezdi, dedi.

Peygamber Ebû Bekr'in yanına girince ona:

  "Yanında kim varsa dışarı çıkar!" buyurdu.

Ebû Bekr:

— Bu ikisi benim iki kızımdır yâ Rasûlullah, dedi.

Ebû Bekr bu sözüyle ben Âişe'yi ve Esmâ'yı kasdediyordu. Pey­gamber:

  "Şu mühim işi hissettin mi; Bana Medine'ye çıkmak husu­sunda izin verildi" buyurdu.

Ebû Bekr:

— Yâ Rasûlallah! Çıkışta senin sohbetinde ve maiyyetinde bu­lunmak isterim. Sohbetini isterim, dedi ve şöyle ilâve etti: Yâ Rasû­lallah! Yanımda iki binek devesi vardır. Ben bunları Medine'ye hicret çıkışı için hazırladım. Binâenaleyh Sen bunların birini al! dedi.

Rasûlullah (S):

  "'Ben onu bedeliyle aldım" buyurdu [150]

 

58- Bâb:

 

"însan (beşer) kardeşinin alışverişi aleyhine alışveriş etmez; (beşer) kardeşi kendisine izin verinceye yâhud pazarlığı terk edinceye kadar, onun pazarlığı aleyhine de pazarlığa girişmez" [151]

 

89-.......îbn Umer(R)'den: Rasûlulah (S): "Sizden biriniz (be­şer) kardeşinin alışverişi aleyhine alışveriş etmez" buyurmuştur [152].

 

90-.......Ebû Hureyre (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S), şehirliyi, (göçebenin malını) göçebe adına satmaktan nehyetti. Ve: "Müşteri kandırıp kızıştırmayınız!" buyurdu. Yine Rasûlullah: "Hiçbir kim­se (beşer) kardeşinin alışverişi aleyhine alışveriş etmez. Kardeşinin ev­lenme pazarlığı aleyhine evlenme pazarlığına da girişmez. (İffetli) hiçbir kadın da (beşer) kardeşi bulunan bir kadının çanağındaki ni'meti ken­di kabına doldurmak için, onun talâkını istemez" buyurdu [153].

 

59- Müzayede (Karşılıklı Fiat Artırma) Satışı Bârı

 

Atâ ibn EbîRebâh:

Ben, artırma yapmakta olan kimseler içinde ganimetleri satmakta hiçbir be's görmeyen insanlara eriştim, demiştir [154].

 

91-.......Câbir ibn Abdillah(R)'tan (şöyle demiştir):(Azre oğullan'ndan Ebû Mezkûr adında sahâbî) bir kimse, kendine âid olan bir köleyi müdebber olarak (yânî ölümümden sonra sen hürsün diyerek) âzâd etmişti. Sonra Ebû Mezkûr (fakır düşüp, bu kölenin bedeline) muhtâc oldu. Peygamber (S) de köleyi aldı da:

— "Bunu benden kim satın almak ister?" dedi (yânî müzayede­ye arzetti).

(Müzayede neticesinde) Nuaym ibnu Abdillah o köleyi şöyle şöyle dirhemle satın aldı. Rasûlullah da kölenin bu bedelini Ebû Mezkûr'a verdi [155].

 

60- Necş Ve Necşlı Satış Caiz Olmaz Diyen Kimse Babı [156]

 

İbn Ebî Evfâ: Nâciş (necş yapan), ribâ yiyicisidir; hâindir, demiştir [157].

Buhârî de: Necş, aldatma yarışıdır; bâtıldır; bunun yapılması halâl olmaz, demiştir.

Peygamber (S): "Aldatmanın sahibi ateştedir" buyurdu [158].

Yine Peygamber (S): "Her kim bizim emrimiz üzere olmayan bir iş yaparsa, o iş reddedilmiştir" buyurdu [159].

 

92-.......İbn Umer (R): Peygamber (S) necş yapmaktan (yânî satıcı ile müşteri arasına girip, kendisini alıcı gibi göstererek müşteri­yi kandırıp fiatı yükseltmeye çalışmaktan) nehyetti, demiştir [160].

 

61- Bey'u'l-Garer, Yânî Aldatmaca Satışı Ve Habelu'l-Habele Satışı Babı [161]

 

93-.......Abdullah ibn Umer(R)'den (şöyle demiştir): Rasuluılah (S) habelu'l-habele satışından (yânı gebe devenin dişi doğacak yav­rusunun gebeliğini satmaktan) nehiy buyurdu. Bu, Câhiliyet halkının kendi aralarında yapageldikleri (böyle akıbeti mechûl) bir satış idi. Adam, meselâ bir deveyi (veya herhangi bir malı) gebe bir devenin doğurmasına, sonra bu doğan dişi yavru da (gebe olup) karnındaki cenini doğurmasına ta'lîkan mal alıp satardı [162].

 

62- Bey'ü'l-Mülâmese (El Dokundurmakla Satiş) Babı

 

Enes: Peygamber (S) el dokundurmakla yapılan satıştan nehyetti, demiştir [163].              

 

94-.......Ebû Saîd Hudrî (R): Rasûlullah (S) munâbezeden (yânî karşılıklı atışma suretiyle yapılan satıştan) nehyetti, diye haber verdi ve: Munâbeze, kişinin satacağı kumaşını, almak isteyenin o kumaşı alt üst etmesine ve ona bakmasına, düşünmesine fırsat vermeden ön­ce alıcıya doğru atmasıdır (yânî atması suretiyle yapılan bir satıştır), dedi. Ve yine Ebû Saîd: Peygamber, mülâmeseden (yânî el dokun­durmak suretiyle yapılan satıştan) de nehyetti. Mülâmese, alıcının ku­maşa bakmayıp, sâdece elle dokunması suretiyle yapılan satıştır, de­di [164].

 

95-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: İki nevi' giyinişten nehyolundu: Biri, kişinin bir tek kumaş içinde sarınıp bürünmesi, sonra da büründüğü bu kumaşı (avret yeri açılacak şekilde) omuzu üstüne kaldırıp yükseltmesidir. -İkincisi de bir kumaşı sımsıkı sarınmaktır ki, buna iştimâlu's-sammâ denir.- İki nevi' satıştan; el dokundurma satışı ile atma suretiyle yapılan satıştan da nehyolundu [165].

 

63- Munâbeze (Yânı Atışma) Satışı Babı

 

Enes: Peygamber (S), atışma suretiyle yapılan satıştan nehyetti, demiştir [166].

 

96-....... Ebû Hureyre(R)'den: Rasûlullah (S) el dokundurma ve atışma suretiyle yapılan satışlardan nehyetti (demiştir) [167].

 

97-...,. Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) iki nevi' giyinişten ve iki nevi' alışverişten: el sürüp dokundurmak ve birbirine atmak suretiyle yapılan alışverişlerden nehyetti [168].

 

64- Satıcının Deve-Sığır, Davar Ve Sütü Memesinde Toplanabilecek Her Hayvanın Sütünü Memesinde Biriktirmekten Nehyedilmesi Babı

 

"el-Musarrât", birkaç günler sağıtmayıp sütü memesinde habsedilmiş ve orada yığılıp toplanmış olan hayvandır. Tasriye masdannın asıl ma'nâsı suyu habsetmektir. "Sarraytu*l-mâe( = Suyu habsettim)" ta'bîri, bu ma'nâdan dolayı söylenir [169].

 

98-.......Ebû Hureyre (R) şöyle dedi: Peygamber (S): "Deve ve koyunları (sütlerini memeleri içinde yığmak suretiyle) bol sütlü gös­termeye çalışmayınız- Her kim sütü memesinde habsedilmiş bir hay­vanı, bu habsedişten sonra satın alırsa, onu sağması sırasında iki re'y arasında muhayyerdir: Dilerse o hayvanı kendi mülkiyetinde tutar, isterse onu bir sâ' hurma ile birlikte sahibine geri verir" buyurdu [170].

Ve Ebû Salih'ten, Mucâhid'den, Velîd ibn Rebâh'tan, Mûsâ ibn Yesâr'dan; onlar da Ebû Hureyre'den olmak üzere zikrolunuyor ki, Peygamber (S) "Bir sâ' hurma ile birlikte" demiştir.

İbn Sîrîn'deh; o da Ebû Hureyre'den olmak üzere rivayet eden râvîlerin bâzısı da: "Herhangi bir yiyecek maddesinden bir sâ' ile ge­ri verir. Ve kendisi üç gün muhayyerdir" buyurdu, demişlerdir. İbn Sîrîn'den; o da Ebû Hureyre'den merfû' olarak rivayet edenlerin bâ­zısı da: Üç günü zikretmeyerek sâdece "Bir sâ' hurma"y\ zikretmiş­tir. Hurma rivayetleri daha çoktur [171].

 

99-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R): Kim sütü memesinde birik­tirilmiş bir davar satın almış ise (isterse) o davan geri versin ve onun­la beraber (sût bedeli olarak) bir sâ' da birşey versin, demiştir. Ve yine yukanki senedle gelen bir rivayette İbn Mes'ûd: Peygamber (S) mal satıcılarının yolda karşılanmasını nehyetti, demiştir [172].

 

100-.......Ebû Hureyre(R)'den:Rasûlullah (S) şöyle buyurmuş­tur: "Mal getirmekte olan binicileri, pazar hâricinde karşılamayınız. Bâzınız, diğer bâzınızın alışverişi üzerine alışverişe kalkışmasın. Sizler müşteri kandırıp kızıştırmayınız. Hiçbir şehirli, bedevinin nâmı­na onun malını satmaz. Koyunları bol sütlü göstermeye çalışmayınız. Her kim sütü memesinde biriktirilmiş bir hayvan satın alırsa, o, bu hayvanı sağdıktan sonra iki görüş muhayyerliğindedir: Bu haliyle razı olursa, onu mülkiyetinde tutar; razı olmazsa, o hayvanı bir sâ' hur­ma ile birlikte geri verir" [173].

 

65- Bâb: (Aldatılmış Olan) Müşteri İsterse (Alışverişi Terkedip) Memesinde Sütü Habsedilmiş Olan Hayvanı Sahibine Geri Verir; Onun Sütünü Sağmaktan Dolayı Da Bir Sâ' Hurma (Vergisi) Vardır

 

101-.......Ebû Hureyre (R) şöyle diyordu: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Her kim sütü sağılmayıp göğsünde biriktirilmiş bir koyu­nu satın alır, akabinde onu sağarsa (yânî hîleyi öğrenirse, bu müşteri muhayyerdir): Eğer h: haliyle razı olursa koyunu mülkiyetinde alı-koyar; eğer öfkelenir, razı olmazsa (koyunu geri verir). Ve koyunu sağması mukaabilinde de bir sâ' hurma (vergisi) vardır" [174].

 

66- Zinâ Edici Kölenin Satışı Babı

 

Ve Kaadı Şurayh: "(Erkek veya dişi) zinâkâr bir köleyi, müşteri dilerse bu ayıbından dolayı sahibine geri verir" demiştir [175].

 

102-.......Ebû Hureyre (R) şöyle diyordu: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Bir câriye zina ettiği ve zinası da (beyyine, gebelik veya ikrar ile) tebeyyün ettiği zaman, efendisi onu kamçılasın, fakat onu (bu cezadan sonra) sözle ayıplamasın. Sonra yine zina ederse efendi­si onu yine kamçı ile dövsün, fakat ayıbını yüzüne vurup sözle onu­runu incitmesin. Sonra bu câriye üçüncü bir zina daha ederse, efendisi onu (ayıbını beyân ederek) kıldan yapılmış bir ip pahası ile de olsa, satsın" [176].

 

103-.......Zeyd ibn Hâlid (R) ile Ebû Hureyre'den (ikisi şöyle demişlerdir): Rasûlullah'a muhsane olmamış iken zina eden bir cari­yenin hükmü soruldu. Rasûlullah (S) cevaben: "Câriye zina ederse, onu kamçılayın. Sonra yine zina ederse, yine kamçılayın. Sonra yine zina. ederse, artık bu sefer (kamçılama akabinde) bir kıl örgüsü karşılığın­da olsa bile onu satınız" buyurdu [177].

İbn Şihâb: Onun satışının üçüncü yâhud dördüncü zinadan son­ra mı olmasını istedi, bilmiyorum, demiştir [178].

 

67- Kadınlarla Yapılan Alışveriş Babı [179]

 

104-.......Urvetu'bnu'z-Zubeyr şöyle dedi: Âişe (R) şöyle de­di: Rasûlullah (S) yanıma girdi. Ben ona Berîre'yi satın alma kıssasını zikrettim. Rasûlullah: "Sen Berîre'yi onlardan satın al ve hürriyete kavuştur. Şübhesiz velâ (denilip mîrâs hakkı sabit olan hükmî hısım­lık) köleyi hürriyete kavuşturana âiddir" buyurdu. Bundan sonra Pey­gamber gündüzün sonuna doğru bir vakitte ayağa kalktı. Allah'a hamd ve lâyık olduğu sıfatlarla övdükten sonra, şöyle hitâb buyurdu:

"Bir takım insanların hâli nedir ki, onlar Allah 'm Kitabı 'nda bu­lunmayan bir takım şartlar ileri sürüyorlar. Kim A ilah 'in Kitabı 'nda bulunmayan bir şartı şart koşarsa, o böyle yüz tane şart koşmuş olsa da öyle şart bâtıldır. Allah'ın şartı en haklı ve en güvenilendir" [180].

 

105-.......Bize Hemm.âm ibn Yahya tahdîs edip şöyle dedi: Ben Nâfi'den işittim; Abdullah ibn Umer'den tahdîs ediyordu (İbn Umer şöyle demiştir):

Âişe, Berîre'nin sâhibleriyle pazarlığa girişti. Bu esnada Peygam­ber namaza çıktı. Namazdan gelince Âişe: Onlar Berîre'yi ancak ve­lâ hakkının kendilerinin olması şartıyle satıyorlar, dedi. Peygamber: "Velâ, ancak hürriyete kavuşturanındır" buyurdu. Hemmâm dedi ki: Ben Nâfi'e: Berîre'nin kocası hürr mü yâhud köle mi idi? diye sordum. Nâfi': Bunu bana ne bildirir? Dedi [181].

 

68- Bâb- Şehirli Ücretsiz Olarak Koylunun Malını Onun Adına Satabilir Mi? Ona Yardımcı Olur Yahud Irşad Edip Nasihat Verir Mi? [182]

 

Peygamber (S): "Sizin biriniz mü'm in. kardeşinden öğüt istediği zaman ona nasihat etsin" buyurmuştur [183].

Atâ ibn Ebî Rebâh da şehirlinin köylü malını satmasına ruhsat vermiştir [184].

 

106-.......Kays ibn Ebî Hazım şöyle demiştir: Ben Cerîr ibn Abdillah(R)'tan işittim, şöyle diyordu: Ben Rasûlullah'la Lâ ilahe UW-llah ve MuhammedRasûlullah'm ma'nâsma şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, (Allah ve Peygamber emirlerini) işitip itaat ey­lemek ve her müslümâna nasihat etmek üzere bey'at ettim[185].

 

107-.......İbn Abbâs (R); Rasûhillah (S): "Alıcılar mal getiren binicileri (pazar dışında) karşılamazlar. Hiçbir şehirli de köylü hesa­bına onun malını satamaz" buyurdu, demiştir.

Hadîsin râvîsi Tâvûs dedi ki: Ben İbn Abbâs'a:

  Peygamber'in "Şehirli, köylünün malını satamaz "sözünün ma'nâsı nedir? diye sordum.

İbn Abbâs:

  Şehirli, köylüye simsarlık edemez (demektir), dedi [186].

 

69- Şehirlinin Köylü Malını Köylü Adına Ücretle Satmasını Kerîh Gören Kimse Babı

 

108-.......İbn Umer (R): RasÛlullah (S) şehirlinin, köylü malı­nı köylü nâmına satmasını nehyetti, demiştir [187].

İbn Abbâs da şehirlinin köylü adına satışım kerîh gören kimse­nin görüşüne kaail olmuştur [188].

 

70- Bâb: Hiçbir Şehirli Köylüye Âid Malı Simsarlıkla Satamaz

 

İbn Şîrîn de, simsarlıkta alışverişi kerîh görmüştür. İbrâhîm en-Nahaî de, hem satıcı hem alıcı için simsarlığı kerîh görmüştür. îbrâhîm bu görüşüne (yânî şehirlinin köylü için satması ile satın alması arasındaki kerahetin müsâvîliğine) delîl getirici olarak: Arab "Bi* lî sevben" der; hâlbuki o, bu sözüyle "Bana bir elbise satın al" demek ister, demiştir [189].

 

109-.......Ebû Hureyre (R) şöyle diyordu: RasÛlullah (S): "İn­san kardeşinin alışverişi aleyhine alışveriş etmez. Müşteri kandırıp kızıştırmayımz. Hiçbir şehirli, bedevi adına satış yapmaz" buyurdu.

 

110-.......Muhammed ibn Şîrîn dedi ki: Enes ibn Mâlik: Bizler şehirlinin köylü nâmına malını satmasından nehyolunduk, dedi [190].

 

71- Mal Getirmekte Olan Binicileri Karşılamaktan Nehy Babı [191]

 

Ve böyle binicileri karşılayanın satışı reddedilmiştir; bâtıldır. Çünkü karşılama yapan, bunun nehyedildiğini

bilmekte ise (Peygamber'in yasağına isyan etmiş) birisidir; günahkârdır.

Binicileri yolda karşılama, şübhesiz satışta bir aldatma girişimidir. Aldatma ise  (haramdır) hiç caiz olmaz [192].

 

111-.......Ebû Hureyre (R): Peygamber (S- meta' yükleyip ge­len) binicileri karşılamaktan ve şehirlinin, köylü malını satmasından nehyetti, demiştir.

 

112-.......Tâvûs ibn Keysân: Ben îbn Abbâs'a:

— Peygamber'in "Hiçbir şehirli, bir köylü hesabına asla satış yapmasın" sözünün ma'nâsı nedir? dedim.

O:

— Hiçbir şehirli, köylü için bir simsar (yânı ücretli bir aracı) ol­masın, demektir, dedi.

 

113-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R): Her kim sütü memesinde biriktirilmiş bir hayvan satın almışsa (o haliyle beğenmediği takdir­de), o hayvanın beraberinde bir sâ' da süt ücreti geri versin demiş ve: Peygamber (S), satıcıları karşılamaktan da nehyetti hadîsini ilâve etmiştir [193].

 

114-.......Abdullah ibn Umer(R)'den: Rasûlullah (S): "Birmetâ'ı bâzınızın alım satım etmesi üzerine diğer bâzınız bunu alım satım edemez. Siz (binici kaafilelerinin pazara getirdiği) satılık eşyayı da, o mallar pazara getirilip indirilinceye kadar (yolda) karşılamayınız" buyurmuştur [194].

 

72-İmal Getiren Binicileri Karşılamanın (Caiz Olacağı Yerin) Son Noktası Babı [195]

 

115-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Biz mal geti­ren binicileri (şehir içinde pazarın üst tarafında) karşılar ve onlardan yiyecek maddesi satın alırdık. Peygamber (S) satın aldığımız şeyleri, yiyecek maddesi satılan çarşıya ulaştırılmasından önce (satın alış yerinde) satmamızı nehyetti.

Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Bu hadîste zikredilen karşılama şehir içinde, pazarın üst tarafında olmuştur. Bu karşılamanın şehir içinde pazarın üst tarafında olduğunu, bundan sonra gelen Ubeydul-lah hadîsi beyân etmektedir [196].

 

116-.......Ubeydullah ibn Umer şöyle demiştir: BanaNâfi', Ab­dullah ibn Umer'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: Sahâbîler çarşının üst tarafında yiyecek maddesi satın alırlar ve bu malları satın aldık­ları yerde satarlardı. Rasûlullah (S) onları, bu malları yükleyip paza­ra nakledinceye kadar aldıkları yerde satmaktan nehyetti [197].

 

73- Bâb: Şahıs Alışveriş Akdinde Halâl Olmayan Bir Akım Şartlar Koyduğu Zaman (Satış Nasıl Olur; Yânî Bu Şartlar Akdi Bozar Mı, Bozmaz Mı)? [198]

 

117-....... Âişe (R) şöyle demiştir: Berîre bana geldi ve:

— Ben sâhiblerimle dokuz ûkıyye (yânî 360 dirhem), her senede bir ûkıyye (yânî 40 dirhem ödemek) üzere hürriyetimi onlardan satın alma akdine giriştim. Bunun için bana yardım et! dedi.

Ben de Berîre'ye:

— Eğer sâhiblerin bu bedeli onlar için hazır etmemi ve sen hür­riyete kavuştuktan sonra hükmî hısımlığının bana âid olmasını ister­lerse, bu bedeli ben bir defada öderim, dedi.

Bunun üzerine Berîre sahihlerine gitti ve onlara benim teklîfimi söylemiş. Fakat onlar buna yanaşmamışlar. Berîre onların yanından dönüp geldiğinde Rasûlullah Âişe'nin yanında oturuyordu. Berîre

Âişe'ye:

— Senin sözlerini onlara arzettim, kabul etmediler. Bu akid için hükmî hısımlığın kendilerine âid olmasını şart kılıyorlar, dedi.

Peygamber, Berîre'nin bu sözlerini işitti. Ben Âişe de mes'eleyi Peygamber'e haber verdim. Bu haber verme üzerine Peygamber (S)

Âişe'ye:

  "Berîre'yi onlardan al, istedikleri hükmî hısımlığı da onlar lehine şart kıl. Hükmî hısımlık (hukûkan) ancak hürriyete kavuştu­rana âiddir" buyurdu.

Âişe de Berîre'yi bu suretle satın aldı (hürriyete kavuşturdu). Son­ra Rasûlullah insanlar içinde ayağa kalktı. Allah'a hamd ve sena et­ti. Sonra "Amma ba'du = Sözün bundan sonrasına gelince şudur" diyerek, şöyle hitabe yaptı:

— "Bir takım adamlara ne oluyor ki, onlar Allah 'in Kitabı 'nda bulunmayan şartlar ileri sürüyorlar, Allah'ın Kitâbı'nda bulunma­yan herhangi bir şart, yüz kerre şart kılınmış olsa da muhakkak su­rette bâtıldır, Allah'ın hükmü uyulmaya en haklı, Allah'ın öğrettiği şart da en sağlam ve en güvenilecek şarttır. Hükmî hısımlık ancak hürriyete kavuşturan kimseye âiddir" [199].

 

118-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Mü'minlerin anası Âişe bir câriye satın alıp, onu hürriyete kavuşturmak istedi. Ca­riyenin sâhibleri: Biz bu cariyeyi sana, onun velâ hakkı (yânî hükmî hısımlığı) bize âid olmak şartı üzere satarız, dediler. Âişe onların bu şartını Rasûlullah'a zikretti. Rasûlullah (S): Âişe'ye: "Onların bu (bâ­tıl) şartı, senin velâ (yânî hukukî hısımlık) hakkına mâni' olmaz. Çün­kü velâ hakkı ancak hürriyete kavuşturan.kimseye âiddir" buyurdu [200].

 

74- Kuru Hurmayı  Kuru Hurma İle Satmak Babı

 

119-.......Mâlik ibn Evs, Umer ibnu'l-Hattâb(R)Jdan işitti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Buğdayı buğdayla satmak ribâ­dır, ancak (iki taraf birbirine) ha al, ha ver diye peşin olması hâli müs­tesnadır. Arpayı arpa ile satmak ribâdır, ancak ha al, ha ver diye peşin olması müstesnadır. Hurmayı hurmayla satmak ribâdır, ancak ha al, ha ver diye peşin olması hâli müstesnadır* [201].

 

75-Kuru Üzümü Kuru Üzümle, Yiyecek Maddesini (Aynı Cins) Yiyecek Maddesiyle Satmak Babı

 

120-....... Abdullah ibn Umer(R)'den (şöyle demiştir): Rasûlullah (S) muzâbene satışından nehyetti. Muzâbene satışı,, yaş hurmayı (ağa­cında mikdârını tahmin ederek) ölçekle kuru hurma mukaablü sat­maktır. Kuru üzümü de (yine böyle tahminî) ölçekle satmaktır [202].

 

121-.......İbn Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) muzâbeneden nehyetti. Muzâbene, ağaç üzerindeki yaş hurmayı tahmîn edip fazla gelirse benimdir, eksik gelirse tamamlaması bana âiddir diyerek ölçekle kuru hurma mukaabilinde satmaktır [203].

İbn Umer dedi ki: Bana Zeyd ibn Sabit tahdîs etti ki, Peygam­ber (S) ağaç üzerindeki yaş meyveyi, kuruduğunda oluşturabileceği kuru hurma mikdârını takdir ile (o kadar kuru hurma mukaabilin­de) satma hususunda ruhsat vermiştir [204].

 

76- Arpayı Arpa İle Satmak Babı [205]

 

122-.......Mâlik ibn Evs haber verip, yüz dinarını dirhemlerle değiştirmek istediğini söylemiş ve şöyle devam etmiştir: Talha ibn Ubeydillah beni çağırdı. Birbirimizle bu para değiştirme işini görü­şüp kararlaştırdık. Hattâ benden altınları istedi. O benden altınları aldı da elinin içinde onları alt üst çevirmeye başladı. Sonra: Dirhem­ler (gümüş paralar) yanımda değildir, hazinecim olan zât Gâbe or­manından gelince sana veririm, dedi.

Umer t>u konuşmayı işitti de hemen bana şunları söyledi: — Vallahi sen gümüşleri Talha'dan alıncaya kadar ondan ayrıl­mayacaksın. (Çünkü) Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Altım altın ile değiştirmek ribâdır, ancak ha ah ha ver diye peşin alıp vermek müs­tesnadır. Buğdayı buğdayla değiştirmek de ribâdır, ancak ha al, ha ver diye peşin olmak müstesnadır. Arpayı arpa ile satıp değiştirmek de ribâdır, ancak ha al, ha ver diye peşin olmak müstesnadır"[206].

 

77- Altını Altınla Satmak Babı

 

123-.......Ebû Bekre (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:

"Altını altınla satmayınız, ancak ikisi müsavi mikdârda olarak satı­nız. Gümüşü de gümüşle satmayın, ancak ikisi müsavi olarak satın Altını gümüş ile, gümüşü de altın ile (fazlalıklı veya müsâvî) nasıl is­terseniz (peşin olarak) öyle satınız" [207].

 

78- Gümüşü Gümüş İle Satmak Babı

 

124-.......İbn Şihâb ez-Zuhrî şöyle dedi:Bana Salim ibnu Abdillah, babası Abdullah ibn Umer'den tahdîs etti ki, İbnu Umer'e de Rasûlullah'tan bir hadîs olarak bunun benzeri bir hadîsi Ebû Saîd Hudrî tahdîs etmiştir. Diğer bir defasında Abdullah ibn Umer, Ebû Saîd'e kavuştu da: Yâ Ebâ Saîd, senin Rasûluliah'tan tahdîs etmekte olduğun o hadîs nedir? dedi. Bunun üzerine Ebû Saîd sarraflık (yânî iki nakdin birini diğeriyle değiştirmek) hakkında şöyle dedi: Ben Ra-sûlullah(S)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Altın ile altın, misli mis­liyle olarak;gümüş ile gümüş de misli misliyle o/<7rö£(değiştirnir)"[208].

 

125-....... Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Rasülullah (S) şöyle buyurdu: "Altım altınla satmayınız, ancak bunlardan bâzısını bâzısı üzerine artırmayarak misli misline (yânî müsâvî surette) satınız. Gümüşü de gümüşle satmayınız, ancak bunlardan bâzısını bâzısı üze­rine artırmaksızın misli misline (müsâvî surette) satınız. Bunlardan gâib (yânî müddetlendirilmiş) olanı da hâzır ve peşin olanla satmayınız. [209]

 

79-Dînârın Dînâr İle Müddete Bağlanmış Olarak Satılışı Babı

 

126-.......İbnu Cureyc şöyle dedi: Bana Amr ibnu Dînâr haber verdi; ona da Ebû Salih ez-Zeyyât, Ebû Saîd Hudrî'den işitip haber vermiştir: Ebû Saîd:

  Dînâr dînâr ile, gümüş de gümüş ile (artıksız değiştirilir), diyordu.

Ben Ebû Salih, Ebû Saîd'e:

— İbnu Abbâs böyle söylemiyor (yânî o fazlada ribâ vardır de­miyor da, ribâyı yalnız veresiyeye kasr ediyor), dedim.

Ebû Saîd de:

  Ben  İbn   Abbâs'a kavuşup  bunu sordum ve:   Ribâ'mn veresiyeye münhasır olduğunu Peygamber'den mi işittin, yoksa bu hükmü Allah'ın Kitâbı'nda mı buldun? dedim. İbnu Abbâs cevaben: Ben bunların hiçbirini de (yânî Peygamber'den işitmeyi de, Allah'ın Kitâbı'nda bulmayı da) söylemem. Sizler Allah'ın Rasûlü'nü benden daha iyi bilirsiniz. (Allah'ın Kitâbı'nda da böyle bir hüküm bulmuş değilim). Şu kadar ki, Usâme ibnu Zeyd bana, Peygamber(S)'in "Ribâ (fazlalıkta değil), ancak veresiyede carîdir" buyurduğunu haber ver­di, dedi [210].

 

80- Gümüşü Gümüş İle Müddete Bağlanmış Olarak Satmak Babı

 

127-....... Habîb ibnu Ebî Sabit haber verip şöyle dedi: Ben Ebu'I-Miahâl Yesâr ibn Selâme'den işittim, o şöyle dedi: Ben el-Berâ ibnu Âzib ile Zeyd ibn Erkam(R)'a sarraflıktan sordum. Bu iki sa-hâbîden herbiri, diğeri hakkında: O benden daha hayırlıdır (yânî da­ha iyi bilir), diyerek her ikisi de: Rasûlullah (S) va'deye bağlanmış borç olarak altını gümüşle satmaktan nehyetti, diyorlardı [211].

 

81- Altını Gümüşle Elden Ele Peşin Olarak Satmak Babı

 

128-.......Ebû Bekre(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) gümü­şü gümüş ile ve altını altın ile satmaktan nehyetti, ancak değiştirile­cek olan bu aynı cins mikdârların birbirine müsâvî olması hâli müstesnadır. Peygamber bizlere altını gümüş ile nasıl istersek; gümüşü de altın ile nasıl istersek (yânî müsâvî veya fazlalıklı olarak) satın aU mamızı emir buyurdu [212].

 

82- Kuru Hurmayı Yaş Hurma İle; Kuru Üzümü Yaş . Üzümle Satmaktan İbaret Olan Muzâbene Satışı Ve Arıyyeler Satışı Babı [213]

 

Enes ibn Mâlik: Peygamber (S) muzâbeneden ve münâkaleden nehyetti, demiştir [214].

 

129-.......İbn Şihâb şöyle dedi: Bana Salim ibn Abdillah, ba­bası Abdullah ibn Umer'den haber verdi ki, Rasûlullah (S): "Yaş mey­veyi (kızarmak, sararmak suretiyle) yenilmeye elverişli olduğu meydana çıkıncaya kadar satmayınız. Yaş hurmayı da kuru hurma mukaabi-linde satmayınız" buyurmuştur.

Aynı isnâd ile Salim şöyle dedi: Yine bana Abdullah ibn Umer, Zeyd ibn Sâbit'ten haber verdi ki, o: Rasûlullah (S) böyle yaş hur­manın, kurusu ile değiştirilmesini nehyettikten sonra, ariyyenin (mu­ayyen bir ağaçtaki yaş hurmanın, yerdeki) yaş veya kuru hurma ile değiştirilmesine ruhsat verdi. Bundan başkasında ruhsat vermedi, de­miştir [215].

 

130-.......İmâm Mâlik, Nâfî'den; o da Abdullah ibn Umer(R)'den, RasûlulIah(S)'ın muzâbene satışından nehy buyurduğunu ve (İbn Umer'in:) Muzâbene, yaş hurmayı ölçekle (tahmîn ederek) kuru hurma ile satın almak, yaş üzümü de kuru üzümle (yine böyle tahminî) öl­çekle satmaktır, dediğini haber vermiştir [216].

 

131-.......Ebû Saîd el-Hudrî(R)'den (şöyle demiştir): Rasûlul­lah (S) muzâbeneden de münâkaleden de nehyetti. Muzâbene, ağaç­ların başlarındaki yaş meyveyi (tahmîn ederek) kuru hurma ile satın almaktır [217].

 

132-.......İbn Abbâs (R): Peygamber (S) muhâkaleden ve mu zâbeneden nehyetti, demiştir.

 

133-.......Bize İmâm Mâlik, Nâfi'den; o da İbn Umer'den; o da Zeyd ibn Sâbit(R)'den, Rasûlullah(S)'ın, ariyye sahibine ariyyesi-ni (yânî ayırdığı ağaçlar üzerindeki yaş hurmayı) ne kadar kuru hur­ma getireceğini tahmîn ve takdir etmek suretiyle satmasına ruhsat verdiğini, tahdîs etmiştir [218].

 

83- Hurma Ağaçlarının Başları Üzerindeki Yaş Hurmaların Altın Ve Gümüş İle Satılması Babı

 

134-.......Câbir (R) şöyle demiştir: Peygamber (S), tadı hoş ve güzel oluncaya kadar (ağaç üstündeki) yaş meyveyi satmayı nehyetti ve: "Olgun yaş meyve ancak dînör ile, dirhem ile (yânı altın ve gü­müş para ile) satılır. Yalnız ariyyeler müstesnadır (onlar yaş veya ku­ru hurma ile satılabilir)" buyurdu [219].

 

135- Bize Abdullah ibnu Abdilvahhâb tahdîs edip şöyle dedi: Ben İmâm Mâlik'ten işittim. Ubeydullah ibnu'r-Rabî', İmâm Mâlik'e sorup:

  Dâvûd ibnu Husayn, Ebû Sufyân(Kuzmân)'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den; Peygamber (S): "Ariyyeler satışında beş vesk yâ-hud beş vesk'ten az mikdâra ruhsat verdi" hadîsini sana tahdîs etti mi? dedi.                                                                                      

İmâm Mâlik de:

  Evet, diye cevâb verdi [220].

 

136- Bize Alî ibnu Abdillah tahdîs edip şöyle dedi: Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Yahya fbnu Saîd şöyle dedi: Ben Buşeyr'den işittim; şöyle dedi: Ben Sehl ibn Ebî Hasmete'den işit­tim: Rasûlullah (S) yaş meyveyi kuru hurma ile satmayı nehyetmiş ve ariyyede (yânı satılmak üzere ayrılan ağaçlarda) satın alanların onu yaş meyve olarak yemeleri için ne kadar kuru hurma tutacağını tah­mîn etmek suretiyle, o kadar hurmaya satılmasına müsâade eylemiş­tir. Sufyân ibn Uyeyne diğer bir defasında: Ancak Peygamber ariyyede, sâhiblerinin onun getireceği kuru hurma mikdârmı tahmîn etmek su­retiyle, alıcıların onu yaş hurma olarak yemeleri için o kadar kuru hurmaya satmalarına ruhsat verdi, demiştir. Buhârî: Sufyân'ın bu iki sözü lâfzan biraz farklı iseler de, ma'nâca bir ve müsavidirler, dedi.

Sufyân dedi ki: Ben gencecik İ3İr oğlan çocuğu iken Yahya ibn

Saîd el-Ensârî'ye:

— Mekke ahâlîsi, Peygamber(S)'in kendileri için ariyyelerin (yânî meyveleri yaş olarak satılmak üzere ayrılmış olan ağaçların) satışına (kayıdsız olarak) ruhsat verdi diyorlar, dedim.

Yahya:

  Bunu Mekke ehline bildiren nedir? dedi.

Ben:

  Çünkü onlar bu hadîsi Câbir'den rivayet ediyorlar, dedim. Bunun üzerine Yahya sükût etti.

Yine bu isnadla Sufyân: Ben Yahya'ya söylediğim bu sözümle ancak Câbir'in Medîneli olduğunu (ve Mekkeliler'in bu hadîsi Câ-bir'den rivayet etmekte olduklarını) ifâde etmek istedim, dedi.

İbnu'l-Medînî dedi ki: Sufyân'a:

— Bu hadîste salâhı meydana çıkıncaya kadar yaş meyveyi sat­maktan nehy yoktur, denildi.

Sufyân:

  Hayır, yoktur, dedi [221].

 

84- Ariyyelerin Tefsiri Babı [222]

 

Ve İmâm Mâlik şöyle dedi:

 

Ariyye bir kişinin diğer bir kişiye, bahçesinin hurmalarından bir ağacın o yılkı mahsûlünü bağışlaması; sonra bağışlayan, bağışladığı kimsenin bu hurmaları toplamak için onun bahçesine girmesinden ezi­yet duymasıdır ki, bu sebeple hibe ediciye, o taze hurmaları o şahıs­tan kuru hurma karşılığında satın almasına ruhsat verildi [223].

Muhammed ibn İdrîs eş-Şâfiî de:

Ariyye, ancak beş vesk'ın aşağısında ölçek ile kuru hurma mu-kaabilinde ve elden ele peşin alınıp verilmekle olur, tahmîn ile olmaz demiştir.

Sehl ibn Ebî Hasme'nin "Vesklendirilmiş veskler" sözü, Şafiî'nin bu "Tahmîn ile olmaz" görüşünü kuvvetlendiren sözlerdendir [224].

Muhammed ibn îshâk, Nâfi'den; o da İbn Umer(R)'den rivayet ettiği hadîsinde şu tefsîri söyledi:

Ariyyeler, kişinin diğer kişiye kendi malından bir ve iki hurma ağacı bağişlamasıdır [225].

Yezîd ibn Hârûn el-Vâsıtî, Sufyân ibn Huseyn'den olmak

üzere şöyle dedi:

Ariyyeler fakirlere hibe edilmiş olan bir takım hurma ağaçları­dır ki, bu fakirler kuru hurmaya ihtiyâçlarından dolayı yaş hurmala­rın kuru hurma olmasını beklemeye muktedir olamazlardı da kendilerine bu yaş hurmaları (ne kadar kuru hurma getireceğini tah­minden sonra), istedikleri kuru hurma mukaabilinde satmalarına ruh­sat verildi [226].

 

137- .... Bize Mûsâ ibnu Ukbe, Nâfi'den; o da İbnu Umer'-den; o da Zeyd ibn Sâbit(R)'ten haber verdi ki, Rasûlullah (S) ariy-yeler hususunda onların kaç ölçek kuru hurma tutacağını tahmin ve takdir etmekle satılmalarına ruhsat vermiştir.

Râvî Musa ibnu.Ukbe: Ariyyeler bir takım hurma ağaçlarıdır ki, sen onların yanına gelirsin de, onların üstündeki yaş hurmaları kuru hurma karşılığında satarsın, demiştir [227].

 

85-Yaş Meyvelerin, Salâhları Meydana Çıkmadan Önce Satılmalarımın Hükmü) Babı

 

138-.......Ve îmâm Leys ibn Sa'd, Ebu'z-Zinâd Zekvân'dan söy­ledi ki, Urve ibnu'z-Zubeyr, Harise oğuUarı'ndan olan Sehl ibnu Ebî Haşmete el-Ensârî'den tahdîs eder idi. o da Zeyd ibn Sâbit'ten tahdîs etmiştir. Zeyd ibn Sabit (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) zama­nında bâzı insanlar henüz olgunlaşmamış yaş hurmaları (ağaç üstünde tahmin ederek) alırlar, satarlardı. Bu insanlar mahsûlü kesip de hak­lan ödeşmeleri zarnânı gelince, müşteri: Mahsûle duman dokundü;. herhangi bir hastalık isabet etti; korukları bozup dökülmelerine se-beb olan bir hastalık geldi; meyvelere bir takım âfât ve ayıplar arız oldu diyerek, bu hastalıklar sebebiyle da'vâya ve husûmete girişirler­di. Rasûlullah'ın huzurunda bu konudaki da'vâ ve husûmetler çoğa­lınca, Rasûlullah (S): "Madem ki siz erişilmemiş mahsûlün alışverişini bırakmayarak da'vâlaşmaya düşüyorsunuz, bir daha hurma meyve-sini ağaç üstünde salâhı meydana çıkıncaya kadar alıp satmayınız" buyurdu.

Zeyd ibn Sabit devamla: Rasûlullah'ın bu nehyi, meşveret mâ­hiyetinde idi. Bununla halk arasında bu nevi' alın satım yüzünden meydana gelen husûmetin çokluğuna işaret ediyordu, demiştir.

Hadîsin râvîlerinden Ebu'z-Zinâd: Zeyd ibn Sâbit'in oğlu Hâri­ce (ki Yedi Fakîh'ten biridir), bana: Babam Zeyd ibn Sabit, Süreyya yıldızı doğuncaya ve böylece mahsûlün sarısı kırmızısından seçilince­ye kadar kendi arazîsinin meyvelerini satmazdı, diye haber verdi, de­miştir.

Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Bu hadîsi Alî ibnu Bahr (234) rivayet edip, sened şöyle dedi: Bize Hakkâm tahdîsıedip şöyle dedi: Bize Anbese, Zekeriyyâ'dan; o da Ebu'z-Zinâd'dan; o da Urve'den; o da Sehî ibn Ebî Haşmete el-Ensârî'den; o da Zeyd ibn Sâbit'ten [228].

 

139-....... Bize İmâm Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer(R)Men haber verdi ki, Rasûlullah (S) yaş meyveleri salâhları meydana çıkıncaya kadar satmaktan nehyetmiş, bundan satıcıyı da, satın alıcıyı da nehyeylemiştir.

 

140-.......Enes(R)'ten (şöyle demiştir): Rasûlullah (S), meyvesi alacalanıncaya (kızarıncaya) kadar hurma ağacının meyvelerinin sa­tılmasını nehyetti.

Ebû Abdillah el-Buhârî: Hadîsteki "Hattâ tezhuve" lâfzıyle "Alacalanıncaya (kızarıncaya) kadar" demek istiyor, dedi [229].

 

141-.......Câbir ibn Abdilîah (R): Peygamber (S) meyve (koru­ğu) renklenmeye başlamadıkça satılmasını nehyetti, demiştir. Hadî­sin râvîlerinden biri tarafından: Meyve nasıl "Tuşakkıhu" eder? diye soruldu. Râvî Saîd ibn Minâ yâhud Câbir: Meyve, nev'ine göre kı­zarmağa yâhud sararmağa başlar da böylece ondan yenilmek devri girer, demiştir [230].

 

86- Hurma Ağacının (Yâhud Meyveli Ağacın) Meyvelerinin Salâhı Meydana Çıkmadan Önce Satılmasının Hükmü) Babı[231]

 

142-.......Enes ibn Mâlik (R), Peygamber(S)'in, salâhı meyda­na çıkıncaya kadar meyve satışından; ve yine alacalanıncaya kadar meyveli hurma ağacını satmaktan nehyettiğini tahdîs etmiştir. "Yezhu" lâfzının ma'nâsi nedir? denildi. Kızarması yâhud sararma-sıdır, dedi  [232]

 

87- Bâb: Şahıs, Salâhı Meydana Çıkmadan Önce Meyveleri Sattığında, Sonradan 0 Meyvelere Bir Âfet İsabet Ederse, Zarar Satıcıya Âiddir

 

 

143-.......Enesibn Mâlik (R): Rasûluİlah (S) hurma koruğu alacalanmcaya kadar meyvelerin satışından nehyetti, demiştir. Kendisine:

  Izhâ devrine girmesi (yânî alacalanması) nasıldır? denildi. Enes yâhud. Rasûlullah:.                                       

  Kızarınca, diye cevâb verdi.                           

Rasûlullah devamla:

-— "Re'y edip düşündün mü! Allah (gelişmeden satılan) bu mey­veyi (bir âfetle) men' ettiği zaman, sizin biriniz bu kardeşinin malını ne hakla alacaktır?" buyurmuştur [233].

Leys ibn Sa'd şöyle dedi: Bana Yûnus ibn Yezîd tahdîs etti ki, îbn Şihâb ez-Zuhrî: Eğer bir kimse salâhı belirmeden önce hurma ko­ruğunu satın alsa, sonra o koruk hurmaya bir âfet isabet etse, mey­dana gelen zarar, onu satan kimse üzerine olur, demiştir [234].

Yine ez-Zuhrî dedi ki: Bana Salim ibnu Abdillah, babası İbnu Umer'den haber verdi ki, Rasûlullah (S): "Yaş meyveyi salâhı beli-rinceye kadar alıp satmayınız. Yaş hurmayı da kuru hurma ile satmayınız" buyurmuştur [235].

 

88- Bedeli Bir Müddet Sonra Ödenmek Üzere Yiyecek Maddesi Satın Almak Babı

 

144-....... el-A'meş tahdîs edip şöyle dedi: Biz İbrâhîm en Nahaî'nin yanında selefteki (yânı mal peşin, parası veresiye olan alış verişteki) rehni zikrettik. İbrâhîm: Selef (yânî mal peşin, parası vere­siye olan alışveriş) hususundaki rehinde be's_ yoktur, dedi. Sonra İbrâhîm bize, el-Esved ibn Yezîd'den; o da Âişe(R)'den; Peyganv ber(S)Jin bir Yahûdî'den bir müddete kadar veresiye yiyecek madde­si (hububat) satın alıp, buna karşılık Yahûdî'ye kendi zırhını rehin bıraktığım tahdîs etti [236].

 

89- Bab: Bir Kimse Kendi Hurmaslıni Uindain Dama İyi Ki Hurma Nevi İle Değiştirmek İsterse (Ribâdan Selâmete Çıkmak İçin Ne Yapacaktır)?

 

145-.......Ebû Saîd Hudrî ve Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir:

Rasûlullah (S) bir kimseyi Hayber üzerine vergi âmiri ta'yîn etti. Sonra bu zât Hayber'den Cenîb (denilen en iyi) nevi' hurma ile geldi. Rasû­lullah:

  "Hayber'in bütün hurmaları böyle midir?" diye sordu.

O zât:

— Vallahi hepsi böyle değildir yâ Rasûlallah! Biz bu iyi hurma­dan bir sâ'ı (âdî hurmanın) iki sâ'ı ile; yine iki sâ' iyi hurmayı üç sâ'-âdî hurma ile alıp değiştiririz, dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah:

  ' 'Böyle yapma! Cem' denilen âdî hurmayı para ile sat, sonra bu paralarla Cenîb nev'i hurma satın al" buyurdu [237].

 

90- Erkek Hurma Telkihi Yapılmış Hurma Ağacı Satan Yâhud Ekilmiş Bir Tarla Satan Yahud İcâre İle Alan  : Kimse Babı [238]

 

Ebû Abdillah Buharı dedi ki:

Bana İbrahim söyledi: Bize Hişâm haber verip şöyle idedir Bize İbnu Cureyc haber verip şöyle dedi: Ben

ibnu Ebî Muleyke'den işittim; o İbnu Umer'in âzâdlısı Nâfî'den şöyle haber veriyordu: Çiçeği telkih yapılmış bir hurma ağacı, meyvesi zikrolunmayarak satılırsa, meyve o ağaca telkih yapmış olan kimseye âiddir. Mallı köle de, ekilmiş tarla da böyledir. Nâfi" bu üç şeyi (yânî meyveyi, köleyi ve ekini) İbn Cureyc'e

söylemiştir [239].

 

146-....... Abdullah ibn Umer(R)'den (şöyle demiştir): Rasûlullah (S): "Kim çiçeğine erkek hurma asılmış hurma ağacı satarsa, ağaç üstündeki meyve satana âiddir. Ancak satın alan müşteri, mahsûlün satışa dâhil olduğunu şart kılması hâli müstesnadır" buyurmuştur [240].

 

91- (Tarladaki Biçilmemiş) Ekinin Safî Hububatla Ölçekli Surette Satılmasının Hükmü) Babı

 

147-....... İbn Umer (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) muzâbene satışından nehyetti: Eğer bahçesi hurmalık ise, bahçesinin yaş hur­ma mahsûlünü kuru hurma ile ölçekleyerek satmaktan nehyetti. Eğer bahçe üzümlük ise, oranın yaş üzümünü ölçekle takdir edip, o ka­dar kuru üzüm mukaabilinde satmaktan nehyetti. Yâhud ekilmiş tarla olursa, onun biçilmemiş ekinini de belli bir ölçek mikdârına mukaa-bil satmaktan nehyetti. İşte Rasûlullah bu satışların hepsinden neh­yetti [241].

 

92- Hurma Ağacının Mahsulünü, Ağacın Kökü İle Satma(Nın Hükmü) Babı

 

148-.......Bize Leys ibn Sa'd, Nâfi'den;o da İbn Umer(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Herhangi bir kimse bir hurma ağacı­nı erkek hurma çiçeği ile telkih eder, sonra da bu ağacın kökünü sa­tarsa, o ağacın mahsûlü telkihi yapan kimseye âiddir. Ancak satın alan kimse mahsûlün satışa dâhil olmasını şart etmesi hâli müstesnadır" buyurmuştur [242].

 

93- Muhâdara Satışı (Yâni Meyve Ve Tahılları Henüz Yeşil İken Ve Salâhları Belirmeden Önce Satma) Babı

 

149-.......Enes ibn Mâlik (R): Rasûlullah (S) muhâkale, muhâdara, mülâbese, munâbeze ve muzâbene satışlarından nehy buyur­du, demiştir [243].

 

150-.......Humeyd et-Tavîl'den; o da Enes(R)'ten (şöyle demiş­tir): Peygamber (S), hurmanın taze meyvesini alaca oluncaya kadar sat­maktan nehyetti. Humeyd: Bizler, Enes'e: Meyvenin alacalanması nedir? diye sorduk. Enes: Meyve (cinsine göre) kızarır, sararır. Ne düşünürsün, bana haber ver! Allah o koruk meyveyi men' ederse, sen kardeşin mesabesinde olan müşterinin malını (yânı parasını) neye mu-kaabil halâl sayacaksın? dedi  [244].

 

94- Hurma Ağacı Göbeğinin Satılması Ve Yenilmesi Babı [245]

 

151-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber'in yanında bulunuyordum, kendisi hurma ağacı göbeği yemekte idi. "Ağaç cinsinden bir ağaç nev'i vardır ki, o mü'min kimse gibi­dir?" buyurdu. Ben, o hurma ağacıdır diye söylemek istedim. Bir de baktım ki, ben oradaki insanların en genciyim. (Büyüklere saygı ola­rak sükût edip söylemedim.) Rasûlullah (S): "O, hurma ağacıdır" buyurdu [246].

 

95- Şehirler Halkının Buyu', İcâre, Ölçü, Tartı Gibi Hususlardaki Hukukî İşlerini Öteden Beri Tanıyageldikleri Ve Aralarında Kendi Niyetlerine Göre Meşhur Olan Örfleri. Âdetleri Ve Gidişleri Üzere İcra Eden Kimse Babı [247]

 

Kaadi Şurayh de (bir mes'eleden dolayı kendisine müracaat eden ve san'atlarının örfünden bahseden) iplîkçi esnafına: Aranızda sabit olan âdetleriniz hukukî muamelelerinizde muteberdir, caizdir, demiştir.

Ve Abdulvahhâb, Eyyûb Sahtıyânî'den; o da Muhammed ibn Sîrîn'den söyledi ki; o: Bir şehirde on dirheme satılan bir şeyin onbir dirheme satılmasında be's yoktur. Ve satıcı sattığı mala yaptığı harcamalar için de ayrıca bir kâr alabilir, demiştir.

Peygamber (S) de, Muâviye'nin anası Hind'e:

"Kocanın malından örfe göre kendine ve çocuklarına yetecek mikdârı al" buyurdu.

Yüce Allah da:

"Yetîm velîlerinden fakır olan kimse örfe göre yetîm malından bir mikdâr yesin..." buyurdu (en-Nisa: 5). Hasen el-Basrî, Abdullah ibn Mirdâs'tan bir eşek kiraladı da, pazarlıkta İbn Mirdâs'a: Kaça kiraya verirsin? dedi. O da Hasen'e:

İki dânık'a veririm, dedi. Hasen razı olup eşeği aldı ve bindi. Sonra Hasen diğer bir kerre daha îbn Mirdâs'a geldi de: Eşeği istiyorum, eşeği istiyorum, dedi ve geçen âdete güvenerek onunla yeniden ücret şartlanması yapmadan binip gitti. Akabinde ona yarım dirhem gönderdi [248].

 

152-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ebû Taybete, Rasûlullah'ı kan alma tedavisi yaptı da, Rasûlullah, Ebû Taybete'ye bir sâ' (1040 dirhem) hurma verilmesini emretti. Bundan başka Ebû Tay-bete'nin efendisi(Hârise oğulları)ne de Ebû Taybete'nin (ödemeye mü­kellef olduğu) vergisinden hafifletmelerini emir buyurdu [249].

 

153-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Muâviye'nin anası Hind, Rasûlullah'a:

— Kocam Ebû Sufyân cimri, hırslı bir adamdır. Onun malın­dan gizlice almamda bana bir günâh var mıdır? diye sordu.

Rasûlullah (S):

  "Örfe göre sen kendine ve oğullarına yetecek mikdâr al!" bu­yurdu [250].

 

154-.......Urvetu'bnu'z-Zubeyr, Âişe (R) şöyle derken işitmiştir: "(Velîlerden) kim zengin ise (yetimin malından) kaçınsın. Kim de fakır ise, o hâlde örfe göre yesin... " (en-Nisâ: 5) âyeti, yetimin işle­rini yapan ve malım ıslâh eden yetîm velîsi hakkında indirildi. Yetîm velîsi fakir olursa yetîm malından ma'rûf Ölçüde yer (faydalanır) [251].

 

96- Ortağın. Kendi Ortağından Satım Alım Yapması Babı

 

155-.......Câbir (R): Rasûlullah (S) şuf'ayı taksîm olunmamış her malda kıldı. Sınırlar konulduğu ve yollar ta'yîn edilip geçirildiği zaman şuf'a yoktur [252].

 

97- Arâzî, Evler Ve Metâ'ların Taksim Edilmemiş Şuf'ali Mallar Olarak Satışı Babı

 

156-.......Câbir (R), Peygamber (S) taksîm edilmemiş her mal­da şuf'a ile hükmetti. Sınırlar konulduğu ve yollar ta'yîn edildiği za­man şuf'a yoktur, demiştir [253].

 

157- Bize Müsedded tahdîs edip şöyle dedi: Bize Abdulvâhid bu geçen hadîsi tahdîs etti. Müsedded bu rivayetinde ''Taksîm olunma­yan her şeyde" diye söyledi. Hişâm ibn Yûsuf, bu hadîsi Ma'mer ibn Râşid'den rivayet etmekte Abdulvâhid'e mutâbaat eyledi.

Abdurrazzâk ibn Hemmâm kendi rivayetinde "Taksîm olunma­yan her malda" diye söyledi. Ve keza bu hadîsi Abdurrahmân ibnu İshâk da ez-Zuhrî'den olmak üzere rivayet etmiştir [254].

 

98- Bâb: Bir Kimse Başka Biri İçin, Onun İzni Olmaksızın Birşey Satın Aldığında, O Şahıs Buna Rızâ Gösterir, Kabul Ederse (Bu Fuzûlî Alış Caiz Olur Mu)? [255]

 

158-.......Bize İbnu Cureyc haber verip şöyle dedi: Bana Mûsâ ibnu Ukbe, Nâfi'den;o da İbnUmer(R)'den haber verdi ki,Peygam­ber (S) şöyle buyurmuştur:

"Üç kişi sefere çıktılar. Yürürlerken yağmura tutuldular ve dağda bir mağaraya girdiler. Bunlar orada iken bir taş düşüp mağaranın ka­pısını üzerlerine kapadı. Bunlar birbirlerine:

— Hayâtınızda işlediğiniz en hayırlı işi söyleyerek Allah'a dua ediniz (belki Allah kapıyı açar), dediler.

Bunlardan birisi:

  Yâ Allah! Bilirsin ki, benim yaşlı ihtiyar annemle babam vardı. Ben her gün koyunlarımla mer'aya çıkar, onları otlatır, sonra gelip sağardım. Sütü evvelâ ana babama getirirdim de onlar içerlerdi. Sonra sırasıyle çocuklara, akrabalara ve kadınıma içirirdim. Yalnız gece­lerden bir gece bir mania sebebiyle geç kalmıştım. Geldiğimde ana babamı uyumuşlar buldum. Onları uyandırmak istemedim. Ayak ucumda da çocuklar mütemadiyen ağlıyorlardı (Fakat ben onlardan evvel çocuklara içirmeyi doğru bulmuyordum). İşte o gece onlar uyu­yarak, ben başlarında bekleyerek sabahladık. Yâ Allah, sen pek iyi bilirsin ki ben ana babam üzerinde yalnız senin rızânı kazanmak için bu işi yaptım. Bunun için şu kapıyı bize bir parça aralar da oradan gökyüzünü görelim! diye duâ etti.

Bunun üzerine taş onlardan birazcık açıldı. Bunlardan bir diğeri şöyle dedi:

  Yâ Allah! Sen yakînen bilirsin ki, ben amucamın kızlarından birini, bir erkeğin kadınları sevmesinin en hararetlisiyle severdim. Ben ona sevgi açıkladıkça, o bana: Sen bu kıza yüz dînâr vermedikçe bu kızdan birşeye nail olamazsın, derdi. Ben bu parayı kazanmak için çalıştım, nihayet parayı biriktirip amucam kızına getirdim. Emele nail olmak için hiçbir mâni' kalmayıp, onun iki ayağı arasına oturduğumda kız bana: Allah 'tan kork! Yaratıcı kudretin koyduğu mührü bozma;

o bekâret mührü yalnız hakk yoluyla nikâhla açılır, dedi. Ben bu söz akabinde kalktım ve kızı bıraktım. Ey Rabb'im, sen pek iyi bilirsin ki, ben kızdan bu çekilmemi senin rızânı kazanmak için yaptım. Bi­nâenaleyh bizden bu kayayı aç! dedi.

Kapı onlardan üçte iki mikdânnda açıldı.

Üçüncü kişi de şöyle dedi:

— Yâ Allah! Muhakkak sen bilmektesin ki, ben bir ölçek darı ile bir işçi tutmuştum. Ben ona iş sonunda ücretini verdim, fakat o bu ücretini almaktan çekindi (bırakıp gitti). Ben mevsiminde bu darı­yı ektim. Nihayet mahsûlü ile bir sığır, bir de çoban satın aldım. Bir müddet sonra bu işçi geldi ve bana: Ey Allah'ın kulu, haydi benim hakkımı bana ver, dedi. Ben de ona: Şu sığırlara ve çobanına git; çünkü onların hepsi senindir (onları al), dedim. O zât: Benimle alay mı ediyorsun! dedi. Ben: Hayır, seninle alay etmiyorum. Bunlar ha­kîkaten senindir, dedim. (Gitti, bunları alıp götürdü.) Yâ Allah! Sen şübhesiz biliyorsun ki, ben bu malı o işçiye senin rızânı kazanmak için verdim. Bizden bu kayayı aç! diye duâ etti.

Akabinde mağaranın kapısı onlara açıldı (Bu üç kişi de mağara­dan çıktılar)."

 

99- Müşriklerle Ve Harb Ehli Olanlarla Alışveriş Etmek Babı

 

159-.......Ebû Bekr'in oğlu Abdurrahmân (R) şöyle demiştir:

Biz bir seferde Peygamberdin maiyyetinde idik... Sonra başının saç­ları çok uzamış, uzun boylu bir müşrik kişi, bir koyun sürüsü ile on­ları severek geldi. Peygamber (S) o müşrike:

— "Koyunları satıyor musun? Yoksa atıyye yâhud hediye ola­rak mı getirdin?" diye sordu.

O çoban:

— Hayır, atıyye yâhud hediye değildir; fakat satılıktır, diye ceverdi.

Akabinde Peygamber o müşrikten bir koyun satın aldı [256]...

 

100- Müslimin Harbî Olan Kimseden Köle Satın Alması Harbînin Hibesi Ve Âzâd Etmesi Babı [257]

 

Ve Peygamber (S) Selmân'a:

"Mâlikin ile hürriyetini satın alma mukaavelesi yap" buyurmuştur. Hâlbuki Selmân (bir harb esîri değil) hürr bir kimse idi. Medine'ye gelirken yol arkadaşları Selmân'ı, esîr diye zulm edip satmışlardı [258].

Ammâr, Suheyb ve Bilâl de esîr yapılmışlardı [259].

Yüce Allah da şöyle buyurdu: "Allah rızk hususunda kiminizi kiminizden üstün kıldı.

O üstün kılınanlar, onda hepsi beraber olmak üzere, rızıklarım elleri altındakilere verici değillerdir. O hâlde bunlar Allah'ın nVmetini bilerek inkâr mı ediyorlar?" (en-Nahl: 71) [260]

 

160-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöy­le buyurdu: "îbrâhîm Peygamber, Sâre ile sefere gitti de, onunla bir şehre girdi. Orada meliklerden bir melik yâhud cebbarlardan bir cebbar hükümdar vardı. Bu iplim hükümdara:

— îbrâhîm kadınların en güzelinden olan bir kadınla bu şehre girdi, denildi.

Hükümdar:

  Yâ îbrâhîm, beraberindeki kadın kimdir? diye haber gönderdi.

îbrâhîm:

  (Dînde) kardeşimdir, diye cevâb verdi. Sonra îbrâhîm dönüp, Sâre'nin yanına geldi ve:

  Sakın benim sözümü yalan çıkarma. Ben onlara, senin be­nim kızkardeşim olduğunu haber verdim. Allah'a yemîn ederim ki, yeryüzünde (bizim inandığımız esâslara) benden ve senden başka îmân eden hiçbir kişi yoktur, dedi.

Ve akabinde İbrahim, Sâre'yi hükümdara gönderdi. Sâre varın­ca, melik Sâre'ye doğru kalktı. Sâre de hemen abdest aldı ve namaza durdu. (Namazı müteâkib:)

  Yâ Allah, ben Sana ve Senin Rasûlü'ne îmân ettimse ve ben fercîmi zevcimden başkasına karşı ebedî muhafaza eyledimse, şu kâ­firi benim üzerime musallat etme! diye duâ etti.

Adamın nefesi derhal boğuldu; horlamağa, hattâ ayağı ile yere vu­rup deprenmeğe başladı."

Hadîsin râvîsi el-A'rac şöyle dedi: Ebû Seleme ibnu Abdirrah-mân, Ebû Hureyre'nin şöyle dediğini söyledi:

"Sâre:

  Yâ Allah, eğer bu herîf ölürse, bunu bu kadın öldürdü deni­lir, dedi.

Bunun üzerine o zâlim, sarasından salıverildi. Sonra hükümdar, Sâre'ye (ikinci defa taarruza) kalkıştı. O da derhâl kalkıp abdest ala­rak namaza durdu. Ve:

Yâ Allah, ben Sana ve Senin Rasûlü'ne îmân ettimse ve nâ-

mûsumu zevcim müstesna olmak üzere herkese karşı iyice korudum-sa, şu kâfiri benim üzerime musallat etme! diye duâ ediyordu. Adamın derhâl nefesi tıkandı, horlamaya, hattâ ayağı ile yere

vurup deprenmeye başladı."

Abdurrahmân şöyle dedi: Ebû Seleme şöyle dedi: Ebû Hureyre

şöyle dedi:

"Sâre:

  Yâ Allah, eğer bu adam Ölürse, bunu bu kadın öldürdü deni­lir, dedi.

Bunun üzerine adam sarasından ikinci defa, yâhud üçüncü de­fada da salıverildi.

Bunun üzerine o melik kendi adamlarına:

  Vallahi siz bana (insan değil), muhakkak bir şeytân gönder­mişsiniz. Siz bu kadını îbrâhîm 'e geri gönderiniz. Hâcer'i de Sâre'ye

hediye veriniz! dedi.

Müteakiben Sâre, îbrâhîm Peygamberi dönüp geldi. Ve ona

(vak'ayı anlatıp):

— Anladın mı, Allah kâfiri zelîl etti ve bir cariyeyi de bana hiz­metçi verdi, dedi" [261].

 

161-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Sa'd ibnu Ebî Vakkaas ile Abd ibnu Zem'a bir oğlan çocuğu hakkında da'vâlaştılar. Sa'd:

— Yâ Rasûlallah! Bu çocuk erkek kardeşim Utbe'nin oğludur. O, bu çocuğun kendi oğlu olduğunu bana ahid verdi. Çocuğun Üt-be'ye benzeyişine bak, dedi.

Abd ibnu Zem'a da:

— Yâ Rasûlallah, bu çocuk benim kardeşimdir. Babamın döşe­ği üzerinde, babamın cariyesinden doğmuştur, dedi.

Rasûlullah (S) çocuğun sîmâsındaki benzeyişe baktı ve çocuğun Utbe'ye aÇık bir surette benzeyişini gördü. Akabinde:

  "Yâ Abd, bu çocuk senin(kardeş\n)dir. Çocuk döşeğindir; zina ediciye de mahrumiyet vardır. Yâ Şevde binte Zem 'a, sen de (nedb ve ihtiyat olarak) bundan sonra bu çocuktan (yânı Abdurrahmân'-dan) perdelen" buyurdu.

Artık Şevde, bu Abdurrahmân'a hiç bakmadı [262].

 

162-.......Abdurrahmân ibn A-vf (R) Suheyb er-Rûmî'ye hitaben:

— Allah'tan kork, kendi babandan başkasına neseb iddia etme! dedi.

Suheyb de ona:

— Benim şöyle şöyle şeylerim olması ve benim babamdan baş­kasına neseb iddia etmekliğim beni sevindirmez. Lâkin ben (babamı ve soyumu bilen) küçük bir çocuk iken (Romalılar tarafından) çalın­dım, dedi [263].

 

163-....... Hakîm ibn Hızâm (R) haber verip şöyle demiştir:

— Yâ Rasûlallah! Bir takım işlere ne dersin? Ben Câhiliyet dev­rinde sadaka, köleyi hürriyete kavuşturmak, hısımlarla ilgilenmek nev'inden bir takım işlerle ibâdet etmeğe çalışırdım. O işlerde benim lehime bir ücret ve sevâb var mıdır? diye sordum.

Rasûlullah (S):

  "Sen mazide kazanmış olduğun hayırlarınla -yâhud: hayırla­rın üzerine yükselerek- müslümân oldun!" buyurdu [264].

 

101- Tabaklanmalarından Önce Meyte Derilerini Satmak Sahih Olur Mu Olmaz Mı?) Babı

 

164-.......Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle haber vermiştir: Rasû­lullah (S) ölmüş bir koyunun yanından geçti de:

  "Bunun derisiyle faydalansaydiniz ya!" buyurdu. Sahâbîler:

  Bu koyun kendiliğinden ölmüştür, dediler. Rasûlullah:

  "Ölü hayvanın ancak etini yemek haram oldu" buyurdu [265].

 

102- Domuzu Öldürmek (Meşru" Mudur?) Babı  

 

Ve Câbir ibn Abdülah (R): Peygamber (S) domuzu   fot satmayı haram kıldı, demiştir [266]

 

165-.......Ebû Hureyre (R) şöyle diyordu: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Nefsim elinde olan Allah'ayemîn ederim ki, muhakkak Meryem'in oğlu îsâ'nın sizin içinize âdil bir hakem olarak inmesi, Hrıstiyanlar'in o haçını kırması, domuzu öldürmesi, cizye vergisini indirmesi, malın hiçbir kişinin kabul etmiyeceği kadar çoğalıp taş­ması vâki' olacaktır"[267]

 

103- Bab:

 

"Murdar ölmüş hayvanın iç yağı eritilmez; ondan çıkarılan yağ satılmaz". Bu hadîsi Câbir (R), Peygamber(S)'den rivayet etmiştir [268].

 

166-.......İbn Abbâs (R) şöyle diyordu: Umer ibn Hattâb'a fulan kimsenin şarâb sattığı haberi ulaştı. Bunun üzerine Umer (R): Allah o fulan kimseyi öldürsün! O, Rasûlullah(S)'ın "Allah Yahûdîler'in canlarını alsın; onlara iç yağları haram kılındı da onlar bu yağları erittiler ve sattılar" buyurduğunu bilmedi mi? dedi [269].

 

167-.......Ebû Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Allah Yahûdîler'e la'net etsin. Onlara iç yağlar ha­ram kılındı da onlar bu yağlan sattılar ve bedellerini yediler".

Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: "Kaatelehumullâhu", "Allah on­lara la'net etsin" demektir. Çünkü "Katıle'l-harrâsûn", "Kahrolsun o koyu yalancılar" (ez-zâriyât: ıo) ma'nâsınadır [270].

 

104- Kendisinde Rûh Bulunmayan Cansız .Varlıkların Resimlerinin Satılması Ve Resim Edinmek, Yapmak. ,  Satmaktan Mekruh Sayılan Şeyler Babı

 

168-.......Saîd ibnu Ebi'l-Hasen şöyle dedi: Ben İbn Abbâs'ın yanında idim. Ona bir kimse geldi ve:

— Yâ İbni Abbâs! Ben öyle bir insanım ki, benim, maişetim an­cak elimin san'atından ibarettir. Ben şu resimleri yaparım (bunların gelirleriyle geçinirim), dedi.

İbn Abbâs:

— Ben sana başka değil, yalnız Rasûlullah'tan işittiğim bir ha­dîsi söyleyeceğim: Rasûlullah (S) şöyle buyuruyordu: "Her kim bir suret yaparsa, şübhesiz Allah o kimseyi yaptığı surete can üfleyince-ye kadar azâb edecektir. Hâlbuki sureti resmeden o kişi, yaptığı sû- • rete ebediyyen rûh üfleyip veremiyecektir".

ibn Abbâs'ın bu cevâbı üzerine o ressam kişi şiddetli bir hışıltı ile har har soludu, benzi sarardı. İbn Abbâs (ona acıyarak):

— Vayh sana yazıklar oldu. San'atım muhakkak işlemek zaru­retinde isen sana şu ağaç ve kendisinde rûh olmayan her şeyi tasvir etmeni tavsiye ederim, dedi  [271].

Ebû Abdillah el-Buhârî dedi ki: Saîd ibnu Ebî Arûbe, bu tek ha­dîsi en-Nadr ibnu Enes'ten işitmiştir [272].

 

105- Şarâbda Ticâret Yapmanın Haram Kılınması Babı

 

Câbir (R): Peygamber (S) şarâb satmayı haram kıldı, demiştir [273].

 

169-.......Âişe (R): el-Bakara Sûresi'nin son âyetleri -ki ribâ âyet­lerinden sûrenin sonuna kadar devam eden 275-286. âyetler- indiği zaman, Peygamber (S) mescide çıktı da: "Şarâb hususunda ticâret yapmak haram kılındı" buyurdu [274].

 

106- Hürr Bir İnsanı (Bilerek Köle Diyk):Satan Kimsenin Günâhı Babı

 

170-.......Ebû Hureyre(R)>den (şöyle demiştir): Peygamber (S) şöyle dedi: "Allah şöyle buyurdu; Üç sınıf insan vardır ki, kıyamet gününde ben onların hasmıyımdır: Biri şu kimse ki, benim adıma ye­min edip (ahd eder de) sonra ahdini bozar. İkincisi hürr bir insanı köle diye satar da onun parasını yer. Üçüncüsü şu kimse ki, bir işçiyi ücretle tutar, onu çalıştırıp işi tam yaptırır da, onun ücretini vermez" [275].

 

107- Peygamber (S) Yahudileri Medine'den Sürgün Ettiği Zaman Onlara Arazîlerini Ve Deve Gübrelerini Satmalarını Emretmiştir Babı

 

Yahûdîler'in bu sürülüşü hakkında Saîd el-Makbûrî'nin Ebû Hureyre'den rivayet ettiği hadîs vardır [276].

 

108- Köleyi Köle İle, Hayvani Hayvan İle Veresiye Olarak Satmadın Hükmü) Babı

 

İbn Umer, sahibinin muhafazasında bulunan ve sahibinin Rebeze'de müşteriye teslim edeceği bir binek devesini dört baîr (yânî deve) karşılığında satın aldı. İbn Abbâs da: Bir deve bazen iki deveden daha hayırlı olur, demiştir. Râfi' ibn Hadîc de iki deve karşılığında bir deve satın aldı da, satan adama o iki devenin birini hemen verdi ve: Diğerini sana inşâallah yarın geciktirmeden kolaylıkla getiririm, dedi,

Saîd ibn Müseyyeb: Hayvanlar hususunda ribâ yoktur.

Deve iki deve ile; koyun iki koyunla veresiye olarak V- satılabilir, demiştir. İbn Şîrîn de: Bir devenin iki deve ile veresiye olarak ve bir dirhemin bir dirhemle satılmasında be's yoktur, demiştir [277].

 

171-.......Enes ibn Mâlik(R)'Şöyledemiştir:Hayber esirleri için­de Safiyye bintu Huyey ibn Ahtab vardı. Dıhye el-Kelbî'nin mülki­yetine geçti. Sonra Peygamber'e geçti, demiştir [278].

 

109- Köle Satışı Babı

 

172-....... ez-Zuhrî şöyle dedi: Bana Abdullah ibnu Muhayrîz haber verdi. Ona da Ebû Saîd el-Hudrî haber vermiştir: Ebû Saîd, Pey-gamber'in yanında otururken:

— Yâ Rasûlallah! Biz bir takım kadın esirlere nail oluyoruz (ve onlara cinsî yaklaşma yapıyoruz). Fakat biz bu esîr kadınları satıp paralara sâhib olmayı istiyoruz. Bunun için azletmek hususunda na­sıl düşünüyorsun? dedi.

Rasûlullah (S):

— ''Sizler hakîkaten bunu yapıyor musunuz? Azli yapmamanız üzerinize vâcib değildir. Çünkü şu muhakkak ki, Allah'ın dünyâya çıkmasını yazmış olduğu herbir hayât sahibi insan, mutlak meydana çıkacaktır" buyurdu [279].

 

110- Müdebber (Yânı Hürriyete Kavuşması Efendisinin Ölümüne Bağlanmış Olan) Kölenin Satılması Babı

 

173-.......Câbir ibn Abdillah (R), Peygamber (S) hürriyete ka­vuşturulması efendisinin ölümüne bağlanmış olan müdebber köleyi sattı, demiştir.

 

174-.......Amr ibnu Dînâr, Câbir ibn Abdillah'tan; Rasûlullah (S) hürriyeti efendisinin ölümüne bağlanmış olan müdebber köleyi sattı, derken işitmiştir [280].

 

175-.......Zeyd ibn Hâlid ve Ebû Hureyre (R) ikisi haber verdi­ler ki, kendileri Rasûlullah'tan işitmişlerdir: Rasûlullah'a, muhsan kılınmış hâldeyken zina yapmayı âdet eden bir cariyenin hükmünden sorulmuştu. Rasûlullah (S): "O cariyeye deynek cezası uygulayın. Son­ra yine zina ederse yine deynekleme cezası uygulayın. Sonra üçüncü yâhud dördüncü kenesinde onu satınız" buyurdu [281].

 

176-.......Ebû Hureyre (R) şöyle dedi: Ben Peygamber (S)'den işittim, şöyle buyuruyordu: "Sizden biriniz dişi kölesi zina ettiği, aka­binde de zinası (beyyine, gebelik veya ikrar ile) meydana çıktığında, efendisi onu (hürrenin cezasının yarısı olan) hadd cezası olmak üze­re, deynekle kamçılasın. Ve onu deyneklemeden sonra zinayı başına kakmasın. Sonra üçüncü defa zina eder ve zinası delille meydana çı­karsa, artık efendisi onu kıldan bir ip karşılığında bile olsa satsın" [282].

 

 

111- Bâb: Şahıs, Satın Aldığı Câriye Rahimini Temizlemeden Önce Câriye İle Yolculuk Eder Mi? [283]

 

Hasen el-Basrî: Şahsın cariyeyi öpmesini yâhud (fercin berisinde olmak üzere) câriye île mübaşeret etmesini

bir be's (yânî günâh olarak) görmemiştir. İbn Umer (R): Cima' olunan câriye hibe edildiği yâhud satıldığı yâhud hürriyete kavuştuğu zaman, hayızlanmak suretiyle rahimi tertemiz kılınsın; bakire olan kıza rahim temizlendirilrnesi yaptırılmaz, demiştir.

Atâ ibn EbîRebâhda: Erkeğin, başkasından hâmile bulunan cariyesinden fercin berisinde olmak üzere nasîb almasında be's yoktur, demiştir. Yüce Allah da: "üf/ onlar ırzlarını koruyanlardır. Şu var ki zevcelerine yâhud sağ ellerinin mâlik olduklarına karşı (olan durumları) müstesnadır. Çünkü onlar (bu takdirde) kınanmış değillerdir" (el-Mü'minûn: 5-6) buyurmuştur  [284].

 

177-.......Enesibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Hayber'e geldi. Nihayet Allah O'na (Kamus denilen) kal'ayi açtığı zaman kendisine Huyey ibn Ahtâb'ın kızı Safiyye'nin güzelliği zikr olundu. Safiyye yeni evlenmiş bir gelin iken, Safiyye'nin kocası öldürülmüş idi. Rasûlullah ganimetten payı olarak Safiyye'yi kendisi için seçip aldı ve Safiyye ile yola çıktı. Nihayet bizler Medine yakınında Seddu'r-Ravhâ denilen yere ulaştık. Safiyye işte orada hayzından temizlenip halâl oldu ve Peygamber, Safiyye ile evlendi. Sonra Peygamber ta­baklanmış ve yere yayılan küçük bir deri üzerinde hurma, yağ ve keş karışığı "hays" denilen bir yemek yapıp hazırlattı. Sonra Rasülullah (nikâhı şöhretlendirmek için) ben Enes'e: "Etrafındaki insanlara bil­dirip i'lân et" buyurdu. İşte bu hurma, yağ ve yoğurt kurusu karışı­ğı, Rasûlullah'ın Safiyye üzerine yaptığı düğün aşı oldu. Sonra Medine'ye doğru yola çıktık.

Enes dedi ki: Ben Rasûlullah'ı gördüm ki, bir abayı binek deve­sinin hörgücü üzerine, kendi arka tarafına Safiyye için doluyor, son­ra devesinin yanına oturuyor, akabinde dizini koyuyor, bu sırada Safiyye de kendi ayağını Peygamber'in dizi üzerine koyarak deveye biniyordu [285].

 

112- Meytenin Ve Putların Satılması(Nın Harâmlığ1nı Beyân) Babı

 

178-.......Bize Leys ibn Sa'd, Yezîd ibn Ebî Habîb'den; o da Atâ ibn Ebî Rebâh'tan; o da Câbir ibn Abdillah(R)'tan tahdîs etti. Câbir, Rasülullah (S), Mekke Fethi senesinde Mekke'de iken, şöyle buyururken işitmiştir:

  "Şübhesiz Allah ve Rasûlü şarâbın, meytenin, domuzun, sa­nemlerin satışım haram kıldı" buyurdu.

Rasûlullah'a:

— Yâ Rasûlallah! Murdar ölen hayvanın iç yağları hakkında ne dersiniz? Murdar ölen hayvanların iç yağları ile gemiler cilalanır, de­riler yağlanır, onunla insanlar (mum yapıp) ışıklanır? diye soruldu.

Rasülullah:

  "Hayır, murdar yağı satmayınız. Bu satış haramdır"buyurdu. Bundan sonra Rasülullah "Bu satış haramdır" sözünü söyledi­ği zaman:

  "Allah Yahudiler'e la'net etsin! Allah murdar ölen hayva­nın iç yağlarını haram kıldığı zaman onlar bu yağı eritip güzelleştir-diler, sonra onu sattılar da parasını yediler" buyurdu  [286]

Ebû Âsim şöyle dedi: Bize Abdulhamîd tahdîs edip şöyle dedi: Bize Yezîd ibn Ebî Habîb tahdîs edip şöyle dedi: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh, Câbir'in bu hadîsini yazıp Mekke'den gönderdiği mektubunda: Ben Câbir'den işittim; o da Peygamber'den, dedi [287].

 

113- Köpek Bedeli(Nin Hükmü) Babı

 

179-.......Ebû Mes'ûd, Ukbe ibnu Amr(R)'den (şöyle demiş­tir): Rasûlullah (S) köpek bahâsından, zina kazancından, kâhinlik üc­retinden nehyetti  [288].

 

180-.......Ebû Cuhayfe'nin oğlu Avn haber verip şöyle demiş­tir: Ben babam Ebû Cuhayfe'nin kan alma tedavisi yapan bir köle satın aldığını gördüm. (Ebû Cuhayfe emretti de bunun âletleri kırıl­dı.) Ben babama bu kan alma âletlerinin kırılma sebebini sordum. Babam: Rasûlullah (S) kan alma bedelinden, köpek bedelinden, ka­dın kölenin (haram olan) kazancından nehyetti. Ve yine Rasûlullah döğme yaptırana, ribâ yiyiciye, ribâ kazancı yedincisine la'net etti; suret yapan musavvir kişiye de la'net etti, dedi [289].



[1] Buhârî buraya kadar kendilerinden âhiret tahsîli kasdedilen İbâdetler bölümle­rini yazmıştır. Bundan sonra kendilerinden dünyevî hayırlar tahsîli kasd olu­nan muamelât bölümlerini yazmaya başlamıştır. Buhârî ibâdetler bölümlerini ehemmiyetlerinden dolayı öne geçirmiş, sonra muamelât bölümlerini ikinci ola­rak yazmıştır. Çünkü bunlar da yaşamak için zarurî olan işlerdir. Buhârî Nikâh bahsini de geriye bırakmıştır. Bundan, Buhârî'nin medenî muameleleri, aile mü­nâsebetlerinden daha mühim gördüğü anlaşılır.

Buyu', Be/in cem'idir. Bey' lügatte mutlak mübadele yânî malı mala de­ğişmek demektir. Satmak ve satın almak ma'nâsında kullanılır ki, mülkten çı­karma ve mülke girdirme ta'bîr olunur. Bu cihetle bey' zıdd ma'nâlı kelimelerdendir. Şirâ lâfzı da böyle satmak ve almak ma'nâlarına konmuş ola­rak zıdd ma'nâlardan olur.

Şeriat örfünde bey': Bir malı öbür mal ile iki tarafın rızâları (yânî îcâb ve kabul) ile değişmektir.

Muamelâtta bey'in bir haylî nevi'leri vardır:

Bey'u mutlak: Aynı semen ile bey';

Bey'u mukaayede: Aynı ayn ile;

Bey'u selem: Borcu ayn ile;

Bey'u sarf: Semeni, başka bir semen ile;

Bey'u murabaha: Semeni, evvelki semene ziyâde ile;

Bey'u tevliye: Semeni ziyâdesiz olarak;

Bey'u vazîa: Semeni evvelden noksanı ile bey'dir.

Bunlardan başka olan lâzım, tam, gayrı lâzım, hıyar, sahîh, fâsid, bâtıl.... gibi bâzı nevi'leri de vardır. Bunların tafsili gelecektir.

İşte Buhârî, bey'in böyle birçok nevi'leri olduğu için başlığı cem'İ sîgâsıyle getirmiştir (Aynî).

[2] Buhârî Buyu' Kitâbı'nun başında iki âyetten birer cümle yazmıştır ki, bunlar alışveriş nevı'lerinin en mühim asıllarını ve sınırlarını tesbît etmektedir. Bunlar­dan ikinci âyet, Kur'ân'daki en uzun âyet olup "Mudâyene = Borçlanma" âyeti denmekle meşhurdur. Hukukî muamelelerin, alışverişlerin, mukaavelelerin, borç­lanmaların bir adalet kâtibi, bugünün ta'bîriyle bir Noter huzurunda şâhidlerle tesbîti îcâb eden bütün hukukî esasları toplamıştır. Onun için bu âyetin tamâ­mının tercemesini yazalım:

"Ey îmân edenler, ta'yîn edilmiş bir vakte kadar birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın. A ranızda bir yazıcıda doğrulukla (onu) yazsın. KâtibA ilah 'in kendisine Öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin, yazsın. Üzerinde hakk olan (borç­lu) da yazdırsın (borcunu ikrar etsin). Rabb'i olan Allah'tan korksun, ondan (borcundan) hiçbir şeyi eksik bırakmasın. Eğer üstünde hakk bulunan (borçlu) bir beyinsiz vcyâ bir zaîf olur, yâhud da bizzat yazdırmaya (ve İkrara) gücü yet­mezse velîsi dosdoğru yazdırsın (ikrar etsin). Erkeklerinizden iki de şâhid ya­pın. Eğer iki erkek bulunmazsa o hâlde râzî (ve doğruluğuna emîn) olacağınız şâhidlerden bir erkekle iki kadın (yeter. Bu suretle) kadınlardan biri unutursa öbürünün hatırlatması (kolay) olur. Şâhidler (şehâdeti edaya) çağrıldıkları va­kit kaçınmasın. Az olsun, çok olsun, onu va'desiyle beraber yazmaktan üşen­meyin. Bu, Allah yanında adalete daha uygun, şâhidlik için daha sağlam, şübheye düşmemenize de daha yakındır. Meğer ki aranızda (elden ele) devredeceğiniz ve peşin yaptığınız bir ticâret olsun. O zaman bunu yazmamanızda size bir ve­bal yoktur. Alışveriş ettiğiniz vakit de şâhid tutun. Yazana da, şâhidlik edene de asla zarar verilmesin. (Bunu) yaparsanız o, kendinize (dokunacak) bir fısk {ve isyan olur). Allah 'tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah herşeyi hakkıyle bilendir" (el-Bakara: 282).

[3] Buhârî'nin burada zikrettiği bu âyetler, kazanç yolları arasında ticâretin en meş­ru', mubah ve çok bereketli, rağbet edilecek bir kazanç yolu olduğuna delâlet eder.

[4] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Çarşılarda el çırpmak, yânî alışveriş etmek" sözündedir ki, o da .ticâretten ibarettir... (Aynî).

Ebû Hureyre'nİn çok hadîs rivayet etmesinin sebeblerini açıklayan iki ha­dîs İlim Kitâbı'nda geçmiş ve kendisi oradaki hadîste el-Bakara: 159, 174 ve ÂIu lmrân:187. âyetlerini okuyarak savunmasını yapmıştı.

[5] Hadîsin başlığa delîlliği "İçinde ticâret yapılan bir çarşı var mıdır?" sözündedir. Hadîs bâzı sahâbîlerin Peygamber devrinde ticâretle uğraştıklarını ve bu­nun Peygamber tarafından takrir ve teşvîk olunduğunu ortaya koyuyor. Sonra en mühim bir husus da ticâret ve benzeri sanâyî ile uğraşarak kişinin zâtı ka­zanç elde etmesi, hibe ve saîr yollarla başkasının kazancından faydalanmaktan çok hayırlı olduğudur. Sa'd ibnu'r-Rabî' gibi Medine'nin en zengini, Abdur-rahmân'a servetinin yarısını hibe ettiği hâlde, Abdurrahmân bunu kabul etmi­yor, yağ ve yoğurtla başladığı ticâreti sayesinde binlerle dirhem sadaka verecek bir servete mâlik oluyor.

[6] Metindeki = Mehyem", Meryem vezninde soru kelimesidir. Mâhâluke ve şânuke ma'nâsınadır. Bâzıları "Sana birşey hadis oldu mu?" ibâretiyle tefsîr eylediler. "Mehyem ey mâ hâluke ve şânuke" denilir, yânî hâl ve şâmn nicedir, ne âlemde ve ne hâldesin; yâhud hâne ve aşiretin ne hâldedir; iyiler hoşlar mı­dır; yâhud dehrin hâdiselerinden sana bir hâdise erişti mi, sağ ve esen misin? Hulâsası hâl ve keyfiyetten suâl ve istifhamdır. Şârih der ki, İbn Mâlik Tavzih'-de dedi ki: Mehyem, ismi fiil emirdir, "Ahbirnî = Bana haber ver" ma'nâsına-dır. Müberred Aa/m/'de"lma'l-haberu = Haber nedir" unvâniyle tefsîr eyledi. Ve Zemahşerî Mukaddime1 <Xe "Çe haber = Ne haber" ile beyân eyledi. Ve Suheylî dedi kî: Mehyem lâfzı Yemen menşe'lidir. Aslı " yâhud idi, ba'dehu îcâz ve tahfif edip Mehyem dediler. Nitekim "<.<£. Jî" kelimesin­de "AV derler ve " Z. " ismi fiil emirdir, boşla ve feragat eyle ma'nâsınadır. Bâzıları aslı "^ L^u" idi dediler,müennes zamiri hâl ve kıssaya râci'dir (Kaa-mûs Ter.),

[7] Başlığa delîlliği "Bana çarşıya delâlet ediniz" sözündedir. Çünkü Abdurrah­mân çarşıyı ancak ticâret etmek için istemiştir (Aynî).

[8] Hadîsin başlığa delîlliği, ei-Bakara: 198. âyetinin inmesinden sonra adı geçen Câ-hiliye panayırlarında sahâbîlerin ticâret etmekte bulunduklarını şâmil olması yö-nündendir. Bu hadîs Hacc Kitabı, 'iHac mevsimi günlerinde ticâretin, Câhiliyet panayırlarında alışveriş etmenin cevazı bâbı"nda da geçmişti.

Câhiliyet devrinde Hicaz'da Mekke civarında senenin belli zamanlarında dört yerde umûmî pazar, yânî panayır kurulurdu. Arab yarımadasının her tara­fından toplu toplu kervanlar gelir, buralarda ticâretler, hutbe ve şiir yarışları yaparlardı. Bunlar Ukâz, Mecenne, Zu'1-Mecâz ve Hubâşe panayırlarıdır. Ukâz, zu'1-ka'de başında kurulur ve yirmi gün devam ederdi. Yeri Arafat'a yakındı; Şâirlerin yarışmaları en çok Ukâz'da cereyan ederdi. Peygamber, Kuss ibn Sâi-de'yi Ukâz'da görmüş ve cihan edebiyat târihine geçen meşhur hitabesini bura­da dinleyip ezberlemişti.

Mecenne, Mekke'ye birkaç mil mesafede idi; yakınında bahçe ve bostanlar bulunduğu için böyle İsimlendirilmiştir.

Zu'1-Mecâz'ın, Arafat'ın bir tarafında yâhud sağ tarafında kurulduğu bil­dirilmiştir.

Hubâşe, Mekke'nin sağ tarafında ve altı mil mesafede idi.

İbn Abbâs'ın buradaki hadîsinde bunlardan ilk üçü zikredilmiştir. Metin deki âyetin inmesiyle hacc mevsimlerinde ve bu panayırlarda müslümânlann alış­veriş yaparak  Rabblerİnin  fazlından  faydalanmalarında  günâh olmadığı bildirilmiştir

[9] Hadîsin başlığa uygunluğu, başlığın kendisinden bir parça olmasındandır.

Buhârî hadîsi burada dört tarîkten getirmiştir: Buhârî'nin Kitâbu'l-lmân'da getirdiği tarîki biraz daha tafstilidir. Bu hadîs İslâm Dîni'nin medarı sayılan dört hadîsten biridir. Diğer üçü de "Bütün amellerin değeri niyetlere göredir"; "Ki­şinin islâmlığının güzelliği, kendisini İlgilendirmeyen şeyleri terketmesidir"; "Siz­den hiçbiriniz kendisi için arzu ettiği hayrı mü 'min kardeşi için de arzu etmedikçe hakîkî mü'min olmaz" hadîsleridir.

Bu hadîse göre hükümler üç kısma ayrılır: Biri, hakkında nass olup işlen­mesi Şârî' tarafından emir ve taleb olunan ve terkine de azâb terettüb edendir. Bu kısım belli olan halâldır. Beyâna muhtâc plmayarak herkesin bildiği dînî be-dîhîyâttır. Yemek, içmek, söz söylemek, gezmek gibi.

İkinci bir kısım: Nassan terki taleb olunan ve İşlenmesine vaîd terettüb eden şeydir. Bu kısım da apaçık haramdır. Bu da beyâna muhtâc olmayarak herke­sin bildiği şer'i haramlardır. Bu da ya zatî, görünür bir sıfattan dolayı men' edil­miş olur: Sarhoş edici ve zehirli maddeler kullanmak gibi; yâhud da gizli bir sıfattan dolayı men'edilmiş olur, zina gibi. Yâhûd da tahsîl ve kazanılmasında­ki fenalıktan dolayı men' edilmiş bulunur: Faiz, gasb, hırsızlık gibi.

Üçüncü bir kısım: Halâllığı ve harâmlığı açık olmayan ve herkesçe bilin­meyen şeylerdir..' (Fethu'l-Bârî).

[10] Hassan ibn Ebî Sinan tâbi'lerin Basra'daki âbidlerindendir. Onun bu sözünü Ahmed ile Ebû Nuaym mevsûlen rivayet etmişlerdir. Bunun lâfzı şöyledir: Yû­nus ibn Ubeyd ile Hassan ibn Ebî- Sinan buluştular .Yûnus: Bana takvadan daha çetin olan bir şeye dürüşüp çalışmadım, dedi. Hassan da: Ben takvadan daha kolay bir şeye çalışmadım, dedi. Yûnus: Bu nasıl oldu? dedi. Hassan da: Bana şübhe verecek şeyi, beni şübheye vermeyecek şeye terkettim ve istirahata kavuş­tum, dedi. Başlıktaki lâfız Peygamber'e yükseltilmiş olarak da rivayet edilmiş­tir. Oriu Ahmed, Tirmizî, Nesâî, İbn Hıbbân ve Hâkim; Hasen ibn Alî hadîsinden olmak üzere merfû'an tahrîc etmişdir.

[11] Başlığa uygunluğu "Denilmişken nasıl olur" sözündedir. Çünkü bu söz, Pey-gamber'in, o kadının takva ve ihtiyat olarak terkedilmesine işaretini bildirici­dir. Nitekim İlim Kitâbı'nda geçen rivayette Utbe'nin ihtiyaten o kadını bıraktığı ve kadının da başkasıyle evlendiği geçmişti.

[12] Hadîsin başlığa uygunluğu, içinde şübhenin açıklanması ve şübheden çekinme bulunması yönündendir. Bu şübheden dolayı Peygamber ihtiyaten Sevde'ye: "Abdurrahmân'dan perdelen" buyurmuştur (Aynî).

Bu hadîs, nesebe katma ve neseb ta'yîni dâvasına dâirdir. Bu da'vâda yedi şahsın ismi geçiyor. Rivayet edilen bu da'vânın iyi anlaşılması için her iki tara­fın şahıslarını hatırlatmak faydalıdır: Bir tarafta Sa'd ibn Ebî Vakkaas ile ölü-kardeşi Utbe ibn Ebî Vakkaas; öbür tarafta ölü Zem'a, oğlu Abd ibn Zem'a ve kızı mü'minlerin annesi Şevde.

Da'vâ edilen şey: Zem'a'mn cariyesinin doğurduğu Abdurrahmân'ın ne­seb ta'yîni.

Peygamber Abd ibn Zem'a'ya "Bu senin kardeşindir" diye hükmettiğine göre, Abdurrahmân Sevde'nin de kardeşi oluyor. Böyle iken Peygamber'in Sev­de'ye Abdurrahmân'dan perdelenme emretmesi, çocuğun sîmâsmda Utbe'ye bir benzeyiş görmesinden ileri gelmiştir. Hükme ve kaanûnun zahirine göre Abdur­rahmân'ın nesebi ve Sevde'ye kardeşliği sabit olmakla beraber, Peygamber ben­zeme şübhesinden dolayı neseben ve ihtiyaten Sevde'ye perdelenme ile emretmiştir.

[13] Başlığa uygunluğu, bu avın halâl ve harâmlığını bilememesi cihetindendir. İki hâdisede de şübhe bulunduğu için ihtiyaten en güzel olan uzak durmak tavsiye edilmiştir.

el-Mt'râd, iki tarafı ince, sivri, orta yeri kalın ve enli olan ok kalemidir.

[14] Başlığa misâlliği, Peygamber'in şübheden dolayı hurmadan uzak durması cihe­tindendir. Peygamber (S) bu düşük hurmanın sadakadan olması ihtimâlinden ibaret olan şübheden ötürü ondan geri durmuş oluyor ki, halâllığı ve harâmhğı şübhelİ şeylerden çekinmeye en güzel ve en açık misâldir.

[15] Buhârî, Hemmâm'dan gelen bu Ebû Hureyre hadîsini Kitâbu'l-Lukata'da tam senedi ve metniyle getirecektir. Burada ta'lîk şeklinde getirmiş ve başlığa delîl olacak diğer kuvvetli bir misâlin varlığına işaret eylemiştir.

[16] el-Vesvese ve Visvâs: Nefs ve şeytân kalbe fayda ve hayrı olmayan hâtıra at-, makla dağdadağa vermek ma'nâsınadır (Kaamûs Ter,).

Buna göre vesvese kalbe gelen gizli hareket ve daha doğrusu şeytanî hisler ve hayâllerdir. Bunlar bir delîle dayanmayan zayıf şeyler olduğundan, sakınıl­ması gereken şübheli işlerden değillerdir. Fıkıhtaki "Yakın şekk ile zail olmaz" düstûru bu hadîsten alınmıştır. Şübhesiz şeytanî vesvese, îmân ve ibâdet yolu­nun yol kesicisidir. Mü'mine hakk suretinde görünerek yolunu keser: Abdestin bozuldu diye bir musallîyi namazdan alıkor. Her abdest alıp namaza durdukça bu şeytanî karıştırma tekerrür ederek zavallı vesveseli kişi bir türlü namaz kıl­mağa muvaffak olamaz; bu bazen cinnet derecesine varır! Bu konuda asi olan vesveselerin, sakınılmalan emredilen şübheli İşler hükmüne girmiyecekleridir. Çünkü Rasûlullah (S): "Kişi fiilen bir fenalığı yapmadıkça yâhud diliyle bir söz, söylemedikçe ümmetin ferdlerinin nefsinin konuşmalarından Allah vazgeçmiştir" buyurmuştur. Vesvese boşa atılmıştır; hükmü yoktur (Umdetu'l-Kaarî).

[17] ez-Zuhrî'den bu sözünü Ahmed ile Ebu'l-Abbâs es-Sirâc mevsûlen rivayet etmişlerdir. Ebu'l-Abbâs es-Sirâc bunu Peygamber'e yükseltmiştir. Bâzı sarihler bunu Zuhrî'nin sözü zannetmişler, hakikatte o Peygamber'den rivayet etmek­tedir. Fakat Buhârî âdeti üzere hadîsi burada pek kısaltmıştır {İbn Hacer).

[18] Medine etrafındaki sürü sahibi çöl halkı bulundukları yerlerde koyun, sığır ke­sip Medine'ye et satmağa giderlermiş. Bâzı kimselerin Peygamber'den hükmü­nü sordukları etler bu çöl halkının sattığı etlermiş. Bedevi olsun, şehirli olsun bir müslümânın kestiği hayvandan şübhe etmek uygun olmadığından Peygam­ber onlara metindeki çok güzel cevâbı vermiştir.

ibn Hacer şöyle dedi: Buhârî'nin bu hadîsi getirmekten maksadı, vesveseli kimselerin gönüllerindeki gizli hareketin kendilerini mübâh işlerden men'e ka­dar götürdüğünü bildirmektedir... (Fethu'l-Bârî).

[19] Hadîsin başlığa uygunluğu "Bir ticâret gördükleri zaman... âyeti indi" sözün-dedir. Bu âyetin bu kitâbda zikredilme sebebi, içinde alışveriş nevi'lerinden biri olan ticâret'in zİkredilmesidir. Hadîs Cumua Kitâbı'nda da geçmiş ve açıkla­malar orada verilmişti (Aynî).

Buhârî buradaki başlıkla ticâret hernekadar halâl kazanma yollarından ol­ması i'tİbâriyle medhedilmiş bir çalışma ise de, ticâretten önce yapılması gere­ken işlerin önüne geçirildiği zaman bazen kötülendiğine işaret etmiştir (ibn Hacer)

[20] Buhârî bu başlıkla mâlî kazançlarının halâllık ve harâmlığını araştırmayı terke-denin kötülenmesini işaret etmiştir. Şârih ibn Battal: Kişinin servetinin menbâ'-ını araştırmaması, dâima murakabe üzere bulunmaması dîn zaîflığından ve îmân gevşekliğindendir. Bir de bu aldırmamazlık fitne ve fesadın.umûmîleşmesi, ah­lâksızlığın halk arasında genişleyip yayılmasından olur demiştir.

İbnu't-Tîn: Bu hadîste amellerin muhasebesini terketmekten sakındırma var­dır. Çünkü malın insanlar arasında uyandırdığı fitne çok şiddetlidir, demiş ve Enes'in şu hadîsini rivayet etmiştir: Enes: Yâ Rasûlallah! Beni duası kabul edil­miş kıl (yânî, bunun yolunu bana göster), dedi. Rasûlullah (S): "Ey Enes! Halâl ka­zan, duan kabul olur. Ztrâ kişi ağzına haram bir lokma götürürse kırk gün duası kabul olunmaz" buyurdu (Umdetu'l-Kaarî).

[21] Bu başlık bâzı Buhârî nüshalarında bâ'nın fethi ve râ'nın şeddesiyle el-Berr şek­linde, diğer bâzı nüshalarda ise bâ'nın fethi ve noktalı zâ'ın şeddesiyle el-Bezz şeklinde gelmiştir. Bu iki lâfzın lügat ma'nâları şöyledir:

el-Berr:... ve deniz mukaabilidir ki, sahra ma'nâsınadır; kara ta'bîr olunur...

el-Bezz: Mutlak sıyâba yânî libâs-maddesine denir ki, lisânımızda da bez ta'bîr olunur. Bir kavle göre sıyâb olan ve sıyâb makûlesinden olan ev metâma denir... ve Bezzaz bez satan adama denir ki, bezci ta'bîr olunur (Kaamûs Ter.).

Sarihlerin bâzısı bir bâb sonra gelecek olan deniz ticâreti babına uyması ba-' kımından bunu kara ticâreti ma'nâsına el-Berr nüshasını; diğer bâzıları da bü­tün ev eşyası ticâreti ma'nâsmı ifâde etmesi bakımından el-Bezz rivayetini tercih etmek istemişlerdir. Bâzısı da bâböa ticâret nevi'leri içinden bu lâfızların biri­nin ta'yînini gerektirecek bir sebeb yoktur demişlerdir.

[22] Buhârî'nin âyeti burada zikretmesi, ticâretin mübâhhğını isbât etmek İçindir. Ayette ticâretten sonra bey'in zikredilmesi, ticâretin tacirin san'atı olup kazanç için alışverişten ibaret bulunduğu; bey'in ise hâss olduğu; binâenaleyh hâss olan bey'in âmm olan ticâret, üzerine atfedildiği; yâhud ticâret seferle yapılanı, bey' de hazarda yapılan olduğu... gibi tevcihler yapılmıştır.

Ibn Abbâs: âyetteki "Allah'ın zikrinden" maksad farz namazlardır; "Süddî" ise cemâatle namazdır; Mukaatİl ibn Hayyân da: Bu ticâret işleri on­ları namazda haar bulunmaktan, onu Allah'ın emrettiği gibi ikaame ve vakîtleriyle muhafaza etmekten alıkoymadı, demişlerdir.

[23] İbn Hacer, Feîhu'l-BârVdt: Ben bu ta'lîkin Katâde'den mevsûlen rivayet edil­diğini görmedim, dedi. Evet, İbn Kesîr kendi tefsirinde zikrettiğine göre îbn Ebî Hatim ve İbn Cerîr, tbn Umer'den şunu rivayet etmişlerdir: İbn Umer çarşıda İdi. Namaza İkaame edildi.Onlar dükkânlarını kilitleyip mescide girdiler. İbn Umer: İşte âyet bunların, yânî sahâbîlerin bu hâlini tesbît için indi demiştir (Aynî, Kastallânî).

es-Sarf: Bir nesneyi çevirmek ve döndürmek ma'nâsınadır ki, bir nesneyi bir haletten diğer bir hâlete reddeylemekten ibarettir... Ve sarf, çevirmek ve dön­dürmek ma'nâsmadır ki, bir nesneyi bir haletten diğer bir hâlete döndürmek yâhud bir başka şeye ibdâl eylemekten ibarettir.. (Kaamûs Ter.).

Fakîhlere göre Sarf, bey'İn bir nev'idir, parayı para ile satmaktır. Bu teb-dîl muâmelecisine Sarraf denir. Buna göre Sarf, altını altın, gümüşü gümüş ve­ya bunlann birini diğeri ile satmaktan ibaret bir alışveriş muâmelesidir. Hadîsteki iki sahâbînin Rasûlullah'tan sordukları da semeni semen ile tebdilin meşru' olup

olmadığıdır.

Bu hadîsten bütün âlimler sarrâfî muamelede iki tarafın parayı kabzetme-leri şart olduğunda ittifak etmişlerdir. Yalnız sarf ve tebdîl mukaabili olarak birşey almak caiz midir, değil midir konusunda, görüş ayrılıkları vardır.

[24] Buhârî bu başlığı ticâret için çıkıp çarşıda pazarda kazanç yolu aramanın mübâh olduğunu isbât için koymuştur.1 Nehiylerden sonraki emirler ibâha ifâde eder: "İhramdan çıktığınız vakit (isterseniz) avlanın... "(el-Mâide:2) âyetindeki avlan­ma emri, avlanmanın mübâhhğım ifâde ettiği gibi, başlıktaki âyette bulunan "îbteğu = Arayın" emri de, ticâretle maîşet aramanın mübâhlığına delâlet eder.

[25] Müslim'in Ebû Musa'dan gelen bir hadîsinde Rasûlullah'ın: "Bir eve girmek için izin istemek üçdefadtr. îzin verilirse ne a'lâ, yoksa geri dönersin'* buyur­duğunu işittim, demiştir. Eve üç izinle girme usûlü en-Nûr:27. âyetinde de sara­hatle bildirilmiştir,

Böyle iken Umer'in, Peygamber'in bu emri hakkında Ebû Musa'dan şâhid istemesi, Ebû Musa'ya inanmadığından değil, haberlerin ve hadîslerin muhak­kak şâhidli ve delîllı rivayet edilmeleri usûlünü yerleştirmek istemesindendir. Ni­tekim o sırada Halîfe'nin yanında Irak ve Şâm halkından yeni müslümân olmuş bâzı kimseler bulunduğu, bunların ulu orta, yalan yanlış hadîs rivayetine kal­kışmalarından endîşe ettiği için Ebû Musa'dan rivayetine delîl istediği söylen­miştir. Hakîkaten İmâm Mâlik'in el-Muvatta'mdaki: "Umer, Ebû Musa'ya: Dikkat et, ben seni ittihâm etmedim; lâkin ben insanların Rasûlullah üzerine yalan söz söylemelerinden endîşe ettim" ziyâdesi, bunu te'yîd etmektedir. Ebû Dâvûd da kendi Soner'inde hadîsi bu ziyâde ile rivayet etmiştir.

Hadîsin bâb başlığına delîlliği, son fıkrasında Umer'in söylediği sözdedir (Aynî ve Kastallânî).

[26] Matar'ın bu haberini İbn Ebî Hatim senediyle rivayet etmiştir. Matar'm bura da en-Nahl:14. âyetini okuduğu bildirilmiştir. Ebû Zerr nüshasında ise "Fîhî" zamirinin takdîmiyle olan şu âyeti okuduğu gelmiştir: "... Gemilerin denizde yara yara gittiklerini görürsün. Bu Allah Un /adlından nasîb aramanız ve O'na şükretmeniz İç İndir "(el-Fâtir: 12)

[27] "Fi'l-futku'l-meşhûn" (eş-Şuarâ: 119; Yâsîn: 41 ;es-Sâffât: 160), (Yûnus: 22) âyetleri, bu kelimenin müfred ve cemi'inin müsâvîliğine delildir.

[28] Mücâhid'in bu sözünü Faryâbî ile Abd ibn Humeyd mevsûlen rivayet etmişlerdir

[29] Bu hadîs Zekât Kitâbi'nda, "Denizden çıkarılan şey" babında geçmişti. İnşâai-lah Kefalet Kitâbi'nda gelecektir. Buhârî bununla deniz ticâretinin kadîm za­manlardan beri bilinen ve alışılan birşey olduğunu işaret etmiştir.

[30] Bu da aynı hadîsin başka bir tarîkten şevkidir. Bu tarîkle muallak şeklindeki rivayetin mevsüllüğünü açıklamış oluyor. Bu, borcunu gönderecek gemi bula­mayıp paralan bir odun içine koyup denize salmak suretiyle yerine ulaştıran kim­senin kıssasını anlatan sahîh bir hadîstir. Buradaki rivayetlerin ve âyetlerin hepsi deniz ticâretinin mübâhlığına delîl olarak zikredilmiştir.

[31] Bu başlığın hepsi el~Câmi'u 's-Sahîfı 'İn yalnız el-Müstemlî rivayetinde böyle terrar edilmiş olarak gelmiş, diğer rivayetlerde -Nesefî müstesna- düşmüştür. Neseîî ise bu başlığı burada zikretmiş, bundan Önce geçtiği yerden hazf eylemistir.

Ve yine el-Müstemlî'nin Ebü Zerr rivayetinde "Bir takım adamlar vardır ki., "{en-Nûr:37) lâfzı düşmüştür.

Hulâsa bu başlık ve Katâde'nin sözü "S- Karada Ticâret... bâbı"nda geçmisti (Kastallânî). Bu tekrarın fâidesi hakkında sarihler değişik görüşler İleri sür­müşlerdir. Kimisi bu tekrarın fâidesi bilinemedi; kimisi, bunu râvîler istinsah esnasında tekrar etti demiş; kimisi de, bunu burada kötülemeden ibaret olan mantûku için zikretti, önceki yerde ise, kötülemenin namaz ve hutbeden meş­gul ettiği hâle tahsisi olan mefhûmu İçin zikretti demiştir (Aynî).

[32] Bu hadîs "Karada Ticâret... babı" nda geçmişti. Onu burada eİ-Müstemlî ri­vayetinde tekrar etmiştir.

[33] Yânî kazandıklarınızın halâlinden yâhud iyilerinden. Mücâhid, buradaki kazan­maktan murâd ticârettir, demiştir.

[34] Bu Âişe hadîsinin başlığa uygunluğu "Kazanması sebebiyle" sözündedir. Bu hadîs Zekât Kitâbı'nda "Sadaka verdiği zaman kadının ücreti bâbf'nda geçmiş ve hadîsle ilgili açıklamalar orada verilmişti.

[35] Hadîsin başlığa delîl olan yeri "Kocasının kazancından".sözüdür. Çünkü ko­casının kazancı ticâretten ve daha başka yollardan olur. Ve erkek de kazancının güzellerinden infâk etmekle emredilmişti.

Buhârî bu hadîsi Nafakalar Kitâbı'nda da getirmiştir.

[36] Hadîsin başlığa cevâblığı, onu isteyenin ne yapması gerektiğini açıklayıp beyân etmekte bulunmasıdır.

Hısımlara sılanın mertebeleri ve dereceleri vardır. Bunların ednâ derecesi tatlı sözle, selâm ile hâl hatır sormakla olan sıladır. Buradan başlayarak ziya­retle, hizmetle, mâlî yardımla yapılan derecelere kadar yükselir. Bu dereceler de kudretin ve ihtiyâcın değişiklikleriyle değişik olur..

[37] Âişe ve Enes hadîslerinin başlığa delîllikleri meydândadır. Bu hadîsler va'de ile alışverişin caiz olduğunu isbât eder. Bunu "Ey îmân edenler, ta'yîn edilmiş bir vakte kadar birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın..." şeklinde devam eden borçlanma (mudâyene) âyeti de nâsslaştırmıştır(el-Bakara:282). Bu hadîsler o sı­rada Medine'nin ticâret hayâtını Yahûdîler'in hâkim bulunduğunu, belki Pey­gamber'in ailesine yedireceği bu erzakı başka bir yerden tedârik edemediğini düşündürür.

[38] Hadîs kişinin eliyle çalışıp kazanmasının daha faziletli olduğuna delâlet etmek­tedir. Çünkü Ebû Bekr de eliyle çalışıp, kazancıyla ailesini geçindirirken, halîfe seçilmesiyle san'atını icra etmeye zaman kalmadığından, istemeyerek bundan sonra Beytü'l-mal'den yemek zorunda olacağını bildirmiştir.

Ebû Bekr halîfe seçildiğinde ticâretle meşgul bulunduğu elbiseleri sabahle­yin âdeti üzere başının üstüne koyarak çarşıya çıkmış. Çarşıda Umer ile Ebû Ubeyde'ye râstgelmiş. Bunlar Halîfe'ye: Bu ne hâl; çarşıda pazarda işin ne? Sen müslümânlarm işini yüklendin! demişler. Ebü Bekr; Ya ben ailemi nasıl geçin­direyim? diye sormuş. Onlar da: Biz sana nafaka takdir ederiz, diyerek günlük yarım koyun nafaka takdîr etmişlerdir. O zamanın orta piyasasına göre, yarım koyun, ikibuçuk dirhem gümüş kıymetindedir (İbn Sa'd, et-Tabakaaf).

[39] Bu hadîs dahî kişinin kendi eli ve alınteriyle kazancının faziletine ve Peygam­berin sahâbüerinin bizzat çalışarak geçimlerini kazandıklarına delâlet etmektedir.

[40] Bu, aynı hadîsin başka bir tarîkini göstermektedir. Bunu Ebû Nuaym el-Mustahrâc'da senediyle rivayet etmiştir.

[41] Dâvüd Peygamber, aynı zamanda devlet başkanı olduğu hâlde, zırh yapıp sat­mak suretiyle geçimini te'mîn ve ondan yemesi, kendi kazancıyla yaşamanın fa­ziletine en güzel delildir. el-Enbiyâ:80; Sebe':U. âyetlerinde Davud'un bu san'atina işaret vardır.

[42] Bu, Mıkdâm'ın rivayet ettiği hadîsin Ebû Hureyre tarafından da rivayet edilişi­dir ki, hadîsin sağlamlıkça kuvvetini göstermektedir.

[43]  Bu Ebû Hureyre hadîsi, bu konunun en canlıdelîllerindendir. Çünkü geçimini kazanmaktaki izzeti başkalarına minnet ve sâdık yâre külfet yüklemekteki zille­ti bunun kadar beliğ ve veciz bir tasvîr olamaz. Bu hadîs Zekât Kitâbı'nda da geçmişti

[44] Zubeyr ibnu'l-Avvâm da Peygamber'den, Ebû Hureyre'nin bundan evvel ge­çen hadîsini rivayet etmiştir.

[45] Buhârî bu başlığı alışverişte ve diğer beşerî muamelelerde dâima kolaylıklı ve müsamahalı davranmanın faziletini ve bereketini isbât için getirmiştir.

Başlıkta ayrıca Tirmİzî, İbn Mâce ve İbn Hıbbân'ın İbn Umer ve Aişe'den merfû olarak rivayet ettikleri hadîsin senedini ve râvîlerinî terkedip, sâdece met­nini sevkeylemiştir ve bunu başlıktan bir parça yapmıştır.

[46] Hadîs, başlığa tamamen uygun bir delîı teşkîl etmiştir. Bunda, alışverişte ve bü­tün medenî muamelelerde nİzâ' ve husûmeti terke, müsamahaya, güzel hareket etmeye, ahlâkî değer ve güzelliklerin gereğini yerine getirmeye teşvik ve rağbet-lendirme vardır.

Nesâî'nİn rivayetinde: "Alıcı olsun, satıcı olsun; borcunu veren olsun, ala­cak sahibi olsun; her kim kolaylık gösterirse Allah onu cennete girdirir" lâf-zıyledir.

Bütün medenî muamelelerde Peygamber'İn teşvîk eylediği şekilde kolay­laştırıcı ve müsamahalı davranmanın bereket ve saadete vesîle olacağı muhak­kaktır. Böyle hareket etmekte ümmet ferdleri için dünyevî, uhrevî; maddî ve manevî pekçok hayırlar, bereketler ve saadetler vardır.. (Aynî).

[47] Ebû Zerr ve Nesefî nüshalarında böyle gelmiştir; bu, başlığa uygun düşmekte­dir. Diğer nüshalarda ise: "Ben, fakire mühlet vermelerini ve zengine müsama­ha eylemelerini emreder idim " şeklinde gelmiştir. Müslim de hadîsi böyle getir­miştir.

Zenginliğin sınırında ayrı görüşler ileri sürmüşlerdir. "Yanında kendisinin ve nafakası kendine lâzım gelenlerin geçimi bulunandır"; "Yanında elli dirhem altın yâhud onun kıymeti bulunandır"; "Zekât nisâbına mâlik olandır"; "Ze­kât alması halâl olmayandır.." (Aynî).

Üstün olan görüş, zenginlik ve fakîrlik Örfe göredir. Binâenaleyh hâli, zen­gin sayılan bir benzerine nisbet edilen zengindir, aksi de böyledir (Kastallânî).

[48] Ebû Mâlik'in bu hadîsini Müslim, Sahîh'indz mevsûlen getirmiştir.

[49] Bu mutâbaatı İbn Mâce de bu lâfızla mevsûlen getirmiştir. Buhârî "Kitâbu'l-İstikrâz Borç İsteme Kitâbı"nda   "Zengine müsamaha eder, fakirden hafifletirdim" lâfzıyle rivayet etmiştir.

[50] Ebû Avâne'nin bu rivayeti, buradaki başlığa uygundur.

[51] Ebû Nuaym'in hadîsini Müslim rivayet etmiştir.

el-înzâr; mühlet vermek ma'nâsmadır. Burada fakîr borçlulara va'de veri­niz, demektir.

et-Tecâvüz de, burada müsamaha ma'nâsmadır. Hâli vakti yerinde olan­lara da kolaylık gösteriniz, cömert olunuz demektir.

el-I'sâr : Fakîr olmak ve borçluya takaza eylemek, bir adama çetin­lik eylemek ma'nâsmadır.

el-Iysâr; ve zengin olmak ma'nâsmadır.

et-Teysîr; ve bir nesneyi kolay kılmak... (Kaamûs Ter.).

[52] Buhârî bu hadîsi "Zikru Benî İsrâîl Kitâbı"nda başka bir tarikten getirmiştir.

Nesâî'nin rivayeti şöyledir: "Hiç hayır yapmamış bir kimse vardı; o sadece insanlara borç verirdi. Borçluyu fakîr görünce hizmetçilerine: Buna müsamaha ediniz, der idi. O zât ölünce Allah ona:

—- Sen hiç hayır işledin mi? dedi.

O:

— Hayır, lâkin benim bir hizmetçim vardı ve ben insanlara borç verirdim. O hizmetçimi alacaklarımı tahsil etmesi için gönderdiğimde ona: Kolay ödeyen­den al, zorlukta olanı bırak ve ona müsamaha et; belki Allah bize de müsama­ha eder der idim, dedi.

Allah Taâlâ:

— Ben de senden vazgeçtim buyurdu".

Ebu'l-Yeser'in hadîsinde "Fakire mühlet veren yâhud ondaki alacağından vazgeçeni Allah kendi Arş'ının gölgesinde gölgelendirir" şeklindedir.

Allah fakire sabr ile emredip şöyle buyurdu: "Eğer (borçlu) darlık içinde bulunuyorsa ona geniş bir zamana kadar mühlet (verin). Sadaka olarak bağışlamanız ise sizin için daha hayırlıdır eğer bilirseniz" (el-Bakara: 280; Kastallânî).

[53] Buhârî hadisin bir kısmını başlık yapmakla yetinmiştir. Parantez içindeki kısım hadîsin tamamındandır.   .

en-Nush, en-Nasâha: Öğüt vermek ma'nâsınadır; üçüncü bâbdandır. Mü­ellifin el-Basâir'deki beyânına göre, bu madde iki ma'nâya konulmuştur: Biri hulûs ve nakaa, biri iltiyâm ve refâ' ma'nâsmadır. Nâsıh, mensûhun leh olana kavlini ihlâs eylemek münâsebetiyle öğüt ve va'z da kullanıldı. Yâhud terzi yır­tık elbiseyi düzeltip ıslâh eylediği gibi, nâsıh, mensûhun lehin hâlini ıslâh eyle­mekle öğüt ve nasihat da kullanıldı. Ve Nasihat öğüde denir isimdir. Nasihat edilenin dünyevî ve uhrevî bilcümle hayrım irâdeden ibarettir. Vecîz isimlerden­dir... (Kaamûs Ter.).

[54] el-Addâ' ibn Hâlid, Huneyn harbinden sonra müslümân olmuş bir sahâbîdir. Çöl ahâlîsinden olduğu için kendisinden pek az hadîs rivayet edilmiştir.

Rasûluilah'ın yazdırdığı bu alışveriş akdi Buhârî'de böyle çok kısadır. Tir-mizî'de hadîsin hem sevk sureti var, hem de daha geniştir: Abdülmecid İbn Vehb şöyle dedi: Bir kerre Adda' ibn Hâlid (R): Rasûlullah<S)'m bana yazdığı bir kİtâb var, onu sana okuyayım mı? dedi. Ben de: Evet, oku, dedim. Adda' bir mektûb çıkardı. Şöyle ki: "Bu vesika Adda' ibn Hâlid ibn Hevde'nin Muham­med Rasûlullah 'tan bir köle veya câriye satın alması üzerine yazılmıştır. O köle veya cariyede hastalık, ayıp, kaçmak ve hilekârlık, zina ve hırsızlık yoktur. Bi­nâenaleyh bu akd bir müslümânın'öbür müsiümâna alışverişidir".

Bu hadîsi Nesâî, îbn Mâce ve İbnu Mende de buna yakın bir lâfızla mevsû-len rivayet etmişlerdir. Hadîsin başlığa uygunluğu "Hiçbir hastalık, kötülük ve gaile yoktur" sözünden alınır. Çünkü bunları nefyetme, satılan şeyin bunlar­dan salim bulunduğunu beyândır; bunlardan birşeyin gizlenmesi yoktur.

[55] Kerâhatin sebebi hakîkat olmayan bu sözlerde müşteriyi aldatma, hilekârlık ve karıştırma bulunmasıdır. Bu hüküm, tedlîsin; aldatmanın nefyine delâlet et­mektedir.

[56] Ukbe ibn Amr (R)'ın bu sözünü ibn Mâce, Ahmed ibn Hanbel, Hâkim mevsû-len rivayet etmişlerdir.

İbn Mâce'nin metni şöyledir: "Ukbe dedi ki: Ben Rasûluilah'ın şöyle bu­yurduğunu işittim: 'Müslüman müslümânın kardeşidir. Hiçbir müsiümâna ayıblı bir malı mü'min kardeşine satması halâl olmaz, meğer ki ayıbım bildirsin'" (Aynî).

Hadîste müslümânın zikredilmesi, umde olması cihetiyledir, yoksa müslü­mân gayrı müslime de, herhangi bir insana da ayıblı mal satamaz ve aldatmaz.

[57] Hadîsin başlığa delîlliği "İkisi doğru söyler ve beyân ederlerse" kavimdedir.

Bu hadîsteki muhayyerlik'in tefsirinde ayrı görüşler ileri sürülmüştür: Bâzı müctehidler iki tarafın birbirinden ayrılması, kavlen ayrılmaktır-Bayi' ben sat­tım; müşteri de aldım deyince, nâssda bildirilen ayrılma meydana gelmiştir. Bun­dan sonra iki tarafın muhayyerliği kalmaz, alış veriş tamam olmuştur. Artık müşterinin satılanı geri vermeğe hakkı kalmaz. Bundan sonra yalnız görme mu­hayyerliği, ayıp muhayyerliği, şart muhayyerliği ile mal reddedilebilir, dediler.

Bâzıları: Alışverişte muhayyerliği kesen ayrılma söz ile değil, belki alışveri­şe dâir görüşülüp müşterinin kabulünden evvel vuku bulan bedenler ile ayrıl­madır. Binâenaleyh bayi' sattım dedikten sonra müşterinin satıcıdan ayrılıncaya kadar kabul etmek hakkı vardır. İki taraf birbirinden ayrılınca bu muhayyerlik hakkı kalmaz, dediler.

Diğer bâzıları da: Hadîsteki ayrılmadan maksad, bedenen ayrılmadır. Sa­tıcı ile alıcı birbirlerinden ayrılıncaya kadar alışveriş tamam olmaz, demişler ve bir meclis muhayyerliği kabul etmişlerdir.

Hanefîler'e göre akd, îcâb ve kabul İle tamam olur. Satılan şey, müşterinin mülkiyetine geçer. Âkİdlerden biri için meclis muhayyerliği kabul etmek, Öbür tarafın hakkını ibtâle varabilir... (Umdetu'l-Kaari).

[58] Beytü'l-mâl'in sadakadan toplanmış bulunan hurması karışık olutdu. İçinde çe­şitli nevi'ler, yânı iyisi, engini; olmuşu olmamışı bulunurdu. Sahâbîler kendile­rine tayın olarak verilen bu hurmanın iki sâ'ını bir sâ' hurmaya satış ve mübadele ederlerdi. Sonra Peygamber,, böyle fazlasına yapılan satış ve mübadeleyi men' etmiştir. Hurma bîr cins olduğundan, fazlası ribâ oluyordu. Hurma böyle ol­duğu gibi, diğer erzak ve hububat da böyledir. Cinsler ayrı olursa fazlalık caiz olur.

[59] Bu hadîs Mezâlim ve Et'ıme Kitâbları'nda da gelecektir. Da'vet yerine da'vet-siz, tûfeylî olarak gitmek haramdır. Da'vetsiz gelen kimse için ev sahibinden Peygamber'in yaptığı ve sahâbîlerine öğrettiği gibi, ayrıca İzin istenir ve gelen kişi ona göre hareket eder. Ancak da'vet sahibi ile tûfeylî gelen arasında dost­luk olup, gelmesinden razı olacağı bilinirse buna cevaz verilmiştir.

[60] el-Mahku, bir nesneyi mahv ve ibtâl eylemek ma'nâsınadir ki, ondan eser ve nişan komayıp belirsiz eylemekten ibarettir. Ve bir nesnenin bereketini gider­mek ma'nâsmadır... üçüncü bâbdandır.

[61] Hadîs iki bâb önce de geçmişti. Hadîsin buradaki başlığa uygunluğu ise gayet açıktır.

[62] Câhiliyet devrinde faizli bir borcun ödeme vakti geldiğinde borçlu borcunu ver­mezse müddetçe bir misli artırma yaptıkları gibi, malı da bir misli artırırlardı. İkinci va'denin gelişinde de bir misli artırırlardı. Böylece ufak bir borç, birkaç zaman sonra korkunç yekûna ulaşırdı. İşte Allah mü'min kullarım bu âyette, ocakları söndüren bu çirkin muameleden men' ediyor.

[63] Hadîs ayniyle "Malı nereden kazandığına aldırmayan kimse bâbı"nda da geç­mişti. Bu Ebû Hureyre hadîsi, kendisinde faiz yemlen zamanın bozukluğunu haber vermektedir.

[64] Buharı, ribânın yiyicisine, şahidine -diğer nüshada iki şahidine- ve yazıcısmada günâh terettüb ettiğini anlatmak üzere bu babı açmış ve âyeti de getirmiştir.

[65] Hadîs "Kitâbu's-Salât", "Ebvâbu'l-Mesâcid"de de geçmişti.

[66] Hadîsin bâb başlığına deiîl olan kısmı son cümlesidir. Bu hadîs Cenazeler Kitâ-bı'nda "Müşrik çocukları hakkında denilen şeyler bâbı"nda uzun bir metinle geçmişti. Buhârî burada o hadîsin sâdece başlığa delîl olacak kısmını getirmiştir (Aynî).

Bu başlık altındaki hadîslerde ribâ yazıcısı ve ribâ şahidinin zikri yok ise de, yazıcı ile şahidin ribâ yiyicisine iki yardım edici olmaları sebebiyle Buhârî bunları ribâ yiyicisi menzilesine tenzil ederek ona İlhak yoluyla zikretmiştir de­nilmiştir. Yâhud-da yazıcı ile şahidin ribâya razı-olmaları sebebiyledir. Çünkü bir şeye razı olan kişi, onun faili gibidir. Yâhud da Buhâri, yazıcı ve şâhid hak­kında sarih olarak gelmiş olan Müslim'deki Câbir hadîsini işaret etmek istemiş­tir (İbn Hacer, Kastallânî).

[67] Bu âyetlerde en büyük sakındırma, faizcilere Allah İle RasûlÜ tarafından harb ilân edileceğine dâir olan cümledir. Hakîkaten kul haklarını sömüren bu ribâ sâhibleri harb açılacak şerrliler zümresidir.

[68] Buhârî, İbn Abbâs'ın bu sözünü Tefsîr Kitâbı'nda senedli olarak getirmiştir.

[69] Hadîsin başlığa hüccetliği "Fâİz yiyiciliğinden ve fâİz yediricilikten de nehyetti" cümlesidir.

Hadîsteki kan alıcılığı ücretinin nehyi tenzihe hamledilmiştir. Çünkü Pey­gamber bizzat kan aldırmış ve ücret vermiştir.

[70] Başlıktaki âyet, ribâ muâmelesiyle zahiren çoğalıyor sanılan malın hakikatte azala azala mahva mahkûm olduğu, yine zahirde verilen sadakalarla maddeten azalı­yor farz edilen malın da hakikatte çoğaldığı bildiriliyor.Hadis, bu âyetin en ve-cîz ve en belîğ bir tefsiridir.

[71] Abdullah ibn Ebî Evfâ hadîsi âyetin, alışveriş esnasında ticâret malının revacı­nı, sürümünü te'mîn için satıcı tarafından yapılan yemîn hakkında indiğini bil­diriyor.

Bâzı âlimler bu âyetin Eş'as ibn Kays hakkında indiğini söylemişlerdir. İbn Kays bir arazînin mülkiyet hakkı hususunda hasmı ile niza' ederken hemen sür'-atîe yemîne davranması üzerine indi denilmiştir.

Taberi; Ebû Râfi', Kinâne ibn Ebî Hakîk, Huyey ibn Ahtab haklarında indiğini bildirmiştir. Zemahşerî ise, Tevrat'ı tahrif eden Yahûdîler hakkında ol duğunu Mukaatil'den nakletmiştir. Bir nassın inme ve gelme sebebi birkaç tane olabilir. Ve bu çokluk nassın ifâde ettiği şer'î hükme olan içtimaî ilgiyi gösterir.

Âyetin ifâde ettiği sakındırma, satış esnasında yemîn ile sürüm te'mîn et­meye çalışanların âhiret ni'metlerinden pay almamaları, Allah'ın kelâm etme­sinden, rahmet nazarından ve temize çıkarmasından mahrumiyetleri gibi birkaç vecih ile te'kîdli bulunduğundan, yeminden sakınmanın sâri' nazarında çok mat-lûb ve mültezem olduğuna delâlet eder.

Yemîn, kuvvet ifâde eden bir lâfızdır. Sağ ele yemîn denilmesi de bundan­dır. Allah'ın ismini mahsûs surette zikrederek kelâmı kuvvetlendirmeye de bu sebeble yemîn denilmiştir ki, söylenen sözün doğruluğuna Allah'ı şâhid yap­mak demektir. Buna hasîs işlerde değil, muazzam işlerde müracaat edilir.

[72] Bu iki ta'lîki Buhârî Hacc Kitâbı'nda, "Harem'in av hayvanı ürkütülmez bâ-bı"nda senedieriyle getirmiş ve ilgili açıklamalar orada geçmişti.

İmâm Buhârî, buraya kadar maîşet kazanma hususunda ribânın günahlı bir kazanç yolu olduğuna, ticârette yemin ile mala sürüm ve revâc vermeye ça­lışmanın çirkinliğine dâir âyetleri ve hadîsleri birer birer sevkedip getirmişti. Bu­radan î'tibâren namuslu ve günahsız maîşet kazancı için tutulacak san'atlara dâir hadîsleri de sirasıyle getirecektir. Bunlar demircilik, kuyumculuk-dökümcülük, terzilik, dokumacılık, marangozluk gibi sanayi çeşitleridir. Bu­hârî bu konularda kendi şartına uygun olan sahîh hadîsleri kendisine hass bulu­nan büyük ustalık ve hünerlilikle tertîb edip sıralamıştır. Gaye bütün bu sanayi kollarında müstümânlarm en yüksek teknik seviyelere ulaşmaları ve bu husus­larda da bütün insanlığa önder olmaları yolunda her türlü ilmî ve teknik çalış­maları yapmalarıdır.

[73] Buhârî, Abdulvahhâb îbn Abdulmecid es-Sakafî'nin bu hadîsini Hacc Kitabı' nda senediyle getirmişti.

Bu bâb İle buradaki hadîslerden maksad, sanayi sahihlerinin san'atlarım icra etmelerinin meşrû'luğunu delîllendirmektir. Bu delillerden alınan hüküm­ler, ot gibi mubah olan şeylerin toplanması ve satılmasının caiz olduğu; zengin, fakir; şerefli ve inik herkesin hatalından maişetini kazanması gerektiği; gayrı müsIİm bir san'atkârla muamelenin cevazı; düğün yemeği için kazanmakta kül­fet ve meşakkatin göğüslenmesi; düğün ziyafetinin erkeğe âid olduğu gibi hü­kümlerdir.

[74] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır. Buhârî bu hadîsi Tefsir, Mezâlim, İcâre Kitâblarf nda da getirmiştir.

el-Kayn kelimesi, haddad = demirci ise de, sonra kuyumcu ma'nâsmda kull anılması yayılmıştır. Mukaatil'den gelen rivayette Habbâb'ın, Âs ibn Vâil'e, cadına âıd bâzı zînet eşyaları yaptığı bildirilmiştir. Bunun İçin Habbâb'ın âdî )ir demirci değil, san'atkâr bir kılıççı, kuyumcu olduğu anlaşılıyor. İşte Buhârî bu babı ve hadîsi, demircilik, kuyumculuk gibi san'atlarla uğraşmanın ve maî-şet kazanmanın meşrû'luğunu ve rağbet edileceğini delîllendirmek için getirmiştir.

[75] Hadîsin başlığa delîlliği açıktır. Bu hadîsten şu hükümler alınmıştır:

a.  Da'vete icabet: Bâzı âlimler bu İcabetin vâcibliğine, bâzıları sünnetliği-ıe, bâzıları da mendûbluğuna kaail olmuşlardır.

b.  Peygamber'in alçakgönüllülüğünün kemâli. Bir terzinin ve herhangi nütevâzi' bir san'atkârın da'vetine icabet ve onun tiridden ibaret olan yemeği-li yemek suretiyle onu taltif etmeleri, tevâzu'un en melekî bir örneğidir.

c.  Enes'in fazileti.

ç. Kabak ve tirid yemeğinin üstünlüğü.

[76] Hadîsin başlığa delîlliği apaçıktır. Bu hadîs küçük bâzı iafız farklılıklarıyle Ce­nazeler Kitâbı'nda da geçmişti.

Peygamber'in bu bürdeyi dokumacı kadının elinden kabul edip alması, do­kuma san'atının, yapışılması meşru' bir kazanç yolu olduğuna delâlet eder. Bu­hârî de bu başlığı ve hadîsi, bu delâleti göstermek için getirmiştir.

[77] Bâzı nüshalarda "Bâbu'n-Neccâr = Marangoz Babı"; bâzılarında "Bâbu'n Nicâre = Marangozluk Babı" şeklinde gelmiştir. Diğer başlıkların siyakına uy­gun olanı birinci şekildir (İbn Hacer).

[78] Bu hadîs bâzı lâfız farklarıyle Salât ve Cumua Kitâblan'nda da geçmişti.

[79] Câbir ibn Abdillah'tan gelen ikinci hadîste Rasûhıllah'm haber göndermeyip doğrudan doğruya Ensârlı kadının Rasûlullah'a metindeki şekilde müracaat et­tiği sabit oluyor. Her ikisi de doğrudur, aralarında hakîkî bir tenakuz yoktur

[80] Ebû Zerr'in Kuşmeyhenî'den başkalarından gelen rivayeti böyledir. Diğerlerin­de bu başlık düşmüştür. Bâzısında ise "Kişinin ihtiyâçları bizzat satın alması babı" şeklindedir, ki bu daha umûmîdir. Bu başlığın fâidesi, bu gibi işlere giri­şip alışveriş yapmanın İnsanlık şerefine noksanlık vereceğini vehmedenlerin bu vehmini def eylemektir.

[81] Buradaki ta'lîklerden İbn Umer'in hadîsini Buhârî, Hibe Kitâbı'nda senediyle getirmiştir. Bundan sonraki bâbda da gelecektir.

EbûBekr'in oğlunun hadîsini Buyu' Kitâbı'mn sonlarında "Müşriklerle alış­veriş etmek bâbı"nda senediyle getirmiştir. En son ta'lîk İse bundan sonra gele­cek olan bâbdaki senedli hadîsin bîr parçasıdır.                                         

Bu ta'lîklerin hepsi İhtilafsız başlığa uygun düşmektedirler. Bu hadîslerde büyüğün, şerefli kimsenin, işlerini görecek adamları olsa da tevazu' göstermek ve Peygamber'e uymak için bazen kendi ihtiyâçlarını bizzat doğrudan doğruya satın almalarının cevazı hükmü vardır. Çünkü Peygamber, ümmetine bir teşrî' ve ta'lîm olmak üzere bunları yapar idi (İbn Hacer ve diğerleri).

[82] Rasûlullah'ın bu Yahudi'ye, kendine âid demirden yapılmış bir harb zırhı rehin bırakıp, ona karşılık bedeli veresiye, ailesinin İaşesi İçin buğday veya arpa satın aldığı hadîsi, Enes İbn Mâlik tarafından da Buyu' Kitâbı'nın başlarında rivayet edilmişti. Hadîsin başlığa delîlliği apaçıktır

[83] Bu başlıkta hâss lâfız âmm üzerine atfedilmiştir. Çünkü DSbbe asılda yer üze­rinde yürüyen herşey için konulmuştur. Sonra Örfen dört ayak üzerinde yürü­yenlerde kullanılmıştır. Böyle olunca eşeği de, diğerlerini de şâmil olur.

[84] Buhârî bu suâli getiriyor, fakat cevâbını vermiyor. Çünkü bu mes'ele imamlar arasında ayrı ayrı çözülmüştür: Ahmed ibn Hanbel, belli ve muayyen bir yere kadar binme hakkı kendisine âid olmak şartıyle satış akdinin cevazına kaail ol­muştur. Mâlik de, mesafe yakın olursa şartlı satış caizdir, demiştir. Hanefi ve Şafiî imamları ise; mesafe İster yakın, ister uzak olsun şart İle satış nâssan neh-yedilmiştir, demişlerdir. Peygamber'in bu hadîste Câbir'e Medîne'ye kadar bin­mesine izin vermesi ise, bunlara göre, bir takım ihtimâl cihetleri bulunan müstesna bir mâhiyette sayılmıştır.

[85] Buhârî, ibn Umer'in bu hadîsini Hibe Kitâbı'nda senediyle ve tam olarak getir­miştir.

[86] Bu hadîs âlimler arasında "Hadîsu'1-Baîr = Deve Hadîsi" diye meşhurdur. Bu-hârî bunu Sahîh'inin yirmi kadar yerinde getirmiştir. Şartlar Kitâbı'ndaki riva­yeti daha uzundur.

Câbir hadîsinin rivayetinde en çok ihtilâf edilen nokta Câbir'in devesinin kıymetine âiddir. Buhârî'nin kırk dirhem vezninde bir ûkıyye rivayetinden baş­ka beş ûkıyye, iki ûkıyyç ile bîr veya iki dirhem rivayet edenler de vardır. Bu­nun altın ve gümüş olduğunu rivayet edenler de vardır.

Hadîsteki eUKeys lâfzının ma'nâsında.ihtilâf edilmiştir. Akıl, cima, çocuk ma'nâlarmı tutanlar da vardır. Bu ihtilâftan dolayı olsa gerek ki, Buhârî bu ha­dîsi rivayet ettikten sonra nihâyetinde "Keys ile mak-sûd olan çocuktur, akıldan kinayedir" demiş ve kendince üstün olan ma'nâya işaret etmiştir. Şu hâlde Buhârî'ye göre "'J&'jgk" lâfzının ma'nâsı, "Aklını kullan, olgunluk ve fetânet sahibi ol da Allah'tan çocuk iste" demek oluyor. Bu kelime elzim gibi gizli bir fiil ile mensûbdur (Aynî).

[87] Buhârî bu başlığı Câhiliyet devrinde mevcûd ve meşhur olan bu panayırlarda İslâm devrinde de ticâret yapmanın caiz olduğunu isbât için getirmiştir. Başlığa delîl olarak getirdiği İbn Abbâs hadîsi, küçük bir sened ve lâfız farkıyle Hacc Kitâbı'nın "Hacc günlerinde ticâret ve Câhiliyet panayırlarında alışveriş etmek bâbı"nda da geçmişti. Bu panayırlarla ilgili açıklama da orada verilmişti.

[88] Âyetin sonundaki "FÎ-mevâsİmiM-hacc(Hacc mevsimlerinde)" kaydı, îbn Ab-bâs'ın kıraatidir, Mushaf'ta tesbît edilmemiştir. Hafız ibn Kesîr: Bu kelâmı Mü-câhid, Saîd ibn Cubeyr, İkrime, Mansûr ibnu'l-Mu'temir, Katâde, İbrâhîm en-Nahaî, Rabî' ibnu Enes ve diğerleri böyle tefsir etmişlerdir, der (Kastallânî).

[89] Yânî satıcı ayıbli bir malın ayıbını müşteriye bildirir, müşteri de kusuru İle be­raber satın almaya razı olursa, bu alışverişin caiz ve sahîh olacağı babı.

Hadîsteki "Hım" lâfzı "Ehyem"'m cem'idir ve deveye arız olan susuzluk hastalığıdır. Sirayet edici ve helak eyleyicidir. Bu hastalığa tutulan hayvan mü­temadiyen su içer, bir türlü kanmaz. Günden güne zayıflar ve nihayet ölür (Kaa-mûs Ter.)..

"Hâmet devâbbunâ" denilir ki, hayvanlarımız susadi demektir. İbn Umer hadîsindeki "el-İbili'1-hîm" de hasta deve demektir. Hiyâm, bir hastalıktır ki yakalanan hayvan içer içer de bir türlü suya kanmaz (İbnu'1-Esîr, en-Nihâye).

Lugatçiler bu kelimenin medlulünü böyle ta'yîn ettikleri hâlde Buhârî, Sa-hîh'inin bu babında "Hım" kelimesinin "Hâim"in müfredi olduğunu; bunun medlulünün de deveye ânz olan bir cinnet olup, hayvanın herşeyde maksada muhalif harekette bulunduğunu bildiriyor.

İbnu't-Tîn ve İbnu Munîr Buhârî'ye: Hîm, Hâim'in müfredi değildir diye i'tirâz etmiş ve Buhârî'nin bu baba koyduğu bu lisânı bilgiye, bunda nazar vardır, demişlerdir. Bu i'tirâza Mesâbîh'de Buhârî hesabına şöyle cevâb verilmiştir:

 Arada bir fark varsa, "Hîm"de hâ'nm dammesi yâ'ya tabâiyetle kesre yapılmıştır.  cem'inde de böyledir.

Sonra şârih Aynî de Buhârî'yi müdâfaa ederek: Nadr ibnu Şumeyl'in Kitâbu 'l-tbi!'de bunun deveye ânz olan bir cinnet olduğunu haber verdiğini bil­diriyor, ve Buhârî'ninbu hastalıklı deveyi aşk harâretiyle içi yanan ve şaşkın olan "Raculun hâim"e benzettiğini söylüyor (İbn Hacer ye Aynî).

[90] başka bir hadîsin ilk kelimesidir. Bununla bir hastalığın sahibinden başkasına bizatihi geçmesi nefyedilmiştir. Sahîhayn'da ve diğer hadîs kitâbla-rında Ebû Hureyre, İbn Abbâs, Sâib ibn Yezîd'den ayrı ayrı tarîkler ve metin­lerle rivayet edilen bu hadîsin tamâmı: Hastalığın kendi kendine başkasına sirayeti yoktur, kuş uçmasıyle uğursuz­luk yoktur. Baykuşta uğursuzluk yoktur. Saf er ayında uğursuzluk yoktur. Gûl-yabânî denilen bir mahlûk da yoktur".

Sağlık kaaidelerine uymayı, çeşitli hastalıklara karşı çeşitli tedâvî yollarına tevessül etmeyi ehemmiyetle tavsiye eden ve bilhassa bulaşıcı hastalıklardan sa­kınma, çârelerini zamanımızın karantina şekline kadar öğreten Peygamber'in bulaşıcı bir hastalığın sahibinden başkasına geçmesini inkâr etmesi elbette mut­lak bir inkâr değildir. Bu hastalığın ilâhî izinsiz geçmesini inkârdır. İnşalara her hayır ve şerrin, her nevi' ni'met ve musibetin Allah'ın izni iradesiyle erişmesi, İslâm'ın te'sîs ettiği îmân asıllarından birisidir. Bu esâsa göre sâri' hastalık da bizatihi sirayeti nefyedilip Allah'ın izni ile sirayet edeceği öğretilmiştir. Hadîsin diğer fıkralarında da İslâm Dînî'nin te'sîs ettiği yüksek medeniyet kanâatlerine muhalif olan Câhiliyet devri hurafelerinin men' edilmekte olması da'bu hususu te'yîd etmektedir.

"Hastalığın kendi kendine başkasına sirayeti yoktur" demek, dokunma, karışma veya geçmeye yardım edecek herhangi bir sebeb olmadan hastalığın baş­kasına geçmesi yoktur demek de olabilir.

[91] Buhârî bâb başlığında âdeti Üzere hükmü bildirmeyip, sâdece İmrân haberini vermekle yetinmiştir, tmrân'ın bu sözünü tbn Adiyy, el-Kâmil'de; Taberânîe/-Kebîr'de senediyle rivayet etmişlerdir. Müslümanlar arasında çıkan harb fitne­lerinde silâh satışı zâlimce öldürmelere âlet olacağı için bazılarınca iyi görülmemiştir.

[92] 92  Ebû Katâde'nin hadîste haber verdiği zırh da harb âletlerinden; fakat Ebû Ka-tâde'nin bunu satışı harb günlerinden sonradır. Böyle olunca bu hadîs başlığın ikinci kısmına delîl olmuştur. Buhârî bu hadîsi Hums, Magâzî, Ahkâm Kitâb-lan'nda; Müslim ise Cihâd ve Siyer Kitabı, 13. babında getirmiştir. Hadîs bura-dakinden daha uzundur. Buhârî, âdeti üzere kısaltarak başlığa delîl olacak kısmını getirmiştir.

[93] Hadîsin "Ya ondan bir mikdâr misk satın alırsın" fıkrası, bâb başlığına delîl yapılmıştır. Attâr da ıtır, yânî güzel kokulu şeyler satıcısı demektir

[94] Buhârî, aynı kitabın 25. Bâbı'mn 38 rakamıyle geçen Ebû Cuhayfe hadîsindeki kan alma bedeli hakkındaki şübheyi gidermek için bu babı açmış ve mes'eleyi aydınlatmıştır: Orada Ebû Cuhayfe, Peygamber'in ribâ gibi bir takım kazançla­rı yasak ettiğini sayarken, haccâmı da kan alma ücretinden men' ettiğini rivayet etmişti. Bu men'in zahiri haram kılmak idi. İşte Buhârî burada yeni bir bâb açarak kan alma tedâvîsi yapan kimsenin ücret almasının cevazını ifâde eden iki hadîs getirmiştir

[95] Başlığa delîl olmak üzeîe getirilen Enes ibn Mâlik ile İbn Abbâs hadîslerinin her ikisi de Peygamber'in kan aldırma tedâvîsi olduğunu ve kan alan haccâm kimseye de hacâmet ücreti verdiğini açıkça delîllendirmiştir. Onun İçin bu yol­da buna ehil olan mütehassıs kişilerin, yânî tabîblerin san'at icra etmelerinin ve bundan ücret almalarının cevazı apaçıktır. İşte bu sebeble İbn Abbâs da ha­dîsinin sonunda "Kan aldırma ücreti haram olsaydı, Rasûlullah kan alıcıya Üc­ret vermezdi" demek suretiyle bu hükmü açıkça belirtmiş oluyor.

[96] Bu hadîs Cumua Kitâbı'nda da uzunca bir metin ile geçmişti. Buhârî burada hadîsi, babın unvanı veçhile erkekler veya kadınlar tarafından kullanılması mek­ruh olan eşyanın satışının caiz olup olmamasını belirtmek için getirmiştir. Ha­dîs, giyilmeden; başka türlü faydalanmak için satışın cevâzım.ifâde etmektedir.

[97] Üstünde suretler bulunan eşyanın alınıp satılması, bu Âİşe hadîsinin zahirine göre caiz değildir. Fakat yere yayılan ve horlukla kullanılan eşyanın sûretli ol­makla beraber alışverişinin cevazı hakkında da sahîh hadîsler vardır. Men' ile cevaza delâlet eden haberler taâruz ettiğinde aslolan, sakındırma delili gelene ve zahir olana kadar mübâh olmaktır. Sonra bu Âişe hadîsinde, Âişe tarafın­dan akdedilen alışverişi Peygamber feshetmemiştir. Bu feshetmemenin delaletiyle, bu resimli yastık hakkındaki Peygamber'in beyanâtı, harâmlığa değil, belki ke-râhate hamlolunabilir, denilmiştir. Böylece hadîsin başlığa bir dereceye kadar, delîlliği gösterilmiştir.

Âişe hadîsinden hayvan tasvirinin harâmlığıda sabit olur. Fakîhler ve ha-dîsçiler cumhuru taş, ağaç, manzara ve hayat sahibi olmayan eşyanın resimleri­nin yapılmasında ve kullanılmasında be's görmemişlerdir.

[98] Hadîs, Salât Kitâbı'nda daha geniş bir metinle geçmişti. Peygamber'in mesci­dinin bina edildiği arsanın Peygamber tarafından satın alınması ve sahihlerine arsalarının fiatını bildirmelerini istediği görülüyo'r. İşte hadîsin başlığa delîl olan kısmı bu "Arsanızın fiatını bana söyleyiniz" emridir. Bu hadîs Hicret Kitâbı'-nın evvelinde de gelecektir.

[99] Alışverişin kesinleştirilmesi yâhud feshedilmesi şıklarındaki muhayyerliğin ne kadar veya kaç tane olması caiz olur? Bâzıları bunların biri meclis muhayyerli­ği, biri de şart muhayyerliği olmak üzere iki muhayyerliktir, dediler. lbnu'1-Esîr ise: Muhayyerlik üç nevi'dir: Meclis muhayyerliği, şart muhayyerliği, nakısa mu­hayyerliği, demiş ve bunları beyân eylemiştir (Aynî).

[100] Bu hadîste bundan sonraki hadîste muhayyerlik müddetinin mikdârını beyân yoktur. Bu iki hadîste ancak muhayyerliğin sabütunun beyânı vardır. Bâzıları: Buhârî'nin başlıktaki sözü ile muradı "Satıcı alıcıdan birini diğerine kaç defa muhayyer kılar?" demek olması ve bununla üç bâb sonra gelecek olan tarikteki Hemmâm'in "Üç kerre muhtar olur" ziyâdesine işaret etmiş olması muhtemil-dir, demişlerdir (Aynî).

Hadîsin sonundaki İbn Umer'in fiilini Müslim de rivayet etmiştir (Kastallânî).

[101] Ahmed ibn Saîd'İn bu rivayetini Ebû Avâne, kendi Sahih 'inde senediyle rivayet etmiştir.

[102] Yânî satışta muhayyerlik zamanı bir müddetle ta'yîn edilmediği takdirde bu sa­tış, bu hâlde lâzım mı, yoksa caiz mi olur? Bu lüzumun ma'nâsı feshetmeyi ka­bul etmemesi; cevazın ma'nâsı ise bunun zıddıdır (Kirmânî).

Buhârî, bu mes'elede müctehidler arasında görüş ayrılığı bulunduğu için cevâbı zikretmemiştir

[103] Hadîsin başlığa delîlliği sâdece muhayyerliğin zikredilmesindedir. Fakat hadîs, vakit ta'yîninde suskundur.

[104] Meclis muhayyerliğine kaail olan buradaki zevatın bu görüşleri, hep diğer hadîs kitâblarmda senedleriyle tesbît ve rivayet edilmiştir. Meclis muhayyerliğini başka türlü anlayanlar da vardır:

Bu ihtilâf hadîsteki "Satıcı ile müşteri birbirinden ayrılmadıkça muhayyerdirler" cümlesinin te'vîline yöneliktir. Bâzıları: iki tarafın|birbirinden ayrılması kavlen ayrılmaktır. Satıcı sattım, müşteri de aldım deyince, nâssta bil­dirilen ayrılma hâsıl olmuştur. Bundan sonra iki tarafın muhayyerliği kalmaz. Satış tamâm olur, artık müşterinin malı geri vermeye hakkı kalmaz. Bundan* sonra yalnız ru'yet, ayıb, şart muhayyerliğiyle reddedebilir, demişlerdir.Diğer-leri de: Satışta muhayyerliği kesen ayrılma, sözlerle değil, alışverişe dâir görü­şülüp müşterinin kabulünden evvel vuku' bulan bedenlerle ayrılmadır. Binâenaleyh bayi', sattım dedikten sonra müşterinin, bâyi'den ayrılıncaya ka­dar kabul etmek hakkı vardır. Birbirlerinden ayrılınca bu muhayyerlik hakkı kalmaz, demişlerdir.

Hanefîler'e göre: Akid, îcâb ve kabul ile tamam olur, satılan şey müşteri­nin mülküne geçer.Âkidlerden birisi için meclis muhayyerliği kabul etmek, öbür tarafın hakkını ibtâli gerektirir. Hâlbuki Peygamber "Müslümanlıkta zarar vermek ve zararlanmak yoktur" buyurmuştur.

[105] Hadîs, daha önce de gemişti, buradaki başlığa delîlliği meydandadır.

[106] "(Satışın muhayyerli olması müstesna)"istisnasında üç görüş var­dır: En sahîhi, bunun hükmün aslından istisna olmasıdır. Yânî satıcı ile müşteri muhayyerdirler, ancak kendisinde muhayyerleşme cereyan eden satış müstes­nadır. O da akdin geçerliliğini tercih etmektir. Çünkü onlar henüz ayrılmamış olsalar da, akid bu şartla lâzım olur.

ikinci görüş, gayenin mefhûmundan müstesna olmaktır. Yânî onlar ayrıl­madıkları müddetçe muhayyerliktedirler, ancak içinde meselâ bir gün muhay­yerlik şart kılınan .satış, olması müstesnadır. Çünkü muhayyerlik, şart kılınan müddetin geçişine kadar, ayrılıştan sonra da devam eder.

Üçüncüsü, bunun ma'nâsı, satıcı ile müşteri için mecliste muhayyerlik ol­mamak şart edilen satış müstesnadır demektir (Kirmanı).

[107] Hadîsin başlığa delîlliği "Ve eğer bunların biri diğerini muhayyer kılar da bu muhayyerlik üzerine alışveriş yaparlarsa bu alışveriş vâcib olmuştur" kavlinde-dir. Bu hadîsi Müslim de Buyû'da tahrîc etmiştir.

[108] Yânî akd caiz mi, yoksa lâzım mı olur? Buhârî bu başlıkla muhayyerliği yalnız müşteriye kasredenin görüşünü reddetmeyi kasdetmiştir. Çünkü hadîste bu hu­susta satıcı ile müşteri arasında bir düzgünleştirme vardır. Buhârî, hadîsteki ile yetinerek cevâbı zikretmemiştir.

[109] Bu hadîs şimdiye kadar birkaç defalar geçti. Burada bâzı lâftz farkları ile ve ayrı tarîklerden de getirilmektedir

[110] Buhârî, mes'ele ihtilâf yeri olduğu için, izâ'lann cevâbını zikretmemiştir. Çün­kü Mâlikîler ve Hanefiler bütün eşyada kabzı tahliye ile yapmışlardır. Şâfiîler ve Hanbelîler ise tahliye, menkûl mallarda değil, evlerde ve akarda kâfî gelir demişlerdir

[111] Tavusun bu fetvasını Saîd ibn Mansûr İle Abdurrazzâk senediyle rivayet etmiş­lerdir.

[112] Bu hadîsin sevk sebebi ve ictihâd noktası, Peygamberin satışı müteâkib deveyi îbn Umer'e hibe etmesidir. Peygamber'in bu fiili, sattım - aldım demekle satış tamam olup, mal müşterinin malı olacağına ve satış akdi bu suretle tamam ol­duktan sonra redd, iade, muhayyerlik câri olmayıp, müşteri satın aldığı malını derhâl satmak, hibe etmek gibi hukukî tasarruflara mâlik bulunacağına delâlet eder. Bu Ebû Hanîfe'nin mezhebidir. Eğer deve o saatte Peygamber'in malı ol­masaydı, tbn Umer'e hibe edemezdi de akd meclisi sonuna ve satıcı ile müşteri­nin bedenen ayrılmalarına ta'lîk ederdi. Binâenaleyh akdin tamam olması için satıcının sattım, müşterinin de aldım demeleri ve sözle birbirlerinden ayrılmış olmaları kâfidir. İmâm Şafiî akd meclisinin sonuna kadar bir muhayyerlik ka­bul etmiştir ki, bu had'sin zahirine aykırıdır. Şafiî fakîhleri Peygamber deveyi İbn Umer'e hibe etmeden evvel Umer'in Peygamber'den biraz öne geçmiş veya geri kalmış olması muhtemildir diye te'vîl ederler.

Bu hadîsten, satıcının satmak için metâ'ını müşteriye arz etmesine luzûm olmadığı, müşterinin: malını bana satar mısın? diye bir pazarlık kapısı açması­nın meşrû'luğu, bir de akidden sonra satıcıya, sattığı malın bedelini vermezden evvel müşterinin tasarrufunun caiz olduğu hükümleri alınmıştır.

[113] İbn Umer, Medîne'ye yakınlığı gıbta edilecek bir vaziyet olarak görmüş, onun için ben Usmân'ı aldatmışım, demiştir. Bundan, aldatma ile satışın reddedile-miyeceği; arazînin arazîye mukaabil satılabileceği; gâib olan aynm, sıfat üzere satışının yapılabileceği hükümleri alınmıştır.

Bu hadîsin başlığa delîlliği, her iki satıcının ayrılmadan önce kendi irâdele­rine göre icazet ve fesh olarak tasarruf hakklan olması cihetidir (Kirmânî).

[114] Hadîsin başlığa delîlliği şu cihettendir: Eğer aldatma mekruh olmasaydı, Pey­gamber aldatılana "Sen birşey satın almak istediğinde aldatmak yoktur de" bu­yurmazdı.

Bâzı Mâliki fakîhleri bu hadîsle aldatılma muhayyerliğinin lüzumuna kaail olmuşlardır.

Hanefîler de bundan zaîf akıllı olan kimsenin hacr olunmamasına istidlal etmişlerdir. Peygamber, Habbân'a alışverişe izin vermiştir. Bu izin hacr olun­mayacağının açık delilidir. Ufak tefek his ve şuur za'fı ile şahsî hürriyet ve ferdî tasarrufun hudûdlandınlması doğru değildir demişlerdir. Ebû Hanîfe ve Şafiî bayi' muhayyerliğinin üç gün olduğuna ve üç günden ziyâde muhayyerlik caiz olmayacağına da bu hadîsle istidlal etmişlerdir.

[115] Bu, Buyu' Kitâbı'nın baş tarafında senediyle geçen Enes hadîsinin bir parçası­dır.Başlığa uygunluğu "Benû Kaynukaa Çarşısı" sözündedir. İbn Battal: Bu-hârî çarşıların zikriyle, ticâret yerlerinin ve çarşılara girmenin şerefli kimseler ve faziletli insanlar için mübâhhğını belirtmek istemiştir, demiştir

[116] Bu da aynı hadîsin bir parçasıdır

[117] Umer'in bu sözü de Kitâbu'l-Buyû'da "Ticâret için çarşıya çıkma bâbi"ndaki Ebû Mûsâ hadîsi içinde geçmiştir.

[118] Âişe hadîsinin burada getirilme sebebi, içinde alışveriş yapılan çarşılar halkının kendi kazançlanyle geçinir faziletli kimseler olduğuna Âişe'nin şehâdeti ve bu kimselerin yere batırılmaya müstehakk olmadıklarına işaret etmesidir.

Bu hadîste zâlimlerle beraber bulunmak ve onların meclislerinde oturmak­tan sakındırma hükmü vardır.

[119] Bu Ebû Hureyre hadîsinin bu başlık altında getirilme sebebi, içinde "Sûk = Çarşı" lâfzının zikredilmesi ve çarşıda namaz kılmanın cevazının geçmesidir.

Bu hadîs Cemâat Bâblarında "Cemâatin fazileti bâbı"nda da geçmişti.

[120] Hadîsin burada getirilmesinden maksad, bu hâdisede Peygamber'in çarşıda bu­lunmasıdır. Buhârî bunu Peygamber'in Sıfatı ile Isti'zân Kitâblan'nda da getir­miştir. Peygamberlerin diğer insanlar gibi çarşılarda bulunmaları öteden beri gelen beşerî bir iş ve ihtiyâcdır: "Biz senden evvel hiçbir peygamber gönderme­dik ki, muhakkak hepsi de yemek yerlerdi ve çarşılarda yürürlerdi..." (el-Furkaan-20).

[121] Bu, aynı hadîsin diğer bir tarîkidir.

Bu hadîsierdeki emir ve nehiyler, vucûb ve tahrîm için değildir. Bir de bu nehyin Peygamber'in hayâtında karışıklığa sebeb olmamak gayesine ma'tûf ol­ması da hâtıra gelir. Âlimler cumhuruna göre bu İsmi ve künyeyi bir şahısta birleştirmede be's yoklur.

[122] Hadîsin başlığa delîlliği "Nihayet Benû Kaynukaa çarşısına kadar geldi" sözün-dedir. Buhârî bu hadîsi Libâs Kİtâbı'nda; Müslim ise Fadâil'de tahrîc etmiştir. Müslim de: "Yâ Allah, ben bu çocuğu seviyorum, onun için sen de sev; onu seveni de sev" şeklinde bir cümle ziyâdeli gelmiştir

[123] Buhârî bu ikinci rivayet ile Ubeydullah'ın, Nafi' ibn Cubeyr'e kavuşmasını be­yân etmek istemiştir. Binâenaleyh yukarıdaki mevsûle tarîkteki an'ane zarar ver mez. Çünkü müdellis olmayan kimsenin, kendisinden tahdîs ettiği kimseye kavuştuğu sabit olursa, onun an'anesİ ittifâkan işitmeye hamlolunur. İhtilâf an­cak müdellis yâhud kavuşması sabit olmayan kimse hakkındadır.

[124] Bu hadîsin başlığa uygunluğu "Hububatın satılacağı zahîre pazarına nakledil­mesi..." İfâdesİndedîr.

Bir tacirin satmak üzere satın aldığı bir malı kabz etmeden evvel -Müslim'in rivayetinde: Kile üe ölçüp teslîm almadan evvel- o malı başka birine satmak neh-yedilmiştir. Bu mes'elede, yânî kabzdan evvel malı satmakta müctehidler ara­sında farklı görüşler vardır. Hadîste bildirildiği veçhile zahîre pazarına getirme­den evvel zahîre tacirinin malını satmasının nehiy sebebi, fiatlarm yükselmesine neden ve bu suretle halkın zararını mûcib olmasından dolayıdır.

[125] Abdullah ibn Amr'ın bildirdiği Tevrat âyetinin Kur'ân'da aynen zikredilmiş olan kısmı, devâmıyle beraber şöyledir:

"Ey Peygamber, biz seni hakîkaten bir şâhid, bir müjdeci, bir korkutucu ve Allah 'a, O 'nun emriyle bir da 'vetçi ve nûr saçan bir kandil olarak gönderdik" (el-Ahzâb: 45-46).

O Tevrat âyetinde Allah tarafından Peygamber'e "MütevvekkÜ" İsminin bahsedilmesi, her hususta Allah'a dayanıp güvenmesi ve işleri hep Allah'a tevdî' eylemesinden dolayıdır

[126] Tevrat âyetindeki bu sıfatlar da Kur'ân'da şöyledir:

"Sen Allah 'tan bir merhamet sayesindedir ki onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar etrafından herhalde dağılıp gitmişlerdi. Artık onları bağışla, günâhların mağfiretini iste. îş hususunda onlarla müşavere et. Bir kerre de azmettin mi, artık Allah 'o güvenip dayan. Çünkü Allah kendi­ne güvenip dayananları sever" (Âlu İmrân: 159)

[127] Yine Tevrat âyetindeki bu sıfatlar da Kur'ân'daki şu âyetin bir parçasıdır:

"Ne iyilik, ne de kötülük bir olur. Sen (kötülüğü) en güzel hasletle önle. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile sanki ya­kın dostun olmuştur" (Fussilei: 34).

[128] Hadîsin başlığa delîl olan yeri, "O Peygamber çarşılarda bir çağırgan değildir" fıkrasıdir. Hadîsin burada getirilme sebebi, insanların toplu bulundukları yer­lerde bağırma çağırma ve yaygaranın mekrühluğunu isbât etmektir. Eğer toplu­luklarda yaygara mekruh olmasaydı, Allah, Peygamberi'ni Tevrat'ta "Çarşılarda çağırtgan değildir" diye medh etmezdi.

[129] Hadîsin sonunda Buhârî, hadîsin iki mutâbaat .tarîkini ve bîr de Ebû Ubeyde'-den naklettiği "Gulfun" lâfzına âid tefsîri getirmiştir. Bu tefsir, bâzı nüshalar­da yoktur.

[130] Buhârî bu başlıkta ölçme ve tartma vazifesi ve ücretinin satıcıya ve (borç öde mek veya satmak üzere) vericiye âid olduğunu bildirdikten sonra el-Mutaffîfîn: 3. âyetini buna delîl olarak getirmiştir. Ta'lîlin vechi şöyledir: Başlıkta ölçme ve tartma satıcıya veyâhud borçta borçluya âid olduğu zikredilince, bu âyet İle, satıcıyle borçlunun üzerlerindeki ku! haklarını, ölçü ve tartıları noksan olmaksı­zın edâ etmeleri vâcib olduğuna tenbîh^etmiş oluyor.

[131] Bu, Nesâîve ibn Hıbbân'ın senedli olarak Târik ibn Abdillah el-Muhâribî'den rivayet ettikleri hadîsin bir parçasıdır. O: Ben Rasûlullah'ı iki kerre gördüm, diyerek hadîsi zikretmiştir ki, İçinde şunlar vardır: Allah İslâm'ı üstün kılınca Medîne'ye Çıkıp vardık. Bizler bir yerde oturduğumuz sırada, üzerinde iki ku­maş elbise olan bir zât geldi. Bizim yanımızda da kırmızı bir deve vardı. O zât:

  Bu deveyi satar mısınız? dedi. Biz:

  Evet, dedik.

  Kaça? dedi.

  Şu kadar Ölçek hurmaya, dedik.

  Aldım, dedi ve devenin ipini tutup gitti ve gözden kayboldu. Akşam olunca bize birisi geldi de:

— Ben Allah Elçisi'nin size gönderdiği elçisiyim. O size bu hurmadan do­yuncaya kadar yemenizi ve devenizin bedelini tastamam alıncaya kadar hurma ölçtürmenizi emrediyor, dedi.

Biz de bunları yaptık, sonra (mescide) geldik; baktık ki Rasûlullah dikel-miş hutbe yapıyordu... (Fethu'l-Bâri).

Hadîsin başlığa uygunluğu, ıktiyât masdarının kişinin kendi nefsi İçin ala­cağı şeylerde kullanılır olması cihetindendir, kesb hâsıl olduğu zaman ıktesebe denildiği gibi (Kastallânî).

[132] Usmân'dan gelen bu hadîsi Ahmed ibn Hanbel, İbn Mâce, Bezzâr, Dârakutnî senediyle rivayet etmişlerdir

[133] İbn Umer'in bu hadîsi yakında geçmişti

[134] Hadîsin başlığa delİIliği "Alacaklılar için ölç!" emrindedir. Ebû Hanîfe, Mâ­lik, Şafiî, Ebû Sevr, Sufyân es-Sevrî bu hadîse dayanmışlardır. Bunlara göre hububat satışında ölçek ve ölçmek masrafı satıcıya âiddir. Satıcı gibi, borç öde­yici de hububat ile borç öderken Ölçmekle mükelleftir. Tartılacak şeylerde tart­ma ücreti de böyledir.

Bu Câbir hadîsinde Peygamber'in bir mucizesi de sabit oluyor: Câbir'in babasından devrolunan borçlarını karşılamaya yetmeyecek bir mikdâr hurması alacaklılara dağıtıldıktan sonra, aslından birşey eksilmemiş gibi Câbir'e kal­masıdır.

Bu hadîsten, vârislerin bâzısının, diğer bâzıları yerine onların rızâsıyle işle­ri görebileceği hükmü de alınmıştır.

[135] Buhârî bu ta'lîklerden Firâs'ın hadîsini, Vasıyyetler Bâblan'nm sonlarında; Hi-şâm'ın hadîsini ise İstikraz Kitâbt'nda senedleriyle getirmiştir.

[136] Kişinin ailesini nafakalamak için satın aldığı erzakı ölçüp tartmasının, yânı he­sabım bilmesinin müstehâblığı babı.

[137] Aile erzakım Ölçmenin ve tartmanın berekete sebeb olmasının sırrı, aile azığının mikdârı ailece bilinirse buna göre davranmaları ve hazırlıklı bulunmaları nok­tasındadır ki, bu takdîrde ailenin işi kolaylaşır. Aile erzakının mikdârmı bilmek, ne kadar zaman aileye yetişebileceğini göz önünde tutmak, elbette hayır ve be­rekete vesîle olur. Peygamber'in ailesine âid bir senelik gıda maddesini anbarla-dığı sabittir. Bunun ta'yîni şübhesiz ölçmekle mümkindir.

[138] Peygamber'in Medine hakkında, Medine'nin sâ' ve müdd ölçeklerinin bereket-lendirilmesi hakkındaki bu duası, Hacc Kitâbı'nın sonunda Âişe tarafından ri­vayet edilen uzunca bir hadîs içinde geçti. Hadîsin bu duâ fıkrası şöyle idi: "Yâ Allah, Mekke'yi bize sevdirdiğin gibi Medine'yi de sevdir; yâhud onu daha zi­yâde sevdir. Yâ Allah, sâ' ve müdd ölçeklerimizde bizlere bereket ihsan eyle! Yâ Allah, Medine'nin havasını bizler için sağlığa elverişli kıl!.. ".

[139] Hadîsin başlığa uygunluğu meydandadır.

Mâlik ibn Enes'e: Yâ Ebâ Abdiîlah! Peygamber sâ'ının vezni ne kadardır? denildi. İmâm Mâlik de: Beş Irak rıth ile bir ntlın üçte biridir, dedi(Dârakutnî).

Hasen ibn Salih'in: Umer(R)'in sâ'ı, sekiz rıtl hububat alabilen bir ölçekti, dediği işitilmiştir (İbn Ebî Şeybe).

İmâm Ebû Yûsuf: Medine'ye bir seferimde sözüne İ'timâd ettiğim bir zât (ki İmâm Mâlik olacaktır) bana bir ölçek gösterdi ve: Bu, Peygamber'in sâ'ı-dır, dedi. Ben o kabı beş rıtl ve üçte bir rıtl hacminde takdir ettim, demiştir (Tahâvî).

Hadîste zikredilen sâ' ve müdd hububat ölçekleridir. Bir sâ' binkırk (1040) dirhem ayarında ölçeğe denir. Şu kadar ki, Peygamber zamanındaki sâ'ın mik-dârını hesâb ederken Iraklılar'la Hicâzlılar arasında; diğer deyişle Ebû Hanîfe ile öteki üç mezheb imâmı arasında görüş ayrılığı olmuştur. Bu da sâ'ın kesri olan müdd ve rıtl hesâblarındakİ farktan ileri gelmiştir. Iraklılar'a göre bir sâ', sekiz Bağdâd rıth: Hİcâzlılar'a göre 51/3 Medîne ntlıdır. Şu kadar ki, ntlın kesri Iraklılar'a göre 20 ıstar; Hİcâzlılar'a göre de 30 ıstar olduğundan, hesabın neti­cesi bir oluyor, yânî 1040 dirhem oluyor.

Iraklılar'a göre: 1 sâ' = 8 Bağdâd rıth x 20 ıstar = 160 ıstar x 6,5 dir­hem = 1040

Hİcâzlılar'a göre:

1 sâ' = 51/3 Medîne ntlı X 30 ıstar = 160 ıstar x 6,5 dirhem =  1040

Bu ölçekler hakkında Zekât Kitâbı'nda da açıklama geçmişti.

[140] Hadîslerdeki sâ' ve müdd Ölçeklerinin bereketi ile murâd, bu ölçeklerle ölçülen erzakın feyizli ve bereketli olmasıdır. Mahallin zikri ve hâilin irâdesi kabilinden mecazdır.

[141] Cizâfve Mücâzefe; ölçmeden, tartmadan götürü pazar satmaktır. Meselâ har­man yerinde bir yığın zahirenin veya anbar dolusu hububatın toptan satışı caiz­dir. Akid tamâm olur, satışın esâsında kabz şart değildir. Mikdârı, satıcı ve alıcıca bilinmeyen bir malın "Subre" ta'bîr olunan ölçüsüz, tartısız bir hâlde cizâferi satışının mübâh olduğunda imamlar arasında ihtilâf yoktur.

Mücâzefe suretiyle satışın şer'i vaziyeti böylece tesbît edildikten sonra mes'-elenin ehemmiyetli olan ciheti bundan sonradır' O da bu suretle satın alman malı kabz ve nakletmeden başka bir müşteriye satmak cihetidir. Lugaten ve şeklen olsun ihtikâra kapı açan, budur. Satın alınmış malı kabz ve tesellüm etmeden satış yolu açık bırakılırsa, bir anbarda depo edilmiş bir mal yerinden oynama­dan, elden ele, dilden dile dolaşa dolaşa sebebsiz olarak fiatların artmasını mû-cİb olur.-Buna mâni' olmak için hadîste satın alman hububatın kabzı lâzım olduğu. İbn Umer tarafından işaretle bildirilmiştir ki, bu, malın bulunduğu yerden kal­dırılıp nakledilmesi şer'in fiatların yükselmesine mâni' olmak üzere hedef aldı­ğı kabz ve tesellümdür. Ve burada hadîsin şevkinden kasdedilen gaye budur.

İhtikâr, lügatte fiatların pahalılaşmasını gözeterek halkın muhtâc olduğu malı satmayıp, habsetmektir.

thtikâr'm kötülenmesi hakkında diğer hadîs kitâblarında pekçok hadîsler gelmiştir.

[142] Bu hadîsteki "Mürceen" kelimesi, Ebû Zerr el-Herevî'nin el-Müstemlî'den olan rivayetinde İmâm Buhâri tarafından (muahhar, yânî geri bırakılmış) şek­linde tefsîr edilmiştir.

Hadîsteki istîfâ, kabz ve tesellüm ma'nâsınadır.

İbn Abbâs'a bu çok kıymetli ve hakîkaten bu konuda gelen hadîslerdeki kabz ve tesellümün geri bırakılmasındaki ihtikâr gayesinin aydınlatılmasına medar olan suâli soran zât, senedde görüldüğü üzere Yemen'in en büyük müctehidi, büyük tabiî Tâvûs ibn Keysân'dır.

İbn Abbâs'ın cevâbı sarihler tarafından şöyle misâllendirilmiştir: Birisinin muayyen bir va'deye ta'lîkan başkasından bir dînâra erzak satın alması, sonra bu müşterinin, satın aldığı malı tesellüm ve kabz etmeden ya mal elinde bulu­nan satıcıya veyâhud başka bir ikinci müşteriye iki dînâra satması, hadîsteki "Malsız, dirhemi dirheme satmaktır" sözünün ma'nâsıdır deniliyor. Bunun ri-bâ kısımlarından va'deye muallak nesîe olduğu ma'lûmdur. Hattâ bizzat ribâ-dan, tefecilikten daha çirkin bir muameledir. Çünkü ribânın zararı yalnız borç alanın nefsine münhasırdır. Fakat gıda maddelerini böyle tesellüm edilmeyerek elden ele geçmesi fiatların pahalılaşmasına sebeb olduğundan, zararı sârî ve bü­tün cemiyeti şâmildir. Bu şümulünden dolayıdır ki ihtikârcılar, cemiyet aleyhi­ne çalışan şerirler sayılarak her yerde ve her devirde cemiyetin la'netine ve tahkirine uğramışlardır.

[143] Bu hadîs "Ölçmek vazîfesi satıcıya ve vericiye âiddir bâbı"nda başka bir sejıedle geçmiş ve ilgili açıklama orada verilmişti

[144] Hadîsin başlığa uygunluğu ribâ eşyasından olan şeyler için kabzın şart kılınmış olması cihetindendir. Başlıkta da yiyecek maddelerinde kabz şartını bildiren bir işaret vardır.

Hadîste "Bey'u sarf" muamelesi anlatılmıştır. Bu, semeni semen ile değiş­tirmekten ibaret bir muameledir; sarraflık muâmelesidir. Va'desiz, bir mecliste elden ele ziyâdesiz para değiştirmekten ibarettir. Bu Umer hadîsinde "İllâ hâe ve hâe = Ha al, ha sen de ver" diye ribâdan müstesna kılınan, para bozma ve değiştirme muâmelesidir. "Hâe" lâfzı elden de alıp vermede kullanılan ve bir şeyi el ile uzatıp sunarken söylenen bir harftir. İki tarafın karşılıklı peşin alıp vermeleri ma'nâsınadır. Bey'u sarfı te'sîs eden kişilerden birinin diğerine "Hâ = Al" dediği zaman öbürünün de ona "Hâti = Getir" demesi ve bu su­retle karşılıklı ele alma ve tesellümün kavlen vukû'udur.

Bu Umer hadîsinde zİkrolunan 4 madde ile gümüş ve tuzdan ibaret olan altı şeyde ribânın haram olduğunda müslümânların ittifakı vardır. Bunlar dı­şında mahsûs olmayan eşya hakkında âlimler ihtilâf etmişlerdir. Gerektiğinde tafsilât için Umdetu'l-Kaari, V, 489-491, sahîfelerine başvurulsun.

[145] Hadîsin başlığa delîlliği açıktır. İbn Abbâs'm bu hadîsi gibi, sonunda bildirdiği fetvası da çok mühimdir.

Tirmizî şöyle demiştir: "Ümmet arasında bu hadîsin gereğiyle amel oluna-gelmiştir. İlim ehlinden çoğu, kişinin yanında bulunmayan metâ'ı satmağa kal­kışmasını kerîh görmüşlerdir".

[146] Bu ibn Umer hadîsi, küçük lâfız farkıyle "ölçmek külfeti satıcı ve vericiye âid-dir bâbı"nda da geçmişti.

[147] Hadîsîn başlığa uygunluğu açıktır. Hadîs "Yiyecek maddesi satışı hakkında zik-rolunan şeyler bâbı"nda da geçmişti. Bu hadîste bozuk alışveriş akdi yapmaya kalkışan kimseleri te'dîb etmenin meşrû'luğu vardır (Kastallânî).

[148] Buhârî, bu başlıktaki "izâ" lâfzının cevâbını, mes'elede görüş ayrılıkları olduğu İçin zikretmemiştir.

[149] İbn Umer'in bu sözünü, Tahâvî üe Dârakutnî, Evzâî'den; o da Zuhrî tarîkin­den olmak üzere senediyle rivayet etmişlerdir

[150] Hadîsin, başlığın birinci cüz'üne uygunluğu açıktır. Çünkü Peygamber deveyi Ebû Bekr'den "Ben onu bedeliyle aldım" sözüyle aldığı zaman -ki bu satış ak­dinden kinayedir-, onu Ebû Bekr'in yanında bırakmıştı. İşte bu satıcının yanın­da bırakmaya uygundur. Hadîsin başlığın ikinci cüz'üne delâleti, yânî "Kabz olunmadan evvel ölürse" kavline delâleti, kabzdan evvel ölmenin hükmü daha evvelkine kıyâsen satıcının yanında bırakma hükmü olduğunu bildirme yoluy­ladır. Fakat Buhârî mes'ele ihtilaflı olduğu İçin hükmü kesin söylemedi. Fakat başlıkta İbn Umer'in sözünü getirmesi, tercihinin, İbn Umer'in görüşü olduğu­na delâlet eder ki, zikr olunan surette helak olan mal, satın alıcının malındandır (Vmdetu'l'Kaarî).

Buhârî bu hadîsi Hicret babının evvelinde uzun bir metin hâlinde getirmiş, burada ise sâde başlığa lâzım olacak kısmını getirmiştir.

[151] Bu başlık, ayrı ayrı hadîs metinlerinden meydana gelmiş olup, haber cümlesi uslûbuyle en belîğ şekilde nehiy ifâde etmektedir.

[152] Hadîste nehyedilen, kardeşinin alışverişine zarar verici müdâhele iki suretle tas-vîr edilmiştir:

a. Muhayyerlik hakkı olan bir müşteriye: "Alışverişi fesh et, ben sana aynı malı daha ucuz fiatla alırım";

b.  Yahut, bir satıcıya: "Alışverişi fesh et, ben malını daha yüksek fiatla satarım" diye hâriçten bir şahsın müdâhele etmesi ve satışı bozmağa çalışması­dır. Bunlar ticâret ahlâkına aykırı, çirkin faaliyetlerdir. Onun için Peygamber tarafından nehyedilmiştir.

[153] Bu hadîste Peygamuer yalnız müslümânların değil, bütün beşeriyetin mübtelâ olduğu en müzmin İçtimaî hastalıklara dokunup, tedâvî yollarını öğretmiştir:

Şehir tacir ve simsarlarının, çadır halkı ve köylülerin mallarını onlar adına satmaları ve böylece bir aracı zümrenin halk aleyhine kazanç sağlaması men' edilmektedir. Satıcı ile müşteri arasına girerek, kendisini alıcı gibi gösterip müş­teriyi kandırmak ve fiatı yükseltmeye çalışmak da nehyedilmiştir.

Bir kadınla söz kesilip mehirde ittifak edilerek evlenme akdi etmek üzere bulunan bir kardeşin bu hıtbesi aleyhine bir insan kalkıp mehri artırarak evlen­me talibi olmamalıdır. Hadîsteki bu ta'bîr, haber suretinde gelmiş en beliğ bir nehiydir. Böylç bir hareket, maddî ve ma'nevî zarar ve ezayı mûcib olmak cihetiyle, haramdır.

Hiçbir namuslu kadın müslim veya gayrı müslim hiçbir kadının refah ve saadetine, güzel geçimine göz dikerek, onun kocasına: Karını boşa da beni al, diyemez. Bu da belîğ bir suretle nehye delâlet eden ve harâmhk ifâde eden bir haber cümlesidir.

Bu hadîs, birkaç hadîsin bir araya toplanmış rivayetidir. Bu hadîsleri yal­nız Buhârî ile Nesâî bir rivayette toplamıştır.

Nevevî: Hadîsteki " ^-.ı=Kızkardeş" ta'bîri ile murâd neseb, dîn, toprak ve vatan kardeşliğini şâmil umûmî bir ma'nâdır; kendisinden başka kadın de­mektir, demiştir. Hadîsteki "£' = Kardeş" ta'bîri de âlimler cumhuruna göre müslimi de, kâfiri de şâmil, umûmî bir ma'nâdır. Bunun için tercemede paran­tez içinde bu umumîliğe İşaret edilmiştir.

[154] Atâ ibn Ebî Rebâh'ın bu sözünü İbn Ebî Şeybe senediyle rivayet etmiştir.

[155] Başlığa delîlliği "Bunu benden kim satın alır?" diyerek onu artırmaya arz et­mesindedir.

Bu hadîsi Müslim ile dört Sünen sâhibleri de rivayet etmişlerdir, onların

rivayetlerinde şu ziyâdelikler vardır:

Köle azâd eden zât, Azre oğullarından Ebû Mezkûr olduğu; Azâd edilen kölenin ismi Ya'kûb olduğu;

Bu kölenin müzayede neticesinde kaç dirheme satıldığı;

Ebû Mezkûr'e kölesinin bedeli Peygamber tarafından verilirken "Bupara senin hakkındır, Allah bundan müstağnidir"buyurduğu.

Bu Câbir hadîsinin burada sevk sebebi, müzayede suretiyle satışın meşrû'-luğunu beyân etmektir.

Müdebber, hürriyete kavuşması sahibinin ölümüne bırakılmış köledir. Tirmizî bu hadîsi rivayet ettikten sonra: "Bu hadîste müdebber kölenin Peygam­ber tarafından satılmış olmasıyle istidlal ederek, sahâbîler ve daha sonraki âlimlerden bir kısmı müdebber'in satışında be's görmemişlerdir. Bu ictihâd, Şafiî, Ahmed, İshâk'ın kavlidir. Peygamber'in sahâbîler inden bir kısmı da müdeb­ber'in satışını kerih görmüşlerdir. Sufyân es-Sevrî, Mâlik, Evzâî'nin kavli de böyledir" diyor.

Târihe karışmış olan müdebber hukuku ile ilgili fazla bilgiler için büyük şerhlere ve fıkıh kitâblarına bakılmalıdır.

[156] en-Necş, nûn'un fethi ve cîm'in sükûnu ile meta' sahibi müşteriye metâ'ını medh ve vasf ederken, tervîc için bir kimse de sahibine muvafakat eylemek, yânı be­raberce medh ve vasf eylemek. Bir kavle göre satın alması matlûbu değil iken, ziyâde bahâ ile sc*.ılmak için musanna' olmak üzere, metâ'a ziyâde bahâ ile müş­teri olmak ma'nâsınadır. Tâ ki o metâ'a bakan kimse, o bahâya giriftar ola. Ve bir görüş de, insanları bir metâ'dan zeram ve kötüleme ile nefret ettirip, di­ğer metâ'a döndürüp meylettirmek ma'nâsınadır.

Ve Necş, avlanacak canavarı ürkütüp yerinden kaldırmak ma'nâsınadır ve bu lâfzın konulmuş olduğu ma'nâsıdır. Ve bir nesneyi araştırıp yerinden dep-retmek ma'nâsmadır (Kaamûs Tercemesi).

[157] Buhârî, Abdullah ibn Ebî Evfâ'nm hadîsini Şahadetler Kitâbı'nda "Yüce Allah'ın "Hakikat, Allah 'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel az bir bahâyı satın olanlar, işte onlar; onlar için âhirette hiçbir nasîb yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz, onlar için pek acıklı bir azâb vardır" (Âlu İmrân: 77) kavli bâbi"nda getirmiştir.

[158] Bu ta'lîkı İbn Adiyy el-Kâmil adlı eserinde rivayet etmiştir..

[159] Buhârî bu hadîsi, Aİşe hadîsinden olmak üzere Sulh Kitâbı'nda senediyle getir­miştir.

[160] Buhârî bu hadîsi Hileleri Terk bölümünde de getirmiştir. Müslim ile Nesâî de Buyu' Kitâbı'nda getirdiler. Burada başlığa delîlliği açıktır.

[161] el-Gurûr ve'l-Gırre: Bir adamı bâtıl ve beyhude nesne tamâ'ına düşürmekle al­datmak ma'nâsınadır; birinci bâbdandır.

et-Tağrîr ve't-Teğırre: Bir adam kendi nefsini hatar ve tehlikeye sevk ve ilkaa eylemek...

el-Garer: Tağrîrve Teğirre'den isimdir; hatar ve tehlükeye denir (Kaamûs Ter.).

Bey'u 'l-Garer de aslında hatar ve tehlikeye denir ki, tahakkuk edip etmeyeceği bilinmeyen, akıbeti mechûl şey demektir. Bâzı âlimlere göre Garer, zâhiri parlak, fakat bâtını mechûl olan şeydir. Ezherî de: Bey'u'l-Garer, satıcı ile müşterinin künhünü idrâk etmediği satıştır, diye ta'rîf etmiştir.

Meşârık sahibi de: Bey 'u 'l-Garer; ya semeni yâhud müsemmeni yâhud validesi mechûl olup muhataralı olan satıştır, diyor.

Bu ta'rîflerin hepsi muhataranın varlığını ifâde ediyor.

Habelu'l-Habele satışı: Gebe develerin gebeliğinin satışı demektir ki, gebe devenin dişi doğacak cenininin gebeliğinin veya buna ta'lîk ederek başka bir şeyin satışı diye ifâde edilebilir.

"Habelu'l-Habele, amdu'l-amele vezninde ki, işbu (....} hadîsinde gelmiştir; murâd, dişi devenin karnında olan yavrudur. Pes Habele, Hâbile'nin cem'İ olur ki, nâkalar demektir. Yâhud asmanın olgunlaşma öncesi üzümüdür. Yâ­hud batında olan yavrunun melhuz olan veledidir ki,,Câhiliyet'te yavrunun yav­rusunu satarlar idi. Pes buna göre Habele müfred müennes olur" (Kaamûs Ter.).

[162] Bu hadîsteki "Kâne'r-ruculu..." cümlesi, râvîîbnUmer tarafından "Habelu'l-Habele"yi tefsir sadedinde getirilmiştir. Tıybî: "Bu tefsirin zahirine nazaran ma'-nâsı: Bir satışta semenin, nâkanın karnındaki ceninin doğmasına te'cîl ve ta'lîk edilmesidir" demiştir ki, hakîkaten " İİâ en tuntece" lâfzından anlaşılan bir ta'lîktir.

îmânı Şafiî'nin tercihi de budur. Biz de tercemede bunu aldık. Lügat imamlarından Ebû Ubeyde'den rivayet edilen bir ma'nâ daha vardır ki, o da: "Gebe bir hayvanın karnındaki yavrusunun dişi doğması, sonra büyü­yüp gebe olması ve bunun satılması" suretinde tasvîr edilmiştir. Bu da lugatci-lerin tercih ettiği ma'nâdır. Birinci ma'nâya göre semeni bey'i mechûl bir zamana ta'lîktir. ikinci ma'nâya göre de ma'dûmun satışıdır. Her ikisi de tehlikeli sa­tıştan sayılmış olup nthyedilmiştir.

Hâsılı Habelu'l-Habele satışı, bir bey'u'l-garer cümlesindendir; meçhulü sat­maktır; nehyedilmiştir. Çünkü yukarıda îzâh edildiği gibi, Habelu'l-Habele, gebe hayvanın karnındaki cenîni doğurup, dişi olursa bu yavru büyüdükten sonra ge­be olacak da yavrunun yavrusu şimdiden satılmış olacaktır. Bu mutlak bir mec­hûl içinde ve baştanbaşa hatarlı bir satıştır. Bundan dolayı nehyedilmiştir.

[163] Buhârî Enes'in bu hadîsini, bu kitabın 93. babında getirmiştir.

el-Mülâmese, mufâale vezninde, bir nesneyi el ile yapışıp yoklamak ma'-nâsmadır... Satışta mülâmese şu muameleye denir: Satıcı ve müşteriden her biri diğerine: Ne zaman senin metâ'ına el vurup yapışırsam yâhud metâ'ıma el vu­rup yapışır isen, aramızda şu bahâya satış ve alış gerçekleşmiş olsun, diye söy­lerler. Bir kavle göre metâ'ın içini açmayıp örtüsü üstünden el İle yoklamakla gerçekleşen muameleden ibarettir. Şârih der ki, bunlar aldatma kısımlarından olduğu için nehyolundu (Kaamûs Ter.).

[164] Hadîste zikredilen Bey'u limâs yâhud Mülâmese ile Bey'u nibâz yâhud Munâ­beze, Câhiliyet günlerindeki satış nevİ'lerinden ikisinin adıdır. İslâm kaanûnuyla nehyolunduklan için tabîatiyle her ikisi amelden düşmüş ve bu yüzden geçmiş­teki icra keyfiyetleri hakkında çeşit çeşit tefsîrlere yol açılmıştır, Mülâmese satışının keyfiyyeti hakkında şu tefsirler gelmiştir:

a.  Satıcı - alıcı "Ben senin kumaşına, sen de benim kumaşıma elinle do­kundun mu, satış mün'akid, yânî muhayyerlik hakkımız düşmüş olsun" diye pazarlık etmek;

b. Satıcı: "Bu metâ'ı sana şu kadara sattım. Sana el İle dokundum mu sa­tış vâcib olsun" demek. Yâhud müşteri böyle söylemek.

c.  Müşteri durulmuş bir kumaşı açıp bakmaksızın, yalnız eliyle dışından yoklayıp, -açıp baktığında muhayyerlik hakkı olmamak şartıyle- satın almak. Yâhud, satıcı: "Kumaşa dokundun mu sana satmış olayım" demek.

d. Müşterinin satılacak kumaşa eliyle dokunması ve açıp çevirmesiyle satı­şın tamam olmasıdır ki, bunda ne bakma, düşünme, ne de rızâlaşma vardır.

e.  Müşteri mala bakmaksızın, satan da haber ve ta'rîf etmeksizin yapılan alışverişin adıdır...

Munâbeze satışında da çeşitli ta'rîfler vardır:

a. Satıcı - alıcıdan herbiri diğerine kendi kumaşını atar ve hiç biri diğerinin malına ve razı olup olmadığına bakmaz. Bu atışma ile satış tamam ve muhay­yerlik hakkı düşmüş olur.

b.  Malın atılmasını satış saymak.

c.  "Sana sattım, fakat malı üzerine atınca muhayyerlik kesilmiş ve satış lâzım olsun" demek...

[165] Hadîste ismi söylenmeyen ikinci nevi' giyiniş, "tştimâlu's-Samma" denilen ve bir tek kumaşa hareket edilmeyecek surette sımsıkı sarınmak şeklindeki giyiniş­tir. Buna tercemede çizgi arasında işaret ettik.

Limâs ve Nibâz'm her ikisi de Bey'u'l-Garer ve kumar nev'ine dâhil olduk­ları için şer'an nehyolunmuşlardır. Müşteri alacağı malı ve vasıflarını bilmeli­dir. Aldatmaca alışveriş sahîh değildir.

[166] Biraz evvel de söylediğimiz gibi, Enes'in bu hadîsi 93. bâbda gelecektir.

[167] Bu Ebû Hureyre hadîsi, bundan önce geçenin başka bir rivayetidir

[168] Bu Ebû Saîd hadîsi de küçük fark ile bundan önceki bâbda geçmiş ve her iki hadîste nehyedildiği bildirilen satış nevi'leri hakkında da açıklamalar verilmişti.

[169] el-Hafl, el-Hufûl; birikmek ve biriktirmek ma'nâsınadır; ikinci bâbdandır.

et-Tahfîl; biriktirmek ma'nâsınadır; tezyîn ma'nâsınadir. Ve tasriye ma'­nâsınadır ki, satılık koyunu memesinde süt toplanıp, pek sütlü görünmek için birkaç gün sağmayıp, hâli üzere koymaktan ibarettir.

et-Hakn; alıkoymak, habsetmek... biriktirmek ma'nâlarınadır.

es-Sarâ, cerâ vezninde; kesmek, def etmek, men' etmek, muhafaza etmek ma'nâlarınadır.

el-Musarrât: Memesinde sütü yığılmış koyuna denir.. (Kaamûs Ter.).

[170] Hadîsin başlığa demliği açıktır. Bu hadîsi Altı Kitâb Sahihlerinin hepsi de riva­yet etmişlerdir

[171] Burada verilen rivayetleri Müslim ve diğer hadîs imamları senedleriyle getirmiş­lerdir.

Ganem, koyunun erkeğini de, dişini de şâmildir. Diğer eti yenen hayvan­lar da böyledir. Hayvan sağılıp da sahibine geri verildiği takdirde, sağılan süt mukaabilinde bir sâ' hurma veya diğer bir yiyecek maddesi verilmesi emredil­miştir.

[172] Bu İbn Mes'ûd hadîsinin de başlığa demliği gayet açıktır. Bu hükümler daha önce geçmiş, biraz sonra da gelecektir.

[173] Bu hadîs dahî yukarıdakiler gibi eskimez medeniyet kaaideleri ve yüksek ticâret ahlâkı yasaları takrir etmektedir.

[174] Başlık ve hadîsin başlığa delîlliği gayet açıktır. Hayvan sağılıp da sahibine geri verildiği- takdirde, sağılan süt mukaabilinde bir sâ' hurma verilmesi yalnız mu-sarrât olan boyuna hâss değildir. Şârih Kirmânî'nin beyânına göre deve, sığır gibi eti yenen her hayvanı şâmildir. Eti yenilecek her sağım hayvanı, böyle sütü birkaç gün sağılmayıp memesinde biriktirilerek hîle ile satılır da müşteri onu sağdıktan sonra beğenmez, geri verirse, bunlarda da birlikte bir sâ' hurma ver­mesi vâcib olur.

Bu hadîs bilhassa beğenilmeyip geri verilen hayvandan sağılıp alınmış olan sütün bedelinin ödenmesi hükmünü takrir ve tesbît etmektedir.

[175] Buhârî bu babı, zinâkârlığı İ'tiyâd edinen bir kölenin bu ayıbı müşteriye beyân edilerek satılmasının cevazını göstermek İçin açmıştır.

Kaadı Şurayh'in bu hükmünü Saîd ibn Mansûr, sahîh bir senedle İbn Şî­rîn tarîkinden rivayet etmiştir.

Kaadı Şurayh, saadet asrma yetişmiş, Peygamber'e kavuşamamamış olan muhadramlardandır. Umer tarafından Kûfe'ye kaadı ta'yîn edilmiş, Usmân, Alî, ve Emevîler'in halifelikleri zamanında vazifesinde bırakılarak, fasılasız altmış yıl Kûfe'de kaadılık yapmıştır. Daha sonra Haccâc'm Küfe Valiliği zamanında kendi arzusu ile çekilmiştir. Aynî'ye göre 98 târihinde; Hulâsa'da Muhammed ibn Numeyr'den gelen rivayette 80 târihinde vefat etmiştir. Vefatında 110; diğer bir rivayete göre 120 yaşında idi. Kaadı Şurayh, hukuk sahasının en büyük sî-mâlanndan biridir. (Hulâsa, 40; Umdeîu'l-Kaarî, II, 137).

Hanefîler'e göre zina, câriye hakkında bir ayıptır. Fakat erkek köle hak-kmda ayıp değildir. Çünkü cariyeye mâlik olmaktan gaye istifraş ve çocuk do­ğurtmaktır. Zina ise bu gayeyi bozucudur. Köleden gaye ise yalnız hizmet ettirmektir...

[176] Şârih Hattâbî, bu Ebû Hureyre hadîsini "Bir câriye zina eder de zina ettiği te­beyyün ederse, efendisi onu ayıplama ve tevbîh ile yetinmesin; ona kamçı İle celde cezası uygulasın..." şeklinde ma'nâ vermiştir. Buhârî sarihlerinin çoğu İse, tercemede yazılan birinci ma'nâyı bildirdiklerinden, o tercîh edildi.

Kadın, İslâm'a girmekle iffetlilikle, hürriyetle ve evlenmekle muhsane olur.

Bu hadîsin zahirine göre cariyeye efendisinin celde cezası uygulayabileceği anlaşılır ki, Mâlik, Şafiî ve Ahmed ibn HanbePin mezhebi budur. Ebû Hanîfe'-ye göre celde ve haddi ikaame etmek, yalnız devletin hakkıdır; ferdin ancak ta'-zîr hakkı vardır.

[177] Bu hadîs.de yukarıdakinin aynıdır. Ancak bu iki sahâbî1 tarafından rivayet edil­diği için kuvveti artırmıştır.

[178] Ebû   Zerr'in   el-Kuşmeyhenî'den  gelen  nüshada,   İbn   Şİhâb'ın  bu  sözü " ulun jü\ = Üçten sonra mı?" şeklinde soru hemzesiyle gelmiştir. Terceme de buna göre yapıldı.

[179] Buhârî bu başlığı kadınlarla alışverişin cevazı ve kadınların da erkekler gibi her türlü akde izinli olduklarını beyân için açmıştır.

[180] Hadîsin başlığa delîlliği, Âişe'nin Berire'yi satın alması; Peygamber'in bu akdi tasdik etmesi cihetidir.

Bu hadîs Salât ve Zekât'ta geçti; Buyu', Itk, Mükâtebe, Hibe, Talâk, Fa-râiz, Şurût, Et'ime ve Yemîn Keffâreti bölümlerinde de gelecektir.

[181] İbn Umer'den gelen bu hadîsin başlığa delîlliği, "Âişe, Berîre'nin sâhiblerile pa-.  zarlığa girişti..." sözündedir. Çünkü bu pazarlık, Âişe'nin, Berîre'nin sâhible-

ri olan erkeklerle yaptığı bir alışveriş akdidir.

İslâm hukukunda kadınlar, erkeklerin sâhib oldukları her nevi' medenî hak­lara sâhibdirler. Nikâh, hibe, şuf'a, ıydâ, icâre, iare, vekâlet, şirket, kısmet, da'vâ, ikrar, s.ulh, vasiyet gibi bütün hukukî tasarruflarda kadınlar erkeklerin hâiz oldukları haklara tamamen mâliktirler. Yalnız ekseriyetle kadınların bâzı kadınlık hâllerinden dolayı zabt kaabiliyetleri kısıtlı olduğundan, şâhidlikte bir fark gözetilmiştir. Bununla beraber doğum, emzirme, hayz gibi kadınlara âid hususlarda şâhidlikleri de münferiden kabul edilmiştir. Mîrâş hükümlerindeki fark ise, aile reîsi bulunan erkeğin, ailenin maîşetini yüklenmesi dolayısıyle olan ihtiyâcına karşılıktır.

[182] Buhârîbubâbı, daha yukarıda şehirlinin köylü malım satmasının nehyedildı-ğini bildiren Ebû Hureyre hadîsine mukaabil getirmiştir ki, ücretsiz yardım et­menin, irşâd ve nasihat etmenin cevazını göstermek istemiştir

[183] Peygamber'in bu hadîsini Ahmed ibn Hanbel ile Beyhakî senediyle rivayet et­mişlerdir

[184] Atâ ibn Ebî Rebâh "in bu ruhsatını Abdurrazzâk senediyle rivayet etti.

[185] Cerîr hadîsinin başlığa delîlliği, nasîhat isteyen her müslümâna samimî nasihat etmenin ve hayırhah olmanın luzûm ve vücûbunu göstermesidir.

[186] İbn Abbâs'ın rivayet ettiği hadîsteki Peygamber'in "Şehirli köylünün malını onun adına satamaz" sözündeki nehyi, İbn Abbâs'ın tefsirine göre, şehirlinin köylü­ye ücretle dellâllık, simsarlık suretiyle yaptığı faaliyete âid oluyor. Ücretsiz olursa böyle satmasının caiz olduğu anlaşılıyor. Böylece bâb başlığındaki suâllere olumlu cevâb verilmiş oluyor.

Hadîsteki simsar, bugünkü ta'bîri ile komisyonca demektir. Bu kelime lü­gatte şöyle açıklanmıştır:

es-Simsâr, -sîn'İn kesriyle- satıcı ile müşteri arasında mutavassıt olan ada­ma denir ki, meyâncı ta'bîr olunur, dellâldan başkadır; bu pezevenk menzile-sindedİr. Ve Simsâru'ş-Şey, bir nesnenin mâliki olup hıfz ve riâyet ve nezâretinde gereği gibi kaaim olan adama denir, ve kayyıma ve iki dost aralığında olan me-yâncıya denir ki, aralarını bağlayıp ıslâha medar olur.

es-Semsere, dahraca vezninde masdardır; simsarlık eylemek ma'nâsınadır, (Kaamûs Tercemesi).

Aslında simsar, kayyım ve hafız ma'nâsma olup, sonra alışverişte ücretle başkasına delâlet ve aracılık ma'nâsına kullanılmıştır.

Ebû Hanîfe, alıcı ve satıcıdan biri zarar görmezse, simsar delaletiyle satışı caiz görmüştür. Bu hadîsler, üretici ile tüketici halk arasında kabzımal, komis­yoncu isimleriyle, faaliyet gösteren ve fahiş kazançlar sağlayan aracıları önleyen eskimez ticâret kaanûnlarmdandır.

Bu İbn Abbâs hadîsi, hadîsciler arasında "Telakkî-İ Rukbân hadîsi" den­mekle meşhurdur.

[187] İbn Umer hadîsinin başlığa delîlliği, nehyin en azından kerâhiyeti gerektirir ol­ması yönündendİr.

[188] Çünkü İbnAbbâs.bu nehyi simsar ile tefsir etmiştir. Nitekim bundan önce ge­çen hadîsinde de böyle idi. O hâlde İbn Abbâs'ın hadîsi,buradaki îbn Umer ha­dîsinin mutlaklığını kayıdlayıcıdır (Kastallânî).

[189] es-Semsere'mn dahrace vezninde, simsarlık eylemek ma'nâsına bir masdar ol­duğu bundan iki bâb evvelki hadîsin haşiyesinde bidirilmişti.

İbn Sîrîn'in bu kerahet hükmünü Ebû Avâne senediyle rivayet etmiştir, tb-râhîm en-Nahaî'nin görüşünü de Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.

[190] Ebû Hureyre'nin ve Enes'in bu hadîslerinin başlığa delîllikleri açıktır. Bunlar daha evvelki bâbîarda da geçmiş ve ilgili açıklamalar verilmişti.

Buhârî arka arkaya olan bu üç bâbda "Hiçbir şehirli köylü nâmına satmaz" hadîsini, bundan çeşitli hükümler çıkarıcı olarak şevketti. Fakat birincide soru edâtıyle, ikincide ücretle olduğunda kerahetine nass ile; üçüncüde nefiy sure­tinde nehiy ve simsarlıkla kayıdlanmış olarak getirdi. Bu, cidden güzel bir ter-tîblemedir. Buhârî aynı zamanda her bir baba bir isnâd tahsis etti ki, bunu da tarîklerin çokluğunu belirtmek, dolayısiyle takviye ve te'kîd İçin yapmıştır (Kas-tallânî).

[191] Böyle erzak ve ticarî eşya getiren binicileri pazar yerine gelmeden evvel yolda karşılamak, onların pazara gelip bu malları halka-uctiz fiatla arzetmelerini ön­leme maksadı güder. Bundan hem malların sâhibleri, hem de âmmenin hukuku zarara uğradığından, Peygamber tarafından nehyedilmiştir.

[192] Binicileri karşılama hakkındaki bu ağır İctihâd Buhârî'nindir. Buhârî bu ictihâ-diyle Zahirî mezhebine meyletmiş bulunuyor. İbn Hazm Zahirî, mutlak surette mal getiren binicileri karşılamanın harâmlığma kaail olmuştur.

İbn Hacer, Fethu'l-Bârî'de: "Buhârî'nin bu yolda bir alışverişe merdüd-dur, bâtıldır demesi, bu nehyin fesadı gerektirir olması görüşüne dayanır. Fa­kat muhakkak hukukçulara göre, alışverişin fesâd ve bâtıllığı yalnız nehyin, akdin kendisine yönelmesi halindedir. Yoksa akdin kendisi hâricinde bir sebebe yö­nelmesi, alışveriş rükünlerinden hiçbir şeyi ihlâl etmez. Binâenaleyh alışveriş de sahîh olur'' diyor.

Şârih Aynî de Umdetu 'l-Kaarî'de bunu ta'kîben: "Bu muhakkikler hiç şüb­hesiz Hanefî hukuk imamlarıdır. Alışverişe dâir nehiylerde Haneffler tarafın­dan kabul edilen ilmî usûl, nasslarda gelen nehiy, akdin kendisine yönelmedikçe kerahetle beraber alışverişin sahîhüğidir..." demiştir. Bu hususta geniş tafsilât ile diğer müctehidlerin ictihâd ve görüşleri için geniş şerhlere ve fıkıh kitâblan-na bakılmalıdır.

[193] Başlıktan sonra sıralanmış olan bu Ebû Hureyre, tbn Abbâs ve Abdullah ibn Mes'ûd hadîslerinin başlığa delîllikleri açıktır. Bu hadîsler daha önceki bâblar-da da oralardaki hükümlerin delilleri olmak üzere bâzı sened ve lâfız farldılık-larıyle gelecektir.

[194] Abdullah ibn Umer'in bu hadîsi, pazara getirilmekte olan gıda maddeleri ve ti­carî eşyanın pazar yerine ulaşması ve fıatlanyle halka arz edilmesinden önce yolda karşılamanın, bunları getiren binicileri karşılamak gibi olduğunu tesbît ediyor. Bundan da yine hem mal sâhibleri, hem de halk zarar göreceği için nehyedilmiştir.

Bütün bu nehiyler hem üretici olan köylülerin, hem de tüketici olan şehirli halkın haklarını korumak gayesine dönüktür. Üretici ve tüketici sınıfları üze­rinden haksız ve fahiş kazançlar sağlayan, bu suretle malların pahalılaşmasına sebep olan aracıları kaldırmak, hiç olmazsa azaltmak istenmiştir.

[195] Buhârî bu babı, mal getiren binicileri karşılamanın caiz olacağı sınırı bildirmek için açmıştır ki, cevaz sının şehir pazarının üst tarafıdır. Haram olan karşıla­ma ise, şehir mahallelerine kadar ve daha ötelere kadar uzayan mesafedir. Şüb-hesiz karşılamanın bir başlangıcı, bir de sonu vardır. Karşılamanın başlangıcı, satıcının pazara gitmek üzere evinden çıkmasıyle başlar. Sonu da pazarın en üst tarafından, yânî pazarbaşmdan ileri gitmektir. Pazarın üst tarafında fiatlar ve piyasa hakkında bilgiler elde edileceği İçin, karşılama caizdir.

[196] İbn Umer hadîsinde, pazar yerinin üst tarafında mal getiren binicilerle alışveriş ettikleri bildirilmiştir. Böylece başlığa delîlliği sabit oluyor. Buhârî karşılama­nın sınırını bildirmiş, bundan sonra gelecek hadîsin bu sınırı daha açık göstere­ceğini işaret etmiştir

[197] Bu Übeyduîlah hadîsi, Buhârî'nin işaret ettiği gibi, karşılamanın şehir içinde ve pazarın üst tarafında cereyan ettiğini beyân ediyor.

Şehrin pazardan hâriç ve pazara yakın veya uzak yerlerinde, şehirdeki fiat-lan ve piyasa durumunu haber alıp anlamak (öğrenmek) mümkündür. Buralar­da binicileri ve satılacak malları karşılamak mekruhtur. İmâm eş-Şâfiî: Pazar yerinin hâricinde, fakat şehrin İçindeki karşılama nehiyde dâhil değildir, demiş­tir. Bu konudaki fıkhî görüş ayrılıklarını ve tafsilâtı burada beyâna hacet gör­müyoruz.

[198] Buhârî, alışveriş sırasında dînen halâl olmayan şartlar koşmanın alışverişi bo­zup bozmayacağı suâlini cevâblamak için, bu babı açmıştır. Alışverişin bu se-beble bozulmayacağına dâir müsbet cevâbı başlıkta zikretmeyip, gelecek iki hadîs içindeki Peygamber'in cevabiyle yetinmiştir.

[199] Peygamber'in dînen halâl olmayan şartların aslî hakları değiştirmeyeceğini beyân eden fıkrası, başlıktaki suâlin cevâbıdır.

Buhârî bu hadîsi kısaltılmış olarak "Kadınlarla alışveriş etmek bâbı"nda; uzun bir metin hâlinde de Namaz Kitâbı'nın "Mescidde minber üzerinde alışve­rişin zikri" babında getirmişti.

Velâ'nın, yânî hürriyete kavuşturmaya bağlı olan hukukî hısımlığın hürri­yet verene âid olduğu şer'î îcâblardan iken, satıcının bu velânın kendisine âid olduğunu halâl olmayarak şart kılması, bu satış akdini bozmaz. Âişe Berîre'yi satın almış, hürriyet vermiş. Cariyenin eski sahibine nisbeti tamamen kesilmiş­tir. Âişe'ye bir nisbet ve hısımlık te'sîs edilmiştir. Velâ'nın ehemmiyeti böyle âzâdlı köle ile âzâd eden kişi arasında mîrâsçılık meydana gelmesindedir.

[200] Bu İbn Umer hadîsi de haiâl olmayan şartların bâtıl olup akdi bozmayacağı hük­münü en sağlam şekilde takrir edip kuvvetlendirmektedir.

[201] Bu Umer hadîsi "Yiyecek maddesi satmak ve ihtikâr hakkında zikredilen hadîs­ler bâbı"nda geçmiş ve bâzı açıklamalar orada verilmişti.

ez-Zebn, gabn vezninde, öte kakmak, def etmek ma'nâsınadır ve yemişi henüz ağacında iken, meselâ bir Ölçek yâhud iki ve ziyâde ölçek yemiş mukaa-bili satmak ma'nâsınadır.

el-Muzâbene, mufâale vezninde, müdâfaa yânî def edişmek; ve ağacında olan taze hurmayı bir adama bir mıkdâr hurmaya mukaabil satmak ma'nâsına­dır... Bundan nehyedildi. Zira aldatma ve cehaleti ihtiva ettiğinden tarafları mu-hâşama ve müdâfaaya götürür. îmâm Mâlik'e göre, muzâbene satışı mutlaka kîlesi yâhud sayısı yâhud ağırlığı bilinmeyen nesneyi urunlamadan, şu kadar öl­çek yâhud şu kadar ceded yâhud şu kadar ağırlık ölçeği nesneye satmaktan iba­rettir. Meselâ kîlesiz bir küme buğdayı on küme buğdaya satmak gibi. Yâhud bilinen nesneyi, yine cinsinden bilinmeyen nesneye satmaktan ibarettir... ki, al­datma caiz olmayan cinste birbirini aldatmak veçhile olan pazarlıktır. Hepsi de def ma'nâsmdan alınmıştır (Kaamûs Ter.).

[202] Muzâbene, iki kişi arasında müdâfaa ma'nâsınadır. Satıcılardan herbiri bu alış­verişteki hakkını diğerine karşı müdâfaa ettiği için muzâbene(= def edişme) denilmiştir. Muzâbene, ağacı üzerindeki taze hurmayı tahmîn ve takdir ederek kuru hurma ile satmaktır. Bu tahmîn ve takdir hatâdan salim olmadığı için âkid-lerden biri diğerine karşı dâima aldatılma iddia ederek alışverişi feshetmek, Öbü­rüsü satışın devamını isteyerek, satıcı ile müşteri birbirine.karşı muâraza vemüdâfaadan boş kalmazlar. Satışta müsavat şart kılındığı, hâlbuki ağaç üstün­deki mahsûlün mikdârını tahmîn hatâdan salim olmadığından, iki taraf arasın­da dâima nizâ'ı mücib olur. Esas î'tibâriyle nehyin sebebi budur

[203] Yânî iki taraftan biri "Şu bir ağaç hurmanın üstündeki mahsûlünü meselâ elli kilo tahmîn ediyorum. Sana bunu elli kilo kuru hurmaya satıyorum. Mahsûl kesilip toplandıktan sonra eğer elli kilodan fazla gelirse, bu ziyâde benimdir; eksik gelirse elli kiloya tamamlarım" diyerek yapılan satış da yine muzâbene-dir; nehyedilmiştir.

Muzâbene suretiyle satış da, diğer satış nevi'leri gibi iki tarafın ihtiyâcı üze­rine arz ve taleble doğar. Birisinin mahsûle erişmeden azığı tükenir. Öbürüsü­nün taze hurma ve üzüm yemeye ihtiyâcı bulunur. İki taraftan birisinin arzı, öbürüsünün talebi üzerine muzâbene satışı vücûd bulurdu. Nehiy sebebi: Yu­karıda bildirildiği üzere, muzâbene, ağaç üstünde mahsûl ne ölçeği, ne tartısı, ne de sayısı bilinmeyerek tahmîn ile yapılıyordu. Bu satışlarda sık sık niza' ve şikâyetler oluyordu. Bu, nizâ'lara sebeb olduğu için nehyolundu. Fakat halkın ihtiyâcı durmuyordu, bu İhtiyâcın giderilmesi gerekiyordu. Bu ihtiyâcın gideril­mesi çârçsi olmak üzere ariyye satışına müsâade edilmiştir.

[204] Ariyye satışına ruhsatı bildiren bu Zeyd ibn Sabit hadîsi biraz sonra gelecektir.

Ariyye, bahçe sahibinin muayyen bir ağacın hurmasını kuruduğunda şu ka­dar kilo tahmîn ederek satış meclisinde bu tahmîn edilen kuru hurma mikdârı-na satmasıdır. Satıcı kuru hurmayı alır, müşteriye bir ağaç taze hurmayı teslim ederdi.

[205] Yânî her ikisi müsâvî oldukları ve peşin alınıp verildiğinde arpayı arpa ile sat­mak caizdir. Başlığa hadîsin son fıkrası delîl olmaktadır. Hadîs "Yiyecek mad desi satışı hakkında zikredilen şeyler bâbı"nda geçmişti. Hadîsteki ikil lâfzın ma'nâsı:

" ti>yJJİ\ = el-Murâvada"; mufâale vezninde, bir işe girdirmek için bir kimseye müdâra eylemek ma'nâsmadır. Ve şu mekruh murâvadadu ki, hadîste gelmiştir: Satıcı satılık metâ'mı huzurda yok İken müşteriye vasf ve medh ede­rek satış yapmaktan ibarettir; ona "Bey'u'l-muvâsafa =- Vasiflaşma ile satış" dahî denilir... Bâzı fakîhler vasıf, metâ'ın zâtına uygun olursa caiz olur dediler (Kaamûs Ter,).

Bey'u's-Sarf, semeni semen ile değiştirmektir, sarrâfî muameledir. Va'de-siz, bir mecliste elden efe peşin, ziyâdesîz para değiştirmekten ibarettir.

[206] Bu hadîste Umer, Mâlik ibn Evs'e, Talha'dan gümüş paralan almadan ayrıl­mamasını söylemiştir ki, maksad veresiyeye yol bırakmamaktır. Çünkü peşin olmazsa ribâ olacaktır. Cennetle müjdelilerden olan Talha, hiç şübhesiz diğer satışlarda olduğu gibi, bu sarraflık satışında da semenin geri bırakılması caizdir zannetmiş olmalıdır. Umer îkaaz edince, bu veresiye para bozma işini bırakmıştır

[207] Altın İle altını satmakta esas, satacak olanla satın alınacak olanın ağırlıkça bir­birine müsâvî olmalarıdır. Bir de ribâya yol açılmamak için akd meclisinde iki tarafın yeden be-yeden peşin alınıp verilmesidir. Gümüş İle gümüşün satışı da bu şartlarla caizdir. Bu şartlar gözetilmezse fazlası ve müddetlisi ribâ olur; ha­ramdır. Cinsleri ayrı iki kıymetli mâdeni birbiriyle değiştirmekte ise, müsâvî-lik şartı yoktur, fakat peşinlik şartı bakîdir.

[208] ibnu Umer'ın Ebû Saîd'den tahkîkli olarak getirdiği bu hadîste, aynı cinsten olan nakidlerin birbiriyle değiştirilmesinde hiçbir fazlalık yapılmayacağı apaçık be­lirtilmektedir.

[209] Ebû Saîd'in hadîsinin bu rivayet tarîkinde de altının altın İle, gümüşün gümüş ile satış ve değiştirilmesinde fazlalık ve ziyâdelik en açık bir surette men' edil­mekle beraber, bu sarraflık, alışverişinin peşin para ile yapılması lâzım olup, veresiye muamele de men' edilmektedir. Bundan da akid yapılan mecliste satı­lıp alınan şeylerin taraflarca karşılıklı teslim alınıp verilmesi şartı anlaşılıyor.

[210] Bu Saîd hadîsini Hâkim, Ebû Hayyân el-Adevî'den daha geniş bir metin ile ri­vayet etmiştir: Ebû Hayyân dedi ki: Bir kerre Ebû Miclez'e sarraflık satışının hükmünden sordum, rsana cevaben şöyle dedi: Bir zamanlar İbn Abbâs aynen ve elden ele sarf ve tebdildeki ribâ ve ziyâdede be's görmezdi. Ribâ ancak vere­siyede nehyedilmiştir, der idi. Sonra kendisine Ebû Saîd Hudrî kavuştu. Arala­rında yukarıdaki metinde gördüğümüz konuşma cereyan etti. Ve Ebû Saîd: "Altın altın ile; gümüş gümüş ile; hurma hurma ile; buğday buğday ile; arpa arpa ile elden ele ve misli misline müsâvî olarak satılır. Kim misline bir şey ziyâ­de ederse, o ziyâde ribâdır" hadîsini rivayet etti. İbn Abbâs bu hadîsi işitince "Allah'a tevbe ve istiğfar ederim" dedi. Bundan sonra İbn Abbâs elden ele olan ribâdan da veresiye gibi şiddetle nehyeder oldu.

Usâme hadîsinin sahîhliğinde âlimlerin ittifakı vardır. Yalnız Usâme hadî­si ile Ebû Saîd hadîsinin arasını birleştirme hususunda ayrı ayrı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşlerden birincisi, Usâme hadîsinin mensûh olmasıdır. Ri-bâ'nın târihî seyrinde evvelâ veresiyecilikte ribâdan nehyedilmiş; Ribe'l-Fadl'm men'i geri bırakılmıştır.

İkinci görüş, "Ribâ yalnız veresiyede nehyedilmiştir" kavliyle altının altın ile veya gümüşün gümüşle satış ve değiştirilmesindeki fazlanın cevazı kasdedil-miyor; belki çeşitli cinslerin sarf ve tebdîlindeki ziyâde, ribâ mâhiyetinde değil­dir denilmiş oluyor. Hakîkaten altın gümüş ile, gümüş altın ile tebdil edilir de sarf ücreti olarak bir mikdâr ziyâde verilirse, bu ziyâde ribâ değildir (İbn Ha-cer, Aynî, Kastallânî)

[211] Bey'u's-Sarf, sarraflık muâmelesidir ki, iki nakidden birisini öbürü ile satma ve değiştirmedir. Bu satış ve değiştirme, bir mecliste elden ele vermek - almak suretiyle meşrû'dur. Fakat va'deye bağlanmış veresiye olursa nehyedilmiştİr; caiz değildir.

Bu hadîslerde görüldüğü üzere altını altın ile, gümüşü de gümüş ile satıp değiştirmekte harâmhk yoktur. Fakat bu haram olmamak:

a.   Her ikisi de ağırlıkça müsâvî olmak, yânî birisi diğerinden ziyâde olmamak.

b.  Bu sarraflık muamelesinin bir mecliste hâlen ve peşinen verilip teslîm alınması şartıyledir. Bu ikinci şart, bu Berâ hadîsinin sarîhliği gereğince, iki muh-

mâdenin satış ve değİştİrihnesu.J ~ de şarttır. Altının gümüş ile, gümüşün de altın ile tebdîlinde ziyâde bulunması ribâ değildir. Fakat bunlardan birisi va'de­ye bağlanırsa, ribâ harâmlığı tahakkuk eder.

[212] Bu Ebû Bekre hadîsi üç bâb önce de geçmişti. Altım altın ile, gümüşü de gümüş ile satmaya " 3Ü.1Jİ" = Murâtala" denilir. Bütün bu rivayetler birbirlerini ya ta­mamlayıcı, veya te'yîd edicidirler.

[213] Muzâhene satışı, daha önce geçen ibn Umer'İn bir hadîsinde anlatılmıştı.

el-Ariyye; ganiyye vezninde, yapraktan ve meyveden soyulmuş çıplak hurma ağacına; ve meyvesi yenilmekle boş kalmış ağaca; ve bir kimse hurmalığını satış ve îcâr ederken akd ve pazarlıktan dışarıda koyup, ifraz ve istisna eylediği ağaca da denir (Kaamûs Ter.).

Ariyye, bahçe sahibinin muayyen bir ağacını diğerlerinden ayırıp, kurutul­duğunda ne kadar geleceğini tahmîn ederek, bunu bir akd meclisinde bu tahmîn edilen mİkdârda kuru hurmaya satmasıdır. Satıcı kuru hurmayı alır,

müşteriye bir ağaç hurmayı teslîm ederdi. Bu nevi' satış ve değiştirme fakır zi­raatçıların kuru hurmaya, öbür tarafın da yaş meyveye ihtiyâcı üzerine beş vesk'a kadar istisnaî olarak müsâade edilmiştir.

[214] Bu Enes hadîsi 93. "Olgunlaşmamış yeşil meyvelerin satılması bâbı"nda sene­diyle gelecektir

[215] Buhârî, bir isnâd ile gelen İki sahâbînin hadîsini, birbirinden ayırarak rivayet etmiştir. Birisi tbn Umer'in, öbürüsü Zeyd ibn Sâbit'in hadîsidir, ikisinin sene­tli birdir.

Bâzı müctehidler Abdullah ibn Ümer hadîsinden ağaç üstündeki taze hur­manın kızarmak veya sararmak gibi salâh eserleri göstermedikçe satışı caiz ol­madığı hükmünü istidlal etmişlerdir. Bâzıları da, başka bir hadîse dayanarak, mahsûl ağacı üzerinde göründükten sonra satışı caizdir, demişlerdir. i Zeyd ibn Sâbit'in hadîsi, Peygamber'in yaş hurmanın kurusuyla değiştiril-inesini nehyettikten sonra halkın ihtiyâcı üzerine ariyyenin yaş ve kuru hurma ile değiştirilmesine müsâade verdiğine açıkça delâlet etmektedir. Ariyyenin lü­gat ve örfî ma'nâsı, bundan evvelki haşiyede verilmişti.

[216] Buradaki ibn Umer hadîsi ile Ebû Saîd hadîsi ve içlerindeki ta'bîrlerin açıkla­ması daha önce de geçmişti. Buradaki başlığa delâletleri açıjctır.

[217] el-Muhâkale, tarlada olan ekini henüz salâhı meydana çıkmadan satmak, bir tefsîre göre henüz başağında olan ekini anbâr olan buğdaya satmaktır. (Kaamûs Ter.).

el-Muhâkale, başağında olan buğdayı, ne kadar geleceğini tahmîn edip o kadar safî buğdaya satmaktır (Seyyid Şerif, et-Ta'rîfât).

Bu satışta da semen ile satılan nesne arasında denklik bilinmediği için nehyedilmiştir.

[218] Bu hadîs de küçük lâfız farkıyle geçmişti. Başlığa delîUiği açıktır.

[219] Hadîs, ağaç üstündeki olmamış henüz koruk hâldeki meyvelerin satışının neh-yedildiğini, ağaç üstündeki tadlaşıp olgunlaşan yaş meyvelerin ise altın, gümüş ve diğer herhangi bir şey ve ticâret metâ'ı ile de satılabileceğinin cevazını göster­mektedir. Şu hâlde ağaç başlarındaki hurma ve meyvenin nehyedilmiş olan sa­tışı, yalnız yerdeki yaş ve kuru hurma ve meyvelere münhasır oluyor.

Ariyye satışı -ki bahçe sahibinin hurma ağaçları arasından mahsûlünü sat­mak üzere ayırdığı ağaçtır; sahibi geçimini sağlamak için üstündeki mahsûlü ku­ruduktan sonra kaç ölçek geleceğini tahmîn ederek, bunu satıp değiştirmedir-; azıklık satışı diyebileceğimiz bu satış, bu hadîse göre, hiçbir kayda tâbi' olma­yarak yaş, kuru hurma ile; altın ve gümüş ile; her nevi' eşya ve ticâret metâ'ı ile caiz oluyor.

[220] Hadîsin sevk şekli ve imâm Mâlik'in evet lâfzıyle olan tasdîk cevâbı, hadîsi râ-vîsinden öğrenip alma yollarından arz yolunu göstermektedir. Arz yolu, hadîs öğrencisinin hadîsi üstadına okuması ve onun tasdîk edîp kendisinden bu suret­le rivayet etmesine izin vermesidir.

Bu hadîste ariyye, yânî azıklık satışının beş vesk'ı geçmemesi bildirilmiştir. Bu mikdân geçmemek hususunda âlimlerin İttifakı vardır. Bu mikdâr, bir fakî-rin ihtiyâcını karşılamaya kâfîdir, denilmiştir.

Evsuk, Vesk'm cem'idir. Hicâzlılar'a göre 320 rıtl'dır; Irak fakîhlerine gö­re 480 rıtl'dır. Bu ihtilâfın menşei, bu iki hukuk mektebi mensûblarının sâ' ve müdd mikdârındaki ihtilâflarıdır. Bunu Zekât Kitâbı'nda açıklamıştık.

[221] Hadîsin burada iki yoldan gelişi, birinin kayıdlı, birinin mutlak oluşu gösteril­miştir.

Yahya ibn Saîd'in rivayeti ile Mekkeliler'in rivayeti arasındaki İhtilâf yeri, Yahya'nın, ariyyelerin satılmasında getireceği kuru hurmanın tahmini yapılma­sı ve alanların onu yaş olarak yemeleri kaydını getirmesidir. İbn Uyeyne'nin Mek-keliler'den yaptığı rivayetinde ise, ariyye satışında hiçbir kayıd koymayarak mutlak ruhsatı bildirilmiştir. Yahya'nın Sufyân'a: Medîneliler o hadîste takyîd rivayet ettiler; mutlak mukayyede hami olunur, demesi lâyık olurdu (Kastallânî).

Buharı bu hadîsi Şirb Kitâbı'nda da; Müslim,Buyu' Kitâbı'nda getirmiştir

[222] Ariyye'nin lügat ve ıstılah ma'nâlarından bâzıları daha önce geçen bâblarda ve­rilmişti. Burada bâzı büyük müctehİdlerin bunun tefsîri ve çeşitli tatbiki şekille­rini bildiren beyânları getirilmiştir. Bu tefsirler ariyye nevi'lerinin çokluğunu açık­ça göstermektedir.

[223] Buradaki ariyye nevi'lerinden İmâm Mâlik'in tefsirini İbnu Abdi'1-Berr sene­diyle rivayet etmiştir.

[224] İmâm Şafiî'nin tefsîri, kendi Kitâbu'l-Ümm adlı eserindedir. Bunu Beyhakî, el-Ma'rife kitabında er-Rabî' tarikinden nakletmiştir. Şehrin "Vesklendirilmiş veskler" sözünü Taberî, Leys tarîkinden rivayet etmiştir.

[225] ibn İshâk'ın bu hadîsini Tirmizî; tefsirini ise Ebû Dâvûd "Bir takım hurma ağaçları" lâfzıyle rivayet etmiştir.

[226] Yezîd ibn Harun'un tefsirini de tmâm Ahmed, ez-Zuhrî'den rivayet etmiştir.

[227] Bu da Mûsâ ibn Ukbe'nin ariyye tefsiridir. İbnu Ukbe, ariyye lâfzının, soyu­nup çıplak olmak ma'nâsına olan U'râ ve I'râ masdanndan;değil de, atâ ve ihsân umuduylu bir adama gidip gelmek ma'nâsına cerâ vezninde Arâ masdann­dan olduğunu ifâde etmiştir. Bu da olabilir (Kastallânî).

el-I'râ: Bir adamı soymak, meydan gibi sütresiz sahra ve arsada gitmek; kçzâ onda ikaamet eylemek ma'nâsınadır. Ve ağacın bir senelik hurmasını muh­taca bağışlamak ma'nâsınadır ki, o sene ağaç onda ariyet olur (Kaamûs Ter.).

[228] Buhârî bu başlığında, olgunlaşmadan önce meyve satışının caiz olup olmaması hususunda müctehidler arasında görüş ayrılıkları bulunduğu için, hiçbir hüküm bildirmemiş, sâdece bu konuda gelen hadîsleri vermekle yetinmiştir.

Ebû Davud'un Atâ ibn Ebî Rebâh tarikiyle Ebû Hureyre'den merfûan gelen bir hadîsinde "Süreyya yıldızı sabah vakti doğduğu zaman, Hicaz beldelerinde hurma mahsûlünden bir nevi' illetler ve afatlar zail olur" buyurulmuştur. Ebû Hanîfe'nin Atâ ibn Ebî Rebâh'tan rivayetine göre Süreyya yıldızının fecr vakti doğması, yaz mevsiminin evvelinde vâki' olur. Bu mevsim, Hİcâz beldelerinde güneşin harareti şiddetlendiği ve hurma mahsûlünün kemâle başladığı bir zamandır. Hakikatte mu'teber olan, hurmanın kemâle ermesidir. Süreyya yıl­dızının şafakla doğması, meyvenin kemâle ermesine alâmet kılınmıştır.

Zeyd ibn Sâbit'in "Meşveret gibi" sözü, hadîsteki nehyin kesin bir nehiy olmayıp, müşavere mâhiyetinde olduğunu ve bundan dolayı cevaza delâlet ede­ceğini gösterir. Şu kadar var ki, hadîsin râvîsi Zeyd ibn Sâbit'in kendi mahsûlü­nü erişmeden satmaması, nehyi takviye eder.

[229] Bu Abdullah ibn Umer ve Enes hadîslerinin başlığa delâletleri açıktır. Peygam­ber, satıcıyı, kardeşinin malını bâtıl yotla yememesi için; müşteriyi de kendi malını zayi' etmemesi için bu nevi' alışverişten nehyetmiştir.

[230] Teşakkuh, meyvenin rengi cinsine göre sarılığa veyâhud kırmızılığa dönmektir. Şukha da kırmızılıkta hâlis renktir (Kirmanı).

fhmirâr ve Isfirâr, kırmızılığın ve sarılığın koyulaşmadan meyvede ilk gö­ründüğü bir devirdir. Bu devirde meyvenin rengi kararsız bir hâlde değişmeye ma'rûzdur (Hattâbî).

Hattâbî'nin bu ta'rîfi, hadîsteki "Teşakkuh"un lügat ma'nâsma ve hadî­sin ikinci râvîsi Saîd ibn Mînâ'nın bu kelimeyi ta'rîfine uygundur. Hattâ her yerde, her devirde, her nevi' meyvenin ağacı üstünde iken alım satımı, ekseri­yetle meyvelerin koruk hâlinden kurtulup olgunlaşma devrine girdiği bir sırada vâki' olur.

[231] Bu, bundan önceki babın mukaabilidir. Û bâb da hurmadan başka, bütün mey­veli ağaç meyvelerinin salâhları zamanında satılmasına dâir idi; bu İse yalnız hurma ağacı ve meyvesiyle ilgilidir.

Alimler cumhuru hadîslerdeki nehyi, tahrîme; Ebû Hanîfe de kerahete ham-letmiştir.

Meyvelerin salâhı Ebû Hanîfe'ye göre meyvenin ağacında tamâmiyle belir-mesidir; ister yemeğe elverişli olsun, ister olmasın. Şafiî'ye göre yenilmeye elve­rişli olmasıdır.

Bu satış üç kısma ayrılır:

a.  Hurmasız, yalnız ağacın satışı;

b.  Ağaçsız, yalnız hurma meyvesinin satışı;

c.  Meyvesiyle beraber hurma ağacının satışıdır.

Bunlardan birincisi -ki sırf ağacın satışıdır-, meyvesinin salâhıyle kayıdlı değildir. Fakat İkinci ve üçüncü satışlar, meyvenin salâhı meydana çıkmakla ka-yidianmıştır (Kastallânî).

[232] Hadîsin başlığa delâleti açıktır. Hadîste "Yezhu" lâfzının ma'nâsını soranın ve sorulanın kim olduğu bildirilmemiştir. Bundan beş bâb sonra gelecek olan Enes hadîsinde Humeyd: Biz Enes'e onun Zehv'i nedir? dedik. Enes: Kızarır, dedi şeklinde bir beyân vardır. Müslim'in bu vecihden rivayetinde de: Enes'e bunu sordum, şeklindedir (Kastallânî).

[233] Hadîste hurma koruğunun alacalanma devrinden evvel satılmasından nehyin se­bebi de Peygamber tarafından en belîğ bir uslûb ile ifâde buyurulmuştur. Soru şeklinde getirilip emir kasdedilmesi en beliğ bir kinaye yoludur.

Bu nehy, yalnız hurmaya âid değildir. Üzüm, İncir, vişne, kayısı gibi ağacı üstünde satım ve alımı olan her meyveyi şâmildir. Hepsinin rengi ve kendisine hâss olan diğer vasıfları İ'tibâriyle olgunluk devrine yaklaşmadan alınıp satıl­maları nehyedilmiştir.

[234] Zuhrî'nin bu sözünü ez-Zuhlî, ez-ZuhriyyâtAnda senediyle rivayet etmiştir. Zuhrî'nin görüşü, imâm Buhârî'nin başlıkta ortaya koyduğu görüşüne tam uy­maktadır. İmâm Buhârî bu ictihâdıyle, Ebû Hanîfe gibi olgunluk devrine eriş­meyen meyve satışının sahîhliğine kaail olmuş bulunuyor. Fakat mahsûl bir âfete uğrarsa, zararı satana bağlıyor.

[235] Bu umûmî nehiyden ariyyelerin müstesna kılındığı, daha önceki hadîslerde geç­miş idi.

[236] Selef suretiyle alışverişte, Selem'm aksine, mal peşin, parası veresiye olur. Selem'de ise para peşin, mal veresiyedir. Bunun çeşitleri vardır.

Hadîs "Peygamber'in veresiye satın alması bâbı"nda da geçmişti, Rehin bâbı'nda da gelecektir. Hadîsin başlığa delâleti açıktır.

[237] Hadîs, başlıktaki sorunun cevâbını ihtiva etmektedir ki, bu kişinin ribâdan kur tulma yolu âdî hurmayı para ile satması ve o para ile iyi nevi' hurma satın alma­sıdır. Bu yolda muamele, bir safhada aynı mal ile ve ziyâdeyi hâiz olarak yapılan ribâlı bir satış değildir. Hadîsteki bu satış ve değiştirme şekli, iki safhalı muâ-niele olduğundan dolayı ribâ harâmlığından salimdir.

Hayber Medine'nin 170 km kuzeyinde güzel bir vaha beldesi olduğundan, Arabistan'ın "Cenîb" denilen en iyi nevî' hurmaları orada yetişirdi.

[238] Yânî bu şekilde satılan ağacın üstündeki meyve ve ekili tarlanın ekini, satın alan müşteriye âid değil, satıcıya âiddir.

el-îbâre ve et-Te'bîr: Hurma ağacını ve ekini ıslâh eylemek ma'nâsınadır. Ve dişi hurma ağacını erkek hurma çiçek tomurcuğu ile aşılamak ma'nâsına kul­lanıldı, gûyâ ki erkekten bir ibre alıp dişiye girdirin, bu veçhile dişi hurmayı ıs­lâh eylemekle meyveye kalır... (Kaamûs Ter.).

Bu bizim incir ağaçlarına telkîh için baba İncir astığımız gibi, hurma ağaç­larına çiçekler doğduktan sonra erkek hurma çiçeği konulmasıdır. Bu erkek çi­çek, dişi çiçekli ağaca asılmazsa döllenme olmayacağı İçin ağaç meyve tutmaz. Meyvenin bu telkihi zamanı, meyvenin müşteriye yâhud satıcıya âid olduğunu ta'yln için iyi bir ayırıcı sınır olur.

[239] Bu hadîsi İbn Cureyc, Nâfi'den mevkuf olarak rivayet etmiş görünüyorsa da, Beyhakî bunu îbn Umer'den rivayet etmiştir. İbn Umer'in buradaki rivayetin­de Rasûlullah (S): "Kim telkîh ettikten sonra meyveli hurma ağacını satarsa, üstündeki mahsûlü satıcıya âiddir. Ancak mahsûlün satışa dâhil olduğu müşte­rice şart kılınması hâii müstesnadır" buyurmuştur. Müslim rivayetinde: "Kim birkole satar ve kölenin malı bulunursa, kölenin malı satıcı olan efendisiıdir; ancak müşteri kendisine âid olacağını şart kılması müstesnadır" fıkrasını ziyâde ediyor.

[240] Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi bu îbn Umer hadîsi, başlıktaki mukadder hük­me açıkça delâlet etmektedir.

Bu hadîs ile aynı zamanda salâha erişmeden ağaç üzerinde meyve satışının mübâh olduğuna istidlâ! edilmiştir. Çünkü Peygamber "Ağacın mahsûlü satı­cısına âiddir.."buyurmuştur. Bu surette, ağaç ve üstündeki meyvesi olgunlaş­madan satılmış oluyor.

[241] Çünkü bu satışların hepsi meçhul olan bir şeyin bilinen bir mikdârla satılması dır. iki taraf arasında eşitlik yoktur. Bir tarafın ziyan etmesine; adaleti bulmak için alıcı ile satıcının da'vâlaşmalarma ve husûmete sebeb olacaklardır.

[242] Hadîsin başlıkta verilmek istenen hükme delâleti açıktır. Bu hadîsi Müslim,. Nesâî ve İbn Mâce de getirmişlerdir.

[243] Bu hadîste beş nevi' satıştan nehyedilmiştir:

a. Muhâkale satışı: Dövülüp savrulmuş, samandan ayrılmış safî buğdayla başaktaki ekinin tahmîn edilerek satışı ve değiştirilmesidir. Semen ile mebî' ara­sında denklik bilinmediği için, nehyedilmiştir.

b. Muhâdara satışı: Başak tutmamış gök mahsûlün, yine aynı şekilde satı­şıdır. Bunun birkaç çeşidi ve tafsilleri vardır.

c.  Mülâmese satışı: Bu da birkaç türlü ta'rîf edilmiştir; Birisi, dürülü bir kumaşı veya elbiseyi açıp görmeden; sâdece dokunmakla yapılan satıştır. Diğe­ri: İki kişi arasında geceleyin birbirinin elbiselerini elle yoklayarak, görmeden ve muhayyerlik tanımadan değişmeleridir. Bunun da Câhİliyet devrinde çeşitle­ri vardı.

d.  Munâbeze satışı: Bu da iki kişi arasında görmeyerek, meselâ bohçalan-mış elbiselerini birbirine muhayyerlik tanımadan değiştirmeleridir..,

e. Muzâbene satışı: Ağacı üstündeki yaş hurmayı kuru hurma ile ve tahmîn üzerine satıp değiştirmektir. Yukarılarda açıklanmıştı. Bunlar hep aldatmacalı ve cahilane satışlar olduğundan, İslâm tarafından yasaklanmış ve kaldırılmış­lardır.

[244] Bu Enes hadîsinin biraz farklı bir rivayeti, daha önce 87. bâbda geçmişti. Bu hadîsin zahirine göre bundaki tefsîr, Enes'e âid mevkuf bir hadîs oluyor. Bu hadîsi Mu'temİr ibn Süleyman ile Bişr ibnu Fadl da Humeyd'den yoluyla riva­yet etmiş, "Ne düşünürsün... Kardeşinin malını ne ile halâl kılacaksın" sözünü Enes mi söyledi, yoksa bunu Peygamber'den mi tahdîs etti bilmiyorum, demiş­tir (Kastallânî).

[245] el-Cummâr, rummân vezninde ve el-Câmûr, hurma göbeği ve hurma beynisi de­dikleri nesnedir ki, hurma ağaçlarının tepelerinde olur; ak ve lezzetli ve tadı sü­te yakındır. "Şahmun'n-Nahl (= Hurma yağı)" de derler (Kaamûs Ter.).

[246] Hadîsin biraz farklıca bir metni,"fİim Kitâbı'nda da geçmişti. Hadîste buradaki başlığın "Hurma ağacı göbeğinin satılması" fıkrasını zikri yoktur. Fakat on­dan yenilmesi fıkrası, bu maddenin alınıp satılmasının cevazını gerektirir (İbnu'l-Munîr).

Hurma ağacının mü'min kimseye benzeme ciheti, hurma ağacmın her par­çası bir iş için faydalı ve onunla faydalanmanın devâmh olmasıdır.

[247] Hakkında Allah tarafından bir nass gelmeyen hususlarda insanlar arasındaki muameleler, aralarında meşhur olan ve umûmî nasslara aykırı olmayan örf ve âdetleri üzere icra edilir. Buhârî bu esâsı kuvvetlendirmek için, bu başlıktan sonra arka arkaya birkaç haber sıralamıştır: Bunlardan Kaadı Şurayh'm sözünü Saîd ibn Mansûr; Abdulvahhâb'in rivayetini İbn Ebî Şeybe senedli olarak rivayet et­mişlerdir.

Peygamber'in, Hind'e söylediği sözünü, Buhârî bu bâb içinde getirdi.

Buhârî bundan sonra örf ve âdetin şer'î vaziyetini ta'yîn ve kuvvetlendir­mek için en-Nisâ: 5. âyetinin ilgili fıkrasını getirdi ki, bunda yetimlerin işlerini görüp mallarını ıslâh ve İdareye me'mûr olan velîlerden fakîr olanların yetîm mallarından örfen ma'rûf olan mikdârda yiyip faydalanmaları halâ! kılınmıştır.

[248] Hasen el-Basrî'nin eşek kiralaması kıssasını Saîd ibn Mansûr senedli olarak ri­vayet etmiştir. Bu kiralamada ücret olan "Dânık" hakkında.şu bilgiler veril­miştir:

ed-Dânık:... ve bir dirhemin südüsüne denir ki, altı hissede bir hissedir. Bunda nûn'un fethiyle de söylenir.. Lisânımızda tahrif ile "denk" ta'bîr olu­nur... (Kaamûs Ter.).

Hasen bu ikinci sefer yeniden pazarlık yapmamış, aralarında geçen Örfe da: yanmıştır. Bu defa iki dânık üzerine fazl ve cömertlik olarak diğer bir dânık ziyâde edip, yarım dirhem vermiş oldu

[249] Enes hadîsinin başlığa hüccetliği, Peygamber'in örfe dayanarak bu haccâm ki­şiyle ücret şartlanması yapmamasıdır. Bu hadîs Buyu' Kitâbı'nin baş taraflarında da geçmişti.

[250] Bunun başlığa delîlliği, Peygamber'in, hakkında şer'î bir sınırlandırma olma­yan hususlarda Hind'i örfe havale edip döndürmesidir. Peygamber'in bu sözü bir fetvadır; hüküm değildir. Çünkü Ebû Sufyân Mekke'de idi, yâni meclisten gâib idi... (Kastallânî

[251] Bu Âişe hadîsi ve içindeki en-Nisâ: 5. âyeti halk arasındaki birçok muameleler­de örf ve âdetin esaslı bir ölçü olduğunun açık ve kuvvetli delillerinden biridir. Hadîs, Tefsir Kitâbı'nda da gelecektir.

Buhârî'nin Buyu' Kitâbı'nda gerek ta'Iîkan, gerek mevsûien rivayet ettiği bir takım hadîsler ve âyetlerle örf ve âdetten bu kadar uzun söz etmesi, kendi­sinde nass olarak şer'î bir hudûdlandırma bulunmayan buyu', icâre, ölçü, tartı gibi hususlarda, aralarında müstemirren carî olan örf ve âdetin hâkimiyetini beyân ve İsbâttan ibarettir. Buhârî alışveriş konusu ile hakîkaten pek yakından alâkalı bulunan örf ve âdet ve teamülün mu'teberliği hakkındaki delilleri arka arkaya sıralamakla, mes'eleye açıklık ve kuvvet kazandırmıştır.

[252] Şuf'a, lügatte: Bir matlûbu kendi yanında olan şeye zamra ve ziyâde etmeye de­nir ki, bir İken iki; tek İken çift eylemekten ibaret olur (Kaamûs Ter.).

Fakîhler örfünde Şuf'a: Müşteri üzerinde takarrür eden şartlar ile ortaklık ve komşuluk sebebiyle cebren bir buk'aya temellüktür (Ta'rîfât)

Bâzı büyük fakîhler Câbir'in bu hadîsini hüccet edinerek, şuf'a ancak tak­sim edilmeyen akarda carî olur demişlerdir. Diğer bâzı fakîhler ortaklardan bİ-risi öbürüsüne akarın satışını arz eder de, o almazsa, şuf'a hakkı düşer demişlerdir. Bunlar da Tahâvî'nin Câbir'den rivayet ettiği şu hadîsi hüccet yap­mışlardır: Peygamber (S): "Şuf'a, ortaklardan birisinin öbürüsüne arzetmeden salmak hakkını hâiz olmadığı bir farla ve arsada yâhud bir evde yâhud bir bah­çede ortaklık hakkıdır. Arz olunan ortak ya alır ya almaz, bırakır" buyurmuş­tur. (Müslim ve Tahâvî).

Bunlar, Müslim'in de rivayet ettiği bu hadîsin zahirine göre, şuf'anın üçüncü şahıs bir müşteriye satmakla değil, yalnız ortağına satış teklîfİ ile zail olacağına kail olmuşlardır...

[253] Burada da Câbir'in Buhâri'deki rivayeti getirilmiştir. Bunda başlıktaki tafsile delâlet vardır. Fakat bundan Önceki haşiyede işaret ettiğimiz Müslim ile Tahâ-vî'nin yine Câbir'den rivayet ettikleri hadîste, şuf'a hakkının tarlada, arsada, evde, bahçede sabit olduğu beyân edilmiştir.

Şuf'a sebebleri üçtür:

a.  Satılan şeyin kendisinde ortaklık; iki kişinin bir akarda şayian ortaklık­ları gibi.

b.  Maldaki hakta karışıcı ve ortak olmak, husûsî şirb hakkında ve husûsî yolda ortaklık gibi.

c.  Mala bitişik komşu olmak.

Şuf'a, bu sebeblerden birine dayandığı gibi, bu yolda da üç mertebe üzeri­ne rütbelendirilmiştir. Şuf'a hakkı evvelâ malın kendisinde ortak olan kimse­nin; ikinci olarak malın kullanma hakkında ortak olanın; üçüncü olarak bitişik komşunundur. Birinci tâlib iken diğerinin; ikinci tâlib iken üçüncünün şuf'a hakkı yoktur.

[254] Burada Buhâri, Sahih 'in başka yerlerinde senedli olarak getirmiş olduğu rivâyetSerin sened ve lâfız farklarını belirtmiştir.

Bu rivayetlerin birinde " j^J» p d jr = Her taksîm olunmayan" ta'bîri umûmî bir lâfız ise de, bu tahsîs olunmuştur; maksûd olan hâss ma'nâdır ki, o da akardır.

[255] Hadîsin başlığa delîllik yönü, işçinin malında, onun izni olmaksızın işverenin tasarrufunun cevazıdır. Buhâri bununla mal sahibinin kabulüne bağlı olarak fu-zûlînin alışverişinin cevazına istidlal etmiştir.

Şârih İbn Hacer: Bu hadîsle istidlal yolu "Bizden evvelkilerin şerîati bizim için de şerîattir" esâsı üzerine bina kılınır, fakat cumhur buna muhaliftir, de­miştir.

Şârih Aynî de: "Şâri'in inkârı hikâye edilmedikçe, eski şerîatler bizim için de uyulacak bir delildir. Bir de Rasûlullah bu kıssayı, failini medh ve sena mak-sadıyle zikretmiş ve böylece takrir buyurmuştur. Şayet caiz olmasaydı, beyân buyururdu" diyor.

Buhâri bu hadîsi İcâre, Muzâraa, Ehâdisu Enbiyâ Kitâblan'nda değişik is-nâd ve küçük lâfız farklarıyle getirmiştir. Müslim Tevbe'de, Nesâî de Rikaak Kİtâbı'nda tahrîc etmiştir.

[256] Hadîsin burada getirilmesi, müşriklerle alışveriş ve hibe gibi muameleler yap­manın cevazını beyân etmektir. Hadîsin başlığa delîlliği "Peygamber o müşrik­ten bir koyun satın aldı" fıkrasındadır. Hadîste, kâfirden alışverişin cevazı, elindeki malın kâfirin mülkü olduğunun isbâtı ve kâfirin hediyesinin kabul edil­mesinin cevazı hükümleri vardır. Malının çoğu haram olan kimseden alışveriş etmek hususunda imamlar ihtilâf etmişlerdir. Buna cevaz verenler, Peygamber'İn o müşrike söylediği sözü hüccet edinmişlerdir (Kastallânî).

Buharı bu hadîsi daha uzun bîr metin ile Hibe ve Et'ıme Kitâbları'nda da getirmiştir. Müslim ise Et'ıme'de getirdi.

[257] İbn Battal şöyle dedi: Buhârî'nin bu başlık İle maksadı, harbînin mâlikliğini ve onun kendi mülkünde satış, hibe, âzâd etme gibi tasarruflarının cevazını isbât etmektir. Çünkü Peygamber Seİmân'ı, kâfirlerden olan mâlikinin yanında ik­rar edip ona kendi hürriyetini satın alma akdi yapmasını emretmiştir. İbrâhîm de Cebbâr'ın hediyesini kabul etmiştir (İbn Hacer).

[258] Fakat bu satış sırasında Selmân henüz müslümân olmuş değildi. Peygamber harb diyârındaki müşriklerin kölelerinden:

a.  Müslüman olup da efendisine isyan ederek kaçmayanlar;

b. Efendisi müslümânlarla sulh hâlinde olanlar üzerinde, efendisinin mülki­yet hakkını kabul ediyordu. Bu cihetle Selmân'a hürriyetini satın alma yazış­ması yapmasını emretmiştir.

Selmân'ın bu köleliği bir mâlike inhisar etmeyip, elden ele geçerek tam on-bir kadar seyyid ve efendi değiştirmiş olduğu, bizzat Selmân'ın kendisinden ri­vayet edilmiştir. Onun bu uzun macerası birçok tarîklerle rivayet edilmiştir. Bunların en sahihi Ahmed ibn Hanbel'in Müsned'indedir. Hİç şübhesiz bu uzun macerayı Buhârî de işitmiştir. Fakat kendi sıhhat şartına göre bunlardan yalnız hürr iken köle diye satıldığını, bir de bu köleliğin elden ele geçtiğini özetleyerek ifâde etmekle yetinmiştir.

[259] Ammâr, Suheyb, Bilâl'ın esirliklerinin sureti, kendi hâl tercem elerin de ifâde edil­miştir. Buhârî bunların müşriklerden satın alınıp hürriyete kavuşturulmuş ol­malarından dolayı baba uygunluğunu işaret etmiştir.

[260] Bu en-Nahl; 71. âyetinin başlığa delîlliği "Ellerialtındakilere...'1'' fıkrasıdır ki, müşrikler elleri altındaki esîr ve kölelere ekseriya kaanûnsuzca mâlik oldukları hâlde, Allah bu kelâm ile onlar için mülkü yemîn ile isbât etmiş olmasıdır. Kâ­firlerin elleri altındaki bîçâreler de esirdirler; bunların satın alınması, hürriyet kavuşturulmaları gerekir.

İbn Abbâs (R) şöyle dedi: Bu âyet, îsâ ibn Meryem Allah'ın oğludur diyen Necrân Hnstiyanları hakkında nazil olmuştur ki, ma'nâsı şudur: Sîz kendi kul­larınızı, kölelerinizi bile rızıkta müsâvî tutmazken, nasıl oluyor da benim bir kulumu bana evlâd ve ulûhiyette ortak tanıyorsunuz? (Râzî).

Müşrikler Allah'ın yarattığı cansız şeyleri, putları O'na ortak koştukları hâlde, kendi kölelerinin rızıkta beraberliğini tanımıyorlar. Hâlbuki o rızkı ve­renler de onlar değil, Ben'im ve her şey Benim mülk ve saltanatım altındadır (Beyzâvî, Hâzin, Medârik, Râzî).

[261] Hadîsin burada getirilme sebebi, müşrikin hediyesini kabul etmenin cevazını be­yân ve isbât etmektir. Hadîsin başlığa delîl olan yeri, hükümdarın Hâcer'i Sâ­re'ye vermesi, onun da bunu kabul etmesidir. Bu, kâfirin mü'mine bir hibesi-dir. İbrâhîm de bunu geçerli kılmıştır. Hadîste kâfirin hibesinin sahîhliği; zâlim sultanın hediyesinin kabulü; derecelerinin yükseltilmesi için sâlih kimselerin ib-tilâlara uğratılması hükümleri vardır.

Yine bu hadîste yalandan kurtulmak için ta'rîzler kullanma mübâhhğı var­dır. Buhârî bu hadîsi Hibe, İkrah, Ehâdîsu'l-Enbiyâ Kitâblannda da getirmiş­tir (Kastallânî).

[262] Hadîsin başlığa delîlliği, Peygamber'in Zem'a'ya cariyenin mülkiyetini takrîr etmesi ve üzerine kölelik hükümlerini icra etmesidir. Bu da müşrik ahdinin ten-fîzine ve o ahid İle hükmetmeye delâlet etmiştir. Bu aynı zamanla müşrikin ken­di mülkündeki tasarrufunun, o nasıl isterse öyle caiz olacağına da delâlet etmiştir. Bu hadîs, Buyu' Kİtâbı'nın evvellerinde daha geniş bir metin ile geçmişti {Kas-tallânî).

[263] Suheyb'İn Romalılar'a esîr iken İbn Cud'ân tarafından satın alınıp Mekke'ye getirilmesi ve hürriyete kavuşturulması, başlığa delîl olan yeridir.

Esîr oluşu: Suheyb, Musul havâlisinde Arab soyundan Nemr ibn Kaasıt ai­lesine meiısûb idi. Babası Sinan da orada Kisrâ'nm âmili idi. Rûmlar'la İranlı­lar arasında yapılan bir muhaberede Suheyb'i Romalılar esîr almışlardı. Suheyb babasını ve Arab soyundan olduğunu akıl edebiliyordu. Romalılar arasında ye tiştiğinden, Arabca'yi unutmuş, Rumca'yı iyi konuşuyordu. Bir haylî zaman son­ra Abdullah ibn Cud'ân tarafından satın alınıp âzâd edilerek Mekke'ye gelmiş ve Ammâr ile bir günde müslümân olmuştu (İbnîshâk; Kastallânî).

[264] Hakîm hadîsinin başlığa delîlliği, müşrikin sadakasını ve köle âzâd etmesini ih­tiva etmesindedir. Bu da müşrik müşterinin mülkiyet hakkının sahîhliğine dela let eder. Çünkü köleyi hürriyete kavuşturmanın şahinliği, mülkiyetin sahîhliğine bağlıdır. Bu sebeble hadîs, başlıktaki "Müşrikin hibesi ve köleye hürriyet vermesi" kavline uygun olur. Bu hadîs, Zekât Kitabı; "Müşrik iken sadaka ve­rip, sonra müslümân olan kimse bâbı"nda da geçmişti. Edeb ve diğer kitâblar-da da gelecektir {Kastallânî).

[265] Hadîsin başlıktaki suâle cevâb olacak yeri "Bunun derisiyle faydaiansaydımz ya!" sözüdür. Faydalanma, satışın cevazına delâlet eder. Bu hadîs de Zekât Ki-tâbi'nda geçmişti (Kastallânî)

[266] Buhârî bu babı getirmekle, Öldürülmesi emredilenin satışının caiz olmayacağı­na işaret etmiştir. Başlıktaki Câbir hadîsini Buhârî "Meytenin ve putların satıl­ması bâbı"nda senediyle getirmiştir. Câbir hadîsinin başlığa uygunluğu, domuzun öldürülmesinin meşrû'luğu, yenilmesinin haram kılınmış olması üzerine kurul­masıdır. Bu kadarcık münâsebet, uygunluğun varlığına yeter.

[267] Ebû Hureyre hadîsinin başlığa delîlliği "Domuzu öldürecek... " fıkrasıdır. Bu­hârî bunu Ehâdîsü'l-Enbiyâ Kitâbı'nda da getirecektir. Buhârî'nin bunu bura­da sevketmesi,  öldürülmesi emredilen bu hayvanın satışı da caiz değildir diyebilmek içindir.

[268] Buhârî bu başlıkta senedsiz olarak işaret ettiği Câbir hadîsini, "Meytenin ve put­ların satılması bâbı"nda senediyle getirmiştir.

[269] Yânî fulan kişinin şarâb satması, Yahûdîler'in eritilmiş leş yağını satmaları gi­bidir. Alınması haram kılınan herşeyin satılması da haram olur. Evet, eritilmiş yağı kandilde aydınlanmak için kullanmak haram değildir. Yahudiler aleyhin­deki duâ, ancak mecmu' üzere tertîb edilmiştir. Bu hadîste, birbirine benzer mes'-elelerde kıyâs kullanılması ve şarâb satmanın' haram kılınması hükümleri vardır {Kastallânî).

[270] Buhârî, Yahudiler hakkındaki Kaalele bedduasının "La'net olsun" ma'nâsına olduğunu ez-Zâriyât Sûresi'nin 10. âyetini delîl göstermek suretiyle isbât etmiş­tir. O âyetteki "Katile"nin "La'net (la'net olsun)" ma'nâsına olduğu ibn Ab­bâs'ın tefsiridir. Bu tefsiri Taberî, İbn Abbâs'tan senediyle rivayet etmiştir.

[271] Bu hadîsi İbn Abbâs'tan rivayet eden Saîd ibnu Ebî'l-Hasen, Hasen el-Basrî'nin büyük kardeşidir. Hasen el-Basrî'den evvel vefat etmiştir. Buhârî, kendisinden yalnız bu hadîsi rivayet etmiştir.

Bu fetva cumhurun mezhebidir. İbn Abbâs bu fetvasını Peygamber'in "Al­lah ona, yaptığına can üfleyinceye kadar azâb edecektir" sözünden İstinbât et­miştir. Bu söz ressamın ancak yaratması Allah'a mahsûs olan ruhlu varlık resimlerini yapmaya girişmiş olduğu için bu azabı hakk ettiğine delâlet etmiştir. Bu ma'nâda olmayan ruhsuz varlıkların resimlerini yapmakta ise be's yoktur (Kastallânî).

Buhârî, İbn Abbâs'ın "San'atını işlemek zaruretinde isen ağaç resmi yap" sözünden ve İbn Abbâs'ın bu suretle ağaç ve benzeri şeylerin resmini yapmayı mübâh kılmasından, bunların satışının da cevazı hükmünü anlamış gibidir ki, başlığı bunun üzerine yazmıştır (Aynî).

[272] Buhârî bu isnâdla Libâs Kitâbı'nda Abdu'1-A'lâ tarîkinden bu ma'nâda biraz farklıca lâfızla rivayet ettiği hadîse işaret etmiştir. Bu iki tarîk arasındaki fark inşâallah orada gelecektir (Kastallânî).

[273] Bu başhk "Mescidde" kaydıyle, Mescidler bâblarmda geçmişti. Burada böyle bir kayıd olmadığı için, bu daha umûmî olmuştur. İşaret edilen Câbir hadîsi "Meyte ve putlar satma bâbı"nda senediyle gelecektir.

[274] Bu Âişe hadîsi de "Mescidde şarâb ticâretinin haram kılınması bâbı"nda geçmiştİ. Hadîsler birbirini tefsîr eder.

Ribâ âyetlerinin Mekke Fethi esnasında indiğine dâir rivayetlere göre, baş­lıktaki Câbir hadîsîyle Âişe'nin bu hadîsi arasında bir târih ayrılığı bulunmaz

[275] Bu, Peygamber'in Allah'tan rivayet ettiği bir kudsî hadîstir. Allah'ın bunda "Ben kıyamet günü üç sınıf insanın hasmıyım" buyurması, bu üç sınıfın göreceği azabın şiddetini ifâde eder. Bu ilâhî husûmetin bütün zâlimleri şâmil olduğu muhak­kak ve kat'î olduğu hâide, burada bu üç sınıfın hâsseten zikredilmesi, bunlara yapılacak azabın şiddetinde daha bir hususiyet bulunduğuna delâlet eder.

Allah İsmi anılarak verilen ahdi bozmak, Allah adına yapılması vâcib olan ihtiramı parçalamak ki, en büyük cinayettir. Hiç şübhesiz bu cinayeti işleyen şahıs Allah'ın husûmetine uğramağa, en ağır cezayı çekmeğe hakk kazanmıştır.

Cebren ve zorla hürr bir adamı yakalayıp esîr pazarında satmak, İslâm hu­kukunun korumaya çalıştığı şahsî hürriyete tecâvüzdür. Bu da en ağır bir cina­yettir. İslâm Dîni, dünyâ kurulalıdan kendi zamanına kadar devam edip gelen köleliği kaldırmağa;hiç olmazsa köleleri hürrlerin faydalandıkları müsâvî hayâ­ta kavuşturmağa uğraşırken hürriyette birbirine eşit olan kişilerin birbirlerinin şahsî hürriyetine saldırmalarına ve netice i'tibâriyle içtimaî huzursuzluğun meydân almasına kayıdsız kalamazdı. Bu sebeble bu tecâvüze, ilâhî husûmetle ifâde bu-yurulan en şiddetli ceza ta'yîn edilmiştir. •      Hadîsin başlığa delîlliği de bu ikinci fıkrasıdır.

Hadîsin üçüncü fıkrası ise, zamanımızda çok ehemmiyet kazanan işçi hak­lan konusunda dünyâ durdukça hiç eskimeyecek bir düstûrdur. İşçilerin hakk ettikleri ücretlerinde kısıntı yapmak, işçi-işveren arasında düşmanlıklar doğu­racağı ve dolayısıyle içtimaî nizâmı tahrîb edeceği için, ilâhî husûmeti lahrîk eden en büyük cinayet ve günâhlardan sayılmıştır.

[276] Ebû Hureyre'nin bu Yahûdîler'in Medine'den çıkarılmalarıyle ilgili hadîsini Bu-hârî, Cihâd Kitâbı'nda rivayet etmiştir.

[277] Buhâri başlıktaki hükmün cevazını göstermek için birkaç haber getirmiştir. Bunlardan İbn Umer'in haberini İmâm Mâlik, el-Muvatta'da senediyle rivayet et­miştir. Rebeze, Mekke ile Medine arasında Ebû Zerr Gıfârî'nin gömülü olduğu bir yerdir.

ibn Abbâs'ın sözünü İmâm eş-Şâfiî, Tâvûs tarîkinden senediyle rivayet et­miştir.

Râfi' ibn Hadîc'in haberini Abdurrazzâk, senediyle rivayet etmiştir. Saîd ibn Müseyyeb'in sözünü yine İmâm Mâlik, el-Muvatta'da senediyle rivayet et­miştir. İbn Sîrîn'in sözünü ise yine Abdurrazzâk senediyle rivayet etmiştir.

Bütün haberlerin başlığa delâletleri açıktır.

[278] Enes ibn Mâlik'in Safiyye'nin esir oluşu, evvelâ Dıhye'ye verilişi, sonra yüksek mevki'li bir reîs kızı olduğu için Peygamber tarafından satın alınıp hürriyete kavuşturularak nikâh edilmesini kısaca ifâde eden bu hadîsi de başlığa uygun bir delîldir. Buhârî bu hadîsi bu kitâbda 177 rakamıyle getireceği gibi, Nikâh'ta ve Hayber Gazvesi'nde de getirecektir.

[279] Hadîsin başlıktaki köle satışının cevazına delâleti şöyledir: Sahâbîler, biz esîrle-re nail oluyoruz ve onların bedelleri olan paraları arzu ediyoruz dediklerinde, Peygamber onları köleleri satmaktan men' etmemiştir. Paralar ise ancak satışla gelecektir (Aynî).

Azl, bir şeyi yerinden ayırmaktır. Fıkıhta azl, cinsî yaklaşmada kadın gebe kalmasın diye erkeğin erkeklik âletini kadının fercinden çekip, menisini dışarı­ya akıtmasıdır.

Sahâbîlerin esîr kadınlara cinsî yaklaşmada böyle azl yapmak istemeleri, yüklü veya çocuk anası kadınların satılmaz olmasıdır. Hâlbuki gazilerin paraya ihtiyâçları bulunduğundan, onları satmak istiyorlardı.

Buhârî bu hadîsi bâzı sened ve lâfız farklılıklanyle Nikâh, Kader, Mağâzî, Itk, Tevhîd Kitâbları'nda da getirmiştir.

[280] Bu Câbir hadîsleri sened ve lâfız farkı ile müzayede satışı babında da geçmişti. Başlığa delîllikleri açıktır.

[281] Bu Ebû Hureyre hadîsi de sened ve lâfız farkiyle "Zİnâ edici kölenin satışı bâ-bı"nda geçmişti.

[282] Bu da aynı hadîsin diğer bir tarîkidir. Hadd denilen şer'î ceza kölelere, hürrlere ta'yîn edilmiş olan cezanın yansı olarak tatbîk edilir. Yüce Allah şöyle buyur­du: "... O kadınlar evlendikten sonra bir fuhuş işlediler mi o vakit üzerlerine hiirr kadınlar üzerindeki cezanın yarısı verilir.." (en-Nisâ: 25).

[283] Buhârî, müctehidler arasında bu mes'elede görüş ayrılığı olduğu için cevâbı zik-retnıemiştir. Cevâbı başlıktan sonra arka arkaya getirdiği haberlere verdirmek istemiştir. Bunlardan Hasen el-Basrî'nin sözünü İbnu Ebî Şeybe; İbn Umer'İn sözünü yine İbn Ebî Şeybe ve Abdurrazzâk senedleriyie rivayet etmişlerdir.

[284] Atâ'nın yüklü sözünden murâd, efendisinden başkasından yüklü olandır. Câri­ye efendisinden yüklü olmuşsa, ona halâllığında şübhe edilmez. Sonra el-Vlü'minûn: 6. âyetiyle istidlal vechine gelince, Allah, zevceleri yâhud sağ elle­rinin malik olduğu cariyelere karşı olmak müstesna, ferclerini muhafaza eden erkekleri medh eylemiştir. Çünkü âyet bütün vecihleriyle faydalanmanın ceva­zına delâlet ■etmiştir. Lâkin cima', başka bir delil ile dışarıda kalmış ve geri ka­lanı asjı üzere bakî olmuştur (Aynî).

[285] Hadîsin başlığa delîllik yönü şu bakımdandır: Peygamber, Safiyye'yi kendi pa­yı olarak seçtiği zaman, onun rahiminî bir hayızla temizlemesini istedi. Sonra onunla evlendi. Bu, Enes'in "Nihayet biz Seddu'r-Ravhâ'ya ulaştığımızda Sa­fiyye halâl oldu" sözünden anlaşılıyor. Çünkü "Halâl oldu" sözüyle murâd, hayz.ından temizlendi demektir. Beyhakî de Peygamber'in "Safiyye hayizlı ra-himini temizledi..." diye rivayet etmiştir (Aynî)

Safiyye, Huyey ibn Ahtab'ın kızıdır. Benû Nadîr ve Benû Kurayza'nın en şerefli ailesine mensûbdur. Hayber Yahûdîleri'nin başkanı Kinâne İbn Rabî' ile yeni evlenmişti. Kocası ve babası bu muharebede ölmüştü. İbn Hacer'in Kitâbu'l-Mevâlî'de dediği gibi, Safiyye hem Peygamber, hem melik hanedanında doğ­muştu. Sonra Allah onu Rasûllerin Seyyidi'ne bir câriye yaptı; Hârûn Peygam-btlr'in soyundan idi.

Buhârî bu hadîsi Enes'ten ve fakat ayrı ayrı tarikler ve uzun, kısa metinler 1 nde Mağâ/u.Cihâd, Et'ime, Daavât Kitâblan'nda da getirmiştir.

[286] Hadîs, murdar ölen hayvanın ve putların satışının harâmhğına açıkça delâlet etmektedir. Murdar ölen hayvanın iç yağlarıyle vapurların cilâlandığmı, derile­rin yağlandığını, mum yapılıp yakıldığını sayıp dökerek, bu faydalarından do­layı bu yağların istisna edileceğini sanan sözcüye Peygamber, bu yağların da kan gibi, hem yenilmesi ve hem de satılmasının haram olduğunu bildirmiştir.

Meyte, dînin gerektirdiği şekilde kesilmeyerek murdar ölen hayvandır. Mur­dar ölen hayvanın satışının harâmhğmda âlimlerin ittifakı vardır.

Sanem, Allah'tan başka ilâh edinilen şeydir; yâni müşriklerin taptıkları put demektir.

Vesen: İnsan sureti gibi taştan, ağaçtan yontulmuş yâhud arz cevherlerin­den herhangi bir mâdenden yapılan cüsseli nesnedir ki, bir yere dikilir, müşrik­ler tarafından ibâdet edilir. Sanem de cüssesiz suretten ibarettir.

Bâzı lugatçılar sanem ile vesen arasında fark gözetmeyerek, her iki kelime­yi her iki ma'nâda kullanırlar (İbn Esîr, en-Nihâye).

Câbir'in "Rasûlullah bu hadîsi Fetih senesi Mekke'de iken söyledi" demesi, geliş târihini tesbît içindir ki, hicretin sekizinci senesi ramazân ayında idi.

Bundan birkaç bâb evvelki bir hadîsinde Âİşe: el-Bakara Sûresİ'nin son âyet­leri indiğinde Peygamber mescide çıktı ve sahâbîlere şarâb ticâretinin haram ol­duğunu bildirdi, demişti. Rİbâ âyetlerinin Mekke fethi sırasından nazil olduğuna dâir rivayetlere göre, Câbir hadîsi ile Âişe'nin bu rivayeti arasında bir târih ihti­lâfı bulunmaz.

[287] Hadîsin bu tarikini imâm Ahmed rivayet etmiştir. Bu hadîsin sevk ve isnâdın-daki özellik, hadîsin mükâtebe usulüyle, yânî yazışma yoluyla alınıp rivayet edil­miş bulunmasıdır. Mükâtebe İle İhtİcâc ve rivayette İhtilâf edilmiş. Buhârî ile Müslim bu hadîsle İhtİcâc edip, bu yolun sahîhliğine kaaîl olmuşlardır. İbn Sa­lâh da kitabetle alıp rivayet etmenin sahîhliğine kaail olup "Sahîh ve meşhur olan budur" demiştir. Ebû Bekr ibn Sem'ânî de: Bu, İcazetle almaktan daha kuv­vetlidir, demiştir. Bunu men' etmeye kaail olan, bu görüşünü yazıların birbirine benzer olmasıyle illetlemiştir (Kastallânî).

[288] Hadîsteki "Mehru'l-Bağy" zina kazancı diye terceme edildi. Mehr, lügat yö­nünden, evlendirme sırasında kadına ta'yîn olunan nikâh bedelidir. Buna fıkıh­ta Sadak da denir. Burada bu lügat ma'nâsı değil, zina edici kadının zina bedeli olarak aldığı ücret kasdedilmektedir. Şeklen Mehr'e benzediği için mecaz ola Bu hadîs, sened ve lâfız farkıyle "Ribâ yediricisi bâbi"nda da geçmiş ve bâzı açıklamalar orada verilmişti.

[289] Bu hadîs, sened ve lâfız farkıyle "Ribâ yediricisi bâbi"nda da geçmiş ve bâzı açıklamalar orada verilmişti.